İBNÜ’L-ESİR

3. CİLT

HİCRİ 36. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

KAYS BİN SA'AD'IN MISIR VALİLİĞİ

 

Hz. Ali bu yılın Safer ayında Kays bin Sa'ad'ı Mısır'a vali tayin etti. Kays bin Sa'ad Resulullah (S.A.V.)'ın ashabından olup ensarın sancağını taşıyanlardan biriydi. Gayet isabetli görüşlere sahip olan cesur bir adamdı. Hz. Ali O'na şöyle demişti: "Seni Mısır'a vali tayin ettim; kalk, oraya git. Güvendiğin ve sevdiğin adamlardan istediğini yanına al ve askerlerinle birlikte Mısır'a yönel. Senin böyle adamlarınla ve askerlerinle oraya varman düşmanlarına korku vereceği gibi, şanın için de daha iyidir. İyilik yapılması gereken kimselere iyiliklerde bulun, kötü kimselere karşı da sakın taviz verme. İnsanların her seviyede olanına karşı iyi davran, onlara karşı yumuşak ol. İnsanlara karşı yumuşaklıkla davranmak güveni getirir." Kays, Hz. Ali'ye şöyle cevap vermişti: "Senin: "Mısır'a askerlerinle birlikte gir." demene bakarak, andolsun ben Medine'den toplayacağım askerlerle oraya gitmem. Mısır'a götürmek üzere davet edeceğim askerlerin Medine'de olması daha iyidir, çünkü senin ihtiyacın olduğu zaman onların senin yakımnda bulunmaları gerekir. Onları sana karşı çıkan kimselere gönderirsin, istediğinde de askerlerine güç katmış olurlar."

 

Kays daha evvel zikrettiğimiz gibi yedi arkadaşıyla birlikte Mısır'a gider. Oraya vardığında camide minbere çıkıp oturur ve Hz. Ali'nin Mısırlılara hitaben yazdığı mektubun getirilip cemaatin huzurunda okunmasını ister. Mektup Mısır halkına karşı okunur. Hz. Ali bu mektupta Kays'ı buraya vali tayin ettiğini, ona bey'at edip yardımcı olmalarını ve hak üzere onunla yardımlaşmalarını emretmektedir. Mektubun okunmasından sonra Kays ayağa kalkıp Müslümanlara hitap eder. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra Müslümanlara şöyle der: "Hakkı getirip batılı yok eden ve zalimlerin vasıflarını belirten Yüce Allah'a hamdederim. Ey insanlar! Bizler Resulullah (S.A.V.)'tan sonra insanların en hayırlısı olarak bildiğimiz bir zata bey'at ederek buraya geldik. Siz de kalkın, Allah'ın kitabı ve Resulünün sünneti gereği ona bey'at edin. Eğer biz sizi böyle bir bey'ata çağırmasak sizin üzerinizde bizim böyle bir bey'at hakkımız olmaz."

 

Sonra halk kalkıp Kays'a Hz. Ali adına bey'at etmiş ve böylece Mısır'da sükunet meydana gelmişti. Kays bin Sa'ad, Mısır'ın çevresine kendi görevlilerini göndermiş, fakat Harenbe adıyla bilinen bir köye adam göndermemişti; çünkü bu köyün halkı Hz. Osman'ın şahadet işini kendilerine bir kalkan yapmışlardı. Bu köye Kinane Kabilesi'ne mensup bir adamla Müdlicoğulları'ndan adı Yezid bin Hars olan birisi reislik etmekteydi. Yezid bin Hars Kays bin Sa'ad'a haber göndererek Hz. Osman'ın kanını talep ediyordu. Diğer taraftan Mesleme bin Muhailid Hz. Osman'ın kanını talep etmeğe başlamıştı. Kays ona haber gönderip şöyle der: "Sana yazıklar olsun! Bana karşı mı geliyorsun? Allah'a yemin ederim Şam'dan Mısır'a kadar her yerin benim olması karşılığında bile seni öldürmek istemem." Buna karşılık Mesleme O'na şöyle haber gönderir: "Sen Mısır valisi olduğun sürece sana elimi uzatmayacağım."

 

Kays ihtiyatlı ve akıllı bir adamdı. Harenbe halkına adam gönderip şöyle demişti: "Ben sizi bey'at konusunda zorlamıyorum ve size ihtiyacım da yoktur." Onlarla sulh yapıp haracını ve diğer zekatlarını rahatlıkla ve güzellikle toplamış ve hiç kimse de karşı çıkmamış, müminlerin emiri Cemel Vak'ası için Basra'ya gidip gelene kadar da bu görevini sürdürmüştü.

 

Muaviye için yeryüzündeki Allah kullarının en tehlikelisi Mısır halkı ve Kays'ın oradaki valiliği olarak gözüküyordu. Hz. Ali Irak halkı ile Kays da Mısır halkı ile Şam üzerine yürüyecek olursa Muaviye her iki taraf arasında kalacaktı. Bu da Muaviye'ye son derece korku veriyordu. Bunun için Muaviye Kays'a şöyle bir mektup yazmıştı:

 

"Allah'ın selamı üzerine olsun. Sizler Hz. Osman'ın bir kamçı vuruşunu, birisine hakaret edişini, birini sefere çıkarmasını, genç birisini vali tayin etmesini uygun görmeyip itiraz ettiniz. Bütün bunlara rağmen O'nun kanının helal olmadığını da biliyorsunuz. Bunun için siz büyük bir günah işleyip ağır bir yük yüklendiniz. Ey Kays! Bu yaptıklarından dolayı Allah'a tövbe et. Senin Osman üzerine gönderilen adamlardan olduğunu biliyoruz. Adamına (Hz. Ali'ye) gelince O'nun da Hz. Osman'ı öldürmek için üzerine adamlar gönderdiği kanaatine vardık. Osman'ın katlinden dolayı senin bağlı bulunduğun topluluğun adamlarından hiçbirinin kemikleri bile kendini kurtaramayacaktır. Ey Kays! Eğer imkanın varsa Osman'ın kanını talep edenlerle birlikte ol ve bu konuda bize katıL. Eğer bize tabi olursan ben zafere erdiğim takdirde sana Irakeyn'in sultanlığını veririm ve hayatta olduğum sürece de bu görevin başında sen olacaksın. Hakimiyetim devam ettiği müddetçe yine akrabalarından arzu ettiğin kimselere de Hicaz valiliğini vereceğim. Ayrıca başka istediklerini söyle ki ben onları sana rahatlıkla vereyim. Bu konuda bana görüşünü bildir."

 

Muaviye'nin bu mektubunu alan Kays O'na karşı kendisini korumağa karar verir, ancak savaşmak konusunda asla acele etmemeyi tercih edip şöyle bir mektup yazar. "Emma ba'd ... Hz. Osman'ın katli konusunda söylediklerini anladım, ancak benim bu konu ile hiçbir alakam yoktur. Benim adamımın da -Hz. Ali'yi kastederek- Osman'ın katli için çalıştığını ve insanları bu yolda aldattığını söylüyorsun. Bu konuda da hiçbir bilgim yoktur. Benim akrabalarımın kemiklerinin de Osman'ın kanından kendilerini kurtaramayacağını söylüyorsun. Oysa Hz. Osman'ın kanını ilk defa talep edecek olan benim akrabalarım ve aşiretim olacaktır. Sana uymam konusunda söylediklerine gelince, benim bu konuda bazı düşüncelerim vardır, düşünmem gerekir. Bu söylediklerinde acele edilmemesi gerekir ... Benim sana ihtiyacım yoktur ve benim tarafımda da hoşuna gitmeyecek hiçbir davranışta bulunulmayacaktır. Yüce Allah'ın neyi takdir edeceğini bizler ve sen görünceye kadar."

 

Muaviye Kays'ın bu mektubunu okuyunca O'nun ne uzakta durduğunu ve ne de kendisine yaklaştığını görür. Bunun için ikinci bir mektup yazar:

 

"Mektubunu okudum, bana yakınlaştığını görmedim ki benimle barış halinde olduğunu kabul edeyim. Benden uzak da düşmedin ki seninle savaşma halinde olduğumu göreyim. Ancak benim gibi bir adamın, her türlü hile ve entrika yapabilecek bir kimsenin hile ve tuzağa düşmesi mümkün değildir. Elinde her türlü adamı, imkanları, atları ve silahları olan kimsenin mağlup olması mümkün değildir. "

 

Kays Muaviye'nin mektubunu görünce O'nunla cebelleşmenin ve O'na karşı kendisini müdafaa edip sözü uzatmanın hiçbir fayda vermeyeceğini anlamış ve bunun üzerine düşündüklerini açığa vuran şöyle bir, mektup yazmıştı:

 

"Emma ba'd. Seni aldatmak istemene, bana tamah etmene ve beni tuzağa düşürmek istemene hayret ediyorum! Beni insanların en hayırlısı, emirliğe en layık olam, hakkı en iyi söyleyeni, en doğru yolda olanı ve Resulullah (S.A.V.)'a en yakın olan bir insana itaatten çıkarıp kötülüğe mi düşürmek istiyorsun? Ve dolayısıyla beni kendine boyun eğmeğe mi çalışıyorsun? Sana itaat etmek demek insanlar içerisinde ehliyetçe en uzak olan, insanlara zorla şahitlik ettirmeğe çalışan, sapık ve Resulullah (S.A.V.)'a en uzak olan birisine itaat etmek demektir. Sen yoldan çıkaranların ve yoldan çıkmış olanların torunlarındansın. Sen iblisin tağutlarından bir tağutsun. Senin benim üzerime gelip Mısır'ı atlarla ve adamlarla dolduracağın ve burayı istila edeceğine dair sözlerine gelince, vallahi eğer seni kendinden başka bir şeye önem veremeyecek şekilde kendinle uğraştırmasam belki söylediklerini yapabilirsin, vesselam."

 

Muaviye Kays'ın mektubunu alınca O'ndan ümidini kesip hazırlamış olduğu hilelerinin başarıya ulaşmadığını görür. Hz. Ali tarafından O'nu tuzağa düşürmeğe çalışır ve Şam halkına şöyle der: "Sakın Kays bin Sa'ad'a küfretmeyesiniz ve karşı gelmeyesiniz, O'na karşı halkı gaza ve sefere hazırlamayasınız, çünkü o bizim yandaşımızdır ve onun mektupları ve nasihatleri bize gizlice ulaşmaktadır. Harenbe Köyü'nde bulunan sizin kardeşlerinize nasıl davrandığını görmüyor musunuz? Onların azıklarını temin ediyor ve her türlü iyilikle onlara muamelede bulunuyor. "

 

Muaviye daha sonra Kays 'tan gelmiş gibi bir mektup uydurmuş ve onun Hz. Osman'ın kanını talep ederek kendisiyle aynı görüşte olduğunu söyleyerek bu uyduruk mektubu Şam halkına okumuştu.

 

Nihayet bu durumlar Hz. Ali'nin kulağına gelmiş, haberi Muhammed bin Ebi Bekr ve Muhammed bin Ebi Ca'fer kendisine ulaştırrmşlardı. Ayrıca Şam'da bulunan Hz. Ali'nin bazı casusları da bu durumu Hz. Ali'ye anlatmışlardı. Hz. Ali bu duruma karşı hayrete düşer ve doğru olduğunu kabul etmek istemez. Sonra her iki oğlunu ve Abdullah bin Ca'fer'i çağırarak onlara durumu anlatır. İbn Cafer şöyle der: "Ey müminlerin Emiri! Şüphelendiğin şeyi bırak da şüphe etmediğin bir şeye yapışıver. Kays'ı Mısır'dan azlet." Hz. Ali buna karşılık: "Vallahi ben bütün bu söylenenleri Kays için doğru kabul etmek istemem." derse de Abdullah bin Ca'fer: "O'nu Mısır'dan azlet; şayet söylenenler doğruysa o azlini kabul etmeyecek." diyerek ısrar eder. Onlar bu şekilde durumu görüşürlerken Kays'tan Hz. Ali'ye bir mektup gelir ve bey'at etmeyen kimselere karşı takındığı tavrı bildirip onları öldürmediğini yazar. İbn Ca'fer: "İşte beni korkutan da budur. Bunları öldürmesi için kendisine emir ver!" deyince Hz. Ali Kays'a bir mektup yazarak el-Harenbe Köyü'nde toplanan adamları öldürmesini emreder. Bu mektup Kays'a ulaşınca Hz. Ali'ye şöyle bir cevap yazmıştı:

 

"Hayret doğrusu! Sana saldırmaktan uzak durup düşmanlarına karşı yanında yer alabilecek bir kitleyi nasıloluyor da öldürmemi emrediyorsun? Eğer biz onlara karşı kılıçları bileyecek olursak ve onları kışkırtırsak şunu iyi bil ki sana karşı düşmanına yardım ederler. Bu konuda benim dediklerime uy ve bundan gel, vazgeç! Doğru olan görüş onları kendi hallerine terk etmektir, vesselam."

 

Hz. Ali Kays'ın bu mektubunu okuyunca İbn Ca'fer şöyle der: "Ey mÜminlerin emiri! Muhammed bin Ebi Bekr'i Mısır'a vali olarak gönder ve Kays'ı oradan azlet. Ben şahsen Kays'ın şöyle dediğini işittim: ''Mesleme bin Muhallid'in öldürülmesiyle ayakta durabilecek bir hükümdarlık son derece kötü bir hükümdarlıktır.''"

 

Abdullah bin Ca'fer Muhammed bin Ebi Bekr'in ana bir kardeşi, idi.

Bunun üzerine Hz. Ali Muhammed bin Ebi Bekr'i Mısır'a vali olarak gönderir. Başka bir rivayette ise Ester'i gönderdiği kaydedilmektedir. Ancak Ester yolda giderken vefat ettiğinden dolayı arkasından Muhammed bin Ebi Bekr Mısır'a gönderilmişti. Muhammed Mısır'a Kays'ın yanına vardığında Kays O'na şöyle der: "Müminlerin emirine ne oldu, O'nu ne değiştirdi? Acaba benimle O'nun arasına birisi mi girdi?" Muhammed: "Hayır." der, "Bu hakimiyet bizim hakimiyetimizdir." Bunun üzerine Kays: "Hayır, vallahi ben burada bir gün bile duracak değilim!" diyerek son derece kızgın olarak Medine'ye doğru yönelir. Hz. Osman'ın taraftarlarından olan Hassan bin Sabit Kays'ın yanına gelerek alay etmeğe başlar ve şöyle der: "Osman'ı öldürdün, Ali'de seni görevinden azletti. Bu günahı yüklendin de karşılığında bir şey görmedin." Kays da: "Ey kalbi ve gözü körolası adam! Vallahi eğer benim kabilemle seninki arasında bir savaş meydana gelmiş olsaydı senin boynunu vururdum." diye karşılık verir.

 

Sonra Mervan bin el-Hakem Kays'ı Medine'de korkutunca o da Selh bin

Huneyf ile çıkıp Sıffin Savaşı'nda Hz. Ali'nin yanında yer almıştı. Bunun üzerine Muaviye Mervan'a bir mektup yazarak kızmış ve şöyle demişti: "Vallahi, eğer Ali'ye yüz bin savaşçı ile yardım etmiş olsaydın benim için Kays bin Sa'ad'ı O'na göndermenden çok daha kolay gelirdi; çünkü O'nun görüşü ve yeri çok değişiktir. "

 

Kays Hz. Ali'nin yanına gelip olup bitenleri O'na anlatmış ve Hz. Ali O'nun son derece büyük işler becerdiğini ve her türlü hile ve tuzakları geri çevirdiğini anlamıştı. O sırada Muhammed bin Ebi Bekr'in Mısır'da öldürüldüğü haberinin ulaşması üzerine de Kays'ın değerini daha çok anlamış ve birçok işte O'nun dediklerine uymuştu.

 

Muhammed bin Ebi Bekr Hz. Ali'nin mektubuyla Mısır'a vardığında kalkıp mektubu okur ve şöyle der: "Sizi ve bizleri hidayete erdiren ve her türlü hak konusunda ihtilafa düşürdüğü halde doğruyu gösteren, cahillerin içinde bulunduğu birçok durumdan bizi koruyan Allah'a hamd olsun. Biliniz ki müminlerin emiri beni size vali tayin ederek işittiğiniz gibi sizin işlerinizi bana havale etmiştir. Benim muvaffakiyetim ancak Allah'ın elinde olan bir şeydir. Ben O'na dayandım ve O'na güvendim ve O'ndan yardım dilerim. Emirliğim ve yapacağım işlerde Allah'a itaat ettiğimi görürseniz biliniz ki bu Allah'tandır ve O'nun hidayetindendir. Onun için Allah'a hamd ediniz ve benim haktan başka herhangi bir iş yaptığımı görürseniz mutlaka bana bildiriniz ve bu konuda bana serzenişte bulununuz. Ben bununla daha mutlu olurum ve sizin de göreviniz budur. Allah sizleri ve bizleri en iyi ve salih ameller işlemeğe rahmetiyle muvaffak kılsın. "

 

Muhammed, bir ay kadar Mısır'da durduktan sonra o Hz. Ali'ye bey'atlarını bildirmeyip kenara çekilen, Kays'ın kendilerine ihsanda bulunduğu adamlara haberler gönderip şöyle der: "Bize tam olarak ya itaat ediniz ya da şehrimizden çıkıp gidiniz." Onlar da şöyle cevap verirler: "Biz şimdilik bey'at etmeyiz. Bizi kendi halimizde bırak, bakalım neler olacak. Bizimle savaşmak konusunda da sakın acele etmeyesin." Muhammed bunların dediklerine kulak asmamış, onlar da ona itaat etmemişlerdi. Sıffin Savaşı meydana geldiği zaman onlar hala Muhammed'den sakımyor ve korkuyorlardı.

 

Hz. Ali Muaviye üzerine gitmekten vazgeçip de iş hakem olayına havale edilince bunlar Muhammed'in üzerine yürüyüp onunla çarpışacaklarını ilan etmişler, Muhammed de Hars bin Cümhan el-Cu'fi'yi Harenbe köyü üzerine göndermişti. Burada Kinanaoğulları ve onlara katılanların başında Yezid bin Hars bulunuyordu. Nihayet aralarında çarpışmalar meydana gelmiş ve Hars bin Cümhan'ı öldürmüşlerdi. Muhammed arkasından İbn Medahim el-Kelbi'yi üzerlerine göndermiş, O'nu da öldürmüşlerdi.

 

Başka bir rivayette ise Muhammed bin Ebi Bekr ile Muaviye arasında bir sürü mektuplaşma olduğu anlatılır ki ben bunları herkesin işitmesinde bir fayda görmediğim için burada yazmağa gerek görmüyorum.

 

*  *  *

 

Bu yıl içinde, Cemel Olayı'ndan sonra Merv merzubanı Ebraz Hz. Ali'ye gelerek sulh akdetmişti. Hz. Ali Merv ve civarındaki reisIere mektuplar yazmış ve onlarla sulh akdetmişken onlar buna uymamışlar ve baş kaldırarak Nisabur Kalesi'nin kapılarını kapatmışlardı. Bunun üzerine de Hz. Ali bir rivayetle Huleyde bin Kurra, diğer bir rivayette isa İbn Turayf el-Yerbui'yi Horasan'a göndermişti.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

AMR BİN EL-AS'IN MUAVİYE'NİN YANINA GİDİP ONA TABİ OLMASI