ŞAFİİ el-UMM

RİBA / FAİZ

 

HAK SAHİBİNİN HAKKINI ALMAK İSTEMEYİŞİ

 

Şafii (yüce Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Müslüman kimsenin hakkının vadesi gelip -herhangi bir şekilde hakkını alma zamanı gelip- hakkını vermekle yükümlü olan kişi, hak sahibinin hakkını almaya çağırdığı halde, hak sahibi bunu kabul etmeyecek olursa, vali onu üzerinde hak bulunan kişinin hak sahibinin alacağından ibra olabilmesi( düşürmesi) için hak sahibini, hakkını almaya mecbur etmekle ve böylelikle üzerindeki hakkı ona eksiksiz olarak ödemesini sağlamakla, bundan dolayı herhangi bir zarara girmemesini temin etmekle görevlidir. Şu kadar var ki hak sahibi olan kişi, ondan herhangi bir şey almaksızın onu hakkından ibra etmek (vaz geçmek) istemesi hali müstesnadır. Bu durumda onu ibra etmesi ile o da üzerindeki haktan ibra olmuş(kurtulmuş) olur.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Vadesi gelmeden önce, onu hakkını almaya davet etse ve bu hak ettiği şey de altın, gümüş, bakır, ham maden ya da yenilmeyen ve içilmeyen bir ticaret malı olsa yahut yem ya da harcamaya ihtiyacı olan canlı bir varlık olmasa, bu kimseyi ibra etmesi (temize çıkarması) hali müstesna hak sahibini hakkını almaya mecbur ederim. Çünkü ona hakkını getirmiş olduğu halde, vadesi gelmeden önce vermek suretiyle, hakkından fazlasını da vermektedir. Ben böyle bir durumda kıymetinin değişikliğe uğramış olmasına bakmam. Eğer zamanında kıymeti daha çok ya da az alacaksa, hak sahibine: Dilersen onu alıkoyarsın. Bu durumda vadesi geleceği vakit, sana ödediği zamana göre, daha kıymetli ya da kıymeti daha az olabilecektir, derim.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Birisi: Senin bu dediklerinin delili nedir, derse, derim ki:

 

[1606] Bize Enes b. Malik'ten haber verildiğine göre, o, bir kölesi ile belli bir vadeye kadar taksitle yapacağı ödeme şartı ile yazışma yaptı. Yazışmayı kabul eden köle, hürriyetine kavuşmak maksadıyla bu bedeli erken ödemek istediyse de Enes bunu kabul etmek istemeyip ben bunu ancak vadesinde alırım, deyince, yazışma halindeki köle Ömer b. el-Hattab (ra)'a giderek durumu ona anlatınca, Ömer dedi ki: Şüphesiz Enes mirası istiyor dedi. Bu hadiste şu hususta belirtilmektedir: Ömer ona bu bedeli almasını emretti, o da o köleyi azat etti.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bu kıyasa da uygun görülmektedir. Dedi ki: Eğer selef yoluyla satın aldığı şey, yenilir yahut içilir bir şey ise, o takdirde onu almaya mecbur edilmez. Çünkü selef vadesini tespit ettiği vakitte, o şeyi taze olarak yemek ve içmek isteyebilir. Şayet onu vadesinden önce alırsa, o takdirde onu taze olarak yiyip içmemiş olur, yemek ve içmek istediği vaktin dışında, bayatlayacağı için, değişikliğe uğramış olarak yemiş ve içmiş olacaktır.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Eğer yemsiz ya da merasız olmayan bir hayvan ise, vakti gelmeden önce onu almaya mecbur edilmez. Çünkü böyle bir durumda zamanı gelinceye kadar yem ya da otlatma külfetini karşılamak durumunda olur. Bu durumda onun masrafı da kısmen kendi tarafından karşılanması gerekir.

 

Bunun dışındaki; altın, gümüş ve bütün ham madenler, elbiseler, ahşap, taş ve daha başka şeyleri satıcı ödediği takdirde, onlardan ibra olur (kurtulur). Kendisine bunların ödendiği (alıcı) kişi ise, borçlu olan kimseden bunları almaya mecbur edilir.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: İşte bu bahsin tamamı buna göredir ve kıyası buna göre yapılır. Bunlarda, benim yaptığım açıklamadan başkasının caiz olacağını bilmiyorum. Yahut da şöyle denilebilir: Hiçbir kimse, kendisine ait olan bir şeyi, vadesi gelmeden önce almaya mecbur edilemez. Bu durumda ister dinar, ister dirhem dahi olsun, vadesi gelmedikçe almaya mecbur edilemez. Çünkü o kimsenin bunu koruma imkanı olmayabilir. Ayrıca eline geçen şeyleri, telef edebilir. Bundan dolayı kendi eline geçip belirttiğim hususlardan herhangi birisi ile telef olmasına karşı, vaktinde ödeyebilecek kişinin teminatı altında kalmasını tercih eder. Borçlu birisinin borcunu ödemeyi istemesi yahut bir akrabasının ondan bir şeyler istemesi de -şayet onun geldiği hali bilseydi ondan ödemeyi istemeyeceği ve dilenmeyeceğini biliyorsa - bu kabildendir. Bizim bunu kabul etmeyişimizin sebebi ise şudur; bir kimsenin birisinden bir alacağı varken, ona borçlu olan o kişi ölürse, bu sefer mirasçıları ölenin alacaklılarına istemeseler dahi mallarını öderler. Böylelikle mirasçıların mirasının paylaştırılması, kendilerine vasiyet edilenlerin, kendilerine verilmesi önlenmemiş olur. Alacaklıları da haklarını almaya mecbur ederler. Çünkü bu kendileri için bir hayırdır. Selef ise bazı hallerde ölenin borçlarından farklıdır.

 

Sonraki için tıkla:

 

SELEF YOLUYLA ALINAN VE SONRA PİYASADA TÜKENEN TAZE HURMANIN HÜKMÜ