İBNÜ’L-ESİR

5. CİLT

HİCRİ 224.YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

HİCRETİN İKİ YÜZ YİRMİ DÖRDÜNCÜ YILI OLAYLARI (M. 838-839)

 

MAZYAR'IN TABERİSTAN'DA BAŞKALDIRMASI

 

Bu yıl Mazyar b. Karin b. Vendad Hürmüz, Taberistan'da el-Mu'tasım'a karşı koyarak isyan hareketine girişti ve askerleriyle savaşa tutuştu.

 

Mazyar'ın isyan sebebi şu idi:

 

Mazyar b. Karin, Abdullah b. Tahir'den nefret edip husumet besliyor, bu yüzden de haracım kendisine teslim etmiyordu. Bir defasında haracım götürüp Abdullah'a teslim etmesini emreden el-Mu'tasım'a: "Ben haracımı ancak sana teslim ederim." demişti. Bu durum karşısında el-Mu'tasım, Mazyar'ın adamlarından haraç vergisini teslim almak için Hemedan'a adam gönderir ve bu adam onlardan teslim aldığı haracı Horasan'da bulunan Abdullah b. Tahir'e götürmek üzere vekiline teslim ederdi.

 

Nihayet Mazyar ile Abdullah b. Tahir arasındaki nefret iyice büyüdü.

 

Ayrıca Abdullah'ın Mazyar hakkında yazmış olduğu mektuplar el-Mu'tasım'ı Mazyar'dan soğuttu. Bu arada Afşin, Babek'e karşı zafer kazanıp el-Mu'tasım katındaki itibarı artınca Horasan Valiliği'ne göz dikti. Abdullah ile Mazyar arasındaki husumeti fırsat bilen Afşin, Mazyar'a bir mektup göndererek kendisine çekmek istedi, sevgisini belirtti, ayrıca el-Mu'tasım tarafından kendisine Horasan Valiliği'nin vaat edildiğini de Mazyar'a bildirdi. Afşin böyle hareket etmekle Mazyar'ın isyan edeceğini, dolayısıyla el-Mu'tasım'ın kendisini O'nunla savaşmak için görevlendireceğini, neticede kendisini Horasan Valiliği'ne getireceğini umuyordu. İşte Afşin'in bu şekildeki kışkırtması Mazyar'ın isyan edip başkaldırmasına ve el-Mu'tasım'ın itaatinden çıkarak Taberistan Dağları'nı ele geçirmesine sebep oldu. Mazyar'ın bu davranışlarına karşı el-Mu'tasım, Abdullah b. Tahir'e bir mektup göndererek O'nunla savaşmasını emretti. Bu arada Afşin de Mazyar'a bir mektup yazarak Abdullah ile savaşmasını istedi, ayrıca arzu ettiği şekilde el-Mu'tasım'ın katında lehine çalışacağım bildirdi Afşin, Mazyar'ın Abdullah b. Tahir'e karşı mukavemet göstereceğine şüphe etmiyor, el-Mu'tasım'ın kendisine ve başka askeri birliklere muhtaç olup kendisini ve diğer askerleri bu savaşa göndereceğine inamyordu.

el-Mu'tasım'a karşı koyan ve isyan hareketine girişen Mazyar önce halkı kendisine bey'ate çağırdı ve halk kendisine zorla bey'at ettirdi. Bu arada Mazyar, halktan rehineler aldı ve onları hapsetti, ayrıca çiftçilere emir vererek tarla sahiplerinin mallarını yağma etmelerini istedi.

 

Mazyar aynı zamanda Babek ile mektuplaşıyor, haraç ve diğer vergileri acele toplamak suretiyle mal biriktirmeğe önem veriyordu. Hatta bir yıl içerisinde toplanacak olan vergiyi iki ay gibi kısa bir müddet içerisinde toplamıştı. Bundan sonra Sürhastan adındaki bir kumandana emir vererek Amul ve Sariye halkının hepsini yakalayıp Sariye ile Amul'ün ortasında bulunan ve Hürmüzabad denilen bir dağa getirip hapsetmişti. Buraya getirilen kimselerin sayısı yirmi bindi. İşte bu hareketten sonra Mazyar'ın işleri yoluna girdi ve hemen Amul, Sariye, Tamis'in surlarının tahrip edilmesini emretti. Emri yerine getirildi ve bu şehirlerin surları tahrip edildi.

 

Bu arada Sürhastan, Tamis Şehri'nden denize kadar üç mil uzunluğunda bir sur inşa ettirdi ve bu şehrin çevresine bir de hendek kazdırdı. Aslında bu sur İran kisraları tarafından Türklerin Taberistan'a karşı yapmış oldukları yağma hareketlerini önlemek için yapılmıştı. Bu durum karşısında Cürcan halkı telaşa kapılarak korkmağa başladı, halktan bir kısmı Cürcan'ı terk ederek Nisabür'a geldi. Bu durumdan haberdar olan Abdullah b. Tahir Cürcan'ı korumak üzere amcası Hasan b. Hüseyn b. Mus'ab komutasında büyük bir ordu gönderdi ve Sürhastan'ın yaptırmış olduğu hendeğin yanında konaklamasını emretti. Hasan b. Hüseyn harekete geçti ve hendeğin yanına gelip konaklamağa başladı. Hasan b. Hüseyn ile Sürhastan arasında hendek muhafız komutam bulunuyordu. Abdullah b. Tahir ayrıca dört bin kişilik bir birliği Hayyan b. Cebele ile beraber Kumis'e gönderdi ve Hayyan Şervin Dağları'nın hududunda karargahını kurdu. Aynı zamanda el-Mu'tasım da kendi tarafından Hasan b. Karin et-Taberi ile birlikte İshak b. İbrahim'in kardeşi Muhammed b. İbrahim b. Mus'ab'ı gönderdi. Hasan b. Karin'in yanında Taberiyeliler de bulunuyordu. Yine el-Mu'tasım Taberistan'a Rey tarafından girmesi için Dünbavend Hakimi olan Mansur b. Hasan'ı harekete geçirip yola çıkardı, Dünbavend ve el-Lariz'e ise Ebü's-Sac'ı gönderdi.

 

Süvarilerin Mazyar'ı dört bir taraftan kuşattıkları sırada Sürhastan'ın adamları Hasan b. Hüseyn'in adamlarıyla konuşuyorlardı, bazıları birbirlerine iyice ısınmışlardı. İşte bu anda Hasan b. Hüseyn'in adamlarından bazıları sura girme konusunda aralarında istişare ederek O'nun haberi olmaksızın hemen sura daldılar ve Sürhastan'ın adamlarının yanlarına geldiler. Bu arada arkadaşlarının girdiklerini gören Hasan b. Hüseyn'in askerleri birbirlerine bakarak hemen hücuma geçtiler. Durumu öğrenen Hasan b. Hüseyn ise askerlerine yüksek sesle bağırdı ve başlarına bir iş gelir endişesiyle engelolmağa çalıştı ise de onları durduramadı. Neticede askerler Hasan b. Hüseyn'in sancağım Sürhastm'ın kışlasına diktiler. Sürhastan'a, kışlasına Hasan b. Hüseyn'in sancağının dikildiği haberi ulaştırıldığında kendisi hamamda bulunuyordu. Üzerine bir kaftan alarak hamamdan kaçtı. Hasan b. Hüseyn adamlarının sura girdiklerini görünce: "Ey Allah'ım! Askerlerim bana karşı gelip isyan ettilerse de sana karşı itaatte bulundular. Onlara yardım et." diye dua etti.

 

Nihayet Hasan b. Hüseyn'in askerleri Sürhastan'ın adamlarının peşlerini hiç bir engelle karşılaşmaksızın ed-Derab'a kadar takip ettiler ve Sürhastm'ın karargahım istila ettiler. Bu arada Sürhastan'ın kardeşi Şehriyar esir edildi. Diğer taraftan gece karanlığının bastırması üzerine Hasan b. Hüseyn'in askerleri onların peşlerini bırakıp geri döndüler. Bu arada Hasan b. Hüseyn Sürhasmn'ın kardeşi Şehriyar'ı öldürdü, Sürhastan ise yalın ayak bir müddet daha yoluna devam etti, fakat sonunda susuzluğun verdiği halsizlik üzerine hayvamndan inerek onu bir yere bağladı. Bu sırada Ca'fer adındaki bir gulam ile adamlarından birisi Sürhastan'ı gördüler, bunun üzerine Sürhastan Ca'fer'e:

"Susuzluktan ölüyorum, bana su ver." dedi. Ca'fer ise: "Yanımda su getirecek kabım yok." karşılığım verdi.

 

Bu hadisenin gerisini Ca'fer şöyle anlatıyor:

 

"Ben etrafıma toplanan bir grup arkadaşıma Sürhastan hakkında: ''Bu şeytan adam bizi mahvetti. Neden O'nu basamak yaparak sultana yaklaşmayalım ve ondan eman dilemeyelim?'' dedim. Bunun üzerine hemen üzerine çullanıp kollarını arkasına bağladık. Sürhastan arkadaşlarıma: ''Benden yüz bin dirhem alın ve serbest bırakın, zira Araplar size hiç bir şey vermez.'' dedi. Arkadaşlarını ise: ''Haydi yüz bin dirhemi getir!'' dediler Sürhastan: ''Benimle beraber konaklama yerine gelin ve yüz bin dirhemi teslim alın. Bu miktarı size ödeyeceğime söz veriyorum.'' cevabını verdi. Fakat arkadaşlarım O'nu dinlemediler ve birlikte el-Mu'tasım'ın karargahına hareket ettiler. Ne yazık ki yolda giderken Hasan b. Hüseyn'in süvarileri ile karşılaşan arkadaşlarım, onlar tarafından hem dövüldüler, hem de Sürhastan ellerinden alındı. Bu süvariler tarafından ele geçirilen Sürhastan Hasan b. Hüseyn'in yanına getirildi ve O'nun emriyle öldürüldü.

Sürhastan'ın yanında Ebu Şas adında Iraklı bir şair bulunuyordu.

 

Sürhastan Arapların ahlakını öğrenmek istediğinden O'nu yanından hiç ayırmazdı. Arap askerler Sürhastan'ın üzerine hücum ettikleri sırada Ebu Şas'a ait olan bütün malları yağma etmişlerdi. Ebu Şas ise hemen eline Bir testi ile bardak alarak: "Sebil, sebil!" diye bağırmağa başlamış ve böylece kaçmayı başarmıştı, ne var ki kaçarken Hasan b. Hüseyn'in katibinin çadırına uğramış ve Hasan'ın adamları O'nu tanımışlardı. Bu kimseler O'nu Hasan b. Hüseyn'in yanına getirdiler ve Hasan b. Hüseyn kendisine ikram ve ihsanda bulundu, sonra: "Emlri öven bir şiir söyle." dedi. Bunun üzerine Ebu Şas şöyle dedi:

 

"Allah'a yemin ederim ki, korkumdan, kalbimde Allah'ın kitabı Kur'an'dan hiç bir şey kalmadı, hal böyle iken nasıl şiir söyleyebilirim?"

 

Daha sonra Hasan b. Hüseyn, Sürhastan'ın başını Abdullah b. Tahir'e gönderdi. Yukarıda da bahsedildiği üzere, Abdullah b. Tahir'in azatlısı Hayyan b. Cebele, Hasan b. Hüseyn ile beraber Tamis tarafına gitmişti. Hayyan b. Cebele, Mazyar'ın kardeşinin oğlu Karın b. Şehriyar'a bir mektup yazarak memleket hususunda teşvik edip babasının ve dedesinin sahip oldukları dağlık bölgeleri kendisine vermeyi garanti etti. Karin Mazyar'ın kumandanlarındandı ve Mazyar O'nu, beraberinde bir hayli kumandanın bulunduğu kendi kardeşi Abdullah b. Karin ile birlikte gönderdi. Hayyan b. Cebele, Karin'i kendisine çekmeyi başardıktan sonra Karin yukarıdaki şart gereği el-CiMl'i ve Cürcan hududuna kadar Sariye Şehri'ni Hayyan'a teslim etmeyi garanti etti. Hayyan b. Cebele ise bu durumu Abdullah b. Tahir'e bir mektupla bildirdi ve Abdullah Karin'in bütün isteklerini kabul etti. Ayrıca Abdullah, Hayyan'a Karin tarafından bir hiyleye maruz kalmaması için doğruluğu anlaşılıncaya kadar teslim edeceği el-CiMI bölgelerinin iç kısımlarına girmemesini tembih etti. Nihayet Hayyan, Karin'e bir mektup göndererek Abdullah b. Tahir tarafından isteklerinin kabul edildiğini bildirdi. Bunun üzerine Karin, Mazyar'ın kardeşi olan amcası Abdullah b. Karin'i ve bütün kumandanlarını yemeğe çağırdı, fakat silahlarını bırakıp yemeklerini yedikten sonra istirahata kavuştukları bir sırada Hayyan'ın adamları onları çepçevre kuşattılar ve ellerini arkalarına bağlayıp Hayyan'ın yanına getirdiler. Hayyan onlardan güven vesikası aldıktan sonra adamlarıyla birlikte Karin'e ait olan el-CiMl'e girdi.

 

Durumu öğrenen Mazyar buna çok üzüldü ve kardeşi KMyar O'na şunları söyledi: "Demird dokumacı ve ayakkabıcılardan meydana gelen yirmi bin Müslüman hapishanende tutuklu bulunmaktadır. Sen kendini bunlarla meşgul ederken güvendiğin yönden ve ailen tarafından yakayı ele verdin. Bundan sonra yanında tutuklu bulunan bu mahpusları ne yapacaksın?" Kahyar'ın bu sözleri üzerine Mazyar, hapishanesinde tutuklu bulunan herkesi serbest bıraktı ve ileri gelen adamlarından bir grubu yanına çağırarak onlara: "Evleriniz düzlükte, ovada bulunmaktadır. Hareminize el sürülmekten ve mallarınızın ellerinizden alınmasından korkuyorum. Haydi gidin, kendiniz için eman dileyin." dedi. Onlar da Mazyar'ın sözüne uyarak evlerine döndüler ve kendileri için eman aldılar.

 

Sariye halkı Surhastan'ın yakalandığını ve Hayyan b. Cebele'nin Servin Dağı'na girdiğini öğrenince hemen Mazyar'ın Suriye'deki amilinin üzerine saldırdılar, ancak amil kaçarak kendisini kurtardı. Halk hapishanenin kapısını açıp tutukluları dışarı çıkardı. Bundan bir müddet sonra Hayyan b. Cebele Sariye Şehri'ne geldi. Mazyar'ın kardeşi Kuhyar, Hayyan'ın Sariye'ye gelişini öğrenir öğrenmez hemen Muhammed b. Musa b. Hafs'ı Hayyan'a göndererek eman istedi, ayrıca Mazyar'ı teslim etmek şartıyla babasının ve dedesinin sahip oldukları el-CiMI bölgesini vermesini teklif etti. Nihayet Ahmed b. esSakar (veya es-Sukayr) ile birlikte Muhammed b. Musa Hayyan'ın yanına geldiler ve Kuhyar'ın dileklerini ilettiler. Hayyan da Kuhyar'ın dileklerini istisnasız kabul etti.

Muhammed b. Musa ile Ahmed b. es-Sakar elçilik görevlerini ifa edip geri döndüklerinde Hayyan Ahmed'İn altındaki güzel ata göz koydu ve birisini göndererek bu güzel atı O'nun elinden aldı. İşte bu hadiseden sonra Ahmed b. es-Sakar Hayyan'a öfkelendi ve O'nun için şunları söyledi: "Hele şu dokumacı köleye bakın! Benim gibi bu beldenin ileri gelen bir şeyhine nasıl davranıyor?" Ahmed sonra Kühyar'a bir mektup yazarak O'na da şunları söyledi:

 

"Yazıklar olsun sana! Neye işinde yanlışlık yaparak Emir Abdullah b. Tahir'in amcası Hasan b. Hüseyn gibi birisini bırakıp da bu dokumacı kölenin (Hayyan'ın) emanı altına giriyor ve kardeşini O'na teslim ediyorsun? Ayrıca böyle yapmakla kendi değerini düşürüyor, Hasan b. Hüseyni bırakıp kölelerinden birisi olan Hayyan'a meyletmekle O'nun sana karşı kin beslemesine sebep oluyorsun."

 

Bunun üzerine Kuhyar da Ahmed b. es-Sakar'a bir mektup gönderdi ve şöyle dedi:

"Aslında ben bu işi baştan yanlış yaptım ve ertesi gün O'nun (Hayyan'ın) yanına gideceğime söz verdim. Şayet muhalefet edip karşı korsam bana karşı ayaklanıp kanımı, evimi (ailemi) ve mallarımı mubah saymasından emin olamam. Eğer onunla savaşa girersem mutlaka adamlarından bir kısmını öldürürüm, fakat böyle yapmakla boş yere kan dökülmüş olur ve yaptığımız her şeyalt üst olur, neticede ise araya kin ve buğz girer. "

Ahmed b. es-Sakar da Kuhyar'ın gönderdiği bu mektuba şu şekilde bir karşılık verdi:

"Buluşma gününüz geldiğinde ailenden birisini O'na gönderir ve yazacağın mektupta hastalığını belirterek gelemeyeceğini söyler, üç gün tedavi göreceğini belirtirsin ve: ''Şayet üç gün içerisinde afiyete kavuşursam gelmeye çalışınm, aksi takdirde mutlaka bir mahfe ile gelirim.'' dersin. Şen hiç düşünme, biz O'na bunu kabul ettiririz."

 

Nihayet Kuhyar, Ahmed'in bu düşüncesini kabul etti. Bu sırada Ahmed b. es-Sakar ile Muhammed b. Musa b. Hafs Tamıs'te bulunan Hasan b. Hüseyn'e bir mektup yazdılar ve mektupta O'na: "Mazyar'ı ve süvarileri (veya el-Cebel'i) size teslim etmemiz için hemen gelin, aksi takdirde fırsatı kaçırmış olacaksınız." dediler. Onlar bu mektubu acele götüren birisi (Şazan b. Fadl) ile hemen Hasan b. Hüseyn'e gönderdiler.

 

Hasan b. Hüseyn mektubu alır almaz hemen harekete geçti ve üç günlük yolu bir gecede katederek Sariye Şehri'ne geldi. Sabahleyin Hasan b. Hüseyn, Kuhyar ile Hayyan'ın buluşma yeri olan HurremabM'a geldi. Hayyan, Hasan b. Hüseyn'in davul seslerini duyunca O'nu bir fersahlık mesafede karşıladı ve şunları söyledi: "Burada ne yapıyorsun ve buraya niçin geldin? Şervın Dağları'nı fethettiğin halde oraları bırakıp buraya gelmişsin. Oraların ahalisinin gaddarlık yaparak bugüne kadar yapmış olduğumuz her şeyi alt üst etmeyeceklerine dair sana kim teminat verdi? Eğer onların niyetlerinde gaddarlık yapmak varsa buna fırsat vermemek için derhal geri dönün." Bunun üzerine Hayyan: "Benim buraya geliş maksadım adamlarımı alıp savaş ağırlıklarını yükleyip götürmekten ibaretti." dedi. Hasan b. Hüseyn ise O'na: "Sen hemen git, ben adamlarını ve ağırlıklarını arkandan gönderirim." karşılığım verdi.

 

Hasan b. Hüseyn'in bu emri üzerine Hayyan hemen hareket etti, fakat bu sırada Vendad Hürmüz Dağları'nın sığınma bakımından en muhkemi olan Kur'da karargah kurması için Abdullah b. Tahir'den kendisine bir mektup geldi. Mazyar'ın malları burada, yani Kur'da bulunuyordu. Ayrıca Abdullah b. Tahir Karin'in el-Cibal'den istediği yeri almasına ve istediği kadar mal alıp götürmesine mani olunmasını emretti. Bunun üzerine Karin, Kur'da ve diğer yerlerde bulunan Mazyar ve Sürhastan'a ait olan malları alıp götürdü. Böylece Hayyan'ın Ahmed b. es-Sakar'ın atına göz dikip aç gözlülük göstermesi yüzünden bütün yaptıkları alt üst olup boşa çıktı ve parlayan yıldızı söndü. Bundan bir müddet sonra da Hayyan hayata gözlerini yumdu. Hayyan b. Cebele'nin ölümü üzerine yerine Abdullah b. Tahir amcası Muhammed b. Hüseyn b. Mus'ab'ı gönderdi. Hasan b. Hüseyn ise Hurremabad'a geldi ve yanına gelen Muhammed b. Musa b. Hafs ile Ahmed b. es-Sakar'a teşekkür etti. Ayrıca KUhyar'a da bir mektup yazdı, bunun üzerine yanına gelen KUhyar'a ikram ve ihsanda bulundu ve bütün isteklerini kabul etti. Bu arada Kuhyar ile Hasan b. Hüseyn, Mazyar'ın Kuhyar tarafından kendisine teslim edileceği günü kararlaştırdılar.

 

Bundan sonra KUhyar, Mazyar'ın yanına döndü ve O'nun için eman alıp vesika temin ettiğini kendisine bildirdi. Hasan b. Hüseyn ise kararlaştırdıkları günün öğle vaktinde ve beraberindeki üç Türk gulamla harekete geçti, ayrıca Ürm'e giden yolda kendisine kılavuzluk etmek üzere yanına İbrahim b. Mihran'ı aldı. Ürm'e yaklaşınca İbrahim korkuya kapıldı ve: "Burası öyle bir yerdir ki buradan ancak bir süvari ile geçilebilir." dedi, fakat Hasan b. Hüseyn, İbrahim'e bağırarak: "Yoluna devam et." diye karşılık verdi.

 

İbrahim b. Mihran anlatıyor:

 

"Bunun üzerine ben aklım karışmış olarak yoluma devam ettim ve nihayet Ürm'e geldik. Bu sırada Hasan b. Hüseyn bana HürmüzabM'ın yolunu sordu. Ben: ''Şu yolun gittiği dağın üzerindedir.'' diye cevap verdim. ''Öyle ise o tarafa yürü.'' dedi, bunun üzerine ben: ''Allah'a yalvarırım; kendinizi, bizi ve beraberinizdekileri düşünün.'' dedim. Hasan b. Hüseyn bana bağırdı ve: ''Terbiyesiz kadının çocuğu, yoluna devam et!'' dedi. Bunun üzerine ben: ''Mazyar'ın beni öpmesinden (veya öldürmesinden) ve Emir Abdullah b. Tahir'in suçlu saymasından, boynumu vurdurmam daha iyi olur.'' dedim. Bu sözlerimden dolayı beni azarladı, kıskıvrak tutup kötülük yapacağım sandım. Nihayet korku içerisinde yoluma devam ettim ve güneşin batışına doğru HürmüzabM'a geldik. Konaklamak üzere buraya indi ve biz bu sırada oruçlu idik.

 

Hasan b. Hüseyn askerlere haber vermeden harekete geçtiği için süvariler ayrı ayrı gruplar halinde peşinden gelip kendisine iltihak ettiler, çünkü askerler hareket ettiğini sonradan öğrendiler."

 

İbrahim b. Mihran bu hadiseyi anlatmaya şu şekilde devam ediyor:

 

"Akşam namazım kıldıktan sonra karanlığın çöktüğü bir sırada Lebure yolundan bize doğru gelen ve önlerinde mum ışıkları yanan bir süvari grubuyla karşılaştık. Bu sırada Hasan b. Hüseyn bana LebUre yolunu sordu. Ben de:

 

LebUre yolu üzerinde süvariler ve ateşler güdüğümü söyledim. Aklım karışık olduğu için işin gerçeğine tam vakıf değildim. Nihayet ateşler bize doğru yaklaşınca Kuhyar ile birlikte Mazyar'ı gördüm. Bu sırada her ikisi bineklerinden indiler ve Mazyar ilerleyerek Hasan b. Hüseyn'in huzuruna gelip selam verdi. Fakat o Mazyar'ın selamım almadı ve adamlarından iki kişiye: ''Bu ikisini yanınıza alın ve muhafaza edin.'' dedi. Hasan b. Hüseyin'in emri üzerine bu kişiler onları muhafaza altına aldılar. Seher vakti olunca Hasan b. Hüseyn bu kişiler ile birlikte Mazyar'ı Sariye Şehri'ne gönderdi, kendisi ise HürmüzabM'a giderek Mazyar'ın sarayım yaktı ve mallarını yağma etti. Daha sonra HurremabM'a gelen Hasan b. Hüseyn Mazyar'ın kardeşlerini yakalayıp burada hapse attı ve başlarına koruma görevlileri tayin ettikten sonra Sariye Şehri'ne geldi. Burada ikamete karar veren Hasan b. HÜseyn Mazyar'ı kendisine yakın bir yerde tutukladı.

Bundan sonra Muhammed b. İbrahim b. Mus'ab, Hasan b. HÜseyn'in yanına gelerek Mazyar'ın malları ve ailesi konusunda tartışmaya girdi ve bu konunun haIli için Abdullah b. Tahir'e bir mektup yazdı. Abdullah b. Tahir de gönderdiği cevabı mektupta Hasan b. Hüseyn'den Mazyar'ı ve ailesini (hatta kardeşlerini) Muhammed b. İbrahim'e teslim etmesini, O'nun da bunlarla birlikte el-Mu'tasım'ın yanına gitmesini emretti. Ayrıca Abdullah, Hasan b. Hüseyn'den Mazyar'ın ve ailesinin mallarını araştırıp bir yerde toplayıp muhafaza etmesini istedi. Bunun üzerine Hasan b. Hüseyn Mazyar'ı huzuruna çağırdı ve mal varlığım sordu. Mazyar mallarının hazinedarlarının yanında olduğunu söyledi. Kuhyar bu mallara kefil oldu ve bu hususta kendisine şahitler tuttu. Sonra Mazyar şunları söyledi: ''Şahit olun ki, yanıma aldığım mallarımın hepsi doksan altı bin dinar, on yedi parça zümrüt, on altı parça yakut, sekiz yük muhtelif elbise, cevher ve altından yapılma bir kılıç, altından yapılma ve cevherle süslenmiş bir hançer, kıymeti on sekiz milyon dirhem tutarında içerisi kıymetli cevherler ile dolu büyük bir hokkadan ibarettir.'' Mazyar'ın bu malları, Abdullah b. Tahir'in hazinedarı ve aynı zamanda Karargah Haber Dairesi Başkanı olan kişiye teslim edildi.

 

Mazyar'ın bu malları yanına almaktaki gayesi, bunları Hasan b. Hüseyn'e vererek halka ve el-Mu'tasım'a Hasan b. Hüseyn tarafından kendi camna, malına, çocuklarına eman verildiğini ve babasına mahsus olan dağlık bölgelerin tekrar kendisine tahsis edildiğini göstermekti. Fakat onuruna çok düşkün olan Hasan b. Hüseyn bu malları kabul etmedi.

 

Ertesi gün Hasan b. Hüseyn, Mazyar'ı Ya'kub b. Mansur ile birlikle halife el-Mu'tasım'ın yanına gönderdi. Sonra KUhyar'a askeriyeden katırlar almasını ve Mazyar'ın mallarını bu katırlara yüklemesini emretti; hatta bu malların güvenliğini sağlamak için O'nunla birlikte bir de ordu göndermek istedi, fakat Kuhyar: "Buna gerek yok." diyerek reddetti.

KUhyar ve gulamları Mazyar'ın mallarını alıp yüklemek için katırları yanlarına alarak harekete geçtiler. Malların bulunduğu hazineleri açıp dışarı çıkararak yüklemek için hazırlığa geçtikleri bir sırada Merzuban'ın Deylemli köleleri KUhyar'ın üzerine saldırdılar ve şunları söylediler: ''Sen bizim sahibimize gaddarlık yaptın, O'nu Araplara teslim ettin, şimdi ise utanmadan mallarını almak için geldin.'' KUhyar'ın üzerine saldıran Deylemli kölelerin sayısı bin iki yüz kadardı. Neticede KUhyar'ı yakalayan bu köleler O'nu zincire vurdular ve gece karanlığı bastırınca öldürdüler. Sonra da Mazyar'a ait olan malları ve KUhyar'ın katırlarını yağma ettiler. Durumu öğrenen Hasan b. Hüseyn ve Karin üzerlerine birer ordu gönderdiler. Karin'in adamları onların bir kısmını yakaladılar, yakalananlar arasında köleleri hücuma teşvik eden Mazyar'ın amcasının oğlu Şehriyar b. el-Madmağan (veya el-Masmağan) da bulunuyordu. Karin tarafından Abdullah b. Tahir'in yanına gönderilen Şehriyar b. el-Madmağan yolda giderken Kumis'te öldü.

 

Diğer taraftan bu Deylemli kölelerin hareketlerini öğrenen Muhammed b. İbrahim de peşlerinden adamlar gönderip onları yakalattı ve Sariye Şehri'ne gönderdi. "

Bir rivayete göre Mazyar'ın yakalanıp el-Mu'tasım'ın yanına gönderilmesinin sebebi şu idi:

 

Mazyar'ın KCıhyar adında bir amca oğlu vardı; Taberistan Dağları O'nun hakimiyetinde idi, ovalık kısımlar ise Mazyar'ın elinde bulunuyordu. Taberistan Dağları üç dağdan ibaretti; bunlar Vendad-Hürmüz, kardeşi Vendasencan ve Servin b. Sürhab'a ait olan dağlardı. Bir müddet sonra durumu güçlenen Mazyar amcasının oğlu, bir rivayete göre kendi kardeşi KCıhyar'a bir mektup göndererek yanına aldı ve O'nun hakim olduğu dağlık bölgeye ''Dürr!'' adıyla tanınan birisini kendi adına vali tayin etti. Fakat bir müddet sonra Abdullah b. Tahir'e karşı koyan Mazyar asker ihtiyacım temin etmek için Kuhyar'ı çağırdı ve: "Sen hakimi olduğun bu dağlık bölgelerin durumunu başkalarından daha iyi bilirsin." diyerek dağlık bölgelere geri dönmesini ve buraları korumasını istedi; ayrıca Mazyar, Afşin ile mektuplaştığım belirtti ve Afşin'in durumunu O'na bildirdi. Bu arada Mazyar, Dürri'ye haber göndererek yanına gelmesini emretti ve bunun üzerine yanına gelen Dürrl'ye yeni askerler vererek Abdullah b. Tahir'in amcası Hasan b. Hüseyn ile savaşmak üzere yola çıkardı.

 

Mazyar dağlık bölgeleri Kuhyar, endişe duyduğu diğer bölgeleri Dürr! ve askerleri vasıtasıyla güven altına aldığım sanıyordu. Bu sebeple yukarıda da bahsedildiği üzere Dürrl'yi takviye için yeni kuvvetler vermişti. Bu arada el-Mu'tasım tarafından gönderilen askerler Mazyar'a iyice yaklaşmışlardı.

 

Bu sırada Mazyar çok az kimse ile birlikte kendi şehrinde bulunuyordu.

 

Kuhyar'ın Mazyar'a karşı kalbinde taşıdığı kin ve Mazyar'ın Kuhyar'a yaptıkları O'nun Hasan b. Hüseyn'e mektup yazarak Mazyar'ın Afşin ile mektuplaşmasını ve askerlerinin içinde olup bitenlerin hepsini bildirmesine yol açtı. Hasan b. Hüseyn, Kuhyar'ın gönderdiği mektubu el-Mu'tasım'a yolladı. Ayrıca Hasan b. Hüseyn ile Abdullah b. Tahir, Kuhyar'a bir mektup göndererek bütün arzularını yerine getirmeyi, hakimi olduğu dağlık bölgeyi kendisine iade etmeyi ve elinde bulundurduğu şeye hiçbir kimsenin iddiada bulunmayacağım tekeffül ettiler. Kuhyar ise onların bu tekliflerini memnuniyetle karşıladı ve kendilerine dağlık bölgeyi teslim edeceği günü bildirdi

Nihayet belirlenen gün gelince Hasan b. Hüseyn harekete geçerek Dürri'ye savaş açtı, ayrıca Abdullah b. Tahir de büyük bir ordu gönderdi. Bu ordu yanına gelir gelmez Kuhyar dağlık bölgeyi teslim etti ve ordu dağlık bölgeye girdi. Bu sırada Dürri, Hasan b. Hüseyn ile savaşıyordu, Mazyar ise sarayında bulunmaktaydı. Ansızın sarayının kapısında süvariler ile karşılaşan Mazyar onlar tarafından esir alındı.

 

Bir başka rivayette ise Mazyar avlanmakta iken kendisini süvariler yakalayıp esir aldılar ve O'nunla bitlikte savaşmakta olan Dürri'nin bulunduğu tarafa hareket ettiler. Bu arada Durri ve askerleri ansızın yanlarında Mazyar'ın da bulunduğu Abdullah b. Tahir'in askerleri tarafından arkadan kuşatıldılar. Geri çekilmek mecburiyetinde kalan Dürri ve askerleri hezimete uğratıldılar. Bu arada Dürri'nin peşini takip eden askerler O'nu yakalayıp öldürdüler ve başım Mazyar ile birlikte getirip Abdullah b. Tahir'e teslim ettiler. Abdullah ise Mazyar'a Afşin'in mektuplarını ortaya çıkardığı takdirde el-Mu'tasım'a başvurarak kendisinin bağışlanması için çalışacağına dair söz verdi. Bunun üzerine Mazyar, Afşin ile mektuplaştığım ikrar etti ve mektupları çıkarıp Abdullah b. Tahir'in önüne bıraktı. Abdullah da bu mektuplar ile birlikte Mazyar'ı İshak b. İbrahim'e gönderdi ve bu mektupları Mazyar'ın elinden el-Mu'tasım'a teslim etmesini emretti. İshak b. İbrahim, Abdullah'ın emrini yerine getirdi. el-Mu'tasım Mazyar'a Afşin'in gönderdiği bu mektupları sordu, fakat Mazyar mektupları inkar etti, bunun üzerine de el-Mu'tasım onu ölünceye kadar dövdürdü ve ölüsünü Babek'in yanına astırdı.

 

Bir rivayete göre Mazyar 225 (839-840) yılında baş kaldırmıştı; fakat O'nun 324 (838-839) yılında başkaldırdığı rivayeti daha doğrudur, çünkü Mazyar'ın öldürülmesi 225 yılında olmuştur. Bir rivayette ise, ileride de bahsedeceğimiz üzere, Mazyarın bu mektupları el-Mu'tasım'ın huzurunda itiraf ettiği bildirilmektedir.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

AFŞİN'İN AKRABASI MENGÜÇUR'UN İSYAN ETMESİ

 

 

BU YILIN OLAYLARI

 

AFŞİN'İN AKRABASI MENGÜÇUR'UN İSYAN ETMESİ

 

ABDULLAH b. SEYYİD'İN MUSUL VALİLİĞİ'NE TAYİNİ ve ÖLDÜRÜLMESİ

 

MÜSLÜMANLARIN ENDÜLÜS'TE YAPTIKLARI BİR SAVAŞ