|
İBNÜ’L-ESİR |
4. CİLT |
CÜNEYD'İN
GEÇİT VAK'ASI
Bu
sene içerisinde Cüneyd savaş niyetiyle Taharistan'a doğru yola çıktı. Umare bin
Hureym'i on sekiz bin kişiyle başka bir yöne gönderdi. Türkler ordu toplayarak
Semerkand'a geldiler. O sırada Semerkand'da Sevre bin Hürr vardı. Sevre,
Cüneyd'e Hakan'ın Türkleri topladığını, kendisinin onlara karşı koyamadığını
yazıp ısrarla yardım istedi.
Cüneyd
askerlerine nehri (Seyhun veya Ceyhun) geçmelerini emrederek hareket emri
verdi. Müceşşir bin Müzahim Sülemi, İbn Bistam Ezdi ve daha başka kimseler
kalkarak: "Türkler başkalarına benzemezler, bizi saflar halinde
karşılamazlar. Sen ise orduyu dağıtmış durumdasın, Müslim bin Abdurrahman
Beyruz'da, Bahteri Herat'ta, Umare bin Hureym de Taharistan'dadır. Horasan'ın
sahibi bu nehri elli binden az sayıyla geçmez; sen Umare'ye haber gönder, gelip
sana katılsın ve biraz da bekle, acele etme." dediler. Cüneyd: "Peki,
Sevre ve beraberindeki Müslümanların durumları ne olacak, bunları zor durumda
nasıl bırakacağız? Sadece Mürreoğulları ile veya Şam ehlinden katılanlarla
olsun, ben yine de nehri geçeceğim." dedi ve ekledi:
‘‘Ah
başıma gelen, ah başıma gelen; eğer ben onları katletmezsem siz benim saçımı
yolun.’‘
Cüneyd
sonra nehri geçerek Kiş (Keş)'de konaklayıp sefere hazırlandı.
Bunu
haber alan Türkler Kiş yolundaki bütün kuyuları toprakla doldurdular.
Cüneyd
arkadaşlarına: "Semerkand'a gitmek için en uygun yol hangisidir?"
diye sordu, arkadaşları: "Muhterika yolu." diye cevap verince
Müceşşir: "Kılıçla ölmek, ateşle ölmekten daha iyidir. Muhterika yolunda
çok ağaç vardır, iki seneden beri ekilip biçilmediği için de çok ot bulunmaktadır.
Eğer Hakan bizim karşımıza orada çıkarsa bu ağaçları ve otları yakar, ateşten
ve dumandan helak oluruz. Akabe yolundan gitmemiz daha iyi, o yolonlar için de
bizim için de eşit sayılır." dedi.
Cüneyd
Akabe yoluna koyularak dağa tırmandı. Atının gemini Müceşşir tutuyordu. Şöyle
dedi: "Deniliyordu ki, Kays soyundan şımarık bir adamın elinde bir Horasan
ordusu helak olacak, biz senin o kişi olmandan korktuk." Cüneyd:
"Kalbini ferah tut, korkmana gerek yok." deyince de: "Hele
aramız- ( da senin gibisi varken." diye karşılık verdi.
Geceyi
Akabe'de geçirdikten sonra Semerkand'a dört fersah kalıncayal kadar yürüdüler,
geçide girdiler. Sabahleyin Hakan büyük bir orduyla onların üstüne geldi. Suğd,
Fergana, Şaş (Taşkent) halkıyla bir grup Türk Hakan'a katılmışlardı. Hakan öncü
kuvvetlerinin başında olduğu halde hücuma geçtiler. Osman bin Abdullah bin
Şihhir de öncü kuvvetlerin başında idi. Türkler dört bir yandan
saldırıyorlardı. Cüneyd, Temim ve Ezdlileri sağ kanada, Rabia Kabilesi'ni
(dağın dibine doğru) sol kanada yerleştirdi. Temimoğulları'nın zırhlı
süvarilerinin kumandanı Ubeydullah bin Züheyr bin Hayyan idi. Zırhsızlara ise
Amr bin Cirkaş Minkari, diğer Temimlilere ise Amir bin Malik Himmani kumanda
ediyordu. Ezdlilerin başında Abdullah bin Bistam bin Mes'ud bin Amr, zırhlı ve
zırhsız süvarilerin başında ise, Fudayl bin Hennad ile Abdullah bin Havzan
bulunuyordu.
İki
ordu karşılaştı. Düşmanlar sol kanadı sıkıştırmak için sağ kanada YÜklendiler.
Hassan bin Ubeydullah bin Zübeyr babasının önünde piyade olarak savaşmakta idi.
Babası atına binip öyle savaşmasını emretti. Düşman sağ kanadı kıskaca aldı.
Cüneyd, Nasr bin Seyyar'ı yardıma gönderdi. Nasr ve beraberindekiler büyük bir
çaba sonucu düşmanı yarmağa muvaffak oldular. Düşmanlar Ubeydullah bin Züheyr,
İbn Cirkaş ve Fudayl bin Hennad'ı öldürdüler. Sağ kanat harekete geçti. Cüneyd
merkezde bekliyordu. Sol kanada geçerek Ezd sancağının altında durdu. Daha
önceden Ezdlilere kötülüğü dokunnıuştu. Ezdlilerin bayraktarı şöyle dedi:
"Biz, sen bize ikramda bulunasın diye canımızı tehlikeye atmıyoruz; fakat
biliyorsun ki, bizden hayatta olan biri bulunduğu sürece sana kimse dokunamaz.
Eğer zaferi kazanırsak bu sanadır, helak olursak sakın bize ağlama." Bu
sözlerinden sonra ileri çıktı ve öldürüldü. Sancağı İbn Müccaa aldı, O da katledildi.
O gün Ezdlilerden seksen kişi katledilmiştir.
Her
iki taraf bitap düşünceye kadar savaştılar. Öyle ki kılıçlar kesmez hale geldi.
Artık sopalarla savaşıyorlardı. İki taraf da iyice usandı. Adeta birbirlerinin
boyunlarına düştüler, sonra ayrıldılar. Ezdlilerden Abdullah bin Bistam,
Muhammed bin Abdullah Havzan, Hasan bin Şeyh, süvari bölüğünUn kumandanı
Fudayl, Yezid bin Fadl Haddam öldürüldü.
Yezid
haccetmiş ve bu hac için yüz seksen bin dirhem harcamıştı.
Annesine
şöyle demişti: "Allah'ın bana şehitlik nasip etmesi için dua et."
Annesi dua etmiş ve bu duadan sonra üzerine baygınlık gelmişti.
Yezid
hac dönüşünden on üç gün sonra şehit düştü.
Nadr
bin Raşid Abdi de bu savaşta öldürülmüştür. Nadr insanlar savaşırken, karısının
yanına gitmiş ve şöyle demişti: "Ebu Damra kanlara bulanmış olarak
getirilirse hillin nice olur?" Karısı cebini yırtmış ve: "yazıklar
olsun." demişti. Nadr: "Yeter, bütün kadınlar ağlayıp sızlasa da ben
huru'l-ine (hurilere) olan iştiyakımdan dolayı yine de onlara isyan
ederim." diyerek çıkmış ve şehit düşÜllceye kadar savaşmıştır. (Allah
rahmet eylesin.)
İnsanlar
bu durumda iken bir toz bulutu yükseldi ve içinden süvariler çıktı. Cüneyd'in
münadisi: "Yere inin, yere inin!" diye bağırdı. Cüneyd ve diğerleri atlarından
indiler. Sonra: "Hendekler kazın!" diye bağırdı. Her komutan kendi
bölüğü için siper (hendek) kazdırdı.
Bu
savaşta Ezd Kabilesi'nden yüz doksan kişi yaralanmıştı. Savaş cuma günü cereyan
etmişti. Cumartesi günü öğle vaktinde Hakan tekrar geldi, savaş için en kolay
yer olarak Bekr bin Vail soyunun bulunduğu yeri tespit etti. Oradaki bölüğün
kumandanı Ziyad bin Harise idi. Hakan onların bulunduğu yere yöneldi.
Kendilerine yaklaşınca Bekroğulları hücuma geçti, Cüneyd secdeye kapandı. Her
iki taraf birbiriyle vuruşmağa başladı.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA