HAC İLE BİRLİKTE
UMRENİN MİKATI
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Umre ile haccın mikatı birdir. Kıran haccı yapan bir kimse için, İslamın
farz haccı ve umresi için yeterli olur ve kıran haccı dolayısıyla kurban
kesmesi gerekir. Bir umre yapmak üzere ihrama giren bir kimse, sonradan ona bir
hac da katmak isterse, bunu yapabilir. Fakat bunu yapabilmesinin önündeki
engel, Beyti tavaf etmeye başlamış olmasıdır. Eğer Beyti tavaf etmeye
başlamışsa, ihramdan çıkmasını sağlayacak bir işe başlamış olur. Dolayısıyla
bir önceki ihramdan çıkma işini tamamlamadan önce yeni bir ihrama girmesi caiz
olmaz. Üzerinde devam etmeyeceği bir ihramın üzerine bir başka ihram sokamaz.
Bu Atanın ve ilim ehlinden başkalarının da görüşüdür. Bu sebeple tavafa
başlayıp onun üzerine haccı katacak olursa, hac için ihrama girmiş olmaz ve onu
kaza etmekle de yükümlü değildir. Onu terk etmesinden ötürü fidye de gerekmez.
Birisi dese ki:
- Yalnızca umre
yapacakken sonra onun üzerine bir hac katması nasıl olur?
Ona şöyle cevap verilir:
- Çünkü umrenin
ihramından henüz çıkmamıştır. Böyle bir şey ise, namazda da oruç ta da olmaz.
Yine ona Allanın izni ile şöyle denilir;
- Aişe (r.anha) ve
Rasulullah (s.a.v.)'ın ashabı, kaza yapma beklentisi ile ihrama girmişlerdi.
Nebi (s.a.v.)'a kaza etme hükmü nazil olunca, o da beraberinde hediyelik
kurbanlık bulunmayanlara ihramını um re için kabul etmesini emretti. Böylelikle
beraberinde kurbanlık olmadığından ötürü Aişe (r.anha) um re yapmış oldu. Ancak
ay hali oluşu umresinin ihramından çıkmasına engelolup hac vakti de gelip
yetişince, Rasulullah (s.a.v.) kendisine umresine haccı katmasını emretti. O da
onu yaptı. Böylelikle kıran haccı yapmış oldu. İşte biz de buna dayanarak dedik
ki: Tavafa başlamadığı sürece, umrenin üzerine haccı katabilir ve ben buna hac
ve umrenin kıran olarak birlikte yapılmasını zikrettim. Eğer bu caizdir derse
şöyle denilir:
- Peki, bu iki namazın
bir araya getirilerek (kıran) yahut iki oruçta yapılması caiz olur mu?
- Eğer hayır derse şöyle
denilir:
- İşte aynı şekilde
senin aralarını ayırdığın şeyleri bir araya getirmen caiz değildir.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Hac için ihrama girse, sonra ona umre katmak istese, şüphesiz
benim karşılaştıklarımın ve kendisinden ilim belledikleriinin çoğu şöyle der:
Bunu yapmaya hakkı yoktur. Dolayısıyla umreyi terk ettiğinden ötürü, ona ne
kaza ne de fidye yükümlülüğü düşer.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Birisi sorsa;
- Sünnet her ikisi ayrı
birer ibadet ve biri diğerine katılabilmesi ve hac umreye katılması halinde,
ancak umre ihramından daha çok bir ihram eklemiş olur. Bu nasılolacak? Çünkü
umreyi haccın üzerine katacak olursa, hac ihramından da daha az bir ihram
katmış olur. Bu -her ne kadar senin dediğin gibi ise de- birinin diğerine kıyas
edilmesine engelolan bir fark değildir. Çünkü bundan daha da uzak olanlar
arasında dahi kıyas yapılabilir. Bunun arasında bir fark olduğuna dair bir delil
de bilmiyorum. Şu kadar var ki, açıkladığım gibi, benim karşılaştığım ve
kendisinden ilim bellediklerimden naklettiklerim müstesnadır. Hatta bu,
tabiinden birisinden de rivayet edilmektedir. Bununla birlikte, bu hususta
Rasulullah (s.a.v.) dan herhangi bir şeyin sabit olup olmadığım bilmiyorum. Her
ne kadar Ali b. Ebu Talib (selam ona)'den rivayet edilmişse de bu sabit
değildir.
Böyle birisinin umre
yapmış olmayacağı görüşünde olana göre, bu kimsenin bu umresi İslam umresi
(yapması) vacip olduğunu gördüğümüz umrenin yerini tutmaz. Kurban kesmesi de
gerekmez. Umreyi terk ettiği için de bir şey gerekmez. Ama umreyi hacca
katacağı görüşüne sahip olanlar ise, bunun o kişinin farz olan haccı ve
umresinin yerine geçeceği kanaatindedir.
Kişi, umre niyetiyle ihrama
girse, sonra hac edinceye kadar Mekke'de kalsa, hac için Mekke'den ihrama
girer. Hac için ihrama girip sonradan umre yapmak istese, Harem bölgesinden
çıkması şartıyla dilediği yerden umreye başlayabilir. Ben bunların bütün
seneleri boyunca Mekke'de ikamet etmeleri halinde tıpkı Harem bölgesinin
dışından gelen (afakiler)in ihrama girmeleri gibi kendi mikatlarına geri
dönmeleri gerektiği kanaatindeyim. Birisi;
- Bu söylediğine dair
delil nedir, diye sorsa şöyle denilir;
- Rasulullah (s.a.v.)'ın
ashabı, genelolarak onunla birlikte bir um re yapmak üzere ihrama girdiler.
Sonra onlara Mekke'den Mina'ya gidecekleri vakit, hac için ihrama girmelerini
emretti. İşte buna kıyasen haccından önce yaptıkları um re olmuş oldu. Birisi
dese ki;
- Nebi (s.a.v.), Abdurrahman
b. Ebu Bekir'e emrederek Aişe'ye Tenim'den um re yaptırmasım söyledi. Ama
Aişe'nin önceki ihramı umre içindi. Mekke'den de hac için ihrama girdi,
Tenim'den yaptığı umre ise nafile oldu. Bize göre bu, belirttiğimizden ötürü
bunun delil olacak bir tarafı yoktur. Buna göre, Haremin dışından umre yapmak
üzere, ihrama giren bir kimsenin, bu yaptığı, onun için geçerlidir. Şayet ondan
önce bir hacca yahut bir umreye başlamamış olup sonradan Mekke'de ikamet etmiş
ise, bu onun vacip umresi olur. İhramb olduğu halde mikatına geri döner,
kendisine ait olan mikata ihramb olarak döndüğü takdirde ona bir şey düşmez.
Eğer bunu yapmayacak olursa, bir kurban keser ve onun için vacip olan umresi de
yerini bulmuş olur.
Mekke'den umre niyeti
ile ihrama giren kimsenin bu umresi hakkında iki görüş vardır: Birinci görüş:
Beyti tavaf edip Safa ile Merve arasında say yapabilmesi için, eğer Harem
bölgesinin dışına çıkmayacak olursa, ihramdan çıkmış olmaz. Bu durumda ona
düşen Haremin dışına çıkıp Haremin dışından o umre niyetiyle ihrama girip
telbiye getirmesi sonra da tavaf, say yapıp tıraş olması yahut da saçlarını
kısaltması gerekir. Eğer önceden tıraş olmamışsa, ona bir şey düşmez. Şayet
tıraş olmuşsa, bir kan akıtır. Eğer kadınlara yaklaşmış ise, bu onun umresini
ifsad eder. Haremin dışına çıkarak ihram niyeti ile telbiye getirmesi, sonra
tavaf ve say yapması, saçlarını kısaltması yahut tıraş olup bir (büyük baş)
kurban kesmesi gerekir. Bundan sonra eğer bu umreyi yeniden başlayacağı bir
umre ile bozacak olursa, kazasını yapar. Onun Haremin dışına çıkması ise, ancak
bu ifsad edilen umreden ötürüdür.
Diğer görüş: Bu bir
umredir ve onun için bir kan akıtır. Birinci görüş buna daha yakındır. Allah
elbette en iyi bilendir.
Fakat Mekke'den hac
etmek üzere ihrama girip önceden Mekke'ye ihramlı girmemiş ve ona ait olan
mikata da dönmemiş ise, mikatı terk ettiğinden ötürü bir kan akıtır ve
Mekke'den yaptığı bu hac onun İslam haccı (farz hac) yerine geçer. Çünkü haccın
esas dayanağı, Harem bölgesinin dışındadır ki bu da Arefe'dir. Umrenin bütün
amelleri ise - mikat dışında- Harem içerisindedir. Dolayısıyla umrenin
işlerinin sona erdiği, haccın da dayanağı olan bir yerden başlatılması uygun
değildir.
Kişinin kendisine ait
mikattan hac yahut umre için ihrama girdikten sonra, kendi ülkesine dönmesini
yahut da yerinde ikamet etmesini hoş görmüyorum. Bununla birlikte, böyle bir iş
yapacak olsa, ona fidye düşmez. Fakat onun işine devam etmesini ve ibadetini
maksadına göre bitirmeyi kast etmesini severim.
Dedi ki: Niyet ettiği
bir iş olmaksızın yahut da daha kolay gelmesi gibi bir sebep olmadan kendisinin
izlemesi gereken yoldan daha uzak bir yolu takip etmesini de hoş görmüyorum.
Eğer herhangi bir hadise baş gösterir yahut da bir yol diğerine göre daha
kolayolursa, o vakit onun böyle yapmasını mekruh görmem ve yolunu değiştirmesi
dolayısıyla da -bir mazereti olmasa dahi- fidye söz konusu değildir.
Bir sene içinde bir umre
yapmak üzere ihrama giren bir kimse, Mekke'de yahut kendi şehrinde ikamet etse
yahut bir yahut iki sene yolda kalsa Beyti tavaf edinceye kadar ihramda kalmaya
devam eder ve onun yaptığı bu umre onun için yeterli olur. Çünkü umrenin vakti
bütün sene içindedir. Umre hac gibi değildir. Çünkü haccı o sene kaçıracak
olursa, ihramını sürdürmesi hakkı yoktur. İhramından çıkar ve kazasını yapar.
Ama ben o kimse için ihramını tehlikeye soktuğundan ötürü hoş karşılamam.
Ayık iken umre yapmak
niyetiyle ihrama girdikten sonra, aklı başından gitse, sonra da ayık iken tavaf
etse, o umresi yeterli olur. Çünkü umrenin esası ihrama girmek ve tavaf
etmektir. Bu ikisi arasında aklının başından gitmesi umreciye bir zararı olmaz.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki, birisi;
- İhramsız olarak mikatı
geçen bir kimseye eğer haccı kaçırmaktan korkmuyorsa mikata geri dönmekle
yükümlü olduğunu neden söyledin, dese ona derim ki:
- 0, haccını kendisine
ait mikattan ihrama girerek yapmakla emr olunmuştur. İşte bu da o kimsenin
kendisine mikat ile Beyt arasında ihramlı olması gerektiğine bir delildir.
Bununla beraber, ihramını aile halkının bulunduğu yerden başlatarak mikata
kadar ihramlı olmak yükümlülüğü yoktur. Ben ona derim ki:
Baştan itibaren ihrama
girmekle, emr olunduğun yerde ihrama girip telbiye etmen gereken yere kadar
dön. Biz bunu İbn Abbas'ın görüşü ile birlikte sünnetin delaletine
benzerliğinden ötürü ifade ettik. Birisi sorsa;
- Eğer haccı kaçırmak
korkusundan ötürü ya da bu hususta herhangi bir mazeret ve başka bir sebep de
bulunmaksızın dönmeyecek olursa, onun bir kan akıtması gerektiği kanaatini
niçin belirttin, dese ben ona derim ki:
- Rasulullah (s.a.v.)'ın
kendisi için tayin ettiği mikatı aşarak üzerindeki yükümlülüğü mükemmel şekli
ile yerine getirmeyi terk edince, bizde ona terk ettiğinin bedeli olan bir işi
yapmasını emr ettik. Dese ki:
- Sen yerine getirmesi
gereken bir şeyi terk ederek haddini aştığı bir işten ötürü, nasıl bedelini
yerine getirmesini uygun gördün, oysa bir şeyde sınırı aşması onun lehine
değildir. Sonra diğer taraftan onun bedeli olarak da akıtacağı bir kan diye
tespit ettin? Halbuki sen haccın dışında onun yerine getirmesi gereken bir
bedeli ona bir yükümlülük olarak tespit ederek oruca oruçla namazı namazIa
bedel kabul ediyorsun. Derim ki:
- Gerçek şu ki oruç ve
namaz hacdan farklıdır, özleri itibari ile farklıdırlar. O:
- Aralarındaki farklılık
nerede, dedi. Dedim ki:
- Haccı ifsad ettiği
halde haccını bitirmeye doğru devam eder ve onun bedelini ve bir büyük baş
kurban eder. Namazı da fasid olursa, onun bedelini yerine getirir ve ona bir
kefaret düşmez. Kendisi ihramlı olduğu halde Arefe gününü kaçırırsa, tavaf ve
say yaparak hacdan çıkar. Belli bir vakit içerisinde namaza tekbir getirerek
başlar ama vakit çıkınca da kendisi namazdan çıkmaz. Haccı yetişemediği zaman
onun kazasını ancak o senenin aynı gününde yapabilir. Namazı kaçırdığı zaman
ise onu hatırladığı anda kazasını yapar. Orucu kaçırması halinde onu ertesi
günü kaza eder. Bize göre de size göre de kusmak ve daha başka sebepler orucu
ifsad eder, ama bundan dolayı kefaret yükümlülüğü olmamakla birlikte, orucuna devam
eder. Cima sebebi ile orucu fasid olur. Bu durumda eğer, bulursa bir köle ve o
gününün yerine de kazasını yapması gerekir. Bununla birlikte belirttiğimiz daha
başka diğer hususlarda da aralarında farklılık vardır. Durum böyle iken farklı
şeyleri farklı oldukları yerlerde nasıl bir arada görebilirsin?
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Yine ona dedim ki: Bunda delil şudur: Bizler bir kimsenin
kendisine ait mikata varmadan önce ihrama girebileceği hususunda muhalefet eden
bir kimse, olduğunu bilmediğimiz gibi kendi mikatından ihrama girmeyi terk edip
ona geri dönmeyecek olsa bile, haccının da geçerli olacağı hususunda görüş
ayrılığı bilmiyoruz. İlim adamlarının çoğunluğu dedi ki: (Bu durumdaki kişi)
Bir kan akıtır. Az kısmı da ona bir şey düşmez ve onun haccı da onun için
geçerlidir, demiştir. Yine onların çoğunluğunun bu hususta şunları
söylediklerini görüyoruz: Mina'da gecelemeyi terk eden Müzdelife'de vakfeyi
terk eden bir kimse, bir kan akıtır. Biz de atmadığı cemreler hakkında da kan
akıtır, dedik. Böylelikle biz de onlar da çeşitli hac işleri yerine bedelolarak
kanı (kurban kesmeyi) tespit ettik.
Dedi ki: Mekkeli bir
kimse bir mikatı geçtiği takdirde hac ya da umre yapmak isteği ile o mikata
gelirse, sonra o mikatı aştıktan sonra ihrama girerse, tıpkı başkaları gibi ya
geri döner yahut bir kan akıtır. Birisi dese ki:
- Sen Mekkeliler için
temettü dolayısıyla kurban yükümlülüğünü kabul etmezken böyle bir şeyi
Mekkeliler hakkında nasıl söylersin? Şöyle denilir:
- Çünkü aziz ve celil
Allah: "Bu aile ikametgahı Mescid-i Haram'da olmayanlar içindir?'
(Bakara,196) buyurmuştur.
Sonraki için tıkla: