|
İBNÜ’L-ESİR |
3. CİLT |
MÜHELLEB'İN
HARİCİLERLE SAVAŞMASI
Hariciler
Basra'ya yaklaşınca Basralı Ahnef bin Kays'a giderek, onlarla savaşmayı üzerine
almasını istediler. Ahnef onlara Mühelleb bin Ebi Sufra'yı gösterdi; çünkü
O'nun kahramanlığım, görüş sahibi ve savaşı bilen birisi olduğunu biliyordu.
Ayrıca Mühelleb İbn ez-Zübeyr'in yanından gelmiş ve İbn ez-Zübeyr O'nu Horasan
valisi yapmıştı. O bakımdan Ahnef onlara: "Bu işin hakkından Mühelleb'den
başkası gelmez" demişti.
Basra
halkının eşrafı Mühelleb'in yanına gidip bu konuda konuştularsa da kabul
etmedi. Bu sefer Haris bin Ebi Rabia gidip konuştu, O'na da Horasan'a vali
olarak gönderilmiş olduğunu söyleyerek özür beyan etti. Haris ve Basralılar İbn
ez-Zübeyr' den yazılmış gibi bir mektup uydurdular. Güya bu mektupta İbn
ez-Zübeyr Mühelleb'e Haricilerle çarpışmasını emrediyordu. Daha sonra
uydurdukları bu mektubu getirdiler. Mühelleb mektubu okuyunca gelenlere şunları
söyledi: "Allah'a yemin ederim, elime geçirdiğim bölgeleri bana tahsis
etmedikçe ve Beytulmal'den benimle birlikte olanları güçlendirecek kadar malı
ayırıp vermedikçe onların üzerine gitmeyeceğim."
O'nun
bu teklifini kabul edip bu konuda İbn ez-Zübeyr'e bir mektup yazdılar. İbn
ez-Zübeyr de kabul etti. Bunun üzerine Mühelleb Basra halkı arasından
kahramanlık ve şecaatlerini bildiği on iki bin kişi seçti. Muhammed bin Vasi',
Ensardan Abdullah bin Riyah, Muaviye bin Kurra el-Müzeni, Ebu İmrah el-Cevbi
bunlar arasında idi.
Hariciler,
''el-Cisr, el-Asgar'' denilen yerde oldukları sırada Mühelleb onların üzerine
yürüdü. Basralıların ileri gelenleri ve eşrafı ile birlikte olmak üzere onlarla
çarpıştı ve onları köprüden uzaklaştırdı. Halbuki Basra'ya girmelerine ramak
kalmıştı. ''el-Cisr el-Asgar'' diye bilinen küçük köprüden, ''elCisr
el-Ekber''e kadar çekildiler. Mühelleb atlıları ve piyadeleriyle birlikte
onların üzerine yürüdü. Hariciler, Mühelleb'in yaklaşmış olduğunu görünce daha
da yukarılara çekildiler.
Harise
bin Bedr Mühelleb'in Ezarika (Ezrakiler) ile çarpışmak üzere komutan tayin
edildiği haberini alınca, yanında bulunanlara şunları söyledi: ''Dönün,
dolaşın, İstediğiniz yere gidin.''
Beraberindekilerle
birlikte Basra'ya doğru gitti. Haris bin Ebi Rabia'yı Mühelleb'e geri gönderdi.
Haris ise beraberindekilerle birlikte Basra'ya gitmek üzere Düceyl Nehri'nde
bir gemiye bindi. Bu sırada Hariciler tarafından takip edilmekte bulunan,
silahlarını kuşanmış birisi Harise'ye geldi. Temimli olan bu adam Harise'nin
kendisine yardımcı olmasını isteyerek bağırdı ve kendisini de gemiye almasını
istedi. Harise gemiyi nehrin kıyısına yaklaştırmak istedi; fakat kıyı çamurlu
idi. Temimli gemiye atılınca içinde bulunanların hepsi tümüyle suya düştü ve
boğulup gitti.
Mühelleb'e
gelince: Nehr Tiri'de bulunan Haricilerin yanına varıncaya kadar yoluna devam
etti. Hariciler yollarını Ehvaz'a doğru çevirdiler. Bu sefer Mühelleb haber
toplayıp iletmeleri için karargahlarına casuslar gönderdi. Mühelleb, Ehvaz'a
gittikleri haberi erişince onların üzerine yürüdü. Nehr Tiri'de kardeşi Muarik
bin Ebi Sufra'yı vekil bıraktı. Ehvaz'a varınca Hariciler O'nun öncü
kuvvetleriyle çarpıştılar. Mühelleb'in öncü kuvvetlerinin başında oğlu Muğire
bin Mühelleb bin Ebi Sufra bulunuyordu. Bunlar etrafta sağa sola dağıldıktan
sonra tekrar geri döndüler.
Hariciler
onların bu şekilde direndiklerini görünce Suku'l-Ehvaz'dan Menazir'e yürüdüler.
Mühelleb de onları takip etti. Yaklaştıklarında Hariciler Mühelleb'in Nehr Tiri'deki
askerlerinin üzerine Ebu Sufra'nın mevlası olan Vakid'in komutasında bir grup
kişiyi gönderdiler. Nehl Tiri'de ise el-Muarik bulunuyordu. O'nu öldürüp
astılar. Mühelleb bunu haber alınca oğlu Mugire'yi Nehr Tiri'ye gönderdi.
Amcası el-Muarik'i asılı olduğu yerden indirip defnetti, halkı teskin etti ve
orada bir grup asker bırakarak kendisi de babasının yanına dönerek Sulaf
denilen yerde konakladı.
Mühelleb
son derece ihtiyatlı ve oldukça tedbirli bir kimse idi. Konakladığı zaman
mutlaka hendek bulunan bir yerde konaklar, savaşa hazır bir durumda karargahını
kurar ve kendisinin etrafında da bekçiler görevlendirirdi. Haricilerle birlikte
Sülaf denilen yerde konaklayınca Hariciler bineklerine binip onu beklediler.
Çok şiddetli bir çarpışmaya tutuştular ve her iki taraf da oldukça direndi.
Hariciler Mühelleb ve arkadaşları üzerine kararlı bir hamle yapınca dağıldılar
ve bazıları da öldü. Mühelleb ise yerinden ayrılmadı. O gün oğlu Muğire önemli
kahramanlıklar gösterdi ve bunun etkisi de görüldü. Mühelleb arkadaşlarına
seslenerek onları tekrar geri çağırdı ve yaklaşık dört bin kişi etrafında
toplandı. Ertesi gün olup beraberindekiler savaşmak isteyince bazı arkadaşları
kendilerinin güçsüzlükleri ve yaralılarının çokluğu sebebiyle savaşmaktan vazgeçmesini
istediler. Bunun üzerine O da savaşı bırakıp geri döndü. Düceyl'i aştı ve ancak
tek taraftan hücuma maruz kalabilecek durumda olan Akül denilen yerde
konakladı.
Sulaf
günü ile ilgili olarak İbn Kays er-Rukayyat şunları söylemiştir:
''Meyyalılardan
atlılar geldi, Cesaretin aşık ve maşuklarıydılar.
Sus
bizimle onlar arasında yürüyorlardı, Sulaf ise Ezarika 'nın himaye ettiği bir
pazar oldu. Dağılırken bize Haruri bir grup
Rast
gelirse, artık onlar dinden çıkar. Her iki ordu bize geldi de,
Göğüs
göğüse çarpıştık onlarla.''
Bir
başka Harici Sulaf hakkında şöyle der: ''Sülaf gününde onlardan çok bıraktık
Esir ve cehennemlik ölüler.''
Bu
konuda şairler çokça şeyler söylemişlerdir.
Mühelleb
Akül'a varınca orada konaklayıp üç gün kaldı. Daha sonra Haricilerin olduğu
tarafa doğru yürüdü. O sırada Hariciler, Silla ve Sillebra denilen yerde
bulunuyorlardı. Onlara yakın indi. Mühelleb savaşa teşvik etmek amacıyla
askerlerine çok şeyanlatıyor, fakat bunların herhangi bir etkisini görmüyordu.
Sonunda bir şair bu konuda şöyle dedi:
''Sen
gençsin, ama ne genç! Keşke söylediklerin doğru olsa!''
Bazıları
O'na ''yalancı'' lakabını takmışlardı. Bazı kimseler de O'nun her halükarda
yalan söylediğini zannediyordu. Halbuki öyle değildi. O sadece bunu düşmanına
karşı bir taktik olarak yapıyordu.
Mühelleb
Haricilere yakın bir yerde karargahını kurdu ve etrafına hendek kazdıktan sonra
silahlıları yerleştirdi, etrafa gözcüler ve bekçiler saldı. Herkes sancağının
etrafında, olması gereken yerdeydi. Hendeğin giriş yerleri de muhafaza altında
bulunuyordu. Hariciler O'nun gece istirahatını ve gafil bir zamanını yakalamak
istedikleri zaman her şeyin son derece sağlam olarak yerinde durduğunu görüyor
ve geri dönüyorlardı. Bu bakımdan Hariciler Mühelleb'den daha çetin hiç bir
kimseyle savaşmış değildirler.
Daha
sonra Hariciler Ubeyde bin Hilal ile Zübeyr bin Mahuz'u bir grup asker ile
birlikte Mühelleb'in askerine geceleyin baskın yapmak üzere gönderdiler. Sağdan
ve soldan bağırarak hücum etmek istedilerse de onların savaşmağa hazır ve
uyanık olduklarını gördüklerinden ellerine bir şey geçiremediler. Sabah olunca
Mühelleb savaş nizamında onların üzerine yürüdü. Ezd ve Temimlileri sağına,
Bekr bin Vail ile Abdu'l-Kayslıları soluna, el-Aliye halkını da ordunun merkezine
yerleştirdi. Hariciler ise sağ kanatları Yeşkurlu Ubeyde bin Hilal, sol
kanatları Zübeyr bin Mahuz'un emri altında ortaya çıktılar. Savaş aracı
itibariyle Hariciler Basralılardan üstündü, atları da daha iyi idi; çünkü her
tarafı dolaşmış ve Kirman ile Ehvaz arasında bulunan bölgeyi silahlardan
arındırmışlardı. Son derece şiddetli bir çarpışmaya başladılar. Her iki taraf
da gün boyunca büyük bir sabır ve metanet gösterdi. Arkasından Hariciler
görülmemiş bir şekilde hücuma giriştiler. Basralılar oldukça dehşete düştüler
ve bozguna uğradılar. Kimse kimseyi görmez oldu. Onların bozguna uğrayıp
kaçışmaları Basra'ya kadar devam etti. Öyle ki Basra halkı esir düşmekten bile
çekindiler.
Fakat
Mühelleb atik davranarak bozguna uğrayanlardan daha önce varıp, yüksekçe bir
yere çıktı ve şöyle seslendi: "Ey Allah'ın kulları yanıma geliniz!"
O'nun bu seslenişi sayesinde hepsi kendisinin kavminden olan Ezdlilerden olmak
üzere üç bin kişi toplandı. Onları görünce sayılarını yeterli buldu, bir
konuşma yapıp savaşa teşvik etti ve onlara zafer vaat etti. Ayrıca her bir
adamın on adet taş almasını emrettikten sonra şunları söyledi: "Şimdi
bizimle birlikte onların karargahına doğru yürüyünüz. Şu anda onlar kendilerini
emniyette hissediyorlar. Atlıları ise sizin arkadaşlarınızı takip etmek üzere
çıkmış bulunuyor. Allah'a yemin ederek şunu söylüyorum, onların karargahındaki
şeyler sizin için ganimet olarak mubah oluncaya ve emirlerini öldürünceye kadar
atlılarının geri döneceklerini ummuyorum." Etrafında toplananlar bu teklifini
kabul ettiler, O da onları yanına alıp geri döndü. Hariciler aniden
karargahlarının bir tarafında Mühelleb'in kendileriyle çarpışmakta olduğunu
fark ettiler. Abdullah bin Mahuz ve yanındakiler onlarla karşılaşınca Mühelleb
ile birlikte bulunanlar onları taşa tuttular. Sonunda zor duruma düşürdüler,
arkasından mızraklarıyla ve kılıçlarıyla vurup öldürmeye başladılar. Bir müddet
bu şekilde çarpıştıktan sonra Abdullah bin Mahuz ile pek çok arkadaşının
öldürüldüğü görüldü. Mühelleb onların karargahlarında ne varsa ganimet aldı. Bu
sırada Basralıların peşine takılmış olanlar geri dönüyordu. Mühelleb onları
yakalayıp öldürecek atlılar ve piyadeler yerleştirmiştİ. Bu bakımdan Hariciler
zelil olmuş ve yenik düşmüş olarak geri döndüler, Kerman ve Esbahan yakınlarına
çekildiler.
Mühelleb
ile birlikte bulunanların taşlarla savaşmalarını gören Haricilerden birisi
şöyle dedi: ''Onlarla birlikte bizi öldürmek için taşlarla geldi üzerimize;
Sorarım sana, hiç şerefliler taşlarla öldürülür mü?''
Mühelleb
onların işini bitirince Mus'ab bin ez-Zübeyr Basra emiri olarak gelip Haris bin
Ebi Rabia'yı azledinceye kadar yerinden ayrılmadı. Bu gün ile ilgili olarak
Abdlı es-Saletan şunları söyler: ''Sila ve Sillebra 'da öyle şerefli Yiğitler
yatıyor ki yanaklarının altında yastık yok.''
Abdullah
bin Mahuz öldürülünce yerine vekil olarak ez-Zübeyr bin Mahuz'u bıraktı.
Mühelleb
Haris bin Ebi Rabia'ya mektup yazarak kazandığı zaferi bildirdi. Haris de bu
mektubu orada bulunanlara okuması maksadı ile Mekke'de bulunan İbn ez-Zübeyr'e
gönderdi, ayrıca Mühelleb'e de şunu yazdı: "Mektubun bana ulaşmış
bulunuyor. Onda Allah'ın ihsan ettiği yardımdan ve Müslümanların kazandığı
zaferden söz ediyorsun. Ezdlilerin kardeşi, ne mutlu sana! Dünyanın şerefi ve
üstünlüğü, ahiretin de sevabı ve fazileti senindir."
Mühelleb
Haris'in bu mektubunu okuyunca gülerek şöyle dedi: "Bu kimse beni sadece
Ezdlilerin kardeşi olarak mı tanıyor! O katı bir Bedevi Arap'tan başka bir
şeyolamaz."
Denildiğine
göre, Osman bin Ubeydullah bin Ma'mer Haricilerle çarpışmıştır. Nafi' bin Ezrak
ise Müslim'den öncedir. Osman Haricilerle çarpışmasında öldürülmüş ve
arkadaşları Haricilerden pek çok kişi öldürüldükten sonra dağılmışlardı. Bunun
üzerine Basralılar Harise bin Bedr el-Gudani'yi göndermişler, Harise onları bu
şekilde görünce kendileri ile baş edemeyeceğini anlamış ve arkadaşlarına şöyle
demişti: ''Dönün dolaşın, İstediğiniz yere gidin!''
Daha
sonra onun arkasından Müslim bin Ubeys gitmişti.
Denildiğine
göre, Mühelleb Haricileri Basra'dan Ehvaz tarafına püskürtünce senenin geri
kalan kısmını Dicle bölgesindeki meskun yerlerin haracını ve askerlerinin
geçimliğini toplamakla orada geçirmişti. Basralılardan o kadar yardım gelmişti
ki, sonunda O'nunla, birlikte olanların sayısı otuz bin kişiyi bulmuştu.
Buna
göre Haricilerin bu yenilgisi 66 yılında (684-685 M.) olmuş olur.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA