İBNÜ’L-ESİR |
5. CİLT |
ABBAS b. ME'MUN'UN
HAPSEDİLMESİ
Bu
yıl el-Mu'tasım Abbas b. Me'mun'u hapsetti ve O'na lanet edilmesini emretti.
Abbas'ın hapsedilip kendisine lanet edilmesinin sebebi şu idi:
Uceyf
b. Anbese'yi Ömer el-Pergani ve Muhammed Kutah ile birlikte Zibatra'da bulunan
Bizans Kralı'nın üzerine gönderen el-Mu'tasım, Afşin'i askeri harcamalarda
serbest bırakmış, ancak Uceyf'e bu tür harcamalarda yetki tanımamıştı, ayrıca
Uceyf'in davranışlarını da kusurlu buluyordu. el-Mu'tasım tarafından kendisine
karşı alınan bu tavrı öğrenen Uceyf, yukarıda da geçtiği üzere, Abbas'ı babası
Me'mun'un ölümünden sonraki hareketinden ve el-Mu'tasım'a bey'at etmesinden
dolayı tekdir edip yerdi, ayrıca kaçırdığı fırsatı (halifeliği) yeniden
yakalaması için O'na cesaret verip teşvik etti.
Neticede
Abbas b. Me'mun Uceyf'in sözlerini kabul etti ve Ubeydullah b. el-Vaddah'ın
yalan adamı olan Haris es-Semerkandi'yi bir hile ile bu iş için kullanmayı
kararlaştırdı. Haris; edip, akıllı ve idari kabiliyete sahip becerikli bir
kişiydi; aynı zamanda Abbas b. Me'mun'un O'nunla yakınlığı vardı. Abbas b.
Me'mun Harisi elçi tayin etti ve kumandanları elde etmek için onların yanlarına
gönderdi. Askerlerin arasında dolaşan Haris bir müddet sonra el-Mu'tasım'ın
yakın adamlarından bir takım kimselerle bir grup kumandanın gönüllerini çelerek
Abbas b. Me'mun'a bey'at etmelerini sağladı. Bu arada Haris bey'atte bulunan bu
kimselere: "Biz Abbas b. Me'mun'un halifeliğini açığa vurduğumuz zaman her
biriniz birlikte bulunduğu kumandamnın üzerine atılsın ve öldürsün."
diyerek el-Mu'tasım ile Afşin, Eşnas ve diğer kumandanları öldürmekle
görevlendirdi. Bu adamlar, Haris'e söz vererek bu isteğini yerine getirmeyi
garanti ettiler.
Nihayet
Ankara ve Ammüriye üzerine yürümek isteyen el-Mu'tasım ve kumandanları
ed-Dereb'e geldikleri zaman Afşin Malatya tarafından Bizans topraklarına girdi.
Tam bu sırada da Uceyf, Abbas b. Me'mun'a ed-Dereb'de bulunan ve askerlerinin
Bizans topraklarına girmesiyle zayıf duruma düşen el-Mu'tasım'ın üzerine hücum
edip öldürmesini, bundan sonra da Bağdat'a dönmesini tavsiye etti, ayrıca
askerlerin de seferi yarıda kesip Bağdat'a döneceklerinden dolayı
sevineceklerini söyledi; fakat Abbas b. Me'mun O'nun bu tavsiyesini kabul
etmedi ve: "Askerler Bizans topraklarına girip Ammüriye'yi fethedinceye
kadar bu savaşı ifsat etmek istemiyorum." dedi. Bunun üzerine Uceyf Abbas
b. Me'mün'a şunları söyledi: "Ey gafil! Daha ne kadar uyuyacaksın?
Ammüriye fethedilmiş, adam (el-Mu'tasım) ise iyice yerleşip kuvvet kazanmıştır.
En iyisi bir kısım ganimetleri yağmalamak için bir grup kimseyi görevlendir;
bunu öğrenince el-Mu'tasım acele harekete geçecektir, işte bu sırada adamlarına
emir vererek O'nu öldürebilirsin." Abbas b. Me'mün Uceyf'in bu görüşünü de
kabul etmedi ve şöyle dedi: "ed-Dereb'e gelinceye ve ilk durumunda olduğu
gibi tenhada kalıncaya kadar O'nu bekleyeceğim, çünkü bu durumda öldürmek daha
kolayolacaktır. "
Bu
arada Uceyf bazı kimselere değersiz bir takım metaların yağma edilmesini
emretti ve bunlar yağma hareketine giriştiler. Bunun üzerine el-Mu'tasım
sür'atle hareket edip yanlarına geldi, fakat bu sırada bu kimseler
hareketlerine son vermişlerdi. Abbas b. Me'mün ise el-Mu'tasım'ı öldürmek için
sözleştiği kimseleri serbest bırakmamış bu yüzden de onlar emri olmaksızın
el-Mu'tasım'ı öldürmeyi uygun bulmamışlardı.
Ömer
el-Fergani durumdan o gün haberdar oldu. Akrabalarından genç bir uşak
el-Mu'tasım'ın yakın adamları arasında bulunuyordu ve bu genç Ömer
el-Fergani'nin çocuklarının yanlarına gelip o gece içki içmişti. Sarhoş olan bu
genç el-Mu'tasım ile beraber olduğunu ve O'nun harekete geçtiğini, ayrıca
kendisine karşılaştığı herkese kılıcını çekmesini emrettiğini söylemişti. İşte
Ömer el-Pergani durumu bu gencin ağzından duyarak öğrenmişti. Fakat bu gencin
başına bir şey gelmesinden korkan Ömer ona şunları söyledi: "Yavrum!
Müminlerin Emiri el-Mu'tasım'ın yanında fazla bulunmaktan sakın, kendi
çadırında bulun. Şayet bir ses ve gürültü duyarsan sakın bulunduğun yerden ayrılma,
zira sen toy bir gençsin ve askerlerin halinden anlamazsın." Bu genç Ömer
el-Pergani'nin söylemiş olduğu bu sözlerden ne demek istediğini anladı.
Bundan
sonra el-Mu'tasım es-Suğur (uç bölge)'a hareket etti, Afşin ise İbn el-Akta'ı
başka bir yoldan harekete geçirdi ve O'na adını verdiği bir yerin yağma
edilmesini emretti. Ayrıca yolda giderken kendisine yetişmesini istedi. Bu
arada Afşin'in emri üzerine hareket eden İbn el-Akta' verilen talimata uyarak
adı verilen yeri yağmaladıktan sonra bir hayli ganimetle birlikte konaklama
yerlerinden birinde Afşin'in ordusuna yetişti ve karargahına geldi. Her birlik
müstakil hareket ettiği için Eşnas'ın askerleri içerisinde bulunan Ömer
el-Pergani ile Ahmed b. Halil esir satın almak için Afşin'in karargahına doğru
hareket ettiler ve yolda karşılaştıkları Afşin'e bineklerinden inip selam
verdikten sonra ganimetlerin bulunduğu tarafa doğru yöneldiler. Bunları gören
Eşnas'ın yakın adamlarından birisi durumu kendisine bildirdi, bunun üzerine de
Eşnas adamlarından birisini onların yanına göndererek ne yapacaklarını kontrol
etmesini istedi. Onların yanına gelen Eşnas' ın adamı esirlerin satışını
beklediklerini gördü ve geri dönüp durumu Eşnas'a bildirdi. Bu durum karşısında
Eşnas hacibine şunları söyledi: "Git onlara söyle, karargahlarına
dönsünler, bu onların hayrına olur." Onlar Hacib tarafından kendilerine
aktarılan Eşnas'ın bu sözüne çok üzüldüler ve Karargah Haber Dairesi Başkanı'
na gidip kendilerini Eşnas' ın birliğinden düşürmesini istemeyi
kararlaştırdılar. Nihayet bu kişinin yanına gelen Ömer el-Pergani ve Ahmed b.
Halil şunları söylediler: "Biz Müminlerin Emiri'nin kullarıyız, bizi O'nun
dilediği birliğe gönder; zira bu adam (Eşnas) bizi hafife almakta ve sövmekte,
hatta tehdit etmektedir. O'nun bir gün üzerimize çıkıp gelmesinden korkuyoruz.
Ne olur Emir'e söyleyin, bizi dilediği birliğe versin."
Karargah
Haber Dairesi Başkanı onların isteklerini hemen el-Mu'tasım'a ulaştırdı, fakat
bu sırada birlikler karargahlarından ayrılıp yola koyulmuşlardı. Eşnas ve Afşin
ise el-Mu'tasım ile beraber gidiyorlardı. Bu esnada el-Mu'tasım Eşnas'a:
"Ömer ve Ahmed'in terbiyesini ver, zira onlar kendilerini maskara
ettiler." dedi. Bunun üzerine Eşnas hemen karargahına geldi, onları
yakalayıp tutukladı, sonra da katır sırtında Safsafa getirdi. Bu arada Ömer
el-Pergani'nin yakını olan genç uşak gelip o gece Ömer'den duyduğu sözleri
el-Mu'tasım'a anlattı. Bunun üzerine el-Mu'tasım Boğa'yı Eşnas'a gönderdi ve
Boğa Ömer'i teslim alıp el-Mu'tasım'a getirdi. el-Mu'tasım Ömer'den genç uşağa,
neler söylediğini sordu, Ömer ise söylediklerini inkar etti ve: "Bu genç
uşak yanımda bulunduğu sırada ne söylediğimi bilemeyecek kadar sarhoştu."
dedi. Bu durum karşısında el-Mu'tasım Ömer'i İtah'a teslim etti ve kendisi
yoluna devam etti. Bu sırada Ahmed b. Halil Eşnas'a bir mektup göndererek
Müminlerin Emiri'ne söyleyeceği bir öğüdü olduğunu bildirdi. Eşnas ise Ahmed'e
birisini gönderip öğüdünün ne olduğunu sordu. Bunun üzerine Ahmed: "Bunu
ancak Müminlerin Emıri'ne söylerim." karşılığım verdi. Eşnas yemin ederek:
"Eğer
el-Mu'tasım'a söylemek istediği bu öğüdünü (hayırlı sözünü) bana bildirmezse
O'nu ölünceye kadar sopayla döverim." dedi.
Eşnas'ın
bu tehdidini işiten Ahmed b. Halil yanına gelerek Abbas b.
Me'mun
ile kumandanların ve Haris es-Semerkandi'nin müştereken yürüttükleri
faaliyetleri O'na bildirdi, bunun üzerine Eşnas birisini göndererek Haris
es-Semerkandi'yi yakalatıp zincire vurdurdu ve el-Mu'tasım'a gönderdi.
el-Mu'tasım'ın yanına getirilen Haris huzura çıkınca durumu baştan aşağıya
olduğu gibi anlattı, ayrıca kendilerine bey'at eden bütün kumandan ve diğer
kimseleri de haber verdi. Bu yüzden el-Mu'tasım O'nu serbest bıraktı ve vermiş
olduğu bu habere karşılık kendisine hil'at giydirdi, ancak adlarını verdiği
kumandanların sayılarının çokluğunu düşünerek bu husustaki haberinin
doğruluğunu kabul etmedi.
Bundan
sonra el-Mu'tasım, Abbas b. Me'mun'u huzuruna çağırdı ve sarhoş oluncaya kadar
içki içirdikten sonra kendisine bey'at edilmesi konusunda ve hazırladığı tuzak
hususunda hiçbir şeyi saklamayacağına dair yemin ettirdi. Nihayet Abbas b.
Me'mun da tıpkı Haris es-Semerkandi'nin anlattığı gibi durumu bütün açıklığı
ile el-Mu'tasım'a bildirdi, bunun üzerine el-Mu'tasım O' nu yakalayıp zincire
vurduktan sonra Afşin'e teslim etti ve tutuklattı.
Daha
sonra el-Mu'tasım bu kumandanların peşine düştü ve onları takibe koyuldu.
Bunlar yol boyunca çıplak katırların sırtlarında taşındılar. Bu arada Horasan
halkından Şah b. Sehl yakalandı ve el-Mu'tasım kendisine: "Ey fahişe
çocuğu! Sana karşı yaptığım bunca iyiliklere nankörce davrandın." dedi.
Şah b. Sehl de Abbas b. Me'mun'u işaret ederek: "Asıl fahişe çocuğu
budur." karşılığım verdi. Bu sözünü sarf ettiği sırada Abbas b. Me'mun
orada hazır bulunuyordu. Şah b. Sehl sözlerine sonra devam etti: "Eğer
Abbas beni kendi irademe bıraksaydı, şu anda sen ne bulunduğun yerde hilafet
makamında oturur olurdun, ne de bu sözleri söyleyebilirdin?" Bu
sözlerinden sonra Şah b. Sehl'in başı el-Mu'tasım'ın emriyle vuruldu. İşte bu hadise
ile ilgili olarak öldürülen ilk kişi ve kumandan Şah b. Sehl oldu. Bundan sonra
da el-Mu'tasım Abbas b. Me'mun'u Afşin'e teslim etti.
Menbic'e
gelip konaklayan Abbas b. Me'mun yiyecek istedi ve kendisine bol miktarda
yiyecek sunuldu, ancak yiyeceklerini yedikten sonra kendisine su verilmedi ve
eski bir abaya sarılarak bir kenara bırakıldı. Nihayet Abbas Menbic'de öldü ve
cenaze namazını kardeşlerinden birisi kıldırdı.
el-Mu'tasım
Nusaybin'e geldikten sonra Ömer el-Fergani için bir çukur kazdınldı ve buraya
bırakılarak üzeri kapatıldı, böylece Ömer de öldürülmüş oldu.
Uceyf
ise Musul'da bulunan Baaynasa'da öldü. Bir rivayete göre Uceyf'e bol miktarda
yiyecek vermiş fakat su verilmemişti.
Nihayet
Abbas b. Me'mun ile işbirliği yapanların tamamı sıkı bir takibata tabi
tutuldular ve çok geçmeden hepsi öldürüldüler. Bundan sonra el-Mu'tasım sağ
salim Samerra'ya ulaştı ve o gün Abbas b. Me'mun'a ''el-Lain (lanete uğramış)''
adını verdi. Bu arada Sündüs'te doğan Me'mun'un çocuklarını yakalatıp getirtti
ve onları evinde tutukladı. Nihayet onlar da burada tutuklu iken öldüler.
Bu
hususta anlatılan vak'aların en güzeli şu hadisedir:
Muhamıned
b. Ali el-İskafi; Uceyf'e ait olan ikta'ın mütevellisi bulunuyordu. Bir gün
Uceyf'in ailesi Muhammed b. Ali aleyhinde O'na bir haber uçurdular. Bu haber
üzerine Uceyf O'nu yakalayıp öldürmek istedi. Vceyf'ten korkan Muhammed b. Ali
idrarım üzerine koyuverdi. Muhammed b. Ali sonra araya şefaatçilerin girmesiyle
canını kurtardı, fakat Uceyf O'nu zincire vurup hapsetti.
Bundan
sonra Uceyf Bizans'a hareketetti, ancak el-Mu'tasım, yukarıda da bahsedildiği
üzere, Uceyf'i yakaladı ve O'nun tarafından hapsedilen bir grup kimseyi serbest
bıraktı. Serbest bırakılanlar arasında Muhamıned b. Ali el-İskafi de
bulunuyordu. Muhammed b. Ali, sonra el-Cezire'nin kenar nahiyelerine vali tayin
edildi. Bu nahiyelerden birisi de Baaynasa idi.
Muhamıned
b. Ali anlatıyor:
"Bir
gün Baaynasa tepesine çıkmıştım. Abdest almak ihtiyacım duyduğumdan tepenin
üzerine çıkıp idrarımı yaptım, sonra abdest alıp aşağıya indim. Bu sırada
Baaynasa şeyhi beni bekliyordu, Uceyf'in kabrinin bu tepede olduğunu söyledi ve
kabrin bulunduğu yeri bana gösterdi. Bir de ne göreyim, idrarımı yaptığım yer
kabriymiş. Bu iki hadise üzerinden tam tamına bir yıl geçmişti."
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
ZİYADETULLAH b.
İBRAHİM b. AĞLEB'İN VEFATI ve YERİNE KARDEŞİ AĞLEB b. İBRAHİM b. AĞLEB'İN
GEÇMESİ