İBNÜ’L-ESİR |
5. CİLT |
EMİN'İN ÖLDÜRÜLMESİ
Emin,
annesi ve çocukları ile birlikte Medinetü'l-Mansur'a gidince Tahir, Kerh ve
diğer yerlerin sokak ve caddelerini istila etti ve Bağdat'ta karar kıldı. Bu durum
karşısında Emin'in kumandanları ve taraftarları muhasara esnasında kendileri
için yeterli hazırlığın bulunmaması dolayısıyla Tahir'in muzaffer olmasından
korktular, bunun üzerine de Muhammed b. Hatim b. es-Sakar, Muhammed b. İbrahim
b. Ağleb ve başkaları Emın'in yanına gelerek şöyle dediler: "Durumumuz
gördüğünüz gibi işte ortadadır. Biz bir görüşümüzü sana arzetmeye geldik.
Görüşümüz hakkında iyice düşün ve ona göre hareket et. Görüşümüzde hayır
bulunacağına inamyoruz. "
Emin
tarafından görüşleri sorulduğunda, onu şöylece ortaya koydular: "Halk
çevrenden dağılmış, düşmanın ise seni muhasara altına almıştır. Şu anda elinde
yedi bin kadar değerli at bulunmaktadır. Bize göre Ebna'dan sevdiklerinden yedi
bin kişi seçmeli ve bu atları onlara vermelisin. Kendin de bir gece onlarla
birlikte şehrin çıkış kapılarından birinden çıkmalısın, çünkü gece iş
bilenindir. Bu arada şehri terk ederken, bizi hiç bir kimse tespit
edemeyecektir. İşte böylece şehri terk ettikten sonra Cezire ve Suriye'ye
gelir, vergiler takdir eder ve haraç toplarız. Neticede geniş bir memlekete
gelmiş olur ve yeni mülk (saltanat) ediniriz. Bu sayede halk etrafına koşuşur
ve askerler de takibattan vazgeçer, hatta Allah (C.C.) türlü türlü imkanlar
yaratır."
Emin
onlara: "Görüşünüz güzeldir." dedi ve bu görüş doğrultusunda hareket
etmeye karar verdi, ancak bu kararı Tahir'e ulaştırıldı. Bunun üzerine Tahir
Süleyman b. el-Mansur, Muhammed b. İsa b. Nehik ve es-Sindı b. Şahik'e bir
mektup göndererek şöyle dedi: "Allah'a yemin ediyorum, eğer Emin'i bu
düşüncesinden caydırmazsanız bütün arazilerinizi elinizden alırım ve bundan
sonra tek hedefim siz olacaksınız."
Tahir'in
bu tehdidi üzerine, Emin'in yanına geldiler ve caydırmak için şunları
söylediler: "Şehri terk etme kararınızı öğrendik. Sana kendin hakkında
Allah'ı hatırlatıyoruz. Sana görüş beyan eden bu kimseler züğürt kişilerdir.
Muhasaranın onları hangi noktaya getirdiğini biliyorsun. Onlar yapmış oldukları
savaşlardan dolayı, kardeşin Me'mun ile Tahir tarafından kendilerine eman
verilmeyeceği kanaatindedirler. Onlarla şehri terk edip çıktığımız takdirde,
sizi esir almalarından veya başınızı alıp sizinle Tahir ve Me'mun'a yaklaşmağa
çalışacaklarından ve sizi kendilerine eman vasıtası yapacaklarından emin
olamayız." Bu arada onlar Emin'i ikna etmek için birçok darbımesel
getirdiler. Neticede Emin bunların görüşünü benimsedi ve Me'mun'dan eman
dileyip ve şehirden ayrılmayı kabul etti. Ayrıca Emin'e şunu da söylediler:
"Senin maksadın eğlence ve selamet içerisinde yaşamaktır. Kardeşin Me'mun
ise seni istediğin yerde bırakır. Hatta senin için ayrı bir yer tahsis eder ve
burada senin maslahatına uygun olan her türlü imkanı sağlar. Bunun da ötesinde
sevdiğin ve arzu ettiğin her şeyi gerçekleştirir. Aynı zamanda kardeşinden sana
her hangi bir zarar da gelmez." Onların bu sözleri karşısında Emin fikrini
değiştirdi ve Herseme b. A'yen'in yanına gitmeyi kabul etti.
Bundan
sonra Emin'in yanına Suriye ve Cezire tarafına gitmesini tavsiye edenler
geldiler ve şöyle dediler: "Şayet bu dalkavukların fikirlerini kabul edip
bizim tavsiyelerimizi kabul etmeyeceksen -ki biz tavsiyelerimizde haklıyız, o
zaman Tahir'in yanına gitmen Herseme'nin yanına gitmenden daha hayırlı
olur." Bunun üzerine Emin şöyle dedi: "Ben Tahir'den hoşlanmıyorum.
Bir zaman bir rüya görmüştüm. Daha önce uzunluk ve genişlik bakımından bir
benzerini görmediğim, geniş bir temel üzerine oturan ve göğe doğru yükselen,
tuğladan yapılmış bir duvar üzerinde dikiliyordum. Üzerimde kemerim, kılıcım ve
eşyalarını vardı. Tahir ise bu duvarın dibinde bulunuyordu ve durmadan duvara
vuruyordu. Nihayet duvar çöktü, ben de düştüm. Bu arada düşerken başımdan
külahım uçtu. İşte bunu uğursuzluk sayıyorum ve Tahir'den hoşlanmıyorum.
Herseme ise bizim mevlamızdır ve babamız yerindedir. O'nu çok yakın buluyorum ve
güveniyorum. "
Bundan
sonra Emin, eman dilemek üzere Herseme'ye birini gönderdi.
Herseme
de Emin'in eman isteğini kabul etti. Ayrıca Herseme, Me'mun Emin'i öldürmeğe
yeltendiği takdirde Emin uğrunda savaşacağına yeminle söz verdi. Herseme'nin bu
şekildeki davranışı Tahir'e ağır geldi ve durumu öğrenir öğrenmez Emin'in
Herseme'nin yanına gitmesini engelledi. Tahir bu hareketinin gerekçesini şu
şekilde açıkladı: "Herseme şu anda hem askerimin içerisinde ve hem de
benim bulunduğum tarafta bulunmaktadır. Ayrıca Emin'i kuşatarak zor duruma
soktuğum için eman dilemek zorunda kaldı. Böyle bir durumda Emin'in Herseme'nin
yanına gitmesine müsaade edip fethin O'nun olmasına asla razı olmam."
Durumu
öğrenen Herseme ve kumandanları Huzeyme b. Hazim'in evinde toplandılar. Bu
arada Tahir ve kumandanları, ayrıca Süleyman b. Mansur, es-Sindi ve Muhammed b.
İsa b. Nehik de onların yanlarında hazır bulundular ve aralarında fikir alış
verişi yaptılar. Neticede Tahir'e Emin'in ebediyen Herseme'nin yanına
gidemeyeceğini bildirdiler. Aynı zamanda Emin'in Tahir'in isteğini kabul
etmemesi halinde kendisine güvenilemeyeceğini ve durumun Hüseyn b. Ali b. İsa
b. Mahan dönemindeki gibi olacağını ileri sürdüler. Ayrıca Tahir'e şunu da
söylediler: "Eğer Emin mührü, kılıcı ve hırkayı sana teslim eder, kendisi
Herseme'nin yanına giderse varsın, gitsin, çünkü asıl hilafeti temsil eden bu
üç şeydir. Bunu kendin için ganimet bil ve ortalığı fesada verme!" Tahir,
bu fıkri beğendi ve buna razı oldu.
Bundan
sonra durumu öğrenen Herş, Tahir'e yaklaşmak istedi ve onların ortaya attıkları
bu görüşlerin bir hile olduğunu, Eminin mühür, kılıç ve hırkasını beraberinde
Herseme'nin yanına götüreceğini kendisine bildirdi. Bu duruma öfkelenen Tahir,
Emin'in annesinin sarayı ile el-Huld saraylarının çevresine ellerinde küskü
bulunan bir grup kimseyi yerleştirdi. Onların buralara yerleştirildiğini hiçbir
kimse bilmiyordu. Emin Herseme'nin yanına gitmek üzere hazırlandığı sırada çok
susamıştı; kendisi için şarap mahzeninde su arandı, fakat bulunamadı. 26
Muharrem 198 pazar gecesi (26 Eylül 813 pazartesi gecesi), üzerinde beyaz bir
elbise ve siyah bir taylesan olduğu halde evinin sahanlığına çıktı. Tam bu
sırada Herseme kendisine birini gönderdi ve şöyle dedi: "Seni almak için
sözümü yerine getirdim. Fakat bu gece çıkmanı istemiyorum, çünkü Dicle'nin
kenarında bazı kuşku uyandırıcı şeyler gördüm, bu yüzden kaçmayı
başaramayacağımızdan korkuyorum. Başaramazsak seni elimden alırlar; böylece hem
sen, hem de ben mahvoluruz. En iyisi bu gece evinde kal, ben de hazırlığımı
yapayım ve yarın gece gelip seni alayım. Şayet üzerine varılırsa, senin için
seve seve çarpışırım. "
Bunun
üzerine Emin, Herseme'nin elçisine şöyle dedi: "Geri dön ve Herseme'ye
ayrılmamasını söyle. Ben muhakkak surette şimdi buradan ayrılmak istiyorum ve
yarına kadar kalamayacağım." Ayrıca merak ve endişeye düşen Emin şunları
da söyledi: "Şu anda köleler, muhafızlar ve diğerleri çevremden uzaklaşmış
bulunuyorlar, bu durum Tahir'e ulaştırıldığı takdirde buraya gelip beni
yakalamasından emin değilim." Bundan sonra iki oğlunu kucağına aldı ve
onları öptükten sonra ağladı; "Sizi Allah'a emanet ediyorum.'' dedikten
sonra gözyaşlarını yenleriyle sildi. Bu vedalaşmadan hemen sonra bir binekle
Dicle'nin kenarına geldi. Bu sırada Herseme'ye ait bir ateş kayığı (harraka)
burada kendisini bekliyordu. Vakit geçirmeden bu kayığa bindi.
Mezalim
işleriyle görevli olan (Sahibü'l-mezalim) Ahmed b. Sellam anlatıyor:
"Ben
bu sırada Herseme ile birlikte kayıkta bulunuyordum. Emin kayığa bindiğinde biz
ayağa kalktık, bu sırada Herseme dizleri üzerine çöktü ve ayaklarında nikris
hastalığı bulunduğunu beyan ederek Emin'den özür diledi Bundan sonra Emin'e
sarıldı ve kucağına aldı. Sonra ellerini, ayaklarını ve gözlerini öptü. Bu
arada kayığın hemen uzaklaşmasını emretti, çünkü Tahir'in taraftarları
sandallarla üzerimize saldırmışlardı. Tahir'in adamları şiddetli gürültüler
çıkardılar ve kayığı deldiler. Bu arada tuğla ve oklar attılar. Nihayet delinen
kayık su aldı ve battı. Herseme ve biz suyun içinde kaldık. Herseme'yi kaptan
saçından tutarak dışarı çıkardı, Emin ise suya düşünce elbisesini yırttı ve
nehrin kenarına çıktı. Beni de Tahir'in taraftarlarından birisi yakaladı,
adamlarından birine götürdü ve ona kayıktan çıkanlardan birisi olduğumu
söyledi. Bunun üzerine Tahir'in adamı bana kim olduğumu sordu. Ben: ''Mezalim
malıkemelerine bakan ve Müminlerin Emiri (Emin)'nin dostu Ahmed b. Sellam'ım.''
dedim. Tahir'in adamı: ''Yalan söylüyorsun, doğruyu konuş.'' diye çıkıştı. Ben:
''Doğru söylüyorum.'' diye karşılık verdim. Bunun üzerine: ''Mahlü'
(halifelikten hal' edilen Emin) ne yaptı?'' diye sordu. Ben: ''O'nu elbiseleri
parçalanmış bir vaziyette gördüm.'' dedim. Bundan sonra Tahir'in adamı
bineğinin üzerine atladı ve boynumdaki bağlı ipten tutarak bineğini koşturınağa
başladı. Ben bu vaziyette koşamayınca boynumun vurulmasını emretti, ancak
canımı on bin dirhem vermek suretiyle kurtardım. Vereceğim bu parayı alıncaya
kadar beni bir odaya bıraktı. Odada iki yastık ve dürülü vaziyette hasırlar
bulunuyordu.
Gece
yarısı olunca odamın kapısı açıldı ve içeriye Emin bırakıldı. Çıplak
vaziyetteydi; üzerinde bir pantolon, sarık ve omuzunda eski bir hırka
bulunuyordu. O'nu benim yanıma bırakmışlardı. Ben istircada bulundum ''<inna
ımahi ve inna ileyhi raci'un.'' dedim) ve halimi düşünerek ağladım. Emin adımı
sordu, ben de kendimi kendisine tanıttım. Bunun üzerine bana: ''Beni kucakla,
kendimi çok yalnız hissediyorum.'' dedi, ben de kucakladım. Kalbi çok şiddetli
atıyordu. Bundan sonra: ''Ey Ahmed! Kardeşim ne yaptı?'' dedi. Ben:
''Hayattadır.'' dedim. Bunun üzerine: ''Allah onların haberci elçisini her
türlü hayırdan uzak tutsun. O, kardeşimin savaştan pişmanlık duyan kimsenin
ölüşü gibi öldüğünü söylemiş.'' dedi. Ben de: ''Allah asıl senin vezirlerini
hayırdan uzaklaştırsın.'' diye karşılık verdim. Bu defa Emin:
<<Vezirlerinin kendisine ne yapacaklarını, öldürüp öldünneyeceklerini ve
kendisine karşı güvenlerini yerine getirip getirmeyeceklerini.'' sordu. Ben de:
''Seni öldünneyecekler ve sana karşı olan güvenlerini yerine getirecekler.''
dedim. Bu sırada eski hırka parçasını omuzunun üzerine koymaya çalışıyordu.
Üzerimdeki astarlı bir elbiseyi çıkardım ve giyinınesi için önüne koydum.
''Beni kendi halime bırak, bu Allah'tandır. Böyle durumlarda pek çok hayır
vardır.'' dedi.
Biz
bu halde iken birisi geldi ve yüzümüze bakmağa başladı. Ben kendisini tespit
edip tanıyınca çekip gitti. Bu kimse Tahir'in adamlarından Muhammed b. Humeyd
idi. O'nu görünce Emin'in öldürüleceğini anladım. Gece yarısı olunca kapı
açıldı ve eve ellerinde yalın kılıç bulunan bir grup Acem girdi. Emin onları
görünce ayağa kalktı ve şöyle dedi: '''Biz Allah içiniz ve O'na döneceğiz.'
(Bakara, 156). Allah'a yemin ederim ki, canım Allah yolunda gidecektir. Acaba
yardım edecek biri yok mu? Ebna'dan da mı hiç kimse yok?'' Emin'in bu
sözlerinden sonra onlar içinde bulunduğumuz odanın kapısının önüne geldiler ve
durdular. Kendi aralarınd: <<İleri atıl ve saldır.'' diyerek birbirlerini
itip kakıyorlardı. Bu arada Emin de eline bir yastık almıştı ve şöyle diyordu:
''Ben Resulullah (-sav-)'ın amcasının oğluyum, ben Harun'un oğluyum, ben
Me'mun'un kardeşiyim. Kanımı akıtmak hususunda Allah'tan korkun.''
Bundan
sonra içerisinden birisi içeri girdi ve kılıcını Emin'in başının ön kısmına
indirdi; Emin de elindeki yastığı onun yüzüne vurdu ve kılıcı elinden almak
istedi. Bunun üzerine içeri giren kişi: ''Beni öldürüyor.'' diye bağırmağa
başladı. Dışarıda olanlardan bunu duyan bir grup içeri girdi ve içlerinden
birisi kılıcını Emin'in böğrüne vurdu. Sonra hep birlikte O'nu tekınelediler,
sonra da başını ensesinden kestiler, cesedini orada bırakarak başını Tahir'e
götürdüler. Seher vakti olunca da cesedi bir çula sardıktan sonra alıp
gittiler. Tahir Emin'in başını bir burcun üzerine koydu ve görmek için gelen
Bağdat halkına: ''İşte bu halifelikten hal' edilen Muhammed (Emin)'in
başıdır.'' dedi.
Emin'den
daha önce almış oldukları mallardan dolayı, O'nun öldürülmesinden hem Bağdat
askerleri ve hem de Tahir'in askerleri pişmanlık duydular. Tahir ise Emin'in
başını ve fetih ile ilgili bir mektubu amcasının oğlu Muhammed b. Hüseyn b.
Mus'ab ile Me'mun'a gönderdi, Emin'in başını gelir gelmez Zü'r-riyaseteyn aldı
ve bir kalkanın üzerine geçirdi. Me'mun, kardeşi Emin'in başını görünce secdeye
kapandı. Tahir, ayrıca amcasının oğlu Muhammed b. Hüseyn ile Emin'in mühür,
kılıç ve hırkasını da gönderdi.
Medine
halkı Emin'in Tahir'in emriyle azatlısı Kureyş tarafından öldürüldüğünü
öğrenince, aralarından bir şeyh şöyle dedi: ''Sübhanellah! Emin'i Kureyş adlı
birisinin öldüreceğini rivayet ederdik. Kureyş'in mensup olduğu kabileye gittik
ve isminin bu isme tıpatıp uyduğunu gördük.''
Emin
öldürüldükten sonra halka eman konusunda bir ilanda bulunuldu ve bütün ahaliye
eman verildi. Tahir bundan sonra, cuma günü Bağdat'a girdi ve halka cuma
namazını kıldırdı. Ayrıca hutbeyi Me'mun adına okudu ve Emin'i yerdi. Bu arada
Mu'tasım'a, bir rivayete göre, İbrahim b. el-Mehdi'ye bir mektup yazdı ve
mektubuna şöyle başladı:
''Halifeler
ailesinden birisine emir (prens) sözünü etmeden mektup yazmak bana ağır
geliyor. Bana ulaşan haberlere göre, ahdini bozan ve halifelikten hal' edilen
Emin'e meyilli imişsin. Eğer durum bana ulaşan gibiyse, sana bu şekilde mektup
yazmam çok bile. Eğer aksi ise, Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi sana olsun
ey Emir!''
Emin
öldürülünce İbrahim b. el-Mehdi O'nun için bir mersiye yazdı fakat bu mersiye
Me'mun'un zoruna gitti."
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
EMİN'İN
ÖZELLİKLERİ, YAŞI ve HALİFELİĞİ