İBNÜ’L-ESİR

3. CİLT

HİCRİ 35. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

MÜMİNLERİN EMİRİ HZ. ALİ BİN EBİ TALİB'E BEY'AT EDİLMESİ

 

Bu yıl içinde Hz. Ali bin Ebi Talib'e hilafet ile bey'at edildi. Tarihçiler bu bey'atın keyfiyeti hakkında değişik görüşler serdederler. Anlatıldığına göre, Hz. Osman şehit edilince Resulullah (s.a.v.)'in ashabı, muhacirler ve Ensar, aralarında Talha ve Zübeyr'in de bulunduğu kalabalık bir cemaat halinde Hz. Ali'ye gelerek şöyle demişlerdi: "İnsanlara mutlaka bir imam, yani devlet başkanı gerekiyor." Hz. Ali onlara: "Benim bu işinize herhangi bir müdahalem olmaz, siz kimi uygun görür ve seçerseniz ben de ona razı olurum" diye karşılık vermişti. Onlar: "Biz senden başkasını seçmeyiz" demiş ve O'na defalarca gidip gelerek bu isteklerini belirtmişler ve en sonunda şöyle demişlerdi: "Biz bu işe ehil olarak senden daha iyisini ve senden daha hak sahibi bir kimseyi göremiyoruz. Resulullah (s.a.v.)'e olan yakınlığın ve akrabalığın herkesten üstündür. " Ancak O yine şöyle cevap vermişti: "Sakın böyle bir şeye tevessül etmeyiniz, benim vezir olmam emir olmamdan çok daha hayırlı olur." Ancak onlar:

 

"Vallahi biz sana bey'at etmedikçe başka hiçbir şey yapmayız" diye ısrar etmişlerdi. Onların bu ısrarları üzerine Hz. Ali: "Bana yapılacak bey'atin gizli olmaması için bu iş mescitte olsun" demişti, çünkü o sırada bu konuşmalar O'nun evinde yapılmıştı. Başka bir rivayette ise bu konuşmaların Amr bin Mebzuloğulları'na ait bir duvarın kenarında geçtiği söylenir. Hz. Ali üzerinde uzun bir elbise, başında ipekten bir sarık bulunduğu, nalınları elinde olduğu halde bir yay'a dayanarak mescide çıkıp gitmiş ve Müslümanlar da O'na hilafet bey'ati ile bey'at etmişlerdi. Hz. Ali'ye ilk bey'at eden kişi Talha bin Ubeydullah olmuştu. Bey'ata ilk olarak Talha'nın başladığını gören Habib bin Züeyb: "İnna lillah! Bu bey'ata ilk başlayan çolak bir el oldu. Bu iş herhalde hayırla sona ermez!" diye söylenmişti. Arkasından Zübeyr bey'at etmiş, Hz. Ali her ikisine:

 

"İstiyorsanız siz bana bey'at ediniz, istiyorsanız ben size bey'at edeyim." demiş, onlar da: "Hayır, biz sana bey'at edelim" diyerek karşılık vermişlerdi. Daha sonraları Talha ve Zübeyr: "Biz öldürülmekten korktuğumuz için bu bey'atı yaptık. Aslında O'nun bize bey'at etmek istediğini bilmiyorduk" demişlerdi. Hz. Osman'ın şahadetinden dört ay sonra Talha ve Zübeyr Mekke'ye gitmiş ve oraya yerleşmişlerdi. Sonra bütün Müslümanlar Hz. Ali'ye bey'at etmişlerdi. Arkasından Sa'ad bin Ebi Vakkas'ı getirmişler, Hz. Ali O'na: "Bey'at et" deyince O: "Bütün insanlar sana bey'at etmedikçe ben sana bey'at etmem ve benden sana hiçbir zarar gelmez" diye karşılık vermiş, Hz. Ali de: "O'nu bırakınız, gitsin" şeklinde konuşmuştu. Sonra İbn Amir'i getirmişler, Hz. Ali O'na da: "Bey'at et" demiş, İbn Amir: "Bütün insanlar sana bey'at etmedikçe ben sana bey'at etmem" diye karşılık vermişti. Hz. Ali O'na: "Peki, o halde bana bu konuda sana kefil olacak birini göster" deyince İbn Amir: "Bana kefilolabilecek kimseyi görmüyorum" şeklinde cevap vermiş, bunun üzerine el-Eşter: "Bırak da O'nun boynunu uçurayım" diye atılmış, Hz. Ali: "O'nu bırakınız, kefili ben olayım. Senin küçükken de, büyükken de kötü huylu olduğunu biliyorum."

 

Ensardan çok küçük bir grup hariç hepsi Hz. Ali'ye gelip bey'at etmişlerdi. Bey'at etmeyenler arasında Hassan bin Sabit, Ka'ab bin Malik, Mesleme bin Muhallid, Ebu Sa'id el-Hudri, Muhammed bin Mesleme, Nu'man bin Beşir, Zeyd bin Sabit, Rafi' bin Hudeyc, Fudale bin Ubeyd, Ka'ab bin Ücra idiler. Bunların hepsi Hz. Osman'ın taraftarlarıydı. Bunlardan Hassan şair olup ne yaptığını bilmeyen bir adamdı. Zeyd bin Sabit ise Hz. Osman tarafından divan ve beytülmal başkanlığına getirilmişti. Hz. Osman muhasara edilince Zeyd bin Sabit: "Ey Ensar topluluğu! Haydi, ikinci kez Allah'a yardımcılar olunuz" diye konuşmuş Ebu Eyyub O'na: "Vallahi, O sana bir sürü iyiliklerde bulunduğu için yardım etmek istiyorsun" diye karşılık vermişti. Ka'ab bin Malik'e gelince: Hz. Osman O'nu da Müzeyne Kabilesi'nin zekatlarını toplamak üzere görevlendirmiş ve orada topladığı bütün zekat mallarını kendisine bağışlamıştı. Ayrıca Abdullah bin Sellam, Süheyb bin Sinan, Seleme bin Selame bin Vakş, Üsame bin Zeyd, Kudame bin Maz'um ve Muğire bin Şu'be Hz. Ali'ye bey'at etmemişlerdi.

 

Nu'man bin Beşir Hz. Osman'ın hanımı Naile'nin kopan parmakları ile Hz. Osman'ın kanlı gömleğini kapmış ve Şam'a kaçmıştı. Muaviye, Hz. Osman'ın gömleğini ve Naile'nin parmaklarını mescitte açmış, halkı galeyana getirmiş, Şamlılar da bu işe son derece kızmış ve kinlenmişlerdi. Bu kinleri de gittikçe artmıştı. Sonra gömleği kaldırınca onların bu şekilde galeyana geldiğini gören Amr bin el-As Muaviye'ye şöyle demişti: "Devenin yavrusunu uzakta tutarsan ona daha çok sevimli gelir. Onun için onları tekrar mescide as." Muaviye de bunun üzerine kanlı gömleği tekrar mescide asmıştı.

 

Başka bir rivayete göre ise Talha ile Zübeyr Hz. Ali'ye kerhen bey'at etmişlerdi.

Diğer bir rivayette ise şöyle anlatılır: Zübeyr, Süheyb, Seleme bin Selame bin Vakş ve Üsame bin Zeyd bey'at etmemişlerdi.

 

Başka bir rivayette ise şöyle denilmektedir: Talha ve Zübeyr Hz. Ali'ye kerhen bey'at etmişlerdi. Bu rivayeti aktaran olayın şöyle cereyan ettiğini zanneder:

 

Hz. Osman şehit edildikten sonra el-Gafild bin Harb Medine'de beş gün emirlik yapmıştı. isyancılar bu isyanda kendilerine yardım edecek büyük şahsiyetleri arıyor ve onları isyana teşvik ediyorlardı, ancak bu konuda pek yüz görmemişlerdi. Sonra Talha'yı bir bahçe duvarının kenarında bulmuşlardı. Sa'ad ve Zübeyr'in ise Medine'yi terk ettikleri görülmüştü. Ayrıca Ümeyyeoğulları'ndan kaçabilen herkes kaçmıştı. Sa'id bin el-As, Velid ve Mervan kendilerine katılanlarla birlikte Mekke'ye kaçmışlardı. Sonra Mısırlılar Hz. Ali'ye gelmiş, Hz. Ali onları kovmuştu. Küfeliler Zübeyr'e, Basralılar da Talha'ya gelmişler, fakat onlar da aynı şekilde kovulmuşlardı. isyancılar Hz. Osman'ın öldürülmesi konusunda müttefik oldukları halde ondan sonra halife olacak aday konusunda ihtilafa düşmüşlerdi. Sonra Sa'ad bin Ebi Vakkas'a haber gönderip O'nu istemişler, Sa'ad ise şöyle demişti: "Ben ve İbn Ömer bu konuda hiçbir şeye talip değiliz." Arkasından Abdullah bin Ömer'e gitmişler, O da bu isteklerine olumlu cevap vermeyince şaşırıp kalmışlardı. isyancılardan bir grup diğerlerine şöyle demişti: "Eğer buraya toplanan insanlar şehirlerine başkan seçmeden dağılacak olurlarsa biz bu ihtilaftan emin olamayız ve ümmet arasında büyük bir fesat yayılır." Bunun için Medine halkının hepsini toplayarak şöyle demişlerdi: "Ey Medine halkı! Siz şura ehlisiniz ve başkanlığı sizler halledersiniz. Sizin vereceğiniz hüküm ümmetin katında geçerli bir hükümdür. Halifeyi seçip hilafet makamına getiriniz ve biz bu konuda size tabi olalım. Bu gün size akşama kadar mühlet vereceğiz. Vallahi eğer bu işi halletmezseniz yarın Ali'yi, Talha'yı, Zübeyr'i ve yanlarında birçok kimseyi öldürürüz." Bu tehditlerden korkan Müslümanlar Hz. Ali'ye: "islam'ın başına gelen bu felaketi ve bu bedevi halktan çektiğimiz işkence ve eziyetleri görüyorsun. Onun için sana bey'at edelim." demişler, Hz. Ali ise: "Beni bırakınız da bir başkasına gidiniz. Biz öyle bir durumla karşı karşıyayız ki bunun bir sürü yanları ve yönleri vardır. Bu öyle bir nokta ve görevdir ki insanların kalplerini bu konuda birleştirmek ve onların akıllarını bir noktada toplamak mümkün değildir." diye karşılık vermişti. Bunun üzerine: "Hay Allah senden razı olsun! Bizim ve dolayısıyla İslam'ın içinde bulunduğu durumu görmüyor musun? Fitnenin hangi noktaya ulaştığına dikkat etmiyor musun? Peki, bütün bunlara karşılık Allah'tan korkmuyor musun?" deyince, Hz. Ali onların bu sözlerine karşılık: "Peki sizin dediğiniz olsun; yalnız şunu biliniz ki, ben size bu konuda icabet ettim ve bildiklerimi uygulayacağım. Beni bu konuda yalnız bırakacak olursanız ben de aynen sizden bir tek fert gibi davranır, o zaman başa geçireceğiniz kimseye en çok itaat eden ve onun sözünü en çok dinleyen birisi olurum." demiş ve bu hususta ittifak ederek ayrılırken ertesi gün toplanmak üzere sözleşmişlerdi.

 

Medineliler kendi aralarında istişare edip: "Eğer Talha ve Zübeyr de gelip bey'at ederse bu iş rayına oturur" diye konuşmuşlardı. Basralılar Zübeyr'e Hükeym bin Cebele'yi bir grup adamla göndererek alıp getirmiş ve başına kılıcı dayayarak bey'at etmesini istemişler, O da bey'at etmişti. Daha sonra el-Eşter yanındaki bir grup adamla Talha'ya gidip bey'at etmesini istemişti. Talha: "Bırakınız, bakayım diğer insanlar ne yapacaklar, ondan sonra bey'at edeyim" demiş, ancak fırsat vermeden dürte dürte getirip, minbere kadar yaklaştırmışlar, O da minbere çıkıp Hz. Ali'ye bey'at etmişti. Zübeyr şöyle derdi: "Abdikaysoğulları'ndan bir grup eşkıya gelip beni almış, boynuma kılıcı dayayarak zorla bey'at ettirmişlerdi. Mısırlılar Talha ve Zübeyr'in Hz. Ali'ye bey'at ettiklerini ve Medinelilerin bu konuda fikir birliği ettiklerini görünce bir hayli sevinmişlerdi. Fakat buna karşı Küfe ve Basralılar Mısırlılara tabi olduklarından dolayı bir hayli korkmuş, Talha ve Zübeyr'e karşı bayağı kin beslemişlerdi.

 

Hz. Ali'ye bey'at edildiği günün ertesinde yeni halife mescide gelip minbere çıkmıştı. O gün cuma günü idi, Müslümanlar da mescitte toplanmıştı. Hz. Ali onlara minberden şöyle seslenmişti: "Ey insanlar! Kalabalık bir topluluk olarak hilafet için sizin tayin edeceğiniz kimseler dışında hiçbir kimsenin hakkı söz konusu değildir. Sizinle dün bir iş konusunda konuşmuş ve ayrılmıştık. Sizin bana yüklediğiniz bu işi kesinlikle sevmiş değildim, fakat siz bu işi bana yükleme konusunda hayli ısrarlı idiniz. Ben sizin görüşünüz ve rızanız dışında, sizden habersiz olarak, anahtarları benim katımda bulunan mallarınızdan tek bir dirhemi bile alacak ve harcayacak değilim. Eğer dilerseniz hemen şu anda bu işten vazgeçerim." Mescittekiler Hz. Ali'ye şöyle karşılık vermişlerdi: "Dün seninle konuşmamızda ileri sürdüğümüz görüşler aynen devam etmektedir." Bunun üzerine Hz. Ali de: "O halde ey Allah'ım, onların bu dediklerine şahit ol" demişti. Sonra Müslümanlar Talha'yı bey'at etmek üzere Hz. Ali'nin yanına getirdiklerinde Talha: "Ben sana zorla ve kerhen bey'at ediyorum" demiş, arkasından bey'at etmiş ve gitmişti. Talha eli çolak bir kimseydi. O anda orada bulunanlardan birisi şöyle demişti: "İnna lillah ve inna ileyhi raciun ... İlk defa bey'at eden çolak bir kimse oldu. Bu iş artık hayırla sona ermez!" Sonra Zübeyr getirilmiş, Talha'nın bey'at ettiği gibi bey'at etmişti. Ancak O'nun bey'at edip etmediği konusunda muhtelif görüşler vardır. Sonra Hz. Ali'ye muhalif olan bir grup getirilmiş, onlar da bey'at etmiş ve şöyle demişlerdi: "Biz yakın ve uzak, aziz ve zelil olanlar için, Allah'ın kitabının her yönüyle mükemmelolarak uygulanması üzerine bey'at ederiz." Daha sonra orada bulunan bütün Müslümanlar gelip Hz. Ali'ye bey'at etmişlerdi. Bu iş Medinelilerin icma'ı ile arzu ettikleri şekilde gerçekleşmiş ve bey'atın sonunda herkes kendi evine dağılıp gitmişti.

 

Bu yılın Zilhicce ayının bitmesine beş gün kala Hz. Ali'ye bey'at edilmişti. Fakat bazıları Hz. Ali'nin hilafetini Hz. Osman'ın şehit edildiği günden itibaren sayarlar.

 

Hz. Ali kendisine hilafet ile bey'at edildikten sonra mescitte okumuş olduğu hutbesinde Allah'a hamd-ü sena ettikten sonra şunları söylemişti:

 

"Cenab-ı Allah insanlara doğru yolu gösteren, her türlü hayrı ve şerri açıklayan bir kitap indirmiştir. Sizler bu kitapta yazılı olan hayırları alınız ve zikredilen şerlerden uzak durunuz. Allah'ın size farz kılmış olduğu emirleri yerine getiriniz ki onlar sizi cennete iletsin. Cenab-ı Allah sizlere meçhul olmayan bazı şeyleri haram kılmıştır. MüsIümanın kanının haram kılınmasını da diğer bütün haramlar üzerine üstün tutmuştur. Müslümanların haklarını da bir arada kenetlenmek ve samimiyetle İslam'a sarılmakla düzenlemiştir. Müslüman, Müslümanların elinden ve dilinden salim olduğu kimsedir. Müslümanın kanı gerekli haller dışında hiç bir şekilde dökülemez. İnsanların hukukuna riayet ediniz, özellikle ölümü iyi hatırlayınız. İnsanlar sizin önünüzde duruyorlar, fakat sizin arkanızda sizi tehdit eden bir kıyamet saati vardır. Dünya mallarından ne kadar hafif yükler yüklenirseniz diğerlerine o kadar çabuk varırsınız. İnsanlar kendilerini izleyen en sonuncuları bile bekleyip duruyorlar. Şu yeryüzünde Allah'ın kullarının hakları konusunda Allah'tan korkunuz. Her türlü ufak şeylerde, hayvanlara karşı olan davranışlarınızda bile sorumlu olacaksınız. Her konuda Allah'a itaat ediniz ve O'na isyan etmeyiniz. Bir yerde hayır gördüğünüz zaman onu mutlaka alınız, şer gördüğünüz zaman da ondan uzak olmaya çalışınız." Sonra şu ayeti okumuştu: ''Düşünün, ki siz bir zamanlar az idiniz, yer (yüzün) de müstez'aflar idiniz.'' (el-Enfal, 26) ve hutbesini bitirmişti.

 

Bey'at ve hutbeden sonra Hz. Ali evine dönmüş, tam o sırada da Talha, Zübeyr ve ashabdan bazı kimseler O'na uğrayarak şöyle demişlerdi: "Biz sana bey'at ederken Allah'ın hudutlarının ve emirlerinin ikame edilmesini şart koşmuştuk. Görüyorsun onlar bir Müslümanın öldürülmesine katılmış ve kendilerine had uygulanması konusunda kendi kanlarını mubah kılmışlardır." Ancak Hz. Ali onlara şöyle cevap vermişti: "Ey kardeşlerim! Sizin bildiklerinizi ben bilmiyor değilim, ancak onlar şu anda bütün güçleriyle bize hakim olan bir kitle durumundadırlar. Biz ise onlara henüz hakim değiliz. İşte bunları görüyorsunuz. Sizin kölele-riniz ve bedevi Araplar bunlara katılmış, şu anda istedikleri gibi sizi evirip çeviriyorlar. Bu durumda benden istediğiniz hususun infazı konusunda herhangi bir şeyi gerçekleştirmek mümkün müdür, sorarım size?" Bu soruya onlar: "Hayır!" diye cevap vermişler, bunun üzerine Hz. Ali de:

 

"Vallahi, Allah'ın dilediği ve sizin de arzu ettiğiniz bir görüşü ben de arzu eder ve mutlaka ona uyarım; fakat şu anda esmekte olan hava cahiliye devrinde görülen bir ortamı andırıyor, isyancıların takındıkları bir tavır var, yoksa şeytan herhangi bir şeriat ortaya koyup da yeryüzüne ebediyen hakim olacak değildir. Müslümanlar bu konuda harekete geçirilecek olurlarsa bir grup sizin dediklerinize uyar, başka bir grup da bu konuda size muhalefet eder ve sizin bu veya şu şekilde uygun gördüğünüzü bir başkası daha değişik bir şekilde görebilir. Bir başka grup da ne şunu, ne bunu uygun bulup başka bir görüşe saplanabilir. Onun için bekleyiniz, ta ki kalpler iyice sükuna ersin, haklar iyice yerini bulsun. Bekleyiniz ve o zaman benden nasıl bir uygulama gelecek görünüz, ondan sonra tekrar bana geliniz, bu konuda sizinle görüşelim." diye konuşmuştu.

 

Bundan sonra Hz. Ali bu durumlar karşısında Kureyş'e karşı şiddetli davranmış ve onların Medine'den çıkmalarını engellemişti. Ancak Ümeyyeoğulları'ndan bazılarının kaçıp gitmeleri Hz. Ali'yi endişelendirmiş ve Müslümanların tefrikaya düşmelerinden korkmuştu. İşte bunun için bir kısmı Hz. Ali'nin görüşündeydi, bir kısmı da şöyle diyordu: "Şu anda üzerimize düşen görevi yapmamız ve onu asla geciktirmememiz gerekir. Ali görüşünü kendine saklasın ve o Kureyş'e bir başkasından daha otoriter davranmasın."

 

Hz. Ali bu konuşmalarını işitince onları toplamış ve faziletlerinden söz ederek kendilerine olan ihtiyacını, onlara hangi gözle baktığını, onlarsız hiç bir şeyi ayakta tutamayacağını ve kendilerine herhangi bir üstünlüğünün olmayacağını anlatmış, böyle davrandıkları takdirde mükafatlarını Allah'tan alacaklarını bildirmiş ve onlara şöyle seslenmişti: "Efendisine dönmeyen bir köle zimmetsiz olduğunu ispat etmek zorundadır." Medine'deki isyancılardan Sebeiyye'ye mensup olanlar son derece öfkelenerek şöyle demişlerdi: "Yarın aynı şeyler bizim de başımıza gelir ve hiçbir hususta onlara güç yetiremeyiz" Hz. Ali Müslümanlara hitap ederek: "Ey insanlar! Burada bulunan bedevileri çıkarın da kendi ülkelerine gitsinler." demiş, fakat Sebeiyyeliler buna karşı çıkarak Medine' den gitmekten kaçınmış ve bedeviler de gitmeme hususunda onlara uymuşlardı. Bunun üzerine Hz. Ali evine kapanmış, aynı şekilde Talha, Zübeyr ve Hz. Peygamber (S.A.V.)'in ashabından bazı kimseler de evlerine çekilmişlerdi. Hz. Ali şöyle demişti: "Dikkatli olunuz, size karşı isyan edenleri öldürünüz." O'nun bu sözüne Müs-Iümanlar şöyle karşılık vermişlerdi:

 

"Bu isyancıların gözleri artık gör-mez oldu." Hz. Ali de cevaben: "Vallahi böyle devam ederse bundan daha kötü, gözlerinin daha dumana ve büsbütün görmez olacağı günler olacaktır" demiş ve şu beyti söylemişti: ''Eğer kavmim bana itaat etseydi Düşmanın kafasını bunaltacak emirler verirdim.''

 

Talha, Hz. Ali'ye şöyle demişti: "Bana izin ver, Basra'ya gideyim, çok kısa bir zaman sonra bir grup atlıyla geri döneyim." Zübeyr de aynı şekilde:

 

"Bırak da Kufe'ye gideyim ve sana hemen bir grup atlı getireyim." demiş, Hz. Ali ise onlara: "Bırakın da bu konuda biraz düşüneyim" şeklinde cevap vermişti.

 

Abdullah bin Abbas şöyle anlatır: "Hz. Osman'ın şahadetinden sonra Mekke'den dönmüş ve Ali'ye uğramıştım. Yanında Muğire bin Şu'be'yi gördüm, ikisi sohbet ediyorlardı. Oraya vardığımda Muğire bin Şu'be çıkıp gitti. Ali'ye: "Bu adam sana ne söyledi?" diye sorunca Ali bana şunları anlattı:

 

"Daha önceki bir gelişinde bana: <<itaat etmemizi ve sana öğütlerde bulunmamızı istemem senin hakkındır ve sen hayatta kalan iyilerden birisin. Bu gün bir görüşü koruman ve onunla amel etmen yarın ona sahip çıkmandan daha iyidir. Bu gün kaybolacak olan bir şey ise yarın çok daha büyüğünü kaybettirir. Bunun için Muaviye'yi, İbn Amir'i ve Osman'ın diğer valilerini yerlerinde bırak, gelip sana bey'at etsinler ve insanların heyecanları yatışsın. Sonra ilerde istediklerini azleder istediklerini de yerinde bırakırsın.'' demiş, ben ise onun bu söylediklerine kulak asmayarak şöyle karşılık vermiştim: ''Ben dünyadaki işlerim yürüsün diye dinime zarar verecek şekilde dalkavukluk yapamam.'' Bunun üzerine Muğire: ''Eğer benim dediklerimi dinlemeyip istemediğim kimseleri azledecek olursan hiç değil de Muaviye'yi yerinde bırak, çünkü o gerçekten cesur bir kimsedir ve Şam halkı üzerinde otorite sahibi olup onlara sözünü dinletmektedir. Sen de bunu iyi biliyorsun. Ömer bin el-Hattab O'na Şam valiliğini bundan dolayı vermişti.'' diye konuşmuş, benim O'na: ''Hayır, vallahi Muaviye'yi iki gün dahi görevinde bırakmayacağım.'' diyerek karşılık vermeden üzerine de çekip gitmişti. Gittiğinde benim, bu konuda hata içinde olduğum kanaatini taşıyordu. Şimdi de geri geldi ve bana şunları söyledi: ''Ben sana geçen gün bazı tavsiyelerde bulunmuştum ve sen bana muhalefet etmiştin. Sonra düşündüm ve şu kanaate vardım ki senin onlardan istediklerini azletmen ve yerlerine güveneceğin adamları tayin etmen daha iyi olacaktır. Gerçekten onların yerine tayin edeceğin kimseler mutlaka onlardan daha hayırlı kimseler olacaktır.''"

 

İbn Abbas şöyle anlatır: "Bu sözler üzerine Ali'ye şöyle dedim: ''Birinci gelişinde gerçekten sana nasihatlerde bulunmuştur, fakat bu ikinci gelişinde söyledikleri ile seni aldatmış bulunmaktadır.'' Ali bana: ''Peki bana neden nasihat etti dersin?'' diye sorunca ben: ''Muaviye ve arkadaşları dünya ehlidirler. Eğer onları yerlerinde bırakırsan onlar hilafete kim gelirse gelsin, buna aldırmayarak görevlerini sürdürmeye bakarlar. Onları görevlerinden azledecek olursan da 'Bu hilafet işi şuraya başvurulmadan gerçekleştirilmiştir ve o bizim akrabamızı öldürdü' deyip insanları senin aleyhine kışkırtmaya çalışırlar, ondan sonra da Şam ve Irak senin aleyhine geçer. Diğer taraftan ben Talha ve Zübeyr'in sana itaat edeceklerine ihtimal vermiyorum. Benim de sana tavsiye edebileceğim bir husus vardır ki o da şudur: Muaviye'yi yerinde bırak, eğer sana bey'at ederse makamından etmek işi bana kalsın'' diye cevap verdim. Bunun üzerine Ali bana şöyle dedi: ''Hayır, vallahi ben ona kılıcımla cezalandırmaktan başka bir şey verecek değilim.'' Ben: ''Sen cesur ve güçlü bir adamsın, bunun için de harp taktiği konusunda iyi bir görüşe sahip bulunmuyorsun. Resülullah (s.a.v.)'in 'Harp hiledir.' sözünü işitmedin mi?'' deyince: ''Evet'' diye cevap verdi. Devamla şöyle dedim: ''Öyleyse, eğer benim sözümü dinleyecek olursan işi bana bırak. Ben onları bir çırpıda yerlerinden ederim. Onlar olup biten işlerin arkasından bakıp kalacaklar, ne olduğunu, başlarına neyin geldiğini anlayamayacaklar ve senin de bu konuda hiç bir taksiratın ve günahın olmayacaktır'' Bu sözlerime Ali şöyle karşılık verdi: ''Ey İbn Abbas! Ben ne senin, ne de Muaviye'nin yardımlarınıza muhtacım.'' Bunun üzerine İbn Abbas O'na şöyle söylediğini anlatır: ''Sen haklı dahi olsan bu konuda sözümü dinle ve kapını örterek otur. Bedeviler ve Araplar birçok şeyi görüp denediler ve şüphesiz sana muhtaçtırlar, fakat sen bu adamlara uyup da Muaviye ve diğerlerini azletmeye kalkışırsan yarın insanlar sana Osman'ın kanını da yüklerler.'' Hz. Ali bu söylenenlere kulak asmayıp şöyle der: ''Sen bana nasihat ediyorsun, benim düşündüğüm şey ise bana karşı geldiğin zaman itaat etmeni istemektir.'' İbn Abbas'ın: ''Evet, öyle olsun ve benim için en kolay şey sana itaat etmektir'' demesi üzerine Hz. Ali şöyle karşılık verir: ''Seni Şam'a vali tayin ettim, haydi oraya git.'' İbn Abbas da bunun üzerine: ''Hayır, bence bu doğru değildir. Muaviye Ümeyyeoğulları'ndan olup Hz. Osman'ın amcası oğlu ve valisidir. Osman'a karşılık benim boynumu vurdurabilir ve ben bundan emin olamam. En azından tutup sana olan yakınlığımdan dolayı, beni hapseder ve beni muhakeme edebilir. Sana yüklenecek her şey bana da yüklenecektir. Muaviye'ye mektup yaz, O'nu yerinde bırak ve bir takım vaatlerde bulun.'' der. Ali ise: ''Hayır, vallahi bu ebediyen olmayacak.'' diyerek karşılık verir."

 

Anlatıldığına göre, Muğire bin Şu'be şöyle demiş: "Ben Ali'ye nasihat ettim, nasihatimi kabul etmedi. Arkasından O'nu aldattım." ve çıkıp Mekke'ye gitmişti.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

BU (35.) YILIN DİĞER OLAYLARI