ŞAFİİ el-UMM

RİBA / FAİZ

 

SÜNNETE UYGUN MUHAYYERLİK

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Kile ile ölçüleni de tartılanı da sayılanı da bir kapta bulunsun yahut bulunmasın yiyeceğin tamamını, götürü olarak satmakta bir sakınca yoktur. Ancak eğer bir kabın içindekini göremiyor ise, görmesi halinde muhayyerlik hakkı vardır.

 

Er-Rebi' dedi ki: Sonra Şafii, kanaatinden vazgeçerek dedi ki: Görme muhayyerliği satışı da kendisi görünmeyen bir şeyin satışı da caiz değildir. Çünkü telef de olabilir ve onun üzerinde, alana başkasını vermek yükümlülüğü de yoktur.

 

Şayet yerin üzerinde iken, birine götürü olarak satsa, fakat yerinden taşıdıktan sonra bir tümsek, tepe ya da taş üzerinde dökülmüş olduğunu görse, bu bir eksiklik olur ve böyle bir durumda müşterinin muhayyerlik hakkı vardır. Dilerse onu alır, dilerse geri verir. Meyvelerin yarısını götürü olarak satın almakta bir sakınca yoktur. Böylelikle müşteri, yarısı kadarıyla diğer yarısına sahip olanla ortak olur. Rasulullah (s.a.v.)'ın sünneti dolayısıyla, buğdayda, vadeli olarak götürü satışı caiz kabul ettiği halde, köle, davar ve bunun dışında her bir şeyden götürü satışı kabul etmemizin caiz olması dışında bir şey caiz olamaz. Ancak müşteri, bunların her birisi hakkında satın aldığını gördüğü takdirde, muhayyedik hakkına ve kusur dolayısıyla geri verme hakkına sahiptir. Çünkü bunların her biri, diğerinden farklıdır. Kile ile ölçülen ve tartılan yiyecek şeyler, eğer aynı sınıftan ise, hemen hemen biri diğerinin benzeridir.

 

Dedi ki: Birisinin diğerine ben senden bütün bu yığını her bir irdebbi (24 sa') bir dinar ile satın alıyorum, demesinde bir sakınca yoktur. Eğer: Ben senden bu yığını sen bana üç irdeb fazla vermen şartıyla yahut da senden bir irdeb eksiltmem şartıyla her bir irdebi bir dinara satın alıyorum, demesi halinde, bu satışta bir hayır olmaz. Çünkü ben yığının miktarının ne kadar olduğunu bilemiyorum ki eksik verilen irdehin onu ne kadar azalttığını ona ilave edilen irdeblerin onu ne kadar arttırdığinı bilemiyorum.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Senden götürü usulü, ölçekle, sayarak ve ne türden olursa olsun birşey satın alıp buna karşılık senden de şu kadar müddü, şu kadara senin de bana şu kadarını bu kadarına -ister hazır bulunsun ister gaip bulunsun- satmanda / ve satın almanda -bu ister teminat altında bulunsun ister bulunmasın- bir hayır yoktur. Çünkü bu bir satışakdi içerisinde iki satıştır. Diğer taraftan: Ben senden bir evi 56'ye satmam şartıyla bir köleyi 100'e satın almam, nemesi de böyledir. Çünkü kölenin bedeli 100 ve 50'ye verdiğim evden, bedeli arasındaki payının ne olduğu bilinmemektedir. Aynı şekilde 50'ye verilenevin değeriile köle karşılığında ona düşen pay da bilinmemektedir. Bilinir olmadıkça alınan bedelde de hayır yoktur.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Eğer yığının ölçeği ni bilmekle birlikte, sonradan az olsun çok olsun, ondan bir şeyler eksiltirse, ama eksilenin ölçeğinin ne kadar olduğunu bilmiyorsa, bunun ona götürü olarak satılmasında bir kerahet görmüyorum.

 

Şafii dedi ki: Bir kimsenin alışveriş dışında bir sebepten dolayı, diğerinden peşin olarak bir buğdayalacağı varsa, ona mukabil başka bir sınıftan bir şeyler almasında, ayrılmalarından önce karşılıklı kabzetmeleri şartıyla bir sakınca yoktur. Bu alacağı karşılığında altın, gümüş ya da o alacağının dışında bir başka sınıftan olmasında da bir sakınca yoktur. Fakat vadenin gelmesinden önce, özel olarak bir miktar buğday karşılığında olursa, bunu caiz kabul etmem. Buğdaydan başka bir şeyolursa bunda bir sakınca yoktur.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bir kimsenin verdiği borç dolayısıyla, diğerinden buğdayalacağı varsa, onun sınıfından olmak üzere daha kaliteli veya daha bayağı ya da onun mislini almasında her ikisinin de gönülleri hoş olması şartıyla, -asıl borç işleminde şart koşulmamışsa- bir sakınca yoktur. Aynı şekilde buğday karşılığında -onun sınıfından olmamak üzere- başka bir şeyi bire karşı iki ya da daha fazla olmasında da ayrılmadan karşılıklı kabzetmeleri şartıyla bir sakınca yoktur. Fakat bu bir alışverişten dolayı olursa, onun karşılığında sınıfından başka türlüsünü alması caiz değildir. Çünkü o takdirde bu, kabzedilmeden önce buğdayın satılması demektir. Bununla birlikte ona mukabil onun türünden daha kaliteli veya daha bayağısını vadenin gelmesinden önce yahut da sonra almasında -her ikisinin de bunda gönüllerinin hoş olmaları şartıyla- bir sakıncası yoktur.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Bir kimse, nitelikleri belli bir buğday satın alsa ve vadesi gelse, bir başka adam gelip ondan onu kendisine borç vermesini istese, o da bu kimseye o vadesi gelmiş buğdayı tahsil etmesini emretse, bundan sonra o buğdayı eline geçirip onu o kişiye borç verse yahut da satsa, bunda bir sakınca yoktur. Şu kadar var ki, baştan beri bu kişi onun vekilidir. Buğday sahibinin ise, bu buğdayı ona borç vermeme, satmama hakkı da vardır ve o buğdayı onun elinden kabzetme hakkına da sahiptir. Şayet ona, eğer O buğdayı tahsil edecek olursa, kendisine borç vereceğini ya da satmasını şart koşmuş ise, ne borç olur ne de satış olur. Ama onu tahsil eden kimse, bu tahsilden ötürü ecr-i misli hak eder.

 

Dedi ki: Bir adam, tarlada ekini bulunan bir diğerine varıp: Bu ekini biçip dövme işini bana ver, sonra ben bunu kile ile ölçeyim ve bu benim üzerimde borç olsun, dese, bunda bir hayır olmaz. Bu teklifi yapan kimse, eğer biçmiş ve dövmüş ise, biçme ve dövmenin ecr-i mislini hak eder. Buğday sahibi de o buğdayı, onun elinden alma hakkına sahiptir. Eğer karşılıksız gönüllü olarak biçme ve dövme işini üstlenmişse, sonra da buğdayın sahibi o kişiye, o buğdayı borç vermişse, bunda bir sakınca yoktur. Bu hususta, helal ve haram olan bütün hususlar hakkında az ile çok arasında bir fark yoktur.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Bir kimse, diğerine bir miktar buğday borç verse ve borçlusuna ondan daha iyisini yahut daha fazlasını yahut daha azını vermesini şart koşarsa, bunda bir hayır yoktur. Eğer borç alan o buğdayı tüketmiş ise, verdiği borcun mislini almak onun hakkıdır. Şayet verdiği buğdayın kendisini bulursa, onu alır. Eğer verdiğinin misli yoksa onun kıymetini alma hakkına sahiptir. Fakat bu kabilden hiçbir şeyi söz konusu etmeksizin ona böyle bir şeyi borç vermişse, borçlu kişi de kendi rızasıyla ondan daha iyisini verse yahut da daha kötüsünü vermekle birlikte alacaklı kendiliğinden gönül hoşluğu ile bunu kabul ederse, bundan bir sakınca yoktur. İkisinden biri bunu kendiliğinden yapmazsa, o zaman, verdiği borcun mislini almak hakkıdır.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Birisi diğerine bir başka şehirde kabzetme imkanını vermek şartıyla, bir miktar buğday borç verse, bu fasit olur. O verdiği borcu borç verdiği şehirde borçluya kabzettirmesi görevidir.

 

Dedi ki: Eğer bir şehirde, bunu ona borç verdikten sonra, bir başka şehirde, borçlusu ile karşılaşsa ve buğdayı ödemesini istese yahut da bunun yerine ona ait bir buğdayı tüketmiş / telef etmiş ise, ondan kendisi ile karşılaştığı şehirde o buğdayı vermesini istese, borçlunun böyle bir yükümlülüğü yoktur. Alacaklısına da şöyle denilir: İstersen, bundan senin verdiğin buğdayının bir mislini ve sana ait olan buğdayı, tükettiği yahut da senin o buğdayı kendisine borç verdiğin şehirde kabzet, arzu edersen de senin için alacağını şimdi o buğdayın o şehirdeki kıymeti ne ise, tahsil ederiz.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Buğday borcu olan kişiden, o şehirde bir buğday vermesi istense, fakat buğdayalacağı olan kişi, bunu kabul etmese, buğday alacaklısı ona başka bir şehirde ve kendisi lehine tazminat altında bulunacak bir buğday vermeye mecbur edilmez. İşte taşınması belli bir külfeti (ve masrafı) gerektiren her bir husus böyledir.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bir şehirde buğdayı gasp edilmiş bir kimse, o gasp eden ile bir başka şehirde karşılaşacak olursa, kıymetini alma hakkım kabul (ederim, kabul) edişimin sebebi şudur: Benim kanaatim şöyledir: Bir kimseye ait telef edilen her bir şey, eğer kişi onu aynen yahut misli ile bulabilirse, onun mislinin yahut da aynen kendisinin ona verilmesini uygun görüyorum. Eğer telef edilen şeyin misli de aym da yoksa o zaman ona kıymetinin ödenmesini emrederim. Çünkü kıymet, eğer aynın kendisi ve misli yoksa aynın yerine geçer. Ben bir kimseye ait bir malı / yiyeceği, Mısır'da tüketse / telef etse ve bununla Mekke'de karşılaşsa yahut Mekke'de telef edip Mısır'da onunla karşılaşsa, o kişinin lehine onun misli olan buğday verilmesi hükmünü vermem. Çünkü onun asıl hakkının bir gereği telef edildiği için ona tazminatının ödenmesi gereken şeyin o beldede mislinin verilmesidir. Aksi takdirde, onların her birisi için bir fazlalık ve bir eksiklik söz konusudur. Ayrıca hakkım alacak kimse için de taşıma külfeti vardır. İşte bundan dolayı bu hususta hüküm şudur: Böyle bir durumda, gereğince hüküm vereceğim ve almaya mecbur tutacağım ne bir misli ne de bir aym bulunmaktadır. Bu sebeple ben böylesini misli olmayan bir mal gibi değerlendirerek -mevcut bulunsa bile misli ile ona verilmesi hükmünü kabul etmediğimden ötürü- ona kıymetinin verilmesi hükmünü verdim.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Eğer bu yükümlülük alışverişten dolayı ise, bu hususta cevap şudur: Onlardan hiçbirini (borçlunun) tazminatı (güvencesi) altında bulunduğu ve (alacaklıya) da bunun tazminatının verildiği şehirden başka yerde bunu almaya da ödemeye de hiçbirini mecbur etmem ve (alacaklıya) kıymetinin verilmesi gerektiğinin de söylemem. Böyle olursa, kabzedilmeden önce buğdayın satılması söz konusu olur. Ama ona gidip o şehirde hakkım kabzetmeye ya da bunun için birisini kabzetmeye vekil tayin etmeye mecbur ederim ve bu hususta ona bir süre tayin ederim. Eğer o süreye kadar borcunu öderse, mesele yok, aksi takdirde borcunu ona yahut da vekiline ödeyinceye kadar onu tutuklarım.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Selef / selem alışverişinin tamamı peşindir. Selem alıcısı bunun vadesini ister tespit etmiş olsun, ister etmemiş olsun. Şayet onun vadesini tespit etse sonra selem alıcısı vadeden önce onu satıcıya ödeyecek olursa, bedelini almaya mecbur edilir. Çünkü esasen onun için kesinlikle bir vade söz konusu değildir. Satanın alıcıyı bu yükümlülükten ibra etmek istemesi(muaf tutulması) hali müstesna. Eğer bu daha önce yapılmış bir alışverişten dolayı ise, vadesi gelmeden onu (bedelini) almaya mecbur edilmez. Bu hüküm ise, sahibinin elinde vade gelmeden önce, niteliklerine uygun bir şekilde teslim etmesinden, alıkonulmaktan ötürü değişikliğe uğrayacak her bir şey için böyledir. Eğer vadenin gelişi zamanında, niteliği değişecek ve başka bir nitelik kazanacak olursa, hüküm budur. Şayet sahibinin elinde değişecek olursa, biz de onu başka bir yiyecek / buğday vermeye mecbur ederiz. Depolanmasından ötürü bazen bir masraf / külfet gerektirebilir. Onun o buğdaya ihtiyacı ise, vadenin geleceği zaman söz konusu olabilir. Bu sebeple depolanması / saklanması masrafı külfet gerektirecek yahut da sahibinin elinde değişikliğe uğrayacak her bir şeyi vade gelmeden önce almaya mecbur edilmez. Değişikliğe uğramayan, depolanmasında da külfetin söz konusu olmadığı altın ve gümüş paralar ve benzerlerine gelince, vade gelmeden önce onları almaya mecbur edilir.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) ortaklık ve satış şekillerinden birisi olan tevliye satışı hakkında dedi ki: Satışların helal olduğu şeylerle helal olur, haram olduğu şeylerle de haram olur. Bu sebeple satışın helal olduğu yerde o da helaldir, haram olduğu yerlerde o da haramdır. İkale ise satışın feshedilmesidir, kabzdan önce bunda bir sakınca yoktur. Çünkü bu aralarındaki satış akdini iptal etmek / geçersiz kılmaktır ve alışveriş yapmadan önceki hallerine geri dönüştür.

 

Dedi ki: Bir kimse belli vadeye kadar 100 irdeb buğday mukabilinde 100 dinar ile selef alışverişi yapsa, vade gelince de buğdayı vermekle yükümlü olan kişi ona 50 irdeb teslim edip geri kalan 50'sinde satışı feshetmesini isterse, 100'ünde satışı feshetmeyi isteme hakkı varsa, 50'sinin de böyle olması öncelikle caizdir. Şayet onun 100'ünü kabzetme hakkı varsa 50'sini kabzetme hakkı da öncelikle söz konusudur.

 

Bu ise hem bir satış hem bir vade kabilinden olup (yasaklanmış bulunan) Allanın yarattıklarının en uzak olanıdır. Çünkü yasaklanmış bulunan satış ve vade ise, akdin hem (peşin) hem vadeli satışı ihtiva etmesidir. Bu da: Ben sana bunu senin bana şu kadar borç vermen şartıyla şu kadara satıyorum, demem suretiyle olur. Fakat selef (selem)in hükmü peşin, vadesinin gelmiş olmasıdır. Bu durumda o satış, bilinen ve bilinmeyen bir semen / bedel ile yapılmış olur. Satış ise ancak bilinen bir bedel ile yapılabilir.

 

 

Burada müslif / müşterinin asla buğdaydan başka bir alacağı yoktur. Akit de ancak onun hakkında gerçekleşmiş olur. Akit, sahih olup onun aldığı buğdayın tamamını kabzetmesi kendisine helal olup kendisi ile karşısındaki arasındaki satışı tamamen feshedebildiğine göre, onu kısmen kabzetmek ve bir diğer kısmı hakkında aralarındaki alışverişi feshetmek hakkı da vardır.

 

İşte İbn Abbas'a buna dair soru sorulduğunda o da: İşte bu bilinen, güzel ve iyi olandır, dediği de budur.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bir kimse bir at ya da herhangi bir mal mukabilinde, bir diğeri ile belli bir vadeye kadar buğday satın alsa, bu vade gele.. diği zaman ondan kendisini bu alışverişten muaf tutmasını istese, bunda bir sakınca yoktur. O bineğin bizzat mevcut olması ile olmaması arasında fark yoktur. Çünkü eğer bu ikale kabzedilmeden önce buğdayın satılması gibi olmuş olsaydı, onun bu ikalesini kabul etme yetkisi olmazdı. Ona buğdayı ödemekle yükümlü olduğu kişiye bir binek mukabilinde bir buğday satamazdı. Fakat bu bir alışverişin feshedilmesidir. Alışverişin feshedilmesi ise, onun geçersiz kılınması / iptal edilmesidir. Binek ister mevcut olsun ister telef edilmiş olsun, bunda bir sakınca yoktur. Çünkü o tazminat(güvence) altındadır ve eğer telef edilmiş ise, onun kıymetini ödemekle yükümlüdür.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Bir buğdayalışverişi hakkındaki müşterinin ikalesini (akdi feshetmesini) kabul edip, alışverişi fesheden ve böylelikle teminat altında bir takım dinarlar borçlanan bir kimsenin, bunları kabzetmeden önce, herhangi bir şey (mal) satımından bir selef kabul etme hakkı yoktur. Nitekim bir kimsenin diğerine bir miktar dinar borcu bulunsa yahut da elinde vedia / emanet dinarlar bulunsa, bunları kabzdan önce herhangi bir şey için selef kabul etme hakkı yoktur. Bir kimse iki sınıfkuru hurma için 100 (dinara) selef yapsa ve bu iki sınıfın her birisinin anaparasını ismen tayin etse, birisini dışarıda tutup ikisinden bi!"lsinde ikale yapmak istese, bir sakıncası yoktur. Çünkü bunların ikisi iki ayrı alışverıştir. Fakat bunların her birini karşılığı olan anapa!"anın miktarını söylemese, bu benim hoşuma gitmeyen bir satış olur. Bununla birlikte, benden başkaları buna cevaz vermiştir. Bunu caiz kabul edenler ise, kabzetmeden önce bir kısmı hakkında ikale yapma hakkını tanımaz. Çünkü her ikisi de bir alışveriş akdi olup, bunların her birisinin ancak kıymet karşılığında bilinebilen semenden / bedelden bir payı vardır, burada kıymet ise meçhuldür.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Sana, muayyen olsun, nitelikleri tespit edilmiş olslin, bir miktar hurmayı şu kadara, senin de benden şu kadara bir miktar hurma satın alman şartıyla, satmanda bir hayır yoktur. Çünkü bunlar bir satış akdinde iki satıştır. Çünkü ben buna belli bir semen karşılığında malik olmadım. Ona malik olabilmek için sana başkası için bir semen olan bir miktarı, onun semeni içerisinde sana şart koşarak malik olabildim. Böylelikle bu akit, bilinen bir semen ile bu satıştaki şartta meçhulolan bir pay hakkında gerçekleşmiş olur. İkinci alışverişte de bu böyle olmuştur. Satışlar ise, ancak bilinen bir semen mukabilinde yapılır.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Birisi bir adamdan selem yoluyla 100 irdeb (buğday) satın alsa, ondan 10 daha az ya da daha fazlasını tahsil etse, sonra buğday borcu olan ondan kendisinden almış olduğu 10 irdebi ya da ondan aldığını kendisine geri verip akdi feshetmesini isterse, eğer onu geri vermekle kendisine tetavvuda bulunacak olursa (bunu gönül hoşluğuyla yaparsa) ikale / satış feshi tamamlanmış olur, bunda bir sakınca olmaz. Fakat bu iş, eğer sen aramızdaki satışı feshetmediğin sürece, onu da sana geri vermem, şartına bağlı olarak yapılırsa, bunda bir hayır yoktur. Birisinin bir başkasından bir miktar dinar alacağı bulunsa, dinar borcu olan kişi, ondan başka birisi ile selef yoluyla dinar karşılığında buğdayalsa, o kimseden dinar alacağı kişi, o dinarları yaptığı selef alışverişinde kullanmasını yahut da o dinarları kendi adına tevliye yolu ile satın almasını isterse, bunda bir hayır yoktur. Çünkü tevliye bir alışveriştir. Bu ise, buğdayın kabzedilmeden önce ve borcun borca mukabil satılmasıdır. Bu ise vadeli olsun peşin olsun mekruhtur.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bir kimse, diğerinden 100 irdeb buğday satın alıp bunları ondan kabzedip alsa, sonra buğdayı tamamen ödemiş olan satıcı, tamamından yahut bir bölümünden kendisini ikale yapmasını / satışı feshetmesini istese, bunda bir sakınca yoktur. Malik dedi ki: Tamamının ikalesinde bir sakınca olmamakla birlikte, bir kısmından ikale isteğini kabul edemez.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Birkaç kişi, birisinden bir miktar buğday satın alsa, bazıları o satışı feshetmek istediği halde, bazıları bunu kabul etmezse, bunda (bazılarının feshinde) bir sakınca yoktur. Birisi diğerinden ölçekle buğday satın alsa fakat kendisi onu ölçmeyip satanın ölçmesinin güvenirliğine razı olsa, sonra satıcı yahut da bir başkası ölçülmesinden önce kendisini o mala ortak etmesini istese, bunda bir hayır yoktur. Çünkü onu ölçmeden kabzetmiş sayılmaz. Satanın da ona ölçeği tam olarak vermesi görevidir. Eğer tamamını ona teslim etmeden önce müşterinin elinde telef olursa, o vakit, onun ölçmesi ile müşterinin tazminatı(güvencesi) altındadır. Ölçek miktarı hususunda da kabul edilecek söz, yemini ile birlikte müşterinin sözüdür. Eğer müşteri: Ben ölçeğini bilmiyorum ki, buna dair yemin edeyim, dese, bu sefer satıcıya sen ölçek hususunda istediğin miktarı iddia edebilirsin, denir. Eğer iddiada bulunursa, müşteriye: Onun doğru söylediğini kabul edersen, onun senin ellerinde şu kadar ölçeği vardır, yalan söylediğini söyleyip sen miktarını vereceğin bir şey hakkında yemin edersen, yemin etmekte sen daha bir hak sahibisin. Eğer yemin etmeyi kabul etmezsen, o takdirde sen, onun yemin etmesini istemiş olursun ve o da iddiada bulunduğu miktar üzere yemin eder ve onu senden alır, denilir.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Ortaklık ve tevliye; satış türlerinden bir satıştır. Satışlarda helal olan şey bunda da hel al olur. Satışlarda haram olan şey bunda da haram olur. Bir kimse, buğday ya da başka bir şey, satın alıp da ona başkasını ortak yapıncaya kadar ya da tevliye yoluyla ona verinceye kadar, kabzetmezse, ortaklık da batıldır, tevliyesi de batıldır. Böyle bir işte kabzetmeden önce buğdayın satılmasıdır. İkale ise, alışverişin feshedilmesi demektir.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Bir miktar buğday satın alıp bir kısmını ölçüp parasını nakit olarak verdikten sonra, bir kısmı hakkında ikale yapmasını / alışverişi feshetmesini isterse, bunda bir sakınca yoktur.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Bir kimse, bir miktar buğdayalmak üzere, bir diğeri ile selef / selem alışverişi yapsa, sonra bunu pahalı bulsa, satıcı ona: Bu malda ben de sana ortağım, dese bu caiz değildir.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bir kimse, diğerinden bir vadeye kadar bir semen / değer karşılığında buğday satın alsa, satın alan da onu kabzettikten sonra kaybolup gitse, sonra satıcı pişman olup ikalesini / feshini isteyip ona daha fazlasını verecek olsa, ikalenin bir alışveriş olmaması itibariyle bunda bir hayır yoktur. Ben bunun yerine, bunda yeni bir alışveriş akdi yapmasını severim. Çünkü bu caizdir.

 

Malik: Bunda bir sakınca yoktur, bu yapılan yeni bir satıştır, demiştir.

 

Şafii dedi ki: Hazır bir miktar buğdayı, bir vadeye kadar bir semen / değer karşılığında satsa, vade de gelse, o selem ile buğday satın almasında bir sakınca yoktur. Nitekim eğer buğdayalıp sonradan bu buğdayın başkasının hakkı olduğu ortaya çıksa, o zaman buğdayı değil, semenine rücu' ederek (değerine dönerek) alır. Semenini bir başka adama havale etmesi halinde de bu böyledir.

 

Malik: Bütün bunlarda hayır yoktur, dedi.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bir kimse, birisinden yarım dirheme buğday satın alsa ve ayrıca ona yarım dirheme de peşin ya da vadeli bir miktar buğday vermesini yahut da öbür yarım dirhem ile bir elbise yahut bir dirhem yahut bir mal vermesini şart koşsa, bu alışveriş haramdır. Caiz değildir. Bütün bu şekiller bir tek alışveriş akdindeki iki alışveriş kabilindendir.

 

Şafii (Yüce Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Bir kimse, -nakit ya da vadeli- yarım dirheme buğday satın alsa, yarısı buğdayın bedeli olmak üzere diğer yarısı ile de buğday ya da dilediği başka bir şey satın almak üzere birine bir dirhem verse, bunda ayrılmalarından önce karşılıklı kabzetmeleri şartıyla bir sakınca olmaz. Öbür yarının karşılığında alacağı buğdayın önceki ile aynı türden / sınıftan ya da başka sınıftan olması arasında bir fark yoktur. Çünkü bu birinci akitte söz konusu olmayan yeni bir alışveriştir.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bir kimse, diğerinden peşin bir dinara buğday satın alsa, buğdayı kabzettiği halde satıcı dinarı kabzetmemişse, sonradan satıcı müşterisinden bir dinara buğdayalsa ve buğdayı kabzetmekle birlikte dinarı kabzetmezse, bir dinarı diğer dinarın yerine takas kabul etmesinde bir sakınca yoktur. Bu dinarı, dinara mukabil satması türünden olmadığı için borcun borca karşılık olması kabilinden değildir, ama bunların her biri diğerini herhangi bir şart koşulmaksızın borcu olan dinarından ibra eder (sorumlu olmadığını kabul eder). Eğer bu bir şart ile yapılırsa, bunda bir hayır yoktur.

 

Sonraki için tıkla:

 

ÇEŞİTLİ VADELER İLE YAPILAN ALIŞVERİŞ