ŞAFİİ el-UMM

RİBA / FAİZ

 

KURU HURMAYA BENZEYEN VE BENZEMEYEN ŞEYLER

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Zeytin bir meyve olarak yaratılmıştır. İnsanlar onu sağlam (kendi) haliyle bırakırlarsa, ondan zeytinyağı çıkmaz. Onlar o meyveyi sıkınca yağı çıkar. Bundan dolayı onun ağacı zeytin adını taşıdığından ötürü yağı hakkında da "zeyt" ismi türetilmiştir. Bu sebeple yağı çıkartılan bu ağacın meyvesine de "zeytun (zeytin)" denilmiştir. O halde zeytinyağından çıkan her bir şey bir sınıftır ve buğdayın buğdaya, kuru hurmanın kuru hurmaya mukabil alınıp verilmesinde caiz olan her şey, onun hakkında da caizdir. Buğday ile kuru hurma hakkında kabul edilmeyen her bir şey de bir fark olmamak üzere zeytin hakkında da kabul edilemez.

Turp da sıkılarak ondan turp yağı denilen bir yağ çıkartılabilir. Dedi ki: Bu bizim yaşadığımız yerlerde olan bir şeyolmadığından ötürü, onun anası (türü) ile anılan bir ismi bilinmemektedir. Ben ona "zeyt (yağ)" adı verildiğini bilmiyorum. Bu ancak onun isimsiz bir yağ olması itibariyle zeytinyağının kullanıldığı bazı yerlerde kullanılıyordur. Bu yağ ise, tadı, kokusu ve ağacı (bitkisi) itibariyle zeytinyağından farklıdır. Turp tohum olarak ekilir, zeytin ise bir ağaç kökünden meydana gelir.

 

Dedi ki: Bunun iki anlama gelme ihtimali vardır: Bana göre -elbette yüce Allah en iyi bilendir- onun için en uygun bunun (zeytin) yağı olduğuna hükmetmemektir. Fakat onun yağlardan bir yağ olduğuna hükmedilebilir. Bu sebeple bunun bir birimi, zeytinyağının iki birimi ile satılması caizdir. Zira bir kimse ben zeyt yedim yahut satın aldım diyecek olursa, bu sözünden zeytinyağını kastettiği anlaşılır. Çünkü o isim turp yağından ayrı, onun hakkında özel bir isimdir.

 

Bununla birlikte şöyle denilmesi de muhtemeldir: O zeyt (in yağı)ndan bir sınıftır, zeytinyağı karşılığında ancak misli misline satılabilir Salit (nebati yağ) ise cükülan denilen şey, susamyağıdır. Bu da tu rp yağından da zeytinyağından da ayrı bir sınıftır. Dolayısıyla bir biriminin bunların her birisinin iki birimi ile satılmasında bir sakınca yoktur. Bütün tohum ve tane yağları da aynı durumdadır. Bu yağların her biri, diğerinin yağından farklıdır. Köknar yağı, yeşil tane yağı, hardal yağı, susam yağı, kayısı çekirdeği yağı, badem yağı, ceviz yağı gibi. Bütün bu yağlar ya bir taneden yahut bir meyveden çıkartılır. Dolayısıyla o meyve, o tane yahut çekirdekten çıkartılan farklılık gösterir, bu sebeple bunlar (ın her biri) bir sınıftır. Ancak misli misline ve elden ele değiştirilmesi caizdir. Bu sınıfların her biri, bir tane meyve yahut çekirdekten çıktığı için kendi sınıfından başkası ile bir biriminin ikiye -nesie / vadeli olmadığı sürece- değiştirilmesinde bir sakınca yoktur. Hardal yağını tu rp yağına, hardal yağını badem yağına, badem yağını ceviz yağına (mukabilinde satmak gibi), ben bütün bunların esaslarını, asıl çıktıkları şeye irca ediyorum. Eğer ondan çıkan şey bir ise, o bir sınıftır. Buğdayın bir sınıf olması gibi. Eğer iki ayrı asıldan çıkıyorsa onlar ayrı iki sınıftır. Buğday ve hurma gibi. Buna göre gıda ve lezzet maksadıyla yenilen ve içilen bütün yağlar da böyledir. Bunlarda hüküm değişmez. Hurma ile buğday hakkında ne ise öyledir. Bu yağlardan hiçbir şekilde ilaç olsun başka bir maksatla olsun yenilmeyen ve içilmeyen bir şey varsa, o faiz kapsamının dışında kalır. Bunların bir biriminin ona karşılık elden ele olsun vadeli olsun, satılmasında aynı şekilde onlardan birisinin başkasına karşılık elden ele ve vadeli olsun, ikiye mukabil satılmasında bir sakınca yoktur. Çünkü faiz ancak herhangi bir şekilde yenilen yahut içilen şeyler ile altın ve gümüşte söz konusu olur.

 

Birisi hepsinin ortak vasfı "yağ" adını taşımalarıdır, derse şöyle denilir:

- "Tane / tahıl" adı da aynı şekilde buğday, darı ve pirincin ortak adıdır. İşte birbirlerinden farklı oldukları ortaya çıkınca, bunların bir kısmının diğer bir kısmına elden ele alınıp verilmesi halindeki fazlalık da helaldir. Yağların, Araplar tarafından konulmuş asli bir ismi, bulunmamaktadır. Bunlara elde edildikleri şeye nispet edilen anlamda birtakım isimler verilmiştir. Bunların asılları ise susamdandır, yeşil tane ve başka şeylerdendir. Bunlara da tıpkı buğdayın isimleri gibi değişik isimler konulmuştur. Ancak bunlar birtakım manalardan dolayı değildir. Denilse ki: Yeşil tane bir mana sebebiyle verilmiştir. Çünkü onun adı bilen kimselere göre butm (bıttım)dır (bir tür fıstık ağacı, defne tohumu). Bal ise, onun için konulmuş özel bir isim ile bilinmez. Fakat bir adam ile karşılaşacak olup ona bal dediğiniz takdirde bunun bir sınıf ve arı balı olduğu bilinir. Bununla birlikte tatlı, bazı şeylere tatlılıklarından ötürü bal denildiği de olur. Nitekim Araplar tatlı sözlere "ballı söz" derler. Yüzü güzel kadına da "yüzü ballı" demişlerdir. Zevk aldıkları şeylere: Bu baldır, buna bal katılmıştır, derler.

 

[1463] Rasulullah (s.a.v.) da şöyle buyurdu: "Sen onun balcağızını tatmadığın sürece sana helal olmaz." buyurdu. Bu sözleriyle kocasının kendisi ile cima etmesini kastediyordu. Çünkü cima kadından hoşa giden \ tatlı görülen bir iştir. Bundan dolayı Araplar tatlı buldukları her şeye, bal ve ballı demişlerdir ki bu da bal gibi tatlı geldiği anlamındadır.

 

Dedi ki: Bu sebeple arının balı, diğer bütün tatlılar arasında bal diye adlandırılan tek şeydir. Dediğim benzerlikten dolayı da ona bu isim verilmiştir. Bal, yaratıcının yarattığı fıtd bir haldir. İnsanların onda herhangi bir sanat / müdahale ve katkıları yoktur. Onun dışındaki diğer tatlılar ise ya kamıştan ya bir meyveden yahut bir taneden çıkartılır. Tıpkı yağların çıkartıldığı gibi. O halde balın şeker kamışının suyu ile satılmasında / alışverişinde bir sakınca yoktur. Çünkü ona açıkladığım hal dışında bal adı verilemez. Ama kamışın sıkılmış suyu denilir. Balın sıkılmış üzüm suyuna karşılık satılmasında da üzüm pekmezine karşılık satılmasında da üzüm suyunun şeker kamışı suyu ile satılmasında da bir sakınca yoktur. Çünkü bunlar bir işlem sonucu meydana gelirler ve iki farklı ağacın mahsulüdürler. Hurma pekmezinin üzüm pekmezi ile fazlalıklı olarak satılması da böyledir. Meyvesinden çıkartılıp tatlı olan her bir şeyin durumu da böyledir. Çünkü bunun aslı açıkladığım şekilde yağların asıl kaidesine göredir. Mesela nar suyu, ayva suyu ile elma suyu badem suyu ile ve buna benzerleri ile (satılabilir).

 

İşte bu babda anlatılanların kapsamına girenlerin tamamı ve bunların kıyası yapılabileceklerin hepsi buna göre değerlendirilir. Bunların herhangi bir sınıfı, kendi misli ile ancak elden ele, eğer tartı ile miktarı tespit ediliyorsa, aynı tartıda, aslı itibariyle ölçek ile miktarı tespit ediliyorsa, ölçek ile satılır. Bunların pişmiş olanlarının çiğ olanları ile (değiştirilmeleri) hiçbir durumda caiz değildir. Çünkü eğer ancak pişmiş hali ile saklanabiliyorsa, onun çiğ olanını pişmiş olana mukabil verdiğin takdirde çiğ de pişirildiği takdirde eksildiği için bu durumda çiğ de eksilmiş olacağından ancak misli misli ile hel al olur. Onların biri diğeri ile birlikte pişmiş olarak satılamazlar. Çünkü ateş onun bir kısmına diğer bir kısmına verdiğinden daha fazla hararetini ulaştırır. Pişmişin nihai olarak ulaşacağı bir derecesi yoktur. Tıpkı kuru hurmanın kurumakta ulaşacağı nihai bir sınırı olmadığı gibi. Bazen pişirilmek suretiyle yüzde biri gider bazen pişirilmek neticesinde on bir bölümünün on bölümü gider. Dolayısıyla onun pişmiş alanının -dediğim sebepten ötürü- pişmiş karşılığında satılması da pişmişin çiğe mukabil satılması da caiz olmaz. Ancak çiğ olanı çiğ olanı ile caiz olur. Eğer onun bazı kısımları ancak başkası ile karıştırılarak sıkılıyorsa, mesela onun yarısının misli ile satılması caiz olmaz. Çünkü bir kısmının diğerine fazlalığı helalolmayan satılan şeyin aynında / kendisinde karıştırılan şeyin payının ne olduğu bilinemez.

 

Sonraki için tıkla:

 

BİRİ DİĞERİNE KATILMIŞ İKİ SINIF YİYECEK