EL-MUVAFAKAT *ŞATİBİ*
ŞERİAT, GEREĞİYLE
YÜKÜMLÜ TUTULMAK İÇİN KONULMUŞTUR /
BEŞİNCİ MESELE :
Mükellefin gücü
dahilinde olmayan konularda yükümlülük hakkında söz etmiş olduk. Geriye
mükellefin gücü dahilinde olan fakat, kendisine zor gelen yükümlülükleri
incelemek kaldı. İşte burası da onun yeridir. Şari'in takat üstü yükümlülük
(teklifi ma la yutak) getirmeyeceğine yönelik kasdının bulunmasından, O'nun her
türlü meşakkat içeren yükümlülüklerle kullarını mesul tutmayacağı gibi bir
netice çıkmaz. Bu yüzdendir ki, daha önceki şeriatlarda takat üstü yükümlülük
bulunmadığı halde meşakkat içeren yükümlülükler bulunabilmiştir. Öbür taraftan
takat üstü yükümlülüğün olmayacağını sağduyu sahibi bir topluluk, hatta Eş'arı
ve diğer mezheplerden olan alimlerin çoğunluğu kabul etmişlerdir. Mutezile'ye
gelince, zaten bu konu onların genel prensiplerinden olmaktadır. Güçlük içeren
hususlarla yükümlü tutmak ise böyle değildir. Hal böyle olunca, bizim bu üstün
şeriatımız nazarında durumun nasılolduğunu incelemek gerekecektir:
Konuya girmeden önce
"meşakkat" kelimesinin sözlük anlamı üzerinde durmamız gerekmektedir.
Bir şey kişiyi yorduğu zaman ''Kendi
kendinize zor varacağınız memleketlere yuklerıniz taşırlar...'' ayetinde [Nahl
7] de aynı anlamda kullanılmıştır. Ayette geçen ... kelimesi
"meşakkat" kelimesinden türetilmiş isim olmaktadır.
Meşakkatin bu anlamı,
Arap dilindeki kelimenin vaz 'ı (konuluşu) noktası dikkate alınmaksızın ele
alındığında ıstılaM açıdan dört ihtimal (vecih) gerektirir:
(1) Gücün yettiği ve yetmediği bütün hususlarda
amm olur. Bu durumda takat üstü yükümlülük (teklifi ma la yutak) de meşakkat
diye isimlendirilir. Çünkü insanın böyle bir yükümlülüğü yerine getirmeye
çalışması, onu faydasız bir sıkıntı ve güçlük içerisine düşürecektir. Mesela,
kötürüm ün ayağa kalkmaya çalışması ve bu yüzden kendisini sıkıntıya sokması,
insanın havada uçmaya çalışması vb. gibi. Güç dahilinde olmakla birlikte
beraberinde tahammülü zor bir unsur da varsa, bu durumda o işe zor iş (şakk),
onu yerine getirmek için karşılanan yorgunluk, güçlük ve sıkıntıya da
"meşakkat" denilir.
(2) Sadece güç dahilinde olan ancak işlenmesi
sırasında içerdiği güçlük sebebiyle nefsin huzurunu kaçıracak ve onu tedirgin
edecek ölçüde günlük yapılagelen mutat zorlukların üstünde zorluk içeren
şeylere has olması.
Bu kısım iki şekilde
düşünülebilir:
(a) Meşakkatin, yükümlü
kılınan fiillerin kendilerine has olması. Bu tür olan meşakkatler, fiil bir
defa işlense bile hemen kendisini gösterİr. Fakihlerin ıstılahında meşhur olan
ruhsatIarın tanındığı yerler işte bu türden olan meşakkatlerin bulunduğu
yerlerdir. Yolculuk ve hastalık esnasında oruç, yolculuk sırasında (namazın)
tamamlanması ve benzeri hükümler gibi.
(b) Meşakkatin,
fiillerin özünde bulunmaması, ancak fiillerin külli ve devamlı oluşlarından
kaynaklanması ve bu itibarla da bir önceki şıkta sözkonusu olan meşakkate
katılması. Bu sadece nafilelerde olur. Şöyle ki: İnsan her nasılsa kendi
tahammülünün üstünde nafile bir ibadetin altına girer. Ancak devamla bundan
yorulur ve usangaçlık gelir. Bu yüzden nefis üzerine (a) şıkkından olan
amellerin bir defa işlenmesi durumunda ortaya çıkan meşakkatin benzeri bir
meşakkat meydana gelir. İnsanın kendi nefsine karşı yumuşaklıkla davranması,
nafile olarak üstlenilecek amellerin usangaçlık do ğurmayacak bir ölçü ve
miktarda olması istenilen saha işte bu kısım olmaktadır. Hz. Peygamber'in
[s.a.v.] visal orucunu, elzem olmayan şeylere aşırı düşkünlük gösterilmesini,
tekellüfe girilmesini yasaklaması, "Güç yetirebileceğiniz amelleri alınız
(ki devamlı olsun). Çünkü, siz usanmadıkça asla Allah usanmayacaktır";
"Ortayolu tutun, ortayolu tutun, ki (maksadınıza) ulaşasınız"
buyurması bu kısma bir işaret olmaktadır. Bu kabil haberler çoktur. Bu kısma
dikkat çekmek için başka bir yer daha vardır. Bu küllilik ve devamlılık arzeden
bir durumdan kaynaklanan meşakkat olmaktadır. Birinci (a şıkkı) kısımda olan
meşakkat ise cüzi bir durumdan doğmaktadır.
(3) Sadece güç dahilinde olan ve nefs e
alışılagelen işlerde bulunan mutat yorgunluktan daha fazla bir güçlük
getirmeyen durumlara hastır. Ancak böyle bir şeyle yükümlü tutulması teklif
öncesine nisbetle alışılagelen şeyler yanında fazladan bir yük gibi telakki
edilmekte ve nefs e ağır gelmektedir. Bu yüzden de bu tür yükümlülüklere
"teklif' kelimesi kullanılmıştır. Bu kelime sözlükte meşakkat anlamı
içermektedir. Çünkü Araplar, bir kişiye ağır bir yük yükleyip onun yerine
getirilmesini emrettikleri zaman, ... derler. Zorluğuna rağmen bir şeyi
üstlenme durumunda da, eğer bir külfetle ona güç yetirebiliyorsa ... derler. Bu
tür olan yükümlülükler de, bu açıdan bakıldığında, meşakkat diye
isimlendirilirler. Çünkü bu tür yükümlülükler insiyatifin elden bırakılması ve
dünya hayatının gerektirmediği fazladan bazı işlerin üstlenilmesi demektir.
(4) Kendisinden öne e olan şeyden zorunlu olarak
ortaya çıkana hastır.
Çünkü teklif mükellefi
nefsinin arzularından çıkarmaktır. Arzu ve heveslere muhalefet etmek ise,
başına buyruk insanlar için mutlak surette zor gelir ve bu yüzden bu tür
kimselere sıkıntı ve meşakkat peyda olur. Bunun böyle olduğu halk içerisinde
cereyan etmekte olan adetlerde görülmektedir.
Böylece şıklarıyla
birlikte ele aldığımızda meşakkatin beş kısımda ele alınacağı ortaya
çıkmaktadır.
Birinci kısımdan olan
meşakkatler usul kitaplarında yeterince işlenmiştir ve daha önce biz de bu
kısımla ilgili olarak açıklamalarda bulunduk.
İkinci kısıma gelince,
bunu altıncı mesele olarak vereceğiz.
Sonraki
sayfa için aşağıdaki link’e tıkla: