BİR KİMSENİN
HACCETMEYİ YAHUT UMRE YAPMAYI ADAMASI
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Bir kimse, adakta bulunmak suretiyle, kendisine hac ya da umreyi
vacip kılsa ve adamış olduğu haccını ya da umresini yerine getirmek isteyerek
hac ya da umre yapsa, onun adağını yerine getirmeyi niyet etmiş olduğu haccı ve
umresi İslamın emrettiği (farz kıldığı) haccı ve umresi olur. Bundan sonra ise
adamış olduğu haccını kaza etmekle yükümlü olur.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Adağını da farzı da yerine getirmeden ölse, onun adına önce
farz olan ifa edilir. Eğer malı yeterli ise yahut da onun adına haccedecek
kimsesi varsa, bundan sonra da onun adağı yerine getirilir.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Onun adına bir kimse, ücret ile yahut da tetavvu olarak
haccedip bunu yaparken de adağını yerine getirmeyi niyet ederse, bu onun
üzerine vacip (farz) olan hac olur. Bundan sonra ise, başkasının onun adına
ihrama girmesi söz konusu olmuşsa, adağını onun yerine ifa eder. Onun adına
farzı eda etmek isterse, kendi adına girdiği ihram, onun adına yapacağı eda,
onun ihramının yerine geçer. Adakhususunda da onun adına böyle olur. Allah en
iyi bilendir.
Onun yerine; biri farzı,
diğeri adağı için olmak üzere, iki adamın haccetmesini daha çok severim ve bu
onun için geçerli olur.
BU HUSUSTAKİ GÖRÜŞ
AYRILIKLARI
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Bazı kimseler bu hususta bize muhalefet ederek şöyle
demiştir:
- Bizler bir kimse
tetavvu yahut niyetsiz haccettiği takdirde, bize göre, bunun İslamın emrettiği
farz hac olacağı hususunda seninle aynı kanaatteyiz, çünkü bu husustaki
rivayetler ve kıyas bunu göstermektedir. Ayrıca tetavvu ona vacip değildir.
Peki, adakta bulunmak sebebiyle yerine getirmesi vacip olan adağı yerine
getirmesi vacip iken ve o tetavvu olan haccı vacip haline getirmiş olduğuna
göre, şu iddiayı nasıl yapabilirsin? Vacip olan adağı yerine getirmeyi niyet
ederse, o zaman bu vacip hac olur (farz olarak yerine getirmekle yükümlü olduğu
hac olur). Nitekim aynı şeyi tetavvu hakkında da söylemişsin. Halbuki adak ile
tetavvu farklı şeylerdir. Ben de ona derim ki:
- Benim bu kanaatim şu
durum hakkındadır: Kişi, buluğa eriştiği çağdan itibaren ölünceye kadar,
haccedebilme imkanına sahip olmuşsa, üzerinden ne zaman bir hac vakti geçecek
olursa, mutlaka farz olan haccı yerine getirmekle yükümlüdür. Halbuki adak,
ancak onun kendisi hakkında vacip kılışından sonra, onun için bağlayıcı olur.
Dolayısıyla o, bizatihi tetavvu haccı yapan kişi durumundadır. Hali bu iken
durum ne olursa olsun, vacip olanın ancak kendisinin kendisine vacip kılması
ile vacip olana göre öncelenmelidir. Dese ki:
- Peki, nafıle türünden
adağa benzeyen şey nedir? Ona şöyle denilir:
- İslamın emrettiği
hacdan sonra başladığı takdirde, tamamlaması, onun
için vaciptir. Fakat
başlaması halinde, tıpkı başlamış gibi onu tamamlayışı itibariyle aynı hükümde ise,
o zaman o, İslamın emrettiği haccı niyet ederse, ona başlaması onu kendisine
vacip kılmaz çünkü kendi kendisine zaten farz olan bir şeyi vacip kılmıştır.
Ondan başkası ise, bunu ona vacip kılıp hacdan çıkmasını emredecek olursa, ben
de ona hacdan tavaf yaparak çıkmasını ve kazasını yapmasını emrettiğim gibi,
bunun da kazasını yapmasını emrederim. O dedi ki:
- Sen şu rivayeti
nakletmiş bulunuyorsun:
[976] İbn Ömer ve İbn
Abbas'a (bu durum) sorulmuş, onlardan biri haccetmeyi adamış olana hem adağını
hem farz olarak yazılmış haccı yerine getirmiş olduğu anlamında: Kabe'nin
Rabbine yemin ederim, her ikisini de yerine getirmiş oluyorsun, derken diğeri:
Bu, İslamın emrettiği (farz) haccıdır. O halde adağını yerine getirmenin yolunu
arasın, demiştir. Derim ki:
- Sen, her ikisine de
muhalefet ederek bu yaptığı haccın adak haccı olduğunu ve İslamın em rettiği
haccın onun borcu olduğunu ileri sürüyorsun. Peki, kendin muhalif olduğun bir
şeyi, nasıl delilolarak ileri sürebilirsin? O dedi ki:
- Sen de ikisinden
birisine muhalefet ediyorsun. Derim ki:
- Ben ona muhalefet
ediyorsam sünnetteki bir mana sebebiyle muhalefet ediyorum ama diğerine de
uygun kanaat arz ediyorum.
[977] Bize er- Rebi'
haber verip dedi ki: Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize Said b. Salim,
es-Sevri'den haber verdi. O, Zeyd b. Cübeyr'den dedi ki: Ben Abdullah b.
Ömer'in yanında bulunuyorken ona bu hususa dair soru soruldu, o da: Bu,
İslam'ın emrettiği hacdır, artık adağını yerine getirmenin yollarını arasın,
demiştir.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Bizler, üzerine iki ameli yerine getirmenin vacip olduğu
bir kimsenin, bunlardan birisini baştan itibaren terk ederek onlardan herhangi
birisini yapmasının onun için yeterli olacağı görüşünde değiliz. Bunun için
şöyle deriz: Bu, İslamın emrettiği haccı yerine getirmekle yükümlü olan bir
kimsenin, adadığı hac hakkında böyledir. Eğer İslam'ın emrettiği haccı yerine
getirmiş ise, ama adak haccı üzerinde borç kalmış iken tetavvu hac yaparsa, bu
onun yapmayı adadığı haccı olur. Üzerinde vacip hac borcu varken tetavvu hac
yapamaz. Eğer tetavvu hac, farz olan haccın yerini tutuyorsa -çünkü biz onun
tetavvu olarak yaptığını kendisinin yerine getirmesi gereken vacip hac kabul
ediyoruz- o halde üzerinde adaktan dolayı vacip hac borcu olan kimse de tetavvu
hac yapacak olursa, durum yine böyledir, bunun (ile öteki) arasında bir fark
yoktur.
Sonraki için tıkla:
UMRENİN VACİBLİĞİ
HAC GİBİ MİDİR?