İBNÜ’L-ESİR |
3. CİLT |
YEZİD’E
BEY’AT EDİLMESİ
Denildiğine
göre bu yılın Receb (Nisan-Mayıs) ayında Yezid'e babasının ölümünden sonra halife
olarak bey'atte bulunuldu. Bu konudaki farklı görüşlerden daha önce söz
edilmişti. Yezid başa geçtiğinde Medine Valisi Velid bin Utbe bin Ebi Süfyan,
Mekke Valisi Amr bin Said bin As, Basra Valisi Ubeydullah bin Ziyad, Kufe
Valisi Nu'man bin Beşir idi. Yezid'in Muaviye'ye kendisi için bey'at etmekten
kaçınmış bulunan kimselerin bey'atini almaktan başka yapacak bir şeyi yoktu.
Velid'e mektup yazarak Muaviye'nin öldüğünü haber verdi. Yanında küçük bir
mektup daha gönderip şunları yazdı: ''İmdi, Hüseyin'i, Abdulah bin Ömer'i ve
İbn ez-Zübeyr'i sana bey'at edinceye kadar zorlayacaksın. Bu konuda hiç bir
müsamaha söz konusu değildir, vesselam.''
Velid
Muaviye'nin ölüm haberini alınca çok üzüldü ve olaydan oldukça etkilendi.
Mervan bin Hakem'e haber gönderip yanına çağırdı. Mervan, Velid'den önce Medine
Valisi bulunuyordu. Velid Medine Valisi olduktan sonra Mervan O'nun yanına,
istemeye istemeye gelirdi. Velid O'nun bu durumunu görünce arkadaşlarının
huzurunda Mervan'dan küçültücü bir şekilde söz etti. Mervan bunu haber alınca
temelli Velid'in yanına gelmez oldu ve bu durum Muaviye'nin ölüm haberi
gelinceye kadar böylece devam etti. Velid Muaviye'nin ölümünden bu derece
etkilenip adı geçen kimselerin de bey'atini almakla görevlendirilince Mervan'ı
yanına çağırdı. Yezid'in, Muaviye'nin öldüğünü haber veren mektubunu okuyunca
Mervan "İnna lillah ... " dedi ve rahmet diledi. Daha sonra Velid
nasıl yapması gerektiği konusunda fıkrini sordu. Mervan şunları söyledi:
"Ben
şu anda onları yanına çağırıp, bey'at etmelerini emretmeni uygun görüyorum.
Şayet bey'at ederlerse kabul edersin ve onlara bir şey yapmazsın, kabul
etmeyecek olurlarsa Muaviye'nin ölümünü öğrenmeden önce onların boyunlarını,
uçurursun, çünkü onlar Muaviye'nin öldüğünü bilecek olurlarsa, her biri bir
tarafta ortaya çıkar, açıkça muhalefetlerini belirtir ve insanları kendilerine
bey' at etmeye davet ederler. Bence İbn Ömer savaşmak görüşünde değildir,
insanların başına geçmeyi de arzu etmez. Bu işin kendiliğinden ona verilmesi,
ya da ister istemez böyle bir işe itilmesi müstesna. "
Bunun
üzerine Velid henüz genç yaştaki Abdullah bin Ömer bin Osman'ı, Hüseyin ile İbn
ez-Zübeyr'i çağırmak üzere gönderdi. Abdullah onların mescitte oturduklarını
gördü. Yanlarına geldiğinde Velid'in başkalarını dinlemek üzere oturduğu bir
saat değildi. Abdullah her ikisine: "Emir sizi çağırıyor, siz de
geliniz" deyince ikisi de: "Sen şimdi git, biz geliriz" diye
karşılık verdiler.
İbn
ez-Zübeyr Hüseyin'e: "Başkalarıyla oturmak adeti olmadığı bu saatte
peşimizden ne diye haber gönderdi dersin?" diye sorunca Hüseyin:
"Onların azgınlarının ölmüş olduğunu sanıyorum, o da bizi bunun haberi
halk arasında yayılmadan bey'at etmeye mecbur etmek amacıyla haber
gönderdi" dedi. İbn ez-Zübeyr de: "Ben de başka bir nedenle olacağını
sanmıyorum. Ne yapmamızı istersin?" deyince Hüseyin şunları söyledi:
"Ben şu anda yiğitlerimi alıp onun yanına varacağım, onları kapıda bırakıp
kendim içeri gireceğim." Bunun üzerine İbn ez-Zübeyr: "Yanına girecek
olursan seni öldürmesinden korkarım" deyince Hüseyin: "Kendimi
savunabilecek durumda olmadıkça yanına girecek değilim" diye cevap verdi.
Daha
sonra Hüseyin oradan ayrılıp arkadaşlarını ve aile efradını topladıktan sonra
Velid'in kapısına vardı. Arkadaşlarına: "Şimdi ben içeri gireceğim.
Sizleri çağıracak ya da sesimi yükseltecek olursam hepiniz içeri girin. Aksi
takdirde çıkıp yanınıza gelinceye kadar yerinizden ayrılmayın." diye
tembih etti. Daha sonra içeri girip onlara selam verdi. Mervan da yanında
bulunuyordu. Bunu gören Hz. Hüseyin "Akrabalık ilişkilerine bağlı olmak,
ilişkileri koparmaktan iyidir. Sulh, fesaddan hayırlıdır. Şimdi de bir araya
gelmenizin zamanıdır. Allah aranızı düzeltsin." dedi ve oturdu. Daha sonra
Velid O'na mektubu okuttu, Muaviye'nin vefat haberini iletti ve bey'atte bulunmasını
istedi. Bunun üzerine Hz. Hüseyn, "inna lillahi. .. " deyip
Muaviye'ye Allah'tan rahmet diledikten sonra şöyle konuştu: "Bey'ate
gelince, benim gibi birisi gizlice bey'at etmez ve gizlice bey'at etmekle
yetinmesi de istenmez. Sen herkesin önüne çıkıp onları bey'at etmeğe çağırırken
onlarla birlikte bizi de çağırırsan durumda herhangi bir değişiklik
olmaz." Bunun üzerine, huzursuzluğu sevmeyen Velid O'na:
"Gidebilirsin" dedi. Bu sefer Mervan Velid'e:
"Şu
anda yanından ayrılıp sana bey'at etmeden gidecek olursa aranızda pek çok kişi
öldürülmediği sürece benzeri bir fırsatı bir daha eline geçiremezsin. O'nu tut
ve hapset. Bey'at ederse ne ala, değilse boynunu vurursun." Bunun üzerine
Hz. Hüseyin şunları söyledi: "Zerka'nın oğlu! Sen mi beni öldüreceksin,
yoksa o mu? Allah'a yemin ederim yalan söylüyorsun ve çokça alçaklık
ediyorsun." Sonra da oradan çıkıp evine gitti.
Daha
sonra Mervan, Velid'e: "Benim dediğimi yapmadın. Allah'a yemin ederim,
bunun gibi fırsat bir daha eline geçmeyecektir." dedi ve Velid O'na
şunları söyledi: "Başkalarını koru ey Mervan! Allah'a yemin ederim,
güneşin üzerinde doğup battığı dünyanın bütün mal ve mülkünün benim olmasına
karşılık ''bey'at etmiyorum'' dediği için Hüseyin'i öldürmek istemiyorum.
Allah'a yemin ederim, ben Hüseyin'in kanı ile hesaba çekilecek birisinin
mizanının Kıyamet Gününde hafif geleceğine inanıyorum." Mervan,
"İsabet ettin." diye geçiştirmekle birlikte, O'nun bu görüşünden
memnun kalmamıştı.
İbn
ez-Zübeyr'e gelince, onlara: "Şimdi geliyorum." diyerek evine gitti
ve evinde gizlendi. Daha sonra Velid haber gönderince arkadaşlarını toplayıp
kendisini korumaya almış olduğunu gördü. Velid O'na ısrar ettikçe İbn ezZübeyr:
"Bana mühlet veriniz." diyordu. Bunun üzerine Velid yakın adamlarını
O'na gönderdi. Bunlar Abdullah'a hakaret ederek:
"Ey
Kahiliye'nin oğlu! Ya Emir'e gidersin yahut da seni öldüreceğiz." deyince
Abdullah onlara şunları söyledi: "Allah'a yemin ederim, fazla haber
gönderdiğinden dolayı şüpheleniyorum. Acele etmeyin emirin yanına birisini
göndereceğim. O'nun görüşünün ne olduğu haberini getirmesine kadar bana mühlet
verin. "
Daha
sonra Abdullah, Velid'in yanına kardeşi Ca'fer bin ez-Zü-beyr'i gönderdi.
Ca'fer, Velid'e şunları söyledi: "Allah sana merhamet buyursun. Sen
Abdullah'ın peşini bırak, çünkü O'nu korkutmuş ve ürkütmüş bulunuyorsun.
İnşallah yarın senin yanına gelecek. Bunun için elçilerine haber gönder de
yanından ayrılsınlar." Velid bunun üzerine elçilerine haber gönderdi ve
ayrılıp gittiler. Abdullah hemen aynı gece kardeşi Ca'fer ile birlikte Fur'
yoluyla Mekke'ye doğru yola çıktı. Velid O'nu yakalamak için adamlar gönderdi
ise de bunlar yetişemediler ve geri döndüler. O gece Abdullah'la uğraşırken,
Hz. Hüseyin ile ilgilenemediler. Daha sonra Hz. Hüseyin'e adamlar gönderdi. Hz.
Hüseyin kendilerine: "Sabah olsun, ondan sonra görüşünüzü uygularsınız.
Bizim de bir görüşümüz olur." dedi. Bu adamlar onun etrafında
kalıyorlardı. Böyle demesi üzerine yanından ayrıldılar.
Hz.
Hüseyin de o gece yola koyuldu. Abdullah ondan bir gece önce yola koyulmuş
bulunuyordu. Hz. Hüseyin, çocuklarını, kardeşlerini, kardeşlerinin çocuklarını
ve aile halkının büyük çoğunluğunu yanına almıştı. Fakat Muhammed bin
el-Hanefiy'ye O'nunla gitmemiş ve şunları söylemişti: "Kardeşim! Sen en
çok sevdiğim ve en çok değer verdiğim bir kimsesin. Bütün yaratıklar arasında
samimiyetle öğüt vereceğim senden daha layık hiçbir kimse yoktur. Elinden
geldiğince Yezid'e bey'at etmekten ve şehirlerden uzak dur. Elçilerini
insanlara gönder ve onları sana bey'at etmek için davet et. Sana bey'at
ederlerse bundan dolayı Allah'a hamd ederim; senden başkasının etrafında
toplanırlarsa bununla Allah ne senin dindarlığına, ne de aklına eksiklik
vermeyeceği gibi, senin yiğitliğin de faziletin de elden gitmez. Ben senin
vardığın bir şehirde yanlarına gittiğin topluluğun ayrılığa düşmelerinden
korkuyorum. Onların kimileri seninle beraberken başkaları sana karşı olurlar.
Bu sefer bunlar birbirleriyle çarpışır ve sen ilk hedef olursun. Böylece de
bütün bu ümmetin hem kendisi, hem baba ve anne bakımından en hayırlısı olan
kimsenin kanı kaybolur gider, ailesi akrabaları da zelil olur çıkar. "
Bunun
üzerine Hz. Hüseyin O'na; "Peki nereye gideyim ey kardeşim" deyince,
Muhammed şunları söyler: "Var, Mekke'ye git. Orada kendini rahat görürsen
bu yoldan devam edersin; yok senden uzaklaşırsa sen de kumluk çöllere ve
dağlara sığınır, insanların işinin nereye vardığını görünceye ve nasıl bir
karar vereceğini anlayıncaya kadar bir yerden bir yere göçer gidersin. Sen
işler üstüne üstüne gelince en isabetli görüşü ve en kararlı davranışı ortaya
koyan bir kimsesin. İşleri bırakıp geri döndüğün zaman ise her zamankinden daha
çok müşkülata düşersin. "
Hz.
Hüseyin kendisine: "Ey kardeşim! Gerçekten bana son derece doğru bir öğüt
verdin ve bana karşı oldukça büyük bir şefkatle hareket ettin. Görüşünün doğru
ve Allah'ın izniyle başarılı olmasını ümit ederim." dedikten sonra mescide
girdi.
Hz.
Hüseyin Mekke'ye gitmek üzere ayrılınca: ''Derken o şehirden korkarak ve
(çevresine) dikkatle bakarak oradan çıktı.'' (Kasas suresi, 21) mealindeki
buyruğu okudu. Mekke'ye vardığı zaman da: ''Medyen'e doğru yönelince ... ''
(Kassas suresi, 22) ayetini okudu.
Daha
sonra Velid, Hz. Ömer'in oğlu Abdullah'a, bey'atte bulunması için haber
gönderince Abdullah: "Herkes bey'at ederse ben de bey'at ederim" diye
cevap verdi. Onlar da ona ilişmediler, çünkü ondan korkmuyorlardı.
Denildiğine
göre; İbn Ömer ile İbn Abbas Mekke'de bulunuyorlardı.
Orada
Hz. Hüseyin ve İbn ez-Zübeyr ile karşılaştılar. İbn Ömer ile İbn Abbas onlara:
"Ne haber?" diye sorunca, Hz. Hüseyin ile İbn ez-Zübeyr kendilerine:
"Muaviye'nin
ölümü ve Yezid'e bey'at" diye cevap verdiler. Bu sefer İbn Ömer,
"Müslümanların birliğini dağıtmayınız." diyerek İbn Abbas ile
birlikte Medine'ye vardılar. Herkes bey'at edince kendileri de bey'at etti.
İbn
ez-Zübeyr Mekke'ye vardığında Amr bin Said, Mekke Valisi idi. Abdullah Mekke'ye
gelince: "Ben Beytullah'a sığınıyorum." dedi. Abdullah onlarla
beraber namaz kılmıyor ve haccetmiyordu. Kendisi arkadaşlarıyla birlikte ayrı
bir tarafta duruyordu.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
VELİD’İN MEDİNE
VALİLİĞİNDEN ALINMASI VE AMR BİN SAİD’İN VALİLİĞİ