İBNÜ’L-ESİR |
5. CİLT |
İBRAHİM'İN SEFERE
ÇIKMASI ve ÖLDÜRÜLMESİ
İbrahim
sefere bizzat çıkmağa karar verdi. Basralılar kendisinin Basra'da kalıp oradan
ordu göndermesini tavsiye ettiler ve: "Ordun yenilirse başka bir ordu
gönderirsin, o zaman düşmanın senden korkar. Tekrar vergi toplarsın ve ayağını
sağlam yere basmış olursun." dediler. Yanındaki Küfeliler ise: "Küfe
halkı seni görürse uğrunda ölürler, görmezlerse de oturur, kıllarını kımıldatmazlar."
dediler, bunun üzerine Basra'dan Küfe'ye doğru hareket etti.
Mansur
İbrahim'in ortaya çıktığını öğrendiğinde yanında çok az sayıda asker vardı.
Şöyle dedi: "Ne yapacağımı bilemiyorum. Yanımda ancak bin kişi var. Ordumu
dağıttım. Rey'de Mehdi'nin yanında otuz bin, İfrikiyye'de Muhammed b. Eş'as'ın
emrinde kırk bin kişi var, geri kalanlar da İsa b. Musa'nın yanındalar. Vallahi
bu bedireyi atlatırsam yanımdan otuz bin kişiyi eksik etmeyeceğim. "
Sonra
İsa b. Musa'ya mektup yazarak süratle geri dönüp yanına gelmesini emretti. İsa
umre için ihrama girdiğinde mektubu aldı, umre yapmadan geri döndü. Selm b.
Kuteybe'ye de mektup yazdı, o da Rey'den döndü. Mansur O'na: "İbrahim'in
üzerine git. Ordusunun çokluğu seni korkutmasın. And olsun o Haşimilerin ölü
devesidir. Sözüme güven." dedi. Yanına diğer bazı kumandanları da verdi.
Mehdi'ye de bir mektup yazıp Huzeyme b. Hazim'i Ahvaz'a göndermesini emretti.
Mehdi de Huzeyme'yi dört bin kişiyle Faris'e gönderdi. Huzeyme oraya vardı,
Mugire ile savaştı. Mugire Basra'ya dönmek zorunda kaldı, Huzeyme de Ahvaz'ı üç
günde ele geçirdi.
Mansur'un
başına peşpeşe gaileler gelmeğe başladı. Basra, Ahvaz, Faris, Vasıt, Medain ve
Sevad'da kargaşalıklar çıktı. Yanı başında Küfe'de yüz bin kişi savaş anını
bekliyorlardı. Bu kötü haberler peş peşe gelince şu şiiri okudu: ''Kendimi
mızraklara hedef yaptım; çünkü reisler böyledir.'' Sonra her bölgeye durumuna
göre el attı.
Mansur
elli gün namazgahında kaldı ve orada yatıp kalktı. Sırtında sürekli renkli bir
cübbe vardı. Cübbenin yakaları kirlendiği halde değiştirmedi ve oradan
ayrılmadı. İnsanların arasına çıkacağı zaman siyah giyiyor, diğer vakitler yine
yukarıda belirtilen vaziyetine dönüyordu. Kendisine şehirden iki kadın hediye
edildi. Bunlardan birisi Fatıma bintü Muhammed b. İsa b. Talha b. Ubeydullah,
diğeri Halid b. Useydoğulları'ndan Abdullah'ın kızı Ümmü Kerim'di. Kadınlara
dönüp bakmadı bile. "Onları beğenmedi her halde." dediklerini
işitince: "Bugün kadınla ilgilenecek gün değildir. Ya ben İbrahim'in
kellesini veya o benim kellemi görünceye kadar bu iki kadınla ilgilenmeme imkan
yoktur." dedi.
Haccac
b. Kuteybe anlatıyor:
Değişik
yerlerden peş peşe ayaklanma haberleri geldiği bir sırada Mansur'un yanına
girip selam verdim. Basra, Ahvaz ve Faris'deki kargaşa haberleri gelmiş,
İbrahim'in ordusu iyice büyümüştü. Küfe'de yüz bin kılıçlı kişi karşılarındaki
Mansur'un ordusuna saldırmak için emir bekliyorlardı. Onu işini bilen,
meselelerin üzerine sür'atle giden ve başına gelen belalarla mücadele eden bir
tavır içerisinde gördüm. Ayağa kalktı ve tekrar oturmadı. Şunları söyledi:
''Cesur
cesuru efendi yaptı; düşmana ona tekrar tekrar saldırıp işini bitirmeyi öğretti
ve onu cesur bir melik yaptı.''
Sonra
Mansur İsa b. Musa'yı on beş bin kişiyle İbrahim'in üzerine gönderdi. Öncü
birliği üç bin kişiydi ve başında Humeyd b. Kahtabe bulunuyordu. Onları
uğurlarken şöyle dedi: "Bu pis herifler (yani müneccimler): ''İbrahim'le
karşılaştığında adamların önce geri çekilecek, sonra tekrar geri dönüp
savaşacaklar ve savaşı sen kazanacaksın.'' diyorlar."
İbrahim
Basra'dan ayrılınca bir gece gizlice askerin arasında dolaştı.
Tanbm
sesleri işitti. Başka bir gece ayın şeyi yaptı, yine tanbm sesleri işitti.
Bunun üzerine: "Böyle bir orduyla zafer kazanmayı ümit etmemeliyim."
dedi. Yürürken Katami'nin şu beyitlerini okuduğu işitildi:
''İşleri
halim bir kişi düşünür ve kararlaştırırsa gücü yettiği ölçüde yasaklar ve
korkutur.
Dostun
sana karşı isyanı ve hatası, onu sadece bir defa dinlemene sebep olur. İşin en
hayırlısı senin karşıladığındır, yoksa peşinden gittiğin değil. Fakat deri
eskimekten ve yıpranmaktan dolayı yırtılırsa artık sanatkarın yapabileceği bir
şey yoktur.''
Bundan
yola çıktığına pişman olduğunu anladılar.
Kayıtlarda
ordusunun sayısı yüz bindi. Bu yolculuğu sırasında yanında sadece on bin kişi
bulunduğu da söylenmiştir. Yine söylendiğine göre giderken İsa'nın takip ettiği
yoldan gitmeyip Küfe'ye doğru gitmesini tavsiye ettiler. O zaman Kufelilerin de
kendisine katılacağını ve Mansur'un İsa ile birleşemeyeceğini, Hulvan dışında
da dönüş yolu bulamayacağını söylediler. Fakat bu tavsiyeye de uymadı. İsa'ya
gece saldırmasını söylediler. "Önceden ikaz edip uyarmadan geceleyin
saldırmayı sevmem." dedi. Küfelilerden biri halktan yardım getirme
gayesiyle Küfe'ye gitmesine izin vermesini istedi. Bu kez de: ''Onları önce
gizlice, sonra da açıktan çağırırım." dedi. Küfe'nin kenar semtlerinden
korkunç sesler işitince yönünü Hulvan'a çevirdi.
İbrahim'e
gelince, o Beşir er-RahMI ile istişare etti. Beşir dedi ki: "Bu da bir
görüştür, fakat onlardan, yani Küfelilerden bir grup buraya gelirken Mansur'un
atlıları tarafından çoluk çocuk ve suçsuz kimselerin yakalanmayacağından nasıl
emin oluruz?" O'nun bu sözlerine Küfeli birisi: "Siz Mansur'la
savaşmağa çıktınız, bir taraftan da zayıfları, kadınları ve çocukları
öldürmekten çekmiyorsunuz. Resulullah'ın gönderdiği seriyyeler böyle şeyler
yapmadılar mı?" diyerek karşılık verdi. Beşir bunun üzerine: "Onlar kafirdi,
bunlar ise Müslüman." diye cevap verdi.
İbrahim
O'nun görüşüne uydu. Bahamra'ya kadar yürüdü. Burası Küfe'ye on altı fersah
mesafedeydi. İsa b. Musa karşı yöndeydi. Selm b. Kuteybe O'na şöyle haber
gönderdi: "Açık bir alanda hedef halindesin, çevrene hendek kazdık ki sana
ancak tek bir yerden saldırabilsinler. Eğer böyle yapmazsan Ebu Mansur bütün
ordusuyla üzerine saldırır, ama dediğimizi yaparsan az bir adamla onu karşılar,
geri kalanı askerinle arkadan çember içine alırsın." İbrahim ileri gelen
adamlarını çağırıp bu fikri istişare etti, adamları: ''Biz onlardan daha güçlü
ve üstün iken hendek mi kazacağız. Hayır, vallahi bunu yapmayız." deyince
İbrahim: "O zaman Ebü Ca'fer'in üzerine gidelim." teklifini ortaya
attı. Onlar: "Ne gerek var, nasılolsa artık bizim elimizde, istediğimiz
zaman işini bitiririz." dediler. İbrahim elçiye dönerek:
"Söylediklerini duydun, haydi güle güle git." dedi.
Mansur'un
ordusu saf düzenine geçti, İbrahim de ordusunu tek bir saf yaptı. Adamlarından
bazıları orduyu bölük bölük savaş düzenine sokmasını tavsiye ettiler, bir bölük
yenilirse diğer bölüğün savaşa devam edeceğini belirttiler. Ayrıca tek saf olan
ordunun her hangi bir yerinde bozgun alametleri görülürse bütün ordunun
bozulacağını ifade ettiler. Diğerleri ise, ancak Müslümanların usulü olan saf
düzeninden başka savaş düzeni kurmayacaklarını belirttiler, çünkü ayette:
''Allah kendi yolunda saf halinde savaşanları sever.'' (Saf, 4)
buyruluyor." dediler.
Şiddetli
bir savaştan sonra Humeyd b. Kahtabe ve beraberindekiler yenildiler. İsa onları
Allah adına itaate davet ediyordu, fakat aldırmıyorlardı. Humeyd yenik olarak
döndü, İsa kendisine: "Allah aşkına itaat edin." deyince O:
"Yenilgide itaat olmaz." diye karşılık verdi. İsa'nın ordusu dağıldı,
yanında çok az miktarda asker kaldı.. İsa'ya: "Yerinden ayrılıp geri
çekilsen, sonra askerlerini toparlayıp yeniden saldırsan?" dediler, bu kez
de: "Zafer kazanıncaya veya öldürünceye kadar yerimden
kımıldamayacağım." diye karşılık verdi. "Ailem yüzümü bir daha ebedi
olarak göremeyecek, düşmana yenildim. " diyordu. Yanından gelip geçenlere:
"Aileme selam söyle, onlar için canımdan başka feda edecek bir şey
bulamadım ve canımı feda ettim." cümlelerini tekrarlıyordu.
Savaşın
şiddetinden kimsenin kimseyi gözü görmediği bir anda Süleyman b. Ali'nin iki
oğlu Ca'fer ve Muhammed, yenilenleri takip eden İbrahim'in adamlarının
arkasında birdenbire ortaya çıkıverdiler, bunun üzerine İbrahim'in askerleri
dönüp bunların üzerine saldırdılar. Bu sefer de Mansur'un askerleri geri dönüp
İbrahim'in ordusuna saldırdılar. Böylece iki ordu arasında kalan İbrahim'in
ordusu yenildi. Eğer Ca'fer ve Muhammed olmasaydı Mansur'un ordusu kesinlikle
yenilmiş olacaktı. Allah'ın Mansur'a lütfettiği şans eseri ordusu yenilip
dönerken yolları üzerinde bir nehre rastladılar, bu nehri geçemeyince geri
dönmek zorunda kaldılar. İbrahim ise sadece düşmanı bir yandan karşılamak için
ordunun bir tarafını suya vermişti. Yenilince arkalarındaki su kaçmalarına
engeloldu. Altı yüz veya dört yüz kişiyle kaldı ve yerinden ayrılmadı. Humeyd
bir taraftan savaşıyor, diğer taraftan öldürülenlerin kellelerini İsa'ya
gönderiyordu. Atanı belirsiz serseri bir ok gelip İbrahim'in boynuna saplandı,
yerinden ayrıldı, "Beni indirin." dedi. Bineğinden indirdiler. Bu
esnada: ''Allah'ın işi takdir edilmiştir.'' (Ahzab, 38) ayetini okuyor,
"Biz bir şey diledik, Allah başka şey diledi." diyordu.
Arkadaşları
ve yakın adamları etrafında toplanıp hem savaşıyor, hem de O'nu koruyorlardı.
Humeyd b. Kahtabe adamlarına: "Şu topluluğa saldırın ve dağıtın. Niçin bir
araya toplandıklarını öğrenin." dedi. Oraya saldırıp İbrahim'in
etrafındaki topluluğu dağıttılar, başını kesip İsa'ya getirdiler. Kesik başını
İbn Ebi'l-Kiram el-Ca'feri'ye gösterdi, O da: "Evet, O'nun başı."
dedi. İsa yere indi, secde etti ve kelleyi Mansur'a gönderdi.
İbrahim
145 yılı Zilkade ayının yirmi beşinci pazartesi günü öldü.
Öldüğünde
kırk sekiz yaşındaydı. Ayaklanmasından ölümüne kadar iki ay yirmi beş gün
geçmişti.
Başka
bir rivayete göre bozguna uğramasının sebebi şuydu: Mansur'un ordusu yenilip
İbrahim'in ordusu onları takip etmeye başlayınca birisi: "Geri döneni
takip etmeyiniz." diye bağırmıştı, bunun üzerine geri döndüler. Mansur'un
ordusu onların geri çekildiğini görünce yenilgiden geri döndüklerini
zannettiler ve dönüp İbrahim'in ordusunun peşine düştüler. İşte bu İbrahim'in
ordusunun yenilmesine yol açtı.
Mansur'a
önce ordusunun yenildiği şeklinde haber geldi, bunun üzerine Rey'e gitmeye
karar verdi, daha sonra da müneccim Nevbaht gelerek zafer haberini getirdi. Önce
bu habere inanmadı, daha sonra İbrahim'in öldüğü haberi gelince şu beyti temsil
getirdi:
''Asasını
bıraktı, maksadı gerçekleşti; yolcunun gözleri geri dönmekten dolayı aydın
oldu.''
Mansur
Müneccim Nevbaht'a Huceyze Nehri civarında iki bin cerib arazi bağışladı.
İbrahim'in
başı Mansur'a getirilip önüne konuldu. O'nu görünce o kadar ağladı ki
gözyaşları İbrahim'in yanağına düştü ve şöyle dedi: "Vallahi, böyle
olmasını istemiyordum; fakat ikimiz birbirimizle imtihan edildik." Sonra
genel bir meclis toplandı. Gelenler Mansur'u hoşnut etmek için İbrahim'in
başına bakıp kötü sözler söylüyorlardı; Mansur ise hiç konuşmuyor, renkten
renge giriyordu. Bu arada Ca'fer b. Hanzala ed-Darimi içeri girdi ve selam
verdikten sonra: "Ey Mansur! Amcaoğlun hakkında yaptığın şeylerden dolayı
Allah büyük ecirler versin. O'nun sana geçen haklarını Allah affetsin."
şeklinde konuştu. Mansur'un benzi sarardı, O'na döndü ve: "Ey Ebu Halid!
Merhaba, hoş geldin." dedi. Çevresindekiler böyle denmesinden memnun olduğunu
anladılar ve buna benzer sözler söylemeğe başladılar.
Rivayete
göre İbrahim'in başı yere konunca muhafızlardan birisi tükürmüş, Mansur da bu
muhafızın dövülmesini emretmişti. Adamın dayaktan burnu kırıldı ve yüzü
yaralandı. Bayılıncaya kadar dövdüler, sonra bacağından sürüyerek dışarı
attırdı.
Başka
bir rivayete göre Mansur bir müddet sonra Süfyan b. Muaviye'ye baktı ve:
"Kötü kadının oğlu benden nasıl kurtulur, hayret." dedi.
İbrahim
meselesi de böylece bitti. Allah O'ndan razı olsun.
ÇEŞİTLİ
OLAYLAR
Bu
yılda Türkler ve Hazarlar Babü'l-Ebvab'da ayaklanıp Armenia'da birçok Müslümam
öldürdüler.
Yine
bu yılda Seri b. Abdullah b. Haris b. Abbas Hac Emirliği yaptı.
Mekke'de
görevliydi. Medine'de Abdullah b. Rebl', Küfe'de İsa b. Musa. Basra'da Selm b.
Kuteybe el-Bahili vardı. Basra Kadısı Abbad b. Mansur idi. Mısır'da ise Yezid
b. Hatim bulunuyordu.
Yine
yıl içerisinde Mansur Musul'dan Malik b. Heysem'i azledip yerine oğlu Ca'fer b.
Ebi Ca'fer Mansur'u tayin etti. O'nunla birlikte Harb b. Abdullah'ı da gönderdi.
Bu zat büyük kumandanlarından biriydi ve Bağdat'taki Harbiyye'nin sahibiydi.
Musul'un aşağısına bir köşk yaptırdı ve oraya yerleşti. Bugün hala ''Harb
Köşkü'' diye bilinir. Ca'fer'in kızı ve Reşid'in hanımı Zübeyde bu evde doğdu.
Köşkün yanında bugün mülkiyeti bize ait olan bir köy vardır. Orada sufıler için
bir ribat inşa ettirdik ve bu köyü oraya vakfettik. Bu kitabın çoğunluğunu ben
bu köydeki evimizde yazdım. Orası dünyanın en nezih ve en güzel yerlerindendir.
Adı geçen köşkün izleri bugün hala görülebilmektedir. Zamanın yok edip
değiştiremediği Allah'ı tesbih ederim.
Bu
yılda Amr b. Meymun b. Mihran, Hasan b. Hasan b. Ali b. Ebi Talib (Muhammed ve
İbrahim'in amcalarıydı. Mansur O'nu Medine'de yakalatıp hapsettirmişti, hapiste
öldü), Abdülmelik b. Ebi Süleyman el-Arzemi, Yahya b. Haris ez-Zimari (yetmiş
yaşındaydı), İsmail b. Ebi Halid el-Becell, Habib b. eş-Şehid (Ezr'in azatlısı
idi, künyesi ''EbU şehid''di) öldüler.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
HİCRETİN YÜZ
KIRK ALTINCI YILI OLAYLARI (M. 763-764)
MANSUR'UN BAĞDAT'A GİTMESİ ve
BAĞDAT'IN İNŞA ŞEKLİ