İBNÜ’L-ESİR |
5. CİLT |
HADİ'NİN ÖZELLİKLERİ İLE
İLGİLİ BAZI OLAYLAR
Hadi
mezalim davalarına bakmayı üç gün geciktirmişti, bunun üzerine el-Harrani:
"Ey Müminlerin Emiri! Halk buna tahammül edemiyor." dedi. Hadi, Ali
b. Salih'e: "Müsaade et, insanlar yanıma tek tek değil, topluca (cefela)
gelsinler." dedi. Hadi'nin huzurundan çıkan Ali b. Salih, O'nun kulanmış
olduğu ''cefela'' kelimesinden hiçbir şey anlamamıştı, tekrar geri dönerek
kendisinden bunun manasını sormağa da cesaret edemedi. Ali b. Salih bunun
manasını yanına çağırttığı bir A'rabi'den sordu. A'rabi: " ''Cefela''nın
manası, insanların tümüne birden izin vermektir." dedi. Bunun üzerine Ali
b. Salih bütün insanların Hadi'nin yanına girmesine izin verdi ve onlar baştan
aşağı hepsi girdiler. Hadi de akşama kadar onların davalarıyla meşguloldu.
Mezalim meclisi dağıldıktan sonra Ali b. Salih başından geçen bu ''cefela''
meselesini Hadi'ye anlattı ve a'rabiyi mükafatlandırmasını istedi. Bunun
üzerİne Hadi a'rabi'ye yüz bin dirhem verilmesini emretti. Ali b. Salih Hadi'ye
hitaben: "Ey Müminlerin Emiri! Bu bir a'rabi'dir. On bin dirhem vermek onu
zenginleştirir." dedi. O'nun bu sözüne karşılık Hadi: "Ey Ali! Ben
cömertlik, sen ise cimrilik yapıyorsun." dedi.
Rivayet
edildiğine göre, Hadi bir gün hasta olan annesi Hayzuran'ı ziyaret etmek için
çıkmıştı. Ömer b. Rebi', Hadi'ye şunu söyledi: "Ey Müminlerin Emiri! Senin
için bundan (ziyaretten) daha faydalı olan şey mezalim davalarına
bakmandır." Bu söz üzerine mezalim davalarının bakıldığı mahkeme binasına
döndü, dava sahiplerinin yanına girmelerine müsaade etti. Annesinin durumunu
öğrenmek üzere de birisini gönderdi.
Mehdi'nin
Güvenlik İşleri Başkanlığı görevinde bulunan Abdullah b. Malik anlatıyor:
"Mehdi,
şerlerinden korunmak için, bana Hadi'nin nedimlerini ve musikişinaslarını
dövmemi emrederdi, ben de onları döverdim, Hadi ise, onları dövmemem ve
suçlarının cezasını hafifletmem hususunda bana haber gönderirdi. Hadi hilafet
makamına geçince mahvolduğumu anladım. Bir gün beni huzuruna çağırdı. Kefenimi
hazırlamış bir vaziyette huzuruna girdiğimde, önünde kılıç ve idam postu
bulunan bir koltuk üzerinde oturuyordu. Selam verdim fakat: ''Allah sana
selamet vermesin.'' diyerek selamımı almadı. Sonra bana, ''el-Harrani'nin
durumu ve dövülmesi hususunda sana haber göndermiştim, hatta falan ve falan
nedimlerim hakkında da haberciler yollamıştım; fakat sen benim istediklerimi
kulak ardı ettin ve hiç birini yerine getirmedin. İşte o günü hatırlıyor
musun?'' dedi. Ben: ''Evet.'' diyerek cevap verdim ve: ''Yapmış olduğum bu
işlerin doğruluğuna delil getirmeme izin verir misiniz?'' dedim.
Hadi:
''Evet, veriyorum.'' deyince de: ''O zaman sana Allah'ı hatırlatınm. Eğer
Mehdi'nin bana yüklediği bu görevi sen vermiş olsaydın ve O'nun emrettiğini de
emretseydin, sonra da kalkıp oğullarından birine emrine muhalif bir haber
gönderseydin, ben de senin emrine karşı gelip oğlunun emrine uysaydım, bu durum
senin hoşuna gidecek miydi?'' şeklinde konuştum. Hadi: ''Hayır.'' dedi. ''İşte
sana karşı bu durumdayım, babana karşı da bu durumdaydım.'' dedim. Bunun
üzerine kendisine yaklaşmamı istedi, ben de yaklaştım ve elini öptüm. Güzel
elbiseler verilmesini emrettikten sonra bana döndü ve şöyle dedi: ''Seni aynı
vazife ile vazifelendirdim, güle güle git.''
Evime
geldiğimde devamlı surette Hadi ile aramda olan durumu düşündüm, hatta kendi
kendime şunu dedim: ''Pek yakında şarap meclisleri kurulacak ve kendilerine
karşı koyacağım kimseler Hadi'nin nedimleri, vezirleri ve katipleri olacak.
Şarabın verdiği sarhoşluğun tesiriyle onlar Hadi'nin hakkımdaki düşüncelerini
değiştirecekler.'' Bu mülahazalar içerisinde oturdum ve mangalı önüme koydum.
Yanımda bulunan küçük bir kız çocuğuna yedirmek ve kendim de yemek için tarhana
çorbasının içerisine yufka ekme koyuyordum. Tarhanayı ısıttım; hem çocuğa
yediriyordum, hem de kendim yiyordum. Tam bu sırada atların ayak seslerini
duydum. Bu seslerden ve meydana gelen gürültülerin çokluğundan dünya yıkıldı
sandım ve: ''İşte korktuğum başıma geldi.'' dedim. Evin kapısının açılmasıyla
hizmetçilerin içeri dalmaları bir oldu. Hadi onların ortalarında bineğinin
üzerinde idi. Hadi'yi görür görmez hemen yerimden fırladım; elini, ayağım,
hatta bineğinin tırnaklarını öptüm. Hadi şöyle dedi: ''Ey Ebü Abdullah! Seni
düşündüm ve kendi kendime; içtiğim zaman etrafımdaki düşmanların senin
hakkındaki iyi düşüncelerimi değiştirirler fikrinin aklına gelebileceğini ve
bunun da seni rahatsız edeceğini düşünerek seni kendime ısındırmak için evine
kadar geldim. Bu arada sana karşı olan kin duygularımın söndüğünü de bildirmek
isterim. Haydi gel, yediğinden bana da yedir, böylece sana saygı duyduğumu
anlamış olursun ve gönlündeki korku da gitmiş olur.''
Hadl'nin
önüne hemen içine ekmek doğranmış tarhana çorbasını getirdim, o da bunu yedi.
Bundan sonra hizmetçilerine dönerek: ''Abdullah için hazırladığım hediye ve
bahşişleri getirin.'' dedi. Bana dirhem ve diğer eşyalarla yüklü dört yüz katır
getirdiler. Hadi: ''Bunlar senindir, ihtiyaç anlarında bunlardan faydalan. Şu
katırları da iyi koru, olur ki bazı seferlerde bunlara ihtiyacım olur'' dedi ve
yanımdan ayrıldı. "
Ya'kub
b. Davud anlatıyor:
"Ne
Arabın ne de Arap olmayan birinin benim yanımda Ali b. İsa b. Mahan kadar değeri
olabiliL Ali b. İsa ben mahkılm iken hapishaneye geldi ve bana şöyle dedi:
''Müminlerin Emiri Hadi benim sana yüz sopa vurmamı emrettiler. Bunun üzerine
ellerime ve omuzlarıma hafif hafif dokunarak yüze kadar saydı. Sonra çıkıp
gitti. Hadi, Ali b. İsa'ya: ''Ya'kub'a ne yaptın?'' diye sorduğumda Ali b. İsa:
''Emrini yerine getirdim, fakat Ya'kub öldü.'' dedi. O zaman Hadi: ''Biz Allah
içiniz ve muhakkak O'na dönücüleriz.'' (Bakara, 156) mealindeki ayeti okuduktan
sonra, Ali b. İsa'ya dönerek: ''Yemin ederim ki, sen beni insanlara karşı rez
il ettin. Şu anda insanlar: "Ya'kub öldürüldü." diyorlaL'' dedi.
Bunun üzerine Hadi'nin çok üzüldüğünü gören Ali b. İsa: ''Ey Müminlerin Emiri!
Allah'a yemin ederim ki, Ya'kub hayattadıl'' dedi. Bu sözleri duyan Hadi de:
''O hayatta olduğu için Allah'a hamdolsun.'' dedi."
Rivayet
edildiğine göre, İbrahim b. Selm b. Kuteybe, Hadi'nin katında büyük bir itibara
sahipti. İbrahim'in bir oğlan çocuğu ölmüştü. Hadi kendisine taziye için
geldiğinde şunları söyledi: "Ey İbrahim! çocuğun fitne ve düşman iken seni
sevindiriyoL (<<Evladınız ve mallarınız sizin için fitnedir.'' ayetine
telmihte bulunuyor), rahmet ve sevap vesilesi iken de seni üzüyor (Küçük yaşta
ölen çocuklar hakkındaki Hadise işaret ediyoL) Bunun üzerine İbrahim: "Ey
Müminlerin Emiri! Şu anda çocuğum için içimde hiç bir hüzün kalmadı ve gönlüm
tamamen sabırla doldu." dedi. İbrahim b. Selm ölünce O'nun sahip olduğu
itibar Said b. Selm'e intikal etti.
Anlatıldığına
göre, el-Cezeri diye lakaplandırılan Ali b. Hüseyn b. Ali b. Hüseyn b. Ali b.
Ebi Talib, Amr el-Osmaniyye'nin kızı Rukayye ile evlenmişti. Rukayye daha önce
Mehdl'nin nikahı altında idi. Ali b. Hüseyn'in Rukayye ile evlendiğini duyan
Hadi O'nu huzuruna getirtti ve şöyle dedi: ''Galiba başka kadınlarla evlenmek
sana zor geldi. Kalktın Müminlerin Emiri (Mehdi)'nin hanımıyla evlendin."
Bunun üzerine Ali b. Hüseyn: "Allah (C.C.), dedem Resulullah'ın
hanımlarından başkasının evlenmelerini yasaklamadı ve başkalarının hanımlarının
bir üstünlüğü de YOktuL" dedi. Ali b. Hüseynin bu sözü üzerine Hadi elinde
tuttuğu bir asa ile başım yardı ve beş yüz sopa vurdurdu. Hadi Rukayye'yi zorla
boşatmak istediyse de Ali b. Hüseyn boşamayı kabul etmedi. Yediği sopaların
şiddetinden baygınlık geçiren Ali b. Hüseyn bu halinden faydalanarak parmağında
bulunan kıymetli bir yüzüğü almak isteyen bir hizmetçiyi bileğinden yakaladı ve
bileğini kırdı. Bağıra çağıra Hadi'nin yanına gelen hizmetçi kırılan elini
gösterdi, buna öfkelenen Hadi de Ali b. Hüseyn'e şöyle dedi: "Hem bana
söyleyeceğini söylersin, hem babamı hafife alırsın ve hem de hizmetçime bunu
reva görürsün öyle mi?'' Bu defa Ali b. Hüseyn Hadi'ye: "Hizmetçine sor,
doğruyu söyleyeceğine dair yemin teklif et." dedi. Hadi Ali b. Hüseyn'in
dediğini yaptı. Hizmetçi Hadi'ye durumu olduğu gibi anlattı ve Ali b. Hüseyn'in
doğruluğunu tasdik etti. Bunun üzerine Hadi: "Vallahi çok güzeloldu, şimdi
senin amcamın oğlu olduğuna şahadet ediyorum, eğer Ali b. Hüseyn bunu yapmamış
olsaydı, O'nu kendi nesebimden saymayacaktım." dedi ve serbest
bırakılmasını emretti.
Yine
rivayet edildiğine göre, Mehdi huzuruna getirilen bir zındığı öldürdükten sonra
asılmasını emretti ve Hadi'ye şöyle dedi: "Ey oğulcağızım! Halife olduğun
zaman özellikle Mani dinine mensup olanların üzerine eğil, çünkü bunlar
kötülüklerden sakınmak, dünyaya rağbet etmemek ve ahiret için çalışmak gibi dış
kısmı itibariyle güzelolan şeylere davet etmektedirler. Bununla beraber et
yemenin ve temiz suya dokunmanın haram olduğuna, günah saydıklarından haşaratın
öldürülmemesine inanırlar. Ayrıca iki ilah kabul ettikleri ''karanlık ve
aydınlık'' unsurlarına ibadet edilmesini ileri sürerler. Bunlardan başka kız
kardeşler ve öz kızlar ile nikahlanmayı, idrar ile yıkanmayı ve karanlığın
sapıklığından aydınlığın hidayetine götürmek için sokaklarda dolaşan çocukların
çalınmasını mubah sayarlar. İşte kılıcını onlar için kınından çıkar ve onlarla
savaşarak Allah'a yaklaşmağa çalış; çünkü ben dedem Abbas'ı rüyamda gördüm, bu
iki ilaha inanan grupla savaşmak üzere bana iki kılıç kuşattı." Hadi:
"Hilafet görevini üstlendiğim zaman bu grupla muhakkak savaşacağım."
diye karşılık verdi ve bin tane yiğit hazırladı, fakat söylediği bu sözden İki
ay sonra vefat etti.
Hikaye
edildiğine göre, Hicaz'ın en güzel söz söyleyeni ve üslubu en tatlı olan kişisi
İsa b. De'b'in, Hadi katında kendinden önce hiçbir kimsenin sahip olamadığı bir
itibar ve yakınlığı vardı. Hadi O'nunla meclisinde otururken dayanması için bir
şey getirilmesini isterdi ve bunu O'ndan başkasına yapmazdı. Hadi, İsa'ya şöyle
derdi: "İnan ki seninle geçen ne gündüz, nede gece bana uzun geliyor.
Gözümden kaybolduğun zaman senden başkasını görmek istemiyorum." Hadi
kendisine bir defada olmak üzere otuz bin dinar verilmesini emretti; bunun
üzerine İsa sabah erkenden harç vekilini Hadi'nin vaat ettiği dinarları almak
üzere hacibine gönderdi, fakat hacip: "Bunu vermek bana düşmez, sen tevki
(imza memuru) ve divan memurlarına git." dedi.
İsa'nın
harç vekili geri döndü ve kendisine durumu bildirdi. Bunun üzerine İsa, harç
vekiline: "Boş ver, alınaktan vazgeç." dedi.
Bir
ara Hadi Bağdat'ta manzaralı bir yerde bulunduğu sırada İsa b. De'b'i gördü.
Yanında genç bir uşaktan başka hiç bir şey yoktu, el-Harram'ye: ''İsa b.
De'b'in halinde hiç bir değişiklik görülmüyor; halbuki biz O'na üzerinde eserimizin
görülmesi için ilisanda bulunmuştuk." dedi. el-Harram: "İsterseniz
durumu kendisine arzedebilirim." deyince Hadi: "Hayır, olmaz; O kendi
halini daha iyi bilir." diye karşılık verdi. İsa b. De'b içeri girip
sözüne başladığı bir sırada Hadi sözünün arasına girerek şöyle dedi:
"Elbiseni eskimiş görüyorum, kış için yenisi gerekir." İsa b. De'b
bunu üzerine: "İmkanlarım sınırlı, fakirim." şeklinde konuştu. Hadi:
"Nasılolur? Biz sana durumunu düzeltecek kadar bir şeyler göndermiştik."
deyince: "Bana böyle bir şey gelmedi." diye karşılık verdi. Bunun
üzerine Hadi özel hazinesine bakan memuru çağırdı, acele tarafından otuz bin
dinar hazırlanmasını emretti. Otuz bin dinar getirildi ve İsa b. De'b'in önüne
bırakıldı.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
MEHDİ'NİN OĞLU
HARUN er-REŞİD'İN HALİFE OLMASI