İBNÜ’L-ESİR |
3. CİLT |
NESEBİ,
KÜNYESİ, ZEVCELERİ VE ÇOCUKLARI
Nesebi:
Adı Muaviye, babasınınki Ebu Süfyan'dır. Ebu Süfyan'ın adı da Sahr bin
Harb'dır. Harb'in nesebi şöyle devam eder: Harb bin Ümeyye bin Abdişems bin
Abdimenaf bin Kusayy bin Kilab'dır.
Künyesi:
Ebu Abdurrahman'dır.
Hanımları
ve çocuklarına gelince: Küleybli ve oğlu Yezid'in annesi olan Bahdel bin
Uneyf'in kızı Meysun bunlardan bir tanesidir. Bu kadından adı "Emetu
Rabbi'l-Meşarik" olan bir kız çocuğu olduğu ve küçükken vefat ettiği
söylenmiştir.
Karaza
bin Abd Amr bin Nevfel bin Abdimenaf'ın kızı Fahite adındaki diğer hanımından
Abdurrahman ve Abdullah adında iki çocuğu olmuştur. Abdullah geri zekalı idi.
Bir gün boynunda çıngıraklar bulunan katırıyla buğday öğüten bir değirmencinin
yanından geçti. Değirmenciye bu çıngırakların ne olduğunu sorunca değirmenci şu
cevabı verdi: "Ben bu çıngırakları onun boynuna kendisinin yürümediğini, değirmenin
de dönmediğini anlamak için yerleştirdim." Bu sefer Abdullah ona:
"Peki senin bu katır yürümeyip de kafasını sallayacak olursa değirmenin
dönmediğini nasıl anlayacaksın?" diye sorunca, değirmenci: "Benim
katır prensim kadar akıllı değildir." diye cevap verdi. Abdurrahman küçük
yaşta vefat etmiştir.
Bir
diğer eşi Külaboğulları'ndan Umare'nin kızı Naile'dir. Onunla evlendikten sonra
ilk hanımı Meysun'a: "Git de onu gör." demiş, Meysun gidip gördükten
sonra şunları söylemişti: "Onu güzel gördüm, fakat göbeğinin altındaki bir
işaret kocasının başının kucağına düşeceğini (yani kocasının daha erken
öleceğini) gösteriyor." Bunun üzerine Muaviye bu kadını boşamış, onunla
Fihrli Habib bin Mesleme evlenmiş, Habib'den sonra da Nu'man bin Beşir onunla
evlenmişti. Nu'man öldürülmüş ve başı getirilip onun kucağına bırakılmıştı.
Onun
diğer bir eşi Fahite'nin kız kardeşi Karaza kızı Ketve idi. Kıbrıs gazasına
gittiklerinde Ketve orada vefat etmişti.
YAŞAYIŞI,
BAZI HABERLERİ, HAKİMLERİ VE KATİPLERİ
Muaviye
halife olarak kendisine bey'at edilince emniyet kuvvetlerinin başına Kays bin
Hamza el-Hemdani'yi getirdi. Daha sonra onu görevden alıp Ziml bin Amr
el-Uzari'yi getirdi. Ziml'in Seksekli olduğu da söylenmiştir.
Onun
özel katibi Bizanslı Sercun er-Rumi idi. Koruma kuvvetlerinin başında
''Muhtar'' diye bilinen mevaliden birisi bulunuyordu. Himyerlilerin azatlısı
Ebu'l Muharik olduğu da söylenmiştir. Muaviye ilk koruma görevlileri edinen
kişidir. Haciblerinin başında azatlı kölesi Sa'ad vardı.
Kaza
(yargı) işlerinin başında Ensar'dan Fedale bin Ubeyd vardı. O'nun vefatından
sonra Ebu İdris el-Havlani'yi bu göreve getirdi.
Mühür
Divanı'nın başında Himyerli Abdullah bin Mihsan bulunuyordu.
Mühür
Divanı'nı ilk kuran kendisidir. Bu divanı kurmasının sebebi şudur:
Muaviye
Amr bin Zübeyr'e yüz bin dirhem verilmesini emretmiş ve bunun için Ziyad'a
yazılı emir göndermişti. Fakat Amr mektubu açarak ''yüz'' yerine ''iki yüz''
yazdı. Ziyad bununla ilgili hesabı Muaviye'ye takdim edince Muaviye bunu kabul
etmeyip bu miktarı Amr'dan geri istedi ve ödeyinceye kadar hapsetti. Bunun
üzerine Amr'ın kardeşi Abdullah bin Zübeyr bu miktarı ödedi. Bu olay üzerine
Muaviye Mühür Divanı'nı ve mektupların bağlanarak kapatılmasını ihdas etti.
Daha önce ise mektuplar bağlanıp kapatılmıyordu.
Ömer
bin Hattab: "Bunlar Kisra'dan, Kayser'den ve bunların de halılarından söz
ediyorlar. Sizin ise Muaviye gibi bir adamınız vardır." demiştir.
Denildiğine
göre, Amr bin As bazı Mısırlılar ile birlikte gelip Muaviye'nin huzuruna girdi.
Amr Mısırlılara şu talimatı vermişti: "Muaviye'ye ''halife'' diyerek selam
vermeyin. O'na karşı daha bir heybetli görünürsünüz, elinizden geldiğince de
küçümsüyor görününüz." Heyet, huzuruna çıkacağı sırada Muaviye haciplerine
şunları söylemişti: "(Amr'ı kastederek) Bu İbnu'l Nabiğa, bana öyle
geliyor ki, bunların gözünde beni küçük düşürmek istiyor. Şimdi bunlar huzuruma
girecekleri zaman mümkün olduğu kadar onlara kaba ve sert davranınız."
O'nun huzuruna ilk giren adı İbnu'l-Hayyat olan birisi idi. Adam Muaviyeye:
"Selam sana ey Allah'ın Resulü!" diye selam verdi. Heyetin diğer
üyeleri de aynı şeyi yaptılar. Muaviye'nin huzurundan çıkınca Amr onlara:
"Allah'ın
laneti üzerinize olsun. Ben size: ''Ey emir!'' diyerek ona selam vermeyin,
dedim; siz kalktınız ona: ''Ey peygamber!'' diyerek selam verdiniz." diye
çıkıştı.
Denildiğine
göre, Ebu Bekre'nin oğlu Ubeydullah yanındaki oğluyla birlikte Muaviye'nin
huzuruna girdi. Ebu Bekre'nin oğlu yemeği biraz fazla kaçırınca Muaviye'nin
dikkatinden kaçmadı. Ubeydullah da bunu anlayınca oğluna işaret vermek istedi
ise de oğlu yemeğini bitirinceye kadar kafasını kaldırmadı. Daha sonra
Ubeydullah yanına oğlunu almadan Muaviye'nin yanına gelince Muaviye kendisine:
"Senin obur oğlun ne yapıyor?" diye sordu Ebu Bekre'nin oğlu da:
"Biraz rahatsızdır" diye cevap verdi. Muaviye bunun üzerine:
"Onun oburluğu sebebiyle hastalanacağını bilmiştim." dedi.
Cuveyriye
bin Esma der ki: "Ebu Musa el-Eş'ari siyah bir cübbe ile Muaviye'nin
huzuruna girip: "Ey Allah'ın emini, selam sana!" diye selam verince
Muaviye de: "Ve aleyke's selam" diye cevap verdi. Ebu Musa çıkıp
gittikten sonra Muaviye şunları söyledi: "Bu yaşlı adam kendisini vali
tayin edeyim diye geldi, fakat Allah'a yemin ederim ona hiçbir görev
vermeyeceğim."
Amr
bin As Muaviye'ye: "Ben bütün insanlar arasında sana en içten öğüt veren
kimse değil miyim?" diye sorunca Muaviye şu cevabı verir: "Zaten neye
sahip oldunsa bundan dolayı sahip oldun ya!"
Yine
Cuveyriye bin Esma anlatıyor: "Busr bin Ebi Artae Muaviye'nin yanında
bulunuyordu. Busr Ali hakkında ileri geri konuştu. Orada, annesi Hz. Ali'nin
kızı Ümmü Külsum olan Hz. Ömer'in oğlu Zeyd de vardı. Zeyd elindeki değnekle
Busr'ün kafasını yaralayınca Muaviye şunları söyledi: "Sen Kureyş'in
büyüğü ve Şam halkının efendisine hücum edip vurdun." Arkasından Busr'e
yönelerek şunları söyledi:
"Zeyid'in
dedesi Ali'ye, Faruk'un oğlunun yanında, herkesin önünde nasıl hakaret edersin?
Faruk'un oğlunun buna tahammül edebileceğini mi sandın?" diyerek her iki
tarafı da hoşnut etti. "
Muaviye
şöyle demiştir: "Affedemeyeceğim bir kusur, hilmimden daha büyük bir
cahillik, örtümle üstünü kapatamayacağım bir ayıp, ihsanımdan daha büyük bir
kötülük olsun istemiyorum ve bunların üstünde kalmayı arzu ederim."
Muaviye,
Abdurrahman bin Hakem'e şunları söylemiştir:
"Kardeşimin
oğlu! Sen şİİr söylemeye alışkın birisisin. Sakın ha diline kadınları
dolamayasın! O zaman şerefli bir kadını ayıplamış olursun. Sakın kimseyi
hicvetme. O zaman kerim olan birisini ayıplar, kerim olmayanları da
kışkırtırsın. Övgü ise yüzsüzlüğe prim vermektir. Fakat kavminin övünülecek
durumlarından övgü ile söz et. Öyle değerli vecizeler söyle ki bunlarla kendini
süsle, başkalarını da edeplendir. "
Abdullah
bin Salih anlatıyor:
"Muaviye'ye:
''En çok kimleri seversin?'' diye sorulunca şu cevabı verdi: ''Başkalarını bana
en çok sevdiren kimseyi.''"
Muaviye
der ki: "Akıl, hilim (başkalarının cahilce davranışlarını bağışlayabilmek
özelliği) ve ilim kullara verilen en üstün şeylerdir. Bunlara sahip bir kişiye
öğüt verildiği zaman öğüt alır, bir şey verildiği zaman teşekkür eder, musibete
uğradığı zaman sabreder, kızdığı zaman kendisini tutar, güç yetirdiği zaman
affeder, kendisi kötülük yaptığı zaman af diler ve söz verdiği zaman sözünde
durur."
Abdullah
bin Umeyr anlatır:
"Bir
adam gelip Muaviye'ye karşı ileri geri konuştu ve bu konuda çok aşırı gitti.
Ona: ''Bunun dediklerine tahammül gösterip cezasız mı bırakacaksın?'' diye
sorulunca Muaviye şunları söyledi: ''Ben bizimle mülkümüz arasına girmek
istemedikleri sürece insanlarla söylemek istedikleri arasına girmem!''"
Muhammed
bin Amir anlatıyor:
"Bir
gün Muaviye, Abdullah bin Ca'fer'i şarkı dinlemesi dolayısıyla kınamıştı.
Abdullah, Muaviye'nin yanına girdiği bir seferinde Muaviye bacak bacak üstüne
atmıştı ve Budeyh ile birlikte bulunuyordu. Abdullah, Budeyh'e: ''Haydi ya
Budeyh!'' deyince Budeyh şarkı söylemeye başladı, Muaviye ayağını depretmeye
başlayınca Abdullah'ın: ''Ne oluyor, ey mü'minlerin emiri!'' demesi üzerine Muaviye
şu cevabı verdi: ''Gerçek şu ki, kerim olan kimseler aynı zamanda neşeli
olurlar.'' "
İbn
Abbas der ki: "Ben melikliğe Muaviye'den huyu daha yatkın kimse görmedim.
O'nun yanından gelenler geniş bir vadinin yanından gelmiş gibi oluyorlardı. Dar
ve taşlıklı, sıkıntılı olan yerler gibi değildi." İbn Abbas bunlarla İbn
ez-Zubeyr'i kast ediyor. İbn ez-Zübeyr çabuk kızan birisi idi.
Safvan
bin Amr der ki: "Adülmelik Muaviye'nin kabri başında durdu ve ona rahmet
okudu. Adamın birisi: ''Bu kimin kabridir?'' diye sorunca Abdülmelik ŞU cevabı
verdi: ''Allah'a yemin ederim, bu bildiğim kadarıyla ancak bilerek konuşan,
yapılan cahilce hareketleri sineye çekip susan, verdiğinde zengin eden,
savaştığında yok eden bir kimsenin kabridir. Daha sonra, zaman başkalarına
geciktirdiği şeyi acele ederek buna ulaştırdı. Bu Abdurrahman'ın babası
Muaviye'nin kabridir.''"
İslam
tarihinde oğlu için ilk bey'at alan, posta teşkilatını ilk kuran, bir çeşit hoş
kokuya "Galiye" adını veren, mescitlerde ''Maksure'' diye bilinen özel
yerleri ilk olarak yaptıran ve bazılarına göre oturarak ilk hutbe okuyan kişi
Muaviye'dir.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA