İBNÜ’L-ESİR

3. CİLT

HİCRİ 68. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

UBEYDULLAH BİN HURR'UN HABERİ VE ÖLDÜRÜLMESİ

 

Ubeydullah bin Hurr el-Cu'fi bu yıl içerisinde öldürüldü. Ubeydullah hem salah, hem fazilet ve hem de ibadet bakımından kavminin en hayırlılarındandı. Hz. Osman öldürülünce ve Hz. Ali ile Muaviye arasında savaş baş gösterince Muaviye'nin yanına gitmişti, çünkü Hz. Osman'ı çok seviyordu. Malik bin Misma' ile birlikte Muaviye'nin saflarında Sıffin Savaşı'na katılmıştı. Ubeydullah bu sırada Muaviye'nin yanında kalıyordu. Küfe'de bir zevcesi vardı. Küfe'ye dönüşü uzun sürünce bu kadının kardeşi O'nu adı İkrime bin Habis olan birisi ile evlendirdi. Ubeydullah bu durumu öğrenince Şam'dan gelip İkrime'yi Hz. Ali'ye şikayet etti. Hz. Ali O'na: "Sen, bize karşı düşmanımıza yardımcı olmakla ileri gitmiş oldun." deyince Hurr şöyle cevap verdi:

 

"Peki, benim böyle yapmış olmam senin adaletinden beni mahrum bırakmağa sebep olabilir mi?" Hz. Ali: "Hayır." dedi. Bunun üzerine Hurr durumunu anlattı ve Hz. Ali O'na hanımını geri verdi, ancak hanımı hamile bulunduğundan doğumunu yapıncaya kadar onu güvendiği bir kimsenin yanında bıraktı. Doğan çocuğu İkrime'nin çocuğu olarak tespit ettikten sonra Ubeydullah'a iade etti. Ubeydullah Hz. Ali'nin şehit edilmesine kadar Şam'da kaldı. Hz. Ali öldürülünce Küfe'ye geldi ve kardeşlerine: "Ben bu şekilde her şeyden el etek çekmenin kimseye faydalı olacağını sanmıyorum. Bizler Şam'dayken Muaviye'nin durumu şöyle şöyle oldu." deyince Muaviye'nin taraftarları da O'na:

 

"İşte Ali'nin durumu da şöyle şöyle oldu." dediler ve bir araya gelerek bu konuyu görüştüler.

 

Ubeydullah, Muaviye öldükten sonra Hz. Hüseyin'in şehit edilmesi olayında bulunanlar arasında değildi. Kasdi olarak bu olayda bulunmamıştı. Hz. Hüseyin şehit edilince İbn Ziyad Küfe halkının ileri gelenlerini teker teker araştırırken Ubeydullah bin Hurr'u göremedi. Bir kaç gün sonra Ubeydullah İbn Ziyad'ın yanına gelip huzuruna çıkınca İbn Ziyad O'na: "Ey İbn Hurr, nerelerdeydin?" diye sormuş, Ubeydullah: "Hastaydım." diye cevap vermişti. Bu sefer İbn Ziyad: "Kalbin mi hastaydı, yoksa bedenin mi?" diye sorunca İbn Hurr: "Benim kalbim hastalanmaz. Bedenime gelince, Allah bana afiyet ihsan etmiş bulunuyor." diye karşılık vermiş, İbn Ziyad'ın: "Yalan söyledin, sen bizim düşmanlarımızla beraberdin." diye çıkışması üzerine de: "Ben düşmanla birlikte olsaydım, varlığımın tesiri açıkça görülürdü." diye cevap vermişti.

 

İbn Ziyad bir ara başka bir şeyle meşgulolurken Ubeydullah yanından çıkıp atına bindi. Daha sonra İbn Ziyad O'nu sorunca, kendisine: "Hemen şimdi atına binip gitti." dediler. Bunun üzerine İbn Ziyad: "Mutlaka O'nu yanıma getiriniz." diyerek arkasından güvenlik kuvvetlerini gönderdi. Bunlar İbn Hurr'a: "Emir seni istiyor." deyince onlara: "O'na benden haber götürün, hiç bir zaman yanına kendi isteğimle gelmeyeceğim." dedi ve atıyla süratle uzaklaştı, Taylı Ahmed bin Ziyad'ın evine vardı. Arkadaşları etrafında toplandılar ve beraberce yola koyulup Kerbela'ya kadar gittiler. Orada Hz. Hüseyin'in ve O'nunla birlikte bulunanların öldürüldükleri yerleri gördü, onlara Allah'tan mağfiret diledikten sonra Medain'e gitti ve şu beyitleri söyledi:

 

''Kendisi de, babası da sözünde durmayan bir emir ... "Niye Fatıma 'nın oğlu Hüseyin 'le savaşmadın?" diyor bana; Ben O 'nu yardımsız bırakıp yanından giderken, Bu sözünde durmayan adama bey 'at ettiğimden ötürü kınıyorum

kendimi. Ah, "Keşke buna yardım etmeseydim. " diye pişman olmasaydım! Şunu bilin ki her nefls pişmanlık duyanı benim gibi sıkıştırmaz. Ben O 'nu koruyanlardan olamadığım için Hasretle doluyum, yakamı bırakmayan bir hasretle. O'na yardıma koşanların ruhlarını Allah Kesintisiz olarak rahmet bulutu ile sulasın. Onların kabirlerinde, yattıkları yerlerinde durdum; Yüreğim parçalandı, yaşlarla doldu gözlerim. Yemin ederim, onlar savaşta dalkılıçtı,

 

İleri atılıyarlardı ve şereflileri koruyarlardı. Peygamberlerinin kızının oğlunu kılıçlarıyla korurken, Ormanlarda kükreyen aslanları örnek aldılar. Eğer her bir kişi karşılığında yerdekilerin tümünü Öldürseler de yine yerin kederi bitmez. Gören onlardan faziletlisini görmedi, Ölünce böyle şerefli ve değerlileri. Bu adam zulmen öldÜrüyor onları, sonra da Kalkıp sevgimizi umuyor; bırak bize göre değil bu. Yemin ederim, zorladınız bizleri onlarla savaşmağa, Bizden size kin duyan nice kişiler var. Defalarca istedim büyük bir orduyla yürümeyi, Zalim ve Hakk'tan sapmışların Üzerine. Çekin elinizi, yoksa öyle birliklerle gelirim ki, Deylemlilerden daha şiddetle varırlar üzerinize.''

 

Ubeydullah bin Hurr Fırat kenarındaki evinde Yezid ölünceye ve karışıklıklar baş gösterinceye kadar kaldı. Bu karışıklıklar sırasında şöyle dedi: "Ben Kureyş'in insaflı davranacağı görüşünde değilim. Nerede hür kadınların çocukları?" Bunun üzerine bey'atını bozmuş olan herkes O'nun yanına geldi. Daha sonra Ubeydullah Medain'e gitti. Orada sultana götürülmekte olan her maldan mutlaka kendisinin ve arkadaşlarının payına düşeni (verilmesi gereken maaş ve hakkı) alıyor ve bu konuda malın gideceği kimseye gerekli belgeyi yazıp veriyordu. Ubeydullah diğer köyleri de bu şekilde dolaşıyordu, ancak hiç bir şahsın malına veya hakkına el uzatmıyordu. Ubeydullah bin Hurr Muhtar ortaya çıkıncaya ve O'nun Sevad bölgesinde neler yaptığını, hanımını alıp hapsettiğini işitinceye kadar bu şekilde devam etti. Muhtar'ın, hanımını hapsettiği haberini alması üzerine arkadaşlarıyla birlikte Küfe'ye vardı, hapishanenin kapısını kırdı, oradan hem kendi hanımını, hem de hapiste bulunan bütün kadınları çıkardı. Bu konuda da şu beyitlerin yer aldığı uzun bir şiir söyledi:

 

''Ey Tevbe'nin annesi, bilmiyor musun? Ben Mezhiclilerin haklarını koruyan bir süvariyim. Sabahtan hapishaneye vardım, Duha Suresi'yle, Ve namusunu koruyan, silahlı her kişiyle. İçeri dalar dalmaz görüverdik Güneş gibi parlak, kırışıksız bir alnı, Ve genç sevgilimizin aydın yanağını. Seni savaş ve düşman üzerine gidişimden önceki Adetim üzere güvenle ziyaret etmektir yaşamak. Sen mahpus oldukça ben hep ağladım, Çektiğin sıkıntılardan dolayı üzgünüm.''

 

Ubeydullah Muhtar'ın göndermiş olduğu amilleri ve taraftarları oyalamağa başladı. Hemezan'daki evi yakılıp çiftliği talan edilince, Hemezan çiftliklerine yürüyüp onların hepsini talan etti. Medain'e varır, Cuha'nın amillerini yakalar, yanlarında bulunan malları alır, daha sonra dağa doğru giderdi. Muhtar öldürülünceye kadar bu şekilde devam etti.

Denildiğine göre, Ubeydullah bin Hurr önce kabul etmemekle birlikte daha sonra Muhtar'a bey'at etmiş, Muhtar O'nu elinin altında tutmak istemişse de İbrahim bin Eşter'den ötürü kabul etmemişti. Daha sonra İbrahim ile birlikte Musul'a gitmiş, fakat hasta olduğu bahanesiyle İbn Ziyad ile çarpışmağa katılmamıştı. Arkasından İbrahim'den de ayrılarak, üç yüz kişi ile birlikte Enbar üzerine yürümüş, oraya baskın tertipleyerek Enbar beytülmalinde bulunan ne varsa almıştı. Ubeydullah bunu yapınca Muhtar evinin yıkılmasını ve hanımının elinden alınmasını emretmiş, işte Ubeydullah bundan sonra az önce sözünü ettiğimiz işleri yapmıştı. Ubeydullah Mus'ab ile birlikte Muhtar'a karşı savaşa katılmış ve Muhtar'ın öldürülmesinde bulunmuştu. Muhtar'ın ölümünden sonra Mus'ab'ın ikinci defaki valiliğinde halk Mus'ab'a: "Bizler Ubeydullah bin Hurr'un da Sevad'da Muhtar'ın ve İbn Ziyad'ın yaptıklarının benzerini yapmayacağından emin değiliz." demiş, bunun üzerine Mus'ab onu yakalayıp hapsetmişti. Ubeydullah bununla ilgili olarak şu beyitleri söylemiştir:

 

''Yiğitlere kim haber verir, kardeşlerinin çetin bir kapının ve bekçisinin arkasında olduğunu? Öyle bir durumdadır ki, arzulamamıştı böylesini; Ayağa kalkmak isteyince prangalar çeker aşağıya. Bacağında, topuğunun üzerinde siyah bir şey kilitli, Ağırdır, adım attırmıyor, kısacık adımlar dışında ... Bu hal yaptığım büyük bir günahtan değil.

Fakat laf götüren yalan uydurup gitti. Halbuki uçsuz bucaksız yerde bir yere gidebilirdim; Bu yerde kim gidebilecek bir yer bulamamış ki?''

 

Ayrıca şu beyit de O'nundur:

 

''Hangi musibet, ya da hangi nimetle Geçti benden önce Müslim ile Mühelleb?''

 

Ubeydullah Mus'ab'ın yanında kendisine iltimas yapmaları amacıyla Mezhiclilerin ileri gelenleriyle konuştu. Diğer taraftan Mezhicli gençlere de haber gönderip şöyle dedi: "Silahlarınızı kuşanınız ve kimseye göstermeyiniz. Mus'ab onların iltimasını kabul edecek olursa hiç kimseye bir şey yapmayınız, onların iltimaslarını kabul etmezse gelip hapishaneye hücum ediniz, ben de içeriden size yardımcı olacağım."

 

Mezhic'in ileri gelenleri Ubeydullah için Mus'ab'dan iltimas talep edince Mus'ab bunu kabul edip Ubeydullah'ı serbest bıraktı. Ubeydullah hapisten çıkıp evine gitti. Kendisini kutlamağa gelenlere şöyle dedi: "Bu iş ancak geçmiş bulunan dört halifenin benzerlerinin gelmesiyle düzene sokulabilir. Fakat aramızda onlara benzer kimse göremiyoruz ki gidip dizginlerimizi teslim edelim. Güçlenen dağıtıyorsa, biz ne diye bunlara bey'atte bulunup kendi boynumuza boyunduruğu geçirelim? Üstelik bunlar hiç bir savaşta da bizden daha kahraman değildirler ve bizden daha iyi savunma yapamıyorlar. Resulullah (s.a.v.): "Yüce Allah'a isyan etmek hususunda hiç bir yaratılmışa itaat yoktur." diye buyuruyor. Bunların hepsi asidir, hepsi muhaliftir; dünyada güçlü, ahirette zayıftır. Çiğnenilmemesi ve saygı duyulması gereken haklarımız hangi esasa göre helal kılımyor. Bizler Nuhayle'nin, Kadisiyye'nin, Celula'nın ve Nihavend'in adamlarıyız; bizler mızrak uçlarına göğüslerimizi, kılıçlara alınlarımızı siper ettik. Bununla birlikte kimse bizim hakkımızı ve üstünlüğümüzü tanımıyor. Haydi, haklarımızı korumak için çarpışınız. Ben kendi adıma kalkanın arka yüzünü kabul etmiş, bunlara düşmanlığımı açıkça ilan etmiş bulunuyorum. Kuvvet yalnızca Allah'tandır." Daha sonra Kufe'den dışarı çıkıp Mus'ab'ın taraftarlarıyla çarpışmağa ve baskınlar düzenlemeğe başladı.

Mus'ab, Ubeydullah'a Muradlı Seyf bin Hani'yi gönderip itaate girmesi karşılığında Badliriya ve başka yerlerin haracını teklif ettiyse de O kabul etmedi. Bu sefer Mus'ab O'nun üzerine Ebred bin Kurra er-Reyahi'yi gönderdi. Ubeydullah çarpışma sırasında yüzüne bir darbe indirdi ve O'nu bozguna uğrattı. Bu sefer üzerine Hureys bin Yezid'i gönderdi. Ubeydullah O'nu da öldürdü. Üçüncü kez üzerine Has'amlı Haccac bin Cariye ile Müslim bin Amr'ı gönderdi. Sarsar Nehri'nde onlarla karşılaşan Ubeydullah her ikisiyle de çarpışıp bozguna uğratınca Mus'ab O'na istediği şehre vali tayin etmek üzere eman verdi ve iyi muamele vaat etti. Ancak Ubeydullah bunu da kabul etmeyip Nersi'ye gitti. Buranın dihkanı mahsullerini alıp kaçtı. Ubeydullah bin Hurr O'nu Ayn Temr'e varıncaya kadar takip etti. Buranın valisi Şeyhanlı Bistam bin Maskala bin Hubeyre idi. Dihkan O'na sığınınca onlar da Ubeydullah'a karşı çıkıp çarpıştılar. Has'amlı Haccac bin Cariye de gelerek onlara yetişti ve Ubeydullah üzerine bir hamle yaptı. Ubeydullah O'nu, Bistam bin Maskala'yı ve pek çok kişiyi esir aldı. Yanında bulunanlardan bir takım kimseleri göndererek dihkanın götürdüğü malları geri aldırdı, daha sonra esirleri serbest bıraktı.

 

Ubeydullah daha sonra Tekrit'e geldi ve burada kalıp haracı toplamağa başladı. Mus'ab da onun üzerine bin kişi ile birlikte Ebred bin Kurra er-Reyahi ile Hemdamı Cevn bin Ka'ab'ı gönderdi. Mühelleb de yardımcı güç olarak beş yüz kişi ile birlikte Yezid bin Muğaffel'i gönderdi. Arkadaşlarından birisi Ubeydullah'a: "Sana karşı oldukça kalabalık bir asker gelmiş bulunuyor, bu bakımdan onlarla savaşma." deyince Ubeydullah şu cevabı verdi:

 

''Öldürülmekle korkutuyor arkadaşlarım beni. Yazılı ecelin vakti gelince zaten öleceğim. Olur ya kılıçların kenarı birbirine değer; Ya şerefle yaşarız, ya hücum eder öldürülürüz. Görmedin mi, fakirlik aşağılatır adamı, Zenginlikte ise yükseklik ve güzellik vardır. Eğer musibetlerin sırtına binmezsen, Dostu razı edecek ve artacak malı elde edemezsin.''

 

Ubeydullah üç yüz kişi ile birlikte, onlarla iki gün süreyle çarpıştı.

 

Akşam olunca birbirlerini bıraktılar ve Ubeydullah Tekrit'ten çıkıp arkadaşlarına: "Ben sizleri alıp Abdülmelik bin Mervan'ın yanına götüreceğim. Gerekli hazırlığınızı yapınız. Mus'ab'ı ve arkadaşlarını gereği gibi korkutmadan ölmekten korkuyorum." dedikten sonra Kufe'ye doğru yürüdü, Keskes'e vardı, oranın beytülmalini aldıktan sonra Küfe'ye geldi ve ''Hammam Cerir'' denilen yerde konakladı. Mus'ab onun üzerine Ömer bin Ubeydullah bin Ma'mer'i gönderdi, O da O'nunla çarpıştı. Daha sonra oradan ''Deyr el-A'ver'' denilen yere çıktı. Bu sefer Mus'ab O'nun üzerine Haccar bin Ebcer'i gönderdi. Haccar da bozguna uğradı. Mus'ab, Haccar'a hakaretlerde bulunup yanına ayrıca Hemdanlı Cevn bin Ka'ab ile Ömer bin Ubeydullah bin Ma'mer'i de katıp geri gönderdi. Hep birlikte onunla çarpıştılar. Ubeydullah bin Hurr'un askerlerinden çok yaralanan oldu. Atları kesildi, fakat Haccar yine bozguna uğradı. Sonra tekrar geri dönüp akşam oluncaya kadar çok şiddetli bir çarpışmaya giriştiler. İbn Hurr da Kufe'den çıktı.

 

Mus'ab Medain'de bulunan Şeyhanlı Yezid bin Haris bin Ruveym'e mektup yazarak, Ubeydullah bin Hurr ile çarpışmayı emretti. Yezid oğlu Havşeb'i ileri yolladı. Havşeb ''Bacisri'' denilen yerde Ubeydullah'la karşılaştı. Ubeydullah O'nu da bozguna uğratıp pek çok kişiyi öldürdü. Ubeydullah oradan Medain üzerine gitti, ancak Medain halkı kalelerini kapatıp savunmaya çekildiler. Ubeydullah oradan gidince Mus'ab bu sefer üzerine Hemdanlı Cevn bin Ka'ab ile Esedli Bişr bin Abdullah'ı gönderdi. Cevn ''Cevlaya'' denilen yerde konaklarken Bişr Tamerra'ya gitti. Orada Ubeydullah bin Hurr ile karşılaştı. Ubeydullah O'nu öldürdü, beraberinde bulunan askerlerini de bozguna uğrattı. Daha sonra CevIaya'da Cevn bin Ka'ab ile karşılaştı. Abdurrahman bin Abdullah, Ubeydullah'ın karşısına çıktı. Ubeydullah O'nu öldürdü, arkadaşlarını da bozguna uğrattı. Daha sonra İcl'li Beşir bin Abdurrahman bin Beşir de O'na karşı çıktı. Süra' denilen yerde aralarında şiddetli bir çarpışma oldu. Beşir, Ubeydullah'ı bırakıp geri döndü. Böylelikle Ubeydullah bin Hurr Sevad'da yerleşti, baskınlar yapıp haracı toplamağa başladı.

 

Daha sonra Abdülmelik bin Mervan'ın yanına gidip O'na katıldı. Abdülmelik O'na ikramda bulundu ve kendisiyle birlikte tahta oturttu. Kendisine yüz bin dirhem, beraberindekilere de pek çok servet verdi. Ubeydullah bin Hurr, AbdÜımelik'e kendisine bir ordu vermesini ve bu orduyla Mus'ab'a karşı savaşmak istediğini belirtince Abdülmelik şöyle dedi: "Sen kendi adamlarınla git ve gücün yettiği kimseleri de sana katılmağa davet et. Sana asker yardırmnda bulunacağım."

 

Bunun üzerine Ubeydullah bin Hurr arkadaşlarını yanına alarak Küfe'ye doğru yürüdü ve Enbar yakınlarında bir kasabada konakladı. Arkadaşları kendisinden Küfe'ye gitmek üzere izin isteyince O da izin verdi ve diğer arkadaşlarına, kendisinin yanına gelmelerini sağlamak amacıyla buraya gelmiş olduğunu bildirmelerini söyledi. Kayslılar bunu haber alınca İbn ez-Zübeyr'in Küfe Valisi bulunan Haris bin Ebi Rabia'nın yanına vararak kendileriyle birlikte Ubeydullah'a karşı çarpışacak bir ordu göndermelerini istediler. Ayrıca Ubeydullah'ın arkadaşlarının dağılmış olduğunu belirterek bu fırsattan yararlanmaları gerektiğini anlattılar. Bunun üzerine Haris onlarla birlikte oldukça kalabalık bir ordu gönderdi. Bu ordu yola koyulup Ubeydullah bin Hurr ile karşılaştı. Arkadaşları Ubeydullah'a şöyle dediler: "Bizler sayıca oldukça azız, bu ise bizim karşı koyamayacağımız kadar kalabalık bir ordudur." Ubeydullah da onlara: "Ben de onları bırakıp gidecek değilim." dedi ve şu beyti okuyarak hamle yaptı:

 

''Ah! Bugün talanı kaçırdım; Güvendiklerim de, dostlarım da yanımda yok.''

 

Daha sonra Ubeydullah'ın etrafını çevirdiler ve arkadaşlarını dağıttılar.

O'nu esir almak istedilerse de güçleri buna yetmedi. Ubeydullah arkadaşlarının gitmelerine izin verdi, onlar da çekip gittiler ve hiç kimse de onlara karışmadı. Kendisi tek başına çarpışmağa başladı. Künyesi ''Ebu Kediyye'' olan Bahileli bir adam O'na bir hamle yapıp mızrağını sapladı. Sonra üzerine ok atışı yapmağa başladılar. Grup grup asker üzerine gitmesine rağmen O'na fazla yaklaşamıyorlardı. Ubeydullah atılan oklara karşı şöyle diyordu: "Bunlar ok mudur, yoksa örgü şişi midir?" Yaraları O'nu ağırlaştırınca bir geçide daldı, ancak atı giremedi. Orada bulunan bir kayığa bindi. Kayıkçı Fırat'ın ortalarına varıncaya kadar O'nu götürdü, fakat atlılar yetişti. Kayıkta kendisiyle birlikte bir kaç Nabatlı (Irak'ta sakin Farslı) vardı. Atlılar onlara: "Şu gemide bulunan kişi Müminlerin emirinin aradığı bir kişidir. Eğer bunu kaçıracak olursanız sizleri öldürürüz." dediler. Bu sefer İbn Hurr kendisini suya atmak istedi. İri yarı birisi üzerine atılarak O'nu yakaladı. Yaralarından kan akmağa devam ediyordu. Geri kalanlar da ellerinde bulunan küreklerle O'na vurmağa başladılar. Ubeydullah kendisinin Kayslılara doğru götürülmekte oldu-ğunu görünce yanındakini de çekip suya atladı ve ikisi de boğuldular.

 

Ubeydullah bin Hurr'un öldürülmesi konusunda şöyle de denilmiştir:

 

Ubeydullah Küfe'de Mus'ab bin ez-Zübeyr'in yanına giderdi. Mus'ab'ın başkalarını kendisinden daha ileriye geçirdiğini görünce Abdullah bin ezZübeyr'e Mus'ab'ı kınayan bir kaside gönderdi. Ayrıca bu kasidesinde O'nu Mervan'ın yanına gitmekle korkutuyor ve şöyle diyordu:

 

''Müminlerin emirine bir haber götür bizden, Ben kötü ve aldatıcı görüşlerin sahibi değilim. Doğru mudur bana haksızlık edilip de Mus 'ab'ın Kendisi için savaştığım kimselere yakınlık göstermesi? Nasılolur, ben size bey 'at etmişken Hakkım verilmiyor, istiyorum ben onu. Siz kaybedilmemesi gerekeni kaybediyorsunuz; Ben sizi kendim gibi gördüm, fakat bu tutumunuz ağır geldi bana. Mülk aydınlanıp düşmanlık baş gösterince,

Irak mülkünden de istenen alınınca, Mus'ab beni terk etti; başkası olsaydı, Ben onu asla kınamazdım. Bizi aldatan herkesle arkadaş olunca, Mus'ab'ın bu durumu kuşkulandırdı beni. Sizler beni bırakacak olursanız gitmem İçenin kursağında kalan bulanık suya. Hiç kimse Allah'ın yönelttiğinden başkasını Yapamaz ve yazılanın dışına çıkamaz. Kapıya vardığımda Müslim'i içeri alır da Hacip beni içeri girmekten alıkoyar.''

 

Bunun üzerine Mus'ab O'nu hapishaneye koyar. Ubeydullah'ın, hapsedilmesinden dolayı Mus'ab'ı kınayan pek çok şiiri vardır. Ayrıca Ubeydullah'ın Kays Aylanlıları hicveden bir kasidesi vardır ki şu beyit bu kasidedendir:

 

''Görmedin mi Kays Aylanlıları, sakallarını kestiler; Sonra da oklarını verip örgü şişi aldılar.''

 

Bunun üzerine Zufer bin Haris el-Külai, Mus'ab'a: "Ben Zerka'nın oğlu (Abdülmelik bin Mervan'ı kastediyor) ve Kayslıları hicveden İbn Hurr ile çarpışmana gerek bırakmıyorum, bu işi üzerime alıyorum." diye haber gönderdi. Daha sonra Süleymoğulları'ndan bir grup Ubeydullah bin Hurr'u esir alınca: "Ben öyle değil, şöyle söyledim:

 

''Kays Aylanlıların gelişini görmedin mi? Onlar bizim üzerimize kabile ve kılıçlarıyla yürüdüler.''

 

dediyse de onlardan adı Ayyaş olan birisi İbn Hurr'u öldürdü.

 

 

ÇEŞİTLİ OLAYLAR

 

Denildiğine göre bu yıl içerisinde hac mevsiminde Arafat Dağı'nda dört sancak dikildi. Bunlardan biri İbnu'l-Hanefiyye ve arkadaşlarına, diğerleri İbn ez-Zübeyr ve arkadaşlarına, Ümeyyeoğulları'na ve Necde el-Haruri'ye aitti. Bununla birlikte aralarında ne bir savaş, ne de bir fitne görüldü. İbnu'l-Hanefiyye'nin arkadaşları en halim selim topluluktu.

 

İbn ez-Zübeyr'in bu sene Medine Valisi Cabir bin Esved bin Avf ez-Zühri, Basra ve Küfe Valisi kardeşi Mus'ab, Küfe Kadısı Abdullah bin Utbe bin Mes'ud, Basra Kadısı Hişam bin Hubeyre idi.

 

Horasan'da Abdullah bin Hazim bulunuyordu. Şam bölgesinde ise İbn ezZübeyr'le yönetim otoritesini bölüşmüş olarak Abdülmelik bin Mervan bulunuyordu.

 

Hicret'İn 68. yılında Abdullah bin Abbas, yetmiş dört yaşında olduğu halde vefat etti. Bu konuda başka görüşler de vardır.

 

Adiyy bin Hatim et-Tai de bu yıl ölmüştür. O'nun 66 yılında öldüğü de söylenmiştir. Öldüğünde yüz yirmi yaşında idi. Leysli Ebu Vakid de bu yıl vefat etmiş olup adı Haris bin Malik'tir.

 

Adı Huveylid bin Amr olan Huza'alı Ebu Şureyh de bu yıl vefat etmiştir. el-Ka'abi diye de bilinirdi.

 

Abdurrahman bin Hatib bin Ebi Belta'a da bu yıl vefat etmiştir. O'nun Peygamber (s.a.v.) hayattayken dünyaya geldiği söylenmiştir.

 

 

ÜÇÜNCÜ CİLDİN SONU

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

HİCRET'İN ALTMIŞ DOKUZUNCU YILI OLAYLARI (M. 688-689)

AMR BİN SAİD EL-ESDAK'IN ÖLDÜRÜLMESİ