EL-MUVAFAKAT *ŞATİBİ*
ŞERİAT, GEREĞİYLE
YÜKÜMLÜ TUTULMAK İÇİN KONULMUŞTUR /
ÜÇÜNCÜ MESELE :
Eğer, insanın yaratılış
özelliklerine benzer bazı vasıfların bulunduğu delil ile sabit olursa, bunların
hükmü de aynen bir öncekilerin hükmü gibi olur.
Yaratılış özellikleri
iki türlüdür:
(a) Daha önce geçen
kısımda olduğu gibi müşahade edilebilen, duyularla hissedilebilen türden olur.
(b) Hakkında bir delil
bulunmadıkça gizli olur. Mesela aceleciliği ele alalım. Kur'an'ın "İnsan
aceleci olarak yaratılmıştır"[Enbiya 37] şeklindeki zahir ifadesine göre,
bu insanın yaratılış özelliklerinden biri olmaktadır. Sahih'te de şöyle
buyrulur: "Şeytan, Adem'in (ne olduğunu anlamak için etrafında dolaştı ve
onun) içinin kof olduğunu görünce bildi ki, o kendine malik alamayacak bir
şekilde yaratılmıştır" Şecaat ve korkaklığın insanın bir tabiatı olduğu;
kalplerin, kendisine iyilik yapan kimselere sevgi, kötülük yapanlara da kin
duymaya meyyal olarak yaratıldığı hadis olarak rivayet edilmiştir. Bu türden
daha başka örnekler de vardır. İnsanın tabiatından olan özellikler arasında
öfke hali de zikredilmiştir. Halbuki öfke, zahidlere göre helak edici şeylerden
biridir. Yine hadiste: "Hıyanet ve yalan hariç her huy, mü'minin yaratılış
özelliği olabilir"lo denilmiştir.
Hal böyle olunca, açıkça
insana yönelik talepleri üç kısımda değerlendirmek gerekecektir:
a) Kesinlikle insanın
kesbi (kudreti) dahilinde bulunmayan talepler: Bu tür talepler çok azdır.
Mesela, "Müslüman olmadıkça sakın ölmeyin"[Bakara 132] ayeti gibi. Bu
kısmın hükmü; asıl talebin, zahirde istenilen şeyle ilgili bulunan bir hususa
yönelik olmasıdır.
b) Kesinlikle kulun
kesbi (kudreti) dahilinde bulunan talepler:
Bunlar, kesb dahilinde
bulunan ve kendileriyle yükümlü tutulan fiillerin büyük çoğunluğunu teşkil
ederler. Bu tür fiillere yönelik talepler hakikat anlamındadırlar ve ister
kendilerinde bulunan özelliklerden dolayı istenmiş olsunlar, ister başka bir
şey sebebiyle talep edilmiş olsunlar, neticede fark yoktur ve bunlarla yükümlü
tutmak sahihtir; bunların istenildiği şekilde yerine getirilmesi gerekir.
c) Hangi kısımdan olduğu
konusunda durumu açıklık kazanmayanlar: Sevgi, kin vb. gibi. Araştırıcının
bunların hakikatini incelemesi ve üzerinde düşünmesi gerekmektedir. Bu inceleme
sonunda, yukarıdaki iki kısımdan hangisine girdiği neticesine ulaşırsa, ona o
kısmın hükmünü verir. Sevgi, kin, korkaklık, cesaret, öfke, korku vb. gibi
konularda ilk akla gelen, bunların zorunlu olarak insan tabiatında mevcut
bulunduklarıdır. Buda:
(a)Ya asli yaratılış sebebiyle
olmuştur. O zaman bunlara yönelik talep, bizzat kendilerine değil de bunlarla
ilgili olan şeylere yönelik olacaktır. Çünkü, mutlaka insanın yaratılıştan olan
özelliklerinden kaynaklanan, onlara tabi durumda olan kesbi (iradi) fiilleri
bulunur. Talep işte bu fiillerle ilgili olur; bu fiillerin kaynaklandığı
yaratılışla ilgili özelliklere yönelik olmaz. Nitekim kudret ve acziyet de
talep altına girmez.
(b) Yahut da bunların
(sevgi, kin gibi), başka motifleri olur ve bunlar onlardan dolayı harekete geçer.
Bu da (talep edilen şeyin dışında) başka fiillerin bulunmasını gerektirir. Eğer
bu durumda onları harekete geçiren motif, varlık bakımından öncelik arzeden
vekulun kesbi dahilinde olan bir şey ise, talep işte bu motife yönelik olur.
Mesela, "Hediyeleşin ki sevişesiniz" hadisinde olduğu gibi. Bu
durumda, "Üzerinize nimetlerini bolca verdiği için Allah'ı seviniz"
hadisindeki gibi taleplerden maksat, kulun Allah'ın kendi üzerindeki
nimetlerinin çokluğunu, ona yaptığı iyiliklerin sayısızlığını düşünmesini
sağlamaktır.
Şehvetin yasaklanması
da, helalolmayan şeylere iten bakmak vb. gibi motiflere yönelik olur; bizzat
şehvetin kendisi yasaklanmış olmaz. Eğer bu gibi duyguları harekete geçiren
motif, kulun kesbi dahilinde bulunmuyorsa, o takdirde bunlarla ilgili gelen
talep, bunların neticelerine yönelik olur. Mesela, bakmanın cinsi ilişki
şehvetini körüklediği gibi, öfke de intikam şehvetini harekete geçirir. (Bu
durumda "Kızma!" demek öfkenin sebebiyet vereceği şeyleri yapma demek
olur.)
FASIL:
İşte bu bakış açısından
hareketle, kibir, hased, dünya ve makam sevgisi ve bunlardan kaynaklanan dil
afetlerini; Gazzali'nin "Helak Edici Şeyler" bahsinde zikrettiği
diğer şeyler gibi, içte bulunan özelliklerin tamamını ya da büyük bir kısmını
gerçek anlamda anlamak mümkün olacaktır. Pek çok hadis de buna delalet
etmektedir. İlim, tefekkür, düşünce, yakın mertebesi, sevgi, korku, reca
(ümitvarlık) ve benzeri bir amel neticesinde ortaya çıkan ve övgüye değer
bulunan nitelikler de aynı şekilde bu yolla doğru bir biçimde kavranacaktır.
Kalbi olan fiillerin var edilmesi ya da yok edilmesi insanın kudreti dahilinde
değildir. Mesela ilmi (bilgi) örnek alalım: İlim sahibi olmak her ne kadar
istenmekte ise de, onun elde edilmesi asla kulun kudreti dahilinde değildir.
Çünkü, öğrenmek isteyen kimse, öğrenmek istediği şeye yöneldiği zaman, eğer o
şey zorunlu olan şeylerden ise, zaten o (bilgi) mevcuttur ve ondan soyutlanmak
mümkün değildir. Eğer öğrenilmek istenen şey, zorunlu olan şeylerden değilse,
bu kez onun elde edilmesi için mutlaka bir ön düşüncede bulunulması
gerekecektir. Mükteseb olan da işte budur; bizzat ilmin kendisi değildir. Çünkü
ön düşünceden sonra ilim zorunlu olarak bulunur. Çünkü netice, mukaddimelerin
ayrılmaz sonucudur. Burada müktesep olan, o şeyin üzerine düşünmek için
yönelinmesidir ve mükelleften istenilen sadece budur. Düşünce sonrasında doğan
ilme gelince, -ister onun da, tahkık erbabının görüşlerinde olduğu gibi, diğer
sebepler neticesinde doğan müsebbepler gibi Allah'ın yaratması olduğunu kabul
edelim, ister etmeyelim netice farketmez- herkes onun bizzat kesb dahiline
girmediği ve bir kere varolduğu zaman onun izalesinin bir daha mümkün olmadığı
konusunda görüş birliği içerisindedirler. Batını özellik arzeden diğer
sıfatların da, üzerlerinde iyice düşündüğümüzde aynı şekilde olduklarını
göreceğiz. Bunların durumları bu şekilde olunca, bizzat kendilerine yönelik
tekliflerde bulunulması mümkün olmayacaktır. Buna rağmen zahiren bunlara
yönelik taleplerle karşılaşırsak, bu taleplerin bu vasıfların önünde, sonunda
ya da bitişiğinde bulunan durumlara yönelik olduğunu anlamamız gerekecektir.
Allah en iyisini bilir.
Sonraki
sayfa için aşağıdaki link’e tıkla: