İBNÜ’L-ESİR

5. CİLT

HİCRİ 144.YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

RİYAH b. OSMAN el-MÜRRİ'NİN MEDİNE'YE VALİ TAYİN EDİLMESİ ve MUHAMMED b. ABDULLAH b. HASAN'IN HİLAFET İDDİASI

 

Bu yılda Mansur, Muhammed b. Halid b. Abdullah el-Kasri'yi Medine Valiliği'nden azlederek yerine Riyah b. Osman el-Mürrl'yi tayin etmiştir.

 

Azlinin sebebi şudur:

Mansur Muhammed b. Halid'den önce Medine Valiliği'nden Ziyad'ı azletmişti. Abdullah b. Hasan b. Hasan b. Ali b. Ebi Talib'in iki oğlu Muhammed ile İbrahim'in hilafet isteklerine ehemmiyet veriyordu. Seffah zamanında haccettiği yılolan 136'da Haşimoğulları'ndan başkaları ile birlikte Muhammed ile İbrahim'i de yanında tuttu. Muhammed b. Abdullah'ın, Mervan b. Muhammed'in hilafetteki durumu sarsılınca Haşimoğulları'nın Mekke'de hilafet konusunu görüştükleri gece Mansur'un da O'na bey'at edenler arasında bulunduğunu zannettiğinden söz edilir.

 

Mansur 136 yılında hac yapınca bu iki kardeşi sordu. Ziyad b. Abdullah el-Harisi Mansur'a: "Onların durumu seni üzüyor mu? İstersen kendilerini hemen sana getireyim." dedi. Ziyad, Mekke'de Mansur ile beraberdi, bu sözden sonra Mansur O'nu Medine'ye gönderdi

 

Mansur halife olunca ilk işi Muhammed hakkında bilgi almak ve ne istediğini araştırmak oldu. Mansur Haşimoğulları'ndan tek tek ve gizli olarak Muhammed hakkında bilgi aldı. Bunlardan Hasan b. Zeyd b. Hasan b. Ali b. Ebi Talib müstesna, hepsi: "Hilafet hususundaki isteğini senin bildiğini biliyor ve bu yüzden korktuğu için de sana karşı çıkmak istemiyor." şeklinde konuşutular veya buna benzer laflar ettiler. Hasan b. Zeyd ise Muhammed'in amacım haber vererek: "Vallahi sana saldırmayacağından emin değilim. Kendisi sana karşı hep uyanık durmaktadır." dedi ve böylece bu konuda ilgilileri ikaz etmiş oldu. Bunun için Musa b. Abdullah b. Hasan hep şöyle derdi: "Ey Allah'ım! Hasan b. Zeyd'i kanlarımızdan ötürü hesaba çek."

 

Mansur bundan sonra Abdullah b. Hasan'dan oğlu Muhammed'i hac senesinde bulundurmasını istedi. Abdullah, Süleyman b. Ali b. Abdullah b. Abbas'a: "Ey kardeşim! Aramızda bildiğin şekilde akrabalık var, sen bunun farkında değil misin?" dedi. Süleyman cevaben: "Sanki ben şu anda kardeşim Abdullah b. Ali'nin bizimle kendi arasına perde gerildiğinde (öldüğünde):

 

Benim başıma geleni gördünüz.'' diye işaret ettiğini görür gibi oluyorum." dedi ve şunları ekledi: "Eğer o (Abdullah b. Ali) gizlenseydi amcası tarafından bağışlamrdı." Abdullah, Süleyman'ın doğru söylediğini tasdik ederek, görüşünü benimsedi ve bu yüzden de oğlunu ortaya çıkarmadı.

 

Daha sonra Mansur göçebe Araplardan pek çok köle satın aldı. Bunlardarı kimine bir deve, kimine iki deve, kimine de üç veya on başlık bir deve sürüsü verdi ve bunları Medine çevresinde Muhammed'i bulmaları için değişik yerlere gönderdi. Bunlardan kimisi suya geliyor ve yitiğini arıyor gibi yapıyordu. Mansur ayrıca bir de gözcü göndermişti. Bu gözcüye Şia'nın ağzından Muhammed'e itaat ettiklerini ve bu hususta yarış yaptıklarını ihtiva eden bir mektup yazıp verdi. Ayrıca bu gözcü ile mal ve hediyeler de gönderdi. Gözcü Medine'ye geldi ve Abdullah b. Hasan b. Hasan'ın huzuruna girerek oğlu Muhammed'i sordu. Abdullah Muhammed'den bahsetti, ancak yapmak istediklerini gizledi. Adam, Abdullah'a sık sık gidip geldi ve Muhammed'in yerini öğrenme hususunda ısrar etti. Bunun üzerine Abdullah oğlu Muhammed'in Cüheyne Dağı'nda olduğunu söyledi. ilaveten de: "''Ağarr'' diye bilinen Ali b. er-Recul es-Salih'e uğra, o sana yolu gösterir." dedi. Adam Ali'ye geldi, Ali de Muhammed'in yerini ona gösterdi.

 

Mansur'un, sırlarını yayan bir katibi vardı. Bu katip, Abdullah b. Hasan'a gözcünün durumunu haber verdi. Mektup gelince onlar korktular ve hemen Ebu Hebar'ı Muhammed ve Ali b. Hasan'a göndererek gözcüden sakındırdılar. Ebu Hebar yola çıktı, önce Ali b. Hasan'a uğrayarak durumu haber verdi, daha sonra da Muhammed b. Ali'nin bulunduğu yere gitti. Bu esnada Muhammed b. Abdullah kendi taraftarlarından bir grupla birlikte bir mağarada oturuyordu. Gözcü de onlarla birlikte yüksek sesle konuşuyor ve gayet rahat bir şekilde oturuyordu. Gözcü Ebu Hebar'ı görünce korktu. Ebu Hebar Muhammed'e: "Bir ihtiyacım var." dedi ve dışarı çıktı. Muhammed de onunla birlikte çıktı. Ebu Hebar durumu Muhammed'e anlattı, Muhammed de:

 

"Pekiyi, ne yapalım?" diye sordu. Ebu Hebar: "Ben üç şeyden birisinin yapılmasını uygun görüyorum." dedi. Muhammed, üç şeyin neler olduğunu sorunca da Ebu Hebar: "Bana müsaade et, bu adamı öldüreyim." dedi. Muhammed:

 

"Ben kana bulaşmaktan hoşlanmıyorum." diyerek karşılık verdi. Ebu Hebk "O halde ona bukağı vur, nereye gidersen onu da yanında götür." şeklinde ikinci bir teklifte bulundu. Muhammed bunu: "Bizim için korkarak kaçmak ve acele etmek doğru olur mu?" diye cevapladı. Ebu Hebar: "O halde onu bağlayarak Cüheyne'de ailenden birisinin yanına bırakalım." deyince de "İşte bu oldu." diye cevap verdi.

 

Muhammed ile Ebu Hebar geri döndüklerinde o adamı göremediler.

Muhammed: "O adam nerede?" diye sordu. Orada bulunanlar: "Su kovası yanında duruyordu, şu yolda gizlenerek abdest alıyordu." dediler. Adamı saklandığı yerden aradılar, fakat bulamadılar. Sanki yer yarılıp içine girmişti. Adam kaçarak yola çıkmıştı. Medine'ye doğru gitmekte olan yük sarılmış develere rastladı. Deve sahiplerinden birisine: "Şu çuvalı boşalt ve beni içerisine koy, ben sahibine ve sana çuvalın içindekilerden daha karlı olurum." dedi. O şahıs da isteğini yerine getirdi ve adamı harar içerisinde Medine'ye götürdü.

 

Bu şekilde kurtulan gözcü Mansur'a geldi ve olanları anlattı. Ancak Ebu Hebar'ın isim ve künyesini unuttu. ''Hebar'' yerine <Nebar'' dedi. Ebu Ca'fer Vebar el-Mürrl'nin getirilmesi hususunda mektup yazdı, Vebar ismindeki şahıs getirildi. Ona Muhammed hakkında bildiklerini sordu. Vebar Muhammed hakkında hiç bir şey bilmediğine yemin etti. Ebu Ca'fer, Vebar'ın dövülmesini emretti ve kendisine yedi yüz sopa vuruldu, daha sonra Mansur ölünceye kadar hapiste kaldı.

 

Mansur, Ukbe b. Silm el-Ezdl'yi getirterek: "Seni önemli bir iş için aradım ve bu önemli işi sana gördürmeyi istedim; eğer bana faydalı olursan, seni yükseltirim." dedi. Ukbe de: "Müminlerin emirinin hakkımdaki düşüncesini doğrulayacağıma inamyorum." diye karşılık verdi. Mansur bunun üzerine: "Sen kendini ve işini gizle, bana şu vakitte gel." dedi. Ukbe kararlaştınlan vakitte Mansur'a geldi. Mansur: "Şu amcamın oğulları bizim iktidarımıza karşı hile düşünüyorlar. Onların Horasan'da falan köyde taraftarları var. Bunlar o köylerde yaşıyorlar, vergilerini ve beldelerindeki hediyeleri amcamın çocuklarına gönderiyorlar. Sen elbiselerle, hediyelerle, kıymetli mallarla yola çık, belli etmeden onların halini bir mektupla bildir, daha sonra da durumlarını öğren." dedi, ayrıca da: "Eğer onlar görüşlerinden vazgeçerlerse Allah'ın kendileri ile beraber ve kendilerine yakın olduğunu söyle. Şayet ildiğim ve sakındığım görüşlerini muhafaza ediyorlarsa tevazu içinde ve de derviş kılığında Abdullah b. Hasan'a git. Şayet seni kötü karşılarsa, sabır göster ve kendisi ve çevresi yumuşak davramncaya ve yakınlık gösterinceye kadar O'na git gel, kabul ettiği şeyi açığa vurunca da derhal bana gel." dedi.

 

Ukbe, nihayet Abdullah'ın yanına gelerek mektubu verdi. Abdullah Ukbe'yi reddedip kovdu ve: "Ben böyle bir topluluk tanımıyorum." dedi. Ukbe mektubu ve hediyeleri kabul edinceye kadar gidip geldi. Nihayet Abdullah mektubu kabul etti, O'na yakınlık gösterdi, Ukbe cevabının ne olduğunu sorduğunda da: "Ben hiç bir kimseye mektup yazmam, benim mektubum sensin, onlara selamımı söyle ve benim falanca gün isyan edeceğimi bildir." dedi.

 

Ukbe Mansur'a geri dönerek durumu haber verdi. Mansur bir hac düzenledi ve Ukbe'ye: "Hasan ailesi bana Abdullah b. Hasan ile birlikte geldiğinde Abdullah'a iltifatta bulunurum, kadrini yüceltirim ve kendisini yemeğe davet ederim. Yemeği yedikten sonra sana işaret ettiğimde hemen önüne dikil, bu anda senden gözünü çevirecektir. Daha sonra gözünü senden ayırıncaya kadar etrafında dön ve ayağının baş parmağı ile sırtına dürt. Yemek esnasında sakın ona görüneyim demeyesin." dedi.

 

Mansur hac için yola çıktı. Hasan ailesi, kendisine geldiklerinde Abdullah'ı yanına oturttu, sonra yemek ısmarladı ve hepsi yemek yediler. Yemekten sonra Mansur, Abdullah'a dönerek: "Kötülük etmemek ve hilafet hususunda verdiğin sözleri biliyorsun." dedi. Abdullah: "Ben de aynı görüşteyim, ey Müminlerin emiri!" diye karşılık verdi. Bu ara Mansur, Ukbe b. Silm'e işaret etti. Ukbe Abdullah'ın önünde duruncaya kadar etrafında döndü, Abdullah yüz çevirdi. Ukbe daha sonra tekrar dönmeğe başladı, Abdullah'ın arkasında durarak parmakları ile dürttü. Abdullah başım kaldırdı, ancak gözü O'ndan ayrıldı. Sıçrayarak Mansur'un önüne oturdu ve: "Ey Müminlerin emiri! Beni kurtar, Allah da seni kurtarsın." dedi. Mansur: "Seni kurtarırsam Allah da beni kurtarmasın!" diye karşılıkta bulundu, daha sonra da Abdullah'ın hapsedilmesini emretti.

Muhammed yukarıda anlatılanlar olmadan önce Basra'ya gelerek Rasiboğulları'nın bulunduğu yerde konaklayıp kendisi için propagandaya başlamıştı. Bir rivayete göre ise Mürre b. Ubeyd soyundan birisi olan Abdullah b. Şeyban'ın yanında konaklamıştı. Muhammed sonra buradan çıkıp gitmişti. Basra'da olduğu haberi Mansur'a ulaştığında Mansur çabucak Basra'ya geldi ve Hurru'l-Ekber'de konakladı. Yanına gelen Amr b. Ubeyd'e: "Ey Ebu Osman! Basra'da bizim hilafetimize karşı gelen birisi var mı?" diye sordu. Osman:

 

"Hayır, yok." deyince: "Kısa kes ve geri dön." dedi, Osman da: "Pekiyi." diyerek karşılıkta bulundu.

 

Muhammed, Mansur gelmeden önce Basra'dan çıkıp gitti, Mansur da geri döndü. Abdullah'ın oğulları Muhammed ile İbrahim çok korktular, ta Aden'e, sonra da sırasıyla Sind'e, Küfe'ye ve Medine'ye gittiler.

 

Mansur 140 yılında hac yaptı ve Ebu Talib ailesine bol miktarda mal dağıttı. Muhammed ve İbrahim bu sırada ortaya çıkmadılar. Mansur babaları Abdullah'a bunları sordu, O da: "Onlar hakkında bilgim yok." diye cevap verdi ve sert bir şekilde atıştılar. Ebu Ca'fer Abdullah'ı haram süt emmekle itham etti, sonunda da: "Anneni şöyle şöyle emesin." dedi. Abdullah: "Sen beni hangi annenin haram sütünü emmekle itham ediyorsun? Resulullah'ın kızı Fatıma'nın mı, Hüseyin b. Ali'nin kızı Fatıma'nın mı, Talha'nın kızı Ümmü İshak'ın mı, yoksa Hatice binti Huveylid'in mi?" dedi. Ebü Ca'fer: "Hiç birisininki ile değil, Kasame b. Züheyr'in kızı HarM'nın sütünü emmekle." dedi. (Bu Tay Kabilesi'nden bir kadındır.) Bunun üzerine Müseyyib b. Züheyr:

 

"Ey Müminlerin emiri! Bırak beni şu kötü kadının oğlunun boynunu vurayım." dedi. Ziyad b. Abdullah ayağa kalkarak üstlüğünü O'nun üzerine attı ve: "Ey Müminlerin emiri! O'nu bana bırak, oğullarının nerede olduğunu ben ortaya çıkarayım." dedi ve O'nu Müseyyib'in elinden kurtardı.

 

Abdullah'ın oğulları Muhammed ile İbrahim, Mansur'un 140 yılında hac yaptığı esnada Medine'den çıkıp kayboldular. Mansur yukarıda anlatıldığı gibi, haccını yaptı. Muhammed ve taraftarları bilahare Mekke'de toplanarak Mansur'a hücum etmek istediler. Ester Abdullah b. Muhammed onlara: "Sizin için Mansur'u öldüreyim." dedi. Muhammed: "Hayır! Vallahi, O'nu itaate davet etmeden hücum edip öldünnem." diye karşılık verdi. Böylece üzerinde fikir birliği yaptıkları hususta antlaşmayı bozmuş oldular. Mansur'un komutanlarından Ebü'l-Asakir diye bilinen Horasanlı Halid b. Hassan bin kişi ile onlara iltihak etti, Haber Mansur'a ulaşınca Halid geri istenildi, ancak muvaffak olunamadı, Mansur Halid'in taraftarlarını yenerek hepsini öldürdü, komutan Halid ise Muhammed b. Abdullah b. Muhammed'e iltihak etti.

 

Bundan sonra Mansur, Ziyad b. Abdullah'ı Muhammed ile İbrahim aleyhine kışkırttı. Ziyad Muhammed'i yakalayacağını garanti etti ve bu hususta söz verdi. Kendisine Muhammed'in bu sırada Medine'ye geldiği haberi ulaştı. O'na nazikçe devrandı ve halka göründüğünde bir şey yaptırmayacağına dair teminat verdi. Muhammed de halkın huzuruna çıkma hususunda Ziyad'a söz verdi. Ziyad akşamleyin bineğine bindi ve Muhammed ile öğle pazarında buluşmak üzere sözleşti.

 

Muhammed bineğine binince halk: "Ey Medineliler! Mehdi geliyor, Mehdi geliyor!" diye bağrıştılar. Bunun üzerine Muhammed ile Ziyad durdu. Ziyad: "Ey insanlar! Bu Muhammed b. Abdullah b. Hasan'dır." dedi, daha sonra da Muhammed'e: "Dilediğin bir yere git." dedi, bunun üzerine Muhammed kayboldu.

 

Mansur olanları duyunca 141 yılının Cemaziyülahir ayında Ebu'l-Ezher'i Medine'ye gönderdi, Ziyad ve taraftarlarını yakalayarak kendisine getirmesini, Medine'ye de Abdülaziz b. Muttalib'i vali yapmasını emretti. Ebu'l-Ezher Medine'ye gelerek Mansur'un dediklerini yerine getirdi, yani Ziyad ve raraftarlarını yakalayarak Mansur'a götürdü. Ziyad Medine beytülmalinde seksen bin dinar bıraktı. Mansur Ziyad ve taraftarlarını hapsetti ve bundan sonra da ihsanda bulundu.

 

Mansur Medine'ye Muhammed b. Halid b. Abdullah el-Kasri'yi vali yaptı ve kendisinden Muhammed b. Abdullah'ı istedi, Muhammed'in yakalanması için de kesenin ağzım açtı. Muhammed b. Halid 141 yılının Recep ayında Medine'ye geldi, mal toplayarak Muhammed'in yakalanması için çok para ayırdı. Ebu Ca'fer Muhammed b. Halid'i yavaş buldu ve bu hususta suçladı. Medine'nin ve vadinin aranması hususunda emir verdi, bunun üzerine Muhammed b. Halid bütün evleri aradı, ancak Muhammed'i bulamadı.

 

Mansur harcanan paraya rağmen Muhammed'in bulunamadığını görünce Muhammed b. Abdullah ve kardeşi hakkında Ebu'l-Ala' ile istişare etti. Ebu'l-Ala' kendisine: "Senin Medine'ye Zübeyr veya Talha'nın çocuklarından birisini vali tayin ettiğini biliyorum. Bunlar kin ve intikam içinde Muhammed ve kardeşini arıyorlar." dedi. Mansur: "Allah senin hayrım versin. Ne kadar iyi düşüncen var. Vallahi, senin saydıkların benim için bilinmeyen şeyler değil, fakat ben ne benim düşmanlığım, ne de onların düşmanlıkları sebebiyle amcamın oğulları ve ailemden hiç bir kimseden intikam almamağa Allah'a söz veriyorum." diyerek karşıhkta bulundu ve: "Fakat ben onların üzerine söylediklerini yapmaları için Arap'ın hırsızını gönderiyorum." diye ekledi.

 

Mansur Yezid b. Yezid es-Sülemi ile de istişare ederek: "Bana Kays'tan fakir bir genci göster, kendisini zengin yapacağım ve İbnü'l-Kasri'den valiliği alarak ona vereceğim." dedi. es-Sülemi'nin: "Bu kişi Riyah b. Osman b. Hayyan el-Mürri'dir." demesi üzerine de Riyah'ı 144 yılının Ramazan ayında Medine'ye vali yaptı.

 

Bir rivayete göre, Riyah Mansur'a kendisini Medine'ye vali tayin etmesi halinde Abdullah'ın oğulları Muhammed ile İbrahim'i yakalayacağına garanti vermiş, bunun üzerine de Mansur Riyah'ı Medine Valisi yapmıştı. Riyah Medine'ye vardı. Valilerin konakladığı Mervan'ın evine varınca Ebu Bahteri adındaki hacibe: "Burası Mervan'ın evi mi?" diye sordu, O da: "Evet." diye cevap verdi. Riyah bunun üzerine: "Fakat orası göçebelerin yeridir. Biz oradan ilk göç edenleriz." dedi. İnsanlar kendisinin yanından uzaklaşınca Riyah hacibe: "Ey Ebu' I-Bahterı ! Elimi tut, birlikte şu şeyhin, yani Abdullah b. Hasan'ın yanına gidelim." dedi. Bunun üzerine ikisi beraberce Abdullah'ın yanına girdiler. Riyah: "Ey Şeyh! Vallahi, Müminlerin emiri beni ne yakınlarına acısın diye, ne de kendisinden önce geçenler için gönderdi. Ziyad ve İbnü'lKasrı ile oynadığın gibi benimle oynama. Allah'a and olsun, ya oğulların Muhammed ile İbrahim'i getirirsin, veya seni öldüreceğim." dedi. Bunun üzerine Abdullah başım kaldırdı: "Peki." dedikten sonra: "Fakat Allah'a and olsun ki, sen Kays Kabilesi içinde tıpkı bir koyun gibi boğazlanan ak doğan yavrususun." diye ekledi.

 

EbU'I-Bahterı şöyle diyor:

 

Riyah daha sonra dönüp gitti. Vallahi, elimi öyle bir yakaladı ki onunkinin soğukluğunu duydum, ayakları da konuşmasının sertliğinden dolayı yerde izler bıraktı. Abdullah'a Riyah'ın gizli şeyleri bildiğini söyledim, o ise cevaben: "Yazıklar olsun sana! Allah'a and olsun ki O yalnızca duyduklarını söyledi." dedi ve sonra koyunun boğazlandığı gibi boğazlandı.

 

Riyah daha sonra Kasrı'yi çağırarak ona topladığı malları sordu, dövdükten sonra da hapsetti. Daha sonra da katibi Rizam'ı yakaladı, sorguya çektikten sonra daha büyük bir ceza verdi. Ondan Muhammed b. Halid için toplanan malların neler olduğunu kendisine bildirmesini istedi, ancak Rizam cevap vermedi. İşkenceyi artırınca gerekli açıklamada bulundu. Riyah: "Halk toplandığı zaman Muhammed b. Halid'den şikayetçi ol." dedi, Rizam da kabul ettiğini beyan etti. Halk toplamnca Rizam getirildi ve: "Ey insanlar! Emir benim İbn Halid'in aleyhinde bulunmamı emretti. Ben İbn Halid'e kendisini kurtarmak için mektup yazdım, sizi o mektupta olan her şeyin yalan olduğuna şahit tutuyoruz." dedi. Bunun üzerine Riyah, Rizam'ın dövülmesini emretti ve yüz sopa vurularak hapishaneye gönderildi. Riyah Muhammed'in yakalanmasına çok ehemmiyet verdi. Kendisine O'nun Cüheyne Dağı'ndaki Radva vadilerinden birinde olduğu ihbar edildi. Burası Yenbu' yöresinde idi. Yöneticisinden Muhammed'i istedi, ancak Muhammed yaya olarak kaçarak kurtuldu. Cariye'den olma, gizlendiği sırada doğan küçük bir oğlu vardı, bu çocuk dağdan düşerek parçalandı. Muhammed bununla ilgili olarak şu şiiri söyledi:

''Elbiseleri parçalandı, ağndan da feryat etti; demir gibi sert taşların uçlarına çarparak her tarafı kan oldu.

 

Korku ürküttü onu ve musibete uğrattı; kılıçların vuruşmasından savaşa dayanamayanın hali de böyle olur.

 

Ölüm rahatlık olmuştur onun için; o bütün kullar için gelip çatacak bir karardır.''

 

Bu ara Riyah kayalık bir yerde dolaşırken Muhammed ile karşılaştı. Muhammed hemen orada bulunan bir kuyuya doğru yöneldi ve su çekmeğe başladı. Bunu gören Riyah: "Allah canını alasıca, ne de güzel kulacı varmış!" dedi.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

HASAN'IN ÇOCUKLARININ HAPSİ