İBNÜ’L-ESİR

4. CİLT

HİCRİ 99. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

ÖMER BİN ABDÜLAZİZ'İN HİLAFETİ

 

Süleyman bin Abdülmelik'in ölümünden sonra Ömer bin Abdülaziz halife oldu. Süleyman Dabık'ta iken hastalanmıştı. Durumu ağırlaşınca oğullarından henüz baliğ olmamış birini yazdığı mektupla veliaht tayin etti. Reca bin Hayve:

 

"Ne yapıyorsun ey Müminlerin emiri? Halifeyi kabrinde koruyacak şeylerden biri de insanlara salih bir adamı halife tayin etmesidir." dedi. Süleyman: "Ben istihare yapıyor (Allah'tan hayırlısını istiyor) ve düşünüyorum, henüz karar veremedim." şeklinde karşılık verdi. Süleyman bir iki gün bekledikten sonra yazdığı o mektubu yırttı ve Reca'yı çağırttı. Aralarında şöyle bir konuşma oldu:

 

Süleyman:

- Oğlum Davud hakkındaki görüşün ne?

 

Reca:

- O Konstantiniyye'de, yani senden uzakta. O'nun sağ mı, ölü mü olduğunu bilmiyorsun.

 

Süleyman:

- Peki sence kim uygun?

 

Reca:

- Sen kimi uygun görürsen o.

 

Süleyman:

- Ömer bin Abdülaziz'e ne dersin?

 

Reca:

- Vallahi, O'nun hayırlı, faziletli ve uygun olduğunu biliyorum.

 

Süleyman:

- O dediğin gibidir. O'nun dışında çocuklarımdan birini tayin etmeyip sadece O'nu halife tayin etsem fitne çıkar ve ondan sonra oğullarımdan birini veliaht yapmazsam onun halife olmasına izin vermezler. (Abdülmelik Velid ile Süleyman'a kardeşleri Yezid'i veliaht tayin etmelerini tavsiye etmişti. Süleyman Yezid bin AbdÜımelik'i Ömer'den sonra veliaht tayin etti. Yezid insanların toplandığı kalabalık bir günde kaybolmuştu.)

 

Reca

- Senin uygun gördüğün bence de uygundur, demiştim. Bu konuşmadan sonra Süleyman şu mektubu yazdı:

 

" Bismillahirrahmanirrahim. Bu Müslümanların emiri, Allah'ın kulu Süleyman'ın Ömer bin Abdülaziz'e mektubudur. Benden sonra seni ve senden sonra Yezid bin Abdülmelik'i halife tayin ettim. O'nu dinleyip itaat edin, ihtilafa düşmeyin; zayıflar, başkalarına yem olursunuz. "

Daha sonra zabıta teşkilatının amiri olan Ka'ab bin Cabir el-Absi'ye haber göndererek: "Ehl-i beytimi topla." dedi.

 

Ka'ab onları toplayınca, Süleyman, Reca'ya: "Mektubumu onlara götür, içinde zikredilenleri kendilerine haber ver. Mektupta tayin ettiğim kişiye bey'at etsinler." dedi.

 

Reca, Süleyman'ın söylediklerini yerine getirdi. Ailesi halkı, Süleyman'ı görüp selam vermek istediklerini söylediler. Reca: "Tamam." dedi ve içeri girdiler. Süleyman onlara: (Reca bin Hayve'nin elindeki mektuba işaret ederek) "Bu mektupta benim vasiyetim vardır. Orada ismini zikrettiğim kimseyi dinleyip itaat ediniz." dedi, onlar da tek tek bey'at edip ayrıldılar.

Reca der ki:

 

"Ömer bin Abdülaziz bana geldi ve: ‘‘Bunun (Süleyman'ın) bana bu işle (hilafetle) ilgili bir şey isnat etmesinden korkuyorum. Allah'a yemin verdiriyorum, eğer böyle bir şey varsa geç olmadan (Süleyman ölmeden) bana bildir de istifa edeyim.’‘ dedi. <<Sana bir harf bile bildiremem.’‘ deyince bana kızmış olarak gitti. "

 

Reca devam ediyor:

 

"Daha sonra Rişam bin Abdülmelik geldi ve: ‘‘Benimle senin aranda eski bir dostluk, saygı var. Şu işi (hilafete kimin tayin edildiğini) bana bildiriver. Eğer benden başkasına tevdi edilmişse gidip konuşayım. Bunun ebediyen aramızda kalacağına Allah'ı şahit tutarak söz veriyorum.’‘ dedi. Ona tek bir harf bile söylemedim. O bir eliyle öbür eline vurarak ve: ‘‘Bu iş bana tevdi edilmediyse kime tevdi edildi öyleyse? Abdülmelikoğulları'ndan dışarı ını çıkacak yani?’‘ diyerek çekip gitti."

 

Reca şöyle anlatıyor:

 

"Süleyman'ın yanına girdim, ölmek üzere olduğunu gördünl. Sekerat-ı mevte geldiğini gördüğümde kıbleye çevirdim. Ayıktığı zaman: ‘‘Henüz zamanı gelmedi.’‘ diyordu. Bu hareketi iki veya üç defa yaptım. Üçüncüde: ‘‘Zamanı geldi, bir şey isteyeceksen söyle ey Reca!’‘ dedi ve kelime-i şehadet getirdi. Yönünü kıbleye çevirdim ve öldü. Gözünü kapayıp üzerini örttüm, kapıyı da kapadım. O sırada hanımı bir haberci gönderip Süleyman'ın nasıl olduğunu sordu, ‘‘Örtünmüş bir vaziyette uyuyor.’‘ dedim. Gelen kişi üzeri örtülü olan Süleyman'a baktı ve gidip hanımına haber verdi. Karısı onun gerçekten uyumakta olduğunu zannetti. Ben kapıya güvendiğim birisini oturttum ve kimseyi içeri sokmamasını söyledim. Ka'ab bin Cabir'e haber gönderdim, Süleyman'ın ehl-i beytini topladı. Dabık Mescidi'ne geldiler, onlara: ‘‘Bey'at ediniz.’‘ dedim. ‘‘Bir defa bey'at ettik ya!’‘ diye karşılık verdiler. ‘‘Bir kere daha bey'at edin, bu Müminlerin emirinin vasiyetidir.’‘ deyince ikinci defa bey'at ettiler. Süleyman'ın ölümünden sonra da bey'at edince işi sağlama bağladığımı anladım ve: ‘‘Haydi efendinize kıyam edin, o öldü.’‘ dedim. ‘‘İnna lillahi ve İnna ileyhi raciun (Allah'tan geldik yine O'na döneceğiz.)'' dediler. Ben hemen Süleyman'ın mektubunu okumağa başladım. Ömer bin Abdülaziz'in halife tayin edildiği kısma gelince Hişam: <<Yallahi biz O'na bey'at etmeyiz.’‘ dedi. Ben: ‘‘Öyleyse vallahi ben de senin boynunu vururum, kalk ve bey'at et.’‘ diye çıkıştım. Kalktı, ayaklarını sürüyerek gelip bey'at etti. Ömer bin Abdülaziz'i omuzlarından tutup minbere oturttum. Ömer başına gelen iş için Allah'tan sabır diliyor, Hişam ise düştüğü hatadan dolayı hayıflamyordu. Neticede Ömer bin Abdülaziz'e bey'at ettiler.

 

Süleyman yıkandı, kefenlendi. Cenaze namazını Ömer bin Abdülaziz kıldırdı. Defın işlemi tamamlandıktan sonra Ömer'e hilafetin binekleri getirildi, her bir hayvanın başında bir seyis vardı. ‘‘Bunlar ne?’‘ diye sordu. ‘‘Hilafet makamına ait binekler.’‘ denilince: ‘‘Benim bineğim bana daha uygun.’‘ dedi ve kendi hayvanına bindi. Diğerleri geri götürüldü. ‘‘Peki, hilafet konağı? Oraya inmeyecek misin?’‘ diye sorulunca da: ‘‘Şimdi orada Ebll Eyyub (Süleyman)'un ailesi var. Onlar oradan ayrılıncaya kadar benim evim bana yeter.’‘ diye cevap verdi ve onlar orayı boşaltıncaya kadar kendi evinde kaldı. "

Reca der ki:

 

"O'nun binekler ve Süleyman'ın eviyle ilgili olarak yaptıkları benim çok hoşuma gitti. Sonra katibi çağırarak bir mektup yazdırdım ve bunu çoğaltarak her bölgeye göndermesini emrettim. "

 

Süleyman'ın ölüm haberi o sırada ortalarda görünmeyen Abdülaziz bin Velid'e ulaşınca Ömer bin Abdülaziz'e bey'at edildiğinden haberi olmadan hemen bayrak kaldırdı ve kendisine bey'ate çağırdı. Süleyman'ın ahdiyle bey'at edildiğini öğrenince doğruca Ömer'in yanına geldi. Ömer kendisine:

 

"Kendine bey'ate davet ettiğini ve Şam'a girmek istediğini duyduk." deyince:

 

"Evet öyleydi; çünkü ben Süleyman'ın hiç kimseyi tayin etmediği haberini almıştım, malların yağma edilmesinden korktum." diye karşılık verdi. Ömer'in: "Eğer bey'ati kabul edersen ve işlerin idaresini üstlenirsen, kesinlikle karşı çıkmam ve evimde otururum." demesi üzerine de: "Bu işi senden başkasının yapmasını arzu etmem." deyip Ömer bin Abdülaziz'e bey'at etti. Zaten Süleyman'ın oğlunu bırakıp Ömer bin Abdülaziz'i tayin edeceği ümit ediliyordu.

 

Bey'at işi iyice yerleşince Ömer hanımı Fatıma binti AbdÜımelik'e:

 

"Benimle kalmayı istiyorsan sahip olduğun malları, mücevherleri Müslümanların beytülmaline geri ver, çünkü bunlar Müslümanlara aittir ve ben üçümüzÜll (kendisi, hanımı ve malları) bir evde bulunmasını istemem." dedi. Karısı da hepsini Beytülmal'e bıraktı.

Ömer bin Abdülaziz ölüp yerine Fatıma'nın kardeşi Yezid geçince Fatıma'ya: "Ben Ömer'in sana zulmettiğini biliyorum." diyerek malları iade etti. Fatıma: "Hayır; asla vallahi!" diyerek mallan kabul etmedi ve: "Ben sağken ona itaat edip de ölünce isyan edecek değilim." dedi, Yezid de bu malları ehl-i beyti arasında taksim etti.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

EMİRÜ'L-MÜ'MİNİN ALİ'YE (R.A.) SÖVMEYİ TERK