|
İBNÜ’L-ESİR |
5. CİLT |
MEHDİ'NİN ÖZELLİKLERİ
İLE İLGİLİ BAZI OLAYLAR
Mehdi
meziHim davalarına bakarken: "Kadılar yanımda bulunsunlar, haksızlığa
uğrayanlara haklarını bunlardan utandığım için versem bile bu bana yeter."
derdi.
Mehdi
defalarca azarladığı kumandanlanndan birine son azarlamasında: "İşlediğin
suçlar ne kadar sürecek? Ben seni ne zamana kadar affedip duracağım?"
dedi. Bunun üzerine bu kumandan: "Allah (C.C.) seni hayatta bıraktığı
müddetçe kusurlarım sürecek, siz de beni affedeceksiniz." dedi. Bu söz
üzerine Mehdi ondan utandı ve kendisinden hoşnut olduğunu izhar etti.
Misver
b. Müsavir anlatıyor:
"Mehdi'nin
vekili bir arazimi elimden alarak bana zulmetmiştİ. Ben de yapmış olduğu bu
zulmü Mehdi'ye bir mektupla bildirdim. Yazdığım mektup Mehdi'nin eline geçtiği
sırada yanında amcası Abbas ile kadılardan Muhammed b. Ulase ve Afiyet
bulunmaktaydı. Mehdi beni çağırdı ve durumumu sordu, ben de halimi kendisine arzettim.
O zaman Mehdi bana sordu: ''Şu ikisinden birisine razı mısın?'' Ben de: ''Evet,
razıyım.'' dedim. Mehdi beni kendisine iyice yaklaştırdıktan sonra muhakeme
etti. Kadı Mehdi'ye: ''Ey Müminlerin Emiri! Vekilinizin gasbettiği araziyi buna
verin.'' dedi. Bunun üzerine Mehdi: ''Haydi, dediğinizi yaptım.'' diye karşılık
verdi. Orada hazır bulunan Mehdi'nin amcası bu manzara karşısında şöyle dedi:
''Allah'a yemin ederim ki, işte bu meclis benim için yirmi bin dirhemden daha
hoştur.''
Mehdi
bir gün azatlısı Ömer b. Rabi' ile gezintiye çıkmıştı. Av peşine düştükleri
için askerden uzaklaşmışlardı. Biraz sonra acıkan Mehdi yiyecek bir şeyin
bulunup bulunmadığını sordu ve kendisine ileride bir kulübenin bulunduğu
söylendi. Kulübenin yanına geldiklerinde sebze yetiştiren bir Nabatlı ile
karşılaştılar. Selamlaşmadan sonra Nabatlıya yanında yiyecek bir şeylerin
bulunup bulunmadığını sordular. Nabatlı: ''Yanımda sadece salamura balıkla arpa
ekmeği var.'' dedi. Bunun üzerine Mehdi: ''Eğer bir de zeytinyağınız varsa katığımız
tamamdır.'' dedi. Nabatlı bulunduğunu söyledi ve sözlerine pırasasının da
bulunduğunu ekledi. Kendilerine getirilen bu yiyeceklerden Mehdi ve Ömer b.
Rabi' doyuncaya kadar yediler. Yemekten sonra Mehdi, Ömer b. Rabi'a: ''Bu
konuda bir şiir söyleyin.'' dedi. Bunun üzerine Ömer b. Rabi' şu şiiri söyledi:
''Pırasa
ile arpa ekmeği, zeytinyağı ile salamura balık ikram eden bu adama ikramında
kusur ettiği için bir, iki veya üç şamar vurulmalıdır.''
Mehdi:
''Bu söylediğin şiir ne kadar da çirkin.'' dedikten sonra bu beytin son
mısraını şu şekilde değiştirdi:
''Misafirlerine
bu güzel ikramından dolayı bu adama bir, iki veya üç kese dolusu para
verilmelidir.''
Biraz
sonra askerler, hizmetçiler ve hazine ile görevli kişiler geldiler. Mehdi Nabatlı'ya
üç kese dirhem verilmesini emretti ve sonra oradan ayrıldılar. "
Hasan
el-Vas if anlatıyor:
"Mehdi'nin
hilafeti zamanında şiddetli bir rüzgar esti, kıyamet kopuyor sandık. Mehdi'yi
aramağa çıktığımda O'nu bir yanağım yere koymuş bir vaziyette buldum. Şöyle
yalvarıyordu: ''Allahım Muhammed (-sav-)'i ümmetiyle birlikte koru! Allahım!
Diğer milletlerden olan düşmanlarımızı sevindirme. Eğer bu alemdekileri benim
günahım yüzünden cezalandıracaksan, işte alnım elinin önündedir.'' Bu sözlerden
sonra rüzgar durdu ve biz içinde bulunduğumuz sıkıntıdan kurtulduk.
Temimli
Kasım b. Müşaci' el-Mervezi ölüm hastalığında Mehdi için şöyle bir vasiyet
kaleme aldı ve vasiyetine şu ayetle başladı: ''Allah, melekler ve ilim
sahipleri, O'ndan başka hiç bir Tanrı olmadığına şahitlik ettiler.''(Al-i
İmran, 18) Ben de buna ve Muhammed'in Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna, Ali b.
Ebi Talib'in Resülullah'ın vasisi ve kendisinden sonra bu ümmetin imamı
olduğuna şahadet ederim. "
Kasım
b. Müşaci'in ölümünden sonra bu vasiyet Mehdi'ye arzledildi. Vasiyetin son
kısmını okuyan Mehdi onu fırlatıp attı ve bir daha da okumadı.
Rabi'
anlatıyor:
"Mehtaplı
bir gecede Mehdi'yi çadırında namaz kılarken gördüm. O'nun mu, çadırın mı, ayın
mı, yoksa giydiği elbisenin mi daha güzelolduğunu anlayamadım. Namazda şu ayeti
okuyordu: ''Demek idareyi ve hakimiyeti ele alırsanız, hemen yeryüzünde fesat
çıkaracak, akrabalık bağlarınızı bile parçalayıp keseceksiniz, öyle mi?''
(Muhammed, 22).
Mehdi
namazım tamamladıktan sonra bana döndü ve: ''Ey Rabi''' dedi. Ben de:
''Buyurun, emir sizindir.'' diye karşılıkta bulundum. Bunun üzerine Mehdi:
''Musa'yı huzuruma getirin.'' dedi. Oğlu Musa el-Hadi'yi mi, yoksa Musa b.
Ca'fer'i mi huzuruna götüreceğime karar veremedim. Kendi kendime bir hayli düşündükten
sonra: ''Bu olsa olsa Musa b. Ca'fer'dir.'' dedim ve huzuruna O'nu götürdüm;
çünkü Musa b. Ca'fer binim yanımda tutuklu bulunuyordu. Mehdi namazına ara
verdi ve Musa'ya dönerek şöyle dedi: ''Ben biraz önce şu ayeti (yukarıda geçen
ayeti) okudum ve akrabalık bağlarını kesmiş olmaktan korktum. Bana karşı
çıkmayacağına güven sözü ver.'' dedi. Musa'dan güven sözü alan Mehdi O'nu
serbest bıraktı."
Muhammed
b. Abdullah b. Muhammed b. Ali b. Abdullah b. Ca'fer b. Ebi Talib anlatıyor:
"Emevi
saltanatının sonlarına doğru bir rüya gördüm. Kendimi Resulullah'ın mescidinde
buldum. Başımı yukarı kaldırdığımda, mescit duvarının üzerindeki bir süslemenin
içerisinde bir kitabe gördüm. Kitabede Halife Velid b. Abdülmelik'in emriyle bu
süslemenin yapıldığı yazılıydı. Bu arada birisi Haşimoğulları'ndan Muhammed
adında bir kimsenin bu kitabeyi sileceğini, yerine kendi ismini yazacağım
söylüyordu. Bunu söyleyen o adama: ''Ben Haşimoğullarındanım ve adım da
Muhammed'dir.'' dedim. Muhammed'in kimin oğlu olduğunu sordum, o: ''Abdullah'ın
oğludur.'' dedi. Sonra aramızda şu şekilde bir konuşma geçti: Ben:
-
Abdullah'ın oğluyum, Abdullah kimin oğludur? O:
-
Muhammed'in oğludur. Ben:
-
Muhammed'in oğluyum, Muhammed kimin oğludur? O:
-
Ali'nin oğludur. Ben:
-
Ali'nin oğluyum, Ali kimin oğludur? O:
-
Abdullah'ın oğludur. Ben:
-
Abdullah'ın oğluyum, Abdullah kimin oğludur? O:
-
Abbas'ın oğludur.
Eğer
bu iş Abbas'a kadar varıp dayanmasaydı, o kimsenin kendim olduğunda asla şüphe
etmeyecektim.
Ben
bu rüyayı o zaman anlatmıştım, fakat biz Mehdi'yi bilmiyorduk. Mehdi halife
olduğu zaman Resulullah'ın mescidine girdi, başını kaldırıp yukarı baktığı
zaman Velid'in ismini gördü. Bunun üzerine: ''Bugüne kadar Velid'in adının
burada durduğunu görüyorum.'' dedi. Bu arada bir sandalye istedi ve şöyle dedi:
<<Velid'in ismi silinip kendi adım oraya yazılıncaya kadar buradan
ayrılmayacağım.'' Sandalyesinde otururken isteği yerine getirildi.
Mehdi
bir gece kıyafet değiştirerek gezinirken bir bedevi kadının şöyle dediğini duydu:
''Kavmim darlık içindedir. Gözler onlardan çevrilmiştir, borçların ağır yükü
omuzlarına çökmüştür. Kıtlık onları bırakmamak üzere yakalamış, erkekleri
çöllere gitmiş, malları ellerinden çıkmış ve aile nüfusu hayli çoğalmıştır.
Yolculuk sıkıntısı çekmiş olan bizlere Allah ve Resulünün tavsiyesi üzerine
yardım edeni Allah yolculuğunda korusun ve ailesi hususunda onun halefi
olsun.'' Mehdi bedevi kadının bu sözlerine karşılık olarak ona beş yüz dirhem
verilmesini emretti. "
Mehdi
şöyle demiştir:
"Hiçbir
kimse kendisine daha önce yapmış olduğum iyiliği hatırlatıp buna bir yenisini
ilave ederek kendisine iyilikte bulunduğum kişinin yaklaşınası kadar bana
yaklaşamaz; çünkü önce verip de sonra vermemek, ilk defa verilenlerin değerini
düşürür."
Beşşar
b. Bürd, vezir Ya'kub'un kardeşi Salih b. Davud vali tayin edildiği zaman onu
hicvetmiş ve hakkında şöyle demişti:
''Onlar
kardeşin Salih'i minberlerin üzerine yükselttiler, fakat minberler kardeşinden
şikayetçidirler.''
Ya'kub
kardeşi Salih'in Beşşar tarafından hicvedildiğini duyunca hemen Mehdi'ye geldi
ve şöyle dedi: "Bu müşrik ama Müminlerin Emiri'ni hicvetmiştir."
Bunun üzerine Mehdi Ya'kub'a: "Beşşar hicviyesinde ne söylemiş?'' diye
sordu. Ya'kub böyle bir hicviyeyi Mehdi'nin huzurunda okumak istemedi, fakat
Mehdi okunmasında ısrar etti. Ya'kub o zaman hicviyeyi okumak mecburiyetinde
kaldı. Hicviye şöyledir:
''Halaları
ile zina yapan halife, cirit ve debbuk (Arap çocukların oynadığı bir oyun)
oynamaktadır. Allah O 'nu başımızdan uzaklaştırsın ve yerine bir başkasını
versin.''
Aynı
zamanda O henüz anasından doğmamış olan oğlu Musa'nın lehine bir takım hilelere
başvurmuştur. Bunun üzerine Mehdi, Beşşar'ı huzuruna getirmek istedi, fakat
Ya'kub Beşşar'ın Mehdi'yi methederek affını kazanacağından korkup Beşşar'ın
çağlayarak akan bir dereye atılması için birini görevlendirdi.
Mehdi'nin
varlığı ile sevinç duyduğu ve kendisinden hiç bir zaman ayrılmadığı kızı Yakute
bu yıl ölmüştür. Mehdi Yakute'yi delikanlı erkekler gibi giydirir ve onu
devamlı yanında bulundururdu. Yakute'nin ölümüne çok üzülen Mehdi kendisiyle
taziye maksadıyla görüşmek isteyenlere engel olunmaması emretti. Mehdi'ye
taziyede bulunmak için pek çok kimse geldi, gitti; fakat bu taziyeler arasında
Şebib b. Şeybe'ninkinin daha veciz ve beliğ olduğunda ittifak edildi.
Şebib'in
taziyesi şöyledir:
''Ey
Müminlerin Emiri! Kızın için Allah katında olan şey senin katında olandan daha
hayırlıdır. Allah'ın sana vereceği sevap kızından daha değerlidir. Allah'tan
seni üzmemesini ve fitneye düşürmemesini, uğramış bulunduğun musibetten dolayı
sana mükafat vermesini, sabır kudreti nasip etmesini, tahammülü güç belalara
düşürmemesini ve nimetini senden almamasını dilerim. Sabrın en gerçeği, geri
çevrilmesi mümkün olmayan şey üzerine yapılan sabırdır.''
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA