İHTİLAFLI BİR KONU
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Bazı insanlar ve bir başkası bu hususta bizimle ihtilafa düştü.
Bazılarıyla bu konuyu konuştum. Bana bu konunun başında anlattığım ve
anlamlarına değindiğim bazı şeylerden söz etti. Yine söylediğim bazı cümlelerle
cevap verdi. Ama bilmiyorum belki de konuştuğum sırada kullandığım lafızlardan
daha fazlasını yazdığım sırada kullanıp izah ederim. Ama ben onun yüzüne karşı
söylediklerimden başkasını anlatmak istemiyorum. Gerçi anlatsam da mutlaka
sadece onun yüzüne söylediklerimi mealen anlatmış olurum. Hatta onun yüzüne
söylediklerimden daha azını anlatmayı ve onun dediklerini aktarmayı tercih
ederim. Sonra bu konuda, o ve ilme nispet edilen arkadaşlarından başkaları da
konuştu. İnşaallah onların dediklerini ve benim dediklerimi anlatacağım.
Bana dedi ki: Mekkeli
fakihlerinin ve onların dışında Medineli fakihlerden birinin senin dediğini
söylediklerini ve senden farklı düşünmediklerini biliyorum. Biz de görüşümüz
itibarıyla bazı Medineli fakihlerle uyuştuk ki bir keresinde sana ve bir
hususta da bize muhalif düşmüştü.
Dedim ki: Olayı aynıyla
bilmiyorum. Sen kendi görüşünü ve delilini anlat. Ama ancak hüccet olabilecek
şeyleri anlat. Kendi görüşünü desteklemek için, görüşünü hüccet olarak görmeyen
kimselerin senin görüşüne uygun sözlerini delil olarak takdim etme.
"Öyle
yapacağım." dedikten sonra şöyle dedi: Bana İbn Cüreye, ona İbn Şihab
anlattı (veya güvenilir biri bize İbn Cüreye'den, o da İbn Şihab'dan aktardı)
ki, Aişe ve Hafsa, bir gün oruç tutmuşlardl. Onlara bir şeyler hediye edildi.
Bunu Hz. Peygamber (s.a.v)'e anlattılar. O da şöyle buyurdu: "Onun yerine bir
gün oruç tutun. " Tahric: Muvatta,
1/306; Musannef, Abdurrezzak, 4/276; Tirmizi, 3/103-104.
Ona dedim ki: Sende
bunun dışında rivayet veya vazgeçilmez bir eser olarak herhangi bir delil var
mı?
Dedi ki: Şu anda bundan
başka bir şey hatırlamıyorum. Bu konuyla ilgili rivayetleri bina ettiğimiz
delilimiz budur.
Ona dedim ki: Sana İbn
Şihab'dan, İbn Münkedir ve benzerlerinden, onlardan daha yaşlı Amr b. Dinar,
Ata, İbn Museyyeb ve Urve'den mürsel birçok hadis rivayet etsem kabul eder
misin?
"Hayır" dedi.
Dedim ki: Nasıloluyor,
İbn Şihab'dan bir konuyla ilgili mürsel bir hadis kabul ediyorsun da başka bir
konuyla ilgili ondan da, benzerlerinden de, ondan daha yaşlı olanlarından da
kabul etmiyorsun?
Dedi ki: Belki de bu
mürseli güvenilir birinden aktarmıştır.
Dedim ki: Mürsel
hadisini ve kendisinden daha yaşlı olanın mürselini bundan başka konularda alan
kimse sana böyle söyler. Der ki: Ne zaman güvenilir birinden aktarılan veya
bilinmeyen birinden aktarılan rivayeti görmezsem, bu tür bir hadis bana karşı
delilolarak sunulamaz, güvenilir kimseden aktaran kişiyi bilinceye kadar. Bu
durumda da ya kabul ederim ya da görmezlikten gelip kabul etmem.
Dedim ki: Niçin? Yoksa
sen bu rivayeti şahitlikler düzeyine mi indirdin? Bu yüzden mi sana görmedikleri
ve adını koyamadıkları bir şeye şahitlik eden iki şahidin şahitliğinden emin
olmuyorsun?
"Evet, bütün
hadisler hakkında böyle düşünüyoruz." dedi.
Dedim ki: İbn Şihab
hadisi hakkında, sanki onu bilmeyen biri konuşmuş gibi oldu. Oysa İbn Şihab'ın
bu hadisinden başka onda buna muhalif rivayetler de vardır. Güvenilir birinin
de buna muhalifbir şeyi ispat ettiğini de görmedik.Yani İbn Şihab'ın hadisinden
de güvenilir olup buna muhalif bir şey rivayet eden bir kimse sabit olmadığı
için ona başvuramazsın.
Dedi ki: Bu rivayet İbn
Şihab'a göre de mi kabul edilmez? "Evet" dedim.
Bize Müslim b. Halid,
İbn Cüreyc'den, o da İbn Şihab'dan şöyle rivayet etti: Hafsa ve Aişe'den
rivayet ettiğim hadis, Hz. Peygamber (s.a.v.)'den rivayet edilmiştir. İbn Cüreyc
diyor ki: Ona şöyle dedim: Bu hadisi Urve b. Zübeyir'den mi duydun?
"Hayır, bu hadisi
bana Abdulmelik b. Mervan'ın kapısında bekleyen bir adam veya Abdulmelik b.
Mervan'ın meclis arkadaşlarından biri haber verdi." dedi.
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Ona dedim ki: Söyler misin, mürsel bir hadise dayalı bir
delilortaya koysan, sonra İbn Şihab'ın sana söylediğim gibi bir hadis rivayet
ettiğini görsen, kabul eder misin?
"Hayır, bu tavır
onu zayıflatır." dedi, Çünkü bundan önce ismini vermediği bir adamdan
haber veriyor. Eğer tanısaydı, adını verirdi ve onun güvenilir olduğunu
belirtirdi.
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Dedi ki: Bir adam bir namaza başladıktan sonra iki rekat
kılmadan çıkarsa veya bir oruca başlar ve tamamlamadan orucu bozarsa yahut
tavafa başlar ve yedi kere Kabe'nin etrafında dönmek suretiyle tavafı
tamamlamadın ayrılırsa bu çirkin olmaz mı?
Ona dedimki: Görüyorum
ki kanıtlamaya çalıştığın husus la ilgili delil bulamayınca cahiller gibi
konuşmaya başladın!
Dedi ki: Benim dediğim
doğrudur.
Dedim ki: Şunu mu demek
istiyorsun: Kişi, başladığı ibadeti tamamlamalıdır?
"Evet" dedi.
Dedim ki: Bundan kat kat
fazlasını yapması, bundan daha güzelolmaz mı?
"Olur" dedi.
Dedim ki: Peki, bunu
onun için farz görür müsün? "Hayır" dedi.
Ona dedim ki: Sence
güçlü, istekli ve boş vakti olan, bir tek gün dahi nafile oruç tutmazsa veya
yedi kere tavaf yapmazsa ya da bir rekat namaz kılmazsa bu adamın tavrı mı
çirkin olur yoksa tavaf ederken sağlam olmayan bir mazeretle yarıda kesen veya
aynı davranışı oruç ve namazda da tekrarlayan kişinin tavrı mı daha çirkin
olur? Bu fiillere başlamaktan kaçınan kişinin tavrı daha kötüdür.
Dedim -ki: Şimdi sen
davranışı kötüdür diye adama nafile namaz kılmayı, oruç tutmayı ve tavaf etmeyi
farz bir emir olarak mı yöneltiyorsun? "Hayır" dedi.
Dedim ki: O halde senin
sözün buradaki delil bağlamında güzel veya çirkin olarak nitelendirilemez.
Burası tercih makamıdır.
"Evet" dedi.
Tercih de hüccet konusuna girmez. Biz bu görüşü söylemeden önce senin onun için
tercih ettiğini de, daha fazlasını da caiz gördük.
Dedim ki: Bir adam oruç
tutmaya güç yetirdiği halde üzerinden bir ay geçerken bu ayın bir kısmında oruç
tutmamasını veya üzerinden bir gece ve gündüz geçtiği halde bunlarda nafile
olarak çok sayıda namaz kılmamasını sevmeyiz. Bundan fazla ne yaparsa onun için
hayırlıdır. Bir kimse eksik bırakırsa da mutlaka eksik bırakmadığı kadar
sevaptan payı olur. Ama alim birinin, bir adama, "Bu kusurludur"
tarzında onu küçümsüyor gibi şeyler söylemesi caiz olmaz. Ayıp ve küçümseme,
niyet ve fiilde olur. Çünkü fiil ve niyet küçümsemeyen birinden da sadır
olabilir.
Dedi ki: Dedin ki, bir
adam nafile namaz ve oruçtan veya tavaftan çıkarsa bunları kaza etmesi
gerekmez. O halde bunu gerektiren bir rivayet veya bilinen bir kıyas var mıdır?
Dedim ki:
"Evet"
Dedi ki: Bunlardan
hatırladıklarını anlat.
Dedimki: Bize Süfyan,
ona Talha b. Yahya, halasıAişe binti Talha'dan rivayet etti ki, müminlerin
annesi Aişe şöyle demiştir: Bir gün Resulullah (s.a.v) yanıma geldi. Dedim ki:
"Senin için yağlı sütlü hurma hazırlamıştık." Buyurdu ki: "Oruç
tutmak istiyordum, ama getirin yiyeyim. " Tahric:
Muvatta, 2/808-809; Müsned el-Hamidi, 1/98; Ebu Davud, 2/824-825; Tirmizi,
3/102 Nesai, 4/194.
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Dedi ki: Denilebilir ki, Hz. Peygamber (s.a.v) onun yerine
bir gün oruç tutmuştur.
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Ona dedim ki: Süfyan'dan rivayet edilip benim de ezberlediğim
hadisler arasında böyle bir rivayet yoktur. Ben sana sormak istiyorum.
"Sor" dedi.
Dedim ki: Sana göre bir
kimse, üzerine farz olan kefaret ve benzeri bir oruca başladıktan sonra orucunu
bozarsa, onun yerine bir gün oruç tutabilir mi?
"Hayır" dedi.
Dedim ki: Sence nafile
bir ibadete / sana göre nafile bir oruca başlayan kimse, tıpkı üzerine bu
ibadet farz olan biri gibi herhangi bir zaruret olmaksızın sonra kaza edebilir
diyebilir misin?
"Hayır" dedi.
Dedim ki: Eğer hadiste
senin esas aldığın anlama gelebilecek bir ihtimalolsa da, buna muhalefet etmiş
olsan da mı?
Dedi ki: Hadiste böyle
bir anlam varsa, bunun kendisine vacip ve kazası gereken bir ibadet olmaması
ihtimali var mı?
Dedim ki: Evet, ihtimal
vardır ki söz konusu ibadet nafiledir ve bir gün onun yerine kaza edebilir.
Dedi ki: Ya da birkaç
gün. Ve ilave etti: Hz. Peygamber (s.a.v)'den söylediklerine delalet eden
herhangi bir rivayet var mıdır? "Evet" dedim.
Bize Süfyan haber verdi,
ona İbn Ebu Lebid şöyle demiş: Ebu Seleme b. Abdurrahman'ın şöyle dediğini
duydum: Muaviye b. Ebu Süfyan Medine'ye gelmişti. Minbere çıktı ve "Ey
Kesir b. Salt, Aişe'ye git ve Resulullah (s.a.v)'in ikindi namazından sonra
kıldığı namazı sor." dedi. Ebu Seleme dedi ki: Ben de onunla beraber Aişe'nin
yanına gittim. İbn Abbas Abdullah b. el-Haris b. Nevfel de bizimle birlikte
gönderildi.Aişe'nin yanına geldi ve meseleyi sordu.
Dedi ki: "Git, Ümmü
Seleme'ye sor." Ben de onunla birlikte Ümmü Seleme'nin yanına gittim. Ümmü
Seleme'ye sordu. Ümmü Seleme dedi ki: "Bir gün Resulullah (s.a.v) ikindi
namazından sonra yanıma geldi ve benim yanımda iki rekat namaz kıldı. O güne
kadar bu namazı kıldığını görmemiştim." Ümmü Seleme dedi ki: Dedim ki:
"Ya Resulallah! Bu namazı daha önce kıldığını görmemiştim." Buyurdu
ki: "Öğlen namazından önce iki rekat namaz kılıyordum. Fakat Beni Temim
heyeti veya onlardan alınan zekat malları yanıma getirildi. Bu yüzden bu iki
rekatı tamamlayamadım. Ben de şimdi o iki rekatı kılıyorum. " Tahric: Müsned el-Homidi, 1/141/142; Buhari, 1/200;
Müslim, 1/571-572.
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Resulullah (s.a.v)'in şöyle buyurduğu sabittir:
"Allah katında en
sevimli amel, az da olsa devamlı olanıdır. " Tahric: Buhari, 4/185; Müslim, 1/541.
Allah doğrusunu
herkesten daha iyi bilir, ama Peygamberimiz (s.a.v) öteden beri eda ettiği bir
amele devam etmek istemiştir. Bu ameli yerine getirmekten alıkonulunca en yakın
vakitte eda etmiştir. Yoksa ne ikindiden önce, ne de sonraki iki rekat farz /
vacib değildir, bilakis nafiledir.
Ömer b. Hattab şöyle
demiştir: "Bir kimse gece namazını kaçınrsa gündüz öğleden (güneş zevale
vardıktan) sonra bu namazı kılsın. Bu, gece kıyamı yerine geçer." Tahric: Muvatta, 1/200.
Bu demek değildir ki
gece namazı ve kazası farzdır. Demek istiyor ki: Kim gece namazı kılmak
istiyorsa ve buna kastetmişse onu yerine getirsin.
Bize Süfyan haber verdi,
ona Eyyub, ona Nafi, ona da İbn Ömer rivayet etmiş: Hz. Ömer cahiliye döneminde
itikafa girmeyi adamıştı. Ne yapması gerektiği hususunu Resulullah (s.a.v)'e
sordu. Resulullah (s.a.v) ona (Ömer Müslüman olmuşken) itikafa girmesini
emretti. Tahric: Buhari, 3/155;
Müslim,3/1277.
Bu rivayet de -Allah
doğrusunu herkesten daha iyi bilir- işaret ettiğimiz anlamı desteklemektedir.
Peygamberimiz (s.a.v), itikafa girmek istediğine göre itikafa girmesini
emretmiştir. Adağın cahiliye döneminde gerçekleşmiş olması onu engellememiştir.
Bize ed-Deraverdi ve
başkaları, Cafer b. Muhammed'den; o, babasından (r.a), o da Cabir'den şöyle
rivayet etti: Resulullah (s.a.v), Fetih yılı Ramazan ayında Mekke 'ye sefer
düzenlerken orucunu açtı ve insanlara da oruçlarını açmalarını istedi.
Dediler ki: "Sen
oruç tutunca insanlar da oruç tuttular." Bunun üzerine içi su dolu bir kap
getirilmesini istedi. Kabı eline aldı ve önündeki insanlara durmalarını
emretti. İnsanlar durunca ve geride olanlar da gelip onlara katılınca,
Resulullah (s.a.v) içi suyla dolu kabı ağzına götürdü ve içti. (Ravilerin) her
ikisinden gelen veya ikisinden birinden gelen diğer bir rivayette "bu olay
ikindiden sonra gerçekleşti" ifadesi de vardır. Tahric: Müslim,2/785-786.
Bize Süfyan b. Uyeyne,
ona Cafer b. Muhammed, babasından; o da Cabir b. Abdullah'tan şöyle rivayet
etti: Resulullah (s.a.v) Medine'den yola çıktı ve Kura' el-Gamim adlı yere
vardı. Peygamberimiz (s.a.v) oruçluydu. Sonra içi suyla dolu bir kabı eline
aldı. O sırada bineğin sırtındaydı. Önünde olan sahabIler durdular, arkada
olanlar da gelip ona yetiştiler. İnsanlar kendisine bakarken o suyu içti. Tahric: Müsned el-Hamidi, 2/539; Müslim, 2/785.
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: (Tartıştığım kişi) dedi ki: "Ama bu Ramazan ayında
olmuştu!"
Dedim ki: Öyle olması
senin aleyhine daha güçlü bir delildir. çünkü bir kimse seferdeyken Ramazan
ayında, bundan başka bir gerekçesi olmaksızın Allah'ın ruhsatı ile orucunu
bozabiliyorsa, istediğinde oruç tutabilir ve bu orucu tamamlamadan açabilir de.
Ve bu, benim şu sözümün anlamına da delalet etmektedir: Bir kimse bir oruca
başlamadan önce başlamama hakkına sahipse, bu haldeyken oruca başlarsa oruç
hiçbir şekilde onun üzerine farz olmaz.
Dolayısıyla tıpkı
Resulullah (s.a.v)'in yaptığı gibi oruca başladığında her durumda bu orucu
bozabilir. Çünkü nafile ibadet, bu hususta her bakımdan farz oruca göre bu
şekilde olmak bakımından daha önceliklidir.
Çünkü farz ibadeti
vaktinde terk ettiğin zaman başka bir vakitte kazasını yapman gerekir.
Bana dedi ki: "Sen
böyle mi diyorsun?"
"Evet, bunu Hz.
Peygamber (s.a.v)'in emrine uyarak söylüyorum." dedim.
"Allah ve ResUlü
bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü'min erkek ve hiçbir mü'min
kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah'a
ve ResUlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır."
(Ahzab, 36)
Bunun üzerine bana dedi
ki: Bana anlatıldığına göre bu konuda Resulullah (s.a.v)'in ashabından
bazılarından bir rivayet biliyormuşsun.
Dedim ki: Sana
getirdiğim delil (ayet), mazereti ortadan kaldırmak bakımından daha kesindir.
Rivayetten önce ona uyman daha önceliklidir.
Dedi ki: Sen rivayeti
söyle.
Dedim ki: Eğer
Resulullah (s.a.v)'in ashabından birinden bu görüşü sabit kılan bir rivayet
getirsem ve sen de yine ashabdan birinden sabit olan buna muhalif bir rivayet
getirmesen, o zaman benim söylediğimin kesin delil, aksinin ise yanlış olduğunu
bilecek misin? "Sen rivayeti söyle" dedi.
Ben de şöyle dedim: Bize
Müslim ve Abdülmecid anlattı, onlar İbn Cüreyc'den rivayet ettiler, onlara Ata
b. Ebu Rebah şöyle anlatmış: İbn Abbas, bir kimsenin nafile orucu tamamlamadan
bozmasında bir sakınca görmezdi. Buna örnekler de getirirdi. Derdi ki:
"Biri yedi kere tavafyaparken bir şekilde tamamlamazsa yaptığı tavafın
sevabım alır. Ya da bir rekat kılarsa öbürünü kılmazsa kıldığının sevabım
alır." Tahric: Musannef,
Abdurrezzak, 4/271.
Bize Müslim ve
Abdülmecid anlattılar, onlara İbn Cüreyc, ona Amr b.
Dinar rivayet etmiş: İbn
Abbas, bir kimsenin nafile orucu tamamlamadan bozmasında bir sakınca görmezdi. Tahric: Musannef, Abdurrezzak, 4/271.
Bize Müslim ve
Abdülmecid, İbn Cüreyc'den, o da Zübeyr'den şöyle rivayet etti: Cabir, nafile
oruçları tamamlamadan bozmakta herhangi bir sakınca görmezdi. Tahric: Musannef, Abdurrezzak, 4/271-272.
Bize Abdülmecid anlattı,
ona İbn Cüreyc, ona Ata rivayet etmiş ki: Ebu Derda, öğlen vakti veya biraz öncesinde
ailesine gelir ve "Yiyecek bir şey var mı?" diye sorardı. Varsa
yerdi, yoksa, "Oruç tutmaya niyet getirmemiş olsam da bugün oruç
tutacağım." derdi. O vakte kadar oruca niyet etmemiş olurdu. İbn Cüreye
dedi ki: Bize Ata anlattı ve ulaştırdı ki:
Kendisi de kuşluk
vaktine veya sonrasına kadar oruç tutmaya niyet etmediği halde böyle yapardı,
çünkü bazen yiyecek bir şey bulabilirken bazen de bulamazdı. Tahric: Musannef, Abdurrezzak, 4/272-273; Musannef, ibn
Ebu Şeybe, 3/31.
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: (ifadenin orijinalinde geçen)
"......yasbahumuftiran" ifadesi "oruç tutmaya niyet etmeden, ama
herhangi bir şey de yemeden sabahlardı" demektir.
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Bu, farz oruç için geçerli bir uygulama değildir. Farz oruca
fecir vaktinden önce niyet etmek gerekir.
Bizim arkadaşlardan
güvenilir kişiler aktardılar ki, Cerir b. Abdulhamid, Kabus b. Ebu Zebyan'dan;
o da babasından şöyle rivayet etmiştir: Ömer b. Hattab mescide girdi ve bir
rekat namaz kıldı. Sonra dışan çıktı.
Bazıları neden böyle
yaptığını sordular. Dedi ki: "Kıldığım nafile namazdı. İsteyen fazla,
isteyen az kılar. " Tahric: el-Marife,
3/423; Sünen el-Kübra, 3/24.
Birden fazla ilim ehli
kişi, hatırlayamadığım bir rivayet zinciriyle bize anlattılar ki, benzeri bir
uygulamayı Ali b. Ebu Talib de gerçekleştirmiş ve Ömer'den aktarılan sözlerle
aynı anlama gelen ifadeler kullanmıştır. Tahric:
el-Marife, 3/422.
Bize Süfyan b. Uyeyne
anlattı, ona İbn Ebu Necih, ona da babası şöyle rivayet etmiş: Bana Ebu Zer'in
çok rüku ve secde ettiğini görmüş biri anlattı ki: Ebu Zer'e soruldu: "Ey
Şeyh! Çiftli rekatın sonunda mı, yoksa tekli rekatın sonunda mı namazdan
çıkıyorsun?" O da "Ancak Allah bilir" diye cevap verdi. Tahric: imam Şafii'den başka kimsede bu rivayete
rastlamadım (muhakkik).
Bize Abdulvahhab
es-Sekafi anlattı, ona Halid el-Hazza, ona babası Ebu Temim el-Munziri, ona da
Mutarrafşöyle rivayet etmiş: Bir keresinde Kudüs'e gittim. Çok rüku ve secde
eden bir yaşlı gördüm. Namazı bitirince dedim ki: "Sen yaşlı bir adamsın,
herhalde çiftli rekatlardan sonra veya tekli rekatlardan sonra selam verdiğini
bilemezsin değil mi?" Dedi ki: "Benim rekatların sayısını ezberimde
tutmaya ihtiyacım yok. Ben ne zaman secdeye gitsem onunla yüce Allah'ın beni
bir derece yükseltmesini veya bana bir iyilik yazmasını ya da her ikisini
birden bana bahşetmesini isterim." Abdulvahhab dedi ki: Namaz kılan ve o
sözleri söyleyen yaşlı adam Ebu Zer'di. Tahric:
es-5ünen el-Kübra, 3/10.
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Ebu Zer'in "Ancak Allah bilir" sözüyle "Benim
rekatların sayısını ezberimde tutmaya ihtiyacım yok." sözünün anlamı
şudur: Allah yaptığımı biliyor. Onu kuşatmıştır. Ben bilmesem de Allah biliyor
... Ama bu farz namaz için geçerli olmaz. Bir kimse farz namaz kılıyorsa ona
eklemede ve eksiltmede bulunmamakla yükümlüdür. Ebu Zer, rüku ve secde artışını
nafile ibadetlerde gerçekleştirmişti.
İmam ŞafiI (Allah rahmet
etsin) dedi ki: (Tartıştığım adama) dedim ki: Görüldüğü kadarıyla senin
mezhebin, muhalifbir rivayet olmadığı sürece Resulullah (s.a.v)'in bir
ashabından gelen rivayete tabi olmayı öngörmektedir. Bunu senin rivayetinden ve
arkadaşlarının kendilerince sabit olan rivayetlerinden anlıyoruz. Ali'den,
Ömer'den ve Ebu Zer'den gelen rivayetlerin son derece sağlam olduklarını hiçbir
alim reddetmiyor. Ayrıca biz İbn Abbas 'tan benzerini rivayet ediyoruz. Hem biz
hem de sen Cabir b. Abdullah'tan gelen rivayetin sabit olduğunu kabul ediyoruz.
Ebu Zer'den de rivayet edilmiştir. Buna göre Peygamberimizin (s.a.v) birkaç
ashabı bizim dediğimize uygun hareket etmişlerdir. Dolayısıyla bu hususta sahih
sünnetten teyid edici bir delil yoksa bu rivayetlere uymaktan başka seçenek
kalmaz.
Bunlardan hangisi senin
mezhebinin temel görüşüne uygun değilse bizim görüşümüzü benimsemenden başka
seçeneğin kalmaz. Kaldı ki sen Ömer'den şöyle rivayet etmektesin:
"(Nikahlanan
çiftler) kapıyı üzerlerine kapatır ve perdeyi indirirlerse (aralarında cinsel
ilişki olmasa da) boşanma durumunda erkeğin mehir vermesi farz olur." Tahric: Muvatta, s. 327; Sünen, Said b. Mansur.
Sen de Ömer'in bu sözüne
tabi olarak diyorsun ki: Adamın kadına dokunmadığı hususunda kadın ve erkeğin
ikisi de tasdik etse, boşanma durumunda mehir de, kadının iddet beklemesi de
vacip olur. Bununla birlikte buna muhalefet edenleri kabul etmiyorsun. Oysa İbn
Abbas ve Şüreyh, buna muhalefet etmişlerdir. Sonra da şu ayetin ifade ettiği
delili te'vil ediyorsun:
"Eğer onlara mehir
tespit eder de kendilerine el sürmeden boşarsanız, tespit ettiğiniz mehrin
yarısı onlarındır. Ancak kadının, ya da nikah bağı elinde bulunanın (kocanın,
paylarından) vazgeçmesi başka. Bununla birlikte (eyerkekler), sizin vazgeçmeniz
takvaya (Allah'a karşı gelmekten sakınmaya) daha yakındır. Aranızda iyilik
yapmayı da unutmayın. Şüphesiz Allah"yaptıklarınızı hakkıyla
görendir." (Bakara, 237) Bir de şu ayetin ifade ettiği delil vardır:
"Ey iman edenler! Mü'min kadınları nikahlayıp, sonra onlara dokunmadan
(cinsel ilişkide bulunmadan) kendilerini boşadığınızda, onlar üzerinde sizin
sayacağınız bir iddet hakkınız yoktur. Bu durumda onlara mut'a verin ve
kendilerini güzel bir şekilde bırakın." (Ahzab, 49)
Yukanda adı geçen
muhalif görüşteki sahabiler bu ayetlere dayanarak diyorlar ki: Allah, boşanma
durumunda erkeğin mehir vermesini ve kadının iddet beklemesini cinsel birleşme
gerçekleştikten sonraki boşama için zorunlu kılmıştır. Sen de, "Ömer'e
aykın görüş belirtınem." diyorsun ve onun sözünü te'vil etmiyorsun. Tam
tersine ona tabi oluyorsun. Sonra başka bir hususta da İbn Abbas'ın şu sözüne tabi
oluyorsun: "Bir kimse (hac'da) her hangi bir menasiki unutur veya terk
ederse bir kurban kessin. " Tahric:
Muvatta, 1/419.
İbn Abbas'ın şu sözüne
tabi oluyorsun: "Resulullah (s.a.v)'in yiyeceklerin satışıyla ilgili
olarak nehyettiği şey, elinde hazır olmadıkç;.. satılmamasıdır ... " Tahric: Buhari, 2/98; Müslim, 3/1159.
Sonra kişisel görüşüne
göre fikir beyan ediyorsun. Senin diğer meseleleri de böyle gördüğünü
düşünüyorum.
Dedim ki: İbn Abbas'a
uyarak "Satılan bir şeyin bizzat alınmadan [eline geçmeden] satın alınması
caiz değildir." diyorsun. Sen bunu, sana muhalif olanlara karşı bir
delilolarak rivayet ediyorsun, yeter ki İbn Abbas'ın görüşü seni desteklesin.
Sonra Ali (r.a)'dan, Ömer'in görüşüne muhalif kayıp kadın hakkındaki sözünü
rivayet ediyorsun ve ona delilolarak kabul ediyorsun. Çünkü bunda muhaliflerine
karşı bir delil görüyorsun. Sonra sözleri ve uygulamaları müttefik oldukları
halde Ömer'i, Ali'yi, Cabir'i, Ebu Zer'i ve Peygamber (s.a.v)'in birçok
sahabısini bir kenara bırakıyorsun, sözlerine muhalefet ediyorsun ve kıyasa
başvuruyorsun. Üstelik kıyası da yanlış yapıyorsun. Sence hiç kimse yukanda adı
geçen sahabilerden birinin sözlerinden senin aleyhine olacak sahih bir kıyas
getiremez mi, üstelik hiç kimsenin karşı çıkamayacağı sağlamlıkta sünnetten de
delilleri varsa?
Dedi ki: Ama bir
rekatlık namaz da olur mu?
Dedim ki: Sunduğum bu
rivayetlere rağmen böyle bir soru sorman ya cehalettir ya da bilmezlikten
gelmedir. Eğer, "Biz de, sen de sünnete veya Peygamber (s.a.v)'in bazı
ashabından gelen rivayetlere rağmen konuşabiliriz." şeklinde bir iddiada
bulunuyorsan sorduğun soru yerindedir. Ama, "Hem sünnet hem de ashabdan
gelen sabit rivayetler, hatta onları destekleyen bir sünnet yoksa da varabileceğimiz
son sınır budur, onları aşamayız." diyorsan, o zaman senin sorun yerinde
değildir.
Dedi ki: Acaba sen oruç
ve tavafhakkında konuşmaktan kaçıp sözlerini sırf namazIa mı sınırlandınyor,
benim şeriatı şeriatla kıyas etmediğimi mi iddia ediyorsun? Böyle yapman doğru
değildir. Ben oruçla ilgili sabit olup senin görüşüne de muhalif bir hadis
bulamıyorsam, aynı şekilde tavaf ile ilgili olarak da bulamıyorsam, sen de
onlar hakkında konuşmaktan kaçınmıyor musun?
Dedim ki: Şimdi nafile
oruç ve tavaftan çıkmanın caizliği meselesine mi döndün?
Dedi ki: Bu noktada
duruyor, delili yeterli görüyorum.
Dedim ki: Başkasının da
delilin yanında durmasını kabul ediyor musun?
Dedi ki: Söylediklerimle
ilgili delili bulmayı umuyorum.
Dedim ki: Bir başkası
sana dese ki: "Senin aleyhine olacak bir delil bulmayı umuyorum, bu yüzden
söylediklerini kabul etmiyorum." Bunu ve onun bu sözünün ötesine geçmemeyi
kabul eder misin? Kaldı ki yine senin yanında bu hususu destekleyen ve senin
sözlerine muhalif olan rivayet de vardır?
Eğer dese ki:
"Sende de namaz ile ilgili şu hadis vardır." diyebilirsin: Resulullah
(s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Gündüz ve gece namazları çift rekatlıdır. İki
rekatta bir selam verilir. " Tahric:
Muvatta, 1/119; ibn Hanbel, 2/51, Ebu Davud, 2/65; Tirmizi, 2/491, 493; Nesai,
3/227; ibn Mace, 1/419; el-Heysemi, Mevariu'z-Zeman, 166-167; Buhari,l/313;
Müslim,l/516.
Dedim ki: Sen bu hadise
muhalefet ediyorsun ve diyorsun ki: Gündüz namazı dört, gece namazı ise iki
rekat kılınır.
Dedi ki: Ben bir hadise
dayanarak bunu söylüyorum.
Dedim ki: Sen yukarıdaki
hadise muhalefet ediyorsun, bunlardan hangisi sabittir?
Dedi ki: Ben gece namazı
ile yetiniyorum. Sen de bununla ilgili hadisi biliyorsun ve sabit olduğunu
kabul ediyorsun değil mi?
Dedim ki: Evet, ama burada
senin aleyhine bir delil yoksa da lehine de yoktur.
Dedi ki: Nasıl?
Dedim ki: Resulullah
(s.a.v), gece namazının iki rekat olmasını bir sünnet olarak öngörmüştür, iki
rekattan fazla kılmak isteyenlere de iki rekatta bir selam vermelerini
emretmiştir ki farz namazlara benzemesin.
Yoksa bu, iki rekattan
fazla veya az kılmanın haram olduğu anlamına gelmez.
Dedi ki: Peygamberimiz
(s.a.v) nerede iki rekattan az kılmayı caiz kılmıştır?
Dedim ki: Şu hadisinde:
"(Güneşin doğmasından dolayı) sabah namazının kaçmasından korkarsa bir
rekat kıldığı nafile ile yetinmelidir. " Burada bir rekat kılmış ve bunu
nafile namaz olarak yeterli görmüştür.
Hişam b. Urve,
babasından; o da Aişe'den şöyle rivayet etmiştir: Resulullah (s.a.v) beş rekat
vitir kılardı ve arada selam vermeden sadece son rekatta teşehhüt için
otururdu. Tahric: Müslim, 1/508.
İbn Abbas'tan şöyle
rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.v) üç rekat nafile namaz kıldıktan sonra
selam verdi ve nafile namazın çift rekatIı kılınması gerektiğini haber verdi.
İki rekattan fazlasının veya daha azının kılınmasını haram kılmadı. Tahric: Müslim, 1/252-257.
Dedi ki: Eğer
"Bilakis iki rekat kılınmasının dışındaki uygulamayı haram
kılmıştır." desem ne dersin?
Dedim ki: Bu durumda vi
tir namazının tek rekatIı olduğuna ilişkin görüşüne muhalefet etmiş olursun.
Eğer desen ki: Vitir üç rekattır ve arada bir veya iki kere selam verilmez,
bilmelisin ki bir ve üç çift sayılar değildirler.
Yanında olan
arkadaşlarından biri şöyle dedi: Onun bu hususta ileri sürdüklerinde senin
aleyhine olacak bir delil yoktur. İnsanlara hala iki rekat nafile kılmaları
emredilmekte, ama bundan farklı kılmaları da yasaklanmamaktadır. O halde iki
rekattan farklı olarak kılmak da caizdir.
Dedim ki: O halde niye
bunu delilolarak ileri sürüyor?
İmam Şafil (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Ona dedim ki: Biz de, sen de abdestIi olan bir kimsenin
secde ayetini okuduğu zaman secde etmesinin gerekli olduğu hususunda
hemfikiriz. Sen bunu ona vacip görüyorsun. Kıraat olmayan secde mi azdır, bir
rekat mı?
Dedi ki: Tilavet secdesi
sünnettir ve hakkında rivayet vardır.
Ona dedim ki: Sünnete ve
rivayete muhalif bir şey ileri sürülemez mi?
"İleri
sürülemez" dedi.
Dedim ki: O zaman
sünnete ve rivayete dayandığımız halde niçin bize muhalif görüş belirttin? Eğer
tek bir secde bile namaz olabiliyorsa, niçin Hz. Peygamber (s.a.v)'in
"gece namazı iki rekattır" sözüne dayanarak bunu geçersiz sayıyorsun?
Çünkü tek secde iki rekatı aşmıyor, ondan azdır.
Biz diyoruz ki: Bu senin
aleyhine bir delil olarak daha güçlüdür ki kıraatsız ve rükusuz namazı gerekli
görmektir. Sonra da kalkıp ondan fazla olmasını ayıplıyorsun?
Dedim ki: Resulullah
(s.a. v), yüce Allah'a şükretmek için bir kere secdeye gitti. Tahric: Ebu Davud, 2774; İbn Mace, 371; el-Marife, 2/200.
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Bize bu hadisi ed-Deraverdi rivayet etti;
Yalancı peygamber
Müseyleme'nin öldürüldüğü haberini alınca Ebu Bekir, Allah'a şükretmek
maksadıyla bir kere secdeye gitti. Tahric:
İbn Ebu Şeybe, el-futuh, 1/240.
Ömer de Mısır'ın
fethedildiği haberini alınca yüce Allah'a şükretmek maksadıyla secdeye gitti. Tahric: el-Marife,2/201.
Allah için nafile bir
ibadet olarak bir kere secdeye gitmek caiz ise bundan daha fazlasının nafile
ibadet olarak gerçekleştirilmesini nasıl mekruh görürsün?
Ona dedim ki: Bir adam,
" ... Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun." (Müzzemmil, 20) emrine
dayanarak gece ve gece yansı namazını hafifletmek amacıyla bu ayeti
"kolayınıza gelecek kadar namaz kılın" şeklinde anlasa, bu durumda
onlardan sayısı ve sının belirsiz farziyeti düşürmüş olur ki bu anlam onun için
bir delilolmaktan daha yakındır. Allah senden daha iyi bilir.
Osman b. Affan, Sa'd ve
başkaları gece namazını tek rekat olarak kılmışlardır, farz ibadetlerden sonra
ona eklemede bulunmamışlardı. Tahric: el-Musannef,
3/22.
Bize Abdülmecid haber
verdi, ona İbn Cüreyc şöyle anlattı: Bana Utbe b. Muhammed b. el-Haris anlattı
ki: İbn Abbas'ın azatlısı Kureyb şunları söyledi: Muaviye'nin yatsı namazını
kıldığını gördüm. Sonra vitir namazını tek rekat olarak kıldı ve eklemede
bulunmadı. Bunu İbn Abbas'a anlattım. Dedi ki: Doğru yapmış, ey oğul! Aramızda
Muaviye'den daha iyi bilen biri yoktur. Vitir namazı ya bir, ya üç ya da beş
rekat yahut tekli olmak şartıyla daha fazla rekat şeklinde kılınır. Tahric: Musannef, Abdurrezzak, 3/22 Buhari, 3/34-35.
Bize Abdülmecid haber
verdi, ona İbn Cüreyc, ona Yezid b. Husayfe, ona Saib b. Yezid şöyle rivayet
etmiştir: Adamın biri Abdurrahman et- Teymi'ye Talha'nın nasıl namaz kıldığını
sordu. Dedi ki: İstersen sana Osman'ın nasıl namaz kıldığını anlatayım. Adam,
"Gece epey ilerledi, kalkınam gerekir." dedim ve kalktım. O sırada
bir adam beni kalmaya ikna eder gibi dürttü. Baktım, Osman'dı: Arkasında
durdum, o da namaz kıldı. Kur'an'daki secde ayetlerini okuyor ve secdeye
gidiyordu. O kadar uzun sürdü ki, sabah oluyor, dedim. Sonra bir rekat vitir
kıldı, fazlasını yapmadı. Tahric: Musannef, Abdurrezzak, 3/24; el-Marife, 2/315.
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: (Tartıştığım adam) bana dedi ki: Mezhebine muhalif görüş
bildiren arkadaşına karşı sunacağın delil nedir?
Dedim ki: Senin aleyhine
ortaya koyduğum delili onun aleyhine de ortaya koyuyorum. Eğer bilmeyen biri gibi
senin delil olarak ileri sürdüklerinin tümüne karşı sussaydım, yine de senin
sayende görüşüm kanıtlanmış olacaktı. "Nasıl?" dedi.
Dedim ki: Senin
mezhebine göre nafile namaz, tavafve oruç gibi başlaması farz olmayan
ibadetlere bir kimse başlasa, sonra yarıda bıraksa, asıl olarak kendisini
bağlamadığı veya kendisine farz olmadığı halde karşılığında bu ibadetleri
yeniden yapması gerekmez mi? Bu ibadetlere başladığında başlamasıyla birlikte
bunları tamamlamak ona vaciptir, demiyor musunuz?
Dedi ki: Bu ikisinden
birini saymıyorsun.
Dedim ki: Bu düşünceyi
savunanın görüşü, bu ikisinin dışında mıdır?
"Nasıl?" dedi.
Dedim ki: Diyor ki: Bir
kimse özürsüz olarak nafile namazı, orucu veya tavafı yarıda bırakırsa onları
kaza etmesi gerekir. Tıpkı farz namazı, orucu veya tavafı yarıda bırakması
durumunda onları kaza etmesinin gerekli olması gibi. Bir kimse bir özürden
dolayı bunları yarıda bırakırsa kaza etmesi gerekmez. Böyle diyor, ama aynı
zamanda bunların farz olanlarını bir illetten dolayı yarıda bırakanın da kaza
etmesinin gerekli olduğunu söylüyor. Tıpkı mazeretsiz yarıda bırakması
durumunda kaza etmesinin gerekli olması gibi.
Dedi ki: Bunun söyleyen
kişinin alim birinin kendisiyle münazara etmesini gerektirecek bir delili
yoktur. Sen de biliyorsun ki bu görüşün sahibi, bazı hususlarda bizimle aynı
düşünüyor, bazı hususlarda da bize muhalefet ediyor. Onun bunları söylediğini
de hatırlamıyorum.
Dedim ki: Aynen böyle
söylüyor. Dedi ki: Belki elinde rivayetler var.
Dedik ki: Elinde
rivayetler olduğunu söylüyor, ama zikretmiyor. Sen de görüyorsun ki görüşüyle
bağdaşmayan rivayetler zikrediyor. Sen de onun bu hususta delilinin de,
rivayetinin de olmadığını görüyorsun.
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Dedi ki: Ama elimizde senin aleyhine bir delil var. Şöyle
ki: Yukarıdaki iki hususta senin de kabul ettiğin bazı temelleri terk ettin.
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Hangileridir bu temeller? Dedi ki: Sen diyorsun ki, bir
kimse nafile olarak hacca veya urmeye gitse ve bunlara niyet edip başlasa
nafile oldukları halde onları yanda bırakıp çıkamaz. Bu hususta hac ve umre ile
namaz, tavaf ve oruç gibi diğer ibadetler arasında ne fark var?
Dedim ki: Bunlar
arasında öyle bir fark vardır ki ne sizin en aliminiz ne de başka birisi buna
muhalefet edemez.
Dedi ki: Nedir bu fark?
Dedim ki: Sence namazı
veya orucu ya da tavafı bozulan biri bunlara devam mı eder, yoksa yeniden mi
başlar?
Dedi ki: Yeniden başlar.
Dedim ki: Eğer bozulmuş
namaza veya oruca devam ederse bu caiz olmaz ve bunu yapan günahkar olur. Aynı
şekilde abdesti bozulduğu halde namaza veya tavafa devam ederse bu da caiz
olmaz, değil mi? "Evet" dedi.
Dedim ki: Bu ibadetleri
yarıda bırakması emredilir mi?
"Evet,
emredilir" dedi.
Dedim ki: Ya haccı veya
umresi fasit olursa, bunlardan biri bozulduğu için devam edemez diye bunları
yarıda bırak denir mi? "Hayır" dedi.
Dedim ki: Ona,
"Bozulan haccına ve umrene sahihmiş gibi devam et denir, fasit olduğu için
bunların herhangi bir amelini terk etme, daha sonra haccını ve umreni tekrarla
ve kurban kes." denir, değil mi? "Evet" dedi.
Dedim ki: Peki, hac ve
umre ile ilgili bu durum anlattıklarına benziyor mu? Allah doğrusunu herkesten
daha iyi bilir.
Sonraki için tıkla: