İBNÜ’L-ESİR |
3. CİLT |
HARİCİLERİN
HZ. ALİ'DEN AYRILMALARI VE TEKRAR O'NA DÖNMELERİ
Hz.
Ali Sıffin Savaşı'ndan döndükten sonra on iki bin kişi olan Hariciler Harura'ya
gelmişler, orada konaklamışlar ve şöyle bir çağrıda bulunmuşlardı:
"Aramızda
savaş emiri Şebes bin Rıb'i el-Temimi, namaz emiri de Abdullah bin el-Kevva
el-Yeşkeri'dir. Fetihten sonra yönetim işi artık istişare ile yapılır ve sadece
Allah'a bey'at edilir. Maruf ile emredip münkeri nehyetmek vardır." Hz.
Ali ve etrafındakiler onların bu sözlerini ve yaptıkları çağrıyı duyunca şöyle
demişlerdi: "Bizim üzerimizde ikinci bir bey'at vardır. Bizim bey'atımız
senin dost olarak kabul ettiğin herkesi dost, düşman olarak kabul ettiğin
herkesi de düşman olarak kabul etmemizdir." Onların bu sözlerine Hariciler
şöyle karşılık vermişlerdi: "Sizler ve Şam halkı aynen iki yarış atı gibi
küfürde yarışıyorsunuz. Şam halkı Muaviye'ye sevdikleri ve sevmedikleri konusunda
bey'at ettiler. Sizler de Ali'ye O'nun dost edindiklerini dost kabul
edeceğinize ve düşman edindiklerini düşman kabul edeceğinize dair bey'at etmiş
bulunuyorsunuz."
Ziyad
bin Nadr onlara şöyle demişti: "Vallahi Ali elini uzatıp da bizler bey'at
ettiğimizde sadece Allah'ın kitabı ve Resulünün sünnetine uymak üzere bey'at
etmiş bulunuyorduk. Ancak sizler kalkıp da muhalefet ettiğinizde O'nun
taraftarları gelip şöyle demişlerdi: ''Bizler senin dost edindiğini dost,
düşman edindiğini de düşman kabul ediyoruz.'' Bizler de aynı minval üzereyiz. O
hak ve hidayet üzeredir. O'na muhalefet eden kim olursa olsun dalalet içinde
yüzen sapık kimselerdir. "
Sonra
Hz. Ali Abdullah bin Abbas'ı Haricilere göndererek O'na şöyle der: "Ben
sana varıncaya kadar sakın düşmanca davranıp onlara cevap vermeğe
kalkışmayasın." Abdullah bin Abbas çıkıp onların yanına gelmiş, onlar da
karşılayarak kendisiyle mücadeleye girişmişlerdi. Abdullah bin Abbas
dayanamayıp onların söylediklerine karşılık vermiş ve şöyle demişti: ''Hakem
olayında neden böyle yan çizdiniz? Cenab-ı Allah şöyle buyurmuyor mu: Eğer
aralarının açılmasından endişe duyuyorsanız erkeğin ailesinden bir hakem,
kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar arayı düzeltmek İsterlerse Allah
onların arasını bulur; çünkü Allah her şeyi bilendir ve her şeyden
haberdardır.'' (en-Nisa suresi, 35). Bir kadın ile kocasının arasını bulmak
için hakem tayin edilmesi emredildiği halde Muhammed (S.A.V.)'in ümmetinin
arasının bulunması için neden hakem tayin edilmesin?" Abdullah bin Abbas'ın
bu sözleri üzerine Hariciler şöyle derler: "Ancak Cenab-ı Allah hükmünü
verdikten sonra bunu insanlara havale edip bu konuda görüş beyan etmeleri
hususunda onlara her hangi bir emir vermiş değildir. O hüküm koyduğu bir konuda
emrini verip bitirmiş, kullara görüş beyan etmeleri hususunda her hangi bir
imkan vermiş değildir. Zina edene yüz değnek vurulmasını, hırsızın elinin
kesilmesini emretmiş ve bu konuda kullarına hiç bir görüş beyan etmelerine
imkan bırakmamıştır." İbn Abbas bu sözlere şöyle karşılık verir:
"Cenab-ı
Allah şöyle buyurur: ''İçinizden iki Adil kimse hüküm versin.'' (Maide suresi,
95)." İbn Abbas'ın bu sözüne karşı onlar şöyle derler: "Sen avcılık,
ziraat ve kadın erkek arasındaki ilişkileri Müslümanların akıtılan kanları hakkında
verilecek bir hükme mi benzetiyorsun? Dün bizimle çarpışıp duran senin gözünde
adil bir kimse midir? Eğer o adil ise bizim adaletle hiç bir ilişkimiz yoktur.
Sizler Allah'ın hükmü ve emirleri konusunda insanları hakem tayin ettiniz.
Halbuki Cenab-ı Allah Muaviye ve adamları hakkında hükmünü vermiş, tövbe edip
dönünceye ya da teslim oluncaya kadar onlarla savaşılması emredilmiştir. Fakat
siz aranızda bir ahitname yazıp ahitleştiniz. Halbuki Berae (Tevbe) suresi
indiği günden beri, Cenab-ı Allah cizye verene kadar Müslümanlara savaş
açanlarla ahitleşmeyi kesinlikle yasaklamıştır. "
Sonra
Hz. Ali Ziyad bin Nadr'ı göndererek O'na şöyle demişti; "Git, araştır;
onlar en çok hangi adamlarına itaat ediyorlar ve hangilerine daha çok
bağlıdırlar." Ziyad bin Nadr gitmiş, geri döndüğünde Hz. Ali'ye onların
katında en çok itibara sahip kimsenin Yezid bin Kays olduğu haberini
getirmişti.
Bunun
üzerine Hz. Ali yanında bulunan kimselerle birlikte Yezid bin Kays'ın çadırına
varıp içeri girmiş, iki rekat namaz kıldıktan sonra O'nu Isfahan ve Rey'e vali
tayin etmişti. Sonra oradan çıkıp Abdullah bin Abbas ile çekişenlerin yanına
varmış, tartıştıklarını görünce: "Sana ben gelinceye kadar sakın
tartışmaya girmeyesin diye söylemedim mi?" diye çıkışmış, sonra:
"Allah'ım! Kıyamet gününde bunlara karşı delil getirilebilecek en mühim
yer burasıdır" demiş ve ardından dönüp: "Sizin reisiniz kimdir?"
diye sormuştu. Onların: "el-Kevva'ın oğludur." diye cevap vermeleri
üzerine şöyle sormuştu: "Peki bize isyan etmenizin sebebi nedir?"
Onlar: "Senin Sıffin gününde varmış olduğun hakem olayıdır." diye
cevap vermişler, bunun üzerine Hz. Ali onlara şöyle demişti: "Allah
hayrınızı versin! Hatırlıyor musunuz, onlar Kur'an sahifelerini havaya
kaldırdıkları zaman sizler "Bu çağrısına uyalım" demiştiniz. Halbuki
ben size bu adamları sizden daha iyi tanıdığımı ve bunların dinlerinin ne kadar
olduğunu sizden daha iyi bildiğimi söylemiştim." Hz. Ali ayrıca onlara o
gün söylediklerini tekrar tekrar hatırlatmış ve şöyle demişti:
"Ayrıca
ben bu iki hakeme Kur'an-ı Kerim'in koyduğu hükümlere dayanmaları, yasaklayıp
yok ettiğini yok saymaları şartıyla verecekleri hükme razı olacağımı
söylemiştim. Onlar Kur' an-ı Kerim'in hükmüne uygun hüküm verdiklerinde
kesinlikle bize bu emre aykırı hareket etmek uygun düşmez. Ancak bu iki adam
Kur'an'ın emirlerine muhalefet edecek olurlarsa biz zaten onların verecekleri
hükme uymayız."
Bunun
üzerine Hariciler şöyle demişlerdi: "O halde bir kimsenin kanının
akıtılması konusunda her hangi bir hakeme başvurmayı gerekli görüyor
musun?" Hz. Ali onlara şöyle cevap vermişti: "Biz bu konuda
insanların hüküm vermelerini kabul etmiş değiliz. Biz Kur'an'ın hükmünü talep
etmişizdir, işte bu Kur'an-ı Kerim iki kapak arasında satırlarla yazılmış, dili
olmayan bir kitaptır. O ancak insanlar okuduğunda konuşur ve hükmünü beyan
eder." Bu sözler üzerine Hz. Ali'ye şöyle sorarlar: "Peki aramızda
sulh için neden belirli bir vakit tayin ettiniz? Bu konuda bize bilgi verir
misin?" Hz. Ali onlara cevaben şöyle der: "Cahilin kim olduğunu
bilmek, alimin de bu konuda sebat edip etmediğini görmek için böyle bir vakit
tayin ettik. Umulur ki Cenab-ı Allah bu müddet içerisinde bu ümmete bir salah
verir ve onları doğru yola iletir. Haydi, kalkınız, şehrinize giriniz. Hay
Allah size rahmet ve mağfiret etsin." Hz. Ali'nin bu sözleri üzerine
onların tümü kalkmış ve onunla birlikte Küfe'ye girmişlerdi.
Başka
bir rivayette ise şöyle anlatılır: Haricilerin o gün Hz. Ali'ye şöyle dedikleri
zannedilmektedir: "Doğru söyledin. Biz aynen senin dediğin gibi
düşünüyorduk. Bu konuda küfre girdik ve bundan dolayı Allah'a, tövbe edip geri
dönüyoruz. Sen de bizim tövbe ettiğimiz gibi tövbe et, tekrar sana bey'at
edelim, Aksi halde sana karşı çıkar, muhalefet ederiz." Sonra Hz. Ali'ye
bey'at etmişler, O da şöyle demişti:
"Haydi
kalkınız, şehrinize giriniz. Altı ay kadar bekleyelim, bir miktar daha mal
biriktirelim, bir süre daha sabredelim, sonra düşmanımıza karşı çıkarız."
Ancak Haricilerin böyle dediklerinin zannedilmesi, olayların böyle cereyan
ettiğinin söylenmesi son derece büyük bir yalan ve iftiradır.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
HAKEMLERİN BİR
ARAYA GELMESİ (HAKEM OLAYI)