ŞAFİİ el-UMM

HAC

 

UMRENİN VACİBLİĞİ HAC GİBİ MİDİR?

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Şanı yüce ve mübarek Allah: "Haccı da umreyi de Allah için tamamlayın ... " (Bakara, ı 96) buyurmuştur. İnsanlar, umre hakkında ihtilafa düşmüş olup meşrık(doğu) alimlerinden kimisi: Umre tetavvudur, demiştir.

 

[978] Said b. Salim de bu görüşü ifade etmiş olup buna şu delili göstermiştir: Süfyan es-Sevri'nin kendisine Muaviye b. İshak'tan haber verildi. O, Ebu Salih el-Hanefi'den rivayet ettiğine göre, Rasulullah (s.a.v.): "Hac bir cihaddır, umre ise tetavvu'dur." buyurdu. Ben ona dedim ki:

- Nebi (s.a.v.)'den bunun gibi bir rivayet olmuş mudur? o:

- Bu munkatı' bir rivayettir. Eğer bununla hüccet / delil sabit olmuyorsa dahi

umrenin tetavvu oluşuna dair bizim delilimiz aziz ve celil Allanın: "Oraya bir yol bulabilenlerin o evi hac etmesi Allanın insanlar üzerindeki bir hakkıdır:' (Al-i İmran, 97) buyurmaktadır. Haccın vacip oluşunu açıkça beyan ettiği aynı yerde, umrenin vacip olduğunu zikretmemektedir. Ayrıca bizler, Müslümanlardan herhangi bir kimsenin ölmüş kişi adına umreyi kaza etmeyi emr ettiğini de bilmiyoruz. Ben ona dedim ki:

- Aziz ve celil Allah'ın: "Haccı da umreyi de Allah için tamamlayın:' (Bakara, 196) buyruğu her ikisinin birlikte farz kılınmış olma ihtimalini göstermektedir. Aynı şekilde bunun farziyeti, eğer aynı yerde söz konusu ise, o zaman onun bu şekildeki sübutu başka yerlerde de böylece sabit olur(olması lazım). Yüce Allanın: "Namazı dosdoğru kılın zekatı da verin." (Bakara, 43) buyurduktan sonra: "Çünkü namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farzdır." (Nisa, 1 03) buyurmaktadır. Böylelikle zekatı, bazen namazIa birlikte zikrederek söz konusu etmiştir, bazen de zekatı zikretmeksizin yalnızca namazı söz konusu etmiştir. Bu zekatın farziyetinin sabit olması önünde bir engelolmamıştır. Bununla birlikte: 'Biz ölmüş bir kimsenin adına umrenin kaza yapılmasını emr eden kişi olduğunu bilmiyoruz: şeklindeki sözün bir benzeri; mutlaka senin aleyhine umreyi vacip kabul eden kimsenin şöyle demesi sureti ile de söz konusu olur: Bizler, selefe mensup herhangi bir kimseden: -senin dediğin gibi- um re ölü bir kimse adına kaza edilmez ve tetavvu da değildir. Eğer bizler, senin lehine bir delil olduğunu bilmiyorsak, umreyi vacip kabul edenlerin: Seleften herhangi bir kimsenin o tetavvu değildir ve ölü adına kazasının yapılmayacağını söylediğini bilmiyoruz, sözü ancak senin aleyhine bir delilolur.

 

(Şafii) dedi ki: Bu kanaati kabul eden bir kimsenin: "Haccı ve umreyi Allah için tamamlayınız?' (Bakara, 196) buyruğunu onlara başlamış iken (tamamlayın) diye tevil etmesi daha uygundur. Nitekim bizim arkadaşlarımızdan bazıları da bu kanaattedir: Umre sünnettir ve biz umrenin terk edilmesi hususunda ruhsat veren bir kimse olduğunu da bilmiyoruz.

 

Dedi ki: Bu; eğer ayet umrenin vücubunu ifade ettiği ihtimalini de taşıdığını söylemek istiyorsa, umrenin vacip olma ihtimalini gerektiren bir sözdür. Ayrıca İbn Abbas da umrenin vacip olduğu kanaatini benimsemiş olup ve onun dışındaki imamlardan ona muhalefet eden olmamıştır. Ayrıca bu, umrenin vacip oluşunu değil onun müekked oluşunu da ifade etme ihtimali vardır.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bana göre, Kur'an'ın zahirine daha uygun, ilim ehline daha yakışan - ki Allah'tan muvaffakiyetini dilerim - umrenin vacip oluşudur. Çünkü aziz ve celil Allah, umreyi hac ile birlikte zikrederek: "Haccı da umreyi de Allah için tamamlayın, eğer alıkonulursanız o halde kolayınıza gelen kurbanlardan gönderin?' (Bakara,196) buyurmaktadır.

 

[979] Ayrıca Rasulullah (s.a.v.), hac etmeden önce umre yaptığı gibi, yine Rasulullah (s.a.v.) umre için ihrama girmeyi ve umre ihramından tavaf, saçı tıraş etmek ve mikat ile çıkmayı sünnet olarak tespit etmiştir. Hacda ayrıca umreden daha fazla işlerin yapılması gerekir. O halde eğer delaletin zahirden anlaşılan değil de batından anlaşılması gerekene dair bir delil yoksa Kur'an'ın zahirine uymak daha uygundur. Bununla beraber İbn Abbas'ın ve başkalarının görüşleri vardır.

 

[980] Bize İbn Uyeyne, Amr b. Dinar'dan haber verdi, o Tavus'tan, o İbn Abbas'tan rivayet ettiğine göre, dedi ki: Nefsim elimde olana yemin olsun, umre Allah'ın Kitabında onunla birlikte zikredilmiştir. "Haccı da umreyi de Allah için tamamlayın" buyrulmuştur.

 

[981] Bize Müslim b. Halid, İbn Cüreyc'den haber verdi. O, Atadan şöyle dediğini rivayet etti: Üzerinde bir haccın ve bir umrenin vacip olmadığı yüce Allah'ın yarattıklarından hiçbir kimse yoktur.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bunu Mekkeli arkadaşlarımızdan, onların dışında başkaları da ifade etmiştir ve bu onların çoğunluğunun görüşüdür.

 

Şafii dedi ki: Şanı yüce ve mübarek Allah da şöyle buyurmaktadır: "Kim hac zamanına kadar umreden faydalanmak (tetavvu yapmak) isterse Kurbandan kolayına geleni kessin?' (Bakara, 196) buyurmuştur. Rasulullah (s.a.v.) da haccın umre ile birlikte yapılması (Haccı kıran) halinde, bir hediyelik kurban kesilmesini sünnet olarak tesbit etmiştir. Eğer umre, esas itibari ile tetavvu olsaydı, herhangi bir kimsenin umreyi hac ile birlikte (kıran) yapmaması gerekirdi. Çünkü bir kimse (biri farz biri tetavvu olan) iki işten birisinden çıkmadıkça diğerine giremeyeceği için, nafile olan bir işe, farz olan bir işi sokamaz (onları iç içe yapamaz). (Mesela) bazı hallerde nafile, dört rekit ve fazlasını her iki rekit arasında selam vererek ayırmaksızın nafile namaza başlayabilir, ama bu hem farz hem nafıle namazlarda birlikte olmaz. Dolayısıyla eğer umre; durum ne olursa olsun, esası itibari ile tetavvu ise temettü yahut kıran haccı sebebi ile kişinin kurban kesmemesi daha uygundur. Çünkü durum ne olursa olsun ancak tetavvu olanın hükmü, bir durumda farz olan şeyin hükmünden farklıdır.

 

[982] Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Umre kıyamet gününe kadar haccın içine girmiştir."

 

[983] Yine Rasulullah (s.a.v.), kendisine koku sürülmeye ve elbise giyinmeye dair soru soran kişiye: "Hac ettiğin sırada neleri yapıyor idiysen umrende de yap." buyurdu.

 

[984] Bize Müslim b. Halid, İbn Cüreyc'den haber verdi. O Abdullah b. Ebu Bekir'den rivayet ettiğine göre, Nebi (s.a.v.)'in Amr b. Hazm'a yazdığı mektupta şunlar da vardı: "Umre küçük haccın kendisidir." İbn Cüreyc dedi ki: Abdullah b. Ebu Bekir, bize Rasulullah (s.a.v.)'ın Amr b. Hazma yazdığı mektubundan bir şeyler zikretti mi mutlaka ona şöyle derdim: Peki, sizler bunun Rasulullah (s.a.v.)'ın yazdığı mektupta olduğundan şüphe ediyor musunuz, diye sorardım. O, hayır, derdi.

 

Şafii dedi ki: Birisi şöyle diyebilir:

- Nebi (s.a.v.), bir kadına babası adına haccın kazasını yapmasını emr etmiş olduğu halde, ondan onun adına umre kazasın yapılacağına dair bir rivayet bellenmemiştir, diye sorsa -Allah'ın izni ile- şöyle denilir:

- Bazen hadisin bir bölümü bellenip bir diğer bölümü bellenmemiş olabilir.

Ya da hadisin tamamını bellenmiş olmakla birlikte, ravi onun bir bölümünü eda / rivayet eder, bir bölümünü etmez. Kendisine hakkında soru sorulan hususa cevap verir ve aynı şekilde haccın kazasının yapılacağının bilinmesinden hareketle umrenin de aynen onun gibi olacağı mülahazasıyla diğer hususu açıklamasına ihtiyaç duymayabilir. Birisi:

- Bu dediğinin bir örneği / benzeri var mı dese şöyle cevap verilir:

 

[985] Talha'nın ondan rivayetine göre, İslama dair soru sorulmuş ve şöyle buyurmuştur: Bir gün ve gecede beş vakit namaz, sonra orucu söz konusu etmiş, haccın da umrenin de İslamdan olduğunu zikretmemiştir. Ve bunun dışında buna benzer rivayetler de vardır. Allah en iyi bilendir. Biri:

- Bunun açıklaması nasıldır, diye sorsa ona şöyle denilir:

- Az önce açıkladığım gibi bunun haberde yer alması(ravinin) onun bir kısmını rivayet etmesi ve bir kısmını etmemesi ile olabilir. Veya bir bölümünü bellemiş iken diğer bölümünü bellememiş olabilir ya da soruyu soranın bu konudaki bilgisi ile yetinebilir. Yahut soruya cevap vermekle yetinebilir. Bundan sonra soruyu soran kişi, öğrenmek istediğini öğrenmiş olur. Fakat soru soranın cevabı rivayet edilmez, ama bir başka şey rivayet edilebilir.

 

Dedi ki: Eğer yalnızca umre yapacak ise, umrenin mikatı haccın mikatı gibidir. Umre ise senenin tamamında her ayda yapılır. Şu kadar var ki, bizler hac için ihrama girmiş olana teşrik günlerinde umre yapmasını söyleriz. Çünkü bu zamanda hac işlerini yerine getirmek ile meşguldür. Tek başına ihrama girmiş olduğu amelin bütün işlerini bitirmeden haccın ihramından çıkıp başka bir ihrama (umre ihramına) girmez.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bir adam, hac etmediği halde teşrik günleri bitinceye kadar da umre yapmaktan uzak kalırsa, bu uygun bir tutum olur. Böyle yapmayacak olsa da onun için caizdir. Çünkü o herhangi bir ihrama girmiş değildir. O ihram sebebi ile başka bir amelin ihramına girmemesini söylememize gerek yoktur.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bununla birlikte hac ve umreyi birlikte (kıran) yapması da onun için yeterlidir ve bu onun yapmakla yükümlü olduğu vacip umresinin yerine geçer. Aziz ve celil Allanın: "Kim hac zamanına kadar umreden faydalanmak isterse kurbandan kolayına geleni kessin:' (Bakara, 196) buyruğuyla kıyasen bir kan(kurban) kesmesi gerekir. Çünkü kıran haccı yapan kimsenin durumu temettü haccı yapanınkinden daha hafiftir. Temettü haccı yapan kişi, hac ile beraber umreyi de katmıştır. Böylelikle umreye haccı eklemiş olur. Bu durumda onun için hac mikatı düşer. Bundan da o mikat düşer çünkü o hac günlerinde umreyi sokmuş olur. Hacc-ı kıran yapan da bunu böylece sokmuştur. Temettü haccı yapan kişi ayrıca um re ihramından çıkarak hac için ihrama gireceği vakte kadar (ihramsızlıktan) yararlanmış bulunuyor. Temettü haccı yapan bir kimse de kesmesi gereken kurban bakımından kıran haccı yapanın durumundan daha çok (yükümlülüğü gerektiren) bir durumda olmaz.

 

Dedi ki: Umreyi hacdan önce de yapmış olsa hacdan sonra da yapmış olsa vacip umresinin yerini tutar.

 

Dedi ki: Hacdan önce umre yaptıktan sonra hacca başlayıncaya kadar, Mekke'de ikamet ederse hac için mikattan değil Mekke'den ihrama girer.

 

Dedi ki: İfrad haccı yaptıktan sonra, umre yapmak isterse, Haremin dışına çıkar sonra nereden isterse ihrama girer. Mikat yerinde hac için ihrama girmiş olması ile bu yükümlülük ondan düşer. Bu sebeple bulunduğu yerin mikatına en yakın yerlerden birinden ihrama girer. Zaten onun helal bölgeden daha öncesinde mikat yeri yoktur. Aynı şekilde hacdan önce umreye geldiği takdirde hac için mikata çıkma yükümlülüğü, biri diğerinin içine girdiğinden ötürü sakıt olur. Ci'rane'den umreye (ihrama) girmesini daha çok severim.

 

[986] Çünkü Nebi (s.a.v.), oradan um re için ihrama girmiştir. Eğer buradan ihrama giremeyecek olursa, Ten'im'den um re için ihrama girer.

 

[987] Çünkü Nebi (s.a.v.), Aişe (r.anha)'ya oradan umre için ihrama girmesini emir buyurmuştur. Burası ise Harem dışında Beyte en yakın yerdir. Eğer buradan da ihrama giremeyecek olursa, Hudeybiye'de umre için ihrama girer.

 

[988] Çünkü Nebi (s.a.v.) orada namaz kılmış ve umresine oradan başlamak istemiştir.

 

[989] Bize İbn Uyeyne'nin haber verdiğine göre, o, Amr b. Dinar'ı şöyle derken dinlemiştir: Ben Amr b. Evs es-Sekafı'yi şöyle derken dinledim: Bana Abdurrahman b. Ebu Bekir'in haber verdiğine göre, Nebi (s.a.v.), kendisine Aişe (r.anha)'yı terkisine bindirerek Ten'im'den ona umre yaptırmasını emr etti.

 

Şafii dedi ki: Aişe kıran haccı için ihrama girmişti. Kendisi için vacip olan hac ve umreyi tamamlamış ve hac ile birlikte yapılmayan bir umre de yaparak dönmek istemişti. Bu sebeple Nebi (s.a.v.)'a talepte bulundu, o da ona umre yaptırılmasını emr etti. Böylelikle bu kendisi için hayırlı bir nafile oldu. Mekke'ye de ihramlı olarak girmişti. Bu sebeple onun için mikata kadar geri dönmek yükümlülüğü yoktu.

 

[990] Bize Süfyan b. Uyeyne, İsmail b. Ümeyye'den haber verdi. O Müzahim'den, o, Abdulaziz b. Abdullah b. Halid'den o, (noktasız ha ".... ile) Muharriş el-Ka'bi'den yahut da (noktalı hı ile " ..." Muharriş'ten) rivayet ettiğine göre, Nebi (s.a.v.), geceleyin Ci'rane'den çıktı ve umre yaptı ve böylelikle orada gece kalmış gibi sabahı etti.

 

[991] Bize Müslim, İbn Cüreyc'den bu hadisi bu isnad ile haber vermiş, İbn Cureyc; o "Muharriş"tir, dedi.

 

Şafii dedi ki: İbn Cüreyc isabet etmiştir. Çünkü onun oğlu bizim yanımızdaydı (noktah hı ... ile) Muharriş oğulları derlerdi.

 

[992] Biz Müslim, İbn Cüreyc'den haber verdi. Onun Atadan rivayet ettiğine göre, Nebi (s.a.v.), Aişe'ye dedi ki: "Senin Beyti tava! etmen ile Sa!a ile Merve arasında sayetmen haccın için de umren için de sana yeter."

 

[993] Bize Süfyan, İbn Ebu Necih'ten haber verdi. O Atadan, o Aişe'den, o, Nebi (s.a.v.)'dan aynısını rivayet etti. Bazen Süfyan rivayetinde: Atadan, o Aişe'den bazen de doğrudan: Nebi

(s.a.v.) Aişe'ye dedi ki, diye rivayet ederdi,

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Aişe, Zülhicce ayında kıran haccı yapmıştı. Sonra Nebi (s.a.v.)'ın hacdan sonra, ona umre yaptırılmasını emretmesi üzerine umre de yaptı. Böylelikle o, bir ay içerisinde iki umre yapmış oldu. Rasulullah (s.a.v.) ise Ci'rane'den yaptığı umreden önce kaza umresini yapmıştı. Böylelikle o, Ci'rane umresini(orada ihrama girerek yaptığı umre) tetavvu olarak yapmış oldu. Buna göre o, Mekke'nin fethedildiği günü Mekke'ye savaş dolayısıyla ihramsız olarak girmiş olmakla birlikte, onun Ci'rane'den yaptığı umre bir kaza umresi olmayıp tetavvu umresidir. Tetavvu olarak yapan bir kimse ise, umreyi Haremin dışına çıktıktan sonra dilediği yerden(mikat yerlerinden) başlatabilir.

 

Şafii dedi ki: Bir kimse, hac niyetiyle ihrama girdikten sonra, haccı kaçırmış olsa, o hac ihramından umre yaparak çıkar ve ertesi yıl hac etmekle ve kurban kesmekle yükümlü olur. Fakat bu onun için vacip olan haccın da umrenin de yerine geçmez. Çünkü o ancak umre yaparak hacdan çıkmıştı. Ancak o yeni bir umre yaparsa, ona vacip olan umrenin yerine geçer.

 

Sonraki için tıkla:

 

UMRE HANGİ VAKİTLERDE CAİZDİR?