|
İBNÜ’L-ESİR |
4. CİLT |
SEVRE
BİN HÜRR'ÜN ÖLDÜRÜLMESİ
Durumun
ciddiyet ve şiddetini gören Cüneyd arkadaşları ile istişare etti.
Ubeydullah
bin Habib: "Tercih et; ya sen helak olacaksın, ya da Sevre bin Hürr."
şeklinde konuşunca Cüneyd: "Sevre'nin helaki benim için daha kolay ve
ehvendir." dedi. Bunun üzerine Ubeydullah: "O halde kendisi Semerkan
ehli içindedir, yanına gelmesi için mektup yaz. Eğer Türkler O'nun geldiğini
öğrenirlerse, üstüne yürüyüp öldürürler." diyerek karşılık verdi.
Cüneyd
Ubeydullah'ın dediği gibi yaparak Sevre'yi yanına çağırdı. Huleys bin Galib
Şeybani Sevre'ye şöyle dedi: "Türkler seninle Cüneyd arasındadırlar; eğer
çıkacak olursan, hücum edip seni yaka paça ederler." Bunun üzerine Sevre,
Cüneyd'e haber göndererek yola çıkmağa gücü yetmediğini bildirdi. Cüneyd O'na
şöyle haber gönderdi: "Ya İbne'l-Lahna! Yola çıkacaksın veya ben sana
Şeddad bin Huleyd Bilim'yi gönderiyorum. (Şeddad O'nun düşmanı idi.) Yola çık
ve suyu takip ederek gel. "
Bunun
üzerine harekete karar verildi. Sevre: "Eğer nehir kenarını takip edersem
iki günde ulaşamam, yolda bir gece geçirmem gerekir." dedi. Türklerin
casusları Sevre'nin sözlerini haber verdiler. Sevre Semerkand'a Musa bin Esved
Hanzali'yi bırakarak on iki bin kişiyle yola çıktı. Bir dağ başında sabahladı.
Üç fersah yürüyüp Cüneyd'in ordusuna katılmağa bir fersahlık mesafe kala Hakan
bunların karşısına çıkıp savaşa girdi. Gurek, Hakan'a: "Bugün
sıcak
bir gündür, silahlar ısınıncaya kadar savaşmayalım." dedi. Hakan bunu
uygun bularak otlar arasında ateş yaktırdı ve onların suya ulaşmalarına engel
oldu.
Sevre,
Ubade'ye: "Ey Ebu Süleym! Sence ne yapmamız gerek?" diye sordu.
Ubade: "Türklerin arzusu ganimettir. Sen hayvanları kestir, mallar: yaktır
ve kılıçları bıraktır; onlar yolumuzu açar, gitmemize müsaade ederler.
Eğer
bize engelolurlarsa mızraklarımızı doğrultur; yürür, gideriz; zaten Cüneyd'in
askerlerine varmamız için bir fersahlık yol kaldı." diyerek görüşünü
bildirdi. Bunun üzerine Sevre: "Bunu ne ben, ne filan, ne filan
yapabiliriz; fakat ben süvarileri toplayıp sert bir şekilde onlara
saldıracağım; ya kurtulurum, ya da helak olurum." diye karşılıkta bulundu.
Sevre
bu şekilde hücuma geçti. Türkleri yarıp geçtiler, yükselen toz bulutundan hiç
bir şey görünmüyordu. Böylece Türklerin arkalarında bulunan alevler içine
düştüler. Düşmanlar da aynı şekilde alevler arasına düştüler. Sevre atından
düşüp bacağı kınlınca askerleri dağıldılar. Türkler iki bin (bir rivayete göre
bin) kişi hariç hepsini katlettiler. Asım bin Umeyr Semerkandi kurtulanlar
arasındaydı. Huleys bin Galib Şeybani şehit edilmiş, Mühelleb bin Ziyad İcli
ise yedi yüz kişi ile beraber Rustak'a geçmiş ve orada bir sarayda
konaklamıştı. Nesef hakimi, yanında Gurek olduğu halde bunların yanına gelmiş,
Gurek onlara eman vermişti.
Kureyş
bin Abdullah Abdi: "Bunlara güvenmeyin, gece olunca çıkıp Semerkand'a
gidelim." demiş, ancak Mühelleb ve yanındakiler Kureyş bin Abdullah'ın
sözlerine önem vermeyerek eman (can teminatı) ile orada kalmağa karar
vermişlerdi.
Bunlar
Hakan'ın yanına getirilince Hakan: "Ben Gurek'in verdiği emanı
saymıyorum." dedi. Vecf bin Halid ve Müslümanlar kılıçlarına davrandılar,
üç kişi hariç Müslümanların hepsi katledildiler.
Sevre
alevler arasında katledilince Cüneyd Semerkand'a gitmek amacıyla geçitten
çıktı. Halid bin Ubeyd kendisine: "Acele et." diyor, Müceşşer ise:
"Atının
gemini çek de konakla." diye teklifte bulunuyordu. Cüneyd konaklamağa
karar verdi. Henüz tamamen inip konaklamamışlardı ki Türkler göründü. Müceşşer:
"Eğer Türklerle yolumuza devam ettiğimiz sırada karşılaşsaydık bizi helak
etmezler miydi?" diye sordu. Sabah olunca Cüneyd: "Savaşa iştirak
eden köle hürdür." diye bağırdı. Köleler öylesine mücadele ettiler ki, görenler
şaşırdı ve sevindiler. Düşman bu mukavemet karşısında tutunamadı ve hezimete
uğradı.
Cüneyd
Sevre ile bulunup da şehit düşen Müslümanların ailelerini Merv'e götürdü.
Kendisi Suğ'da dört ay kaldı.
Horasan'da
harp konusunda görüşlerine müracat edilen kişiler Müceşşer bin Müzahim,
Abdurrahmarı bin Subh Haraki ve Ubeydullah bin Habib Hicri'dir.
Müceşşer
insanları belirli sancaklar altında toplar ve öyle bir savaş nizamına koyardı
ki, kimse O'nun gibi yapamazdı. Abdurrahman ise savaşta zor bir durumla
karşılaşıldığı zaman, en güzel çözümü bulurdu. Ubeydullah'a gelince, O savaş
hazırlıklarında mahir idi. Mevali arasında istişare edilen, görüşüne başvurulan
kişiler de vardı: Fazı bin Bessam (mevla Leys), Abdullah bin Ebi Abdullah
(mevla Süleym), Bahteri bin Mücahid (mevla Şeyban) gibi.
Türklerin
dönüp gitmesinden sonra Cüneyd (Teyni Latoğulları 'ndan) Nehar bin Tevsia ile
Zübl bin Süveyd Merrl'yi Hişam'a gönderdi ve şöyle yazdı:
"Sevre
bana isyan etti. Suyu takip ederek gelmesini emrettiğim halde beni dinlemedi.
Yanında bulunanlar dağıldılar. Bir kısmı Keş'te, bir kısmı da Semerkand'da
yanıma geldi; Sevre ise yanında kalanlarla öldürüldü."
Hişam,
Nehar bin Tevsia'ya işin iç yüzünü sordu. Nehar gördüğü, bildiği kadarıyla
anlattı. Bunun üzerine Hişam, Cüneyd'e şöyle yazdı: "Ben sana
Basralılardan on bin, Ktifelilerden on bin kişi, otuz bin mızrak, bir o kadar
da kalkan gönderdim. Bunları yerinde kullan. "
Hişam,
Sevre'nin öldürüldüğünü duyunca: "İnna lillahi ve inna ileyhi racilln.
Sevre'yi Horasan'da, Cerrah'ı Bab'da kaybettik." dedi.
Nasr
bin Seyyar o sıralarda güzel bir deneme geçiriyordu. Cüneyd bir gece geçide bir
adam göndermiş ve ona: "Git bak bakalım, oradakiler ne yapıyor?"
demişti. Adam gidip kontrol etmiş ve onların hallerinden memnun olarak şiirler
söylediklerini, Kur'an okuduklarını haber vermiş, Cüneyd buna sevinmişti.
Ubeydullah
bin Hatim bin Nu'man diyor ki: Gökle yer arasında evler gördüm. Bunlar kime ait
diye sordum. Dediler ki: "Bunlar Abdullah bin Bistam ve
arkadaşlarımndır." Ve ertesi gün bunlar öldürüldüler.
Ubeydullah
devam ediyor: Bundan bir müddet sonra oradan geçtim ve misk kokusu kokladım.
Cüneyd Semerkand'da kaldı, Hakan Buhara üzerine yürüdü. Buhara Valisi Katan bin
Kuteybe bin Müslim idi. Cüneyd Türklerin Katan'ı mağlup edip katletmesinden
korkarak arkadaşlarıyla istişare etti. Bir kısmı Semerkand'da kalmayı, bir
kısmı Rebincen'e gidilip oradan Keş'e, sonra Nesef'e geçilmesini ve daha sonra
Zemm toprağı üzerinden nehri geçerek Amül'de karargah kurup yolların tutulmasını
teklif ettiler.
Cüneyd,
Abdullah bin Ebi Abdullah (Süleymoğulları'nın mevlası) ile istişare ederek
arkadaşlarının söylediklerini aktardı. Abdullah işaret edeceği. teklif edeceği
şeylere aykırı davranmamasını şart koşarak şöyle dedi: "Dilcka: etmen gereken
bazı hususlar var: Nerede olursan ol, hendek (siper) kazdır. nehir kenarında
bile olsan su eksik etme. Bir de konaklamak ve hareket etme: konusunda benim
sözlerime uyacaksın." (Cüneyd tasdik ediyor) "Semerkand'da yardım
gelinceye kadar bekleme teklifi yerinde değil, çünkü yardın: gecikebilir. Keş
ve Nesef üzerinden gidilmesi şeklindeki teklife gelince, yoldan gidilmediği
takdirde dirençleri kırılır ve düşman karşısında zayıf düşerler, Hakan
üzerinize pekiala saldırabilir. Şu sıralarda Buhara'yı fethetmeğe uğraşıyor.
Buharalılar senin yoldan gitmediğini öğrenirlerse, düşmanlara teslim olurlar.
Eğer sen büyük yoldan gidecek olursan, bu, düşmanı korkutacaktır. En uygunu
Sevre ile katledilenlerin ailelerini alıp aşiretlerine teslim etmen ve
beraberinde götürmendir. Bu şekilde hareket edersen Allah seni düşmanlarına
galip getirecektir. Ayrıca, Semerkand'da kalan her bir kişiye bin dirhem ve bir
at vereceksin."
Cüneyd,
Abdullah'ın görüşüne uyarak Osman bin Abdullah bin Şihhir'i dört yüz atlı ve
dört yüz yaya (piyade) ile Semerkand'da bıraktı. Halk: "Bizim helakimizi
istiyor." diyerek Abdullah bin Ebi Abdullah'ı kötülediler. Cüneyd sözü
geçen aileleri de yanına alarak hareket etti. Eşhab bin Ubeyd Hanzali'yi on
kişiyle birlikte gözcü olarak gönderdi. Her merhale geçişte durumu bildirmek
üzere bu adamlardan birini kendisine göndermesini istedi. Cüneyd hızlı
yürüyüşle harekete geçti. Ata Debbusi kendisine şöyle dedi: "Bak, orduda
en zayıf ihtiyara bak; onu kılıç, mızrak, kalkan ile donat, onların yürüme gücüne
göre yürü; çünkü biz hızlı yürüyemiyoruz." Cüneyd, bu şahsın
söylediklerine riayet etti. Hiç bir engelle karşılaşmadan tehlikeli bölgelerden
çıktılar, Tavavis'e yaklaştılar. Ramazan ayının ilk gününde Kerminiyye'de Hakan
onlara saldırdı. Abdullah bin Ebi Abdullah gülerek Cüneyd'in yanına geldi.
Cüneyd: "Şimdi gülmenin zamanı değil." deyince Abdullah:
"Düşmanı susuz dağlarda değil de, yeterli azığın bulunduğu bir sırada
karşına çıkaran Allah'a hamdolsun." şeklinde karşılık verdi. Biraz savaşıp
geri çekildikten sonra Abdullah, Cüneyd'e: "Hemen hareket et; çünkü Hakan
senin ikamet etmeni istiyor ki, dilediği zaman saldırıp ordunun mallarını
yağmalasın. "
Cüneyd,
Abdullah'ı artçı kuvvetlerin başıra geçirerek hareket etti. Biraz gittikten
sonra mola verdiler; insanlar su ihtiyaçlarını giderdiler ve geceyi geçirdiler.
Ertesi gün tekrar yola koyuldular. Abdullah: "Ben Hakan'ın artçı kuvvete
saldıracağını sanıyorum, orayı biraz kuvvetlendirelim." dedi. Cüneyd orayı
takviye etti. Gerçekten de Türkler gidip ordunun arka kısmına yüklendiler.
Yapılan savaşta Müslim bin Ahvez Türk büyüklerinden birini öldürdü. Türkler
bundan sonucun kötü olacağı zehabına kapılarak Tavavis'e çekildiler.
Müsıümanlar yollarına devam edip Mihrican günü Buhara'ya girdiler. Buhara
dirhemleriyle karşılanıp her birine on dirhem verildi.
Abdülmümin
bin Halid diyor ki:
Abdullah
bin Ebi Abdullah'ı ölümünden sonra rüyamda gördüm, diyordu ki: "İnsanlara
benim Yevm-i Şi'b (Geçit Günü)'deki görüşümü haber ver."
Cüneyd
Halid bin Abdullah'ı amyor ve: "O seçkindir, o biriciktir, tektir.
eşsizdir, aslandır." diyordu.
Ordular
Kufe'den Cüneyd'e geldiler. Cüneyd onlarla beraber Havsere bin
Zeyd
Anberi başkanlığında bir heyet göndermiştir, (Şi'b ‘‘Geçit’‘ Vak'ası'nın 113
senesinde olduğu da söylenmiştir.)
Nasr
bin Seyyar Yevm-i Şi'b (Geçit Vak'ası)'i hatırlamış ve şöyle demiştir:
‘‘Doğup
yetiştim, haset edenlerim çoktu; Ey burçların sahibi! Sen onların sayısını
azaltma. Siz bana haset ederseniz, müptela olduğum şey, Gelecek bir gün sizin
de başınıza.
Kudretiyle
topuğumu sizin üzerinize çıkaran Tanrı razı olmuyor; Yaralanmış atlarla düşmana
atıyorum, Şi'b Günü onlar geldiğinde, içinizde Savaşın en kızıştığı yerde
direnip kalan kim? Harbin alevlendiği sırada sizin Cüneydinizi Mızrağın
isabetinden nasıl müdafaa ettiğimi görmediniz mi yoksa?’‘
İbn
Irs, Nasr'ı Överek şöyle diyor:
‘‘Ey
Nasr! Sen bütün Nizar'ın delikanlısısın, En yüksek övünçler senin için. Zayıf
düştükleri sırada her kabilenin bir üzüntüsünü giderdin, Cüneyd gününde
mızraklar uçuyor, kılıçlar panldıyordu; Sen de onlara sürekli olarak mızrak
savurdun, Sonunda açılmak zorunda kaldılar. İşte bundan sonra bütün halk sizin
azatlınızdır, Bütün güzellik ve yücelikler sizindir.‘‘
ÇEŞİTLİ
OLAYLAR
Bu
yıl içerisinde Muaviye bin Hişam Saife ile savaşmış ve Harşene')-;
fethetmiştir.
Bu
yıl hac emirliğini İbrahim bin Hişam Muhzumi yapmıştır. (Süleymar bin Hişam bin
Abdülmelik'in yaptığı da söylenmiştir.)
Yine
bu yıl içerisinde Endülüs halkı emirleri Heysem'in ölümünden sonra kendilerine
Muhammed bin Abdülmelik Eşcal'yi vali seçtiler. Görevi iki ay devam etti.
Bundan sonra Abdurrahman bin Abdullah Gafıki Endülüs Valisi oldu.
Şehirlerdeki
valiler bir önceki yılda zikri geçenlerdir.
Reca
bin Hayve ‘‘Kussin’‘ denilen yerde ölmüştür. Mekhul Ebu Abdullah Şami Fakih,
Abdülcebbar bin Vail bin Hucr Hadremi bu sene içerisinde ölmüşlerdir.
Annesi
Abdülcebbar'a hamile iken babası ölmüştür. Babasından rivayet edilen hadislerin
hepsi munkatı'dır.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
HİCRETİN YÜZ ON
ÜÇÜNCÜ YILI OLAYLARI (M. 731-732)