KELLELER VE PAÇALAR
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Bana göre küçük olsun, büyük olsun, başların ve paçaların hiçbir kısmında
selef yoluyla alışveriş caiz değildir. Çünkü bizler, hayvan dışında uzunluk
ölçüsü, ölçek ya da tartı ile miktarı tespit edilemeyen hiçbir şeyde,
alışverişi caiz görmeyiz. Başlı başına sayı ile kesinlikle caiz görmeyiz. Çünkü
küçük adı bazen tereddüde düşülerek çok farklı olan hakkında da kullanılabilir.
Büyük ismi de aynı şekilde farklı olan hakkında kullanılabilir. Bizler,
emsalinde ağırlık, uzunluk ve ölçek gibi sınırını tespit edebildiğimiz şekilde
-sınırlarını tespit edemeyecek olursa- o takdirde sınırı belirsiz olarak onu
caiz kabul ederiz. Bizler ise, yenilmeyen ve atılan sakatatından ötürü,
insanların, başları tartmayı terk ettiklerini görüyoruz. Mesela başın
üzerindeki yün ve kıL, dudakları, burnu, yanaklarının derileri ve buna benzer
yenilmeyen ve başa nispetle miktarı bilinmeyen şeyler böyledir. Üstelik bunlar,
başta az da sayılmaz. Şayet başı tartacak olurlarsa, onunla beraber yenilmeyen
yün kıl ve başka şeyleri de tartmış olurlar. Bu ise, hurma içindeki çekirdeğe
benzemez. Çünkü çekirdekten yararlanılabilir. Cevizin kabuğuna da benzetilemez,
çünkü ceviz kabuğundan da yararlanılabilir. Fakat bunların hiçbirisinden
yararlanılmaz.
Dedi ki: Birisi kalkıp
bunun caiz olduğunu zorlanarak söyleyecek olsa bile, bana göre herhangi bir
kimseye -yüce Allah elbette en iyi bilendir- tartılarak satılması dışında, caiz
görmesi emri kimseye verilemez. Bunu caiz görmenin muhtemel bir açıklaması da
bulunabilir. Çünkü kimi fıkıh mezhebi mensupları, caiz oluşu bundan daha uzak
olan şeyleri de caiz görmüşlerdir.
Şafii (Allah anan razı
olsun) dedi ki: Daha başka bir yerde alışverişlerin iki türlü olduğunu
belirtmiştim. Bunlardan birisi mevcut ayni şeylerin satışıdır. Ayni şey
kabzedilmesi şartı ile peşin ve veresiye satılmalarında bir sakınca yoktur
yahut da satanın teminatı altında bulunan nitelikleri belli, ya derhal ya da
bir vadeye kadar getirmesi, kaçınılmaz olan bir şeyin satılmasıdır. Bu tür
alışverişin bedelini, müşteri, taraflar ayrılmadan önce (bedelini) ödemedikçe,
caiz olmaz. Bunların ikisi de eğer vade yahut teminat altında oluş ya da
satılan ve satın alınanlardan birisi nakit, diğeri veresiye ya da teminat
altında olması şart koşulması halinde, her ikisi aynıdır. (Devamla) dedi ki:
Ben sana bir mal satıp onu sana teslim ettiğim takdirde, onun bedeli de belli
bir vadeye kadar ertelenmiş ise, verilen mal nakit / peşinen ödenmiş (gibi)
olur. Bilinen vadeye kadar da bedel ertelenmiş olur. Eğer sen nitelikleri belli
ve bir vadeye kadar bir buğday karşılığında ona 100 dinar verecek olursan, bu
100 dinar nakittir, mal ise, sahibinin kaçınılmaz olarak getirmek durumunda
olduğu teminat altındadır. Borca karşılık borçta ise, bir hayır yoktur. Bir
kimse 30 rıtıl eti, emanet bir dinara mukabil satın alsa ve her gün bir rıtıl
alsa, ilk vadesi ödeme yaptığı zaman, son vadesi ise, bir aya kadar olsa, bu
bir tek alışveriştir ve fasittir. Almış olduğu etin mislini, eğer misli yoksa
kıymetini verir. Çünkü böyle bir alışveriş, borcun borca karşılık satılmasıdır.
Başlı başlına bir rıtıl ve ondan sonra da önceki alışverişten başka bir akit
ile 29 rıtıl satın alsa, ilk rıtıl caiz 29'u da geçersiz olur. Bunların
birincisini eğer aynı konumda iken almamış ise, almış olması, bunun borç olması
dışına çıkartacak bir konum değildir. Çünkü onun birincisinden sonra, üzerinden
geçecek bir süre olmaksızın, diğerini alma hakkı yoktur. Böyle bir kimsenin bu
yaptığı borç karşılığı buğdayalıp, onu ölçmeye koyulan kimsenin durumuna
benzemez. Çünkü o ayn, yerinde bulunuyor. Bulunduğu yerde hepsini alma hakkı
vardır. Şu kadar var ki, onu ancak böyle alabilir. Bunun için bir vade söz
konusu değildir. Bu caiz ise, o zaman bir dinara her gün bir sa'ını almak üzere
30 sa' satın alması da caizdir.
Dedi ki: İşte bu hüküm;
taze hurma, meyve ve başka şeylerde de böyledir.
Alışveriş yaptıkları anda
hep birlikte kabzedemedikleri, satanın da tamamını kabzetmeye başlayacağı
sırada (alıcıyı), onun herhangi bir kısmını almasına engelleme hakkı yoksa
bunun borç (vereseye alışveriş) olması caiz değildir.
Dedi ki: Eğer bu
alışveriş ette caiz ise, elbise, yiyecek ve bunun dışındaki her bir şey
hakkında da caiz olur.
Şafii (Allah anan razı
olsun) dedi ki: Birisi:
- Bu etle de caizdir,
deyip bu tıpkı kişinin belli bir vadeye kadar kiraladığı bir ev gibidir. Onun
ödemesi gereken kira kaldığı kadardır, derse, bu sefer: Bu evde böyledir, demiş
olur.
Ama durum onun dediği
gibi değildir. Dediği gibi olsaydı, o takdirde, onun eti buğdaya kıyaslaması,
meskende kalmaya kıyaslamasından daha uygun olurdu. Çünkü hem asıl hem fer'i bakımdan
meskende kalmak (sakin olmak) buğdaydan uzaktır.
Eğer: Fer'i bakımdan
aralarındaki fark nedir? derse, şöyle denilir:
- Ben sana bir aylığına
bir evi kiraya versem ve evi sana teslim ettiğim halde, sen orada oturmasan,
kirasını ödemen gerekir mi? o,
- Evet der. Derim ki:
- Eğer evi ben sana bir
göz açıp kırpacak kadar bir süre dahi teslim edecek olsam, senin kiraladığın
sürede geçecek olursa, onun kirasını ödemen gerekir mi? O,
- Evet, der. Derim ki:
- Peki, sana bir vadeye
kadar 30 rıtıl et satsam, sana bir rıtıl teslim ettikten sonra 30 gün geçtiği
halde sen hala ilk kabzettiğin rıtıldan başkasını kabzetmemişsen, evde 30 gün
kalmaktan ibra olduğum (kurtulduğum) gibi, 30 rıtıldan da ibra olur muyum?
dersem ve o,
- Hayır derse, şöyle
denilir:
- Çünkü onun her gün
sana ödeyeceği bir rıtıldan ibra etmeye ihtiyacı vardır. Ondan önceki ödemesi o
rıtıldan onu ibra etmediği gibi, aradan geçen süre de onu -o rıtılı ödemediği
sürece- ibra etmez.
- Evet, derse ona, şöyle
denilir:
- İşte ev böyle değildir.
Eğer hayır derse şöyle denilir:
- Peki, sen bunların
asılları fer'leri ve isimleri itibariyle ayrı olduklarını görmüyor musun? Sen;
faiz, tartı ve ölçek bakımından benzeri olan yenilir şeylere eti kıyaslamayı
bırakıp nasılolur da ona benzemeyen şeylere kıyas ettin. Eğer ben, sana o evi
muayyen olarak kiralasam sonra ev yıkılsa, ben sana onun niteliklerini taşıyan
bir ev vermek zorunda mıyım?
- Hayır derse, şöyle
denilir:
- Bir kimsenin davarları
olup, nitelikleri belli bir miktar et sana satsa, sonra davarları ölse,
niteliklerine uygun bir et vermesi gerekir mi? Şayet;
- Evet derse ona şöyle
denilir:
- Peki, her iki hususta
da bunların birbirlerinden ayrı olduğunu görüyor musun? Durum bu iken bunların
birini nasıl ötekine kıyaslarsın?
Keçi etinin belli bir
yerinde tartı ile selef alışverişi yapsa, bir tek keçiden o yerden ona verilir.
Şayet o yer selemde nitelenen miktara yetmezse, bu sefer benzer nitelikte bir
başkasından ona onu verir. Eğer onun dışında yenilir bir şeyi selef yoluyla
satın alsa, kişi de o yenilir şeyin bir kısmını koştuğu şarttan daha iyi olarak
verse, vermesi gereken geri kalanlarını eğer şartına tam uygun olarak vermişse,
onun şartından daha iyi olarak vermekle yükümlü değildir. Koştuğu şarttan
fazlısını vermek yükümlülüğü yoktur.
Sonraki için tıkla:
KOKULARIN
TARTILARAK SELEF YOLUYLA SATILMASI