İBNÜ’L-ESİR |
5. CİLT |
MANSUR'UN HAYATINDAN
BAZI ÖRNEKLER
Sellam
el-Ebraş anlatıyor: Ben Mansur'un sarayının iç hizmetlerinde bulundum, kendisi
çok güzel bir ahlaka sahipti ve çocukların oynaşıp şakalaşmalarına karşı çok
tahammüllü idi, fakat elbisesini giyip dışarı çıktığı zaman rengi değişir,
gözleri kızarır. adeta başka bir insan olurdu. Bir gün bana şöyle dedi:
"Yavrucuğum! Ben resmi elbisemi giydiğim veya meclisten döndüğüm zaman
sakın bana yaklaşmayın. Belki gaflete düşerek sizden birini
incitebilirim."
Yine
Sellam anlatıyor:
"Mansur'un
sarayında, bir defa hariç, oyun ve eğlenceye benzer bir şeye rastlanılmamıştır.
Bir defasında Mansur'un küçük yaştaki çocuklarından birisi, misvak, mukl (ak
günlük) ve bedevi Arapların birbirlerine hediye ettikleri şeylerle dolu iki
çuval yüklü bir deve üzerinde ve bedevi Arap genci kılığında, yayı omuzunda
olduğu halde yola çıkmıştı. Halk bu durum karşısında şaşırmış ve onun bu hareketini
yadırgamışlardı. Nihayet bu çocuk yoluna devam ederek Rusafe'de bulunan hediye
sahibinin yanına geldi ve hediyeleri ona teslim etti. Hediyelerin sahibi olan
kişi çocuğu kucaklayıp öptükten sonra çuvallarını dirhemle doldurdu. Bundan
sonra çocuk tekrar iki çuvalın arasına oturarak aynı vaziyette geri döndü.
Sonradan bunun hükümdarlara ait bir eğlence olduğu anlaşıldı. "
Hammad
et-Türki anlatıyor: "Mansur'un başucunda bulunuyordum, tam bu sırada bir
gürültü duyuldu. Bana: ''Bak bakalım, nedir o?'' dedi. Ben de gidip baktım;
hizmetçilerden birisinin başına cariyeler toplanrmştı, o tambur çalıyor,
cariyeler ise gülüp eğleniyorlardı. Dönüp durumu kendisine haber verdim. Bu
defa: ''Tambur dediğin nasıl bir şeydir.'' diye sordu ve ben kendisine tamburu
anlattım. Bunun üzerine: ''Tamburun ne olduğunu sen nereden biliyorsun?'' diye
çıkıştı, ben de: ''Horasan'da görmüştüm.'' cevabım verdim. Mansur'un ayağa
kalkıp kendilerine doğru yürüdüğünü gören cariyeler hizmetçinin başından
dağıldılar. Neticede tambur Mansur'un emriyle hizmetçinin kafasına vurularak
parçalandı ve hizmetçi saraydan atılarak satıldı. "
Yine
Hammad et-Türki anlatıyor: "Mansür Yemen'de ihtilaf ve huzursuzluğun
başgösterdiğini öğrenir öğrenmez Ma'n b. Zaide'yi Yemen'e vali tayin etti.
Hemen Yemen'e hareket eden Ma'n, ihtilaf ve huzursuzlukları bertaraf ederek
durumu düzeltti, fakat O'nun cömertliğini duyanlar her taraftan yanına gelmeğe
başladılar. Ma'n gelenlere bol bol mal ve para dağıtıyordu. İşte Mansur O'nun
bu durumuna çok öfkelendi. Halifenin kendisine karşı olan öfke ve kinini
gidermek isteyen Ma'n b. Zaide içlerinde Mücca'a b. el-Ezher'in de bulunduğu
bir heyeti Mansur'a gönderdi. Heyet Halife'nin huzuruna girince Mücca'a söze
Allah'a hamd ve sena ederek ve Peygamberi anarak başladı ve bir hayli uzattı.
Hatta heyette bulunanlar hayrete düştüler. Sonra Mansur'u övdü ve Allah'ın
kendisine bahşettiği şan ve şereften bahsedip sözünü Ma'n b. Zaide'yi överek
bitirdi. Bu konuşmaya cevap olarak Mansur şunları söyledi: ''Allah'a hamd ve
sena ettin, ne var ki Allah kelimeler ile tavsif edilmekten çok daha büyüktür.
Peygamber'den bahsetmene gelince, Allah O'nu senin söylediklerinden çok daha
üstün kılmıştır. Beni övmek için sarfettiğin sözlere ise bir diyeceğim yoktur.
Bunlar Allah'ın bana bir lütfudur. İnşaallah yolunda yürüdüğüm müddetçe O'nun
yardımı devam edecektir. Dostun Man b. Zaide hakkında söylediklerin ise baştan
aşağı yalandır. Çık dışarı! Artık anlattıklarını dinlemek istemiyorum ve O'nun
hakkındaki sözlerini kabul etmiyorum.''
Dış
kapıya vardıkları sırada Mansur geri getirilmelerini emretti ve Mücca'a'dan
neler söylediğini bir daha tekrar etmesini istedi, O da önceki konuştuklarını
aynen tekrarladı: sonra Mansur'un emriyle yine huzurundan çıkarıldılar, ancak
Mansur'un ikinci bir emriyle huzura kabul edilinceye kadar bekletildiler. Bu
sırada Mansur yanında bulunan Mudarlı birisine inerek. ''Aranızda bunun gibi
birini tanıyor musunuz? Allah'a yemin ederim, bu adam öyle bir konuşma yaptı
ki, doğrusu kıskandım. ''Bu adam Rabia Kabilesi'nden olduğu için kıskandı ve
konuşmasını kesti.'' demelerinden çekinmeseydim, sözlerini yarıda keserdim. Ben
bu adam gibi yürekli ve güzel konuşam görmedim.'' dedi.
Bundan
sonra Mansur bir uşağına emrederek Mücca'a'yı huzuruna getirtti ve kendisinden
arzusunu kısaca anlatmasını istedi. Bunun üzerine Mücca'a şunları söyledi:
"Ey Müminlerin Emiri! Ma'n b. Zaide sizin bir kulunuz, düşmanınıza karşı
bir kılıç ve okunuzdur. Nihayet O'nu düşmanınızın üzerine fırlatıp attınız, O
da vurdu ve yaraladı. Hatta O'nun sayesinde katı hadiseler yumuşadı, zorluklar
kolaylaştı ve Yemen'de meydana gelen aksaklıklar düzeltildi. Böylece Yemenliler
-Allah ömrünüzü uzatsın- itaatkar tabileriniz oldular. Eğer bir koğucu ve
jurnalcinin size getirdiği bir haberden dolayı Ma'n b. Zaide'ye karşı
gönlünüzde bir kötülük yapmak yatıyorsa, bütün ömrünü size itaatle geçiren
kulunuzu affedip kendisine iyilik yapmak sizin şanınıza daha uygundur."
Bu
kısa konuşma üzerine Halife Mansur, Ma'n b. Zaide'yi bağışladı ve özrünü kabul
etti. Bundan sonra bu heyetin Ma'n b. Zaide'nin yanına dönmesini emretti.
Neticede özrünün kabul edilip bağışlandığına dair Halife Mansur'un mektubunu
okuyan Ma'n b. Zaide, Mücca'a'nın almndan öptü, kendisine ve heyette
bulunanlara teşekkür etti, ayrıca her birini durumlarına göre mükafatlandırdı,
sonra da Mansur'un yanına gitmelerini emretti. Bu hadise karşısında Mücca'a
duygularını şu şiiriyle dile getirmeğe çalıştı:
''Ey
Man b. Zaide! Hasis menfaatler karşılığında sana ihanet etmeyeceğime dair vail meclisinde
yemin ettim Ey Ma'n! Luhayme ve bilhassa Mücca 'a ailelerini ihya edecek kadar
bana ikram ve ihsanda bulundun; artık ölüm beni senden ayırıncaya kadar, ömür
boyu seninle olacağım.''
Ma'n
b. Zaide'nin Mücca'a'ya yaptığı iyilikler arasında Mücca'a'nın şu üç isteği de
bulunuyordu:
Birisi
şu idi: Mücca'a, Ma'n b. Zaide'in akrabalarından birisinin Zema adındaki kızım
istemiş, fakat Mücca'a'nın fakirliğini ileri sürerek kızın babası onu geri
çevirmişti. Bu fırsatı değerlendiren Mücca'a bu kızı Ma'n b. Zaide'den istedi.
Ma'n kızın babasını yanına çağırarak on bin dirhem mehir karşılığında kızım
Mücca'a'ya nikahladı ve mehir parasını Ma'n b. Zaide karşıladı.
Mücca'a'nın
ikinci isteği, Ma'n tarafından kendisine bir bahçe satın alınmasıydı. Ma'n da
bir bahçe satın alıp kendisine verdi.
Mücca'nın
üçüncü isteği ise şu idi: Ma'n b. Zaide'den kendisine bir şeyler hibe etmesini
istemişti. Ma'n da kendisine otuz bin dirhemden yüz bin dirheme kadar hibede
bulundu.
Rivayet
edildiğine göre Mansür şöyle derdi: "Emrimde çalışacak dört namuslu
kimseye ne kadar ihtiyacım var? Onlar, devletin direkleridir, onlarsız devlet
olmaz ve devlet idare edilmez. Bunlardan birincisi hiç bir kimsenin kınamasına
aldırmayan ve Allah'a karşı sorumluluk duygusuyla hüküm veren kadı, ikincisi
zayıfın hakkım güçlüden alan emniyet görevlisi, üçüncüsü ise, son kuruşuna
kadar vergi toplayan, fakat halka zulmetmeyen maliyecidir." Sonra Mansür
işaret parmağım üç defa ağzına götürüp ısırdı ve her birinde ''Ah, ah!'' dedi.
Kendisine: "Ey Müminlerin Emiri! Neden böyle ah çektiniz?"
deniliğinde: "Her şeyden önce bunların haberini doğru yazan ve aktaran bir
posta ve istihbaratçıya (Sahibü'l-berid) ihtiyaç var." karşılığım verdi.
Yine
rivayet edildiğine göre, Mansür vergisini getirmeyen bir haraç amilini yanına
çağırdı ve kendisine şöyle dedi: "Borcunu derhal öde!" Bunun üzerine
amil: "Allah'a yemin ederim ki, hiçbir şeyim yok." dedi. Tam bu
sırada ezan okuyan müezzin kelime-i şahadeti söylüyordu. Bu fırsatı iyi
yakalayan amil Mansür'a dönerek: "Şu kelime-i şahadet hürmetine borcumu
bağışla." dedi. Bunun üzerine Mansür kendisine yol verdi.
Yine
bir başka rivayete göre, bir haraç amili Mansür'un huzuruna getirildi ve Mansür
kendisini hapsederek haraç borcunu ödemesini istedi. Bunun üzerine amil şöyle
dedi: "Ey Müminlerin emiri, kulunuza acıyın!" Mansür: ''Sen ne kötü
ve yaramaz bir kulsun." karşılığım verdi, amil de bunun üzerine:
"Sen
de ne güzel bir mevla ve efendisin." deyince Mansur: "Senin mevlan
mı? Asla!" cevabım verdi.
Bir
başka rivayete göre, Mansur'un ordularını hezimete uğratan bir Harici yakalanıp
huzuruna getirildi ve Mansur onun boynunu vurdurmak istedi. Sonra bundan
vazgeçerek ona hakarette bulundu ve şöyle dedi: "Bre fahişe çocuğu! Senin
gibi birisi nasılolur da orduları bozguna uğratır?" Harici: "Yazıklar
olsun sana! Dün çirkin ve kötü bir durumdaydın, aramızda kılıç konuşuyordu.
Bugün ise bana iftiralar yağdırıp sövüp sayıyorsun ve cevap veremeyeceğimden
emin bulunuyorsun. Ben hayattan ümidimi kestim, artık bu hayatı bir daha
ebediyen geri çevirmezsin.", diyerek karşılıkta bulundu. Mansur,
Harici'nin bu sözlerinden utandı ve kendisini serbest bıraktı.
Anlatıldığına
göre Mansur'un günlük çalışma programı şöyle idi:
Gündüzün
ilk vakitlerinde dini emirlerin ve yasakların uygulanması, tayin ve aziller,
etrafa ve uç bölgelere asker yığmak, yol emniyeti sağlamak, haraç ve bunun
harcanmasıyla ilgilenmek, halkın geçimi için onların yararına olan işler
yapmak, onların huzur ve sükUnunu temin etmek, onlara doğruyu göstermek gibi işlerle
meşgulolurdu. ikindi namazım kıldıktan sonra vaktini ailesi arasında geçirirdi.
Yatsı namazım kıldıktan sonra da uç bölgelerden, çevreden ve imparatorluğun her
tarafından gelen mektupları okumakla geçirir ve bu hususta gece sohbetine
katılan hemdemleriyle istişarede bulunurdu. Gecenin üçte biri geçince
hemdemleri ayrılır, kendisi ise yatağına çekilirdi. Gecenin üçte ikisi
geçtikten sonra kalkar, abdest alır ve şafak atıncaya kadar namaz kılardı.
Sabah namazı vakti girince de camiye gider, cemaatle namazım kılardı. Camiden
döndükten sonra ise eyvamna çekilir, istirahat ederdi.
Rivayet
edildiğine göre, Mansur bir gün oğlu Mehdi'ye şunları söyledi:
"Bir
konu üzerinde iyice düşünmedikçe onu yapmağa karar verme. çünkü akıllı kişinin
düşüncesi onun aynasıdır, yapacağı işin çirkinliğini ve güzelliğini kendisine
gösterir. Ey oğulcağızım! Devlet başkanı takva, halk ise itaat ile düzelir,
salah bulur. Hiçbir şeyadalet kadar ülkeleri mamur hale getiremez. Ceza verme
konusunda güçlü olan, affetme konusunda da güçlü sayılır. Kendisinden daha
aşağı derecedeki güçsüzlere zulmeden kişi en aciz kimse kabul edilir.
Arkadaşının tecrübe ile elde ettiği bilgi ve pratiklerden ibret al.
Ey
Ebu Abdullah! Oturduğun her mecliste mutlaka sana gerçekleri söyleyen bir alim
bulunsun. Övülmek isteyen dürüst bir hayat sürer. Övülmekten hoşlanmayan ise
gidişatım kötüleştirir. Fakat şunu iyi bilmek gerekir ki, övülmekten nefret
eden kişi mutlaka yerilir, yerilen bir kimse ise hoş görülmez.
Ey
Ebu Abdullah! Gerçekte akıllı kişi ortaya çıkan bir problemi çözme'için çare
arayan değil, hadise meydana gelmezden önce tedbirini alandır."
Mansur
bir gün oğlu Mehdi'ye kaç sancağı olduğunu sordu, Mehdi: ''Bilmiyorum."
karşılığım verdi. Bunun üzerine Mansur: "Allah'a yemin ederim ki, bu büyük
bir ihmaldir. Bu konuda böyle ihmalkar davramrsan hilafet meselesinde daha
büyük ihmal gösterirsin; ancak ben öyle tedbirler aldım ki, bu gibi ihmaller
sana zarar vermez. İdaren altında bulunan halkı ihmal etmekten Allah'a
sığın."
İshak
b. İsa anlatıyor:
"Abbasoğulları
arasında Mansur, kardeşi Abbas b. Muhammed ve amcaları Davud b. Ali'den daha
açık seçik konuşup maksadına ulaşan bir başkası yoktur. Rivayet edildiğine
göre, bir gün Mansur şu mealde bir hutbe okudu: ''Hamd ve sena Allah'a
layıktır. O'na inamr ve güvenirim, yardımı da ancak O'ndan beklerim. Şahadet
ederim ki, tek ve ortağı bulunmayan Allah'tan başka tanrı yoktur.'' İşte tam bu
sırada adamın biri ayağa kalkarak İtiraz eder ve şöyle der: ''Ey kişi! Hatırlattığın
O Allah'ı ben sana hatırlatırım.'' Mansur da hutbesini keser ve şunları söyler:
''Allah'ın haklarını savunanın sözü başım üstüne; inatçı bir zorba olmaktan
veya cahilcesine kibre kapılıp intikam almakran Allah'a sığınırım; çünkü böyle
yaparsarn sapmış olurum ve doğru yolda bulunmuş olmam. Fakat sen, ey itiraz
eden kişi! Allah'a yemin ederim ki, bu sözünle Allah'ın rızasını kastetmiş
değilsin. Senin maksadın, "Ayağa kalktı, halifeye itiraz etti, O da onu
cezalandırdı; fakat o verilen cezaya katlandı, hatta hiçe sayıp aldırış bile
etmedi." dedirtmektir. yazıklar olsun sana! Ben aslında İntikam almayı
düşünmedim değil, fakat seni affettim, camna minnet bil. Ey Müslümanlar
topluluğu! Bir daha böyle bir hareketi tekrarlamaktan sakımn. Hikmet (Kur'an)
bize indi, onu açıklayıp anlayacak olan bizleriz, İşi ehline teslim ediniz ve
onu kaynağına götürüp oradan öğreniniz.''
Sonra
Mansur, hiç bir şeyolmamış gibi sözlerine dönüp: ''Şehadet ederim ki, Muhammed
(-sav-) O'nun kulu ve elçisidir.'' diyerek hutbesine devam etti. "
Abdullah
b. Said anlatıyor:
"Mansur
Bağdat şehrini inşa ettirdikten sonra Mekke'de bir hutbe okudu ve hutbesinde
şunları söyledi: ''And olsun ki, Tevrat'tan sonra Zebur'da da yeryüzüne ancak
iyi kullarımın mirasçı olacağım yazmıştık.'' (Enbiya, 105). Bu kesin bir hüküm,
doğru bir söz ve hakkı batıldan ayıran bir yargıdır. Hamd ve sena kendi
hüccetini galip kılan Allah'a layıktır. Kabe'yi kendi maksatları için istismar
konusu yapan, ganimet mallarını miras sayan ve ''Kur'an'ı parçalayan (işine
gelen kısmını alan,'' (Hicr, 91) zalim millete yazıklar olsun. Andolsun ki,
muhakkak ''alayettikleri şeyonları sarıp kuşattı.'' (Nahl, 34) Nice ''...
muattal kuyular ve yüksek saraylar'' (Hacc, 45) vardır ki, Allah bunları
sahiplerinin ilahi kanunları değiştirmeleri, millet ve nesillerine
zulmetmeleri, taşkın hareket edip bunda direnmeleri ve böbürlenmeleri yüzünden
ihmal edip bomboş terk ediverdi. Fakat şu iyi bilinmeli ki, '' •.. Hakka karşı
inad edip direnen her zorbanın akıbeti hüsrandır.'' (İbrahim, 15) '' ... Şimdi
onlardan hiç birini hissediyor (görüyor) veya onların gizli bir sesini
işitebiliyor musun?'' (Meryem, 98)."
Yine
Abdullah b. Said anlatıyor:
"Adamın
biri Mansur'a yazdığı bir mektupta valilerinden birisinin tutumundan yakınmıştı.
Bunun üzerine Mansur valiye bir ferman göndererek şöyle dedi: ''Eğer adaleti
seçersen, esenlik ve selamet seninledir; şayet zulmü seçersen pişmanlık yakam
bırakmaz. Bu yakınan adamı uğradığı haksızlıktan derhal kurtar.''"
Rivayet
edildiğine göre, Armenia Hakimi Mansur'a bir mektup göndererek ordunun ülkesine
girdiğini, kargaşa çıkarıp Beytülmali yağma ettiklerini bildirdi. Mansur cevap
mektubunda şöyle dedi: "Verdiğimiz görevi perişan ve rezil olarak bırak.
Eğer akıllı davransaydın ordu kargaşa çıkaramazdı, kuvvetli olsaydın Beytülmali
yağma edemezlerdi."
İşte
bu ve daha önceki konuşmaları ve vasiyetleri Mansur'un üstün bir fesahat ve
belagate sahip olduğunu gösterir. Daha önce sözü edilen mektuplar ve diğer
belgeler O'nun, çağının en önemli simalarından olduğunu gösterir. Ama ne var
ki, Mansur cimri bir kişiydi. Bu hususla ilgili bir hatırasını Vadin b. Ata
şöyle anlatıyor:
"Bir
gün Mansur ziyaretime gelmişti. Zaten halife olmazdan önce ikimiz samimi birer
dost idik. Birlikte olduğumuz bir gün bana: ''Ne var ne yok?'' dedi. Ben:
''Bildiğiniz gibİ.'' dedim. Sonra aramızda şöyle bir konuşma geçti:
Mansur:
-
Çoluk çocuktan ne haber? Ben:
-
Üç kızım, hanımım ve bir de bunların hizmetçisi var. Mansur:
-
Bir evde dört kadın nüfus haa! Ben:
-
Evet.
Mansur,
''Bir evde dört nüfus haa!'' cümlesini tekrarladı durdu, ben de yardımda
bulunacak sandım. Sonra şöyle dedi: <<Sen Arab'ın en imkanlısı ve
külfetsizisin, çünkü evinde dönen dört iğin var.''"
Anlatıldığına
göre, Ebu Ata el-Horasani'nin bir gulamı Mansur'un huzuruna çıkarılmıştı.
Gulamın üzerinde on bin dirhemi vardı. Mansur, "Bu dirhemler bana
aittir." diyerek el koydu. Gulam bunun üzerine: "Bu dirhemler nereden
senin oluyor? Allah'a yemin ederim ki, ben senin adına hiç bir görev üstlenmedim,
hatta aramızda akrabalık da yoktur." dedi. Mansur da: "Evet, sen
Uyeyne b. Musa b. Ka'b'ın karısıyla evlendin ve bu kadına varis oldun. Uyeyne
Sind Valisi iken baş kaldırıp isyan etmişti ve benim mallanma el koymuştu. İşte
bu dirhemler o maldandır." diyerek el koyma sebebini böyle ispat etti.
Bir
gün Ca'fer es-Sadık'a: "Mansur devamlı surette Herevi yapımı übbe ve
yamalı elbise giyiyor." dediler. Bunun üzerine Ca'fer: "Allah'a hamd
olsun ki, O'na imkanlar lütfettiği halde kendi mülkünde cimrilik hastalığına müptela
kılmıştır." dedi.
Rivayet
edildiğine göre, Mansur herhangi bir valiyi görevinden azlettiği zaman onun
malım müsadere eder ve ismini malının üzerine yazarak ''Malü'l Mezalim'' adını
verdiği özel bir hazinede muhafaza ederdi. Bir gün oğlu Mehdi'ye şöyle dedi:
"Senin için bir şeyler hazırladım, fakat ben öldüğüm zaman mallarını
müsadere ettiğim kimseleri çağırır ve bu malları kendilerine iade edersin. Eğer
bunu yaparsan, hem mal sahipleri tarafından övülürsün ve hem de halkın gönlünü
fethetmiş olursun." Mehdi babası Mansur'un ölümünden sonra bu tavsiyesini
yerine getirdi.
Bununla
birlikte Mansur'un cimriliğinin yanında cömertliğini gösteren bazı rivayet ve
nakiller de vardır. Bunlardan biri İsa b. Nehik'in azatlısı Zeyd'in anlattığı
şu olaydır:
"Efendim
İsa b. Nehik öldükten sonra bir gün Mansur beni yanına çağırdı ve efendimin ne
kadar miras bıraktığım sordu. Bunun üzerine ben: ''Bin dinar bıraktı, fakat
hanımı bunları O'nun matem günlerinde harcadı.'' dedim.
Bu
defa Mansur bana: ''Geride kaç kız çocuğu bıraktı?'' diye sordu. ''Ben: ''Altı
kız çocuğu bıraktı.'' diye karşılık verdim.'' Mansur başım öne eğip biraz
düşündükten sonra kaldırdı ve: ''Yarın erkenden Mehdi ile görüş.'' dedi. Bunun
üzerine ben ertesi günü erkenden Mehdi'nin yanına gittim. Mehdi altı kız
çocuğuna otuzar bin dinar dağıtılmak üzere bana yüz seksen din dinar verdi.
Daha sonra Mansur beni yanına çağırdı ve: ''Bu kızlara denk olan namzetler bul
da evlendireyim.'' dedi. Ben de emri üzerine damat namzetlerini buldum ve
kendisine bildirdim. Nihayet Mansur bu altı kızı evlendirdi ve her birine
otuzar bin dirhem vererek mehirlerini bizzat kendi parasından ödedi. Ayrıca bu
kızlara, gelirinden geçimlerini sağlamaları için kendi paralarıyla akarlar
satın almamı emretti."
Rivayet
edildiğine göre, Mansur bir gün içerisinde ailesinden bir gruba on milyon
dirhem dağıttı. Ayrıca amcaları Süleyman, İsa, Salih ve İsmail'den her birine
birer milyon dirhem verdi. Böylece Mansur akrabalarına ve ailesine ilk defa
büyük meblağda para dağıtan ve ihsanda bulunan halife oluyordu.
Mansur'un
cömertliği ile ilgili olarak anlatılan daha bir çok vak'a vardır.
Diğer
yönlerine gelince, bu hususta Yezid b. Ömer b. Hübeyre şunu anlatır:
"Savaşta
olsun, barışta olsun. Mansur'dan daha uyanık, daha taktikçi, daha zeki ve daha
kurnaz birini görmedim. Dokuz ay beni muhasara altında tutmuştu. Yanımda o
kadar Arap süvarisi ve bahadın olduğu halde, Mansur'un askerlerine baskın
yapmak için o kadar gayret sarfettİk, ancak bize bu fırsatı vermedi. Muhasara
başladığı zaman başımda bir tek beyaz kıl yoktu, teslim olup huzuruna çıktığım
zaman ise başımda bir tek siyah kıl kalmamıştı."
Anlatıldığına
göre, Mansur'un muhasarası altında bulunan İbn Hübeyre O'na bir mektup
göndererek yeke yek çarpışmaya davet etti. Mansur şöyle bir mektup yazdı:
"Sen saldırgan ve haddini aşan bir küstahsın, taşkınlığının peşinde
gidiyorsun. Allah sana doğruluğunu tasdik ettiği şeyi vaat ederken şeytan
doğruluğuna inanmadığı şeyler ile seni oyalıyor ve ümitlendiriyor. Ayrıca
Allah'ın uzaklaştırmak istediği şeyi yaklaştırmağa çalışıyor. Hele acele etme,
kaderin miadım doldursun. İkimizin durumunu şuna benzetiyorum: Anlatıldığına
göre, aslan bir gün domuzla karşılaşır, domuz: ''Haydi savaşalım!'' der. Aslan:
''Sen bir domuzsun, benim dengim olamazsın. Şayet savaşır ve seni öldürursem,
benim için 'Bir domuzu öldürdü.' derler. Bu bana şan ve şeref kazandırmaz. Eğer
sen bana bir şeyler yaparsan, bu benim aleyhime olur, beni yererler.'' der.
Domuz: ''Eğer benimle dövüşmezsen, bütün yırtıcı hayvanlara senin benden
korktuğunu ilan ederim.'' tehdidinde bulunur. Bunun üzerine aslan: ''Kamna
elimi bulamaktansa, iftirana katlanmak daha iyidiL'' karşılığım verir. "
Rivayet
edildiğine göre, İran şahları yazın oturdukları evleri her gün çamurlatırlar ve
böylece sıcağın tesirini azaltmaya çalışırlardı. Emevi halifeleri de böyle
yaparlardı. İşte ilk defa Mansur evlerde soğutma tertibatı olarak keten bezini
kullanmıştır.
Anlatıldığına
göre, Ümeyyeoğulları'ndan bir adam yakalanarak Mansur'un huzuruna getirildi. Mansur:
''Sana bir takım şeyler soracağım, eğer doğruyu söylersen eman vereceğim.''
dedi. Bunun üzerine adam doğruyu söyleyeceğini kabul elti. Sonra şöyle
konuştular:
Mansur:
-
Ümeyyeoğulları neden kaybetti?
Adam:
-
Haber kaynaklarını ihmal ettiklerinden. Mansık
-
Ümeyyeoğulları'na göre en faydalı mal hangisidir? Adam:
-
Cevherdir. Mansur:
-
Ümeyyeoğulları bağlılık ve vefakarlığı kimlerden görmüşlerdir? Adam:
-
Mevali (Arap olmayan) tebaadan görmüşlerdir.
Mansur
istihbarat konusunda aile çevresinden faydalanmak istemişti, fakat bundan sonra
aile çevresinden vazgeçerek mevaliden faydalanmağa başladı.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
MEHDİ'NİN
HALİFELİĞİNE BEY'AT EDİLMESİ