İBNÜ’L-ESİR

5. CİLT

HİCRİ 223.YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

AMMURİYE (Amorion)'NİN FETHİ

 

Bizans Kralı harekete geçip İsHım memleketlerinde yapacağını yaptıktan sonra el-Mu'tasım durumdan haberdar oldu. Bizanslıların Müslümanlara karşı yapmış oldukları çirkin hareketleri öğrenen el-Mu'tasım'ın canı sıkıldı ve bu durum kendisine çok ağır geldi. Bizanslıların eline esir düşen Haşimi bir kadının: "Ey Mu'tasım, yetiş imdada!" diye yalvarması kendisine ulaştırıldığı zaman tahtında oturan el-Mu'tasım bu kadının çağrısına icabet ederek: "çağrına ve imdadına koşmağa hazırım." dedi ve hemen ayağa kalkarak sarayında seferberlik ilan etti. Bundan sonra bineğine atlayıp arkasına bir hayvan kösteği ile demir sikke bağladı ve bir de içerisine azığını koyduğu heybesini aldı, fakat harekete geçmesi ancak asker toplayıp hazırlık yaptıktan sonra mümkün oldu. Bu arada el-Mu'tasım Bağdat kadısı Abdurrahman b. İshak ve Şu'be b. Sehl halkın işlerinin görüldüğü Daru'l-amıne'ye çağırdı, ayrıca adalet sahibi üç yüz yirmi sekiz kişi de burada hazır bulundular. el-Mu'tasım arazi ve akarlarının üçte birisini çocuklarına, ikinci üçte birini ise mevali grubuna, son üçte birini de Allah adına vakfetti ve burada bulunanları şahit gösterdi.

 

Bundan sonra el-Mu'tasım 2 Cemaziyelevvel (2 Nisan)'de harekete geçerek Dicle'nin batısında karargalı kurdu ve Zibatra halkına yardım maksadıyla Uceyf b. Anbese, Ömer el-Pergani, Muhammed Kutalı ve daha bir grup kumandanı buraya gönderdi. Bunlar geldikleri zaman Bizans Kralı yapacağını yapmış ve İslam memleketlerini çoktan terk etmişti. Neticede bu kumandanlar , halk köylerine dönüp yatışıncaya kadar burada kaldılar.

 

el-Mu'tasım Babek'i ele geçirdileten sonra Bizans memleketlerinden hangisinin daha muhkem ve zaptının daha güç olduğunu sordu, Amınuriye olduğunu söylediler. Amınuriye Hıristiyanlığın merkeziydi ve aynı zamanda onlara göre İstanbul'dan daha mukaddes bir yerdi. İSlamiyet'in ortaya çıkışından beri buraya İslam orduları gelmemişti. el-Mu'tasım bir rivayete göre 222 (836), diğer rivayete göre 224 (838) yılında Surramen-ra'a'dan hareket etti. Bu sefer için kendisinden önce gelmiş geçmiş hiç bir halifenin yapmadığı ölçüde büyük bir hazırlık yaptı. Hazırlanan şeyler arasında silah, alet ve edevat, çeşitli katık, su tulumu ve kırbalar gibi şeyler bulunmaktaydı. el-Mu'tasım öncü birliğin başına Eşnas'ı geçirdi ve ardından Muhammed b. İbrahim b. Mus'ab'ı gönderdi. Sağ cenaha İtah'ı, sol cenaha Ca'fer b. Dinar b. Abdullah el-Hayyat'ı tayin etti, merkeze ise Uceyfb. Anbese'yi görevlendirdi. Bundan sonra Bizans memleketlerine giren el-Mu'tasım esir mübadelesinin yapıldığı yer olan ve Tarsus ile aralarında bir günlük mesafe bulunan, aynı zamanda denize yakın olup Selukıye üzerinde bulunan Sinn Nehri'ne gelip konakladı.

 

el-Mu'tasım bundan sonra Afşin'i Suruç'a gönderdi ve Derebül-hades'ten buraya girmesini emretti, ayrıca buluşacakları ve buraya gireceği günü da tespit etti. Bu arada Eşnas'ı Tarsus geçidi tarafından yola çıkardı ve kendisini Safsaf'ta beklemesini emretti, ayrıca peşinden de Vasif'ı gönderdi. Eşnas 22 Receb (21 Haziran)'de yola çıktı ve iki gün sonra da peşinden el-Mu'tasım hareket etti.

 

Eşnas Merc-i Üskuf'a geldiği zaman kendisine el-Mu'tasım tarafından ve el-Metamir'den gönderilen bir mektup geldi. el-Mu'tasım mektubunda Bizans Kralı'nın önlerinde bulunduğunu, kendilerini ansızın bastıracağını bildiriyor ve yanına gelinceye kadar beklemesini emrediyordu. Bunun üzerine Eşnas üç gün burada kaldı. Bu sırada el-Mu'tasım'dan ikinci bir mektup daha geldi. el-Mu'tasım bu mektubunda Eşnas'tan kumandanlarından birisiyle bir seriyye çıkarmasını ve bu seriyyenin Bizanslılardan bir adam tutup ondan kralları hakkında bilgi almalarını istiyordu. Bunun üzerine Eşnas iki yüz süvari ile birlikte Ömer el-Pergani'yi bu iş için görevlendirdi. Ömer el-Pergalli Ankara'ya geldiği zaman adamlarını Bizanslı birisini bulmaları için etrafa dağıttı. Ömer'in adamları, bir kısmı kralın askerlerinden, bazıları da köy halkından meydana gelen bir grup kimseyi yakalayıp Eşnas'ın huzuruna getirdiler. Eşnas bunlara kralı sordu, onlar da kralın otuz gündür savaşmak maksadıyla el-Mu'tasım'ın öncü birliğini beklediğini, bu arada Afşin'in büyük bir kuvvetle Ermenek tarafından kendi topraklarına girdiğini öğrenince dayısının oğlunu kendi yerine askerinin başına bırakarak hemen Afşin'in bulunduğu tarafa hareket ettiğini söylediler. Eşnas sonra onları el-Mu'tasım'a gönderdi ve bu durumu aynen ona da anlattılar. Bunun üzerine el-Mu'tasım Afşin'e bir mektup göndererek Bizans Kralı'nın üzerine gitmekte olduğunu bildirdi, bu arada Bizanslıların kendisine karşı her hangi bir harekete girişmesinden korktuğu için ikinci bir mektup gönderilinceye kadar bulunduğu yerden ayrılmamasını istedi. El-Mu'tasım Afşin'e yazmış olduğu bu mektubu O'na ulaştırana on bin dirhem vermeyi garanti etti.

 

el-Mu'tasım'ın bu vaadi üzerine mektupla birlikte Afşin'e doğru hareket eden elçiler O'nun Bizans ülkesinin iç kısımlarında bulunması dolayısıyla kendisini görüp mektubu veremediler. Bu esnada el-Mu'tasım Eşnas'a bir mektup göndererek ilerlemesini emretti. Eşnas'ın bulunduğu yerden ayrılıp ilerlemesi üzerine gerisinde bulunan el-Mu'tasım O'nun yerini aldı. Ankara ile el-Mu'tasım arasında üç konaklık bir mesafe kalmıştı, fakat el-Mu'tasım'ın askerleri bu sırada şiddetli bir şekilde su ve yem sıkıntısına düştüler.

Eşnas yoluna devam ederken birçok kimseyi esir alıp boyunlarını vurdurdu. Sıra yaşlı bir kimseye geldiği zaman Eşnas'a şunları söyledi: "Beni öldürmekle eline ne geçecek? Sen ve askerin şu anda darlık ve sıkıntı içerisindesin. Burada ve çok yakınımızda sizden korkarak Ankara'dan kaçan bir hayli insan vardır, bunların yanlarında ise yiyecek, arpa ve diğer şeyler bulunmaktadır. Benimle birlikte bir grup kimse gönder, onları bunlara teslim edeyim. Bundan sonra da bana yol ver, gideyim." Bunun üzerine Eşnas yaşlı kimse ile birlikte beş yüz süvari gönderdi ve bu yaşlı kimseyi Malik b. Keyder'e teslim etti. Bu arada Malik'e: "Bu yaşlı kimse sana ne zaman çok miktarda esir veya bol miktarda ganimet gösterirse ona o zaman yol ver." dedi.

 

Beş yüz kişilik süvari ile birlikte bu yaşlı kişi yola koyuldu ve onları otu bol bir vadiye getirdi. Süvariler bineklerini otlağa bıraktılar, kendileri karınlarını doyurdular, sonra da bu bol ağaçlı vadiden ayrılıp yollarına devam ettiler. Yaşlı kişi onları nihayet bir dağa getirdi, geceyi konaklayarak burada geçirdiler. Sabah olunca bu kişi süvarilere şöyle dedi: "İki kişi şu dağın tepesine çıksınlar ve etrafa bakıp yakaladıkları kimseleri alıp getirsinler." Bunun üzerine dört kişi dağın tepesine çıkarak bir erkekle bir kadını yakalayıp getirdiler.

 

Bu yaşlı kişi onlardan daha önce Müslüman askerlerden korkarak Ankara'yı terk eden halkı sordu, onlar da halkın bulunduğu yeri gösterdiler. Bunun üzerine yaşlı kişi süvariler ile birlikte hareket ederek Tuz Gölü'nün kenarında bulunan Ankara halkının üzerine geldiler. Süvarileri gören halk kadınları ve çocukları gölün içerisine sokarak bir kenara çekildiler ve Müslüman askerlerle savaşa tutuştular. Neticede Müslümanlar onlardan bir hayli ganimet aldılar, ayrıca Bizanslı Rumlardan pek çok kimseyi de esir ettiler. Bu arada esir edilenlerin arasında daha önceden bir hayli yara almış kimseler de bulunmaktaydı. Kendilerine bu yaralardan sorulduğunda sebebini şu şekilde anlattılar: "Kralın Afşin ile yapmış olduğu savaşa katılmıştık. Kral asker topladığı bir sırada Afşin'in Ermenek tarafından büyük bir birlikle ülkesine girdiğini öğrenince akrabalarından birisini askerinin başına bırakarak kendisi Afşin'in askerlerine doğru hareket etti. Onları sabah namazında bastırdık, bozguna uğrattık ve bütün piyadelerini öldürdük. Bu arada peşlerini takip eden askerlerimiz birbirlerinden koparak dağıldılar, öğle vaktine doğru Afşin'in süvarileri geri dönerek bizimle şiddetli bir savaşa tutuştular, askerimizi yararak aramıza girdiler. İşte bu sırada olanlar oldu ve kralın nerede olduğunu da bilmiyoruz. Bu defa biz bozguna uğradık. Kralın geride bıraktığı kışlaya döndüğümüzde askerin bozulduğunu ve kralın yerine halef bıraktığı yakımndan uzaklaştıklarını gördük."

 

Ertesi gün küçük bir grupla gelen Kral, askerinin bozulduğunu görünce yerine halef bıraktığı akrabasını yakalayıp boynunu vurdurdu, ayrıca bütün şehir ve kalelere mektuplar göndererek kışladan ayrılan herhangi bir askeri yakaladıkları zaman onu sopaladıktan sonra tekrar Müslümanlar ile karşılaşmalarını temin etmek için kendisinin tayin ettiği bir yere göndermelerini istedi. Bu arada Kral bir hadımım Ankara'ya gönderdi ve ondan buranın halkım korumasını istedi; fakat hadım Ankara'ya geldiği zaman halkın buradan uzaklaştığım gördü ve durumu bir mektupla krala bildirdi, bunun üzerine kralona Ammuriye'ye gitmesini emretti. Bu sırada Malik b. Keyder beraberindeki ganimet ve esirler ile birlikte Eşnas'ın komutasındaki birliğe geri döndü. Bu arada dönüşü esnasında güzergahında bulunan bir çok sığır ve koyunu ganimet olarak aldı, yaşlı kişiyi de serbest bıraktı. Malik b. Keyder, Eşnas'ın birliğine geldiği zaman yukarıda anlatılan vak'ayı Eşnas'a haber verdi, Eşnas da bunu el-Mu'tasım'a bildirdi. el-Mu'tasım buna çok sevindi.

 

Üç gün sonra Beşir, Afşin'in sağlık haberlerini getirdi. Bu vak'a 25 Şaban (23 Temmuz)'da meydana gelmişti. Ertesi gün Afşin Ankara'da bulunan el-Mu'tasım'ın yanına geldi ve üç gün beraberce burada kaldılar. el-Mu' tasını askerlerini sonra sağ, sol cenah ve merkez olmak üzere üçe ayırdı. Sol cenahın başına Eşnas'ı, sağ cenahın başına Afşin'i getirdi; kendisi ise merkezde kaldı. Ayrıca üçe ayırdığı her birliğin arasında iki fersahlık mesafe bıraktı ve her birliği tekrar kendi aralarında sağ ve sol cenah olmak üzere ikiye ayırdı. Bundan sonra köyleri yakıp yıkmalarım, bu köylerde buldukları kimseleri yakalamalarını, sonra da her birliğin tekrar asıl yerine dönmelerini emretti. Bu hareketlerini aralarında yedi konaklık mesafe bulunan Ankara ile Ammuriye arasında uygulayacaklardı. Nihayet el-Mu'tasım'ın emri istikametinde hareket ederek Ammuriye'ye geldiler.

 

Ammuriye'ye ilk olarak Eşnas, sonra da sırayla el-Mu'tasım ve Afşin geldiler. el-Mu'tasım bu kumandanlar ile birlikte Ammuriye'nin çevresini dolaştıktan sonra burasını aralarında taksim etti ve her kumandam asker sayısına göre burçlarda görevlendirdi. Bu sırada Ammuriye'de bulunan Bizans Rumları bir Müslümam esir etmişler, bu Müslüman din değiştirerek Hıristiyan olmuştu. Müslümanların buraya geldiklerini gören bu kişi tekrar onların safına katıldı. Bu arada el-Mu'tasım'a bir sel baskım neticesinde Amınuriye şehrinin bir kenarındaki surun yıkıldığı, Bizans Kralı'nın Ammuriye Valisi'ne bir mektup göndererek yıkılan bu kısmın tamir edilmesini istediği, fakat valinin gevşeklik göstererek tamir işini ihmal ettiği, kralın Kostantiniyye (İstanbul)'den hareket ettiği bir sırada vali kralın suru harap bir vaziyette görmesinden korkarak yıkılan kısmının dış yüzünü üst üste taşlar koyarak ördürdüğü haberi ulaştırıldı. Bunun üzerine el-Mu'tasım ağaç bir köprü üstüne kuleler kurdurup surun bu kısmını gördü, bunun üzerine de çadırının o tarafa kurulmasını emretti ve mancımklar yerleştirip hedef olarak bu kısmı seçti. Neticede mancımklarla dövülen sur bu kısımdan çatlayıp ayrıldı.

 

Bu durumu gören Rumlar açılan gediği kapatmak için harekete geçtiler ve birbirine eklenmiş büyük kalaslarla bu kısmı tamire çalıştılar, fakat mancımklarla bunların kırılıp parçalanması üzerine bu defa keçelerle bu yarığı doldurmağa çalıştılar. Mancımkların devamlı surette surun bu kısmını dövmesi üzerine neticede sur parçalandı, bunun üzerine hadım ile Ammuriye patriği (kumandam) olan Natıs surun bu durumunu Kral'a bildirmek maksadıyla bir mektup yazdılar ve bu mektubu iki kişi ile birlikte Kral'a gönderdiler, fakat Müslümanlar bu iki kişiyi yakalayıp el-Mu'tasım'ın huzuruna getirdiler. el-Mu'tasım huzuruna getirilen bu kişileri sorguya çekip üzerlerini araştırdı ve krala götürülmekte olan mektubu ele geçirdi. Mektupta şehrin kuşatılmasından, bir yanlışlık ve yanılma eseri olarak askerlerin şehre girdiklerinden, Natıs'ın bir gece seçkin adamlarıyla birlikte harekete geçip ne bahasına olursa olsun saldırıya geçip kurtulmayı başardıktan sonra Kral'ın yanına geleceklerinden bahsediliyordu. Mektubu okuyan el-Mu'tasım bu kişilere on bin dirhem verilmesini emretti, ayrıca hıl'atler de hediye etti, sonra da emir verip Ammuriye'nin etrafında dolaşmalarını ve Natıs'ın bulunduğu burcun karşısında durmalarını istedi. Bu emir üzerine bunlar ellerinde dirhemler, sırtlarında hıl' atler olduğu halde gelip Natıs'ın karşısında durdular. Natıs ve beraberindeki Rumlar bunları tanıdılar ve bu davranışlarından dolayı onlara küfrettiler.

 

el-Mu'tasım gece olsun, gündüz olsun korunma hususunda daima ihtiyatlı davranılmasını emretti. Mancımklarla dövülen kısımdan ve iki burcun arasından sur yıkılıncaya kadar kendisi ve askerleri bu ihtiyatlı hallerini sürdürdüler. Bundan sonra el-Mu'tasım Ammuriye hendeğini içleri toprak dolu koyun tulumlarıyla kapatıp doldurttu, ayrıca içerisine on kişinin sığabileceği büyüklükte debbabe (kaleleri yıkmakta kullanılan harp aleti) 'ler yaptırttı. Bu dabbabeler koyun derileri ile doldurulan hendeğin üzerinden Ammuriye surunu yıkmak için yuvarlanacaklardı. Nihayet bunlardan biri yuvarlandı, fakat hendeğin yarısına geldiği zaman bu tulumlardan birisine takılıp kaldı. İçerisindeki kimseler bir hayli sıkıntı çektikten sonra güç bela kurtulabildiler. Bu arada merdivenler ve mancınıklar da yaptırıldı.

 

Surun yıkılışının ertesi günü el-Mu'tasım açılan bu gedikten Ammuriye halkına savaş açtı. Savaşa ilk başlayan kişi Eşnas ile adamlarıydı. Ne var ki bulunulan yerin dar ve elverişsiz olması dolayısıyla onlarla savaşmak mümkün olmadı. Bunun üzerine el-Mu'tasım Eşnas ve adamlarına surun çevresinde kurdurmuş olduğu mancımklarla yardımda bulundu. Mancımkları açılan bu gediğin çevresinde topladı ve hedef olarak bu gediğe atmalarını emretti.

 

On ikinci günde devreye savaş için Afşin ve adamları girdiler, atılganlık gösterip çok güzel savaştılar. Bu esnada el-Mu'tasım bineğinin sırtında açılan gediğin karşısında duruyordu, yanında ise Eşnas, Afşin ve ileri gelen kumandanlar bulunuyorlardı. "Bugünkü savaş ne kadar güzel" dedi. Ömer el-Pergani de: "Bugünkü savaş dünkünden daha güzel." karşıhğım verdi. Eşnas ise hiç bir şey söylemedi.

 

Öğle vakti olup, el-Mu'tasım ve askerleri ayrıldılar, Eşnas ise çadırına yöneldi. Bu sırada daha önce yapa geldikleri üzere kumandanlar yürüyerek Eşnas'ın yanına geldiler. Bunların arasında Ömer el-Fergani ve Ahmed b. Halil b. Hişam da bulunuyordu. Eşnas kumandanlara şöyle dedi: "Ey kötü kadın çocukları! Ne ettiniz de, önümde böyle yürüyorsunuz? Dün de bugün Müminlerin emirinin huzurunda savaştığınız gibi savaşmanız gerekirdi. Bir de kalkıp, sanki dün savaşanlar siz değilmiş gibi, bugünkü savaş dünkünden daha iyi oldu diyorsunuz. Çadırlarınıza geri dönünüz." Ömer el-Pergani ve Ahmed b. Halli Eşnas'ın huzurundan ayrıldıktan sonra kendi aralarında şöyle konuştular: "Şu fahişe çocuğu köleyi gördün mü bugün bize ne yaptı? Bizanshlara iltihak etmek bu sözleri işitmekten daha hafif değil mi?"

 

Abbas b. el-Me'mun hakkında bilgi sahibi olan Ömer el-Pergani Ahmed b. Halil'e: "Yakında Allah bunun (Eşnas'ın) hakkından gelecektir." dedi. Ahmed b. Halil'in ısrarı üzerine de Abbas b. Me'mun hakkındaki bildiklerini anlattı ve Abbas b. Me'mun'un yanına giderek adamları arasına katılmasını tavsiye etti. Ancak Ahmed: "Ben Abbas b. Me'mun'un (bey' at) işinin tamamlandığım sanmıyorum." dedi. Bunun üzerine Ömer el-Pergani, Abbas'ın (bey'at) işinin tamamlandığım söyleyerek Ahmed'i el-Haris es-Semerkandi'ye gönderdi. el-Haris bey'at için yanına gelen Ahmed'in durumunu Abbas b. Me'mun'a bildirdi, fakat Abbas bu konu ile ilgili bilgilerin Ahmed tarafından bilinmesini istemediğinden durumu Ahmed'den sakladılar ve bu konuda O'na hiç bir şey söylemediler.

 

Savaşın üçüncü gününde el-Mu'tasım'ın adamları devreye girdiler, bunların arasında Türkler ve Mağribliler de bulunuyor ve savaşı İtah idare ediyordu. Bunlar çok güzel savaştılar ve surun yıkılan kısmını daha da genişlettiler. Bu arada savaş sürerken birçok Rum'u da yakaladılar.

 

el-Mu'tasım'ın askerleri geldikleri zaman Bizanslı Rumların kumandanları surun burçlarını kendi aralarında taksim etmişlerdi. el-Mu'tasım'ın bulunduğu tarafta görevli olan kumandan ise Venduva (<<Efendi'' demektir) idi. Venduva bugün de bundan önceki günlerde olduğu gibi güzel bir şekilde savaştı, kendisine ne Natıs ve ne de başkaları yardıma geldiler. Ancak gece vakti Venduva Rumların yanına geldi ve onlara şunları söyledi: "Savaş benim ve askerlerimin aleyhine cereyan etmektedir, yanımda ise yaralanmadık hiç kimse kalmamıştır. Ne olur adamlarınızı surda açılan gediğin yanına gönderin, az da olsa düşmanların üzerlerine bir şeyler atsınlar, aksi taktirde şehir elden çıkmak üzeredir." Venduva'nın bu sözlerine rağmen yardıma gelmediler ve:

"Bulunduğumuz yer emin ve salim olduğu için senden yardım istemiyoruz ve sana da yardıma gelmeyeceğiz." dediler. Bunun üzerine Venduva ve askerleri el-Mu'tasım'ın yanına gidip kadın ve çocuklar için eman istedikten sonra kaleyi içindekilerle birlikte teslim etmeyi kararlaştırdılar.

 

Sabah olunca Venduva adamlarını sur geldiğinin iki tarafına yerleştirdi ve onlara: "Ben el-Mu'tasım'ın yanına gidiyorum." diyerek savaşmamalarını söyledi. Nihayet Venduva el-Mu'tasım'ın huzuruna geldi. Bu sırada el-Mu'tasım'ın askerleri sur gediğine doğru yürüyorlardı, Bizanslı Rumlar ise savaşı durdurmuşlar, sura doğru ilerleyen askerlere karşı kendi aralarında birbirlerine: "Korkmayın." diyorlardı. Venduva bu esnada el-Mu'tasım'ın huzurunda oturuyordu. Sonra el-Mu'tasım Venduva'yı bir ata bindirdi, askerler bu arada sur gediğine geldiler, el-Mu'tasım'ın önünde bulunan Abdülvahhab b. Ali Müslümanlara sura girmelerini işaret ediyordu. Nihayet Müslümanlar şehre girdiler. Bu durumu gören Venduva elini sakalının üzerine koyarak telaşa kapıldı. Bunun üzerine el-Mu'tasım: "Sana ne oluyor?" diye sordu. Venduva:

 

"Ben seninle görüşmek için gelmiştim, fakat bana gaddarlık yaptın." diyerek karşılık verdi, el-Mu'tasım: "Ne söylemek istiyorsan söyle, asla sana karşı muhalefette bulunmayacağım." deyince de: "Daha nasıl muhalefette bulunmayacaksın, askerlerin şehre girdiler." şeklinde konuştu.

 

Bu arada Rumlardan kalabalık bir grup büyük bir kiliseye gelerek buradan savaşmağa başladılar, fakat Müslümanların kiliseyi yakmaları üzerine orada yanarak öldüler. Bu arada Natıs askerleri ile birlikte kendi burcunda bulunuyordu. el-Mu'tasım da bineğine atlayıp geldi ve Natıs'ın karşısında durdu. Bu sırada Müslümanlar: "Ey Natıs; haydi çık, Müminlerin Emiri işte buradadır." diyerek O'na seslendiler. Bunun üzerine Natıs üzerinde kılıcı olduğu halde burçtan kendisini gösterdi, fakat el-Mu'tasım O'nu burçtan uzaklaştırdı. Neticede Natıs kılıcını çıkardıktan sonra el-Mu'tasım'ın huzuruna geldi, el-Mu'tasım Natıs'a bir sopa vurduktan sonra çadırına doğru yürüdü ve O'nu yaya olarak arkasından getirmelerini emretti. Natıs kısa bir müddet yaya olarak yürütüldükten sonra el-Mu'tasım'ın emriyle bir bineğe bindirildi. Bu sırada Rumlar her taraftan sarılmıştı. Dört bir yandan askerler yakaladıkları kadın ve erkek esirler ile geldiler. el-Mu'tasım getirilen bu esirlerin içinden şeref ve itibar sahibi olan kimselerin ayrılmasını, diğerlerinin ise nakledilmelerini emretti, ayrıca ganimet mallarının muhtelif yerlerde satılmalarını istedi ve beş gün içerisinde satılanlar satıldı, artanlar ise yakılarak yok edildi.

 

Ganimet mallarının satışında sür'at sağlamak için bir mal üzerinde üçten fazla müzayede ilanı yapılmıyor ve böylece alım satım muamelesi hemen gerçekleşiyordu. Yine sür'atli olsun diye kölelerin satışında da ilanlar beşer beşer, onar onar yapılıyordu. Ganimet mallarının satıldığı günlerden birinde -ki o gün ileride bahsedeceğimiz üzere Uceyf askerlere el-Mu'tasım'ın üzerine hücum edeceğini vaat etmişti- askerler ganimet mallarına saldırdılar, bunun üzerine el-Mu'tasım eline kılıcını alarak hemen hızla üzerlerine yürüdü, böylece askerler uzaklaşarak yağmalama hareketinden vazgeçtiler. Bundan sonra el-Mu'tasım çadırına döndü ve vermiş olduğu bir emirle Ammuriye yakılıp yıkıldı. Ammuriye'ye gelişi 6 Ramazan 223 (13 Ağustos 838) tarihine rastlayan el-Mu'tasım burada on beş gün kaldı, daha sonra esirleri kumandanlar arasında taksim ederek Tarsus'a hareket etti.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

ABBAS b. ME'MUN'UN HAPSEDİLMESİ