İBNÜ’L-ESİR

5. CİLT

HİCRİ 145.YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

İBRAHİM'İN SEFERE ÇIKMASI ve ÖLDÜRÜLMESİ

 

İbrahim sefere bizzat çıkmağa karar verdi. Basralılar kendisinin Basra'da kalıp oradan ordu göndermesini tavsiye ettiler ve: "Ordun yenilirse başka bir ordu gönderirsin, o zaman düşmanın senden korkar. Tekrar vergi toplarsın ve ayağını sağlam yere basmış olursun." dediler. Yanındaki Küfeliler ise: "Küfe halkı seni görürse uğrunda ölürler, görmezlerse de oturur, kıllarını kımıldatmazlar." dediler, bunun üzerine Basra'dan Küfe'ye doğru hareket etti.

 

Mansur İbrahim'in ortaya çıktığını öğrendiğinde yanında çok az sayıda asker vardı. Şöyle dedi: "Ne yapacağımı bilemiyorum. Yanımda ancak bin kişi var. Ordumu dağıttım. Rey'de Mehdi'nin yanında otuz bin, İfrikiyye'de Muhammed b. Eş'as'ın emrinde kırk bin kişi var, geri kalanlar da İsa b. Musa'nın yanındalar. Vallahi bu bedireyi atlatırsam yanımdan otuz bin kişiyi eksik etmeyeceğim. "

 

Sonra İsa b. Musa'ya mektup yazarak süratle geri dönüp yanına gelmesini emretti. İsa umre için ihrama girdiğinde mektubu aldı, umre yapmadan geri döndü. Selm b. Kuteybe'ye de mektup yazdı, o da Rey'den döndü. Mansur O'na: "İbrahim'in üzerine git. Ordusunun çokluğu seni korkutmasın. And olsun o Haşimilerin ölü devesidir. Sözüme güven." dedi. Yanına diğer bazı kumandanları da verdi. Mehdi'ye de bir mektup yazıp Huzeyme b. Hazim'i Ahvaz'a göndermesini emretti. Mehdi de Huzeyme'yi dört bin kişiyle Faris'e gönderdi. Huzeyme oraya vardı, Mugire ile savaştı. Mugire Basra'ya dönmek zorunda kaldı, Huzeyme de Ahvaz'ı üç günde ele geçirdi.

 

Mansur'un başına peşpeşe gaileler gelmeğe başladı. Basra, Ahvaz, Faris, Vasıt, Medain ve Sevad'da kargaşalıklar çıktı. Yanı başında Küfe'de yüz bin kişi savaş anını bekliyorlardı. Bu kötü haberler peş peşe gelince şu şiiri okudu: ''Kendimi mızraklara hedef yaptım; çünkü reisler böyledir.'' Sonra her bölgeye durumuna göre el attı.

 

Mansur elli gün namazgahında kaldı ve orada yatıp kalktı. Sırtında sürekli renkli bir cübbe vardı. Cübbenin yakaları kirlendiği halde değiştirmedi ve oradan ayrılmadı. İnsanların arasına çıkacağı zaman siyah giyiyor, diğer vakitler yine yukarıda belirtilen vaziyetine dönüyordu. Kendisine şehirden iki kadın hediye edildi. Bunlardan birisi Fatıma bintü Muhammed b. İsa b. Talha b. Ubeydullah, diğeri Halid b. Useydoğulları'ndan Abdullah'ın kızı Ümmü Kerim'di. Kadınlara dönüp bakmadı bile. "Onları beğenmedi her halde." dediklerini işitince: "Bugün kadınla ilgilenecek gün değildir. Ya ben İbrahim'in kellesini veya o benim kellemi görünceye kadar bu iki kadınla ilgilenmeme imkan yoktur." dedi.

 

Haccac b. Kuteybe anlatıyor:

Değişik yerlerden peş peşe ayaklanma haberleri geldiği bir sırada Mansur'un yanına girip selam verdim. Basra, Ahvaz ve Faris'deki kargaşa haberleri gelmiş, İbrahim'in ordusu iyice büyümüştü. Küfe'de yüz bin kılıçlı kişi karşılarındaki Mansur'un ordusuna saldırmak için emir bekliyorlardı. Onu işini bilen, meselelerin üzerine sür'atle giden ve başına gelen belalarla mücadele eden bir tavır içerisinde gördüm. Ayağa kalktı ve tekrar oturmadı. Şunları söyledi:

 

''Cesur cesuru efendi yaptı; düşmana ona tekrar tekrar saldırıp işini bitirmeyi öğretti ve onu cesur bir melik yaptı.''

 

Sonra Mansur İsa b. Musa'yı on beş bin kişiyle İbrahim'in üzerine gönderdi. Öncü birliği üç bin kişiydi ve başında Humeyd b. Kahtabe bulunuyordu. Onları uğurlarken şöyle dedi: "Bu pis herifler (yani müneccimler): ''İbrahim'le karşılaştığında adamların önce geri çekilecek, sonra tekrar geri dönüp savaşacaklar ve savaşı sen kazanacaksın.'' diyorlar."

İbrahim Basra'dan ayrılınca bir gece gizlice askerin arasında dolaştı.

 

Tanbm sesleri işitti. Başka bir gece ayın şeyi yaptı, yine tanbm sesleri işitti. Bunun üzerine: "Böyle bir orduyla zafer kazanmayı ümit etmemeliyim." dedi. Yürürken Katami'nin şu beyitlerini okuduğu işitildi:

 

''İşleri halim bir kişi düşünür ve kararlaştırırsa gücü yettiği ölçüde yasaklar ve korkutur.

Dostun sana karşı isyanı ve hatası, onu sadece bir defa dinlemene sebep olur. İşin en hayırlısı senin karşıladığındır, yoksa peşinden gittiğin değil. Fakat deri eskimekten ve yıpranmaktan dolayı yırtılırsa artık sanatkarın yapabileceği bir şey yoktur.''

 

Bundan yola çıktığına pişman olduğunu anladılar.

 

Kayıtlarda ordusunun sayısı yüz bindi. Bu yolculuğu sırasında yanında sadece on bin kişi bulunduğu da söylenmiştir. Yine söylendiğine göre giderken İsa'nın takip ettiği yoldan gitmeyip Küfe'ye doğru gitmesini tavsiye ettiler. O zaman Kufelilerin de kendisine katılacağını ve Mansur'un İsa ile birleşemeyeceğini, Hulvan dışında da dönüş yolu bulamayacağını söylediler. Fakat bu tavsiyeye de uymadı. İsa'ya gece saldırmasını söylediler. "Önceden ikaz edip uyarmadan geceleyin saldırmayı sevmem." dedi. Küfelilerden biri halktan yardım getirme gayesiyle Küfe'ye gitmesine izin vermesini istedi. Bu kez de: ''Onları önce gizlice, sonra da açıktan çağırırım." dedi. Küfe'nin kenar semtlerinden korkunç sesler işitince yönünü Hulvan'a çevirdi.

 

İbrahim'e gelince, o Beşir er-RahMI ile istişare etti. Beşir dedi ki: "Bu da bir görüştür, fakat onlardan, yani Küfelilerden bir grup buraya gelirken Mansur'un atlıları tarafından çoluk çocuk ve suçsuz kimselerin yakalanmayacağından nasıl emin oluruz?" O'nun bu sözlerine Küfeli birisi: "Siz Mansur'la savaşmağa çıktınız, bir taraftan da zayıfları, kadınları ve çocukları öldürmekten çekmiyorsunuz. Resulullah'ın gönderdiği seriyyeler böyle şeyler yapmadılar mı?" diyerek karşılık verdi. Beşir bunun üzerine: "Onlar kafirdi, bunlar ise Müslüman." diye cevap verdi.

 

İbrahim O'nun görüşüne uydu. Bahamra'ya kadar yürüdü. Burası Küfe'ye on altı fersah mesafedeydi. İsa b. Musa karşı yöndeydi. Selm b. Kuteybe O'na şöyle haber gönderdi: "Açık bir alanda hedef halindesin, çevrene hendek kazdık ki sana ancak tek bir yerden saldırabilsinler. Eğer böyle yapmazsan Ebu Mansur bütün ordusuyla üzerine saldırır, ama dediğimizi yaparsan az bir adamla onu karşılar, geri kalanı askerinle arkadan çember içine alırsın." İbrahim ileri gelen adamlarını çağırıp bu fikri istişare etti, adamları: ''Biz onlardan daha güçlü ve üstün iken hendek mi kazacağız. Hayır, vallahi bunu yapmayız." deyince İbrahim: "O zaman Ebü Ca'fer'in üzerine gidelim." teklifini ortaya attı. Onlar: "Ne gerek var, nasılolsa artık bizim elimizde, istediğimiz zaman işini bitiririz." dediler. İbrahim elçiye dönerek: "Söylediklerini duydun, haydi güle güle git." dedi.

 

Mansur'un ordusu saf düzenine geçti, İbrahim de ordusunu tek bir saf yaptı. Adamlarından bazıları orduyu bölük bölük savaş düzenine sokmasını tavsiye ettiler, bir bölük yenilirse diğer bölüğün savaşa devam edeceğini belirttiler. Ayrıca tek saf olan ordunun her hangi bir yerinde bozgun alametleri görülürse bütün ordunun bozulacağını ifade ettiler. Diğerleri ise, ancak Müslümanların usulü olan saf düzeninden başka savaş düzeni kurmayacaklarını belirttiler, çünkü ayette: ''Allah kendi yolunda saf halinde savaşanları sever.'' (Saf, 4) buyruluyor." dediler.

 

Şiddetli bir savaştan sonra Humeyd b. Kahtabe ve beraberindekiler yenildiler. İsa onları Allah adına itaate davet ediyordu, fakat aldırmıyorlardı. Humeyd yenik olarak döndü, İsa kendisine: "Allah aşkına itaat edin." deyince O: "Yenilgide itaat olmaz." diye karşılık verdi. İsa'nın ordusu dağıldı, yanında çok az miktarda asker kaldı.. İsa'ya: "Yerinden ayrılıp geri çekilsen, sonra askerlerini toparlayıp yeniden saldırsan?" dediler, bu kez de: "Zafer kazanıncaya veya öldürünceye kadar yerimden kımıldamayacağım." diye karşılık verdi. "Ailem yüzümü bir daha ebedi olarak göremeyecek, düşmana yenildim. " diyordu. Yanından gelip geçenlere: "Aileme selam söyle, onlar için canımdan başka feda edecek bir şey bulamadım ve canımı feda ettim." cümlelerini tekrarlıyordu.

 

 

Savaşın şiddetinden kimsenin kimseyi gözü görmediği bir anda Süleyman b. Ali'nin iki oğlu Ca'fer ve Muhammed, yenilenleri takip eden İbrahim'in adamlarının arkasında birdenbire ortaya çıkıverdiler, bunun üzerine İbrahim'in askerleri dönüp bunların üzerine saldırdılar. Bu sefer de Mansur'un askerleri geri dönüp İbrahim'in ordusuna saldırdılar. Böylece iki ordu arasında kalan İbrahim'in ordusu yenildi. Eğer Ca'fer ve Muhammed olmasaydı Mansur'un ordusu kesinlikle yenilmiş olacaktı. Allah'ın Mansur'a lütfettiği şans eseri ordusu yenilip dönerken yolları üzerinde bir nehre rastladılar, bu nehri geçemeyince geri dönmek zorunda kaldılar. İbrahim ise sadece düşmanı bir yandan karşılamak için ordunun bir tarafını suya vermişti. Yenilince arkalarındaki su kaçmalarına engeloldu. Altı yüz veya dört yüz kişiyle kaldı ve yerinden ayrılmadı. Humeyd bir taraftan savaşıyor, diğer taraftan öldürülenlerin kellelerini İsa'ya gönderiyordu. Atanı belirsiz serseri bir ok gelip İbrahim'in boynuna saplandı, yerinden ayrıldı, "Beni indirin." dedi. Bineğinden indirdiler. Bu esnada: ''Allah'ın işi takdir edilmiştir.'' (Ahzab, 38) ayetini okuyor, "Biz bir şey diledik, Allah başka şey diledi." diyordu.

 

Arkadaşları ve yakın adamları etrafında toplanıp hem savaşıyor, hem de O'nu koruyorlardı. Humeyd b. Kahtabe adamlarına: "Şu topluluğa saldırın ve dağıtın. Niçin bir araya toplandıklarını öğrenin." dedi. Oraya saldırıp İbrahim'in etrafındaki topluluğu dağıttılar, başını kesip İsa'ya getirdiler. Kesik başını İbn Ebi'l-Kiram el-Ca'feri'ye gösterdi, O da: "Evet, O'nun başı." dedi. İsa yere indi, secde etti ve kelleyi Mansur'a gönderdi.

İbrahim 145 yılı Zilkade ayının yirmi beşinci pazartesi günü öldü.

 

Öldüğünde kırk sekiz yaşındaydı. Ayaklanmasından ölümüne kadar iki ay yirmi beş gün geçmişti.

 

Başka bir rivayete göre bozguna uğramasının sebebi şuydu: Mansur'un ordusu yenilip İbrahim'in ordusu onları takip etmeye başlayınca birisi: "Geri döneni takip etmeyiniz." diye bağırmıştı, bunun üzerine geri döndüler. Mansur'un ordusu onların geri çekildiğini görünce yenilgiden geri döndüklerini zannettiler ve dönüp İbrahim'in ordusunun peşine düştüler. İşte bu İbrahim'in ordusunun yenilmesine yol açtı.

 

Mansur'a önce ordusunun yenildiği şeklinde haber geldi, bunun üzerine Rey'e gitmeye karar verdi, daha sonra da müneccim Nevbaht gelerek zafer haberini getirdi. Önce bu habere inanmadı, daha sonra İbrahim'in öldüğü haberi gelince şu beyti temsil getirdi:

''Asasını bıraktı, maksadı gerçekleşti; yolcunun gözleri geri dönmekten dolayı aydın oldu.''

 

Mansur Müneccim Nevbaht'a Huceyze Nehri civarında iki bin cerib arazi bağışladı.

İbrahim'in başı Mansur'a getirilip önüne konuldu. O'nu görünce o kadar ağladı ki gözyaşları İbrahim'in yanağına düştü ve şöyle dedi: "Vallahi, böyle olmasını istemiyordum; fakat ikimiz birbirimizle imtihan edildik." Sonra genel bir meclis toplandı. Gelenler Mansur'u hoşnut etmek için İbrahim'in başına bakıp kötü sözler söylüyorlardı; Mansur ise hiç konuşmuyor, renkten renge giriyordu. Bu arada Ca'fer b. Hanzala ed-Darimi içeri girdi ve selam verdikten sonra: "Ey Mansur! Amcaoğlun hakkında yaptığın şeylerden dolayı Allah büyük ecirler versin. O'nun sana geçen haklarını Allah affetsin." şeklinde konuştu. Mansur'un benzi sarardı, O'na döndü ve: "Ey Ebu Halid! Merhaba, hoş geldin." dedi. Çevresindekiler böyle denmesinden memnun olduğunu anladılar ve buna benzer sözler söylemeğe başladılar.

 

Rivayete göre İbrahim'in başı yere konunca muhafızlardan birisi tükürmüş, Mansur da bu muhafızın dövülmesini emretmişti. Adamın dayaktan burnu kırıldı ve yüzü yaralandı. Bayılıncaya kadar dövdüler, sonra bacağından sürüyerek dışarı attırdı.

 

Başka bir rivayete göre Mansur bir müddet sonra Süfyan b. Muaviye'ye baktı ve: "Kötü kadının oğlu benden nasıl kurtulur, hayret." dedi.

İbrahim meselesi de böylece bitti. Allah O'ndan razı olsun.

 

 

 

ÇEŞİTLİ OLAYLAR

 

Bu yılda Türkler ve Hazarlar Babü'l-Ebvab'da ayaklanıp Armenia'da birçok Müslümam öldürdüler.

 

Yine bu yılda Seri b. Abdullah b. Haris b. Abbas Hac Emirliği yaptı.

Mekke'de görevliydi. Medine'de Abdullah b. Rebl', Küfe'de İsa b. Musa. Basra'da Selm b. Kuteybe el-Bahili vardı. Basra Kadısı Abbad b. Mansur idi. Mısır'da ise Yezid b. Hatim bulunuyordu.

 

Yine yıl içerisinde Mansur Musul'dan Malik b. Heysem'i azledip yerine oğlu Ca'fer b. Ebi Ca'fer Mansur'u tayin etti. O'nunla birlikte Harb b. Abdullah'ı da gönderdi. Bu zat büyük kumandanlarından biriydi ve Bağdat'taki Harbiyye'nin sahibiydi. Musul'un aşağısına bir köşk yaptırdı ve oraya yerleşti. Bugün hala ''Harb Köşkü'' diye bilinir. Ca'fer'in kızı ve Reşid'in hanımı Zübeyde bu evde doğdu. Köşkün yanında bugün mülkiyeti bize ait olan bir köy vardır. Orada sufıler için bir ribat inşa ettirdik ve bu köyü oraya vakfettik. Bu kitabın çoğunluğunu ben bu köydeki evimizde yazdım. Orası dünyanın en nezih ve en güzel yerlerindendir. Adı geçen köşkün izleri bugün hala görülebilmektedir. Zamanın yok edip değiştiremediği Allah'ı tesbih ederim.

 

Bu yılda Amr b. Meymun b. Mihran, Hasan b. Hasan b. Ali b. Ebi Talib (Muhammed ve İbrahim'in amcalarıydı. Mansur O'nu Medine'de yakalatıp hapsettirmişti, hapiste öldü), Abdülmelik b. Ebi Süleyman el-Arzemi, Yahya b. Haris ez-Zimari (yetmiş yaşındaydı), İsmail b. Ebi Halid el-Becell, Habib b. eş-Şehid (Ezr'in azatlısı idi, künyesi ''EbU şehid''di) öldüler.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

HİCRETİN YÜZ KIRK ALTINCI YILI OLAYLARI (M. 763-764)

MANSUR'UN BAĞDAT'A GİTMESİ ve BAĞDAT'IN İNŞA ŞEKLİ