İBNÜ’L-ESİR

5. CİLT

HİCRİ 158.YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

MANSUR'UN HAYATINDAN BAZI ÖRNEKLER

 

Sellam el-Ebraş anlatıyor: Ben Mansur'un sarayının iç hizmetlerinde bulundum, kendisi çok güzel bir ahlaka sahipti ve çocukların oynaşıp şakalaşmalarına karşı çok tahammüllü idi, fakat elbisesini giyip dışarı çıktığı zaman rengi değişir, gözleri kızarır. adeta başka bir insan olurdu. Bir gün bana şöyle dedi: "Yavrucuğum! Ben resmi elbisemi giydiğim veya meclisten döndüğüm zaman sakın bana yaklaşmayın. Belki gaflete düşerek sizden birini incitebilirim."

 

Yine Sellam anlatıyor:

 

"Mansur'un sarayında, bir defa hariç, oyun ve eğlenceye benzer bir şeye rastlanılmamıştır. Bir defasında Mansur'un küçük yaştaki çocuklarından birisi, misvak, mukl (ak günlük) ve bedevi Arapların birbirlerine hediye ettikleri şeylerle dolu iki çuval yüklü bir deve üzerinde ve bedevi Arap genci kılığında, yayı omuzunda olduğu halde yola çıkmıştı. Halk bu durum karşısında şaşırmış ve onun bu hareketini yadırgamışlardı. Nihayet bu çocuk yoluna devam ederek Rusafe'de bulunan hediye sahibinin yanına geldi ve hediyeleri ona teslim etti. Hediyelerin sahibi olan kişi çocuğu kucaklayıp öptükten sonra çuvallarını dirhemle doldurdu. Bundan sonra çocuk tekrar iki çuvalın arasına oturarak aynı vaziyette geri döndü. Sonradan bunun hükümdarlara ait bir eğlence olduğu anlaşıldı. "

 

Hammad et-Türki anlatıyor: "Mansur'un başucunda bulunuyordum, tam bu sırada bir gürültü duyuldu. Bana: ''Bak bakalım, nedir o?'' dedi. Ben de gidip baktım; hizmetçilerden birisinin başına cariyeler toplanrmştı, o tambur çalıyor, cariyeler ise gülüp eğleniyorlardı. Dönüp durumu kendisine haber verdim. Bu defa: ''Tambur dediğin nasıl bir şeydir.'' diye sordu ve ben kendisine tamburu anlattım. Bunun üzerine: ''Tamburun ne olduğunu sen nereden biliyorsun?'' diye çıkıştı, ben de: ''Horasan'da görmüştüm.'' cevabım verdim. Mansur'un ayağa kalkıp kendilerine doğru yürüdüğünü gören cariyeler hizmetçinin başından dağıldılar. Neticede tambur Mansur'un emriyle hizmetçinin kafasına vurularak parçalandı ve hizmetçi saraydan atılarak satıldı. "

 

Yine Hammad et-Türki anlatıyor: "Mansür Yemen'de ihtilaf ve huzursuzluğun başgösterdiğini öğrenir öğrenmez Ma'n b. Zaide'yi Yemen'e vali tayin etti. Hemen Yemen'e hareket eden Ma'n, ihtilaf ve huzursuzlukları bertaraf ederek durumu düzeltti, fakat O'nun cömertliğini duyanlar her taraftan yanına gelmeğe başladılar. Ma'n gelenlere bol bol mal ve para dağıtıyordu. İşte Mansur O'nun bu durumuna çok öfkelendi. Halifenin kendisine karşı olan öfke ve kinini gidermek isteyen Ma'n b. Zaide içlerinde Mücca'a b. el-Ezher'in de bulunduğu bir heyeti Mansur'a gönderdi. Heyet Halife'nin huzuruna girince Mücca'a söze Allah'a hamd ve sena ederek ve Peygamberi anarak başladı ve bir hayli uzattı. Hatta heyette bulunanlar hayrete düştüler. Sonra Mansur'u övdü ve Allah'ın kendisine bahşettiği şan ve şereften bahsedip sözünü Ma'n b. Zaide'yi överek bitirdi. Bu konuşmaya cevap olarak Mansur şunları söyledi: ''Allah'a hamd ve sena ettin, ne var ki Allah kelimeler ile tavsif edilmekten çok daha büyüktür. Peygamber'den bahsetmene gelince, Allah O'nu senin söylediklerinden çok daha üstün kılmıştır. Beni övmek için sarfettiğin sözlere ise bir diyeceğim yoktur. Bunlar Allah'ın bana bir lütfudur. İnşaallah yolunda yürüdüğüm müddetçe O'nun yardımı devam edecektir. Dostun Man b. Zaide hakkında söylediklerin ise baştan aşağı yalandır. Çık dışarı! Artık anlattıklarını dinlemek istemiyorum ve O'nun hakkındaki sözlerini kabul etmiyorum.''

 

Dış kapıya vardıkları sırada Mansur geri getirilmelerini emretti ve Mücca'a'dan neler söylediğini bir daha tekrar etmesini istedi, O da önceki konuştuklarını aynen tekrarladı: sonra Mansur'un emriyle yine huzurundan çıkarıldılar, ancak Mansur'un ikinci bir emriyle huzura kabul edilinceye kadar bekletildiler. Bu sırada Mansur yanında bulunan Mudarlı birisine inerek. ''Aranızda bunun gibi birini tanıyor musunuz? Allah'a yemin ederim, bu adam öyle bir konuşma yaptı ki, doğrusu kıskandım. ''Bu adam Rabia Kabilesi'nden olduğu için kıskandı ve konuşmasını kesti.'' demelerinden çekinmeseydim, sözlerini yarıda keserdim. Ben bu adam gibi yürekli ve güzel konuşam görmedim.'' dedi.

 

Bundan sonra Mansur bir uşağına emrederek Mücca'a'yı huzuruna getirtti ve kendisinden arzusunu kısaca anlatmasını istedi. Bunun üzerine Mücca'a şunları söyledi: "Ey Müminlerin Emiri! Ma'n b. Zaide sizin bir kulunuz, düşmanınıza karşı bir kılıç ve okunuzdur. Nihayet O'nu düşmanınızın üzerine fırlatıp attınız, O da vurdu ve yaraladı. Hatta O'nun sayesinde katı hadiseler yumuşadı, zorluklar kolaylaştı ve Yemen'de meydana gelen aksaklıklar düzeltildi. Böylece Yemenliler -Allah ömrünüzü uzatsın- itaatkar tabileriniz oldular. Eğer bir koğucu ve jurnalcinin size getirdiği bir haberden dolayı Ma'n b. Zaide'ye karşı gönlünüzde bir kötülük yapmak yatıyorsa, bütün ömrünü size itaatle geçiren kulunuzu affedip kendisine iyilik yapmak sizin şanınıza daha uygundur."

 

Bu kısa konuşma üzerine Halife Mansur, Ma'n b. Zaide'yi bağışladı ve özrünü kabul etti. Bundan sonra bu heyetin Ma'n b. Zaide'nin yanına dönmesini emretti. Neticede özrünün kabul edilip bağışlandığına dair Halife Mansur'un mektubunu okuyan Ma'n b. Zaide, Mücca'a'nın almndan öptü, kendisine ve heyette bulunanlara teşekkür etti, ayrıca her birini durumlarına göre mükafatlandırdı, sonra da Mansur'un yanına gitmelerini emretti. Bu hadise karşısında Mücca'a duygularını şu şiiriyle dile getirmeğe çalıştı:

 

''Ey Man b. Zaide! Hasis menfaatler karşılığında sana ihanet etmeyeceğime dair vail meclisinde yemin ettim Ey Ma'n! Luhayme ve bilhassa Mücca 'a ailelerini ihya edecek kadar bana ikram ve ihsanda bulundun; artık ölüm beni senden ayırıncaya kadar, ömür boyu seninle olacağım.''

 

Ma'n b. Zaide'nin Mücca'a'ya yaptığı iyilikler arasında Mücca'a'nın şu üç isteği de bulunuyordu:

 

Birisi şu idi: Mücca'a, Ma'n b. Zaide'in akrabalarından birisinin Zema adındaki kızım istemiş, fakat Mücca'a'nın fakirliğini ileri sürerek kızın babası onu geri çevirmişti. Bu fırsatı değerlendiren Mücca'a bu kızı Ma'n b. Zaide'den istedi. Ma'n kızın babasını yanına çağırarak on bin dirhem mehir karşılığında kızım Mücca'a'ya nikahladı ve mehir parasını Ma'n b. Zaide karşıladı.

 

Mücca'a'nın ikinci isteği, Ma'n tarafından kendisine bir bahçe satın alınmasıydı. Ma'n da bir bahçe satın alıp kendisine verdi.

 

Mücca'nın üçüncü isteği ise şu idi: Ma'n b. Zaide'den kendisine bir şeyler hibe etmesini istemişti. Ma'n da kendisine otuz bin dirhemden yüz bin dirheme kadar hibede bulundu.

 

Rivayet edildiğine göre Mansür şöyle derdi: "Emrimde çalışacak dört namuslu kimseye ne kadar ihtiyacım var? Onlar, devletin direkleridir, onlarsız devlet olmaz ve devlet idare edilmez. Bunlardan birincisi hiç bir kimsenin kınamasına aldırmayan ve Allah'a karşı sorumluluk duygusuyla hüküm veren kadı, ikincisi zayıfın hakkım güçlüden alan emniyet görevlisi, üçüncüsü ise, son kuruşuna kadar vergi toplayan, fakat halka zulmetmeyen maliyecidir." Sonra Mansür işaret parmağım üç defa ağzına götürüp ısırdı ve her birinde ''Ah, ah!'' dedi. Kendisine: "Ey Müminlerin Emiri! Neden böyle ah çektiniz?" deniliğinde: "Her şeyden önce bunların haberini doğru yazan ve aktaran bir posta ve istihbaratçıya (Sahibü'l-berid) ihtiyaç var." karşılığım verdi.

 

Yine rivayet edildiğine göre, Mansür vergisini getirmeyen bir haraç amilini yanına çağırdı ve kendisine şöyle dedi: "Borcunu derhal öde!" Bunun üzerine amil: "Allah'a yemin ederim ki, hiçbir şeyim yok." dedi. Tam bu sırada ezan okuyan müezzin kelime-i şahadeti söylüyordu. Bu fırsatı iyi yakalayan amil Mansür'a dönerek: "Şu kelime-i şahadet hürmetine borcumu bağışla." dedi. Bunun üzerine Mansür kendisine yol verdi.

 

Yine bir başka rivayete göre, bir haraç amili Mansür'un huzuruna getirildi ve Mansür kendisini hapsederek haraç borcunu ödemesini istedi. Bunun üzerine amil şöyle dedi: "Ey Müminlerin emiri, kulunuza acıyın!" Mansür: ''Sen ne kötü ve yaramaz bir kulsun." karşılığım verdi, amil de bunun üzerine:

 

"Sen de ne güzel bir mevla ve efendisin." deyince Mansur: "Senin mevlan mı? Asla!" cevabım verdi.

 

Bir başka rivayete göre, Mansur'un ordularını hezimete uğratan bir Harici yakalanıp huzuruna getirildi ve Mansur onun boynunu vurdurmak istedi. Sonra bundan vazgeçerek ona hakarette bulundu ve şöyle dedi: "Bre fahişe çocuğu! Senin gibi birisi nasılolur da orduları bozguna uğratır?" Harici: "Yazıklar olsun sana! Dün çirkin ve kötü bir durumdaydın, aramızda kılıç konuşuyordu. Bugün ise bana iftiralar yağdırıp sövüp sayıyorsun ve cevap veremeyeceğimden emin bulunuyorsun. Ben hayattan ümidimi kestim, artık bu hayatı bir daha ebediyen geri çevirmezsin.", diyerek karşılıkta bulundu. Mansur, Harici'nin bu sözlerinden utandı ve kendisini serbest bıraktı.

 

Anlatıldığına göre Mansur'un günlük çalışma programı şöyle idi:

 

Gündüzün ilk vakitlerinde dini emirlerin ve yasakların uygulanması, tayin ve aziller, etrafa ve uç bölgelere asker yığmak, yol emniyeti sağlamak, haraç ve bunun harcanmasıyla ilgilenmek, halkın geçimi için onların yararına olan işler yapmak, onların huzur ve sükUnunu temin etmek, onlara doğruyu göstermek gibi işlerle meşgulolurdu. ikindi namazım kıldıktan sonra vaktini ailesi arasında geçirirdi. Yatsı namazım kıldıktan sonra da uç bölgelerden, çevreden ve imparatorluğun her tarafından gelen mektupları okumakla geçirir ve bu hususta gece sohbetine katılan hemdemleriyle istişarede bulunurdu. Gecenin üçte biri geçince hemdemleri ayrılır, kendisi ise yatağına çekilirdi. Gecenin üçte ikisi geçtikten sonra kalkar, abdest alır ve şafak atıncaya kadar namaz kılardı. Sabah namazı vakti girince de camiye gider, cemaatle namazım kılardı. Camiden döndükten sonra ise eyvamna çekilir, istirahat ederdi.

 

Rivayet edildiğine göre, Mansur bir gün oğlu Mehdi'ye şunları söyledi:

"Bir konu üzerinde iyice düşünmedikçe onu yapmağa karar verme. çünkü akıllı kişinin düşüncesi onun aynasıdır, yapacağı işin çirkinliğini ve güzelliğini kendisine gösterir. Ey oğulcağızım! Devlet başkanı takva, halk ise itaat ile düzelir, salah bulur. Hiçbir şeyadalet kadar ülkeleri mamur hale getiremez. Ceza verme konusunda güçlü olan, affetme konusunda da güçlü sayılır. Kendisinden daha aşağı derecedeki güçsüzlere zulmeden kişi en aciz kimse kabul edilir. Arkadaşının tecrübe ile elde ettiği bilgi ve pratiklerden ibret al.

 

Ey Ebu Abdullah! Oturduğun her mecliste mutlaka sana gerçekleri söyleyen bir alim bulunsun. Övülmek isteyen dürüst bir hayat sürer. Övülmekten hoşlanmayan ise gidişatım kötüleştirir. Fakat şunu iyi bilmek gerekir ki, övülmekten nefret eden kişi mutlaka yerilir, yerilen bir kimse ise hoş görülmez.

 

Ey Ebu Abdullah! Gerçekte akıllı kişi ortaya çıkan bir problemi çözme'için çare arayan değil, hadise meydana gelmezden önce tedbirini alandır."

 

Mansur bir gün oğlu Mehdi'ye kaç sancağı olduğunu sordu, Mehdi: ''Bilmiyorum." karşılığım verdi. Bunun üzerine Mansur: "Allah'a yemin ederim ki, bu büyük bir ihmaldir. Bu konuda böyle ihmalkar davramrsan hilafet meselesinde daha büyük ihmal gösterirsin; ancak ben öyle tedbirler aldım ki, bu gibi ihmaller sana zarar vermez. İdaren altında bulunan halkı ihmal etmekten Allah'a sığın."

 

İshak b. İsa anlatıyor:

 

"Abbasoğulları arasında Mansur, kardeşi Abbas b. Muhammed ve amcaları Davud b. Ali'den daha açık seçik konuşup maksadına ulaşan bir başkası yoktur. Rivayet edildiğine göre, bir gün Mansur şu mealde bir hutbe okudu: ''Hamd ve sena Allah'a layıktır. O'na inamr ve güvenirim, yardımı da ancak O'ndan beklerim. Şahadet ederim ki, tek ve ortağı bulunmayan Allah'tan başka tanrı yoktur.'' İşte tam bu sırada adamın biri ayağa kalkarak İtiraz eder ve şöyle der: ''Ey kişi! Hatırlattığın O Allah'ı ben sana hatırlatırım.'' Mansur da hutbesini keser ve şunları söyler: ''Allah'ın haklarını savunanın sözü başım üstüne; inatçı bir zorba olmaktan veya cahilcesine kibre kapılıp intikam almakran Allah'a sığınırım; çünkü böyle yaparsarn sapmış olurum ve doğru yolda bulunmuş olmam. Fakat sen, ey itiraz eden kişi! Allah'a yemin ederim ki, bu sözünle Allah'ın rızasını kastetmiş değilsin. Senin maksadın, "Ayağa kalktı, halifeye itiraz etti, O da onu cezalandırdı; fakat o verilen cezaya katlandı, hatta hiçe sayıp aldırış bile etmedi." dedirtmektir. yazıklar olsun sana! Ben aslında İntikam almayı düşünmedim değil, fakat seni affettim, camna minnet bil. Ey Müslümanlar topluluğu! Bir daha böyle bir hareketi tekrarlamaktan sakımn. Hikmet (Kur'an) bize indi, onu açıklayıp anlayacak olan bizleriz, İşi ehline teslim ediniz ve onu kaynağına götürüp oradan öğreniniz.''

 

Sonra Mansur, hiç bir şeyolmamış gibi sözlerine dönüp: ''Şehadet ederim ki, Muhammed (-sav-) O'nun kulu ve elçisidir.'' diyerek hutbesine devam etti. "

 

Abdullah b. Said anlatıyor:

 

"Mansur Bağdat şehrini inşa ettirdikten sonra Mekke'de bir hutbe okudu ve hutbesinde şunları söyledi: ''And olsun ki, Tevrat'tan sonra Zebur'da da yeryüzüne ancak iyi kullarımın mirasçı olacağım yazmıştık.'' (Enbiya, 105). Bu kesin bir hüküm, doğru bir söz ve hakkı batıldan ayıran bir yargıdır. Hamd ve sena kendi hüccetini galip kılan Allah'a layıktır. Kabe'yi kendi maksatları için istismar konusu yapan, ganimet mallarını miras sayan ve ''Kur'an'ı parçalayan (işine gelen kısmını alan,'' (Hicr, 91) zalim millete yazıklar olsun. Andolsun ki, muhakkak ''alayettikleri şeyonları sarıp kuşattı.'' (Nahl, 34) Nice ''... muattal kuyular ve yüksek saraylar'' (Hacc, 45) vardır ki, Allah bunları sahiplerinin ilahi kanunları değiştirmeleri, millet ve nesillerine zulmetmeleri, taşkın hareket edip bunda direnmeleri ve böbürlenmeleri yüzünden ihmal edip bomboş terk ediverdi. Fakat şu iyi bilinmeli ki, '' •.. Hakka karşı inad edip direnen her zorbanın akıbeti hüsrandır.'' (İbrahim, 15) '' ... Şimdi onlardan hiç birini hissediyor (görüyor) veya onların gizli bir sesini işitebiliyor musun?'' (Meryem, 98)."

 

Yine Abdullah b. Said anlatıyor:

 

"Adamın biri Mansur'a yazdığı bir mektupta valilerinden birisinin tutumundan yakınmıştı. Bunun üzerine Mansur valiye bir ferman göndererek şöyle dedi: ''Eğer adaleti seçersen, esenlik ve selamet seninledir; şayet zulmü seçersen pişmanlık yakam bırakmaz. Bu yakınan adamı uğradığı haksızlıktan derhal kurtar.''"

 

Rivayet edildiğine göre, Armenia Hakimi Mansur'a bir mektup göndererek ordunun ülkesine girdiğini, kargaşa çıkarıp Beytülmali yağma ettiklerini bildirdi. Mansur cevap mektubunda şöyle dedi: "Verdiğimiz görevi perişan ve rezil olarak bırak. Eğer akıllı davransaydın ordu kargaşa çıkaramazdı, kuvvetli olsaydın Beytülmali yağma edemezlerdi."

 

İşte bu ve daha önceki konuşmaları ve vasiyetleri Mansur'un üstün bir fesahat ve belagate sahip olduğunu gösterir. Daha önce sözü edilen mektuplar ve diğer belgeler O'nun, çağının en önemli simalarından olduğunu gösterir. Ama ne var ki, Mansur cimri bir kişiydi. Bu hususla ilgili bir hatırasını Vadin b. Ata şöyle anlatıyor:

 

"Bir gün Mansur ziyaretime gelmişti. Zaten halife olmazdan önce ikimiz samimi birer dost idik. Birlikte olduğumuz bir gün bana: ''Ne var ne yok?'' dedi. Ben: ''Bildiğiniz gibİ.'' dedim. Sonra aramızda şöyle bir konuşma geçti:

 

Mansur:

- Çoluk çocuktan ne haber? Ben:

- Üç kızım, hanımım ve bir de bunların hizmetçisi var. Mansur:

- Bir evde dört kadın nüfus haa! Ben:

- Evet.

Mansur, ''Bir evde dört nüfus haa!'' cümlesini tekrarladı durdu, ben de yardımda bulunacak sandım. Sonra şöyle dedi: <<Sen Arab'ın en imkanlısı ve külfetsizisin, çünkü evinde dönen dört iğin var.''"

 

Anlatıldığına göre, Ebu Ata el-Horasani'nin bir gulamı Mansur'un huzuruna çıkarılmıştı. Gulamın üzerinde on bin dirhemi vardı. Mansur, "Bu dirhemler bana aittir." diyerek el koydu. Gulam bunun üzerine: "Bu dirhemler nereden senin oluyor? Allah'a yemin ederim ki, ben senin adına hiç bir görev üstlenmedim, hatta aramızda akrabalık da yoktur." dedi. Mansur da: "Evet, sen Uyeyne b. Musa b. Ka'b'ın karısıyla evlendin ve bu kadına varis oldun. Uyeyne Sind Valisi iken baş kaldırıp isyan etmişti ve benim mallanma el koymuştu. İşte bu dirhemler o maldandır." diyerek el koyma sebebini böyle ispat etti.

 

Bir gün Ca'fer es-Sadık'a: "Mansur devamlı surette Herevi yapımı übbe ve yamalı elbise giyiyor." dediler. Bunun üzerine Ca'fer: "Allah'a hamd olsun ki, O'na imkanlar lütfettiği halde kendi mülkünde cimrilik hastalığına müptela kılmıştır." dedi.

 

Rivayet edildiğine göre, Mansur herhangi bir valiyi görevinden azlettiği zaman onun malım müsadere eder ve ismini malının üzerine yazarak ''Malü'l Mezalim'' adını verdiği özel bir hazinede muhafaza ederdi. Bir gün oğlu Mehdi'ye şöyle dedi: "Senin için bir şeyler hazırladım, fakat ben öldüğüm zaman mallarını müsadere ettiğim kimseleri çağırır ve bu malları kendilerine iade edersin. Eğer bunu yaparsan, hem mal sahipleri tarafından övülürsün ve hem de halkın gönlünü fethetmiş olursun." Mehdi babası Mansur'un ölümünden sonra bu tavsiyesini yerine getirdi.

 

Bununla birlikte Mansur'un cimriliğinin yanında cömertliğini gösteren bazı rivayet ve nakiller de vardır. Bunlardan biri İsa b. Nehik'in azatlısı Zeyd'in anlattığı şu olaydır:

 

"Efendim İsa b. Nehik öldükten sonra bir gün Mansur beni yanına çağırdı ve efendimin ne kadar miras bıraktığım sordu. Bunun üzerine ben: ''Bin dinar bıraktı, fakat hanımı bunları O'nun matem günlerinde harcadı.'' dedim.

 

Bu defa Mansur bana: ''Geride kaç kız çocuğu bıraktı?'' diye sordu. ''Ben: ''Altı kız çocuğu bıraktı.'' diye karşılık verdim.'' Mansur başım öne eğip biraz düşündükten sonra kaldırdı ve: ''Yarın erkenden Mehdi ile görüş.'' dedi. Bunun üzerine ben ertesi günü erkenden Mehdi'nin yanına gittim. Mehdi altı kız çocuğuna otuzar bin dinar dağıtılmak üzere bana yüz seksen din dinar verdi. Daha sonra Mansur beni yanına çağırdı ve: ''Bu kızlara denk olan namzetler bul da evlendireyim.'' dedi. Ben de emri üzerine damat namzetlerini buldum ve kendisine bildirdim. Nihayet Mansur bu altı kızı evlendirdi ve her birine otuzar bin dirhem vererek mehirlerini bizzat kendi parasından ödedi. Ayrıca bu kızlara, gelirinden geçimlerini sağlamaları için kendi paralarıyla akarlar satın almamı emretti."

 

Rivayet edildiğine göre, Mansur bir gün içerisinde ailesinden bir gruba on milyon dirhem dağıttı. Ayrıca amcaları Süleyman, İsa, Salih ve İsmail'den her birine birer milyon dirhem verdi. Böylece Mansur akrabalarına ve ailesine ilk defa büyük meblağda para dağıtan ve ihsanda bulunan halife oluyordu.

 

Mansur'un cömertliği ile ilgili olarak anlatılan daha bir çok vak'a vardır.

Diğer yönlerine gelince, bu hususta Yezid b. Ömer b. Hübeyre şunu anlatır:

 

"Savaşta olsun, barışta olsun. Mansur'dan daha uyanık, daha taktikçi, daha zeki ve daha kurnaz birini görmedim. Dokuz ay beni muhasara altında tutmuştu. Yanımda o kadar Arap süvarisi ve bahadın olduğu halde, Mansur'un askerlerine baskın yapmak için o kadar gayret sarfettİk, ancak bize bu fırsatı vermedi. Muhasara başladığı zaman başımda bir tek beyaz kıl yoktu, teslim olup huzuruna çıktığım zaman ise başımda bir tek siyah kıl kalmamıştı."

 

Anlatıldığına göre, Mansur'un muhasarası altında bulunan İbn Hübeyre O'na bir mektup göndererek yeke yek çarpışmaya davet etti. Mansur şöyle bir mektup yazdı: "Sen saldırgan ve haddini aşan bir küstahsın, taşkınlığının peşinde gidiyorsun. Allah sana doğruluğunu tasdik ettiği şeyi vaat ederken şeytan doğruluğuna inanmadığı şeyler ile seni oyalıyor ve ümitlendiriyor. Ayrıca Allah'ın uzaklaştırmak istediği şeyi yaklaştırmağa çalışıyor. Hele acele etme, kaderin miadım doldursun. İkimizin durumunu şuna benzetiyorum: Anlatıldığına göre, aslan bir gün domuzla karşılaşır, domuz: ''Haydi savaşalım!'' der. Aslan: ''Sen bir domuzsun, benim dengim olamazsın. Şayet savaşır ve seni öldürursem, benim için 'Bir domuzu öldürdü.' derler. Bu bana şan ve şeref kazandırmaz. Eğer sen bana bir şeyler yaparsan, bu benim aleyhime olur, beni yererler.'' der. Domuz: ''Eğer benimle dövüşmezsen, bütün yırtıcı hayvanlara senin benden korktuğunu ilan ederim.'' tehdidinde bulunur. Bunun üzerine aslan: ''Kamna elimi bulamaktansa, iftirana katlanmak daha iyidiL'' karşılığım verir. "

 

Rivayet edildiğine göre, İran şahları yazın oturdukları evleri her gün çamurlatırlar ve böylece sıcağın tesirini azaltmaya çalışırlardı. Emevi halifeleri de böyle yaparlardı. İşte ilk defa Mansur evlerde soğutma tertibatı olarak keten bezini kullanmıştır.

Anlatıldığına göre, Ümeyyeoğulları'ndan bir adam yakalanarak Mansur'un huzuruna getirildi. Mansur: ''Sana bir takım şeyler soracağım, eğer doğruyu söylersen eman vereceğim.'' dedi. Bunun üzerine adam doğruyu söyleyeceğini kabul elti. Sonra şöyle konuştular:

Mansur:

- Ümeyyeoğulları neden kaybetti?

Adam:

- Haber kaynaklarını ihmal ettiklerinden. Mansık

- Ümeyyeoğulları'na göre en faydalı mal hangisidir? Adam:

- Cevherdir. Mansur:

- Ümeyyeoğulları bağlılık ve vefakarlığı kimlerden görmüşlerdir? Adam:

- Mevali (Arap olmayan) tebaadan görmüşlerdir.

 

Mansur istihbarat konusunda aile çevresinden faydalanmak istemişti, fakat bundan sonra aile çevresinden vazgeçerek mevaliden faydalanmağa başladı.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

MEHDİ'NİN HALİFELİĞİNE BEY'AT EDİLMESİ