İBNÜ’L-ESİR

5. CİLT

HİCRİ 170.YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

HADİ'NİN ÖZELLİKLERİ İLE İLGİLİ BAZI OLAYLAR

 

Hadi mezalim davalarına bakmayı üç gün geciktirmişti, bunun üzerine el-Harrani: "Ey Müminlerin Emiri! Halk buna tahammül edemiyor." dedi. Hadi, Ali b. Salih'e: "Müsaade et, insanlar yanıma tek tek değil, topluca (cefela) gelsinler." dedi. Hadi'nin huzurundan çıkan Ali b. Salih, O'nun kulanmış olduğu ''cefela'' kelimesinden hiçbir şey anlamamıştı, tekrar geri dönerek kendisinden bunun manasını sormağa da cesaret edemedi. Ali b. Salih bunun manasını yanına çağırttığı bir A'rabi'den sordu. A'rabi: " ''Cefela''nın manası, insanların tümüne birden izin vermektir." dedi. Bunun üzerine Ali b. Salih bütün insanların Hadi'nin yanına girmesine izin verdi ve onlar baştan aşağı hepsi girdiler. Hadi de akşama kadar onların davalarıyla meşguloldu. Mezalim meclisi dağıldıktan sonra Ali b. Salih başından geçen bu ''cefela'' meselesini Hadi'ye anlattı ve a'rabiyi mükafatlandırmasını istedi. Bunun üzerİne Hadi a'rabi'ye yüz bin dirhem verilmesini emretti. Ali b. Salih Hadi'ye hitaben: "Ey Müminlerin Emiri! Bu bir a'rabi'dir. On bin dirhem vermek onu zenginleştirir." dedi. O'nun bu sözüne karşılık Hadi: "Ey Ali! Ben cömertlik, sen ise cimrilik yapıyorsun." dedi.

 

Rivayet edildiğine göre, Hadi bir gün hasta olan annesi Hayzuran'ı ziyaret etmek için çıkmıştı. Ömer b. Rebi', Hadi'ye şunu söyledi: "Ey Müminlerin Emiri! Senin için bundan (ziyaretten) daha faydalı olan şey mezalim davalarına bakmandır." Bu söz üzerine mezalim davalarının bakıldığı mahkeme binasına döndü, dava sahiplerinin yanına girmelerine müsaade etti. Annesinin durumunu öğrenmek üzere de birisini gönderdi.

 

Mehdi'nin Güvenlik İşleri Başkanlığı görevinde bulunan Abdullah b. Malik anlatıyor:

"Mehdi, şerlerinden korunmak için, bana Hadi'nin nedimlerini ve musikişinaslarını dövmemi emrederdi, ben de onları döverdim, Hadi ise, onları dövmemem ve suçlarının cezasını hafifletmem hususunda bana haber gönderirdi. Hadi hilafet makamına geçince mahvolduğumu anladım. Bir gün beni huzuruna çağırdı. Kefenimi hazırlamış bir vaziyette huzuruna girdiğimde, önünde kılıç ve idam postu bulunan bir koltuk üzerinde oturuyordu. Selam verdim fakat: ''Allah sana selamet vermesin.'' diyerek selamımı almadı. Sonra bana, ''el-Harrani'nin durumu ve dövülmesi hususunda sana haber göndermiştim, hatta falan ve falan nedimlerim hakkında da haberciler yollamıştım; fakat sen benim istediklerimi kulak ardı ettin ve hiç birini yerine getirmedin. İşte o günü hatırlıyor musun?'' dedi. Ben: ''Evet.'' diyerek cevap verdim ve: ''Yapmış olduğum bu işlerin doğruluğuna delil getirmeme izin verir misiniz?'' dedim.

 

Hadi: ''Evet, veriyorum.'' deyince de: ''O zaman sana Allah'ı hatırlatınm. Eğer Mehdi'nin bana yüklediği bu görevi sen vermiş olsaydın ve O'nun emrettiğini de emretseydin, sonra da kalkıp oğullarından birine emrine muhalif bir haber gönderseydin, ben de senin emrine karşı gelip oğlunun emrine uysaydım, bu durum senin hoşuna gidecek miydi?'' şeklinde konuştum. Hadi: ''Hayır.'' dedi. ''İşte sana karşı bu durumdayım, babana karşı da bu durumdaydım.'' dedim. Bunun üzerine kendisine yaklaşmamı istedi, ben de yaklaştım ve elini öptüm. Güzel elbiseler verilmesini emrettikten sonra bana döndü ve şöyle dedi: ''Seni aynı vazife ile vazifelendirdim, güle güle git.''

 

Evime geldiğimde devamlı surette Hadi ile aramda olan durumu düşündüm, hatta kendi kendime şunu dedim: ''Pek yakında şarap meclisleri kurulacak ve kendilerine karşı koyacağım kimseler Hadi'nin nedimleri, vezirleri ve katipleri olacak. Şarabın verdiği sarhoşluğun tesiriyle onlar Hadi'nin hakkımdaki düşüncelerini değiştirecekler.'' Bu mülahazalar içerisinde oturdum ve mangalı önüme koydum. Yanımda bulunan küçük bir kız çocuğuna yedirmek ve kendim de yemek için tarhana çorbasının içerisine yufka ekme koyuyordum. Tarhanayı ısıttım; hem çocuğa yediriyordum, hem de kendim yiyordum. Tam bu sırada atların ayak seslerini duydum. Bu seslerden ve meydana gelen gürültülerin çokluğundan dünya yıkıldı sandım ve: ''İşte korktuğum başıma geldi.'' dedim. Evin kapısının açılmasıyla hizmetçilerin içeri dalmaları bir oldu. Hadi onların ortalarında bineğinin üzerinde idi. Hadi'yi görür görmez hemen yerimden fırladım; elini, ayağım, hatta bineğinin tırnaklarını öptüm. Hadi şöyle dedi: ''Ey Ebü Abdullah! Seni düşündüm ve kendi kendime; içtiğim zaman etrafımdaki düşmanların senin hakkındaki iyi düşüncelerimi değiştirirler fikrinin aklına gelebileceğini ve bunun da seni rahatsız edeceğini düşünerek seni kendime ısındırmak için evine kadar geldim. Bu arada sana karşı olan kin duygularımın söndüğünü de bildirmek isterim. Haydi gel, yediğinden bana da yedir, böylece sana saygı duyduğumu anlamış olursun ve gönlündeki korku da gitmiş olur.''

 

Hadl'nin önüne hemen içine ekmek doğranmış tarhana çorbasını getirdim, o da bunu yedi. Bundan sonra hizmetçilerine dönerek: ''Abdullah için hazırladığım hediye ve bahşişleri getirin.'' dedi. Bana dirhem ve diğer eşyalarla yüklü dört yüz katır getirdiler. Hadi: ''Bunlar senindir, ihtiyaç anlarında bunlardan faydalan. Şu katırları da iyi koru, olur ki bazı seferlerde bunlara ihtiyacım olur'' dedi ve yanımdan ayrıldı. "

 

Ya'kub b. Davud anlatıyor:

 

"Ne Arabın ne de Arap olmayan birinin benim yanımda Ali b. İsa b. Mahan kadar değeri olabiliL Ali b. İsa ben mahkılm iken hapishaneye geldi ve bana şöyle dedi: ''Müminlerin Emiri Hadi benim sana yüz sopa vurmamı emrettiler. Bunun üzerine ellerime ve omuzlarıma hafif hafif dokunarak yüze kadar saydı. Sonra çıkıp gitti. Hadi, Ali b. İsa'ya: ''Ya'kub'a ne yaptın?'' diye sorduğumda Ali b. İsa: ''Emrini yerine getirdim, fakat Ya'kub öldü.'' dedi. O zaman Hadi: ''Biz Allah içiniz ve muhakkak O'na dönücüleriz.'' (Bakara, 156) mealindeki ayeti okuduktan sonra, Ali b. İsa'ya dönerek: ''Yemin ederim ki, sen beni insanlara karşı rez il ettin. Şu anda insanlar: "Ya'kub öldürüldü." diyorlaL'' dedi. Bunun üzerine Hadi'nin çok üzüldüğünü gören Ali b. İsa: ''Ey Müminlerin Emiri! Allah'a yemin ederim ki, Ya'kub hayattadıl'' dedi. Bu sözleri duyan Hadi de: ''O hayatta olduğu için Allah'a hamdolsun.'' dedi."

 

Rivayet edildiğine göre, İbrahim b. Selm b. Kuteybe, Hadi'nin katında büyük bir itibara sahipti. İbrahim'in bir oğlan çocuğu ölmüştü. Hadi kendisine taziye için geldiğinde şunları söyledi: "Ey İbrahim! çocuğun fitne ve düşman iken seni sevindiriyoL (<<Evladınız ve mallarınız sizin için fitnedir.'' ayetine telmihte bulunuyor), rahmet ve sevap vesilesi iken de seni üzüyor (Küçük yaşta ölen çocuklar hakkındaki Hadise işaret ediyoL) Bunun üzerine İbrahim: "Ey Müminlerin Emiri! Şu anda çocuğum için içimde hiç bir hüzün kalmadı ve gönlüm tamamen sabırla doldu." dedi. İbrahim b. Selm ölünce O'nun sahip olduğu itibar Said b. Selm'e intikal etti.

 

Anlatıldığına göre, el-Cezeri diye lakaplandırılan Ali b. Hüseyn b. Ali b. Hüseyn b. Ali b. Ebi Talib, Amr el-Osmaniyye'nin kızı Rukayye ile evlenmişti. Rukayye daha önce Mehdl'nin nikahı altında idi. Ali b. Hüseyn'in Rukayye ile evlendiğini duyan Hadi O'nu huzuruna getirtti ve şöyle dedi: ''Galiba başka kadınlarla evlenmek sana zor geldi. Kalktın Müminlerin Emiri (Mehdi)'nin hanımıyla evlendin." Bunun üzerine Ali b. Hüseyn: "Allah (C.C.), dedem Resulullah'ın hanımlarından başkasının evlenmelerini yasaklamadı ve başkalarının hanımlarının bir üstünlüğü de YOktuL" dedi. Ali b. Hüseynin bu sözü üzerine Hadi elinde tuttuğu bir asa ile başım yardı ve beş yüz sopa vurdurdu. Hadi Rukayye'yi zorla boşatmak istediyse de Ali b. Hüseyn boşamayı kabul etmedi. Yediği sopaların şiddetinden baygınlık geçiren Ali b. Hüseyn bu halinden faydalanarak parmağında bulunan kıymetli bir yüzüğü almak isteyen bir hizmetçiyi bileğinden yakaladı ve bileğini kırdı. Bağıra çağıra Hadi'nin yanına gelen hizmetçi kırılan elini gösterdi, buna öfkelenen Hadi de Ali b. Hüseyn'e şöyle dedi: "Hem bana söyleyeceğini söylersin, hem babamı hafife alırsın ve hem de hizmetçime bunu reva görürsün öyle mi?'' Bu defa Ali b. Hüseyn Hadi'ye: "Hizmetçine sor, doğruyu söyleyeceğine dair yemin teklif et." dedi. Hadi Ali b. Hüseyn'in dediğini yaptı. Hizmetçi Hadi'ye durumu olduğu gibi anlattı ve Ali b. Hüseyn'in doğruluğunu tasdik etti. Bunun üzerine Hadi: "Vallahi çok güzeloldu, şimdi senin amcamın oğlu olduğuna şahadet ediyorum, eğer Ali b. Hüseyn bunu yapmamış olsaydı, O'nu kendi nesebimden saymayacaktım." dedi ve serbest bırakılmasını emretti.

 

Yine rivayet edildiğine göre, Mehdi huzuruna getirilen bir zındığı öldürdükten sonra asılmasını emretti ve Hadi'ye şöyle dedi: "Ey oğulcağızım! Halife olduğun zaman özellikle Mani dinine mensup olanların üzerine eğil, çünkü bunlar kötülüklerden sakınmak, dünyaya rağbet etmemek ve ahiret için çalışmak gibi dış kısmı itibariyle güzelolan şeylere davet etmektedirler. Bununla beraber et yemenin ve temiz suya dokunmanın haram olduğuna, günah saydıklarından haşaratın öldürülmemesine inanırlar. Ayrıca iki ilah kabul ettikleri ''karanlık ve aydınlık'' unsurlarına ibadet edilmesini ileri sürerler. Bunlardan başka kız kardeşler ve öz kızlar ile nikahlanmayı, idrar ile yıkanmayı ve karanlığın sapıklığından aydınlığın hidayetine götürmek için sokaklarda dolaşan çocukların çalınmasını mubah sayarlar. İşte kılıcını onlar için kınından çıkar ve onlarla savaşarak Allah'a yaklaşmağa çalış; çünkü ben dedem Abbas'ı rüyamda gördüm, bu iki ilaha inanan grupla savaşmak üzere bana iki kılıç kuşattı." Hadi: "Hilafet görevini üstlendiğim zaman bu grupla muhakkak savaşacağım." diye karşılık verdi ve bin tane yiğit hazırladı, fakat söylediği bu sözden İki ay sonra vefat etti.

 

Hikaye edildiğine göre, Hicaz'ın en güzel söz söyleyeni ve üslubu en tatlı olan kişisi İsa b. De'b'in, Hadi katında kendinden önce hiçbir kimsenin sahip olamadığı bir itibar ve yakınlığı vardı. Hadi O'nunla meclisinde otururken dayanması için bir şey getirilmesini isterdi ve bunu O'ndan başkasına yapmazdı. Hadi, İsa'ya şöyle derdi: "İnan ki seninle geçen ne gündüz, nede gece bana uzun geliyor. Gözümden kaybolduğun zaman senden başkasını görmek istemiyorum." Hadi kendisine bir defada olmak üzere otuz bin dinar verilmesini emretti; bunun üzerine İsa sabah erkenden harç vekilini Hadi'nin vaat ettiği dinarları almak üzere hacibine gönderdi, fakat hacip: "Bunu vermek bana düşmez, sen tevki (imza memuru) ve divan memurlarına git." dedi.

 

İsa'nın harç vekili geri döndü ve kendisine durumu bildirdi. Bunun üzerine İsa, harç vekiline: "Boş ver, alınaktan vazgeç." dedi.

 

Bir ara Hadi Bağdat'ta manzaralı bir yerde bulunduğu sırada İsa b. De'b'i gördü. Yanında genç bir uşaktan başka hiç bir şey yoktu, el-Harram'ye: ''İsa b. De'b'in halinde hiç bir değişiklik görülmüyor; halbuki biz O'na üzerinde eserimizin görülmesi için ilisanda bulunmuştuk." dedi. el-Harram: "İsterseniz durumu kendisine arzedebilirim." deyince Hadi: "Hayır, olmaz; O kendi halini daha iyi bilir." diye karşılık verdi. İsa b. De'b içeri girip sözüne başladığı bir sırada Hadi sözünün arasına girerek şöyle dedi: "Elbiseni eskimiş görüyorum, kış için yenisi gerekir." İsa b. De'b bunu üzerine: "İmkanlarım sınırlı, fakirim." şeklinde konuştu. Hadi: "Nasılolur? Biz sana durumunu düzeltecek kadar bir şeyler göndermiştik." deyince: "Bana böyle bir şey gelmedi." diye karşılık verdi. Bunun üzerine Hadi özel hazinesine bakan memuru çağırdı, acele tarafından otuz bin dinar hazırlanmasını emretti. Otuz bin dinar getirildi ve İsa b. De'b'in önüne bırakıldı.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

MEHDİ'NİN OĞLU HARUN er-REŞİD'İN HALİFE OLMASI