İBNÜ’L-ESİR |
3. CİLT |
KAYS BİN
SA'AD'IN MISIR VALİLİĞİ
Hz.
Ali bu yılın Safer ayında Kays bin Sa'ad'ı Mısır'a vali tayin etti. Kays bin Sa'ad
Resulullah (S.A.V.)'ın ashabından olup ensarın sancağını taşıyanlardan biriydi.
Gayet isabetli görüşlere sahip olan cesur bir adamdı. Hz. Ali O'na şöyle
demişti: "Seni Mısır'a vali tayin ettim; kalk, oraya git. Güvendiğin ve
sevdiğin adamlardan istediğini yanına al ve askerlerinle birlikte Mısır'a
yönel. Senin böyle adamlarınla ve askerlerinle oraya varman düşmanlarına korku
vereceği gibi, şanın için de daha iyidir. İyilik yapılması gereken kimselere
iyiliklerde bulun, kötü kimselere karşı da sakın taviz verme. İnsanların her
seviyede olanına karşı iyi davran, onlara karşı yumuşak ol. İnsanlara karşı
yumuşaklıkla davranmak güveni getirir." Kays, Hz. Ali'ye şöyle cevap
vermişti: "Senin: "Mısır'a askerlerinle birlikte gir." demene bakarak,
andolsun ben Medine'den toplayacağım askerlerle oraya gitmem. Mısır'a götürmek
üzere davet edeceğim askerlerin Medine'de olması daha iyidir, çünkü senin
ihtiyacın olduğu zaman onların senin yakımnda bulunmaları gerekir. Onları sana
karşı çıkan kimselere gönderirsin, istediğinde de askerlerine güç katmış
olurlar."
Kays
daha evvel zikrettiğimiz gibi yedi arkadaşıyla birlikte Mısır'a gider. Oraya
vardığında camide minbere çıkıp oturur ve Hz. Ali'nin Mısırlılara hitaben
yazdığı mektubun getirilip cemaatin huzurunda okunmasını ister. Mektup Mısır
halkına karşı okunur. Hz. Ali bu mektupta Kays'ı buraya vali tayin ettiğini,
ona bey'at edip yardımcı olmalarını ve hak üzere onunla yardımlaşmalarını
emretmektedir. Mektubun okunmasından sonra Kays ayağa kalkıp Müslümanlara hitap
eder. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra Müslümanlara şöyle der: "Hakkı
getirip batılı yok eden ve zalimlerin vasıflarını belirten Yüce Allah'a
hamdederim. Ey insanlar! Bizler Resulullah (S.A.V.)'tan sonra insanların en
hayırlısı olarak bildiğimiz bir zata bey'at ederek buraya geldik. Siz de
kalkın, Allah'ın kitabı ve Resulünün sünneti gereği ona bey'at edin. Eğer biz
sizi böyle bir bey'ata çağırmasak sizin üzerinizde bizim böyle bir bey'at
hakkımız olmaz."
Sonra
halk kalkıp Kays'a Hz. Ali adına bey'at etmiş ve böylece Mısır'da sükunet
meydana gelmişti. Kays bin Sa'ad, Mısır'ın çevresine kendi görevlilerini
göndermiş, fakat Harenbe adıyla bilinen bir köye adam göndermemişti; çünkü bu
köyün halkı Hz. Osman'ın şahadet işini kendilerine bir kalkan yapmışlardı. Bu
köye Kinane Kabilesi'ne mensup bir adamla Müdlicoğulları'ndan adı Yezid bin
Hars olan birisi reislik etmekteydi. Yezid bin Hars Kays bin Sa'ad'a haber
göndererek Hz. Osman'ın kanını talep ediyordu. Diğer taraftan Mesleme bin
Muhailid Hz. Osman'ın kanını talep etmeğe başlamıştı. Kays ona haber gönderip
şöyle der: "Sana yazıklar olsun! Bana karşı mı geliyorsun? Allah'a yemin
ederim Şam'dan Mısır'a kadar her yerin benim olması karşılığında bile seni
öldürmek istemem." Buna karşılık Mesleme O'na şöyle haber gönderir:
"Sen Mısır valisi olduğun sürece sana elimi uzatmayacağım."
Kays
ihtiyatlı ve akıllı bir adamdı. Harenbe halkına adam gönderip şöyle demişti:
"Ben sizi bey'at konusunda zorlamıyorum ve size ihtiyacım da yoktur."
Onlarla sulh yapıp haracını ve diğer zekatlarını rahatlıkla ve güzellikle
toplamış ve hiç kimse de karşı çıkmamış, müminlerin emiri Cemel Vak'ası için
Basra'ya gidip gelene kadar da bu görevini sürdürmüştü.
Muaviye
için yeryüzündeki Allah kullarının en tehlikelisi Mısır halkı ve Kays'ın
oradaki valiliği olarak gözüküyordu. Hz. Ali Irak halkı ile Kays da Mısır halkı
ile Şam üzerine yürüyecek olursa Muaviye her iki taraf arasında kalacaktı. Bu
da Muaviye'ye son derece korku veriyordu. Bunun için Muaviye Kays'a şöyle bir
mektup yazmıştı:
"Allah'ın
selamı üzerine olsun. Sizler Hz. Osman'ın bir kamçı vuruşunu, birisine hakaret
edişini, birini sefere çıkarmasını, genç birisini vali tayin etmesini uygun
görmeyip itiraz ettiniz. Bütün bunlara rağmen O'nun kanının helal olmadığını da
biliyorsunuz. Bunun için siz büyük bir günah işleyip ağır bir yük yüklendiniz.
Ey Kays! Bu yaptıklarından dolayı Allah'a tövbe et. Senin Osman üzerine
gönderilen adamlardan olduğunu biliyoruz. Adamına (Hz. Ali'ye) gelince O'nun da
Hz. Osman'ı öldürmek için üzerine adamlar gönderdiği kanaatine vardık. Osman'ın
katlinden dolayı senin bağlı bulunduğun topluluğun adamlarından hiçbirinin
kemikleri bile kendini kurtaramayacaktır. Ey Kays! Eğer imkanın varsa Osman'ın
kanını talep edenlerle birlikte ol ve bu konuda bize katıL. Eğer bize tabi
olursan ben zafere erdiğim takdirde sana Irakeyn'in sultanlığını veririm ve
hayatta olduğum sürece de bu görevin başında sen olacaksın. Hakimiyetim devam
ettiği müddetçe yine akrabalarından arzu ettiğin kimselere de Hicaz valiliğini
vereceğim. Ayrıca başka istediklerini söyle ki ben onları sana rahatlıkla
vereyim. Bu konuda bana görüşünü bildir."
Muaviye'nin
bu mektubunu alan Kays O'na karşı kendisini korumağa karar verir, ancak
savaşmak konusunda asla acele etmemeyi tercih edip şöyle bir mektup yazar.
"Emma ba'd ... Hz. Osman'ın katli konusunda söylediklerini anladım, ancak
benim bu konu ile hiçbir alakam yoktur. Benim adamımın da -Hz. Ali'yi
kastederek- Osman'ın katli için çalıştığını ve insanları bu yolda aldattığını
söylüyorsun. Bu konuda da hiçbir bilgim yoktur. Benim akrabalarımın
kemiklerinin de Osman'ın kanından kendilerini kurtaramayacağını söylüyorsun.
Oysa Hz. Osman'ın kanını ilk defa talep edecek olan benim akrabalarım ve
aşiretim olacaktır. Sana uymam konusunda söylediklerine gelince, benim bu
konuda bazı düşüncelerim vardır, düşünmem gerekir. Bu söylediklerinde acele
edilmemesi gerekir ... Benim sana ihtiyacım yoktur ve benim tarafımda da hoşuna
gitmeyecek hiçbir davranışta bulunulmayacaktır. Yüce Allah'ın neyi takdir
edeceğini bizler ve sen görünceye kadar."
Muaviye
Kays'ın bu mektubunu okuyunca O'nun ne uzakta durduğunu ve ne de kendisine
yaklaştığını görür. Bunun için ikinci bir mektup yazar:
"Mektubunu
okudum, bana yakınlaştığını görmedim ki benimle barış halinde olduğunu kabul
edeyim. Benden uzak da düşmedin ki seninle savaşma halinde olduğumu göreyim.
Ancak benim gibi bir adamın, her türlü hile ve entrika yapabilecek bir kimsenin
hile ve tuzağa düşmesi mümkün değildir. Elinde her türlü adamı, imkanları,
atları ve silahları olan kimsenin mağlup olması mümkün değildir. "
Kays
Muaviye'nin mektubunu görünce O'nunla cebelleşmenin ve O'na karşı kendisini
müdafaa edip sözü uzatmanın hiçbir fayda vermeyeceğini anlamış ve bunun üzerine
düşündüklerini açığa vuran şöyle bir, mektup yazmıştı:
"Emma
ba'd. Seni aldatmak istemene, bana tamah etmene ve beni tuzağa düşürmek
istemene hayret ediyorum! Beni insanların en hayırlısı, emirliğe en layık olam,
hakkı en iyi söyleyeni, en doğru yolda olanı ve Resulullah (S.A.V.)'a en yakın
olan bir insana itaatten çıkarıp kötülüğe mi düşürmek istiyorsun? Ve
dolayısıyla beni kendine boyun eğmeğe mi çalışıyorsun? Sana itaat etmek demek
insanlar içerisinde ehliyetçe en uzak olan, insanlara zorla şahitlik ettirmeğe
çalışan, sapık ve Resulullah (S.A.V.)'a en uzak olan birisine itaat etmek
demektir. Sen yoldan çıkaranların ve yoldan çıkmış olanların torunlarındansın.
Sen iblisin tağutlarından bir tağutsun. Senin benim üzerime gelip Mısır'ı
atlarla ve adamlarla dolduracağın ve burayı istila edeceğine dair sözlerine
gelince, vallahi eğer seni kendinden başka bir şeye önem veremeyecek şekilde
kendinle uğraştırmasam belki söylediklerini yapabilirsin, vesselam."
Muaviye
Kays'ın mektubunu alınca O'ndan ümidini kesip hazırlamış olduğu hilelerinin
başarıya ulaşmadığını görür. Hz. Ali tarafından O'nu tuzağa düşürmeğe çalışır
ve Şam halkına şöyle der: "Sakın Kays bin Sa'ad'a küfretmeyesiniz ve karşı
gelmeyesiniz, O'na karşı halkı gaza ve sefere hazırlamayasınız, çünkü o bizim
yandaşımızdır ve onun mektupları ve nasihatleri bize gizlice ulaşmaktadır.
Harenbe Köyü'nde bulunan sizin kardeşlerinize nasıl davrandığını görmüyor
musunuz? Onların azıklarını temin ediyor ve her türlü iyilikle onlara muamelede
bulunuyor. "
Muaviye
daha sonra Kays 'tan gelmiş gibi bir mektup uydurmuş ve onun Hz. Osman'ın
kanını talep ederek kendisiyle aynı görüşte olduğunu söyleyerek bu uyduruk
mektubu Şam halkına okumuştu.
Nihayet
bu durumlar Hz. Ali'nin kulağına gelmiş, haberi Muhammed bin Ebi Bekr ve
Muhammed bin Ebi Ca'fer kendisine ulaştırrmşlardı. Ayrıca Şam'da bulunan Hz.
Ali'nin bazı casusları da bu durumu Hz. Ali'ye anlatmışlardı. Hz. Ali bu duruma
karşı hayrete düşer ve doğru olduğunu kabul etmek istemez. Sonra her iki oğlunu
ve Abdullah bin Ca'fer'i çağırarak onlara durumu anlatır. İbn Cafer şöyle der:
"Ey müminlerin Emiri! Şüphelendiğin şeyi bırak da şüphe etmediğin bir şeye
yapışıver. Kays'ı Mısır'dan azlet." Hz. Ali buna karşılık: "Vallahi
ben bütün bu söylenenleri Kays için doğru kabul etmek istemem." derse de
Abdullah bin Ca'fer: "O'nu Mısır'dan azlet; şayet söylenenler doğruysa o
azlini kabul etmeyecek." diyerek ısrar eder. Onlar bu şekilde durumu
görüşürlerken Kays'tan Hz. Ali'ye bir mektup gelir ve bey'at etmeyen kimselere
karşı takındığı tavrı bildirip onları öldürmediğini yazar. İbn Ca'fer:
"İşte beni korkutan da budur. Bunları öldürmesi için kendisine emir
ver!" deyince Hz. Ali Kays'a bir mektup yazarak el-Harenbe Köyü'nde
toplanan adamları öldürmesini emreder. Bu mektup Kays'a ulaşınca Hz. Ali'ye
şöyle bir cevap yazmıştı:
"Hayret
doğrusu! Sana saldırmaktan uzak durup düşmanlarına karşı yanında yer alabilecek
bir kitleyi nasıloluyor da öldürmemi emrediyorsun? Eğer biz onlara karşı
kılıçları bileyecek olursak ve onları kışkırtırsak şunu iyi bil ki sana karşı
düşmanına yardım ederler. Bu konuda benim dediklerime uy ve bundan gel, vazgeç!
Doğru olan görüş onları kendi hallerine terk etmektir, vesselam."
Hz.
Ali Kays'ın bu mektubunu okuyunca İbn Ca'fer şöyle der: "Ey mÜminlerin
emiri! Muhammed bin Ebi Bekr'i Mısır'a vali olarak gönder ve Kays'ı oradan
azlet. Ben şahsen Kays'ın şöyle dediğini işittim: ''Mesleme bin Muhallid'in
öldürülmesiyle ayakta durabilecek bir hükümdarlık son derece kötü bir hükümdarlıktır.''"
Abdullah
bin Ca'fer Muhammed bin Ebi Bekr'in ana bir kardeşi, idi.
Bunun
üzerine Hz. Ali Muhammed bin Ebi Bekr'i Mısır'a vali olarak gönderir. Başka bir
rivayette ise Ester'i gönderdiği kaydedilmektedir. Ancak Ester yolda giderken
vefat ettiğinden dolayı arkasından Muhammed bin Ebi Bekr Mısır'a gönderilmişti.
Muhammed Mısır'a Kays'ın yanına vardığında Kays O'na şöyle der:
"Müminlerin emirine ne oldu, O'nu ne değiştirdi? Acaba benimle O'nun
arasına birisi mi girdi?" Muhammed: "Hayır." der, "Bu
hakimiyet bizim hakimiyetimizdir." Bunun üzerine Kays: "Hayır,
vallahi ben burada bir gün bile duracak değilim!" diyerek son derece
kızgın olarak Medine'ye doğru yönelir. Hz. Osman'ın taraftarlarından olan
Hassan bin Sabit Kays'ın yanına gelerek alay etmeğe başlar ve şöyle der:
"Osman'ı öldürdün, Ali'de seni görevinden azletti. Bu günahı yüklendin de
karşılığında bir şey görmedin." Kays da: "Ey kalbi ve gözü körolası
adam! Vallahi eğer benim kabilemle seninki arasında bir savaş meydana gelmiş
olsaydı senin boynunu vururdum." diye karşılık verir.
Sonra
Mervan bin el-Hakem Kays'ı Medine'de korkutunca o da Selh bin
Huneyf
ile çıkıp Sıffin Savaşı'nda Hz. Ali'nin yanında yer almıştı. Bunun üzerine
Muaviye Mervan'a bir mektup yazarak kızmış ve şöyle demişti: "Vallahi,
eğer Ali'ye yüz bin savaşçı ile yardım etmiş olsaydın benim için Kays bin
Sa'ad'ı O'na göndermenden çok daha kolay gelirdi; çünkü O'nun görüşü ve yeri
çok değişiktir. "
Kays
Hz. Ali'nin yanına gelip olup bitenleri O'na anlatmış ve Hz. Ali O'nun son
derece büyük işler becerdiğini ve her türlü hile ve tuzakları geri çevirdiğini
anlamıştı. O sırada Muhammed bin Ebi Bekr'in Mısır'da öldürüldüğü haberinin
ulaşması üzerine de Kays'ın değerini daha çok anlamış ve birçok işte O'nun
dediklerine uymuştu.
Muhammed
bin Ebi Bekr Hz. Ali'nin mektubuyla Mısır'a vardığında kalkıp mektubu okur ve
şöyle der: "Sizi ve bizleri hidayete erdiren ve her türlü hak konusunda
ihtilafa düşürdüğü halde doğruyu gösteren, cahillerin içinde bulunduğu birçok
durumdan bizi koruyan Allah'a hamd olsun. Biliniz ki müminlerin emiri beni size
vali tayin ederek işittiğiniz gibi sizin işlerinizi bana havale etmiştir. Benim
muvaffakiyetim ancak Allah'ın elinde olan bir şeydir. Ben O'na dayandım ve O'na
güvendim ve O'ndan yardım dilerim. Emirliğim ve yapacağım işlerde Allah'a itaat
ettiğimi görürseniz biliniz ki bu Allah'tandır ve O'nun hidayetindendir. Onun
için Allah'a hamd ediniz ve benim haktan başka herhangi bir iş yaptığımı
görürseniz mutlaka bana bildiriniz ve bu konuda bana serzenişte bulununuz. Ben
bununla daha mutlu olurum ve sizin de göreviniz budur. Allah sizleri ve bizleri
en iyi ve salih ameller işlemeğe rahmetiyle muvaffak kılsın. "
Muhammed,
bir ay kadar Mısır'da durduktan sonra o Hz. Ali'ye bey'atlarını bildirmeyip
kenara çekilen, Kays'ın kendilerine ihsanda bulunduğu adamlara haberler
gönderip şöyle der: "Bize tam olarak ya itaat ediniz ya da şehrimizden
çıkıp gidiniz." Onlar da şöyle cevap verirler: "Biz şimdilik bey'at
etmeyiz. Bizi kendi halimizde bırak, bakalım neler olacak. Bizimle savaşmak
konusunda da sakın acele etmeyesin." Muhammed bunların dediklerine kulak
asmamış, onlar da ona itaat etmemişlerdi. Sıffin Savaşı meydana geldiği zaman
onlar hala Muhammed'den sakımyor ve korkuyorlardı.
Hz.
Ali Muaviye üzerine gitmekten vazgeçip de iş hakem olayına havale edilince
bunlar Muhammed'in üzerine yürüyüp onunla çarpışacaklarını ilan etmişler,
Muhammed de Hars bin Cümhan el-Cu'fi'yi Harenbe köyü üzerine göndermişti.
Burada Kinanaoğulları ve onlara katılanların başında Yezid bin Hars
bulunuyordu. Nihayet aralarında çarpışmalar meydana gelmiş ve Hars bin Cümhan'ı
öldürmüşlerdi. Muhammed arkasından İbn Medahim el-Kelbi'yi üzerlerine
göndermiş, O'nu da öldürmüşlerdi.
Başka
bir rivayette ise Muhammed bin Ebi Bekr ile Muaviye arasında bir sürü
mektuplaşma olduğu anlatılır ki ben bunları herkesin işitmesinde bir fayda
görmediğim için burada yazmağa gerek görmüyorum.
* * *
Bu
yıl içinde, Cemel Olayı'ndan sonra Merv merzubanı Ebraz Hz. Ali'ye gelerek sulh
akdetmişti. Hz. Ali Merv ve civarındaki reisIere mektuplar yazmış ve onlarla
sulh akdetmişken onlar buna uymamışlar ve baş kaldırarak Nisabur Kalesi'nin
kapılarını kapatmışlardı. Bunun üzerine de Hz. Ali bir rivayetle Huleyde bin
Kurra, diğer bir rivayette isa İbn Turayf el-Yerbui'yi Horasan'a göndermişti.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
AMR BİN EL-AS'IN
MUAVİYE'NİN YANINA GİDİP ONA TABİ OLMASI