ŞAFİİ el-UMM

RİBA / FAİZ

 

SATILAN ŞEY'İN KABZEDİLMEDEN ÖNCEKİ VE SONRAKİ HÜKMÜ

 

[1535] Bize er-Rebi' b. Süleyman haber verip dedi ki: Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize Süfyan b. Uyeyne, Amr b. Dinar'dan haber verdi. 0, Tavus'tan, o, İbn Abbas'tan -Allah ondan ve babasından razı olsun- dedi ki: Rasulullah (s.a.v.)'ın kabzedilmeden satılmasını yasakladığı şey buğdaydır. İbn Abbas kendi görüşüne dayanarak dedi ki: Her bir şeyin de ancak onun gibi olduğunu sanıyorum.

 

Şafii dedi ki: Biz de bunu delil alıyoruz. Buna göre bir kimse, ne olursa olsun, bir şey satın alacak olursa, kabzetmeden onu satamaz. Çünkü kabzetmediği bir şeyi satan bir kimse, şu rivayette kast edilen mananın kapsamına girer:

 

[1536] Bazı kimselerin Rasulullah (s.a.v.)'tan rivayet ettiklerine göre, o, Attab b. Esid'e onu Mekkelilere gönderdiği vakit: "Onlara kabzetmedikleri şeyleri satmamalarını, teminatları altına almadıkları şeyin karını almamalarını söyle" buyurmuştur.

 

Şafii dedi ki: İşte bu da kabzedilmeyen bir şeyin satılmasıdır, teminat altında olmayan bir şeyin karıdır. Bu ise Nebi (s.a.v.)'ın kabzedilinceye kadar buğdayın satılmasını yasaklamasına dair hadis ile ölçerek buğday satın alıp onu kabzeden kimsenin, aldığını ölçmesi, götürü olarak buğday satın alıp onu kabzedenin ise onu -eğer misli taşınabiliyor ise- yerinden taşıması ile alakalı hadisine göre de bir kıyastır.

 

[1537] İbn Ömer'in Nebi (s.a.v.)'tan rivayet ettiğine göre, onlar buğdayı götürü olarak alıp satıyorlardı. Rasulullah (s.a.v.) onlara onu satın aldıkları yerden bir başka yere aktarmalarını emreden birilerini gönderdi.

 

Bu ise ancak yerinden taşınmadan önce onu satmamaları ile mümkün olur.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: İcare yoluyla bir buğdaya malik olan bir kimseye gelince, kare de satış türlerinden birisidir. Onu kabzetmeden satmaz. Miras yoluyla ona sahip olan bir kimsenin ise, onu satma hakkı vardır. Çünkü onun bu mirası başkası üzerindeki bir değeri karşılığında tazminat altında olmadığı gibi, satış yollarından başka bir yolla ona malik olan da aynı şekilde onu kabzetmeden satma hakkına sahiptir. Onun, onu satma hakkına sahip olmaması, ancak ortadan kalkması halinde alacağı bir ivaz (bedel) karşılığında başkası üzerinde tazminat altında bulunması halidir. Sultanın insanlar için, çıkardığı / verdiği erzakı da kabzetmeden önce satabilmekle birlikte, onları satın alan bir kimse, kabzetmeden önce satamaz. Çünkü onları satın alan kişi, onu kabzetmemiştir. Bunlar ise, satıcısı tarafından satın alan lehine, ona sattığı bedel karşılığında onu kabzedeceği yahut da satıcı kendisine bedelini geri vereceği vakte kadar, tazminatı altındadır. Bir kişi, bir diğerinden bir yiyecek / buğday satın alsa, müşteri de ona o yiyeceği kendisinden kabzetmesi için mektup yazsa, kişi onu, onun adına kendisinden kabzedici olmaz ve satın alan yahut satın alanın ve satıcının dışındaki vekili, kabzedinceye kadar aleyhine tazminat sağlayıcı konumundadır. Buna dair şahit tutması ile tutmaması arasında da fark yoktur. Bir kişi, diğerini kendisi adına bir yiyecek / buğday satın almak için vekil yapsa, o da onu satın alsa, sonra da ona başkasına onu satması için vekil kılsa, bu satışı borçla yapmasına müsaade etmediği sürece, borçla değil nakit ile olursa, bu caizdir. Sanki bizzat kendisi ondan almış ve ona satmış gibidir. Eğer ona kendisine ait bir şeyi satması için vekil kılsa, kendisinden satın alması caiz olmaz. Şayet:

 

Ben bunu başkasına sattım, ama bedeli telef oldu yahut müşteri kaçtı, dese, satıcı da onun dediğini doğru saysa, onun dediği gibidir. Eğer onun yalan söylediğini ileri sürürse, o takdirde onu satmış olduğuna dair beyyinesini ortaya koyması gerekir. Müşteri kaçsa, iflas etse yahut da semeni / bedeli ondan kabzettikten sonra telef olsa, tazminat ödemez. Çünkü o bu durumda emin birisidir.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Hristiyan birisine buğday satsa, Hristiyan da onu tamamen elde etmeden satsa, Hristiyan ya da onun vekili gelip kendisi adına o buğdayı, ölçmediği sürece satıcı onun adına onu ölçmez.

 

Dedi ki: Bir buğdayı, selem yoluyla alsa, sonra aynen o buğdayı kabzetmeden satsa, caiz değildir. Eğer belli nitelikteki bir buğdayı satıp o buğdaydan onun satın aldığını ödemeyi niyet etse, bunda bir sakınca yoktur. Çünkü ona başka buğdaydan sattığını verebilir. Eğer o verdiği buğday, anlaştıkları nitelikte değilse, ondan ona hakkını veremez. Eğer o buğdayı, kabzedip de o nitelikte olduğunu görürse, alıkoyup vermeme hakkı da vardır. Telef olursa, o takdirde ona satmış olduğu buğdayın aynı niteliklerine sahip olanı vermesi gerekir.

 

Dedi ki: Bir miktar buğdayı selem yoluyla satan ya da bir miktar buğday satan bir kimse, müşterisini onun ölçülmesi sırasında hazır bulundursa ve ben bunu senin için ölçüyorum dese, caiz olmaz. Çünkü bu kabzedilmeden önce buğdayın satışıdır. Eğer ben bunu kendim için ölçüyorum, sen de hazır bulunduğun bu ölçek sayısı ile al dese, caiz olmaz. Çünkü o ölçerek sattı ve fazlası kendisinin eksiği de kendisinden karşılanmak üzere müşterisi tarafından ölçülmediği sürece ibra olmaz (sorumluluktan kurtulmaz). Ve bu böylece sürüp gider.

 

[1538] El-Hasan'ın Nebi (s.a.v.)'dan rivayet ettiğine göre, Nebi (s.a.v.) buğdayın satışını fazlası kendi lehine eksiği aleyhine olmak üzere iki Sa' ile ölçülmedikçe yasakladı. 

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Kim kendi teminatı altında bir buğday satsa ve verme zamanı gelse, sahibini alıp toplu halde bulunan buğdayın yanına getirip sen bunlardan hangisini beğenirsen, ben de senin adına bunu satın alır ve senin bendeki hakkını tastamam öderim, diyecek olursa, böyle yapmasını hoş görmem. Eğer müşterisi, bir buğdayı beğenir, onun için onu satın alıp kendi ölçeği ile ona verecek olsa, caiz olamaz. Çünkü onu satın almış olmakla birlikte, onu kabzetmeden önce satmış olur. Şayet onu kendi adına kabzettikten sonra, o buğdayı, o kişi için ölçerse, caiz olur. Müşterinin de buna razı olmasından sonra, eğer öngördüğü niteliklerde değilse, geri verme hakkına sahiptir. Çünkü onun rızası ancak bir kısmını kabzettikten sonra gereklidir.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Bir kimsenin borcu olan buğdayı, ödeme zamanı gelse, alacaklısı olan kimseye kendisi adına, kendisiyle satın alacağı buğdayın bedelini -kendisinin bir vekili kendisi adına tahsil eden ve kendisinden kendisi için kabzeden birisi olamayacağı itibanyla - veremez. Kendisine ödemesi için başkasını vekil tayin etmelidir.

 

Bir kimse, bir miktar buğday satın alsa ve onu henüz tahsil etmeden hibe yahut sadaka yoluyla elinden çıksa yahut da borcu dolayısıyla bir adama onu ödese yahut yine tahsil etmeden önce bir başkasına borç verse, bu yollarla, bu şekildeki buğdaydan herhangi bir miktarı eline geçiren hiçbir kimse, bunu tam olarak tahsil etmeden onu satamaz. Çünkü böyle bir kimsenin müşteriden kabzetmesi, vekilinin kabzetmesi gibi olur.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Elinde kuru hurma bulunan bir kimse, onu satsa ve onun muayyen bir kısmını istisna etse, satış, satılan mal üzerinden geçerlidir. Satın alınan üzerinde değiL. Mülkiyetinde bulunanın benzeri hakkında yapılan istisna edilen ise, kesinlikle satılmamış olduğundan, onu sahibine satmasında bir sakınca yoktur. Çünkü satın almamıştır. Onu ancak ilk mülkiyetine geçirmesine bina en satar.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Selef / selem yoluyla satın alan bedeli, selef yoluyla satan kimseye, alışverişlerini yaptıkları yerlerinden ayrılmadan önce ödemediği sürece, alışveriş olmaz. Aynı zamanda selef / selem alışverişinin miktarı, umumun kullandığı bilinen bir ölçek ile tespit edilmedikçe de yapılmaz. Ölçek eğer telef olursa, miktarı bilinmeyecek özel bir ölçek olmamalıdır. Yahut da umumun bildiği bir tartı ile tartılır olmalıdır. Aynı şekilde nitelikleri, kalitesi ve temizliği belli olmalıdır. Vadeli ise de vadenin de bilinmesi gerekir. Miktarın teslimatı da bilinen bir yerde yapılır ve emsalin de özel bir arazide değil umumi bir yerde yapılmalıdır. Aynı zamanda mahsul, bir yıllık yahut iki yıllık yeni mahsul olmalıdır. Diğer taraftan bulunabilen en iyi / kaliteli buğday diye nitelendirmesi caiz değildir. Çünkü bunun sınırı tespit edilemez. Bulunanın en kötüsü de denilemez, çünkü bunun da sınırı tespit edilemez. Çünkü kalitesizlik, tadının bozulması, kurtlanması ve eskiliği ile söz konusudur, bunun sınırı bilinemez. Eğer buğdayın gelmiş bir vadeye yahut da gelecek bir vadeye, belli bir nitelik ile satılması helal ise, ister peşin ister vadeli olarak selem yoluyla satılmasında bir beis yoktur.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bir adam, biri diğerinden önce belli ve çeşitli vadelere kadar buğdayı, dinar karşılığında selem alışverişi yaparsa, bana göre, vadeler aynı ve ödenecek paralar farklı zamanlarda ödenmedikçe, caiz değildir. Çünkü yakın vadeye satılan buğdayın değeri, uzak vadeye satılan buğdayın değerinden daha çoktur. Benden başkaları ise, ticaret mallarının kısım kısım satılışma cevaz verdiği gibi, buna da cevaz vermişlerdir. Fakat bu mesele, farklı satılan ticaret mallarından ayrıdır. Çünkü farklı ticaret malları, nakden satılır, bu ise, belli bir vadeye satılmaktadır. Mallar dağınık şeylerdir, farklı şeylerdir bu ise aynı şeydir.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: İki kişinin, peşin ya da vadeli teminat altında nitelikleri belli buğdayı satın alır ve semen kabzedilmeden ayrılırlarsa, satış münfesihtir. Çünkü bu borcun borca karşı satılmasıdır.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bir kişi hasattan önce, hasat sırasında ve hasat sonrasında, nitelikleri belli teminat altında bir miktar buğday satın almasında bir sakınca yoktur. Fakat kişi, satıcının nitelikleri belirsiz, muayyen bir arazinin buğdayından satın alacak olursa, bunda bir hayır yoktur. Çünkü mahsul iyi de gelebilir kötü de gelebilir.

 

Dedi ki: Eğer harman zamanında, satıcının teminatı altında olmak üzere, ondan satın alırsa, bunda da bir hayır yoktur. Çünkü buğdayı samanından ayırmak için savurmadan önce telef olabilir.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Ekinden önce -eğer muayyen bir ekin arasından tayin edilmemişse- bir seneliğine selem yoluyla buğday satın almakta bir sakınca yoktur.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Çiftle sürülen tarla buğdayının da taze yoncanın da selem yoluyla alışverişinde hayır yoktur. Çünkü bu farklılık gösterir.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bir kimse, vadesi gelecek bir buğdayı, bir diğerine selef yoluyla satsa, sonra buğdayı satan kişi, o kalanı vaktiyle kendisinden yapmış olduğu bir alışveriş sebebiyle, onun gibi buğdayalacağı olan bir diğerine havale edecek olursa, bunda bir hayır yoktur. Çünkü bu, kabzedilmeden önce buğdayın satışının ta kendisidir. Fakat onu kendi adına, buğdayı kabzetmek üzere bir vekil tayin etmek isterse, o buğdayonun elinde iken telef olursa, bu hususta bir emin / kendisine emanet verilmiş kimse demektir. Telef olmayıp bir ödeme olarak değerlendirmek istese, bu da caiz olur.

 

Dedi ki: Aynı şekilde, birisinden bir buğday satın alır ve vadesi geldiğinde onu vaktiyle kendisine borç vermiş olduğu buğdayalacağı olan bir başkasına havale ederse, ondan alacağı olan aslı itibariyle bir alışveriş olduğundan, havale de onun başkasındaki buğdayalacağı karşılığında buğdayı buğday ile satmak olması itibariyle (caizdir).

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Bir kimse ölçerek bir buğday satın alsa, müşteri de ölçme ile ilgili onu tasdik etse, belli bir vadeyle yapılması caiz olmaz. Şayet buğdayı kabzetmiş ise, buğdayın ölçek miktarı hakkında yemini ile birlikte, kabzedenin sözü kabul edilir. İster az olsun, ister çok olsun bir eksiklik, bir fazlalık zikretmiş olsun ve ister peşin olarak isterse de vadeli satın almış olsun, yine fark etmez. Benim bunu caiz görmeyişimin sebebi ise, önceden belirttiğim el- Hasan'ın Nebi (s.a.v.)'tan diye rivayet ettiği hadistir. Ben bir kimsenin diğerinin lehine ölçek ya da nitelik kabilinden kabul ettiği herhangi bir şartı ölçek ve niteliği itibariyle tastamam yerine getirmekle yükümlü olduğunu kabul ediyorum. Onun lehine, ölçeği şart olarak kabul etmişse, o şartını tastamam yerine getirmesinden başkası caiz değildir. Bir kimse: Alıcı onu doğruluğunu kabul etmiş ise, neden kusurdan ibra olduğu gibi ibra olmasın, derse, şöyle denilir: Eğer onu doğrulaması kusurdan ibra etmenin yerine geçmiş olsaydı, lehine yüz şart kabul etmiş olsa ve bunda birisini bulursa, artık herhangi bir şey rücu' edip alma hakkı olmaz. Tıpkı kusursuz olduğu şartını, onun lehine kabul edip de kusurun bulunması halinde olduğu gibi. Bu kusurdan ötürü onu ibra ederse ona rücu' ile dönemez.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bir kimse ölçekle buğday satın almışsa, onu tartarak almaya hakkı yoktur. Birinci alışverişi bozup yeniden tartı ile bir akit yapması hali müstesnadır. Aynı şekilde ölçek ile alması da ancak satın aldığı ölçek ile olur. Satın aldığı ölçek gibi bilinen bir ölçek ile onu ölçmesi hali müstesnadır. İşte o vakit, onu vaktiyle satın almış olduğu ölçekle almış olur. Buğdayın aynı ya da farklı iki buğdaydan olması arasında bir fark yoktur. Bu iki bakımdan fasittir. Birincisine göre, o bunu şartına uygun olmayarak almış olur. Diğerine göre ise, o bunu hak ettiğinden daha az ya da daha çok olması muhtemel olarak onun yerine almış olur. Yerine alınan bir şey / bedel ise satış yerine geçer. Bunun asgari kusuru ise, malının misli mi, daha azı mı, daha çoğu mu bilinemeyen meçhuloluşudur.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Bir kimse, nitelikleri belli bir miktar buğdayı selef yoluyla satın alsa, satıcı ona gönül hoşluğu ile ondan daha iyi bir buğday verse yahut da daha kötü bir buğday vermekle birlikte, müşteri bunu gönül hoşluğu ile kabul etse, bunda bir sakınca yoktur. Bunların her birisi, fazlalığını bağışlamış olur. Böylesi buğdayın buğday ile satılması değildir. Eğer ona buğdayın yerine arpa, susam ya da buğdaydan başka bir sınıf vermiş olsaydı, caiz olmazdı. Bu ise buğdayın kabzedilmeden önce, başka bir şeye karşılık satılması olurdu. Kuru hurma da yiyecek kabilinden her bir sınıf da böyledir.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bir kimse, bir vadeye kadar buğdayı selem olarak satsa, vade gelmeden önce gönül hoşluğu ile onun buğdayının benzerini yahut da ondan kötüsünü teslim edecek olursa, bir sakınca yoktur. Ben bu hükmü de hiçbir zaman itham altında tutmaya sebep teşkil edecek bir yer kabul etmiyorum. Çünkü ben ancak zahire göre hüküm veririm.

 

Şafii dedi ki: Bir kimse, selem yoluyla buğday satın alsa, vade geldiğinde un yahut sevik / kavut almak isterse, bu caiz değildir. Bu iki bakımdan fasittir. Birincisi; ben, selef olarak satın aldığımdan başkasını almış oldum. Bu ise kabzedilmeden önce buğdayın satılmasıdır. Eğer bu aynı sınıftır, çünkü sen bilinen yerine bilinmeyeni satın aldın ve bir müd buğdayı bir müd una makabil de sattın, muhtemelen bir müd buğday bir tam bir bölü üç (1.1/3) undur. Sevik de bunun kapsamına girer. Selem yoluyla buğday satın almış bir kimse, buğdayı vermesi gereken kişi, buğday alacaklısı olana bu buğdayını kendisine teslim edebilmesi için bir vadeye kadar buğday satmasını isterse, eğer bunun için bir satış akdi yaparlarsa, bunda bir hayır yoktur. Çünkü bizler, bir kimsenin mülkiyetinde bulunan bir şey üzerinde, kendi malında yapabildiği şeyleri yapabilmesine engel olacak şekilde bir akit yapılmasını caiz görmüyoruz. Çünkü bu durumda satış tam değildir. Şayet hiçbir şart koşulmadan, ona bunu nakit ya da bir vadeye kadar satacak olsa ve o da bunu ödese, bunda bir sakınca yoktur. Buğdaydan başka bir şeyi ('ma satması halinde de böyledir. İsterse her ikisi de kendisinden satın aldığını nakit ya da vadeli olarak ödemeyi niyet etmiş olsun, bu hususta satış akdi gerçekleşmediği sürece, bunda bir beis yoktur.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Aynı şekilde bir vadeye kadar bir miktar buğday üzerinde onunla selef / selem alışverişi yapsa, vade geldiğinde ona: Bana nakit mukabilinde ya da bir vadeye kadar buğday sat ki sana buğdayını vereyim, diyecek olursa, eğer akit bu esasa göre yapılırsa, caiz olmaz. Fakat şartsız ona satarsa, satış ister nakit, ister vadeli olsun, bunda bir sakınca yoktur.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Bir kimse selem yoluyla buğday satın alıp onu kabzetse, sonra da onu ona veren kişi kendisinden nakit ya da veresiye satın alsa, eğer onu kabzetmesinden sonra bu olmuşsa, bir sakıncası yoktur. çünkü artık o kabzedenin teminatı altına girmiş ve kendisinden malın kabzedildiği kişi de ibra olmuş (kurtulmuş) olur. Eğer ona ödemekle yükümlü olduğu buğdayın ödeme vadesi gelip, ona: Sana satabilmem için benim buğdayımı öde, dese, onun buğdayının aynısını ya da daha aşağı kalitelisini ödeyecek olursa, bunda bir sakınca yoktur ve bu ona vermiş olduğu bir vaat olur. İsterse ona verdiği sözünde durur, istemese durmaz. Fakat bu şarta binaen ona buğdayından daha iyisini verecek olursa, caiz olmaz. Çünkü bu bağlayıcı olmayan bir şarttır. Üstüne kendisinin olmayan bir fazlalık almış olur -Allah elbette en iyi bilendir- .

 

Sonraki için tıkla:

 

FİTNE ZAMANLARINDA BİNEK VE SİLAH SATMANIN YASAKLANIŞI