İBNÜ’L-ESİR

3. CİLT

HİCRİ 60. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

NESEBİ, KÜNYESİ, ZEVCELERİ VE ÇOCUKLARI

 

Nesebi: Adı Muaviye, babasınınki Ebu Süfyan'dır. Ebu Süfyan'ın adı da Sahr bin Harb'dır. Harb'in nesebi şöyle devam eder: Harb bin Ümeyye bin Abdişems bin Abdimenaf bin Kusayy bin Kilab'dır.

 

Künyesi: Ebu Abdurrahman'dır.

 

Hanımları ve çocuklarına gelince: Küleybli ve oğlu Yezid'in annesi olan Bahdel bin Uneyf'in kızı Meysun bunlardan bir tanesidir. Bu kadından adı "Emetu Rabbi'l-Meşarik" olan bir kız çocuğu olduğu ve küçükken vefat ettiği söylenmiştir.

 

Karaza bin Abd Amr bin Nevfel bin Abdimenaf'ın kızı Fahite adındaki diğer hanımından Abdurrahman ve Abdullah adında iki çocuğu olmuştur. Abdullah geri zekalı idi. Bir gün boynunda çıngıraklar bulunan katırıyla buğday öğüten bir değirmencinin yanından geçti. Değirmenciye bu çıngırakların ne olduğunu sorunca değirmenci şu cevabı verdi: "Ben bu çıngırakları onun boynuna kendisinin yürümediğini, değirmenin de dönmediğini anlamak için yerleştirdim." Bu sefer Abdullah ona: "Peki senin bu katır yürümeyip de kafasını sallayacak olursa değirmenin dönmediğini nasıl anlayacaksın?" diye sorunca, değirmenci: "Benim katır prensim kadar akıllı değildir." diye cevap verdi. Abdurrahman küçük yaşta vefat etmiştir.

 

Bir diğer eşi Külaboğulları'ndan Umare'nin kızı Naile'dir. Onunla evlendikten sonra ilk hanımı Meysun'a: "Git de onu gör." demiş, Meysun gidip gördükten sonra şunları söylemişti: "Onu güzel gördüm, fakat göbeğinin altındaki bir işaret kocasının başının kucağına düşeceğini (yani kocasının daha erken öleceğini) gösteriyor." Bunun üzerine Muaviye bu kadını boşamış, onunla Fihrli Habib bin Mesleme evlenmiş, Habib'den sonra da Nu'man bin Beşir onunla evlenmişti. Nu'man öldürülmüş ve başı getirilip onun kucağına bırakılmıştı.

Onun diğer bir eşi Fahite'nin kız kardeşi Karaza kızı Ketve idi. Kıbrıs gazasına gittiklerinde Ketve orada vefat etmişti.

 

 

YAŞAYIŞI, BAZI HABERLERİ, HAKİMLERİ VE KATİPLERİ

 

Muaviye halife olarak kendisine bey'at edilince emniyet kuvvetlerinin başına Kays bin Hamza el-Hemdani'yi getirdi. Daha sonra onu görevden alıp Ziml bin Amr el-Uzari'yi getirdi. Ziml'in Seksekli olduğu da söylenmiştir.

 

Onun özel katibi Bizanslı Sercun er-Rumi idi. Koruma kuvvetlerinin başında ''Muhtar'' diye bilinen mevaliden birisi bulunuyordu. Himyerlilerin azatlısı Ebu'l Muharik olduğu da söylenmiştir. Muaviye ilk koruma görevlileri edinen kişidir. Haciblerinin başında azatlı kölesi Sa'ad vardı.

 

Kaza (yargı) işlerinin başında Ensar'dan Fedale bin Ubeyd vardı. O'nun vefatından sonra Ebu İdris el-Havlani'yi bu göreve getirdi.

 

Mühür Divanı'nın başında Himyerli Abdullah bin Mihsan bulunuyordu.

Mühür Divanı'nı ilk kuran kendisidir. Bu divanı kurmasının sebebi şudur:

Muaviye Amr bin Zübeyr'e yüz bin dirhem verilmesini emretmiş ve bunun için Ziyad'a yazılı emir göndermişti. Fakat Amr mektubu açarak ''yüz'' yerine ''iki yüz'' yazdı. Ziyad bununla ilgili hesabı Muaviye'ye takdim edince Muaviye bunu kabul etmeyip bu miktarı Amr'dan geri istedi ve ödeyinceye kadar hapsetti. Bunun üzerine Amr'ın kardeşi Abdullah bin Zübeyr bu miktarı ödedi. Bu olay üzerine Muaviye Mühür Divanı'nı ve mektupların bağlanarak kapatılmasını ihdas etti. Daha önce ise mektuplar bağlanıp kapatılmıyordu.

 

Ömer bin Hattab: "Bunlar Kisra'dan, Kayser'den ve bunların de halılarından söz ediyorlar. Sizin ise Muaviye gibi bir adamınız vardır." demiştir.

 

Denildiğine göre, Amr bin As bazı Mısırlılar ile birlikte gelip Muaviye'nin huzuruna girdi. Amr Mısırlılara şu talimatı vermişti: "Muaviye'ye ''halife'' diyerek selam vermeyin. O'na karşı daha bir heybetli görünürsünüz, elinizden geldiğince de küçümsüyor görününüz." Heyet, huzuruna çıkacağı sırada Muaviye haciplerine şunları söylemişti: "(Amr'ı kastederek) Bu İbnu'l Nabiğa, bana öyle geliyor ki, bunların gözünde beni küçük düşürmek istiyor. Şimdi bunlar huzuruma girecekleri zaman mümkün olduğu kadar onlara kaba ve sert davranınız." O'nun huzuruna ilk giren adı İbnu'l-Hayyat olan birisi idi. Adam Muaviyeye: "Selam sana ey Allah'ın Resulü!" diye selam verdi. Heyetin diğer üyeleri de aynı şeyi yaptılar. Muaviye'nin huzurundan çıkınca Amr onlara:

 

"Allah'ın laneti üzerinize olsun. Ben size: ''Ey emir!'' diyerek ona selam vermeyin, dedim; siz kalktınız ona: ''Ey peygamber!'' diyerek selam verdiniz." diye çıkıştı.

 

Denildiğine göre, Ebu Bekre'nin oğlu Ubeydullah yanındaki oğluyla birlikte Muaviye'nin huzuruna girdi. Ebu Bekre'nin oğlu yemeği biraz fazla kaçırınca Muaviye'nin dikkatinden kaçmadı. Ubeydullah da bunu anlayınca oğluna işaret vermek istedi ise de oğlu yemeğini bitirinceye kadar kafasını kaldırmadı. Daha sonra Ubeydullah yanına oğlunu almadan Muaviye'nin yanına gelince Muaviye kendisine: "Senin obur oğlun ne yapıyor?" diye sordu Ebu Bekre'nin oğlu da: "Biraz rahatsızdır" diye cevap verdi. Muaviye bunun üzerine: "Onun oburluğu sebebiyle hastalanacağını bilmiştim." dedi.

 

Cuveyriye bin Esma der ki: "Ebu Musa el-Eş'ari siyah bir cübbe ile Muaviye'nin huzuruna girip: "Ey Allah'ın emini, selam sana!" diye selam verince Muaviye de: "Ve aleyke's selam" diye cevap verdi. Ebu Musa çıkıp gittikten sonra Muaviye şunları söyledi: "Bu yaşlı adam kendisini vali tayin edeyim diye geldi, fakat Allah'a yemin ederim ona hiçbir görev vermeyeceğim."

 

Amr bin As Muaviye'ye: "Ben bütün insanlar arasında sana en içten öğüt veren kimse değil miyim?" diye sorunca Muaviye şu cevabı verir: "Zaten neye sahip oldunsa bundan dolayı sahip oldun ya!"

 

Yine Cuveyriye bin Esma anlatıyor: "Busr bin Ebi Artae Muaviye'nin yanında bulunuyordu. Busr Ali hakkında ileri geri konuştu. Orada, annesi Hz. Ali'nin kızı Ümmü Külsum olan Hz. Ömer'in oğlu Zeyd de vardı. Zeyd elindeki değnekle Busr'ün kafasını yaralayınca Muaviye şunları söyledi: "Sen Kureyş'in büyüğü ve Şam halkının efendisine hücum edip vurdun." Arkasından Busr'e yönelerek şunları söyledi:

 

"Zeyid'in dedesi Ali'ye, Faruk'un oğlunun yanında, herkesin önünde nasıl hakaret edersin? Faruk'un oğlunun buna tahammül edebileceğini mi sandın?" diyerek her iki tarafı da hoşnut etti. "

 

Muaviye şöyle demiştir: "Affedemeyeceğim bir kusur, hilmimden daha büyük bir cahillik, örtümle üstünü kapatamayacağım bir ayıp, ihsanımdan daha büyük bir kötülük olsun istemiyorum ve bunların üstünde kalmayı arzu ederim."

 

Muaviye, Abdurrahman bin Hakem'e şunları söylemiştir:

 

"Kardeşimin oğlu! Sen şİİr söylemeye alışkın birisisin. Sakın ha diline kadınları dolamayasın! O zaman şerefli bir kadını ayıplamış olursun. Sakın kimseyi hicvetme. O zaman kerim olan birisini ayıplar, kerim olmayanları da kışkırtırsın. Övgü ise yüzsüzlüğe prim vermektir. Fakat kavminin övünülecek durumlarından övgü ile söz et. Öyle değerli vecizeler söyle ki bunlarla kendini süsle, başkalarını da edeplendir. "

 

Abdullah bin Salih anlatıyor:

 

"Muaviye'ye: ''En çok kimleri seversin?'' diye sorulunca şu cevabı verdi: ''Başkalarını bana en çok sevdiren kimseyi.''"

 

Muaviye der ki: "Akıl, hilim (başkalarının cahilce davranışlarını bağışlayabilmek özelliği) ve ilim kullara verilen en üstün şeylerdir. Bunlara sahip bir kişiye öğüt verildiği zaman öğüt alır, bir şey verildiği zaman teşekkür eder, musibete uğradığı zaman sabreder, kızdığı zaman kendisini tutar, güç yetirdiği zaman affeder, kendisi kötülük yaptığı zaman af diler ve söz verdiği zaman sözünde durur."

 

Abdullah bin Umeyr anlatır:

 

"Bir adam gelip Muaviye'ye karşı ileri geri konuştu ve bu konuda çok aşırı gitti. Ona: ''Bunun dediklerine tahammül gösterip cezasız mı bırakacaksın?'' diye sorulunca Muaviye şunları söyledi: ''Ben bizimle mülkümüz arasına girmek istemedikleri sürece insanlarla söylemek istedikleri arasına girmem!''"

 

Muhammed bin Amir anlatıyor:

 

"Bir gün Muaviye, Abdullah bin Ca'fer'i şarkı dinlemesi dolayısıyla kınamıştı. Abdullah, Muaviye'nin yanına girdiği bir seferinde Muaviye bacak bacak üstüne atmıştı ve Budeyh ile birlikte bulunuyordu. Abdullah, Budeyh'e: ''Haydi ya Budeyh!'' deyince Budeyh şarkı söylemeye başladı, Muaviye ayağını depretmeye başlayınca Abdullah'ın: ''Ne oluyor, ey mü'minlerin emiri!'' demesi üzerine Muaviye şu cevabı verdi: ''Gerçek şu ki, kerim olan kimseler aynı zamanda neşeli olurlar.'' "

 

İbn Abbas der ki: "Ben melikliğe Muaviye'den huyu daha yatkın kimse görmedim. O'nun yanından gelenler geniş bir vadinin yanından gelmiş gibi oluyorlardı. Dar ve taşlıklı, sıkıntılı olan yerler gibi değildi." İbn Abbas bunlarla İbn ez-Zubeyr'i kast ediyor. İbn ez-Zübeyr çabuk kızan birisi idi.

 

Safvan bin Amr der ki: "Adülmelik Muaviye'nin kabri başında durdu ve ona rahmet okudu. Adamın birisi: ''Bu kimin kabridir?'' diye sorunca Abdülmelik ŞU cevabı verdi: ''Allah'a yemin ederim, bu bildiğim kadarıyla ancak bilerek konuşan, yapılan cahilce hareketleri sineye çekip susan, verdiğinde zengin eden, savaştığında yok eden bir kimsenin kabridir. Daha sonra, zaman başkalarına geciktirdiği şeyi acele ederek buna ulaştırdı. Bu Abdurrahman'ın babası Muaviye'nin kabridir.''"

 

İslam tarihinde oğlu için ilk bey'at alan, posta teşkilatını ilk kuran, bir çeşit hoş kokuya "Galiye" adını veren, mescitlerde ''Maksure'' diye bilinen özel yerleri ilk olarak yaptıran ve bazılarına göre oturarak ilk hutbe okuyan kişi Muaviye'dir.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

YEZİD’E BEY’AT EDİLMESİ