KOKULARIN TARTILARAK
SELEF YOLUYLA SATILMASI
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: İnsanların elinde her zaman bulunan, tanınmasını sağlayan nitelikleri
ve ağırlığı olan her bir hoş kokunun selef yoluyla satılması caizdir. Eğer
bunun bazılarının ismi, kaliteleri farklı pek çok şeyi bir arada ifade etmek
için kullanılıyorsa, bunlar arasında selef yoluyla alınacak şeyin ismini
zikretmedikçe caiz olmaz. Tıpkı "temr / kuru hurma" adının çeşitli
hurma türlerini kapsayıp birbirinden farklı isimlerle ayırt edilmesi gibi. O
halde bu gibi türlerde selef satışı, satılan şeyin sınıfının adını zikretmeden
onun kaliteli ve kalitesizliğini belirtmeden caiz olmaz. İşte hoş kokularda
selef alışverişlerinde aslolan ve kıyasın kendisine göre yapılacağı temel
budur. Mesela amberin; gri, yeşil, beyaz ve başka renklerde olanları vardır. Bu
sebeple gri, yeşil; kaliteli, kalitesiz bütün ve kırık parçalar halinde şu ağırlıkta
belirtmeden satılması caiz olmaz. Şayet beyaz istiyorsa, beyaz der. Tek bir
parça istiyorsa, tek bir parça diye belirtir. Eğer şöyle olsun demeyip sağlam
parçalar diyecek olursa, ancak kırıntılar halinde almaya hakkı olur. Çünkü bu,
fiyat bakımından farklılık gösterir ve selef yaparken belirtmiş olduğu
niteliklerin dışına çıkar. Eğer amber adını verip rengini ve kalitesini de
belirtirse, o renk ve kalitede amber almayı hak eder. Ona verdiği parçaların
küçük ya da büyük olduğuna bakılmaz. Eğer amberde, şehirden şehire farklı olan
şeyler varsa ve şehrin e nispetle biliniyor ise, şu şehrin amberi demedikçe
caiz olmaz. Nitekim kumaş hakkında da Mervya da Herat işi demedikçe caiz olmaz
(olmadığı gibi).
Dedi ki: Misk hakkında
bilgi sahibi olan birilerinin iddia ettiğine göre, misk ceylan gibi bir
canlıdaki bir göbektir. Onu belli bir vakitte bırakır. Adeta onun bir araya
gelip toplanmış bir kan olduğu kanaatindedir. Sanki o bu sözleriyle belirttiğim
sebepten ötürü, koku olarak kullanılmasınıncaiz olmadığını söylemek ister
gibidir.
Dedi ki: İlim ehlinin
sana miskin canlıdan bırakılmış bir parça olduğunu haber vermiş olup sana göre
de canlıdan düşen bir şey leş hükmünde olduğuna göre, kokulanmak için onu
kullanmayı nasıl caiz görebilirsin?
Dedi ki: Ben de ona
şöyle dedim: Bu hususta bir haber icma ve kıyas (delili) vardır. O: Buna dair
kıyasın ne olduğunu bana söyle -dedi, ben:
- Sana haberi bildirmem
daha uygundur, dedim. O:
- Haberi sana soracağım
ama sen bu husustaki kıyası söyle, dedi. Dedim ki:
- Yüce Allah:
"Davarlarda da sizin için elbette ibret vardır. Size onların
karınlarındaki dışkı ile kan arasından içenlerin boğazından kolaylıkla geçen
halis bir süt içiriyoruz'' (Nahl, 66) buyurmaktadır. Bu buyruğunda yüce Allah,
canlı birisinden iki özelliği kendisinde taşıyarak çıkan bir şeyi hel al
kılmıştır. Birincisi tayyip / hoş olmasıdır, ikincisi ondan çıkması halinde
onda bir benzeri onun yerine geçmeyecek şekilde bir eksikliğe sebep olmayacak
bir organ olmamasıdır. Bununla birlikte yüce Allah, kesilmiş ve canlıdan çıkan
kanı haram kılmıştır. Hiçbir kimsenin ister kesilmiş hayvandan ister başka
türlü akmış olan kanı yemeyi helal kılmamıştır. Eğer bizler, kanı bir canlıdan
çıktığı için haram kılmış olsaydık, kesilmiş hayvandan çıkanı helal kabul ederdik.
Fakat biz kanı necisliğinden ve Kitab'ın bunu nas ile belirtmiş olduğundan
dolayı kabul ettik. Çünkü bu hoş ve temiz / tayyibattan değildir. Zira canlıdan
çıkan kanın yıkanması gerektiğine kıyas edilerek bu neticeye vardık. Halbuki
sidik ve gayıta / büyük abdest canlının içine hoş ve temiz olarak girip murdar
olarak çıkar. Diğer taraftan yavrunun canlıdan helalolarak çıktığını gördük.
Yumurta da yumurtlayandan canlı iken çıkmakta ve helalolmaktadır. Çünkü bu da
tayyibattandır. Durum böyle iken tayyibatın en ileri derecesinde bulunan miskin
bir canlıdan çıkması halinde, helalolduğunu söylemeyi nasıl kabul etmeyip bunu
canlı bir cisimden kopartılan bir organa benzetme eğilimini gösterebildi. Oysa
canlıdan kesilen bir aza, ebediyen ona geri dönmez ve onda bir eksikliğin
görülmesine sebep teşkil ederken, bu, geri döndüğü halde ondan düşmeden önceki
hali ile aynı olduğunu ileri sürdü. Peki, o (misk) süte, yumurtaya ve yavruya
mı daha çok benzemektedir yoksa kana, sidiğe ve gaitaya mı? O dedi ki:
- Hayır, eğer eski
haline dönüyor ise süte, yumurtaya ve yavruya ondan kesilip ayrılan organa
nispetle daha çok benzemektedir. Ve eğer bu (misk) hel al olan süt, yumurta ve
yavrudan daha hoş / tayyip ise ondan hoşluğu daha az mertebede bulunan süt ve
yumurta da helal ise, o da (misk de) helal olur. Çünkü o tayyip olduğuna göre
daha da helaldir. Zira tayyip / hoşlukta daha üst mertebededir ve pis olan
gaitaya asla benzemez. Dedi ki:
- Ya haber nedir? Ben
dedim ki:
[1572] Bize
ez-Zenci'nin, Musa b. Ukbe'den haber verdiğine göre, Rasulullah (s.a.v.),
Necaşi'ye birkaç okka misk hediye göndermiş, arkasından Um Seleme'ye şöyle
demişti: "Ben Necaşi'ye birkaç okka misk hediye gönderdim ama öyle
zannediyorum ki o misk, ona ulaşmadan önce o ölmüş olacak. Eğer o misk, bize
geri gelecek olursa, sana şunu hibe edeceğim / bağışlayacağım" buyurdu. O
kendisine geri gelince, miskten hem ona hem de ondan başkalarına birer miktar
hediye etti.
[1573] Dedi ki: İbn
Ömer'e acaba misk bir hamut (kafur) mudur, diye soruldu. o: O, sizin
kullandığınız hoş kokuların en güzeli değil midir, diye cevap verdi.
[1574] Sa'd, (...)
es'sük (miske karıştırılan siyah bir koku çeşidi) ve (...) ez'zerire denilen
koku çeşitlerini süründü.
[1575] İbn Abbas da
ihrama girmeden önce arasında misk bulunan (;sıtilı) el-galiye denilen karışık
kokuları süründü.
Ben, bizim bulunduğumuz
yerlerde insanların mubah oluşu hususunda ihtilafa düştüklerini görmedim.
Dedi ki: Birisi bana
dedi ki: Amberin bir balığın içinden dışarıya attığı bir şeyolduğu haberini
aldım. Sen onun bedelini nasıl helal kabul ettin, dedi. Dedim ki:
- Kendisine
güvendiklerimden birçok kişinin bana haber verdiğine göre, amber yüce Allah'ın
denizde yarattığı yaramaz otlar arasında var ettiği bir bitkidir. Onlardan
birkaç kişi de bana dedi ki: Rüzgar bizi bir adaya doğru sürükledi, bizler de
orada onun üstünde sudan çıkan işe yaramayan bir bitkiye bakmaya başladık. Bu
bitki sudan çıkan haliyle üzerinde bir amber parçası vardı ki, kökü koyunun
boynu gibi uzunca idi. Amber de onun dalında uzunlamasına bulunuyordu. Sonra
bizler zaman zaman ona bakıyor onun büyüdüğünü görüyorduk. Daha da büyük
ümidiyle onu almayı geciktirdik. Derken bir rüzgar esti, deniz dalgalandı onu
kopardı ve o da dalgalarla birlikte çekildi.
Bilirkişiler de onun
anlattıkları gibi olduğunda görüş ayrılığında değildirler.
Fakat: Amber bir balığın
yahut bir kuşun bulduğu yumuşak ve kokusunun güzelliğinden ötürü yediği bir
şeydir, diyenler ise, hata etmişlerdir. Bilgi sahibi bazı kimseler, amberi
hangi canlı yerse mutlaka onu öldüreceğini dolayısıyla onu yiyen balığında ölüp
denizin o balığı kıyaya attığını bu balığın tutulup karnının yarılmasından
sonra amberin içinden çıkartıldığını söylerler.
Dedi ki: Peki, karnından
çıkartılan hakkında ne dersin? Dedim ki:
- Eğer ona karnındaki
pisliklerden bir şeyler isabet etmiş ise, üzerinden o pislikleri yıkanır ve
satışı helal olur ve sert kalın bir cisim ve nefreti gerektirmeyen ayrıca ona
tamamıyla içinde kaybolacak şekilde bir şeyin karışmamış olması itibariyle bir
hoş koku olarak kullanılır. Çünkü buna isabet eden ancak zahiren görülen bir
şeydir. Nitekim derinin dışına isabet eden bir şey yıkanır ve o da tahir olur.
Altın, gümüş, bakır, kal ay ve demir gibi şeylere de bir şeyler isabet ederse,
yıkanır temiz olur. Tabaklanmış deri de böyledir.
Dedi ki: Peki, amber
hakkında bir haber var mı? Dedim ki:
- İlim ehlinden herhangi
bir kimsenin amberin satışında bir sakınca olmadığı hususunda farklı bir
kanaate sahip olduğunu bilmediğim gibi, amberin ne olduğunu bilen kişilerden
herhangi bir kimsenin de amber hakkında sana söylemiş olduğum bir bitkiden
başka bir şeyolduğunu söyleyen kimse olduğunu da bilmiyorum. Bitkinin ise
hiçbir türü haram değildir.
Dedi ki: Peki, buna dair
bir eser / rivayet var mıdır? Ben: - Evet dedim.
[1576] Bize er-Rebi'
haber verip dedi ki: Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize Süfyan, İbn Tavus'tan
haber verdi. O, babasından o, İbn Abbas'tan rivayet ettiğine göre, ona ambere
dair soru sorulmuş o: Eğer onda bir şeyler varsa (zekat olarak) beşte biri
alınır, demiştir.
[1577] Bize er-Rebi'
haber verip dedi ki: Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize İbn Uyeyne, Amr b.
Dinar'dan haber verdi. O, Uzeyne'den rivayet ettiğine göre, İbn Abbas dedi ki:
Amberde zekat yoktur, çünkü o denizin kıyıya attığı bir şeydir.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Oluştuğu kabı içerisinde miskin tartı ile satılması caiz
değildir. Çünkü misk görünmemektedir. Onun ve içinde bulunduğu özel derisinin
tartısının ne kadar olduğu bilinmez.
Üd (öd) çeşitleri
arasında çok büyük farklılıklar, üstünlükler vardır. Dolayısıyla onun her bir
sınıfı, ülkesi, kendisini diğerlerinden ayıran özellikleri, zikredilmediği
sürece, satılması caiz değildir. Tıpkı kumaşların ancak belirttiğim şekilde
cins ve türlerinin ismen zikredilmedikçe satılmasının caiz olmadığı gibi. Öd,
kuru hurma türlerinden daha da farklılık gösterir. Hatta bazen ondan bir mennin
200 dinar ettiğini buna karşılık ondan başka bir sınıfın bir menninin beş dinar
ettiğini ve her ikisinin de kendi sınıfından kaliteli olarak nitelendirildiğini
görmüşümdür. İşte şehirlerinin, renklerinin yahut büyüklüklerinin farklılık
gösterdiği ve attarların bütün malları hakkındaki açıklama aynı şekilde olup,
bunların ismi belirtilmedikçe, bunlarda selef yoluyla alışveriş caiz değildir.
Bu kabilden olup herhangi bir niteliğinde farklılık olmayan ise, kaliteli ve
kalitesiz olmakla nitelendirilir. Ortak adı ve tartısı belirtilir. Fakat
amberin karıştırıldığı herhangi bir şeyin selef yoluyla satışı caiz değildir,
hiçbir şekilde amberin ya da aldatmanın bulunmaması hali müstesna. -Bu ibarede
(ya da ... diyerek) şüphe eden er-Rabi'dir-. Eğer tartı ile toprağı ya da
kabuğu ile birlikte bir şeyleri şart koşacak olursa, kabuklar fayda vermeyen
şeylerden yahut da kendisinden başka bir şeyin ona karıştırıldığı bir şeyolup
bunun miktarının ne kadar diğerinin miktarının ne kadar olduğu bilinmiyorsa,
bunda selef yoluyla alışveriş caiz değildir.
Dedi ki: Amberin içinde
bulunduğu deri, eğer denizde yaşayan ve denizden avlanılan şeylerden ise, onda
bir sakınca olmaz. Eğer amber karada yaşayıp ve bu da kabuğunu teşkil eden bir
deri olarak bulunuyor ise, tabaklanmaması halinde alınıp satılması caiz
değildir. Eğer tabaklanacak olursa, tabaklanması onu caiz kılar, alınıp
satılmasında sakınca olmaz. Koku üzerindeki her türlü deri, miktarı ve niteliği
görülmeyip içinde saklı bulunan her bir koku, eczacıların ilaçları ve daha
başka şeyler hakkında söylenecekler de bunun gibidir. Ancak köpek ve domuzun
derileri, ister tabaklansın ister tabaklanmasın helal değildir. Bunlardan ya da
bunların herhangi birisinden hiçbir şey de helal değildir.
Sonraki için tıkla:
ECZACILARIN ALIP
SATTIKLARI ŞEYLER