İBNÜ’L-ESİR

3. CİLT

HİCRİ 56. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

HİCRİ ELLİ ALTINCI YIL OLAYLARI (M. 675-676)

 

Bu yıl içinde Cünade bin Ebi Ümeyye Bizans topraklarında kış seferine çıkmıştı. Başka bir rivayette ise bu sefere Abdurrahman bin Mes'ud'un çıktığı kaydedilir. Yine diğer bir rivayette de Yezid bin Şecere'nin bir deniz seferine; İyad bin el-Haris'in de karada bir gazaya çıktıkları belirtilir. Bu yılın Recep ayında Muaviye bir umre yapmış, hac emirliği görevini de Velid bin Utbe bin Ebi Süfyan ifa etmişti.

 

 

YEZİD BİN MUAVİYE'NİN VELİAHT TAYİN EDİLMESİ

 

Bu yıl içinde Yezid bin Muaviye'ye babasının veliahdı diye bey'at edilmişti.

 

Bu veliahtlık işi ilk defa Muğire bin Şu'be'den kaynaklanmıştı. Muaviye bin Ebi Süfyan'ın Muğire'yi Küfe' den azledip yerine Said bin el-As'ı tayin etmek niyetinde olduğu haberi Müğire'ye ulaştığında şöyle düşünmüştü: "En iyisi ben kendim kalkıp Muaviye'ye gideyim ve beni görevden affetmesini isteyeyim ki benim valilikten bıkmış olduğum haberi yayılmış olsun." Kalkıp Muaviye'ye gitmiş, oraya vardığında adamlarına şöyle demişti: "Eğer şu anda ben sizi bir valiliğe veya emirliğe getiremezsem bu artık bundan sonra asla mümkün olmaz." Arkasından Muğire kalkıp Yezid bin Muaviye'nin yanına gitmiş ve O'na: "Resulullah (S.A.V.)'ın en yakın arkadaşları ve Kureyş'in yaşlı başlı adamları, ileri gelenleri tamamen ölüp gitmişler, geriye onların evlatları kalmıştır. Sen bu evlatlar arasında en faziletli, en ileri görüşlü, sünneti ve siyaseti, yönetim işlerini en iyi bilen bir kimsesin. Müminlerin emirinin kendisinden sonra seni veliaht tayin etmesi konusunda neden bir girişimde bulunmadığını bilmiyorum." demişti. Yezid, Müğire'ye: "Bunu imkan dahilinde görüyor musun?" diye sorunca Muğire: "Evet" demiş, Yezid de kalkıp babasına giderek Muğire'nin dediklerini anlatmıştı. Muaviye, Muğire'yi çağırıp Yezid'in söyledikleri konusunda sorular sormuş ve Muğire Muaviye'ye şöyle demişti:

 

"Ey Müminlerin emiri! Görüyorsun ki Hz. Osman'ın öldürülmesinden sonra birçok ihtilaf meydana gelmiş ve Müslümanların kanı dökülmüştür. Yezid senin halefin olsun. O'nu kendinden sonra veliaht tayin et. Eğer bu gerçekleşecek olursa senin vefatından sonra Müslümanların kanları dökülmez ve her hangi bir fitne de meydana gelmez." Muaviye: "Peki, bu konuda kim bana yardım eder?" diye sorunca Muğire: "Ben Küfe halkını garanti ederim. Ziyad da Basra halkını ayarlar. Eğer bu iki şehir sana bey' at edecek olursa zaten bunların dışında hiç kimse muhalefet edecek değildir." diye cevap vermişti. Muaviye bunun üzerine: "Peki, o halde kalk, görevinin başına dön. Bu konuda güvendiğin kimselerle görüş, durumu bize bildir ve düşündüğünü bize anlat, biz de bu konuda düşünelim." demiş, Muğire de kalkıp adamlarının yanına gelmişti. Kendisine: "Neler oldu?" diye sorduklarında Muğire: "Muaviye'nin kafasına hiç olmayacak ve olması muhal olan bir işi soktum. Bu iş Muhammed'in (S.A.V.) ümmetinde olması asla uygun olmayan bir iştir, fakat ben onlar için öyle bir gedik açtım ki ebediyen bu gedik kapatılamayacaktır." şeklinde konuşmuştu.

 

Muğire sonra Küfe'ye gelip burada Ümeyyeoğulları'nın taraftarları olan bazı kimselerle Yezid'in bu durumunu görüşmüş ve bunlar Yezid'e bey'at edecekleri hususunda olumlu cevap vermişlerdi. Muğire bu gibi kimselerden on veya daha fazla kimseden oluşan bir heyet teşekkül ettirip onlara otuz bin dirhemlik bir sürü hediye vermiş, başlarına kendi oğlu Musa bin Muğire'yi geçirip Muaviye'ye göndermişti. Bu heyet Muaviye'nin yanına gidip Yezid'e bey'at edilmesi konusunu son derece uygun gördüklerini söylemiş ve böyle bir bey'atin bir an evvel yapılması için Muaviye'yi teşvik etmişlerdi. Muaviye:

 

"Etrafa yaymadan bu görüşünüzü ve anlayışınızı korumaya çalışınız." dedikten sonra Musa'ya dönüp: "Baban bu adamların dinini onlardan kaç paraya satın aldı?" diye sormuş, Musa bin Muğire de O'na: "Otuz bin." diye cevap verince de Muaviye: "Dinlerini bir hayli ucuza satmışlardır." şeklinde karşılık vermişti.

 

Başka bir rivayette ise şöyle anlatılır: Muğire kırk kişilik bir heyet oluşturup başına oğlu Urve'yi geçirmiş ve onları Muaviye'ye göndermişti. Bunlar Muaviye'ye vardıklarında şöyle hitap etmişlerdi: "Biz Muhammed (S.A.V.)'in ümmeti için yararlı olacak bir görüşle geldik. Ey Müminlerin emiri! Sen bir hayli yaşlandın ve artık sana ecelin gelip çatmasından korkuyoruz. Bunun için bize bir yol göster ve bir sınır çiz de o yolu takip edelim." Muaviye onlara:

 

"Peki, bana ne tavsiye edersiniz?", diye sorunca şöyle demişlerdi: "MüminIerin emirinin oğlu Yezid'i tavsiye ederiz." Muaviye: "Peki Yezid'den razı mısınız?" diye sorunca da: "Evet" demişler. "Bu sizin görüşünüz müdür?" diye sorması üzerine ise: "Evet, bu bizim kendi görüşümüz ve yanlarından geldiğimiz kimselerin görüşüdür" diye cevap vermişlerdi. Muaviye, Urve'ye gizlice: "Senin baban bu adamların dinini kaç paraya satın aldı?" diye sormuş, Urve de: "Dört yüz dinara." diye cevap vermişti. Muaviye bunun üzerine:

 

"Onların dinleri ne kadar da ucuzmuş!" diye söylenip onlara şöyle demişti:

 

"Sizin ileri sürdüğünüz bu görüşü bir düşünelim ve Yüce Allah'ın ne takdir ettiğini görelim. Sabırla hareket etmek acele etmekten çok daha hayırlıdır." Bu görüşmeden sonra onlar da memleketlerine geri dömnüşlerdi.

 

Kufelilerin bu ziyaretlerinden sonra Muaviye'nin Yezid'i veliaht tayin etmesi konusundaki azmi ve isteği bir hayli artmıştı. Muaviye sonra Ziyad bin Ebih'e haber göndererek O'nunla da danışmış ve Ziyad Ubeyd bin Ka'ab enNumeyri'yi çağırarak şöyle demişti: "Kendisiyle istişare edilen adam mutlaka güvenilir bir kimsedir, kendisine sır verilen bir kimse de bu sırrı mutlaka saklar. İnsanlar arasında iki huyoluşmuştur. Bunlardan birisi kendilerine tevdi edilen bir sırrı ifşa etmek; diğeri ise ehli olmayan kimselerle istişarede bulunmak. Kendilerine sır verilecek iki adam vardır. Bunlardan biri bu sırrı saklarken ahirette karşılığını bulacağı sevabı umar, diğeri ise dünyada elde edeceği bir ün, şan ve şeref için bu sırrı saklar. İşte ben sana bir sır tevdi ediyorum, öyle bir sır ki bu sırrın sahifelere, satırlara bile dökülmesinden çekimnek gerekir. Müminlerin emiri bana bir mektup gönderip şu şu konularda benimle istişare ediyor. O Müslümanların bu konuda nefret ve tepkilerinden korkuyor ve onların itaatlerini de bekliyor. Bir insanın İslami sorumluluğu uhdesinde bulundurması ise kolay bir iş değildir, bu bir hayli büyük bir iştir. Yezid'e gelince, o hem son derece tembel ve ihmalkar, hem de ava son derece merak sarmış bir kimsedir. Kalk, Müminlerin emirine git; O'nunla görüş ve Yezid'in durumunu kendisine hatırlat. O'na bu konuda biraz sabırlı davranmasını, uygun olan tutumun hiç acele etmemek olduğunu, bir hayrın tehir edilmesinde şerrin ortaya çıkmasından çok daha büyük faydalar bulunduğunu söyle."

 

Ubeyd, Ziyad'a: "Bundan daha iyi bir görüş olur mu?" diye sormuş, o da: "Nedir?" diye sorunca Ubeyd şöyle demişti: "Muaviye'nin varmış olduğu kararı bozmayasın ve oğlunu da gözünden düşürüp buğz ettirmeyesin. Ben emire gitmekten ziyade Yezid'i bulayım. Yezid'le görüşerek babasının bu konuda sana bir mektup yazıp istişare ettiğini ve kendisine bey'at konusunda ne düşündüğünü sorduğunu ileteyim. Bu arada senin kendisine yapılacak bey'atten korktuğunu, ihmalkarlığını ve ümmetin tahammül etmeyeceği şeylerle meşgul olduğunu, ancak böyle bir bey'atin yapılabilmesi için bu gibi adetlerini terk etmesini tavsiye ettiğini ve o zaman Müslümanlara karşı savunulacak bir delilimiz olabileceğini söyleyeyim. O zaman bu iş arzu edilen noktaya varır. Yezid'e böyle söylemnesi durumunda Müminlerin emirine de iyi bir nasihat edilmiş olur ve böyle ümmetin bu konuda göstereceği tepkiyi de hafifletmiş oluruz." Ziyad O'nun bu sözleri üzerine: "Sen bu görüşünle gerçekten işin can alıcı noktasına parmak bastın ve gayet isabetli şeyler söyledin. Kalk, Allah'ın bereketiyle Şam'a git ve eğer görüşün hatalı ise hiç olmazsa aldatıcı olmazsın ve sen iyi gördüğünü de söylersin. O zaman da Yüce Allah bizim bilmediğimiz şeyleri takdir eder." demişti.

 

Ubeyd kalkıp Yezid'in yanına varmış, konuyu açıp herhangi bir işe girişmeden evvel bunu gizli tutması tavsiyesinde bulunmuş ve ayrıca Ziyad'ın Muaviye'ye yazdığı bir mektubu ona iletmişti ki Ziyad bu mektubunda Muaviye'ye acele etmemesini, teenni ile hareket etmesini tavsiye etmiş, Muaviye de bu tavsiyeleri kabul etmişti.

 

Ziyad bin Ebih vefat ettiğinde Muaviye, oğlu Yezid'e bey'at edilmesi hususunda teşebbüslere girişmişti, önce tutup Abdullah bin Ömer'e yüz bin dirhemlik bir hediye göndermiş, Abdullah bin Ömer önce bu hediyeyi kabul etmiş, ancak Muaviye kendisine Yezid'e bey'at edilmesi konusunu açınca:

 

"Muaviye benim dinimin bu kadar ucuz olduğunu mu zannetmiştir?" demiş ve bu hediyeyi kabul etmekten vazgeçmişti.

 

Muaviye bundan sonra Medine Valisi olan Mervan bin el-Hakem'e bir mektup yazıp: "Yaşım bir hayli ilerlemiş, kemiklerim ve gücüm zayıflamıştır, ölümümden sonra ümmetin tekrar ihtilafa düşüp birbirlerini kırmasından korkuyorum. Benden sonra onların başına geçecek kimseyi seçmek istiyorum, ancak bu işi yaparken sen ve senin yanında bulunan kimselere danışmadan asla böyle bir şeye teşebbüs etmek istemedim. Onlara benim bu görüşümü ilet ve onların da nasıl düşündüklerini bana yaz." Mervan Medine'de Müslümanların huzuruna çıkıp onlara Muaviye'nin yazmış olduğu bu mektubu duyurmuş, Müslümanlar Mervan'a şöyle demişlerdi: "Gerçekten isabet etti. Allah O'nu bu konuda muvaffak eylesin. Biz de böyle bir şeyi sevinçle karşıladık. Ancak bize kimi tayin edeceğini de bildirmesi gerekir." Bunun üzerine Mervan kendisine durumu bildirdiğinde Muaviye gönderdiği cevabi mektupta Yezid'den söz etmiş Mervan da kalkıp Medine'li Müslümanlara şöyle hitap etmişti:

 

"Müminlerin emiri kendisinden sonra başınıza geçecek kimseyi seçmiş ve kendisinden sonra oğlu Yezid'i veliaht tayin etmiş bulunmaktadır."

 

Mervan'ın bu sözleri üzerine Abdurrahman bin Ebi Bekr O'na: "Vallahi, ey Mervan, yalan söyledin ve Muaviye de yalan söylüyor. Siz bununla Muhammed ümmetinin hayrını kesinlikle istemiyorsunuz. Siz bunu Bizans yönetiminde olduğu gibi babadan oğula geçen bir hükümdarlık haline getirmek istiyorsunuz. Bir imparator ölür, yerine başka bir imparator gelir!" demiş, Mervan ise şöyle karşılık vermişti: "İşte Kur'an-ı Kerim'in hakkında annesine babasına, ''öf size'' dediği adam budur."

 

O sırada mescitte bulunan Hz. Aişe perde arkasından kalkarak; "Ey Mervan, ey Mervan!" diye seslenmiş, bütün Müslümanlar o anda kulak kabartmış, Mervan da sesin geldiği tarafa doğru yönelmişti. Hz. Aişe devamla şöyle demişti: "Kur'an'ın bu ay etinin Abdurrahman hakkında nazil olduğunu ileri sürüyorsun. Vallahi yalan söylüyorsun. Bu ayetin hakkında nazil olduğu adam falan falan kimsedir. Vallahi, sen ortalığı fesada boğan adamsın. Ve sen Allah'ın peygamberinin lanetlediği bir kimsesin."

 

Arkasından Hz. Hüseyin bin Ali kalkar, böyle bir bey'ati kesinlikle reddettiğini bildirir. Abdullah bin Ömer ve Abdullah bin Zübeyr de bunu kesinlikle reddederler. Mervan durumu bir mektupla Muaviye'ye iletir. Muaviye bunun üzerine diğer vilayetlerdeki valilere mektuplar yazmış, Yezid' in iyiliklerinden ve faziletlerinden bahsederek heyetler halinde Şam'a gelmelerini emretmişti. Muaviye'nin yanına gidenler Medine'den Muhammed bin Amr bin Hazm, Basra'dan da Ahnef bin Kays idi. Muhammed bin Amr Muaviye'ye şöyle demişti:

 

"Her bir çoban güttüğü sürüsünden sorumludur. Muhammed (S.A.V.) ümmetinin işlerini kime bırakacağını sen tayin et." Onun bu sözleri üzerine Muaviye son derece rahat bir nefes almış, sanki şiddetle arzu ettiği bir şeye kavuşmuş gibi olmuştu. Muhammed bin Amr'a hediyeler vermiş ve O'nu yerine göndermişti. Sonra Ahnef bin Kays'a haber gönderip Yezid' in yanına varmasını emretmiş, Ahnef Yezid'in yanına varıp da oradan ayrılıncaO'na: "Yeğenini nasıl buldun?" diye sormuştu. O da: "Karşımda genç bir delikanlı, neşeli, sabırlı, güçlü, kuvvetli ve latife yapan bir şahsiyet gördüm" diye cevap vermişti.

 

Daha sonra muhtelif yörelerden gelen heyetler etrafında birikince Muaviye Dahhak bin Kays el-Pihri'ye şöyle demişti: "Ben kalkıp bir konuşma yapacağım. Konuşma arasında sustuğumda sen kalk, konuşmağa devam et ve Yezid'e bey'at edilmesi konusunda beni teşvik etmeğe çalış." Muaviye Müslümanlara karşı hitapta bulunmak üzere minbere çıktığında konuşmasını yapmış, İslam'ın emirlerini bildirmiş, hilafetin üstünlüğünden, Allah'ın emirlerinden, emirlere ve valilere gösterilmesi gereken itaatten söz etmiş, arkasından da oğlu Yezid'in faziletinden, siyasete ve yönetime olan vukufundan ve bu husustaki bilgisinden bahsederek O'na bey'at edilmesini teklif etmişti. Arkasından hemen Dahhak bin Kays ortaya atılıp Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle konuşmuştu: "Ey Müminlerin emiri! Senden sonra mutlaka kendisine uyulacak ve Müslümanları yönetecek bir emire ihtiyaç vardır. Biz cemaate ve bunlar arasındaki birlik ve bağlılığa baktığımızda insanların kanlarının akmaması, ümmetin salahı ve neticenin hayırlı olması için bu birlik ve bağlılığın tek çare olduğunu gördük. Halbuki ihtilaflar sürüp gitmekte ve hep aynı noktalara gelindiği görülmektedir. Allah her gün, her an yeni bir iştedir. Bildiğim kadarıyla Müminlerin emirinin oğlu Yezid gayet iyi bir yolda, son derece mazbut bir hayat sürmektedir. O ilim ve huyaçısından hepimizden çok daha üstündür, hepimizden çok daha ileri görüşlü bir şahsiyettir. İşte bundan dolayı O'nu veliaht edin, senden sonra bizim için bir rehber ve gölgesinde durup sığınabileceğimiz bir sığınağımız olsun."

 

Dahhak'tan sonra Amr bin Said el-Eşdak da aynı hususta bir konuşma yapmış ve arkasından Yezid bin el-Mukanna el-Uzri (Muaviye'yi göstererek):

 

"Müminlerin emiri ölecek olursa, (Yezid'i göstererek) işte bu O'nun yerini tutar." demiş, sonra: "Kim ki bunu kabullenmezse (kılıcını göstererek) onun için de bu vardır." diye ilave etmişti. Muaviye O'na: "Sen otur, sen hatiplerin üstadısın." diye seslenmiş ve onu susturmuştu. Arkasından gelen heyetlerin temsilcileri tek tek konuşmalar yapmışlardı.

 

Muaviye, el-Ahnef'e: "Ey Eba Bahr, sen ne dersin?" diye sormuş, O da şöyle cevap vermişti: "Eğer doğruyu söylemeğe kalksak sizden korkuyoruz, yalan söylemeğe ise Allah'tan korkuyoruz. Sen ey Müminlerin emiri! Yezid'i bizden çok daha iyi bilirsin. O'nun gecesini gündüzünü, açığını gizlisini, bütün girdisini çıktısını bizden iyi bilmektesin. Yezid gerçekten Allah'ın razı olacağı bir halife olacaksa ve bu ümmetin salahı için bir önder olabilecekse bu konuda bizimle istişare etmene gerek yoktur. Eğer O'nda bu özellikleri görmüyorsan tutup da dünyayı teslim etme, çünkü sen ahirete göçüp gitmek üzeresin. Fakat buna rağmen bize düşen ''İşittik ve itaat ettik'' demekse bunu der, işin içinden çıkarız.'' Sonra Şamlılardan birisi ortaya atılıp şöyle demişti: ''Bu Iraklılar düşmanca bir tavır içerisindedirler. Ne söyleyip durduklarını anlayamıyoruz.'' Bizde ''işittik ve itaat ettik'' demekten başka vuruşmak ve ileriye atılmak düşüncesi vardır."

 

Bu gelen heyetler oradan ayrıldığında Müslümanlar el-Ahnef'in dediklerini aralarında konuşup duruyorlardı. Ancak Muaviye kendisine yakın olanlara yaklaşıyor, uzakta duranları idare etmeye çalışıp onlara da bahşişler veriyor ve her türlü maddi yardımda bulunuyordu. çoğunu kendisine çekmiş ve ekseriyeti temin ederek bey' ati sağlamıştı. Iraklılar ve Şamlılar Yezid' in veliahtlığı konusunda Muaviye'ye bey'at edince Muaviye bin atlı ile birlikte Hicaz'a gitmişti. Muaviye adamlarıyla birlikte Medine'ye yaklaştığında O'nunla ilk karşılaşan kişi Hüseyin bin Ali olmuştu. Hz. Hüseyin, şöyle demişti: "Sana ne merhaba ne de hoş geldin diyorum. Kanı kaynayıp duran ve Yüce Allah'ın kanını akıtacağı bir beden ... " Muaviye O'nun bu sözlerine:

 

"Yavaş ol! Vallahi, ben bu söylediğin sözlerle nitelenecek bir kimse değilim!" diye karşılık vermiş, Hz. Hüseyin ise: "Evet, bence bu söylediklerimden çok daha kötü bir şahsiyetsin" demişti. Muaviye O'ndan sonra Abdullah bin Zübeyr ile karşılaşmış, Abdullah da şöyle demişti:

"Sana ne merhaba, ne de hoş geldin diyorum. Kertenkele oldu da tümseğe tırmandı. Başını içeriye sokarken kuyruğunu dışarıda sallıyor. Vallahi, O'nun kuyruğu yakalanıp sırtı ezilecektir. O'nu gözümden uzaklaştırın." Sonra atının yüzüne vurup geri çevirmeğe çalışmıştı. Arkasından Abdurrahman bin Ebi Bekr Muaviye ile karşılaşmış ve O da şöyle demişti: "Hoş gelmedin ve merhabalar olmasın sana! Bunamış bir yaşlı, aklı gitmiş bir herif. .. " Bu sözleri üzerine Muaviye O'nun atının yüzüne vurulmasını emretmişti. Aynı şekilde Abdullah bin Ömer'e karşı da bu davranış tekrarlanmıştı. Bunlar Muaviye ile birlikte Medine'ye girinceye kadar yürümüş, ancak Muaviye onlara asla dönüp iltifat etmemişti. Muaviye'nin bulunduğu yere varmak istediklerinde girmelerine asla müsaade etmemiş O'ndan yakınlık görmeyince çıkıp Mekke'ye gitmişler, orada ikamet etmişlerdi. Muaviye Medine mescidinde okuduğu bir hutbede Yezid'i sürekli olarak methetmiş ve şöyle demişti: "Zekası, fazileti ve mevkiinin üstünlüğü göz önüne alındığında hilafet için ondan daha çok hak sahibi bir kimsenin bulunduğu ileri sürülebilir mi? Şu giden adamlar var ya, onların köklerinin kesilmesinden ve başlarına bir sürü musibetin gelmesinden endişe ediyorum. Ben tembih edilmeleri gerekmediği zaman bile onları tembih ettim." Sonra dönüp şu beyitleri okumuştu:

 

Ey Mustalikoğulları! Ben daha evvel dikkatinizi çekip sizi uyarmıştım,

Ve ey Amr! Bana itaat et, ondan sonra çekip git, diye söylemiştim.

Eğer gücümün yetmeyeceğini ileri sürecek olursan

Hoşuna gitmeyecek bir davranışla karşı karşıya kalırsın,

Ve eğer o içmek istediğin suyu sindirmek istiyorsan

Önce tadına bak, sonra iç; daha iyi edersin.

 

Sonra Muaviye Hz. Aişe'nin yanına gitmişti. Ancak Hz. Aişe Muaviye'nin Hz. Hüseyin ve arkadaşları için: "Bey'at etmezlerse onları öldürürüm." dediğini işitmişti. Şimdi ise Muaviye gidip onları Hz. Aişe'ye şikayet ediyordu. Hz. Aişe O'na bazı öğütlerde bulunarak şöyle demişti: "Senin Hüseyin ile arkadaşlarını ölüm ile tehdit ettiğini işittim." Muaviye: "Ey Müminlerin annesi! Onlar benim için çok azizdirler, ancak ben Yezid için bey'at almış bulunuyorum. Onların dışında bulunan herkes bey'at etmiştir. Yapılan ve tamamlanan bir bey'atin tekrar geri alınmasını uygun görüyor musunuz?" diye sorunca Hz. Aişe: "Onlara karşı yumuşak davran! İnşallah onlar da senin arzu ettiğin davranışta bulunurlar." diye karşılık vermiş, Muaviye de: "Evet, senin söylediğin gibi yapacağım." demişti. Ancak bu konuşma arasında Hz. Aişe'nin Muaviye'ye şöyle dediği de kaydedilir: "Kardeşim Muhammed'e yaptığın gibi şu anda ben de seni öldürmek üzere burada bir adam saklamış olsaydım buna ne derdin?" Muaviye bu sözlere: "Hayır, ey Müminlerin annesi! Ben son derece emin bir evde bulunuyorum ve kendimi eman içinde görüyorum." şeklinde karşılık vermiş, Hz. Aişe de ona: "Evet, eman içindesin." demişti.

 

Muaviye, Medine'de bir süre ikamet ettikten sonra Mekke'ye gitmiş, Müslümanlar O'nu karşılamışlar. Hz. Hüseyin ile arkadaşları da kendi aralarında şöyle demişlerdi: "O'nu biz de karşılayalım, umulur ki yaptıklarından pişman olmuştur." O'nu Batn Merre denilen yerde karşılamışlar ve kendisiyle ilk defa karşılaşan Hz. Hüseyin olmuştu. Muaviye Hz. Hüseyin'e: "Merhabalar , hoş geldin Resulullah'ın torunu ve Müslüman gençlerin efendisi!" demiş, bu şekilde iltifat ettikten sonra O'na bir at getirilmesini emretmiş ve bindirerek yanına alıp yürümüştü. Diğerleriyle karşılaştığında da aynı şekilde bu hitaplarda bulunmuş ve onları da atlara bindirerek birlikte Mekke'ye girmişlerdi. Onlar Mekke'ye ilk giren ve en son çıkan kimseler olmuşlardı. Muaviye onlarla her gün görüşüp konuşur, sohbet eder, fakat bey'at konusunda onlara asla bir şey zikretmezdi. Nihayet Muaviye hac menasikini yerine getirip ağırlıklarını yükler. Ayrılık saati yaklaştığında Hz. Hüseyin'in arkadaşları birbirleriyle şöyle konuşurlar: "Sakın bu adamın yapmış olduğu iltifatlara aldanmayasınız. O bu iltifatları sevdiğinden dolayı değil, sizi kendi arzu ettiği istikamette yönlendirmek ve arzu ettiğini gerçekleştirmek için yapıyor. " Ona nasıl bir cevap verecekleri konusunda ittifak etmişler ve Abdullah bin Zübeyr'in O'nunla konuşmasını kararlaştırmışlardı.

 

Muaviye ayrılıp gideceği zaman onları toplamış ve şöyle demişti:

 

"Benim sizin hakkınızda nasıl davrandığımı, akrabalık hukukunu nasıl koruduğumu ve size olan iltifatlarımı gördünüz. Yezid sİzin kardeşinizdir ve amcanızın oğludur. O'na hilafet ile bey'at etmenizi arzu ediyorum. Böylece o halife olduğunda sizler de yardımcıları olarak istediklerinizi azleder, istediklerinizi tayin eder, zekat ve haracı toplar, arzu ettiğiniz gibi taksim edersiniz. Bu konularda Yezid size asla muhalefet etmeyecek ve size uyacaktır." Onlar, Muaviye'nin bu sözlerine karşı susmuşlar, o ise: "Neden bana cevap vermiyorsunuz?" diye sormuş ve bu sözünü iki defa tekrarlamıştı. Nihayet Abdullah bin Zübeyr'e yaklaşıp: "Haydi, sen onların en iyi konuşanısın, söyle bakalım." deyince Abdullah bin Zübeyr söze şöyle başlamıştı: "Evet, biz seni üç husustan birini seçmekte serbest bırakacağız." Muaviye: "Nedir bunlar?" diye sormuş, Abdullah bin Zübeyr: "Resulullah (S.A.V.)'ın, Ebu Bekr'in veya Ömer'in yaptıkları uygulamayı yapmanı, senin de onlara uymanı istiyoruz." diye karşılık vermiş, Muaviye: "Onlar ne yaptılar?" diye sorunca da İbn Zübeyr şöyle devam etmişti: "Resulullah (s.a.v.) ahirete irtihal ettiğinde hiç kimseyi hilafete tayin etmedi ve kimseyi belirlemedi. Müslümanlar Ebu Bekir'i seçip O'ndan razı oldular." Ancak Muaviye söze karışarak: "Aranızda Ebu Bekir gibi bir kimse yoktur ki O'nu seçeyim. Bu konuda Müslümanların görüş ayrılığına düşmesinden korkuyorum." deyince, "Evet, doğru söyledin; o halde Ebu Bekir'in yaptığı gibi Kureyş içinden ancak Ümeyyeoğulları'ndan olmayan birisini halife adayı göster veya istiyorsan Ömer'in yaptığı gibi aralarında Ümeyyeoğulları'ndan ve senin evlatlarından ve akrabalarından kimsenin bulunmadığı altı kişilik bir şuraya işi havale et." şeklinde konuşmuş, Muaviye:

 

"Bunlardan başka söyleyeceğin bir şey var mıdır?" diye sormuş ve O da:

"Hayır!" diye karşılık vermişti. Arkasından diğerlerine de "Sizler ne dersiniz?" diye sormuş, onlar da: "Abdullah bin Zübeyr'in söylediklerinin aynısını deriz." diye karşılık vermişlerdi. Sonra Muaviye onlara dönüp: "Ben size yaklaşmayı arzu ettim. Tebliğini yapan artık mazur sayılır. Daha evvel sizin de aralarında bulunduğunuz Müslümanlara hitap ettiğimde birisi kalkar, herkesin gözü önünde beni yalanlardı ve ben de onun bu davranışına karşı susar, sesimi çıkarmazdım. Ancak ben şimdi Müslümanlara bir hutbe okuyacağım. Yemin ederim ki eğer sizden birisi benim bu konuşmam arasında kalkar da itiraz eder veya benim söylediklerimi reddederse kesinlikle hiç bir cevap vermeden kılıç onun boynuna dayanacak ve kellesini uçuracaktır. Artık herkes kendi canını kurtarmaya çalışsın." diyerek tehdit etmişti.

 

Sonra Muaviye kendi muhafız başısını çağırarak onların da huzurunda:

"Bunların her birinin başında iki adam bulundur ve bu adamların her birinin eline bir kılıç ver. Ben hutbemi okuduğum sırada eğer onlardan birisi kalkar da ağzını açıp bir kelime söyleyecek olursa hemen başındaki muhafızlar kılıçlarıyla bunların boynunu vursun." diye talimat vermiş, sonra oradan çıkmış, onunla birlikte onlar da çıkarak mescide gitmişlerdi. Muaviye minbere çıkıp Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle demişti: "Bunlar Müslümanların ileri gelenleri ve en hayırlılarıdırlar. Bunlara danışmadan ve onların görüşlerine başvurulup onlarla istişare edilmeden hiç bir iş yapılamaz ve icra edilemez. Onlar Yezid'e bey'at etme konusunda razı olmuşlar ve bey'at etmişlerdir. Haydi, sizler de Allah'ın adıyla Yezid'e bey'at ediniz!" Muaviye'nin bu sözleri üzerine orada hazır bulunan Mekkeli Müslümanlar gelip Yezid'e bey'at etmişlerdi, ancak bu bey'atlerini yaparlarken Abdullah bin Zübeyr, Hz. Hüseyin ve diğer arkadaşlarının yapmış oldukları bey'ate dayanarak ve güvenerek yapmışlardı. Bu bey'at işinden sonra Muaviye hemen atına binip oradan ayrılarak Medine'ye doğru gitmişti. Müslümanlar Hz. Hüseyin ve arkadaşlarına gelip:

 

"Sizler bey'at etmeyeceğinizi iddia ediyordunuz, neden razı olup da bey'at ettiniz?" diye sormuşlar, Hz. Hüseyin ve arkadaşları ise: "Hayır, Vallahi biz asla bey'at etmedik." diye karşılık vermişlerdi. Bunun üzerine: "Peki, o hutbesinde sizin de bey'at ettiğinizi söylediği halde neden ona itiraz etmediniz?" demişler, onlar da: "Kılıçtan ve öldürülmekten korktuk da onun için sesimizi çıkarmadık," diye cevap vermişlerdi.

 

Muaviye Medine'ye döndüğünde Mekke'de olup bitenleri onlara anlatmış onların da bey'atini alarak oradan Şam'a gitmiş ve Haşimoğulları'na eziyet etmeğe başlamıştı. Muaviye'nin bu davranışı üzerine Abdullah bin Abbas kalkıp Şam'a Muaviye'ye gitmiş ve O'na şöyle demişti: "Sana ne oluyor da bize böyle cephe alıp duruyorsun?" Muaviye O'na: "Sizin adamınız Yezid'e bey'at etmiş değildir, siz de onun bu davranışına karşı çıkmadınız." deyince Abdullah bin Abbas: "Ey Muaviye! Sen çok iyi biliyorsun ki ben bir kenara çekilip Müslümanları senin aleyhinde kışkırtmağa kalkışmış olsam hepsini sana karşı isyan ettirebilirim." şeklinde konuşmuş, Muaviye de: "Ey Abbas'ın oğlu! Önce bey'at ediyor, razı oluyor, ondan sonra da vaz mı geçiyorsunuz?" diye karşılık vermişti.

 

Bir rivayete göre Abdullah bin Ömer Muaviye'ye şöyle demişti: "Ben sana ümmetin tümüyle bey'at edip razı olacağı kimse için bey'at ederim. Vallahi eğer bu ümmet siyahi bir Habeşliye bey'at edecek olsa ben de bu ümmetle birlikte bey'at ederdim." Sonra evine çekilmiş, kapısını kapatmış ve hiç kimseyle görüşme kabul etmemişti.

 

Abdurrahman bin Ebi Bekr'in hicri 53. yılda vefat ettiğini söyleyen tarihçilerin bu kayıtlarına göre O'nun Muaviye'ye yukarıda zikredilen sözleri söylemiş olması mümkün değildir, çünkü o H. 53. yılda vefat etmiş olsaydı zaten bu olaylara yetişmesi mümkün olmazdı. Ancak daha sonra vefat ettiğini söyleyenlerin görüşüne göre Muaviye'ye söylediği sözlerin doğru olduğu kabul edilebilir .

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

UBEYDULLAH BİN ZİYAD'IN HORASAN VALİLİĞİ'NDEN AZLİ VE YERİNE SAİD BİN OSMAN BİN AFFAN'IN TAYİN EDİLMESİ