ŞAFİİ el-UMM

HAC

 

TELBİYE NASIL OLUR

 

[1094] Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Bize Malik, Nafi'den, o, İbn Ömera.en haber verdiğine Rasulullah (s.a.v.)'ın telbiye getirmesi;

 

Buyur Allah'ım buyur! Buyur Senin hiçbir ortağın yoktur buyur! Şüphesiz hamd da nimet de mülk de yalnız Senindir ve Senin hiçbir ortağın yoktur."

 

Nafi dedi ki: İbn Ömer, buna şunu da eklerdi: "Lebbeyk Lebbeyk Lebbeyk (Buyur Allah'ım buyur, buyur Allah'ım buyur, buyur Allah'ım buyur, ben Senin emrindeyim, hayır yalnız Senin elindedir, buyur Allah'ım, bütün dileklerimiz yalnız Sen'dendir amelimiz de Sana'dır."

 

[1095] Şafii dedi ki: Bize ilim ehlinden birisi, Cafer b. Muhammed'den haber verdi. O, babasından, o, Cabir b. Abdullantan rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) tevhidi zikrederek telbiye getirip ihrama girdi:

 

Buyur Allah'ım buyur, buyur Senin hiçbir ortağın yok buyur, muhakkak hamd da nimet de mülk de yalnız Senindir, Senin hiçbir ortağın yoktur."

 

[1096] El-Macişun, Abdullah b. el-Padl'dan nakletti. O A'rec'den, o, Ebu Hüreyre'den şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah (s.a.v.), telbiye getirdiği sırada: "Buyur Ey hak İlah"derdi.

 

Şafii dedi ki: Cabir'in ve İbn Ömer'in rivayet ettiği gibi, Rasulullah (s.a.v.)'ın en çok getirdiği telbiye bu olup ihrama girmiş bir kimsenin getirmesini ondan geri kalmayıp onu da aşmamasını sevdiğim telbiye budur. Şu kadar var ki; Ebu Hüreyre'nin Nebi (s.a.v.)a.an gelen ve mana itibari ile onun gibi olan telbiyeyi ona katması müstesnadır. Çünkü o da bir telbiyedir. Telbiye ise cevap vermek demektir. Böylelikle o telbiyesi ile ilkinde de sonunda da Lebbeyk diyerek hak ilahın çağrısını kabul ettiğini açıklamış olmaktadır.

 

[1097] Bize, Said b. Salinı'in haber verdiğine göre, İbn Cüreyc dedi ki: Bana Humeyd el-A'rec, Mücahid'den şöyle dediğini haber verdi: Rasulullah (s.a.v.) şu sözleri ile telbiyeyi açıktan yapardı:

 

Buyur Allah'ım buyur, buyur Senin ortağın yoktur buyur, şüphesiz hamd da nimet de mülk de Senindir, Senin hiçbir ortağın yoktur." (Mücahid) dedi ki: Nihayet bir gün, insanlar, onun etrafından dağıldıkları esnada, sanki içinde bulunduğu en hoşuna giden hal imiş gibi bu telbiyeye şunları da ekledi: "Buyur! Şüphesiz hayat denilen şeyahiret hayatıdır." İbn Cüreyc dedi ki: Zannederim, bunu Arefe günü söylemiştir.

 

Şafii dedi ki: Bu telbiye, kendisinden rivayet olunan telbiye gibidir. Ayrıca asıl hayatın dünya hayatı ve dünyadakiler olmayıp ahiret hayatı olduğunu da haber vermektedir.

İbn Ömer'in ve başkalarının söyledikleri şekilde telbiye ile birlikte yüce Allah'ı tazim ve O'na dua hususunda kimsenin aleyhine durum daraltılmaz. Şu kadar var ki, benim tercih ettiğim telbiye getirirken yalnızca Nebi (s.a.v.)'tan nakledilen rivayettekini söylemektir. Ona herhangi bir şeyi Nebi (s.a.v.)'tan zikredilen dışında eklememesidir. Telbiyeyi kestikten sonra da yüce Allah'ı tazim edip O'na dua eder.

 

[1098] Bize, Said, el-Kasım b. Ma'n'dan haber verdi. O, Muhammed b. Aclan'dan o, Abdullah b. Ebu Selemeöen şöyle dediğini rivayet etti: Sad, kardeşinin oğullarından birsinin telbiye getirirken "Ya zelal mearic: Ey Mearic sahibi dediğini işitmiş. Sad, el-Mearic mi, şüphesiz o, zülmearicdir. Ama biz Rasulullah (s.a.v.) döneminde böyle telbiye getirmezdik:' dedi.

 

 

YÜKSEK SESLE TELBİYE GETİRMEK

 

[1099] Şafii dedi ki: Bize, Malik b. Enes, Abdullah b. Ebu Bekir b. Muhammed b. Amr b. Hazm'dan haber verdi. O, Abdulmelik b. Ebu Bekr b. Abdurrahman b. el-Haris b. Hişam'dan o, Hallad b. es-Saib b. el-Ensari'den, o, babasından rivayet ettiğine göre, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Cebrail bana geldi ve bana ashabıma -ya da beraberimdekilere- telbiye getirirken seslerini yükseltmelerini ya da ihrama girerlerken yüksek sesle telbiye getirmelerini emretti." Bunlardan birisini kastetmektedir.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Cebrail'in Rasulullah (s.a.v.)'ın verdiği emri bizde aynen Haremeyn adamlarına emrederiz. Ayrıca burada onun ashabının -kadınlar dışarıda olmak üzere- erkekler olduğuna da delalettir. Onlara -seslerini kısacak dereceye varmadığı sürece- güçleri yettiği kadarı ile seslerini yükseltmesini emr buyurmuştur. Biz de onların seslerinin kısalmasını mekruh görüyor gibiyiz.

 

Hadis, tabliye getirirken, seslerini yükseltmekle emr olunanların erkekler olduğuna delil teşkil ettiğine göre, kadınlar ise örtünmek ile emr olunmuşlar, demektir. Çünkü herhangi bir kimsenin kadının sesini duymaması daha uygundur ve onun için daha setredicidir. Bu sebeple kadın yüksek sesle telbiye getirmez, ama kendisi duyacak kadar sesini çıkarır.

 

 

TELBİYEYE DEVAM ETMEK NEREDE MÜSTEHABDIR?

 

[1100] Şafii dedi ki: Bize Müslim b. Halid ve Said b. Salim, İbn Cüreyc'den şöyle dediğini haber verdi: Bana, Abdurrahman b. Abdullah b. Abdurrahman b. Sabit haber verip dedi ki: Bizim selefimiz şu dört yerde telbiyeyi bırakmazlardı: Arkadaşların tamamı toplanıncaya kadar bir araya gelip toplandıkları vakit, yüksek bir yere çıktıkları vakit, vadilerin iç taraflarından aşağıya indikleri vakit, çıkmış oldukları tepeden aşağıya inişleri esnasında ve namazı bitirmeleri halinde namaz akabinde.

 

Şafii dedi ki: İbn Sabit'ten, onun seleften naklettiği rivayet, Rasulullah (s.a.v.)'tan rivayet edilen -Cebrail (as)'ın kendisine ashabına telbiye getirirken seslerini yükseltmelerini emretmesi- hadisine uygundur. Telbiye iyi bir amel olduğu için, telbiye getirenlere yüksek sesle telbiye getirmeleri emr edilmiştir. Sesin yükseltilmesinin en uygun yeri ise insanların nerede olurlarsa olsunlar, toplanmaları halidir. Cemaatle namaz kılınan mescidler, çarşı pazarlar, arkadaşların bir araya gelip toplanmaları -her nerede toplanacak olurlarsa olsunlar- çünkü bu durumda seslerini yükselterek topluca itaat etmiş olurlar. Telbiye getirirken yüksek sesle getirilmesinin manası, ezan okunurken sesin yükseltilmesindeki mana gibidir. Onu işiten her bir varlık bununla onun lehine şahitlik eder. Ayrıca bununla onu işiten de uyarılmış olur ve zatıyla, diliyle yahut da Allah için kısmen de olsa amelde bulunmak arzusunu yeniden uyandırır. Ayrıca bundan ötürü bu hususa uyarıp dikkat çeken kişiye de ecir verilir.

 

 

MESCİDLERDE YÜKSEK SESLE TELBİYE GETİRMEK HUSUSUNDAKİ GÖRÜŞ AYRILIĞI

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Birisi dese ki:

- Telbiye getiren cemaatle namaz kılan mescitlerde yüksek sesle telbiye getiremez. Bundan Mekke ve Medine mescidleri müstesnadır. Şüphesiz bu görüş hadise aykırıdır. Diğer taraftan bunun herhangi bir kimsenin benimsemesi caiz olan bir anlamı da yoktur. Zira Rasulullah (s.a.v.)'tan rivayet edildiğine göre, Cebrail kendisine ashabına yüksek sesle telbiye getirmelerini emr etmesini emr etmiştir. Buna göre erkek ne zaman telbiye getirecek olursa, yüksek sesle telbiye getirmelidir. Herhangi bir kimsenin bazı hallerde sesini yükseltir bazı hallerde ise sesini yükseltmez, diyecek olursa, onun şöyle demesi de caiz olur: Senin sesini kısacağını söylediğin yerde o yüksek sesle telbiye getirir, kısık sesle getireceğini söylediğin yerde yüksek sesle telbiye getirir. Böyle bir şey demek ise bize göre hiçbir kimse için caiz değildir.

 

İbn Sabit'in seleften naklettiği hadise göre, onlar arkadaşların toplandıkları sırada telbiyeyi bırakmazlardı. Bu da onların insanların toplanmaları sırasında telbiyeyi devam ettirdiklerine bir delildir. İnsanların yolda toplanmalarına dikkat ettiklerine göre, bu hususta mescidlerde seslerini yükseltmeleri daha uygun olur yahut da onun gibi olur. Nitekim ezanda da böyledir. Cemaatle namazın kılındığı mescidlerde, yüksek sesle ezan okunmak, hiç terk edilir mi?

 

- Şayet, hayır çünkü sesin yükseltilmesi emredilmiştir, denilecek olursa şöyle denilir:

- Telbiye de böyledir. Eğer bunlardan hiçbir kimsenin bir şey bilmediğini varsaysak acaba telbiyenin cemaatler ile birlikte yüksek sesle getirilmesinden daha ileriye gider miydi? İşte bu hususta bütün cemaatler / topluluklar aynıdır. Yahut da telbiyenin topluluklar arasında getirilmesi yasaklanırdI. Çünkü bu namaz kılana namazında şaşırtabilir. O halde telbiyenin Mescid-i Haram'da ve Mina Mescidi'nde yüksek sesle getirilmemesi daha uygun olur ya da diğer mescidler gibi olur. Eğer mescidlerde sesi yükseltmenin mekruhluğu bir edep ve mescidi tazim etmek ise, tazim edilmeyi en çok hak eden mescid, Mescid-i Haram ve Mina Mescidi'dir. Çünkü o da Harem bölgesi içerisindedir.

 

[1101] Bize, er-Rebi' haber verip dedi ki: Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize Said b. Salim, Muhammed b. Ebu Hamid'den haber verdi. O, Muhammed b. el-Münkedir'den rivayet ettiğine göre, Nebi (s.a.v.) çokça telbiye getirirdi.

 

[1102] Bize Said b. Salim, Abdullah b. Ömer'den haber verdi. O, N afi'den, o, İbn Ömer'den rivayet ettiğine göre Nebi (s.a.v.), binek üstünde iken, piyade iken ve uzanmış yatıyorken telbiye getirirdi.

 

[1103] Şafii dedi ki: Bana Muhammed b. el-Hanefiye'den ulaştığına göre, ona: İhramb bir kişi cünüp ilken telbiye getirir mi, diye soruldu. O, evet dedi.

 

Şafii dedi ki: Telbiye, aziz ve celil Allah'ın zikirlerinden bir zikirdir. Bu sebeple kişi, temiz iken de cünüp iken de abdestsiz iken de kadın ay hali iken de cünüp iken de temiz iken de kısacası her durumda telbiye getirebilir.

 

[1104] Rasulullah (s.a.v.), Aişe'ye de ay hali iken şöyle buyurmuştur: "Hac edenin yaptığı her bir işi sen de yap, fakat Beyt'i tavaf etme.''

Telbiye ise, hacının yaptığı işlerdendir.

 

 

TELBİYENİN ARKASINDAN SÖYLENMESİ MÜSTEHAB OLAN SÖZLER

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Namaz kılan kimsenin, selamdan sonra üç defa telbiye getirmesini, telbiyeyi bitirdikten sonra arkasından Nebi (s.a.v.)'e salavat getirmesini, şanı yüce Allah'tan rızasını ve cenneti istemesini, cehennem ateşinden Allah'a sığınmasını iste(sin). Hem sünnete tabi olmak itibari ile hem de akli bakımdan müstehab görüyorum. Çünkü telbiye getiren bir kimse, yüce Allah'ın misafiridir. Telbiyeyi, sözlü olarak söylemesi, Allah'ın davetçisinin çağrısını kabul ettiğini dile getirmesi, duanın tamamı ve kabulünün ümit edilmesi ise, Nebi (s.a.v.)'a salavat getirmesi ile tamamlanır. Ayrıca Nebi (s.a.v.)'a salavat getirmesinin akabinde yüce Allah'tan cenneti dilemeli, cehennemden ona sığınmalıdır. Çünkü bu, Allah'tan istenecek en büyük dilektir. Bundan sonra ise neyi arzu ediyorsa onu ister.

 

[1105] Bize, er-Rebi' haber verip dedi ki: Şafii dedi ki: Bize, Muhammed b.

İbrahim, Salih b. Muhammed b. Zaide'den haber verdi. O, Umare b. Huzeyme b. Sabit'ten, o, babasından, o, Nebi (s.a.v.)'tan rivayet ettiğine göre, telbiyeyi bitirdikten sonra yüce Allah'tan rızasını ve cennetini diler, rahmeti ile kendisini ateşten korumasını niyaz ederdi.

 

[1106] Bize, İbrahim b. Muhammed'in haber verdiğine göre, Kasım b. Muhammed telbiyeyi bitirdikten sonra, Nebi Muhammed (s.a.v.)'e salavat getirilmesini emrederdi.

 

Sonraki için tıkla:

 

HACDA (ŞART KOŞARAK) İSTİSNA YAPMAK