İBNÜ’L-ESİR |
3. CİLT |
HİCRİ
KIRK BEŞİNCİ YIL OLAYLARI (M. 665-666)
Bu
yıl içinde Muaviye İbn Amir'i görevinden azlettikten sonra yerine elHaris bin Abdullah
el-Ezdi'yi Basra Valiliği'ne tayin etmişti. el-Haris Şam ehlinden idi. Basra'ya
vali tayin edildikten sonra emniyet kuvvetlerinin başına Abdullah bin Amr
es-Sekafi'yi getirmişti. el-Haris Basra Valiliği'ni dört ay kadar deruhte
ettikten sonra yerine Ziyad bin Ebih tayin edilmişti.
ZİYAD
BİN EBİH'İN BASRA VALİLİĞİ
Ziyad
bin Ebih Küfe'ye gelip vali tayin edilmeyi beklemeğe koyulmuştu.
Ziyad'ın
Küfe Valiliği'ni bekleyip durduğu Muğire bin Şu'be'ye iletilince, Muğire hemen
Muaviye'nin yanına varıp istifa etmiş ve Kaysoğulları arasında olmak gayesiyle
Karkisiye'de kendisine evler vermesini ve görevden almasını istemişti. Muaviye
O'nun bu tutumundan korkuya düşerek: "Görevine dönmen gerekir."
demiş, ancak Muğire bunu kabul etmeyince Muaviye O'nu bazı hususlarda itham
ederek tekrar Küfe'deki görevine göndermişti. Bunun üzerine Muğire bin Şu'be
geceleyin Küfe'ye varıp Ziyad'a haber göndererek şehri terk etmesini istemişti.
Başka
bir rivayette ise şöyle anlatılır: Muğire Şam'a gitmiş, ancak Muaviye Ziyad'a
haber göndererek Küfe' den çıkıp Basra'ya gitmesini emretmişti. Basra'ya giden
Ziyad'a Basra, Horasan, Sicistan Valiliği'nin yanı sıra Hind, Bahreyn ve
Umman'ın yönetimi verilir. Ziyad H. 45. yılın Rebiülahir ayının sonlarında
Basra'ya vardığında her türlü kötülüğün başını alıp gittiği biliniyordu. Bundan
dolayı Ziyad onlara meşhur ve son derece sert hutbesini okumuş, fakat Hamdele
ile başlamamıştı. Başka bir rivayette O'nun Allah'a hamd ederek başladığı da
kaydedilir. Ziyad, hutbesinde şöyle demişti:
"Bize
verdiği ihsanlardan dolayı Allah'a sonsuz şükürler olsun. Bu nimetlerini
artırmasını O'ndan dileriz. Allah'ım, bize bol nimetler verdiğin gibi bu
nimetlere şükretmeyi de ilham et! O kapkara cahiliyet, kara dalalet sahipleri
için ateş yakan ve onlar üzerinde ateşinin etkisini sürdüren sabahlar ... Siz
akılsızlarınızın işleyip uysallarınızın ses çıkarmadığı, küçüklerinizin görerek
büyüdüğü, büyüklerinizin ise sakınmadığı o kadar büyük işler vardır ki sanki
sizler Allah'ın Resulünü işitmemiş ve kitabını okumamış gibisiniz. Yüce
Allah'ın sonsuz zaman içinde kendisine itaat edenlere ne gibi nimetler,
isyankarlara ise nasıl azaplar hazırladığını bilmiyor gibisiniz. Sizler
dünyanın gözünü görmez hale soktuğu, şehvetlerin işitme duygusunu körelttiği,
sonsuz olana geçici dünyayı tercih eden kimseler gibi mi olmak istiyorsunuz?
Sizden önce hiç kimsenin yapmadığı bir bid'ati İslam'da ilk olarak
çıkardığınızı hatırlamıyorsunuz. Herkesin gözü önünde ve günün ortasında sayısı
hiç de az olmayan bu kötülük yuvaları ve hakları gasbedilmiş bu güçsüz
kadıncağızlar nasıloldu da ortaya çıktı? Aranızda gece karanlığında çevrilen
entrikaları ve gündüzleyin yapılan talan ve baskınları önleyecek kimseler yok
muydu? Akrabalık bağlarını her şeyin üzerine çıkardınız, dini hayatınızdan
uzaklaştırıp olmayacak mazeretlere başvurdunuz. Çapulcu ve hırsızlara
acıyorsunuz. Her biriniz hiç bir cezadan çekinmeyen, nereye varacağım korkusunu
taşımayan bir akılsız ve günahkar yakınını himaye ediyor. Halim kimseler
olmadığınız gibi kötü kimselerin de peşine takılmışsınız. Bu kötü kimseleri
korumağa kalkışmanız onların önce İslam'ın haram kıldığı yasakları çiğnemesine,
sonra da sizin görmeyeceğiniz yerlerde şüphe çukurlarında tünemelerine sebep
olmuştur. Bu kötülük yuvalarını yerle bir etmedikçe yemek içmek bana haram
olsun. Ben bu işin ilk zamanlar başvurulan yoldan başka bir yolla ıslah
edilemeyeceğini görüyorum: Zaaf göstermeden yumuşakça davranmak, zorbalık ve
şiddet kullanmadan sertçe tavır takınmak ... Allah'a yemin ederim ki dostu dostunun,
mukimi yolcunun, geleni gidenin, sıhhatte olanı hastanın yaptığından o derece
sorumlu tutacağım ki sizden biriniz bir başkasını gördüğünde: "Said helak
oldu, hiç olmazsa Sa'ad'ı kurtarınız." diyecektir. Böylece kendinizi ancak
doğru yola girmekle korursunuz. Minberden söylenen yalan bilinir. Bu
söylediklerimde durmadığımı görürseniz bana karşı gelmek hakkınız olur. Sizden
biriniz baskına uğrayıp da malını kaybedecek olursa onun malının tazminatı bana
ait olsun. Sakın geceleri dolaşmayınız. Şayet bana geceleyin sokakta dolaşırken
yakalanıp getirileniniz olursa muhakkak öldürürüm. Bu alışkanlığınızdan
vazgeçmeniz için size bir adamım buradan Kufe'ye gidip gelinceye kadar geçecek
müddet kadar mühlet verdim. Sakın cahiliyet devri iddialarıyla karşıma çıktığınızı
görmeyeyim. Sizden birinizin böyle bir dava ile ortaya çıktığını işitirsem
dilini koparırım.
Sizler
daha önce görülmemiş kötü şeyler yapıyorsunuz. Biz de her kötülük için bir ceza
biçtik. Kim bir başkasını suda boğarsa biz de onu boğarız, kim bir başkasını
ateşte yakarsa onu da aynen yakarız. Kim bir eve girer, hırsızlık ederse
kalbini çıkarıp atarım; kim bir kabri eşerse onu oraya diri diri gömerim.
Elinizi ve dilinizi tutmağa çalışınız ki benim elimden ve dilimden size bir
zarar gelmesin, ittifak ettiğiniz bir hususta ihtilaf çıkaranınız olursa
boynunu uçururum. Daha önceden benimle bazıları arasında kin ve düşmanlıklar
olabilir. Ben bütün bu kin ve düşmanlıkları kulak ardı edip ayaklar altına
aldım. Sizden iyiliksever olanlar bu iyilikseverliklerini arttırarak
sürdürsünler, kötü olanlarınız varsa onlar da bu kötülüklerini terk etsinler.
Her hangi biriniz bana olan kini dolayısıyla verem olup ölse, o bunu açıkça
ortaya koymadıkça ben onun gizlisini açmam ve sırrını açığa vurmam. Ancak açığa
vuracak olursa, gözünün yaşına bakmam ve nefes de aldırmam. Bu bakımdan
durumunuzu bir daha gözden geçirin ve nefsani arzularınıza karşı Hak'tan yardım
isteyin. Benim buraya gelişimden dolayı üzülen nice kişiler sevinecek ve
gelişime sevinen nice kimseler de üzüleceklerdir.
Ey
Müslümanlar! Biz sizler için idareci ve himayeci oluverdik. Allah'ın bize ihsan
ettiği ganimetlerle de sizi himaye ediyorum. Onun için sevdiğimiz ve
istediğimiz hususlarda bize itaat etmekle görevlisiniz. Biz de icra ettiğimiz
bu görevlerde adaletle hükmetmekle görevliyiz. O halde bize karşı doğru ve
samimi davranmakla adil davranmamızı ve ganimetten hakkınızı vermemizi
sağlayınız. Biliniz ki, ben bazı hususlarda göz yumup da ihmalkar davransam
bile üç hususta asla ihmalkar davranmam. Gece yarısı bile olsa bir ihtiyacından
dolayı gelip kapımı çalan kimseyi geri çevirmem. Size verilmesi gereken bir
rızkın veya ihsanın zamanı geldiğinde onu asla sizden sakınmam; hiçbir
askerinizi de düşman ülkesinde yardımsız bırakmam. Bu bakımdan önderleriniz ve
yöneticileriniz için Allah'tan salah isteyiniz. Onlar sizi yetiştiren
idarecileriniz, dayanıp bel bağladığınız desteklerinizdirler. Sizler ne zaman
salaha ererseniz onlar da salaha ererler. Kalplerinizi onlara düşmanlık
duyguları ile doldurmayınız, sonunda kalplerinizde kin artar ve üzüntüleriniz
daha uzun sürer, böylece maksadınıza eremezsiniz. Duanızın kabul edilmesi sizin
aleyhinize olabilirse de Yüce Allah'ın sizleri birbirinize karşı yardımcı
kılmasını dilerim. Sizinle ilgili bir şeyi uyguladığımı gördüğünüzde onu siz de
hemen uygulamağa çalışınız. Biliniz ki benim vasıtamla sizden çok kişi yere
yıkılacaktır . Hepiniz bunlardan birisi olmamağa dikkat etsin. "
Ziyad'ın
bu hutbesinden sonra Abdullah bin Ehtem ayağa kalkıp: "Ey Emir! Gerçekten
sana hikmetin verildiğini ve hitabet hakimiyetinin bahsedildiğini
görüyoruz." deyince Ziyad şöyle karşılık vermişti: "Yalan söyledin, o
senin bahsettiğin Allah'ın peygamberi Hz. Davud'dur." Arkasından el-Ahnef
kalkıp: "Ey Emir! Gerçekten güzel şeyler söyledin. Beladan sonra iyilikten
söz etmek, ihsandan sonra da hamd etmek ne kadar güzeldir! Bizler belalara
duçar olmadıkça içinde bulunduğumuz nimetleri bir türlü anlayamayız."
demiş, Ziyad da: "Doğru söyledin." diye karşılık vermişti. Bu
konuşmalardan sonra Haricilerden olan Ebu Bilal Mirdas bin Udeyye ayağa kalkıp
şunları söylemişti: "Yüce Allah bize senin söylediklerinin dışında başka
şeyler buyurmuştur. Cenab-ı Allah şöyle buyurur: ''Veçok vefalı İbrahim'in Hiç
bir günahkar başkasının günah yükünü yüklenmez. İnsana kendi çalışmasından
başka bir şey de yoktur. Hakikaten çalışması da yakında verilecektir.''
(en-Necm suresi, 37-39). Ey Ziyad! Bize vaat ettiklerinden çok daha hayırlısını
Cenab-ı Allah bize vaat etmiştir." şeklinde konuşmuş, Ziyad ise şöyle karşılık
vermişti: "Biz kana batmadan senin ve adamlarının kastettiği husus
gerçekleşmez."
Ziyad
emniyet kuvvetlerinin başına Abdullah bin Hısn'ı tayin ederek haberin Kufe'ye
kadar varıp gelmesini beklemiş ve Basralılara bu müddet içinde mühlet vermişti.
Ziyad yatsı namazını biraz tehir ederek kılar ve sonra birisine Bakara suresini
veya ona benzer bir sureyi tertil ile okumasını emreder, sonra da bir adamın
şehrin bir ucundan öbür ucuna gideceği bir müddet kadar daha beklerdi. Emniyet
kuvvetlerine şehre dağılmalarını ve bu saatten sonra yolda gördükleri kimseyi
öldürmelerini emretmişti. Gecenin birinde emniyet kuvvetleri Ziyad'a bir
bedeviyi getirirler. Ziyad O'na: "Sen yapılan ilanları duymadın mı?"
diye sorar, Bedevi: "Hayır, Vallahi duymadım. Ben şehre süt getirmiştim.
Gece uyku bastırınca bir köşeye çekilip uyumağa mecbur kaldım ve uyuduğum yerde
sabahlamayı diledim. Emirin yaptığı ilandan asla haberim yoktur." diye
cevap verir. Ziyad bunun üzerine: "Vallahi doğru söylediğini tahmin
ediyorum, fakat öldürülmende bu ümmet için salah vardır. " diye karşılık
verip bu adamın öldürülmesini emretmiş ve adamın da boynu uçurulmuştu.
Saltanat
otoritesini ilk defa yerleştiren ve Muaviye'nin hükümdarlığını perçinleyen kişi
Ziyad olmuştur. O kılıcını çekmiş, zan ile birçok kimseyi muhakeme etmiş ve
şüphe üzerine de bazılarını cezalandırmıştır. Böylece insanlar bundan son
derece korkar olmuşlardı, ancak bunun sonucunda insanlar birbirlerine karşı
kendilerini tamamen güven içinde görüyorlardı. Hatta öyle olmuştu ki, bir kimse
her hangi bir şeyini elinden düşürüp kaybettiğinde sahibi gelip onu alıncaya
kadar o şey yerinde kalıp dururdu. Hiç kimse artık kapısını içerden
kilitlemiyordu. Ziyad halka yaptığı ihsanları çoğaltmış, Basra'da erRızk
şehrini kurmuş ve emniyet kuvvetlerini dört bine çıkarmıştı. Ziyad'a:
"Yollar son derece korku vericidir." denilmiş, O ise şöyle karşılık
vermişti: "Ben şehri iyice ıslah edinceye kadar hiç bir şeye aldırış
etmeyeceğim. Eğer bunu başaramayacak olursam başınıza gelecekler çok daha
şiddetli ve acı olabilir." Ziyad bütün şehri tamamen kontrolü altına alıp
da iyice ıslah ettikten sonra diğer işleri de tamamen yoluna koymuştu.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
ZİYAD'IN
GÖREVLENDİRDİĞİ KİMSELER
BU YILIN OLAYLARI
ZİYAD'IN
GÖREVLENDİRDİĞİ KİMSELER