İBNÜ’L-ESİR

5. CİLT

HİCRİ 198.YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

EMİN'İN ÖLDÜRÜLMESİ

 

Emin, annesi ve çocukları ile birlikte Medinetü'l-Mansur'a gidince Tahir, Kerh ve diğer yerlerin sokak ve caddelerini istila etti ve Bağdat'ta karar kıldı. Bu durum karşısında Emin'in kumandanları ve taraftarları muhasara esnasında kendileri için yeterli hazırlığın bulunmaması dolayısıyla Tahir'in muzaffer olmasından korktular, bunun üzerine de Muhammed b. Hatim b. es-Sakar, Muhammed b. İbrahim b. Ağleb ve başkaları Emın'in yanına gelerek şöyle dediler: "Durumumuz gördüğünüz gibi işte ortadadır. Biz bir görüşümüzü sana arzetmeye geldik. Görüşümüz hakkında iyice düşün ve ona göre hareket et. Görüşümüzde hayır bulunacağına inamyoruz. "

 

Emin tarafından görüşleri sorulduğunda, onu şöylece ortaya koydular: "Halk çevrenden dağılmış, düşmanın ise seni muhasara altına almıştır. Şu anda elinde yedi bin kadar değerli at bulunmaktadır. Bize göre Ebna'dan sevdiklerinden yedi bin kişi seçmeli ve bu atları onlara vermelisin. Kendin de bir gece onlarla birlikte şehrin çıkış kapılarından birinden çıkmalısın, çünkü gece iş bilenindir. Bu arada şehri terk ederken, bizi hiç bir kimse tespit edemeyecektir. İşte böylece şehri terk ettikten sonra Cezire ve Suriye'ye gelir, vergiler takdir eder ve haraç toplarız. Neticede geniş bir memlekete gelmiş olur ve yeni mülk (saltanat) ediniriz. Bu sayede halk etrafına koşuşur ve askerler de takibattan vazgeçer, hatta Allah (C.C.) türlü türlü imkanlar yaratır."

 

Emin onlara: "Görüşünüz güzeldir." dedi ve bu görüş doğrultusunda hareket etmeye karar verdi, ancak bu kararı Tahir'e ulaştırıldı. Bunun üzerine Tahir Süleyman b. el-Mansur, Muhammed b. İsa b. Nehik ve es-Sindı b. Şahik'e bir mektup göndererek şöyle dedi: "Allah'a yemin ediyorum, eğer Emin'i bu düşüncesinden caydırmazsanız bütün arazilerinizi elinizden alırım ve bundan sonra tek hedefim siz olacaksınız."

 

Tahir'in bu tehdidi üzerine, Emin'in yanına geldiler ve caydırmak için şunları söylediler: "Şehri terk etme kararınızı öğrendik. Sana kendin hakkında Allah'ı hatırlatıyoruz. Sana görüş beyan eden bu kimseler züğürt kişilerdir. Muhasaranın onları hangi noktaya getirdiğini biliyorsun. Onlar yapmış oldukları savaşlardan dolayı, kardeşin Me'mun ile Tahir tarafından kendilerine eman verilmeyeceği kanaatindedirler. Onlarla şehri terk edip çıktığımız takdirde, sizi esir almalarından veya başınızı alıp sizinle Tahir ve Me'mun'a yaklaşmağa çalışacaklarından ve sizi kendilerine eman vasıtası yapacaklarından emin olamayız." Bu arada onlar Emin'i ikna etmek için birçok darbımesel getirdiler. Neticede Emin bunların görüşünü benimsedi ve Me'mun'dan eman dileyip ve şehirden ayrılmayı kabul etti. Ayrıca Emin'e şunu da söylediler: "Senin maksadın eğlence ve selamet içerisinde yaşamaktır. Kardeşin Me'mun ise seni istediğin yerde bırakır. Hatta senin için ayrı bir yer tahsis eder ve burada senin maslahatına uygun olan her türlü imkanı sağlar. Bunun da ötesinde sevdiğin ve arzu ettiğin her şeyi gerçekleştirir. Aynı zamanda kardeşinden sana her hangi bir zarar da gelmez." Onların bu sözleri karşısında Emin fikrini değiştirdi ve Herseme b. A'yen'in yanına gitmeyi kabul etti.

 

Bundan sonra Emin'in yanına Suriye ve Cezire tarafına gitmesini tavsiye edenler geldiler ve şöyle dediler: "Şayet bu dalkavukların fikirlerini kabul edip bizim tavsiyelerimizi kabul etmeyeceksen -ki biz tavsiyelerimizde haklıyız, o zaman Tahir'in yanına gitmen Herseme'nin yanına gitmenden daha hayırlı olur." Bunun üzerine Emin şöyle dedi: "Ben Tahir'den hoşlanmıyorum. Bir zaman bir rüya görmüştüm. Daha önce uzunluk ve genişlik bakımından bir benzerini görmediğim, geniş bir temel üzerine oturan ve göğe doğru yükselen, tuğladan yapılmış bir duvar üzerinde dikiliyordum. Üzerimde kemerim, kılıcım ve eşyalarını vardı. Tahir ise bu duvarın dibinde bulunuyordu ve durmadan duvara vuruyordu. Nihayet duvar çöktü, ben de düştüm. Bu arada düşerken başımdan külahım uçtu. İşte bunu uğursuzluk sayıyorum ve Tahir'den hoşlanmıyorum. Herseme ise bizim mevlamızdır ve babamız yerindedir. O'nu çok yakın buluyorum ve güveniyorum. "

 

Bundan sonra Emin, eman dilemek üzere Herseme'ye birini gönderdi.

 

Herseme de Emin'in eman isteğini kabul etti. Ayrıca Herseme, Me'mun Emin'i öldürmeğe yeltendiği takdirde Emin uğrunda savaşacağına yeminle söz verdi. Herseme'nin bu şekildeki davranışı Tahir'e ağır geldi ve durumu öğrenir öğrenmez Emin'in Herseme'nin yanına gitmesini engelledi. Tahir bu hareketinin gerekçesini şu şekilde açıkladı: "Herseme şu anda hem askerimin içerisinde ve hem de benim bulunduğum tarafta bulunmaktadır. Ayrıca Emin'i kuşatarak zor duruma soktuğum için eman dilemek zorunda kaldı. Böyle bir durumda Emin'in Herseme'nin yanına gitmesine müsaade edip fethin O'nun olmasına asla razı olmam."

 

Durumu öğrenen Herseme ve kumandanları Huzeyme b. Hazim'in evinde toplandılar. Bu arada Tahir ve kumandanları, ayrıca Süleyman b. Mansur, es-Sindi ve Muhammed b. İsa b. Nehik de onların yanlarında hazır bulundular ve aralarında fikir alış verişi yaptılar. Neticede Tahir'e Emin'in ebediyen Herseme'nin yanına gidemeyeceğini bildirdiler. Aynı zamanda Emin'in Tahir'in isteğini kabul etmemesi halinde kendisine güvenilemeyeceğini ve durumun Hüseyn b. Ali b. İsa b. Mahan dönemindeki gibi olacağını ileri sürdüler. Ayrıca Tahir'e şunu da söylediler: "Eğer Emin mührü, kılıcı ve hırkayı sana teslim eder, kendisi Herseme'nin yanına giderse varsın, gitsin, çünkü asıl hilafeti temsil eden bu üç şeydir. Bunu kendin için ganimet bil ve ortalığı fesada verme!" Tahir, bu fıkri beğendi ve buna razı oldu.

 

Bundan sonra durumu öğrenen Herş, Tahir'e yaklaşmak istedi ve onların ortaya attıkları bu görüşlerin bir hile olduğunu, Eminin mühür, kılıç ve hırkasını beraberinde Herseme'nin yanına götüreceğini kendisine bildirdi. Bu duruma öfkelenen Tahir, Emin'in annesinin sarayı ile el-Huld saraylarının çevresine ellerinde küskü bulunan bir grup kimseyi yerleştirdi. Onların buralara yerleştirildiğini hiçbir kimse bilmiyordu. Emin Herseme'nin yanına gitmek üzere hazırlandığı sırada çok susamıştı; kendisi için şarap mahzeninde su arandı, fakat bulunamadı. 26 Muharrem 198 pazar gecesi (26 Eylül 813 pazartesi gecesi), üzerinde beyaz bir elbise ve siyah bir taylesan olduğu halde evinin sahanlığına çıktı. Tam bu sırada Herseme kendisine birini gönderdi ve şöyle dedi: "Seni almak için sözümü yerine getirdim. Fakat bu gece çıkmanı istemiyorum, çünkü Dicle'nin kenarında bazı kuşku uyandırıcı şeyler gördüm, bu yüzden kaçmayı başaramayacağımızdan korkuyorum. Başaramazsak seni elimden alırlar; böylece hem sen, hem de ben mahvoluruz. En iyisi bu gece evinde kal, ben de hazırlığımı yapayım ve yarın gece gelip seni alayım. Şayet üzerine varılırsa, senin için seve seve çarpışırım. "

Bunun üzerine Emin, Herseme'nin elçisine şöyle dedi: "Geri dön ve Herseme'ye ayrılmamasını söyle. Ben muhakkak surette şimdi buradan ayrılmak istiyorum ve yarına kadar kalamayacağım." Ayrıca merak ve endişeye düşen Emin şunları da söyledi: "Şu anda köleler, muhafızlar ve diğerleri çevremden uzaklaşmış bulunuyorlar, bu durum Tahir'e ulaştırıldığı takdirde buraya gelip beni yakalamasından emin değilim." Bundan sonra iki oğlunu kucağına aldı ve onları öptükten sonra ağladı; "Sizi Allah'a emanet ediyorum.'' dedikten sonra gözyaşlarını yenleriyle sildi. Bu vedalaşmadan hemen sonra bir binekle Dicle'nin kenarına geldi. Bu sırada Herseme'ye ait bir ateş kayığı (harraka) burada kendisini bekliyordu. Vakit geçirmeden bu kayığa bindi.

 

Mezalim işleriyle görevli olan (Sahibü'l-mezalim) Ahmed b. Sellam anlatıyor:

"Ben bu sırada Herseme ile birlikte kayıkta bulunuyordum. Emin kayığa bindiğinde biz ayağa kalktık, bu sırada Herseme dizleri üzerine çöktü ve ayaklarında nikris hastalığı bulunduğunu beyan ederek Emin'den özür diledi Bundan sonra Emin'e sarıldı ve kucağına aldı. Sonra ellerini, ayaklarını ve gözlerini öptü. Bu arada kayığın hemen uzaklaşmasını emretti, çünkü Tahir'in taraftarları sandallarla üzerimize saldırmışlardı. Tahir'in adamları şiddetli gürültüler çıkardılar ve kayığı deldiler. Bu arada tuğla ve oklar attılar. Nihayet delinen kayık su aldı ve battı. Herseme ve biz suyun içinde kaldık. Herseme'yi kaptan saçından tutarak dışarı çıkardı, Emin ise suya düşünce elbisesini yırttı ve nehrin kenarına çıktı. Beni de Tahir'in taraftarlarından birisi yakaladı, adamlarından birine götürdü ve ona kayıktan çıkanlardan birisi olduğumu söyledi. Bunun üzerine Tahir'in adamı bana kim olduğumu sordu. Ben: ''Mezalim malıkemelerine bakan ve Müminlerin Emiri (Emin)'nin dostu Ahmed b. Sellam'ım.'' dedim. Tahir'in adamı: ''Yalan söylüyorsun, doğruyu konuş.'' diye çıkıştı. Ben: ''Doğru söylüyorum.'' diye karşılık verdim. Bunun üzerine: ''Mahlü' (halifelikten hal' edilen Emin) ne yaptı?'' diye sordu. Ben: ''O'nu elbiseleri parçalanmış bir vaziyette gördüm.'' dedim. Bundan sonra Tahir'in adamı bineğinin üzerine atladı ve boynumdaki bağlı ipten tutarak bineğini koşturınağa başladı. Ben bu vaziyette koşamayınca boynumun vurulmasını emretti, ancak canımı on bin dirhem vermek suretiyle kurtardım. Vereceğim bu parayı alıncaya kadar beni bir odaya bıraktı. Odada iki yastık ve dürülü vaziyette hasırlar bulunuyordu.

 

Gece yarısı olunca odamın kapısı açıldı ve içeriye Emin bırakıldı. Çıplak vaziyetteydi; üzerinde bir pantolon, sarık ve omuzunda eski bir hırka bulunuyordu. O'nu benim yanıma bırakmışlardı. Ben istircada bulundum ''<inna ımahi ve inna ileyhi raci'un.'' dedim) ve halimi düşünerek ağladım. Emin adımı sordu, ben de kendimi kendisine tanıttım. Bunun üzerine bana: ''Beni kucakla, kendimi çok yalnız hissediyorum.'' dedi, ben de kucakladım. Kalbi çok şiddetli atıyordu. Bundan sonra: ''Ey Ahmed! Kardeşim ne yaptı?'' dedi. Ben: ''Hayattadır.'' dedim. Bunun üzerine: ''Allah onların haberci elçisini her türlü hayırdan uzak tutsun. O, kardeşimin savaştan pişmanlık duyan kimsenin ölüşü gibi öldüğünü söylemiş.'' dedi. Ben de: ''Allah asıl senin vezirlerini hayırdan uzaklaştırsın.'' diye karşılık verdim. Bu defa Emin: <<Vezirlerinin kendisine ne yapacaklarını, öldürüp öldünneyeceklerini ve kendisine karşı güvenlerini yerine getirip getirmeyeceklerini.'' sordu. Ben de: ''Seni öldünneyecekler ve sana karşı olan güvenlerini yerine getirecekler.'' dedim. Bu sırada eski hırka parçasını omuzunun üzerine koymaya çalışıyordu. Üzerimdeki astarlı bir elbiseyi çıkardım ve giyinınesi için önüne koydum. ''Beni kendi halime bırak, bu Allah'tandır. Böyle durumlarda pek çok hayır vardır.'' dedi.

Biz bu halde iken birisi geldi ve yüzümüze bakmağa başladı. Ben kendisini tespit edip tanıyınca çekip gitti. Bu kimse Tahir'in adamlarından Muhammed b. Humeyd idi. O'nu görünce Emin'in öldürüleceğini anladım. Gece yarısı olunca kapı açıldı ve eve ellerinde yalın kılıç bulunan bir grup Acem girdi. Emin onları görünce ayağa kalktı ve şöyle dedi: '''Biz Allah içiniz ve O'na döneceğiz.' (Bakara, 156). Allah'a yemin ederim ki, canım Allah yolunda gidecektir. Acaba yardım edecek biri yok mu? Ebna'dan da mı hiç kimse yok?'' Emin'in bu sözlerinden sonra onlar içinde bulunduğumuz odanın kapısının önüne geldiler ve durdular. Kendi aralarınd: <<İleri atıl ve saldır.'' diyerek birbirlerini itip kakıyorlardı. Bu arada Emin de eline bir yastık almıştı ve şöyle diyordu: ''Ben Resulullah (-sav-)'ın amcasının oğluyum, ben Harun'un oğluyum, ben Me'mun'un kardeşiyim. Kanımı akıtmak hususunda Allah'tan korkun.''

 

Bundan sonra içerisinden birisi içeri girdi ve kılıcını Emin'in başının ön kısmına indirdi; Emin de elindeki yastığı onun yüzüne vurdu ve kılıcı elinden almak istedi. Bunun üzerine içeri giren kişi: ''Beni öldürüyor.'' diye bağırmağa başladı. Dışarıda olanlardan bunu duyan bir grup içeri girdi ve içlerinden birisi kılıcını Emin'in böğrüne vurdu. Sonra hep birlikte O'nu tekınelediler, sonra da başını ensesinden kestiler, cesedini orada bırakarak başını Tahir'e götürdüler. Seher vakti olunca da cesedi bir çula sardıktan sonra alıp gittiler. Tahir Emin'in başını bir burcun üzerine koydu ve görmek için gelen Bağdat halkına: ''İşte bu halifelikten hal' edilen Muhammed (Emin)'in başıdır.'' dedi.

Emin'den daha önce almış oldukları mallardan dolayı, O'nun öldürülmesinden hem Bağdat askerleri ve hem de Tahir'in askerleri pişmanlık duydular. Tahir ise Emin'in başını ve fetih ile ilgili bir mektubu amcasının oğlu Muhammed b. Hüseyn b. Mus'ab ile Me'mun'a gönderdi, Emin'in başını gelir gelmez Zü'r-riyaseteyn aldı ve bir kalkanın üzerine geçirdi. Me'mun, kardeşi Emin'in başını görünce secdeye kapandı. Tahir, ayrıca amcasının oğlu Muhammed b. Hüseyn ile Emin'in mühür, kılıç ve hırkasını da gönderdi.

Medine halkı Emin'in Tahir'in emriyle azatlısı Kureyş tarafından öldürüldüğünü öğrenince, aralarından bir şeyh şöyle dedi: ''Sübhanellah! Emin'i Kureyş adlı birisinin öldüreceğini rivayet ederdik. Kureyş'in mensup olduğu kabileye gittik ve isminin bu isme tıpatıp uyduğunu gördük.''

 

Emin öldürüldükten sonra halka eman konusunda bir ilanda bulunuldu ve bütün ahaliye eman verildi. Tahir bundan sonra, cuma günü Bağdat'a girdi ve halka cuma namazını kıldırdı. Ayrıca hutbeyi Me'mun adına okudu ve Emin'i yerdi. Bu arada Mu'tasım'a, bir rivayete göre, İbrahim b. el-Mehdi'ye bir mektup yazdı ve mektubuna şöyle başladı:

''Halifeler ailesinden birisine emir (prens) sözünü etmeden mektup yazmak bana ağır geliyor. Bana ulaşan haberlere göre, ahdini bozan ve halifelikten hal' edilen Emin'e meyilli imişsin. Eğer durum bana ulaşan gibiyse, sana bu şekilde mektup yazmam çok bile. Eğer aksi ise, Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi sana olsun ey Emir!''

 

Emin öldürülünce İbrahim b. el-Mehdi O'nun için bir mersiye yazdı fakat bu mersiye Me'mun'un zoruna gitti."

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

EMİN'İN ÖZELLİKLERİ, YAŞI ve HALİFELİĞİ