İBNÜ’L-ESİR

5. CİLT

HİCRİ 169.YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

MEHDİ'NİN ÖZELLİKLERİ İLE İLGİLİ BAZI OLAYLAR

 

Mehdi meziHim davalarına bakarken: "Kadılar yanımda bulunsunlar, haksızlığa uğrayanlara haklarını bunlardan utandığım için versem bile bu bana yeter." derdi.

Mehdi defalarca azarladığı kumandanlanndan birine son azarlamasında: "İşlediğin suçlar ne kadar sürecek? Ben seni ne zamana kadar affedip duracağım?" dedi. Bunun üzerine bu kumandan: "Allah (C.C.) seni hayatta bıraktığı müddetçe kusurlarım sürecek, siz de beni affedeceksiniz." dedi. Bu söz üzerine Mehdi ondan utandı ve kendisinden hoşnut olduğunu izhar etti.

 

Misver b. Müsavir anlatıyor:

 

"Mehdi'nin vekili bir arazimi elimden alarak bana zulmetmiştİ. Ben de yapmış olduğu bu zulmü Mehdi'ye bir mektupla bildirdim. Yazdığım mektup Mehdi'nin eline geçtiği sırada yanında amcası Abbas ile kadılardan Muhammed b. Ulase ve Afiyet bulunmaktaydı. Mehdi beni çağırdı ve durumumu sordu, ben de halimi kendisine arzettim. O zaman Mehdi bana sordu: ''Şu ikisinden birisine razı mısın?'' Ben de: ''Evet, razıyım.'' dedim. Mehdi beni kendisine iyice yaklaştırdıktan sonra muhakeme etti. Kadı Mehdi'ye: ''Ey Müminlerin Emiri! Vekilinizin gasbettiği araziyi buna verin.'' dedi. Bunun üzerine Mehdi: ''Haydi, dediğinizi yaptım.'' diye karşılık verdi. Orada hazır bulunan Mehdi'nin amcası bu manzara karşısında şöyle dedi: ''Allah'a yemin ederim ki, işte bu meclis benim için yirmi bin dirhemden daha hoştur.''

 

Mehdi bir gün azatlısı Ömer b. Rabi' ile gezintiye çıkmıştı. Av peşine düştükleri için askerden uzaklaşmışlardı. Biraz sonra acıkan Mehdi yiyecek bir şeyin bulunup bulunmadığını sordu ve kendisine ileride bir kulübenin bulunduğu söylendi. Kulübenin yanına geldiklerinde sebze yetiştiren bir Nabatlı ile karşılaştılar. Selamlaşmadan sonra Nabatlıya yanında yiyecek bir şeylerin bulunup bulunmadığını sordular. Nabatlı: ''Yanımda sadece salamura balıkla arpa ekmeği var.'' dedi. Bunun üzerine Mehdi: ''Eğer bir de zeytinyağınız varsa katığımız tamamdır.'' dedi. Nabatlı bulunduğunu söyledi ve sözlerine pırasasının da bulunduğunu ekledi. Kendilerine getirilen bu yiyeceklerden Mehdi ve Ömer b. Rabi' doyuncaya kadar yediler. Yemekten sonra Mehdi, Ömer b. Rabi'a: ''Bu konuda bir şiir söyleyin.'' dedi. Bunun üzerine Ömer b. Rabi' şu şiiri söyledi:

 

''Pırasa ile arpa ekmeği, zeytinyağı ile salamura balık ikram eden bu adama ikramında kusur ettiği için bir, iki veya üç şamar vurulmalıdır.''

 

Mehdi: ''Bu söylediğin şiir ne kadar da çirkin.'' dedikten sonra bu beytin son mısraını şu şekilde değiştirdi:

 

''Misafirlerine bu güzel ikramından dolayı bu adama bir, iki veya üç kese dolusu para verilmelidir.''

 

Biraz sonra askerler, hizmetçiler ve hazine ile görevli kişiler geldiler. Mehdi Nabatlı'ya üç kese dirhem verilmesini emretti ve sonra oradan ayrıldılar. "

 

Hasan el-Vas if anlatıyor:

 

"Mehdi'nin hilafeti zamanında şiddetli bir rüzgar esti, kıyamet kopuyor sandık. Mehdi'yi aramağa çıktığımda O'nu bir yanağım yere koymuş bir vaziyette buldum. Şöyle yalvarıyordu: ''Allahım Muhammed (-sav-)'i ümmetiyle birlikte koru! Allahım! Diğer milletlerden olan düşmanlarımızı sevindirme. Eğer bu alemdekileri benim günahım yüzünden cezalandıracaksan, işte alnım elinin önündedir.'' Bu sözlerden sonra rüzgar durdu ve biz içinde bulunduğumuz sıkıntıdan kurtulduk.

 

Temimli Kasım b. Müşaci' el-Mervezi ölüm hastalığında Mehdi için şöyle bir vasiyet kaleme aldı ve vasiyetine şu ayetle başladı: ''Allah, melekler ve ilim sahipleri, O'ndan başka hiç bir Tanrı olmadığına şahitlik ettiler.''(Al-i İmran, 18) Ben de buna ve Muhammed'in Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna, Ali b. Ebi Talib'in Resülullah'ın vasisi ve kendisinden sonra bu ümmetin imamı olduğuna şahadet ederim. "

 

Kasım b. Müşaci'in ölümünden sonra bu vasiyet Mehdi'ye arzledildi. Vasiyetin son kısmını okuyan Mehdi onu fırlatıp attı ve bir daha da okumadı.

 

Rabi' anlatıyor:

 

"Mehtaplı bir gecede Mehdi'yi çadırında namaz kılarken gördüm. O'nun mu, çadırın mı, ayın mı, yoksa giydiği elbisenin mi daha güzelolduğunu anlayamadım. Namazda şu ayeti okuyordu: ''Demek idareyi ve hakimiyeti ele alırsanız, hemen yeryüzünde fesat çıkaracak, akrabalık bağlarınızı bile parçalayıp keseceksiniz, öyle mi?'' (Muhammed, 22).

Mehdi namazım tamamladıktan sonra bana döndü ve: ''Ey Rabi''' dedi. Ben de: ''Buyurun, emir sizindir.'' diye karşılıkta bulundum. Bunun üzerine Mehdi: ''Musa'yı huzuruma getirin.'' dedi. Oğlu Musa el-Hadi'yi mi, yoksa Musa b. Ca'fer'i mi huzuruna götüreceğime karar veremedim. Kendi kendime bir hayli düşündükten sonra: ''Bu olsa olsa Musa b. Ca'fer'dir.'' dedim ve huzuruna O'nu götürdüm; çünkü Musa b. Ca'fer binim yanımda tutuklu bulunuyordu. Mehdi namazına ara verdi ve Musa'ya dönerek şöyle dedi: ''Ben biraz önce şu ayeti (yukarıda geçen ayeti) okudum ve akrabalık bağlarını kesmiş olmaktan korktum. Bana karşı çıkmayacağına güven sözü ver.'' dedi. Musa'dan güven sözü alan Mehdi O'nu serbest bıraktı."

 

Muhammed b. Abdullah b. Muhammed b. Ali b. Abdullah b. Ca'fer b. Ebi Talib anlatıyor:

"Emevi saltanatının sonlarına doğru bir rüya gördüm. Kendimi Resulullah'ın mescidinde buldum. Başımı yukarı kaldırdığımda, mescit duvarının üzerindeki bir süslemenin içerisinde bir kitabe gördüm. Kitabede Halife Velid b. Abdülmelik'in emriyle bu süslemenin yapıldığı yazılıydı. Bu arada birisi Haşimoğulları'ndan Muhammed adında bir kimsenin bu kitabeyi sileceğini, yerine kendi ismini yazacağım söylüyordu. Bunu söyleyen o adama: ''Ben Haşimoğullarındanım ve adım da Muhammed'dir.'' dedim. Muhammed'in kimin oğlu olduğunu sordum, o: ''Abdullah'ın oğludur.'' dedi. Sonra aramızda şu şekilde bir konuşma geçti: Ben:

- Abdullah'ın oğluyum, Abdullah kimin oğludur? O:

- Muhammed'in oğludur. Ben:

- Muhammed'in oğluyum, Muhammed kimin oğludur? O:

- Ali'nin oğludur. Ben:

- Ali'nin oğluyum, Ali kimin oğludur? O:

- Abdullah'ın oğludur. Ben:

- Abdullah'ın oğluyum, Abdullah kimin oğludur? O:

- Abbas'ın oğludur.

 

Eğer bu iş Abbas'a kadar varıp dayanmasaydı, o kimsenin kendim olduğunda asla şüphe etmeyecektim.

 

Ben bu rüyayı o zaman anlatmıştım, fakat biz Mehdi'yi bilmiyorduk. Mehdi halife olduğu zaman Resulullah'ın mescidine girdi, başını kaldırıp yukarı baktığı zaman Velid'in ismini gördü. Bunun üzerine: ''Bugüne kadar Velid'in adının burada durduğunu görüyorum.'' dedi. Bu arada bir sandalye istedi ve şöyle dedi: <<Velid'in ismi silinip kendi adım oraya yazılıncaya kadar buradan ayrılmayacağım.'' Sandalyesinde otururken isteği yerine getirildi.

 

Mehdi bir gece kıyafet değiştirerek gezinirken bir bedevi kadının şöyle dediğini duydu: ''Kavmim darlık içindedir. Gözler onlardan çevrilmiştir, borçların ağır yükü omuzlarına çökmüştür. Kıtlık onları bırakmamak üzere yakalamış, erkekleri çöllere gitmiş, malları ellerinden çıkmış ve aile nüfusu hayli çoğalmıştır. Yolculuk sıkıntısı çekmiş olan bizlere Allah ve Resulünün tavsiyesi üzerine yardım edeni Allah yolculuğunda korusun ve ailesi hususunda onun halefi olsun.'' Mehdi bedevi kadının bu sözlerine karşılık olarak ona beş yüz dirhem verilmesini emretti. "

 

Mehdi şöyle demiştir:

 

"Hiçbir kimse kendisine daha önce yapmış olduğum iyiliği hatırlatıp buna bir yenisini ilave ederek kendisine iyilikte bulunduğum kişinin yaklaşınası kadar bana yaklaşamaz; çünkü önce verip de sonra vermemek, ilk defa verilenlerin değerini düşürür."

 

Beşşar b. Bürd, vezir Ya'kub'un kardeşi Salih b. Davud vali tayin edildiği zaman onu hicvetmiş ve hakkında şöyle demişti:

 

''Onlar kardeşin Salih'i minberlerin üzerine yükselttiler, fakat minberler kardeşinden şikayetçidirler.''

 

Ya'kub kardeşi Salih'in Beşşar tarafından hicvedildiğini duyunca hemen Mehdi'ye geldi ve şöyle dedi: "Bu müşrik ama Müminlerin Emiri'ni hicvetmiştir." Bunun üzerine Mehdi Ya'kub'a: "Beşşar hicviyesinde ne söylemiş?'' diye sordu. Ya'kub böyle bir hicviyeyi Mehdi'nin huzurunda okumak istemedi, fakat Mehdi okunmasında ısrar etti. Ya'kub o zaman hicviyeyi okumak mecburiyetinde kaldı. Hicviye şöyledir:

 

''Halaları ile zina yapan halife, cirit ve debbuk (Arap çocukların oynadığı bir oyun) oynamaktadır. Allah O 'nu başımızdan uzaklaştırsın ve yerine bir başkasını versin.''

Aynı zamanda O henüz anasından doğmamış olan oğlu Musa'nın lehine bir takım hilelere başvurmuştur. Bunun üzerine Mehdi, Beşşar'ı huzuruna getirmek istedi, fakat Ya'kub Beşşar'ın Mehdi'yi methederek affını kazanacağından korkup Beşşar'ın çağlayarak akan bir dereye atılması için birini görevlendirdi.

 

Mehdi'nin varlığı ile sevinç duyduğu ve kendisinden hiç bir zaman ayrılmadığı kızı Yakute bu yıl ölmüştür. Mehdi Yakute'yi delikanlı erkekler gibi giydirir ve onu devamlı yanında bulundururdu. Yakute'nin ölümüne çok üzülen Mehdi kendisiyle taziye maksadıyla görüşmek isteyenlere engel olunmaması emretti. Mehdi'ye taziyede bulunmak için pek çok kimse geldi, gitti; fakat bu taziyeler arasında Şebib b. Şeybe'ninkinin daha veciz ve beliğ olduğunda ittifak edildi.

 

Şebib'in taziyesi şöyledir:

 

''Ey Müminlerin Emiri! Kızın için Allah katında olan şey senin katında olandan daha hayırlıdır. Allah'ın sana vereceği sevap kızından daha değerlidir. Allah'tan seni üzmemesini ve fitneye düşürmemesini, uğramış bulunduğun musibetten dolayı sana mükafat vermesini, sabır kudreti nasip etmesini, tahammülü güç belalara düşürmemesini ve nimetini senden almamasını dilerim. Sabrın en gerçeği, geri çevrilmesi mümkün olmayan şey üzerine yapılan sabırdır.''

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

MUSA el-HADİ'NİN HALİFELİĞİ