EL-MUVAFAKAT  *ŞATİBİ*

 

İKİNCİ NEvİ YÜKÜMLÜLÜKLERDE MÜKELLEFİN MAKSADI (NİYETİ) /

ALTINCI MESELE.

 

Kişinin kendi maslahatlarını gerçekleştirmekle görevli tutulması durumunda, zaruret olmadıkça başkalarının onun maslahatlarını gerçekleştirme yükümlülüğü yoktur.

Deliller:

 

(1) MasIahatlar ya dini-uhrevidir ya da dünyevidir. Dini olan maslahatların gerçekleştirilmesi konusunda, bir başkasının kişinin kendi yerine ikame edilmesi imkanı yoktur. Nitekim daha önce geçmişti. Şimdi burada konu o değildir. Çünkü dini konularda hiçbir kimse diğerinin yerini tutamaz. Burada sözünü edeceğimiz konu, niyabetin caiz olduğu dünyevi masIahatlar hakkında olacaktır. Eğer biz mükellefin, o maslahatı gerçekleştirmekle yükümlü olduğunu farzedecek olursak, o takdirde onu gerçekleştirmek bir görevolarak onun üzerinde belirecektir. Belirmesi (taayyün) durumunda ise, diğerleri üzerinde aynı masIahatın gerçekleştirilmesine yönelik belirli bir yükümlülük asla sözkonusu olmayacaktır.

 

(2) Eğer o masIahatın gerçekleştirilmesiyle başkaları da aynı anda yükümlü olsalardı, o zaman yükümlülük bu mükellef üzerinde belirlenmiş olmaz; hatta o, sözkonusu maslahatı gerçekleştirmeye asla muhatap da olmazdı. Çünkü o zaman önemli olan şey masIahatın gerçekleştirilmesi, mefsedetin de uzaklaştırılması olacaktır. Bir başkası bu (kiral) yükümlülük hükmü ile onu gerçekleştirmiştir. Bu durumda o kişinin o şeyle yükümlü olmaması gibi bir netice lazım gelecektir. Halbuki biz, o kişinin o şeyi gerçekleştirmekle aynı olarak yükümlü olduğunu varsaymıştık. Böyle bir sonuç çelişkidir ve doğru olmaz.

 

(3) Eğer başkası da onunla yükümlü olacak olsaydı, bu yükümlülük ya ayni olacak ya da kirai olacaktı. Her iki takdire göre de sonuç sahih olmayacaktır. Ayni olarak sabit olması halinde durum geçtiği gibi olacaktır. Kifai olarak sabit olması haline gelince, biz meseleyi yükümlülüğün kişinin üzerine kifai: olarak değil ayni olarak bindiği şeklinde vaz'etmiştik. Bu durumda yükümlülük kişi üzerine aynı anda hem ayni 0larak hem de kifai olarak binmiş olacaktır. Bu ise muhaldir.

 

Ancak kişi bir zaruret ile karşı karşıya gelirse, o takdirde o kişi üzerine o masIahatın gerçekleştirilmesi ile ilgili ayni olarak binen yükümlülük ondan tamamen ya da kısmen düşecek; öbür taraftan kişinin o maslahata olan ihtiyacı süreceğinden, bu durumda diğer insanların o maslahatı gerçekleştirmeleri gerekecektir. İşte bunun içindir ki zekat, sadaka, ödünç verme (ikraz), yardımlaşma meşru kılınmış, ölülerin yıkanması ve defnedilmesi, çocukların ve delilerin bakımlarının üstlenilmesi; onların çıkarlarının gözetilip kollanması istenmiş, bunlara benzer bizzat ihtiyaç sahibi kimselerin elde etmeye asla güç yetiremeyecekleri maslahatların gerçekleştirilmesi, mefsedetlerin de defedilmesi için hükümler konulmuştur. Buradan şu hükme varılacaktır: Bir kimse eğer kendi maslahatlarını gerçekleştirmekle yükümlü değilse, mutlaka bir başkası onunla yükümlü tutulacaktır; ancak o da bundan bir zarar görmeyecek şekilde olacaktır. Mesela kölenin durumunu ele alalım: Onun bütün çabası efendisinin maslahatlarını gerçekleştirmek yolunda olduğundan, onun geçimi ile efendisi yükümlü tutulmuştur. Zevcenin durumu da aynı şekildedir; Şari' Teala, kadını kocanın emrine vermiştir. Bu haliyle koca kadının hemcinselliğinden istifade gibi iç, hem de evine ve çocuğuna bakma gibi dış menfaatlerine malik bulunmaktadır. Bu durumda koca, kadına bakmakla yükümlü olacaktır. Yüce Allah: "Erkekler kadınlar üzerine' kaimdirler" buyurmaktadır.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’e tıkla:

 

YEDİNCİ MESELE