|
İBNÜ’L-ESİR |
4. CİLT |
ENDÜLÜS'ÜN
FETHİ
Bu
yıl Musa bin Nusayr'ın azatlı kölesi olan Tarık bin Ziyad on iki bin kişilik
bir ordu ile Endülüs'e gaza yaptı. Endülüs'te adı Azrinok olan kral ile karşılaştı.
Azrinok aslında Endülüs Acemlerinin kralları olan Esbahan halkındandı. Tarık
ordusuyla üzerine yürüdü, Azrinok da tacı ve bütün kralların o zamana kadar
giymekte olduğu süs eşyaları ile birlikte üzerine geldi ve aralarında çok
şiddetli bir çarpışma oldu. Tarık Azrinok'u öldürdü ve 92 yılında Endülüs'ü
fethetti.
Ebu
Ca'fer (Taberi)'in Endülüs'ün fethi ile ilgili olarak zikrettiği bundan
ibarettir. Ancak bu kadar büyük bir bölgenin ve böyle muazzam bir fethin bu
kadar kısa bilgilerle geçiştirilmemesi gerekir. Ben Yüce Allah'ın izni ile
buranın fethinden daha geniş ve etraflı bir şekilde söz edecek ve bu konuda
Endülüslülerin yazdıklarını kaynak alacağım, çünkü onlar kendi ülkelerini daha
iyi bilirler.
Endülüslü
yazarlar der ki:
Buranın
ilk sakinleri Endülüs diye bilinen bir kavim olduğundan bu bölgeye de onların
adı verilmiştir. Daha sonra bu kelimenin sonundaki ‘‘ş’‘ ‘‘s" yapılarak
Arapçalaştırılmıştır. Hıristiyanlar ise Endülüs'e adı ‘‘İşbanes’‘ olan ve orada
asılan bir kimsenin adından hareketle ‘‘İşbaniye’‘ derler. Buraya İşbaniye
adının ilk dönemlerde asıl adı Titus oğlu İşban olan bir kralın adından
hareketle verildiği de söylenmiştir. Batlamyus da buraya bu adı vermiştir. Bu
adın
Hz.
Nuh'un oğlu Yafes'in oğlu olan Endülüs'ten geldiği de söylenmiştir. Yafes'in
oğlu Endülüs burayı ilk imar eden kişidir.
Yine
denildiğine göre, TUfan'dan sonra Endülüs'ün ilk sakinleri ‘‘Endülüs’‘ diye
bilinen bir kavimdir. Onlar burayı imar etmiş ve mülkünü uzun bir süre
ellerinde tutmuşlar. Bunların dini Mecusilik idi. Daha sonra Allah onlara
yağmur yağdırmamış ve ülkelerinde büyük bir kıtlık başgösterdiğinden pek çoğu
helak olmuş, kaçabilenler de kaçmıştı. Böylelikle Endülüs yüz yıl boş kaldıktan
sonra Yüce Allah burayı imar etmek üzere Afrikalıların gitmesi için gerekli
sebepleri hazırlamış ve sonunda buraya Afrikalılardan bir grup gelip
yerleşmiştir. Bunları da Afrika kralı ülkesinde uzun süre devam eden bir kıtlık
dolayısıyla yükünü hafifletmek üzere sürmüştü, çünkü bu kıtlık neredeyse onları
bütün bütüne yok edecekti. Sürgün ettiği bu kişileri tayin ettiği komutan ile
birlikte gemilere doldurdu, bunlar da Kadis Adası'na demirlediler. Endülüs
ülkesinin yeşermiş olduğunu, nehirlerin şarıl şarıl akmakta bulunduğunu görünce
buraya yerleştiler ve imar ettiler. İşlerini düzene sokmak amacıyla da
başlarına bir hükümdar tayin ettiler.
Bunlar
kendilerinden öncekilerin dini üzereydiler. Başkenti İşbiliye bölgesinde
Talikatul-Harab diye bilinen bir yerdir. Burada yerleşmiş, inşa etmiş ve yüz
elli yıldan fazla bir sure burada kalmışlardı. Bu süre içerisinde onlardan on
beş kişi hükümdarlık yapmıştı.
Daha
sonra Allah onlar üzerine Romalıları gönderdi ve Titus'un oğlu İşban ülkelerini
eline geçirdi. Hücumlar yaptı, onları dağıttı ve pek çoğunu öldürüp Talifca'da
onları muhatara altına aldı. Onlar da kendilerini burada korumaya aldılar.
Bunun üzerine İşban onlara karşı İşbaniye'yi inşa etti ki, ‘‘İşbiliye’‘ diye
bilinen yer burasıdır. Daha sonra burayı kendisinin başkenti yapmıştır.
İşban'ın
etrafındaki kalabalık artınca azgınlaşıp zulme başladı. Aynı kişi
Beytulmakdis'e hücum ederek orada bulduklarını ganimet aldı ve yüz bin kişiyi
öldürdü. Burada bulunan mermerleri de İşbiliye'ye ve başka yerlere taşıdı. Aynı
şekilde Hz. Davud'un oğlu Hz. Süleyman (A.S.)'ın sofrasını da ganimet olarak
ele geçirdi. İşte Tarık'ın Tulaytula fethi sırasında ganimet aldığı sofra
budur, İşban aynı zamanda Beytul-makdis'teki altın testi ile Marida'da bulunan
taşı da ganimet almıştı.
Sözünü
ettiğimiz bu İşban'ı bir gün tarlasını sürmekte iken Hızır (A.S.) görmüş ve
şöyle demiş: "Ey İşban! Bir gün gelecek eline büyük imkanlar geçecek,
hükümdar olacak ve yükseleceksin. İylya Şehri'ni eline geçirdiğin zaman
peygamberlerin soyundan gelenlere yumuşak davran." İşban kendisine:
"Sen benimle alay mı ediyorsun? Benim gibi birisi nasılolur da hükümdar
olabilir?" diye sorunca bu sefer Hızır O'na şöyle demiş: "Elindeki
asayı şu gördüğün hale getiren senin hakkında hükümdarlığı da takdir etmiş
bulunuyor." Asasına bakan İşban onun yeşerdiğini görünce korkuya kapılmış,
Hızır da O'nu bırakıp gitmişti. İşban O'nun söylediklerine inanmıştı.
İnsanlarla oturup kalkmağa başlamış ve büyük bir mülkü eline geçirinceye kadar
yükselip durmuştu. O'nun hükümdarlığı yirmi yıl sürmüş, İşbanlıların
hükümranlığı ise ondan sonra peş pe şe gelen elli beş hükümdarla devam
etmiştir.
Daha
sonra adları Beşnolyat olan bir Romalı topluluk onların üzerine gitmişti.
Bunların da hükümdarının adı Nita oğlu Tuviş idi. Bunlar Allah'ın Hz. Mesih'i
peygamber olarak gönderdiği döneme rastlamıştı. Beşnolyatlılar Endülüs'e galip
gelerek orayı ellerine geçirdiler. Başkentleri Marida şehriydi. Onlardan yirmi
yedi kral gelip geçti.
Daha
sonra Gutlardan bir grup hükümdarlarıyla birlikte gelerek burayı Roma kralının
egemenliğinden çıkardılar. Onların ortaya çıkışları Endülüs'ün doğusunda
bulunan İtalya taraflarından olmuştu. Bunlar o taraftan Mecedonya ülkesine
baskın yapmışlardı. Bu olaylar kayserlerin üçüncüsü olan Claudius döneminde
olmuştu. Claudius onların üzerine giderek bozguna uğratmış ve pek çok kimseyi
öldürmüştü. Bundan sonra Büyük Konstantin dönemine kadar güçsüz kalmışlardı.
Büyük Konstantin döneminde güçlenerek tekrar baskınlar düzenlemeğe başladılar.
Büyük Konstantin onların üzerine bir ordu gönderince bu orduya karşı duramamış
ve Kayser (Roma) Devleti'nin ilk üçte bir dönemine kadar kendilerinden hiç bir
şekilde söz edilmemişti.
Bu
sırada başlarına adı Lodrik olan bir komutan tayin ettiler. Lodrik putlara
tapardı. Hıristiyanları putlarına secde etmeğe mecbur etmek amacıyla Roma'ya
yürüdü, ancak kötü uygulamaları görülünce yanında bulunanlar kendisini
yardımsız bırakarak kardeşinin tarafına çekildiler ve O'na karşı savaşmağa
başladılar. Bunun üzerine Lodrik Roma hükümdarının yardımını istemiş. O da bir
ordu gönderince kardeşini bozguna uğratmış ve Hıristiyan dinine girmişti.
Lodrik on üç yıl hükümdarlık yaptıktan sonra yerine Akrit, O'ndan sonra
Amlarik, O'ndan sonra Vakdiş adındaki hükümdarlar geçmişti. Bunlal" da
tekrar putlara tapmağa geri dönınüşlerdi. Amlarik çevresinde bulunanlardan yüz
bin kişi alarak Roma üzerine yürüyünce Roma Kralı da üzerine bir ordu
göndermiş, bu ordu karşısında bozguna uğramış, kendisi de öldürülmüştü.
Ondan
sonra Elrik adındaki birisi hükümdar olmuştu. Elrik inkarcı ve kahraman
birisiydi. Vakdiş'in ve O'nunla birlikte öldürülenlerin intikamını almak üzere
yola koyulmuş, Roma'ya kadar gelerek şehri muhasara etmiş. Romalıları oldukça
zor duruma düşürdükten sonra savaş sonucu şehre girip mallarını ganimet
almıştı. Daha sonra donanmayı toplayarak fethetmek ve oradaki ganimetleri almak
üzere Sicilya'ya gitmiş, ancak kendisi de dahil olmak üzere beraberindekilerin
büyük çoğunluğu denizde boğulmuştu.
Bundan
sonra adı Athluf olan birisi altı yıl süreyle hükümdarlık yapmıştı. Athluf İtalya'dan
çıkarak Uzak Endülüs yakınlarındaki Galis'te ikamet etmişti. Daha sonra buradan
Barselano'ya geçmişti.
O'ndan
sonra kardeşi Valya üç yıl, Burdezariş otuz üç yıl, daha sonra oğlu Tarşemend,
O'ndan sonra kardeşi Lodrik on üç yıl, O'ndan sonra Eurich on yedi yıl, O'ndan
sonra Alarich Butluşa yirmi üç yıl, O'ndan sonra Eşlik, O'ndan sonra Emlik iki
yıl, daha sonra Theuidis on yedi yıl beş ay, O'ndan sonra Todo Taklis bir yıl
üç ay, O'ndan sonra Eşele beş yıl, daha sonra Atlanca on beş yıl, O'ndan sonra
Liuva üç yıl, ondan sonra kardeşi Leovigild hükümdarlık yapmışlardır. Bu
Leovigild, Tulaytula'yı ilk olarak başkent edinen ve ülkesinin orta tarafını
seçerek buraya yerleşen kişidir. Böylelikle kendisine itaat etmeyenlerle yakın
bir yerden savaşmak imkanını bulmuş olacaktı. Kendisine karşı gelenlerle bütün
Endülüs'ü ele geçirinceye ve Rakavbil Kenti'ni inşa edinceye kadar çarpışmağa
devam etti.
Leovigild
bu şehri gerçekten oldukça güzel ve pek çok bahçe ile bezenmiş olarak inşa
etmişti. Rakavbil şehri Tulaytula'ya yakın olup Leovigild buraya kendi oğlunun
adını vermişti.
Leovigild
ayrıca Başkeneslilerin ülkesine de hücumlar yapmış ve onları sonunda itaati
altına almıştı. Oğlu Hennenegild Frank hükümdarının kızını istemiş, O'nu bu
kızla evlendirmiş ve İşbiliye'de yerleştirmişti. Karısı Hermenegild'i babasına
karşı gelmeğe teşvik etmiş, O da babasına karşı gelince babası üzerine
yürüyerek oğlu ile karısını muhasara altına almış, gittikçe sıkıştırarak uzun
bir süre kuşatmasına devam ettikten sonra oğlunu yakalayıp ölünceye kadar
hapsetmişti.
Leovigild'den
sonra oğlu Ricard hükümdar oldu. Ricard iyi uygulamaları olan birisiydi. Din
adamlarını toplayarak babasının gidişinin aksine ülkeyi onlara teslim etti. Bu
yüksek seviyedeki din adamlarının sayısı seksen kişiydi. Ricard'ın kendisi
takvalı, afif bir kişi olup rahiplerin elbiselerine bürünmüş idi. Aş
Vadisi'ndeki şehir karşısında <<Vezeka’‘ diye bilinen kiliseyi yaptıran
O'dur.
Ricard'dan
sonra oğlu Liuva hükümdar olmuş, O da babasının yolundan gitmiştir. Gotlardan
Batrik adındaki biri ona suikast yapmış ve öldürmüştü. Böylelikle Batrik
Endülüslülerin istememelerine rağmen O'ndan sonra hükümdar olmuştu. Bu Batrik
günahkar, azgın ve fasıkın biriydi. Yakınlarından biri üzerine hücum ederek onu
öldürmüştü.
Batrik'ten
sonra Gundemar iki yıl, O'ndan sonra ise SisEbut dokuz yıl hükümdarlık
yaptılar. SisEbut gidişatı güzelolan birisiydi. Yerine üç aylık oğlu Ricard
geçmiş, bilahare ölmüştür. O'ndan sonra Suinthila hükümdar olmuştur. Suinthila
Hz. Peygamber'e peygamberliğin geldiği sıralarda hükümdarlık yapıyordu. İyi ve
hayırlı birisiydi. O'ndan sonra Sisenand beş yıl, daha sonra Chintila altı yıl,
O'ndan sonra Handes dört yıl, O'ndan sonra Benban sekiz yıl. O'ndan sonra da
Ervig yedi yıl süreyle hükümdarlık yaptılar.
Ervig
döneminde son derece büyük bir kıtlık baş göstermişti ve açlığın şiddetinden
neredeyse Endülüs ülkesi baştanbaşa harap olacaktı.
Benban'dan
sonra Egica on beş yıl hükümdarlık yapmıştır. Egica zalim ve sevilmeyen
birisiydi. O'ndan sonra oğlu Gaytaşa (Witiza?) hükümdar olmuştur. Gaytaşa
Hicret'in 77. yılında hükümdarlığa geçmişti. Gidişatı güzel ve yumuşak bir
kişiydi. Babası tarafından hapsedilenlerin hepsini serbest bırakmış, malları
gerçek sahiplerine teslim etmişti.
Kendisi
ölünce yerine iki çocuk hükümdar olmuş, ancak Endülüslüler onları kabul
etmeyerek adı Roderich olan birisini başlarına geçirmişlerdi. Roderich kahraman
bir kişi olmakla birlikte hanedandan değildi. Endülüs bölge hükümdarları
süregelen Mete göre, erkek olsun kız olsun, çocuklarını Tulaytula şehrine
gönderir, çocuklar orada kralın hizmetinde bulunur, krala onlardan başka kimse
hizmet etmez, böylece bilgi ve görgülerini artınrlardı. Gele bu eyalet
valilerinin çocukları ergenlik yaşına gelince birbirleriyle evlenir ve kral da
onların çeyizlerini hazırlamakla görevli olurdu. Roderich başa geçince Yeşil
Ada, Septe ve diğer bölgelerin valisi olan Yulyan bir kızını kralın sarayına
göndermiş, Roderich de onun güzelliğine kapılarak iğfal etmişti. Bu kız durumu
mektupla babasına bildirince babası bundan gazaba gelmiş, Velid bin
Abdülmelik'in Afrika valisi olan Musa bin Nusayr'a mektup yazarak itaatinde
olduğunu belirtip yanına gelmek üzere davette bulunmuş, Musa da gitmişti.
Yulyan Musa'ya şehirlerini dolaştırarak kendisinin razı olabileceği şekilde hem
kendisi, hem de arkadaşları için MuSa’adan sözler almış, daha soım:
Endülüs'ü
anlatarak oraya hücum etmeğe çağırmıştı. Bu olay ise 90 yılının sonlarında
olmuştu.
Musa,
Velid'e mektup yazarak Allah'ın kendisine ihsan ettiği fetihleri yYulyan'ın
yaptığı daveti bildirdi. Velid kendisine şöyle mektup yazdı: "Ora) küçük
askeri birliklerle git, Müslümanları tehlikeleri büyük olan bir denizde
boğulmağa gönderme." Musa yazdığı cevabı mektupta: "Bu öyle geniş
bi:" deniz değildir, arka tarafları rahatlıkla görülebilen bir
haliçtir." demiş, Veli;" de: "Göndereceğin askeri birliklerle
oranın nasılolduğunu öğren. İsterse durum senin dediğin gibi olsun, yine bu
şekilde yap." diye yazmıştı.
Bunun
üzerine Musa azatlılardan adı Tarif olan birisini dört yüz asker ve yüz atlı
ile birlikte gönderdi. Tarif dört gemi ile yola koyuldu. Endülüs yakınlarındaki
bir adada karaya çıktı. O bakımdan buraya ‘‘Tarif Adası’‘ denildi. Daha sonra
Yeşil Ada'ya baskın düzenleyerek pek çok ganimet ele geçirdi ve 91 yılının
Ramazan (M. Temmuz 709) ayında salimen geri döndü. Müslümanlar durumun böyle
olduğunu görünce gazaya hazırlanmakta acele ettiler.
Daha
sonra Musa ordularının öncü kuvvetleri arasında bulunan ve adı Tarık bin Ziyad
olan bir azatlı kölesini çağırarak çoğunluğu Berberi ve azatlılardan, az bir
kısmı Araplardan olan yedi bin Müslüman asker ile birlikte gönderdi. Bunlar
denize açıldılar. Tarık karaya bitişik olan yüksekçe bir dağa vardı. O bakımdan
buraya şu ana kadar ‘‘Cebel-i Tarık’‘ denilmektedir.
Abdülmü'min
burayı ele geçirdiğinde bu dağın tepesinde bir şehir yapılmasını emrederek
‘‘Cebelü'l-Peth’‘ adını verdi; ancak bu isim süreklilik kazanamadı, diller hep
ilk ismi kullanmağa devam etti.
Tarık'ın
buraya gelip çıkması Hicret'in 92. yılının Recep (M. NisanMayıs 710) ayında
oldu. Tarık gemiye binip denize açılınca uyku bastırdı. Rüyasında Peygamber
(S.A.V.)'i Muhacirleri ve Ensar'ı kılıç ve yaylarını kuşanmış olarak gördü.
Peygamber (S.A.V.) kendisine: "Ey Tarık! Sen işine devam et." diyerek
Müslümanlara iyi davranmasını, verdiği söze vefakarlık göstermesini emretti.
Daha sonra Tarık Peygamber (S.A.V.)'in ve sahabilerinin önden gidip Endülüs'e
girdiklerini gördü. Uykudan uyandığında oldukça sevinçliydi. Arkadaşlarına bu
müjdeyi verdi, kendisi de manen oldukça güçlendi ve zafer elde edeceği
konusunda hiç bir tereddüdü kalmadı.
Tarık'ın
bütün kuvvetleri Cebel'de toplanınca oraya indi ve Yeşil Ada'yı fethetti.
Esirler arasında yaşlı bir kadın vardı. Bu kadın Tarık'a şöyle dedi:
"Benim
bir kocam vardı, bu olayları çok iyi bilen birisiydi. Bunlara ülkelerine girip
buraya galebe çalacak bir emirden söz eder dururdu. Bu emirin nitelikleri
arasında onun büyük başlı ve sol kolunda üzerinde kıl bulunan bir ben olduğunu
söylemişti." Tarık elbisesini kaldırınca kadının bahsettiği şekilde bir
ben ile karşılaşıldı. Tarık yanındakilerle birlikte bu olayı da fethin bir
başka müjdesi olarak değerlendirdi. Sonra dağdan ovaya indi, Yeşil Ada'yı ve
başka yerleri fethettikten sonra dağda bulunan kaleden ayrıldı.
*
* *
Tarık'ın
ülkesine hücum ettiği haberi Roderich'in çok ağırına gitti. Bu sırada
Roderich'in kendisi de bir savaşta bulunuyordu. Geri döndüğünde Tarık ülkesinin
iç taraflarına girmişti. Üzerine gitmek için denildiğine göre sayısı yüz bin kişiyi
bulan bir ordu hazırladı. Tarık durumu öğrenince Musa'ya mektup yazarak
kendisine yardımcı kuvvet göndermesini istedi ve yaptığı fetihlerin haberini
vererek Endülüs hükümdarının karşı koyamayacağı kadar büyük bir güçle üzerine
gelmekte olduğunu söyledi. Bunun üzerine Musa kendisine beş bin kişilik bir
yardımcı kuvvet gönderdi. Böylelikle Müslümanların sayısı on iki bin kişiyi
bulmuş oldu. Yulyan da onlarla birlikte hareket ederek ülkenin askeri bakımdan
zayıf noktalarını belirtiyor ve haber topluyordu. Roderick askerleriyle
Müslümanların üzerine geldi. Şezuna'ya bağlı bulunan Lekke (Luck) Nehri
kıyısında 92 yılının Ramazan ayının bitmesine iki gün kala (M. 20 Temmuz 711)
karşılaştılar. Savaş sekiz gün devam etti. Roderick'in sağ ve sol kanatlarında
kendisinden önceki hükümdarın iki oğlu ve diğer hükümdarların çocukları vardı.
Roderich'e olan kızgınlıklarından kendi aralarında anlaşarak birbirlerine şöyle
dediler: "Gerçek şu ki, elleri ganimetlerle dolduğu takdirde Müslümanlar
ülkelerine geri dönecek ve böylece mülk bizim elimizde kalmış olacaktır."
Bu düşünceyle direnmeyip bozguna uğradılar. Allah Roderich'e ve
beraberindekilere de hezimet verdi. Roderich nehirde boğulup öldü. Tarık
kaçanları takip etmek üzere İstece şehrine vardı. Bu şehrin halkı bozguna
uğramış olanlardan pek çok kişi ile birlikte Müslümanların karşısına çıktı ve
iki taraf çetin bir çarpışmaya tutuştu. Sonunda Endülüs halkı yenildi. Ondan
sonra da Müslümanlar buna benzer başka bir direnişle karşılaşmadılar. Tarık ise
İstece'ye dört mil uzaklıktaki bir pınarın başında konakladı. Burası şu ana
kadar ‘‘Ayn Tarık’‘ diye bilinmektedir.
Gotlar
bu iki bozgunu haber alınca Yüce Allah kalplerine korkuyu yerleştirdi. Tarık'ın
da Tarif gibi yapacağını zannediyorlardı, bu bakımdan Tulaytula'ya kaçtılar.
Tarif onlara kendilerini yiyecekmiş vehmini vermişti.
Tulaytula'ya
girip Endülüs şehirlerini boşaltınca Yulyan Tarık'a şöyle dedi: "Artık
Endülüs'ün işini bitirmiş sayılırsın. Şimdi askerlerini dört bir yanz gönder,
kendin de Tulaytula üzerine yürü." Tarık askerlerini İstece şehrinden
etrafa dağıttı. Ordunun birisini Kurtuba'ya, birisini Gimata'ya, bir diğerini
Malaga'ya, bir başkasını Tudmir'e gönderdi. Kendisi ise büyük kısmını alarak
Tulaytula'ya varmak amacıyla Ciyan üzerine gitti. Tulayrula'ya vardığında
şehrin boşalmış olduğunu ve orada bulunan bütün halkın Maya denilen dağın
arkasındaki bir şehre gittiklerini öğrendi.
Kurtuba'ya
giden askerlere bir çoban Kurtuba surlarındaki bir gediğ: göstermiş, onlar da o
gedikten girip şehri ele geçirmişlerdi.
Tudmir
üzerine giden orduya karşı bu şehre adını veren ve Tudmeyr diye bilinen bir
vali kuvvetli bir ordu ile çıktı. Tudmir denilen bu kentin ası: adı
Erayola'dır. Tudmeyr Müslümanlarla çetin bir çarpışmadan sonra bozguna uğradı
ve O'nunla beraber olanlardan pek çok kişi öldürüldü. Daha sonta Tudmeyr
kadınlara emir vererek silah kuşanmalarmı söyledi. Sonunda şehri teslim etmek
için Müslümanlarla barış yaptı. Diğer ordular ise gittikleri şehirleri fethedip
ellerine geçirdiler.
Tarık'a
gelince: Tulaytula'nın boş olduğunu gören Tarık oraya Yahudileri yerleştirip
onlarla birlikte kendi askerlerinden bir miktarını da bırakarak Vadi'l-Hicara
(Taşlık Vadi)'ya yürüdü. Şu ana kadar ‘‘Tarık'ın Yolu’‘ diye bilinen bir dağ
yolundan geçip dağı aştı ve dağın arkasında bulunan ve ‘‘Sofra Şehri’‘ diye
anılan şehre vardı. Burada Hz. Davud'un oğlu Süleyman (A.S.)'ın sofrası
bulunuyordu. Bu sofra yeşiLzümrütten yapılmıştı; kenarları ve ayakları ise
inci, mercan, yakut ve diğer mücevherlerle süslüydü ve üç yüz altmış ayağı
vardı. Bundan sonra Tarık Maya şehrine gitti, burada ganimetler aldıktan sonra
93 yılında Tulaytula'ya geri döndü.
Denildiğine
göre, Tank Cillikiya bölgesine de girmiş ve İsterka şehrine kadar bu bölgeyi
aşmış, daha sonra Tulaytula'ya geri dönerek İstece'den bazı şehirleri fetih
için gönderdiği ve bu fetihleri yapıp geri dönen ordularıyla birleşmiştir.
*
* *
Musa
bin Nusayr 93 yılı Ramazan (M. Haziran-Temmuz 712) ayında büyük bir kalabalık
ile birlikte Endülüs'e girdi. Musa Tarık'ın yaptıklarını öğrenmiş, bundan
dolayı O'nu kıskanmıştı. Denizi aşıp Endülüs'e varınca Yeşil Ada'da konakladı
ve kendisine: "Sen de Tarık'ın gittiği yoldan git." denildiyse de
kabul etmedi. Bunun üzerine kılavuzlar: "Sana O'nun gittiği yoldan daha
iyi bir yol ve henüz fethedilmemiş şehirler göstereceğiz." dediler. Yulyan
da O'na çok büyük fetihler vaadinde bulundu. Üzüntülü olan Musa buna sevindi.
Yulyan'ı
da alarak İbn es-Süleym şehrine gidip burayı savaşla fethetti.
Sonra
Karamuna şehrine gitti. Burası Endülüs şehirlerinin zapt edilmesi en zor
olaruydı. Yulyan ve beraberindekiler ileri geçerek silahlarıyla birlikte kaçmış
kimseler intibaını verdiler, şehir halkı da onları içeriye aldı. Musa da
geceleyin onlara atlılarını gönderdi ve böylece şehri fethettiler. Müslümanlar
şehre girip orayı ellerine geçirmiş oldular.
Bundan
sonra Musa İşbiliye'ye gitti. Burası yapılan ve güzel eserleri bakımından
Endülüs'ün en üstün şehirlerinden birisiydi. Birkaç ay burayı muhasara ettikten
sonra fethetti, şehir halkı da kaçıp gitti. Musa buraya Yahudileri yerleştirip
oradan Marida şehrine gitti ve burayı da muhasara altına aldı. Şehir halkı
dışarı çıkıp Musa ile çok şiddetli bir çarpışmaya tutuştular. Musa savaşçıları
geceleyin kayalıklar arasına gizlice yerleştirdi. Kafirler onların bu
tuzaklarını görmediler. Sabah olunca yine adetleri üzere Müslümanlarla savaşmak
için şehirlerinden dışarıya çıktılar. Gizlenmiş bulunan Müslüman savaşçılar da
yerlerinden çıktılar ve etraftarını kuşatarak kendileri ile şehirleri arasında
bir engel teşkil ettiler ve çok sayıda askerlerini öldürdüler. Az sayıda kişi
de kurtuldu. Musa bundan sonra şehre girdi, fakat şehrin savunma imkanları
oldukça iyiydi. Bu bakımdan şehir halkını bir kaç ay daha muhasara edip onlarla
çarpıştı. Yaptıkları bir koç arabası ile üzerlerine yürüdü ve bu arabanın
içerisindekiler kalenin surlarını kazdılar. Bunu gören şehir halkı
Müslümanların üzerine çıktı ve burcun yanında onları öldürdüler. O bakımdan bu
burca günümüze kadar "Şehitler Burcu" adı verilmektedir. Sonunda 94
yılının Ramazan ayı bitiminde, Ramazan Bayramı'nın ilk günü (M. 30 Nisan 713)
banş yoluyla burası da fethedildi. Bu barışa göre, şehir dışında hazırlanan
tuzakta öldürülenlerin ve Cillikiye'ye kaçanlarla kilisede bulunan mal ve süs
eşyaları Müslümanlara ait olacaktı.
Daha
sonra İşbiliyeliler tekrar toparlanıp şehre hücum etmiş ve orada bulunan
Müslümanları öldürmüşlerdi. Bu bakımdan Musa buraya oğlu Abdülaziz'in
komutasında bir askeri birlik göndererek muhasara altına aldı ve daha sonra da
savaş neticesinde burayı tekrar ele geçirdi. İşbiliye halkını öldürüp oradan
Leble ile Bace üzerine yürüyerek her ikisini de zapt ettikten sonra İşbiliye'ye
geri döndü.
Musa
Tulaytula'ya gitmek amacıyla şevval (M. Mayıs 713) ayındG.
Marida
şehrinden yola çıktı. Tarık da O'nunla buluşmak üzere yola koyuldu ve bir araya
geldiler. Tarık Musa'yı görünce atından indi, Musa da elindeki kamç. ile başına
vurarak kendisine muhalefet ettiği için azarladı. Oradan Tulaytul2. şehrine
yürüdü.
Musa
Tarık'tan, aldığı ganimetIerle sofrayı istedi. Tarık sofrayı getirdi. ancak
ayaklarından bir tanesini alıkoyup saklamıştı. Musa ayağın ne olduğuoc sorunca
Tarık: "Bilmiyorum, onu böyle buldum." deyince Musa da onun yerine
altından bir ayak yaptırdı.
Daha
sonra Musa Sarakusta ve çevredeki diğer şehirler üzerine yürüyerek buraları
fethetti. Oradan Frankların ülkesinin içlerine kadar ilerledi Oldukça büyük bir
yola ve pek çok kalıntı bulunan geniş bir araziye vardı Burada ayakta dikilmiş
bir put gördü. Bu putun üzerinde oyularak yazılı şöyle bir yazı gördü: "Ey
İsmailoğulları! Sizin varacağınız son yer burasıdır Artık geri dönünüz. Eğer ne
için geri döneceğinizi soracak olursanız, onu <lı size bildiririm. Sizler
kendi aranızda çıkacak anlaşmazlıklara dönüyorsunuz öyle ki, birbirinizin
boynunu uçuracaksınız. Siz bunları kesinlikle yapacaksımz."
Bunun
üzerine Musa geri döndü. Yolda Velid'in kendisine Endülüs'ten çıkmasını ve
yanına gelmesini emreden elçisi ulaştı. Musa bundan hoşlanınadı, bu bakımdan
elçiyi oyalamağa başladı. Putun bulunduğu yerden başka bir istikamete, düşman
ülkesine doğru yürüdü. Burada önüne gelenleri öldürüyor, esir alıyor,
kiliseleri yıkıyor, camları kırıyordu. Sonunda ‘‘Yeşil Deniz’‘ kıyısında
bulunan Lay kayalığına kadar vardı. Musa buraya kadar kuvvetli ve galip idi. Bu
sırada Velid'in bir başka elçisi geldi. Bu elçi de O'nun geri dönmesi için
ısrar ediyor, katırının yularından yakalayarak zorla oradan çıkartmağa
çalışıyordu. Elçi Musa'ya Cillikiya bölgesinde bulunan Luck şehrinde varmıştı.
Musa buradan ‘‘Musa Yolu’‘ diye bilinen yoldan gitti. Tarık da O'nun yanına
yukarı bölgelerden gelip yetişti. Musa Tarık'ı da yanına aldı, hep birlikte
Velid'in yanına gittiler.
Musa
Endülüs'te oğlu Abdülaziz bin Musa'yı vekil bıraktı. Denizi aşıp Septe'ye
geçince buraya Tanca ve bu iki şehrin çevresine diğer oğlu Abdülmelik'i vekil
bıraktı. Afrika ve buraya bağlı diğer şehirlere ise büyük oğlu Abdullah'ı vekil
bırakarak kendisi de Şam'a gitmek üzere yola koyuldu. Endülüs'te ganimet olarak
alınan malları, zahireleri ve sofrayı da beraberinde götürdü. Yanında ayrıca
Got hükümdarlarının ve ileri gelenlerinin otuz bin bakire kızı, değerli
mücevherat ve pek çok mal vardı. Şam'a vardığında Velid bin Abdülmelik ölmüş,
yerine Süleyman bin Abdülmelik getirilmişti. Süleyman, Musa'ya karşı olduğundan
O'nu bütün görevlerinden azlederek kendisinden uzaklaştırdı, hapsetti ve öyle
bir para cezasına çarptırdı ki, bu cezasını ödeyebilmek için Araplardan
dilenmek zorunda bile kaldı.
Bir
başka görüşe göre, Musa Şam'a vardığında Velid henüz hayattaydı.
Musa
Velid'e mektup yazarak Endülüs'ü fethettiğini bildirmiş ve O'na sofra ile
ilgili haberi vermişti. Velid'in huzuruna gelince beraberindeki ganimetlerle
birlikte sofrayı da takdim etti. Tarık da kendisiyle birlikteydi. Tarık:
"Bu sofrayı ben ganimet aldım." demiş, Musa O'nu yalanlamıştı. Bu
sefer Tarık Velid'e: "'Peki, O'na bu sofranın eksik ayağının ne olduğunu
soruver." deyince Velid de eksik ayağın durumunu sordu. Musa bu konuda
bilgisinin bulunmadığını söyledi. Bunun üzerine Tarık eksik ayağı çıkartarak bu
ayağı vaktiyle bunun için gizlemiş olduğunu söyledi. Böylece Velid Tarık'ın
doğru söylediğini anladı. Tarık'ın bunu yapmasının sebebi ise Musa'nın Velid'in
elçisi gelinceye kadar kendisini hapsetmesi ve dövmesi idi. Musa Tarık'ı ancak
Velid'in elçisi geldikren sonra serbest bırakmıştı. Musa'nın Tarık'ı
hapsetmediği de söylenir.
Denildiğine
göre, Romalılar Endülüs'e girdikleri zaman burada bir ev ile karşılaştılar.
Onlardan hükümdar olan her kişi buraya bir kilit ilave ediyordu. Gotlar da başa
geçince aynı şeyi yaptılar. Roderich hükümdar olunca bu kilitleri açmak istedi.
Ülkenin ileri gelenleri bu işi yapmasına engelolmak istedilerse de Roderich
kabul etmedi ve bütün kilitleri açtı, evin içerisinde başlarında kırmızı
sarıklarla siyah atlara binmiş Arapların resimlerini gördü. Ayrıca burada şöyle
bir yazı vardı: "Bu ev açıldığı zaman bunlar da bu ülkeye
girecekler." Aynı yıl Endülüs fethedildi.
Endülüs
'ün fethi ile ilgili bu kadar açıklama burada yeterlidir. Endülüs ile ilgili
diğer bilgileri olaylarla birlikte Yüce Allah'ın izniyle yerlerinde
zikredeceğiz.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
SERDANİYE
(SARDUNYA) ADASI GAZASI