İBNÜ’L-ESİR

4. CİLT

HİCRİ 71. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

HİCRET'İN YETMİŞ BİRİNCİ YILI OLAYLARI (M. 690-691)

 

MUS'AB'IN ÖLDÜRÜLMESİ VE ABDÜLMELİK'İN IRAK'IDA ELİNE GEÇİRMESİ

 

Bu yılın cemaziyülahır (M. Ekim-Kasım 690) ayında Mus'ab bin ezZübeyr öldürüldü ve Abdülmelik bin Mervan Irak'ı da eline geçirmiş oldu.

 

Bunun sebebine gelince: Abdülmelik bin Mervan daha önce anlatıldığı gibi Amr bin Sad bin As'ı öldürdükten sonra kendisine muhalif olan kişileri sırasıyla kılıçtan geçirdi. Bunun sonucunda Şam bölgesi pürüzsüz olarak eline geçmiş oldu. Şam bölgesinde kendisine muhalefet edecek kimse kalmayınca Irak'ta bulunan Mus'ab bin ezZübeyr üzerine yürümeğe karar verdi. Bu konuda yakın arkadaşlarıyla danıştığında amcası olan Yahya bin Hakem bin Ebi'ı-As O'na Şam ile yetinmesini ve İbn ez-Zübeyr'i de Irak'ta bırakmasını tavsiye etti. Ancak Abdülmelik şöyle dedi: "İşin doğrusunu bulmak isteyen Yahya'nın görüşüne muhalefet etsin." Arkadaşlarının bazısı da şöyle dedi: "Bu yıl kuraklık ve kıtlık yılıdır. Sen iki yıl gaza yaptığın halde bir zafer elde edemedin. O bakımdan bu sene yerinden ayrılma." Abdülmelik ise şöyle karşılık verdi: "Şam malı az olan bir ülkedir ve ben bunun bitmeyeceğinden emin olamam. Irak'ın eşrafından pek çok kişi de bana mektup yazarak yanlarına çağırmış bulunuyor." Bu arada kardeşi Muhammed bin Mervan: "Doğru görüş senin hakkını talep etmen ve Irak üzerine yürümendir. Ben Allah'ın sana zafer nasip edeceğini ümit ediyorum." dedi. Bir diğeri ise şu görüşü ileri sürdü: "Bence doğru görüş senin yerinde kalarak akrabalarından birisini gönderip ona asker yardımında bulunmandır." Abdülmelik buna şu karşılıkta bulundu: "Bu iş ancak aslen Kureyşli ve görüş sahibi olan bir kimse ile yoluna girebilir. Ben kahraman birisini bulup gönderebilirim, fakat onun isabetli bir görüşü olmayabilir. Gerçekten ben savaşı iyi bilen birisi ve gerek duyduğum takdirde de kılıç kullanan bir kahramanım. Mus'ab da kahramandır ve kahraman bir aileye mensuptur, ancak savaşı bilen birisi değildir ve yumuşaklığı sever. Üstelik O'nun yanında kendisinden farklı düşünenler, benim yanımda ise doğruyu gösterip nasihat edecek kimseler vardır."

 

Irak'a gitmeğe karar verince, zevcesi Yezid bin Muaviye'nin kızı olan Atike ile vedalaştı, hanımı da ağladı. O'nun ağlamasını gören cariyeleri de ağlayınca şöyle dedi: "Allah Küseyyir Azze'nin cezasını versin. O şu beyitlerini söylerken sanki bizi görmüş de söylemiş:

 

‘‘Savaşa gitmek isteyince inci gerdanlıkla süslü Hanımı onu kararından vazgeçiremez. "Gitme" deyişinin fayda vermediğini görünce O da ağladı, onun hizmetçileri de.’‘"

 

Böylece Abdülmelik Irak'a doğru yürüdü. Basra'da bulunan Mus'ab AbdÜımelik'in Irak'a gelmekte olduğu haberini alınca Haricilerle savaşmakta bulunan Mühelleb'e haber gönderip kendisine danıştı. Mühelleb'i yanına çağırtıp danıştığı da söylenmiştir. Mühelleb O'na şöyle dedi: "Şunu bil ki hem Abdülmelik Iraklılarla, hem de Iraklılar AbdÜımelik'le karşılıklı yazıştılar. O bakımdan beni yanından uzaklaştırma." Mus'ab şöyle karşılık verdi: "Fakat Basra halkı seni Haricilerle çarpışmak üzere görevlendirmedikçe gitmekten imtina ettiler. Hariciler ise Suk-u Ahvaz'a kadar varmış bulunuyorlar. Ayrıca, Abdülmelik üzerime gelecek olursa, O'nun üzerine gitmekten başka bir yol benim hoşuma gitmez. O bakımdan benim için Haricilerin hakkından gel, yeter. "

 

Bunun üzerine Mühelleb Haricilerle savaşmak üzere geri döndü. Mus'ab ise beraberinde Ahnef olduğu halde Kufe'ye doğru yürüdü. Ahnef Kufe'de vefat edince Mus'ab yanına İbrahim bin Eşter'i getirtti. İbrahim o sırada Musul ve Cezire valisi olarak görev yapmakta idi. Mus'ab, İbrahim gelince ileri kuvvetlerinin başına geçirdi ve kendisi ‘‘Bacümeyra’‘ denilen yerde konaklayıncaya kadar yoluna devam etti. Burası Evana'ya yakın olup Meskin'den sayılır. İşte Mus'ab karargahını buraya kurdu.

 

Abdülmelik de ileri kuvvetlerinin başına kardeşi Muhammed bin Mervan ile Halid bin Abdullah bin Halid bin Esid'i getirerek yoluna devam etti. Karkisiya'ya gelip karargahlarını kurdular. Züfer bin Haris el-Külai'yi muhasara ettiler. Züfer daha sonra onlarla -inşallah ileride söz edeceğimiz şekilde- barış yaptı.

 

Ayrıca Züfer yanında bulunan oğlu Hüzeyl'i Abdülmelik ile birlikte gönderdi, ancak Hüzeyl daha sonra Mus'ab bin ez-Zübeyr'e katıldı. Birbirleriyle barış yaptıktan sonra Abdülmelik beraberindekilerle birlikte yola devam etti ve Mus'ab'ın karargahına yakın bir yerde Meskin'de konakladı. Her iki karargah arasında üç fersahlık bir mesafe vardı. Bu mesafenin iki fersah olduğu da söylenir. Abdülmelik Iraklılardan kendisiyle yazışanlara da yazışmayanlara da mektuplar yazdı ve onların hepsine Esbahan gelirlerini vermeyi vaat etti. Denildiğine göre onunla yazışan herkes, kendisinden Esbahan emirliğini istemiş, kendisi de: "Bu Esbahan dedikleri şey ne ki, hepsi onu istiyorlar?" diye düşünmüştü.

 

Abdülmelik'ten mektup alan herkes kendisine gelen mektubu gizlemiş, başkasına göstermemişti. Ancak İbrahim bin Eşter mektubunu alıp mühürlü ve açılmamış haliyle Mus'ab'ın yanına götürdü. Mus'ab bu mektubu okuyunca AbdÜımelik'in İbrahim'i kendisine katılmağa çağırdığını, buna karşılık olarak Irak Valiliği'ni vaat ettiğini gördü. İbrahim'e: "Mektupta ne olduğunu biliyor musun?" diye sorunca, İbrahim: "Hayır, bilmiyorum." diye cevap verdi. Mus'ab O'na şöyle dedi: "O sana şunu şunu teklif ediyor, gerçek şu ki bunlar ele geçirilmesi arzulanan şeylerdir." İbrahim'in cevabı şu oldu: "Ben hainlik ve sözde durmazlık edecek değilim. Allah'a yemin ederim, insanlar arasında AbdÜımelik'in elinde bulunandan benden daha çok ümidini kesmiş hiç bir kimse yoktur. Abdülmelik senin bütün adamlarına bana yazdıklarının benzerini yazmış bulunuyor. Sen gel, benim dediğime uy ve bunların boyunlarını uçur." Mus'ab bunun üzerine şöyle konuştu: "O takdirde onların aşiretleri bana karşı samimiyetle davranamaz." Bu sefer İbrahim şu teklifi yaptı: "O halde onları zincire vurdur ve Kisra'nın beyaz sarayına gönderip orada hapset. Sen yenilecek olursan ve aşiretleri de dağılırsa kendi yerine onların başına boyunlarını uçuracak kimseler görevlendir. Eğer zafer kazanacak olursan onları serbest bırakmak suretiyle de aşiretlerini mükafatlandırmış olursun." Mus'ab ise şu cevabı verdi: "Benim şu anda bunu yapamayacak kadar çok meşgalem vardır. (Ahnef bin Kays'ı kastederek) Allah Ebu Bahr'e rahmet eylesin. O sürekli olarak beni Iraklıların ahitlerini bozmalarından korur ve şöyle derdi: ‘‘Bunlar her gün bir koca isteyen fahişeye benzerler. Onlar her gün bir emir istiyorlar.’‘ "

 

Kays bin Heysem Iraklıların Mus'ab'a karşı AbdÜımelik'e yardımcı olmak üzere karar verdiklerini görünce onlara şöyle dedi: "Yazıklar olsun size! Şam halkını topraklarınıza sokmayın. Allah'a yemin ederim, onlar sizin maişetinizden yiyecek olurlarsa evlerinizde sizleri sıkıştırırlar. And olsun, ben Şam halkının efendisinin halifenin kapısında bekleyip kendisini bir iş için göndermesine sevindiğini gördüm. Yazın çıktığımız gazvelerde bir kişinin azığının bir kaç yük teşkil ettiğini gördüğüm halde onların ileri gidenlerinden birisi atının sırtında gazaya çıkar ve azığı arkasında bulunur."

 

Ancak Iraklılar O'nun bu dediklerine kulak asmadılar. Her iki tarafın askerleri birbirine yaklaşınca Abdülmelik Mus'ab'a Kelb Kabilesi'ne mensup birisini göndererek şöyle dedi: "Sen git, kız kardeşinin oğluna benden selam söyle (çünkü Mus'ab'ın annesi Kelb Kabilesi'ne mensuptu) ve ona halkı kardeşine itaat etmeğe çağırmaktan vazgeçmesini, buna karşılık benim de kendime itaate çağırmaktan vazgeçeceğimi teklif ettiğimi ve yönetim işini şuraya bırakmasını söyle." Mus'ab buna cevap olarak elçiye şunları söyledi: "Git O'na, ‘‘Aramızda sadece kılıç vardır’‘ diye cevap ver."

 

Bunun üzerine Abdülmelik kardeşi Muhammed'i, Mus'ab da İbrahim bin Eşter'i ileri geçirdi. Her iki grup karşı karşıya gelerek birbirine girdi. Muhammed'in sancağını taşıyan kişi öldürüldü. Mus'ab İbrahim'e yardımcı kuvyet göndermeğe başladı. İbrahim Muhammed'i yerinden ayırdı. Bu sefer Abdülmelik kardeşi Muhammed'in yanına Abdullah bin Yezid'i de gönderdi. Aradaki çarpışma daha da şiddetlendi. Kuteybe'nin babası ve Mus'ab'ın arkadaşlarından olan Müslim bin Amr el-Bahili öldürüldü. Mus'ab İbrahim'e Attab bin Verka'yı yardımcı olarak gönderince İbrahim bundan memnun olmadı ve şöyle dedi: "Ben kendisine Attab ve benzerlerini bana yardımcı olarak gönderme demiştim. İnna lillah ve inna ileyhi raci'un!" Attab diğer askerlerle birlikte bozguna uğradı. Daha önceden AbdÜımelik'le yazışmış ve O'na bey'at etmişti. Ancak Attab'ın yenilmesine rağmen, İbn Eşter dayanmış ve sonunda öldürülmüştü. Onu Uzreoğulları'nın bir azatlı kölesi olan Ubeyd bin Meysere öldürdü. Başını alarak Abdülmelik'e götürdü.

 

Daha sonra Şam halkı ileri geçince onlarla Mus'ab'ın kendisi çarpışmağa başladı. Mus'ab Katan bin Abdullah el-Harisi'ye: "Haydi, ey Osman'ın babası, atlılarınla ileri git!" deyince, Katan: "Ben Mezhiclilerin bir hiç uğruna öldürülmesinden hoşlanmıyorum." dedi. Mus'ab bu sefer Haccar bin Ebcer'e: "Ey Esid'in babası, haydi, sen atlılarını ileriye geçir!" deyince Haccar şöyle dedi:

 

"Ben bu pis kişiler üzerine mi gideceğim?" Mus'ab şu cevabı verdi: "Fakat senin geri kalma sebebin daha bir pistir." Muhammed bin Abdurrahman bin Said'e de aynı şeyi söyleyince Muhammed şu karşılığı verdi: "Bu işi hiç kimse yapmamışken ben mi yapacağım?" Bunun üzerine Mus'ab şunları söyledi:

 

"Ah, ey İbrahim, bu gün benim İbrahim'im yok!" Daha sonra yanına dönüp bakınca Muğire bin Şube'nin oğlu Urve'yi gördü. Yaklaşmasını söyleyerek şöyle dedi: "Sen bana Hüseyin bin Ali'nin İbn Ziyad'ın vereceği hükmü kabul etmeyerek savaşa nasıl karar verdiğini anlat." Urve anlatınca Mus'ab şöyle konuştu:

 

‘‘Haşimoğullarından Tafta bulunan o ilkler, Örnek oldu şereflilere, yol gösterdiler.’‘

 

Urve der ki: "Mus'ab'ın bu sözlerini işitince O'nun öldürülünceye kadar işi bırakmayacağını anladım."

 

Daha sonra Muhammed bin Mervan Mus'ab'a yaklaşıp şöyle seslendi:

"Ben senin amcaoğlun Muhammed bin Mervan'ım. Müminlerin emirinin verdiği emanı kabul et." Mus'ab O'na şu cevabı verdi: "Hayır, Müminlerin emiri Mekke'dedir." Mus'ab bu sözleriyle kardeşi Abdullah bin ez-Zübeyr'i kastetmişti. Muhammed buna şöyle karşılık verdi: "Bunlar sana hainlik etmiş bulunuyor." Fakat Mus'ab kendisine yapılan teklifi yine kabul etmedi. Sonra Muhammed Mus'ab'ın oğlu İsa'ya yanına gelmesi için seslenince Mus'ab oğluna: "Bak bakalım, senden ne istiyor?" dedi. Muhammed, İsa yanına yaklaşınca şöyle dedi: "Ben hem senin, hem de babanın iyiliği için söylüyorum. İkiniz de emanı kabul ediniz." İsa babasının yanına dönerek durumu haber verince babası ona şöyle dedi: "Ben bunların sana verdikleri sözde duracaklarını zannediyorum. Arzu ediyorsan, onların yanına gidebilirsin." Ancak İsa babasına:

 

"Ben Kureyş kadınlarının seni yardımsız bırakarak kendimi kurtardığımı, böylece seni ölüme teslim ettiğimi dillerine dolamalarını istemem." dedi. Mus'ab oğlunun bu sözleri üzerine şöyle konuştu: "O halde sen ve beraberindekiler Mekke'de amcanın yanına gidiniz, Iraklıların neler yaptığını O'na söyleyiniz. Beni burada bırak, ben burada öldürüleceğim." Bu sözleri duyan İsa babasına şunları söyledi: "Kesinlikle ben senin bu haberini Kureyş'e götürecek değilim. Fakat babacığım, sen Basra'ya git, onlar hala sana itaat etmektedirler. Yahut da Müminlerin emirinin yanına var." Mus'ab da şu karşılığı verdi: "Kureyş benim savaştan kaçtığımdan söz etmemelidir. "

 

Mus'ab daha sonra oğlu İsa'ya şunları söyledi: "O taktirde sen ileri geç, ben senin ecrini Allah'tan bekleyeyim." Bunun üzerine İsa bir grup kişi ile birlikte ileri atıldı. Hem kendisi, hem de onunla beraber olanlar öldürüldü. Şamlılardan bir adam gelip İsa'nın kafasını kesmek isteyince Mus'ab O'nun üzerine bir hamle yapıp öldürdü, diğerlerini de üzerlerine yaptığı hamleyle dağıttı. Sonra geri dönüp ikinci bir hamle daha yaptı, yine önünden çekildiler. Abdülmelik O'na eman vermeyi teklif edip şöyle dedi: "Senin öldürülmen benim için çok ağır olur, sen gel emanımı kabul et. Mal ve iş konusunda sen hükmünü istediğin gibi verebileceksin." Ancak Mus'ab kabul etmeyerek çarpışmalarına devam edince Abdülmelik şunları söyledi: "Allah'a yemin ederim, bu, şairin şu beytinde dile getirdiği gibidir:

 

‘‘Silahlar kuşanmış kahramanlar istemiyor Ona karşı çıkmayı; ne kaçıyor, ne de teslim oluyor.’‘

 

Daha sonra Mus'ab çadırına girdi, kendisini tahnit etti (öldükten sonra cesedinin bozulmaması için ilaçladı). Çadırını yıkıp çıktı ve çarpışmağa başladı. Ubeydullah, bin Ziyad bin Zabyan onun yanına gidip teke tek çarpışmağa davet etti. Mus'ab şöyle dedi: "Defol buradan ey köpek, benim gibisi senin gibi birisiyle teke tek çarpışacak ha!" Mus'ab bir hamle yaptı, miğferini yardı ve başını yaraladı. Ubeydullah geri dönüp başını bağladı. Mus'ab'ın etrafındakiler yanından ayrılmağa başladılar. Sonunda Mus'ab'ın yanında sadece yedi kişi kaldı. Çok ok isabet etti ve yaraları oldukça arttı. Bu sefer Ubeydullah bin Ziyad bin Zabyan tekrar geri döndü. Mus'ab O'na bir darbe indirdiyse de yaralarının çok olması sebebiyle halsiz düştüğünden hiç bir şey yapamadı. Bunun üzerine İbn Zabyan O'nu bir darbeyle öldürdü.

 

Denildiğine göre, durum böyle değil de şu şekilde olmuştur: Sakifli Zaide bin Kudame O'nun durumunu görmüş, hamle yapıp mızrağını saplamış ve: "Ey Muhtar'ın intikamı!" diye seslenerek O'nu yere düşürmüşken Ubeydullah bin Ziyad bin Zabyan gelip başını aldı ve AbdÜımelik'e götürüp önüne bıraktıktan sonra şu beyti okudu:

 

‘‘Melikler bize adil davrandıkça biz de haklarını veririz, Onları öldürmek de bize yasak değildir.’‘

 

Abdülmelik Mus'ab'ın başını görünce secdeye kapandı.

İbn Zabyan der ki: "Secdede iken Abdülmelik'i öldürmek içimden geçti, böylelikle Arapların iki hükümdarını öldürmüş ve onlardan yana halkı rahata kavuşturmuş olurdum."

 

Abdülmelik de şöyle demişti: "Ben İbn Zabyan'ı öldürmeyi içimden geçirdim, böylelikle insanların en kahramanına karşılık en gaddar olanlarını öldürmüş olurdum."

 

Abdülmelik İbn Zabyan'a bin dinar verilmesini emretmiş, ancak İbn Zabyan: "Ben O'nu sana itaat etmek için değil, kardeşim Nabi bin Ziyad'ı öldürmesine karşılık olarak öldürdüm." diyerek hiç bir şey almamıştı.

 

Mus'ab Duceyl Nehri yakınlarındaki Deyr Caselik'te öldürülmüştür.

Abdülmelik O'nun ve oğlu İsa'nın defnedilmesini emretmiş ve gömülmüşlerdi. Bununla ilgili olarak Abdülmelik şöyle dedi: "Karşılıklı saygı aramızda eskiden beri vardır, fakat bu hükümdarlık da uğursuz bir şeydir."

 

Nabi'nin öldürülmesinin sebebine gelince: Nabi Numeyroğulları'ndan birisi ile birlikte yol kesmişti. Bu ikisi Mus'ab'ın emniyet görevlilerinin başında bulunan Mutarrif bin Seydan el-Bahili'nin yanına getirilmiş, Mutarrif Nabi'ni öldürmüş, Numeyroğulları'ndan olan adama da sopa vurduktan sonra serbest bırakmıştı. Bunun üzerine Ubeydullah etrafına bazı kimseleri toplayarak Mus'ab'ın O'nu emniyet görevlilerinin başından alıp Ahvaz'a tayin edişinden sonra ayaklandı ve üzerine yürüdü. Ubeydullah Mutarrif'in üzerine yürüyüp O'nu öldürdü. Bu sefer Mus'ab Ubeydullah'ı yakalamak üzere Mutarrifin oğlu Mükram'ı gönderdi. Ancak Mükram yola koyulduğunda Ubeydullah AbdÜımelik'in yanına gitmiş olduğundan O'nu bulamadı. Nabi'in öldürülmesi ile ilgili olarak başka şeyler de söylenmiştir.

 

Mus'ab'ın başı Abdülmelik'in yanına getirilince Abdülmelik O'na bakmış ve şöyle demişti: "Kureyş kadınları senin gibi birisini bir daha ne zaman doğurur?"

 

Mus'ab ile Abdülmelik Medine'de iken Hubba'nın yanına. gider, konuşurlardı. Hubba'ya: "Mus'ab öldürüldü." denilince: "O'nu öldüren kahrolsun!" dedi. Bunun üzerine: "O'nu Abdülmelik bin Mervan öldürdü." dediler. Bu sefer: "Vay babam öldürülene de, öldürene de feda olsun!" şeklinde konuştu.

 

Daha sonra Abdülmelik bin Mervan Irak askerlerini kendisine bey'at etmeye çağırdı, onlar da bey'at ettiler. KUfe'ye girinceye kadar yoluna devam etti. Nuhayle'de kırk gün kaldı. Küfe'de halka bir konuşma yaptı ve bu konuşmasında iyilikte bulunacaklara vaatlerde bulundu, kötülük yapacakları da tehdit edip şöyle dedi: "Amr bin Said'in boynuna takılmış bulunan pranga hala yanımdadır. Allah'a yemin ederim, ben O'nu kimin boynuna takarsam göğsünün üzerine çıkmadıkça almam, normal olarak onu çözüp çıkarmam. O bakımdan herkes kendisini kollasın ve kanını başkasına içirtmesin. Vesselam."

 

Daha sonra halkı kendisine bey'at etmeğe davet etti, onlar da bey'atte bulundular. Kudaalılar gelince onlara: "Az olmanıza rağmen Mudarlılardan nasıl kurtulabildiniz?" diye sordu. Abdullah bin Ya'la en-Nehdi şu cevabı verdi:

 

"Bizler senin ve seninle birlikte olanların sayesinde onlardan daha güçlüyüz ve kendimizi daha iyi savunabiliyoruz." Daha sonra Mezhicliler geldiler. Onlara da: "Ben KUfe'de bunlarla birlikte olduğum sürece herhangi bir kimseye bir şey olacağını sanmıyorum." dedi. Arkasından Cu'falılar gelince onlara da Yahya bin Said'i kastederek: "Bana kız kardeşinizin oğlunu getiriniz." dedi. Yahya'nın annesi Mezhicli idi. Cu'falılar: "Peki O'na eman veriyor musun?" diye sorunca Abdülmelik şöyle dedi: "Bana şart mı koşuyorsunuz?" Onlardan birisi şöyle cevap verdi: "Bizler üzerimizdeki hakkını bilmeyerek bu şartı koşmuyoruz, ancak yanına, çocuğun babasının yanına usul usul varışı gibi geliyoruz." Bunun üzerine Abdülmelik onlara şöyle dedi: "Sizler gerçekten çok iyi •bir kabilesiniz. Cahiliyye döneminde de güzel ata binerdiniz, İslam geldikten sonra da. Haydi, gelsin, O'na eman verdim." Bunun üzerine Yahya'yı getirdiler, Yahya da O'na bey'at etti. Daha sonra Advanlılar yanına geldiler. Advanlılar aralarından yakışıklı ve güzel yüzlü birisini öne geçirdiler. Bunun üzerine Abdülmelik şöyle dedi:

 

‘‘Ey yeryüzünün yılanı, Advanlıların sözcüsü! Biri diğerine saldırdı,

Hiç de aldırış etmediler; Yine de onlardan efendiler Ve borcunu ödeyenler vardı.’‘

 

Daha sonra bu yakışıklı adama dönerek: "E! Ne var?" diye sordu.

Adam: "Bilmiyorum." diye cevap' verince, onun arkasında bulunan Ma'bed bin Halid el-Cedeli şunları söyledi:

 

‘‘Hüküm verip de hükmü bozulmayan Hakem de onlardandır. Haccı sünnetine ve farzına Göre eda edenleri de vardır. Onlar doğduklarından beri Soylu bir nesebe sahiptir.’‘

 

Abdülmelik yine bu yakışıklı adama dönüp: "Bu adam kimdir?" diye sordu, o da: "Bilmiyorum." diye cevap verince arkasından Ma'bed: "O parmak sahibidir." diye cevap verdi. Abdülmelik yine öndeki yakışıklıya: "Buna neden parmak sahibi denmiştir?" diye sordu. Adam yine: "Bilmiyorum." diye cevap verdi. Bu sefer Ma'bed: "Çünkü bu yılan onun parmağını sokmuş, o da kesmişti." diye cevap verdi. Abdülmelik yine öndeki yakışıklı adama: "Peki bundan önce adı neydi?" diye sordu. Adam: "Bilmiyorum." deyince Ma'bed şu cevabı verdi: "Onun adı Harsan bin Haris'tir." Abdülmelik yine öndeki adama: "Bu kişi içinizden hangi ailedendir?" diye sorunca adam yine: "Bilmiyorum." diye karşılık verdi. Ma'bed: "O, Nacoğulları'ndandır." dedi. Abdülmelik yine öndeki yakışıklı adama: "Senin aldığın bağış (maaş) ne kadardır?" deyince bu yakışıklı: "Yedi yüz." diye cevap verdi. Abdülmelik bu sefer Ma'bed'e: "Senin aldığın ne kadardır?" diye sordu. Ma'bed: "Üç yüz." dedi. Bunun üzerine Abdülmelik katibine dönüp şöyle dedi: "Sen Ma'bed'e verilecek bağışı yedi yüz olarak yaz ve bundan da dört yüz eksilt." Katip Abdülmelik'in dediğini yaptı.

 

Daha sonra Kindeliler geldi. Abdülmelik bin İshak bin Eş'as'a baktı ve kardeşi Bişr bin Mervan'a O'nun hakkında tavsiyede bulundu. Daha sonra Davud bin Kahzem, Bekr bin Vail'den pek çok kişi ile birlikte geldi. Bunlar Davud bin Kahzem'in adına nispetle ‘‘Davudiyye’‘ diye anılan bir çeşit cübbe giymişlerdi. Davud geçip Abdülmelik ile birlikte tahta oturdu. Abdülmelik O'na doğru dönüp ayağa kalktı, diğerlerinin tümü de ayağa kalkınca Abdülmelik şöyle dedi: "Şu fasıklar var ya, şayet onların adamları yanıma gelmemiş olsaydı onların hiç birisi bana itaat etmeyecekti. "

 

Daha sonra Abdülmelik Harisli Katan bin Abdullah'ı Küfe Valisi olarak görevlendirmiş, bilahare azlettikten sonra kendi kardeşi Bişr bin Mervan'ı oraya vali olarak tayin etmişti. Abdülmelik ondan sonra Hemdanlı Muhammed bin Umeyr'i Hemezan'a vali tayin ederken, Yezid bin Ruveym'i de Rey Valiliği'ne tayin etti. Kendilerine Esbahan'ı vermeyi vaat ettiği kimselere karşı sözünü tutmadı ve: "Bu Şam'ı ifsat eden ve Irak'ı da berbat eden fasıkları bana getiriniz." diye emretti. Kendisine: "Aşiret başkanları bunları himaye altına almış bulunuyor." denilince: "Bana karşı da mı himayeye alımyor?" diye sordu.

 

Halid el-Kasri'nin babası olan Abdullah bin Yezid bin Esed Abdullah bin Abbas'ın oğlu Ali'ye sığınmıştı. Aynı şekilde Hemdanlı Yahya bin Ma'yüf da O'na sığınmıştı. Diğer taraftan Züfer bin Haris'in oğlu Hüzeyl de Ali'ye sığınmış bulunuyordu. Ali'nin kendisi ise -ileride de geleceği gibi- Abdülmelik ile birlikte idi. Amr bin Yezid el-Hakemi ise Halid bin Yezid'e sığınmıştı. Abdülmelik'e çok miktarda yemekler hazırlamış, bunların Havernak'a götürülmesini emrederek yemeğe gelinmesi konusunda genel izin çıkarmıştı. Herkes yemek için gelmiş, yerini almıştı. Amr bin Hureys de gelince O'nu tahtına kendisiyle birlikte oturttuktan sonra sofralar geldi ve yemekler yendi. Bu sırada Abdülmelik şöyle dedi: "Bu yaşayışımız ne kadar güzel, fakat devam etse! Ancak bizler de bizden öncekilerin söylediğini söylüyoruz:

 

"Hey Umeyn! Her yeni eskimeye gidiyor, Herkes bir gün ne idiyse o olacaktır. "

 

Yemeği bitirdikten sonra Abdülmelik Amr bin Hureys ile birlikte dolaşmağa başladı. Abdülmelik Amr'a: "Bu ev kimindir, burayı kim inşa etmiştir?" diye soruyor, Amr da O'na cevap veriyordu. Bunun üze-rine Abdülmelik şu beyitleri okudu:

 

‘‘Çalış, fakat acele etme; nasılolsa öleceksin. Ey insan! Kendin için gayret et. Şimdi olan geçti mi olmamış gibi olacak; Sonra olacak da hemen olmuş gibidir.’‘

 

Abdullah bin Hazim, Mus'ab'ın Abdülmelik ile savaşmak üzere yola çıktığını haber alınca şöyle sordu: "Ömer bin Vbeydullah bin Ma'mer O'nunla beraber midir?" O'na: "Hayır, O'nu Faris üzerine vali tayin etti." diye cevap verilince, bu sefer: "Ya Mühelleb O'nunla beraber midir?" diye sormuş ve kendisine: "Hayır, onu da Haricilerle savaşmak üzere görevlendirdi." diye cevap verilmişti. Sonra: "Peki, Abbad bin Husayn onunla beraber midir?" diye sormuş, bu sorusuna da: "Onu da Basra'da kendisinin vekili olarak bıraktı." diye cevap verilmişti. Bunun üzerine Abdullah: "Ben de işte Horasan'dayım." diye karşılık verdi ve şu beyti okudu:

 

‘‘Ey kaplan! Al, çek beni ve müjde olsun sana Bugün yardımcıları bulunmayan bir adamın eti.’‘

 

Mus'ab öldürülünce Abdülmelik O'nun başını Küfe'ye gönderdi yahut da yanında götürdü. Daha sonra da Mısır'da bulunan kardeşi Abdülaziz bin Mervan'a gönderdi. Abdülaziz burnunun kılıçla kesilmiş olduğunu görünce şöyle dedi: "Allah sana merhamet buyursun. Allah'a yemin ederim, sen onların ahlakça en iyileri, güç ve kuvvet itibariyle en üstünleri ve en cömertleri idin." Daha sonra onu Şam'a geri gönderdi. Başı Dimaşk'ta herkesin göreceği bir yerde dikildi. Şam'ın çeşitli yerlerinde dolaştırmak istedilerse de Abdülmelik bin Mervan'ın hanımı ve Yezid bin Muaviye'nin kızı, AbdÜımelik'in de Yezıd adındaki oğlunun annesi olan Atike başı onlardan aldı, yıkadı ve defnettikten sonra şöyle dedi: "O'na yaptıklarınızla yetinmediniz de alıp şehir şehir mi dolaştıracaksınız? Bu çok ileri gitmektir. "

 

Öldürüldüğü zaman Mus'ab otuz altı yaşında idi.

 

Bir gün Abdülmelik sohbet meclisinde bulunanlara şöyle sordu: "İnsanlar arasında en çetin kimdir?" Yanında bulunanlar: "Müminlerin emiridir." deyince onlara: "Bu konuda başka bir yol izleyiniz." dedi. Bu sefer: "Numeyr bin Hubab'dır." dediler. Abdülmelik onlara şu karşılığı verdi: "Allah Umeyr'in cezasını versin, O bir hırsızdır. Onun için ele geçirmek üzere mücadele edeceği bir elbise nefsinden de, dininden de daha değerlidir." Bu sefer: "O halde Şebid'dir." dediler. Abdülmelik: "Haruriyelilerin ayrı bir yolu vardır." deyince de: "Peki sizce kimdir?" diye sordular. Abdülmelik bunun üzerine şöyle dedi: "Mus'ab'dır. O Kureyş'in en şerefli iki hanımı olan Hüseyin'in kızı Sukeyne ve Talha'nın kızı Aişe ile evliydi. Diğer taraftan O'nun malı herkesten çoktu. Ben O'na eman verdim, Irak Valiliği'ni verdim. Eskiden beri aramızdaki sevgi dolayısıyla sözümde duracağımı bildiği halde kabul etmeyi gururuna yedirmedi ve öldürülünceye kadar çarpıştı." Orada bulunanlardan birisi: "Ama Mus'ab nebiz içiyordu." deyince de Abdülmelik şöyle dedi: "Bu O'nun mürüvvete kalkışmadan önceki halidir, fakat mürüvvete talip olduktan sonra su içmenin bile mürüvvetine gölge düşüreceğini bilse onun bile tadına bakmazdı."

 

Esedli Ekşar şöyle der:

 

‘‘Mus'ab yedirmedi kendisine zulme uğramayı; Şereftyle öldü, kimse huyunu eleştiremedi.

Dileseydi boyun eğerdi kendisine haksızlık edene, Fakat o zaman tuttuğu bu yol yerilir ve öyle yaşardı. Ama o şimşek gibi çaktı, şimşekliydi bulutu O'nun; Onunla bir danışır, bir sarılırdz. O kerim olarak gitti, kimse kınayamadı O'nu; Rahat yaşayan, yastıkların büyüsüne kapılan değildi O.’‘

.

Arfece bin Şerik de şöyle der:

 

‘‘Ne oluyor şu Mervan'ın oğluna? Ki Allah O 'nu göreni kör etsin, muradına erdirmesin! Nasılolur da kurtuluşu umar Mervan'ın oğlu, Atlıları hür, şerefli ve kahraman birini öldürmüşken? Ey Havari 'nin oğlu, ne büyük nimettesiniz! Başkaları bunu isteseydi yapamazdı. Yüklendi size, her bir zoru yüklendiniz; Çünkü kerime bir yük verdin mi yüklenir onu.’‘

 

Esedli Abdullah bin ez-Zebir, İbrahim bin Eşter hakkında şöyle der:

‘‘Mezhic'in gençleri yiğidi için ağlamasa da Ben ağlayacağım, uzun uzun geceler boyunca. O yiğitti, savaşı bilmeyen biri değildi O; Savaşta heybetli süsü takmana da itaat etmezdi. O'nun ölümü Kahtanlıların burnunu kesti, Nizar'ın da burunları tümüyle gitti. Emirine ihanet eden olabilir ama, İbrahim ölümünde bile Mus'ab'a ihanet etmedi.’‘

 

Mus'ab öldürüldüğünde Mühelleb sulaf da, Faris diyarında, deniz kıyısında sekiz aydan beri Ezrakller ile çarpışmakta idi. Mus'ab'ın öldürüldüğü haberini Ezrakiler Mühelleb'den önce aldılar. Bunun üzerine Mühelleb'in arkadaşlarına seslenerek sordular: "Mus'ab hakkında ne dersiniz?" Mühelleb'in arkadaşları: "O hidayet üzere olan bir emirdir; dünyada da, ahirette de bizim velimizdir, biz de O'nun velisiyiz." dediler. Bu sefer Ezrakiler: "Peki Abdülmelik hakkında ne dersiniz?" diye sordular. Mühelleb ile birlikte olanlar: "O melunun oğludur. O'nun yanında olmaktan Allah'a sığınırız. O sizden olanların da kanını helal kılmış ve dökmüştür." Bunun üzerine Ezrakiler şöyle dedi: "Şimdi Abdülmelik Mus'ab'ı öldürmüş bulunuyor. Yarın ise sizler Abdülmelik'i başkan tanıyacaksınız."

 

Ertesi gün olup da Mühelleb ve arkadaşları Mus'ab'ın öldürüldüğü haberini alınca Mühelleb beraberindekilerden Abdülmelik bin Mervan'a bey'at almağa başladı. Hariciler bunun üzerine şöyle dediler: "Ey Allah'ın düşmanları! Mus'ab hakkında ne diyorsunuz?" Onlarsa şöyle karşılık verdiler: "Ey Allah'ın düşmanları! Bunu size söylemiyoruz." Böylelikle kendilerini yalancı çıkartmak istemediler. Bu sefer: ''Peki Abdülmelik hakkında ne diyorsunuz?" diye sordular. Bu soruya da şu cevabı verdiler: "O bizim halifemizdir." O'na bey'at etmiş oldukları için bu sözü söylemekten başka bir çare bulamamışlardı. Bu cevapları üzerine Hariciler şöyle dediler: "Ey Allah'ın düşmanları! Sizler dün dünyada da, ahirette de O'ndan uzak olduğunuzu söylüyordunuz, bu gün ise imanınız oldu. Halbuki "Velimizdir." dediğiniz emirinizi öldürmüş bulunuyor. Şimdi söyleyin bakalım, bunların hangisi hidayette ve hangisi batıldadır?" Mühelleb'in yanında olanlar şöyle karşılıkta bulundular: "Ey Allah'ın düşmanları! O işlerimizi yönetmekte iken buna razı olmuştuk ve bunu kabul etmiştik." Hariciler de şöyle dediler: "Hayır, öyle değil; fakat Allah'a yemin ederiz, sizler şeytanların kardeşleri ve dünyalığın kölelerisiniz."

 

Abdullah bin ez-Zübeyr kardeşi Mus'ab'ın öldürüldüğünü haber alınca halk arasında ayağa kalkıp şöyle konuştu: "Yaratmak da, emretmek de yalnız kendisinin olan Allah'a hamd ederim. O mülkü dilediğine verir ve dilediği kimseden de çekip alır. Dilediğini aziz eder, dilediğini de zelil kılar. Haberiniz olsun ki, Allah haklı olan kimseyi tek başına bile olsa zelil etmez. Şeytanı veli edinen kimseyi ise, isterse bütün insanlar onunla birlikte olsun, aziz etmez. Haberiniz olsun ki, Irak'tan bizi hem üzen, hem de sevindiren bir haber almış bulunuyoruz. Mus'ab'ın öldürüldüğünü öğrendik. Allah O'na rahmet buyursun. Bizi sevindiren O'nun bu ölümünün şahadet olduğunu bilmemizdir; üzen şey ise, sevilen birisinden ayrılan kimsenin bu ayrılık sırasında musibetle karşı karşıya kaldığı zamanda hissettikleridir. Böyle bir musibetten sonra güzel görüşe sahip olanlar sabra ve mateme sığınırlar. Mus'ab Allah'ın kullarından ve benim yardımcılarımdan birisi idi. Haberiniz olsun ki, Iraklılar gerçekten sözlerinde durmayan kimselerdir ve ikiyüzlülerin ta kendileridir. Onlar O'nu düşmana teslim ettiler ve en düşük bir pahaya karşılık sattılar. Öldürülmüşse de ne olmuş sanki? Allah'a yemin ederim, bizler Ebü'ı-As'ın oğulları öldüğü gibi yataklarımızda ölmeyeceğiz. And olsun, onlardan her hangi birisi, ne Cahiliyye savaşlarında, ne de İslam dönemindeki savaşlarda ölmüştür. Bizler ancak mızrak yaralarıyla ve kılıçların gölgesi altında ölürüz. Haberiniz olsun ki, dünya, hakimiyeti asla yok olmayan, mülkünün sonu asla gelmeyen, en büyük melikin vermiş olduğu bir emanettir. Eğer bu emanet kendiliğinden bana doğru gelecek olursa ben onu azgın bir kimse gibi elime almam; beni bırakıp gidecek olursa da bunun için zelil ve hakir bir kimsenin ağlayışı gibi ağlamam. Size söyleyeceklerim bunlardan ibarettir. Kendim için de, sizin için de Allah'tan mağfıret dilerim. "

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

HALİD BİN ABDULLAH'IN BASRA VALİLİĞİ

 

BU YILIN OLAYLARI

 

HALİD BİN ABDULLAH'IN BASRA VALİLİĞİ

 

ABDÜLMELİK İLE ZÜFER BİN HARİS'İN DURUMU