İBNÜ’L-ESİR |
3. CİLT |
MÜMİNLERİN
EMİRİ HZ. ALİ BİN EBİ TALİB'E BEY'AT EDİLMESİ
Bu
yıl içinde Hz. Ali bin Ebi Talib'e hilafet ile bey'at edildi. Tarihçiler bu bey'atın
keyfiyeti hakkında değişik görüşler serdederler. Anlatıldığına göre, Hz. Osman
şehit edilince Resulullah (s.a.v.)'in ashabı, muhacirler ve Ensar, aralarında
Talha ve Zübeyr'in de bulunduğu kalabalık bir cemaat halinde Hz. Ali'ye gelerek
şöyle demişlerdi: "İnsanlara mutlaka bir imam, yani devlet başkanı
gerekiyor." Hz. Ali onlara: "Benim bu işinize herhangi bir müdahalem
olmaz, siz kimi uygun görür ve seçerseniz ben de ona razı olurum" diye
karşılık vermişti. Onlar: "Biz senden başkasını seçmeyiz" demiş ve
O'na defalarca gidip gelerek bu isteklerini belirtmişler ve en sonunda şöyle
demişlerdi: "Biz bu işe ehil olarak senden daha iyisini ve senden daha hak
sahibi bir kimseyi göremiyoruz. Resulullah (s.a.v.)'e olan yakınlığın ve
akrabalığın herkesten üstündür. " Ancak O yine şöyle cevap vermişti:
"Sakın böyle bir şeye tevessül etmeyiniz, benim vezir olmam emir olmamdan
çok daha hayırlı olur." Ancak onlar:
"Vallahi
biz sana bey'at etmedikçe başka hiçbir şey yapmayız" diye ısrar
etmişlerdi. Onların bu ısrarları üzerine Hz. Ali: "Bana yapılacak bey'atin
gizli olmaması için bu iş mescitte olsun" demişti, çünkü o sırada bu
konuşmalar O'nun evinde yapılmıştı. Başka bir rivayette ise bu konuşmaların Amr
bin Mebzuloğulları'na ait bir duvarın kenarında geçtiği söylenir. Hz. Ali
üzerinde uzun bir elbise, başında ipekten bir sarık bulunduğu, nalınları elinde
olduğu halde bir yay'a dayanarak mescide çıkıp gitmiş ve Müslümanlar da O'na
hilafet bey'ati ile bey'at etmişlerdi. Hz. Ali'ye ilk bey'at eden kişi Talha bin
Ubeydullah olmuştu. Bey'ata ilk olarak Talha'nın başladığını gören Habib bin
Züeyb: "İnna lillah! Bu bey'ata ilk başlayan çolak bir el oldu. Bu iş
herhalde hayırla sona ermez!" diye söylenmişti. Arkasından Zübeyr bey'at
etmiş, Hz. Ali her ikisine:
"İstiyorsanız
siz bana bey'at ediniz, istiyorsanız ben size bey'at edeyim." demiş, onlar
da: "Hayır, biz sana bey'at edelim" diyerek karşılık vermişlerdi.
Daha sonraları Talha ve Zübeyr: "Biz öldürülmekten korktuğumuz için bu
bey'atı yaptık. Aslında O'nun bize bey'at etmek istediğini bilmiyorduk"
demişlerdi. Hz. Osman'ın şahadetinden dört ay sonra Talha ve Zübeyr Mekke'ye
gitmiş ve oraya yerleşmişlerdi. Sonra bütün Müslümanlar Hz. Ali'ye bey'at
etmişlerdi. Arkasından Sa'ad bin Ebi Vakkas'ı getirmişler, Hz. Ali O'na:
"Bey'at et" deyince O: "Bütün insanlar sana bey'at etmedikçe ben
sana bey'at etmem ve benden sana hiçbir zarar gelmez" diye karşılık
vermiş, Hz. Ali de: "O'nu bırakınız, gitsin" şeklinde konuşmuştu.
Sonra İbn Amir'i getirmişler, Hz. Ali O'na da: "Bey'at et" demiş, İbn
Amir: "Bütün insanlar sana bey'at etmedikçe ben sana bey'at etmem"
diye karşılık vermişti. Hz. Ali O'na: "Peki, o halde bana bu konuda sana
kefil olacak birini göster" deyince İbn Amir: "Bana kefilolabilecek
kimseyi görmüyorum" şeklinde cevap vermiş, bunun üzerine el-Eşter:
"Bırak da O'nun boynunu uçurayım" diye atılmış, Hz. Ali: "O'nu
bırakınız, kefili ben olayım. Senin küçükken de, büyükken de kötü huylu
olduğunu biliyorum."
Ensardan
çok küçük bir grup hariç hepsi Hz. Ali'ye gelip bey'at etmişlerdi. Bey'at
etmeyenler arasında Hassan bin Sabit, Ka'ab bin Malik, Mesleme bin Muhallid,
Ebu Sa'id el-Hudri, Muhammed bin Mesleme, Nu'man bin Beşir, Zeyd bin Sabit,
Rafi' bin Hudeyc, Fudale bin Ubeyd, Ka'ab bin Ücra idiler. Bunların hepsi Hz.
Osman'ın taraftarlarıydı. Bunlardan Hassan şair olup ne yaptığını bilmeyen bir
adamdı. Zeyd bin Sabit ise Hz. Osman tarafından divan ve beytülmal başkanlığına
getirilmişti. Hz. Osman muhasara edilince Zeyd bin Sabit: "Ey Ensar
topluluğu! Haydi, ikinci kez Allah'a yardımcılar olunuz" diye konuşmuş Ebu
Eyyub O'na: "Vallahi, O sana bir sürü iyiliklerde bulunduğu için yardım
etmek istiyorsun" diye karşılık vermişti. Ka'ab bin Malik'e gelince: Hz.
Osman O'nu da Müzeyne Kabilesi'nin zekatlarını toplamak üzere görevlendirmiş ve
orada topladığı bütün zekat mallarını kendisine bağışlamıştı. Ayrıca Abdullah
bin Sellam, Süheyb bin Sinan, Seleme bin Selame bin Vakş, Üsame bin Zeyd,
Kudame bin Maz'um ve Muğire bin Şu'be Hz. Ali'ye bey'at etmemişlerdi.
Nu'man
bin Beşir Hz. Osman'ın hanımı Naile'nin kopan parmakları ile Hz. Osman'ın kanlı
gömleğini kapmış ve Şam'a kaçmıştı. Muaviye, Hz. Osman'ın gömleğini ve
Naile'nin parmaklarını mescitte açmış, halkı galeyana getirmiş, Şamlılar da bu
işe son derece kızmış ve kinlenmişlerdi. Bu kinleri de gittikçe artmıştı. Sonra
gömleği kaldırınca onların bu şekilde galeyana geldiğini gören Amr bin el-As
Muaviye'ye şöyle demişti: "Devenin yavrusunu uzakta tutarsan ona daha çok
sevimli gelir. Onun için onları tekrar mescide as." Muaviye de bunun
üzerine kanlı gömleği tekrar mescide asmıştı.
Başka
bir rivayete göre ise Talha ile Zübeyr Hz. Ali'ye kerhen bey'at etmişlerdi.
Diğer
bir rivayette ise şöyle anlatılır: Zübeyr, Süheyb, Seleme bin Selame bin Vakş
ve Üsame bin Zeyd bey'at etmemişlerdi.
Başka
bir rivayette ise şöyle denilmektedir: Talha ve Zübeyr Hz. Ali'ye kerhen bey'at
etmişlerdi. Bu rivayeti aktaran olayın şöyle cereyan ettiğini zanneder:
Hz.
Osman şehit edildikten sonra el-Gafild bin Harb Medine'de beş gün emirlik
yapmıştı. isyancılar bu isyanda kendilerine yardım edecek büyük şahsiyetleri
arıyor ve onları isyana teşvik ediyorlardı, ancak bu konuda pek yüz
görmemişlerdi. Sonra Talha'yı bir bahçe duvarının kenarında bulmuşlardı. Sa'ad
ve Zübeyr'in ise Medine'yi terk ettikleri görülmüştü. Ayrıca
Ümeyyeoğulları'ndan kaçabilen herkes kaçmıştı. Sa'id bin el-As, Velid ve Mervan
kendilerine katılanlarla birlikte Mekke'ye kaçmışlardı. Sonra Mısırlılar Hz.
Ali'ye gelmiş, Hz. Ali onları kovmuştu. Küfeliler Zübeyr'e, Basralılar da
Talha'ya gelmişler, fakat onlar da aynı şekilde kovulmuşlardı. isyancılar Hz.
Osman'ın öldürülmesi konusunda müttefik oldukları halde ondan sonra halife
olacak aday konusunda ihtilafa düşmüşlerdi. Sonra Sa'ad bin Ebi Vakkas'a haber
gönderip O'nu istemişler, Sa'ad ise şöyle demişti: "Ben ve İbn Ömer bu
konuda hiçbir şeye talip değiliz." Arkasından Abdullah bin Ömer'e
gitmişler, O da bu isteklerine olumlu cevap vermeyince şaşırıp kalmışlardı.
isyancılardan bir grup diğerlerine şöyle demişti: "Eğer buraya toplanan
insanlar şehirlerine başkan seçmeden dağılacak olurlarsa biz bu ihtilaftan emin
olamayız ve ümmet arasında büyük bir fesat yayılır." Bunun için Medine
halkının hepsini toplayarak şöyle demişlerdi: "Ey Medine halkı! Siz şura
ehlisiniz ve başkanlığı sizler halledersiniz. Sizin vereceğiniz hüküm ümmetin
katında geçerli bir hükümdür. Halifeyi seçip hilafet makamına getiriniz ve biz
bu konuda size tabi olalım. Bu gün size akşama kadar mühlet vereceğiz. Vallahi
eğer bu işi halletmezseniz yarın Ali'yi, Talha'yı, Zübeyr'i ve yanlarında
birçok kimseyi öldürürüz." Bu tehditlerden korkan Müslümanlar Hz. Ali'ye:
"islam'ın başına gelen bu felaketi ve bu bedevi halktan çektiğimiz işkence
ve eziyetleri görüyorsun. Onun için sana bey'at edelim." demişler, Hz. Ali
ise: "Beni bırakınız da bir başkasına gidiniz. Biz öyle bir durumla karşı
karşıyayız ki bunun bir sürü yanları ve yönleri vardır. Bu öyle bir nokta ve
görevdir ki insanların kalplerini bu konuda birleştirmek ve onların akıllarını
bir noktada toplamak mümkün değildir." diye karşılık vermişti. Bunun
üzerine: "Hay Allah senden razı olsun! Bizim ve dolayısıyla İslam'ın
içinde bulunduğu durumu görmüyor musun? Fitnenin hangi noktaya ulaştığına
dikkat etmiyor musun? Peki, bütün bunlara karşılık Allah'tan korkmuyor
musun?" deyince, Hz. Ali onların bu sözlerine karşılık: "Peki sizin
dediğiniz olsun; yalnız şunu biliniz ki, ben size bu konuda icabet ettim ve
bildiklerimi uygulayacağım. Beni bu konuda yalnız bırakacak olursanız ben de
aynen sizden bir tek fert gibi davranır, o zaman başa geçireceğiniz kimseye en
çok itaat eden ve onun sözünü en çok dinleyen birisi olurum." demiş ve bu
hususta ittifak ederek ayrılırken ertesi gün toplanmak üzere sözleşmişlerdi.
Medineliler
kendi aralarında istişare edip: "Eğer Talha ve Zübeyr de gelip bey'at
ederse bu iş rayına oturur" diye konuşmuşlardı. Basralılar Zübeyr'e Hükeym
bin Cebele'yi bir grup adamla göndererek alıp getirmiş ve başına kılıcı
dayayarak bey'at etmesini istemişler, O da bey'at etmişti. Daha sonra el-Eşter
yanındaki bir grup adamla Talha'ya gidip bey'at etmesini istemişti. Talha:
"Bırakınız, bakayım diğer insanlar ne yapacaklar, ondan sonra bey'at
edeyim" demiş, ancak fırsat vermeden dürte dürte getirip, minbere kadar
yaklaştırmışlar, O da minbere çıkıp Hz. Ali'ye bey'at etmişti. Zübeyr şöyle
derdi: "Abdikaysoğulları'ndan bir grup eşkıya gelip beni almış, boynuma
kılıcı dayayarak zorla bey'at ettirmişlerdi. Mısırlılar Talha ve Zübeyr'in Hz.
Ali'ye bey'at ettiklerini ve Medinelilerin bu konuda fikir birliği ettiklerini
görünce bir hayli sevinmişlerdi. Fakat buna karşı Küfe ve Basralılar
Mısırlılara tabi olduklarından dolayı bir hayli korkmuş, Talha ve Zübeyr'e
karşı bayağı kin beslemişlerdi.
Hz.
Ali'ye bey'at edildiği günün ertesinde yeni halife mescide gelip minbere
çıkmıştı. O gün cuma günü idi, Müslümanlar da mescitte toplanmıştı. Hz. Ali
onlara minberden şöyle seslenmişti: "Ey insanlar! Kalabalık bir topluluk
olarak hilafet için sizin tayin edeceğiniz kimseler dışında hiçbir kimsenin
hakkı söz konusu değildir. Sizinle dün bir iş konusunda konuşmuş ve
ayrılmıştık. Sizin bana yüklediğiniz bu işi kesinlikle sevmiş değildim, fakat
siz bu işi bana yükleme konusunda hayli ısrarlı idiniz. Ben sizin görüşünüz ve
rızanız dışında, sizden habersiz olarak, anahtarları benim katımda bulunan
mallarınızdan tek bir dirhemi bile alacak ve harcayacak değilim. Eğer
dilerseniz hemen şu anda bu işten vazgeçerim." Mescittekiler Hz. Ali'ye
şöyle karşılık vermişlerdi: "Dün seninle konuşmamızda ileri sürdüğümüz
görüşler aynen devam etmektedir." Bunun üzerine Hz. Ali de: "O halde
ey Allah'ım, onların bu dediklerine şahit ol" demişti. Sonra Müslümanlar
Talha'yı bey'at etmek üzere Hz. Ali'nin yanına getirdiklerinde Talha: "Ben
sana zorla ve kerhen bey'at ediyorum" demiş, arkasından bey'at etmiş ve
gitmişti. Talha eli çolak bir kimseydi. O anda orada bulunanlardan birisi şöyle
demişti: "İnna lillah ve inna ileyhi raciun ... İlk defa bey'at eden çolak
bir kimse oldu. Bu iş artık hayırla sona ermez!" Sonra Zübeyr getirilmiş,
Talha'nın bey'at ettiği gibi bey'at etmişti. Ancak O'nun bey'at edip etmediği
konusunda muhtelif görüşler vardır. Sonra Hz. Ali'ye muhalif olan bir grup
getirilmiş, onlar da bey'at etmiş ve şöyle demişlerdi: "Biz yakın ve uzak,
aziz ve zelil olanlar için, Allah'ın kitabının her yönüyle mükemmelolarak
uygulanması üzerine bey'at ederiz." Daha sonra orada bulunan bütün
Müslümanlar gelip Hz. Ali'ye bey'at etmişlerdi. Bu iş Medinelilerin icma'ı ile
arzu ettikleri şekilde gerçekleşmiş ve bey'atın sonunda herkes kendi evine
dağılıp gitmişti.
Bu
yılın Zilhicce ayının bitmesine beş gün kala Hz. Ali'ye bey'at edilmişti. Fakat
bazıları Hz. Ali'nin hilafetini Hz. Osman'ın şehit edildiği günden itibaren
sayarlar.
Hz.
Ali kendisine hilafet ile bey'at edildikten sonra mescitte okumuş olduğu
hutbesinde Allah'a hamd-ü sena ettikten sonra şunları söylemişti:
"Cenab-ı
Allah insanlara doğru yolu gösteren, her türlü hayrı ve şerri açıklayan bir
kitap indirmiştir. Sizler bu kitapta yazılı olan hayırları alınız ve zikredilen
şerlerden uzak durunuz. Allah'ın size farz kılmış olduğu emirleri yerine
getiriniz ki onlar sizi cennete iletsin. Cenab-ı Allah sizlere meçhul olmayan
bazı şeyleri haram kılmıştır. MüsIümanın kanının haram kılınmasını da diğer
bütün haramlar üzerine üstün tutmuştur. Müslümanların haklarını da bir arada
kenetlenmek ve samimiyetle İslam'a sarılmakla düzenlemiştir. Müslüman,
Müslümanların elinden ve dilinden salim olduğu kimsedir. Müslümanın kanı
gerekli haller dışında hiç bir şekilde dökülemez. İnsanların hukukuna riayet
ediniz, özellikle ölümü iyi hatırlayınız. İnsanlar sizin önünüzde duruyorlar,
fakat sizin arkanızda sizi tehdit eden bir kıyamet saati vardır. Dünya
mallarından ne kadar hafif yükler yüklenirseniz diğerlerine o kadar çabuk varırsınız.
İnsanlar kendilerini izleyen en sonuncuları bile bekleyip duruyorlar. Şu
yeryüzünde Allah'ın kullarının hakları konusunda Allah'tan korkunuz. Her türlü
ufak şeylerde, hayvanlara karşı olan davranışlarınızda bile sorumlu
olacaksınız. Her konuda Allah'a itaat ediniz ve O'na isyan etmeyiniz. Bir yerde
hayır gördüğünüz zaman onu mutlaka alınız, şer gördüğünüz zaman da ondan uzak
olmaya çalışınız." Sonra şu ayeti okumuştu: ''Düşünün, ki siz bir zamanlar
az idiniz, yer (yüzün) de müstez'aflar idiniz.'' (el-Enfal, 26) ve hutbesini
bitirmişti.
Bey'at
ve hutbeden sonra Hz. Ali evine dönmüş, tam o sırada da Talha, Zübeyr ve
ashabdan bazı kimseler O'na uğrayarak şöyle demişlerdi: "Biz sana bey'at
ederken Allah'ın hudutlarının ve emirlerinin ikame edilmesini şart koşmuştuk.
Görüyorsun onlar bir Müslümanın öldürülmesine katılmış ve kendilerine had
uygulanması konusunda kendi kanlarını mubah kılmışlardır." Ancak Hz. Ali
onlara şöyle cevap vermişti: "Ey kardeşlerim! Sizin bildiklerinizi ben
bilmiyor değilim, ancak onlar şu anda bütün güçleriyle bize hakim olan bir
kitle durumundadırlar. Biz ise onlara henüz hakim değiliz. İşte bunları
görüyorsunuz. Sizin kölele-riniz ve bedevi Araplar bunlara katılmış, şu anda
istedikleri gibi sizi evirip çeviriyorlar. Bu durumda benden istediğiniz
hususun infazı konusunda herhangi bir şeyi gerçekleştirmek mümkün müdür,
sorarım size?" Bu soruya onlar: "Hayır!" diye cevap vermişler,
bunun üzerine Hz. Ali de:
"Vallahi,
Allah'ın dilediği ve sizin de arzu ettiğiniz bir görüşü ben de arzu eder ve
mutlaka ona uyarım; fakat şu anda esmekte olan hava cahiliye devrinde görülen
bir ortamı andırıyor, isyancıların takındıkları bir tavır var, yoksa şeytan
herhangi bir şeriat ortaya koyup da yeryüzüne ebediyen hakim olacak değildir.
Müslümanlar bu konuda harekete geçirilecek olurlarsa bir grup sizin
dediklerinize uyar, başka bir grup da bu konuda size muhalefet eder ve sizin bu
veya şu şekilde uygun gördüğünüzü bir başkası daha değişik bir şekilde
görebilir. Bir başka grup da ne şunu, ne bunu uygun bulup başka bir görüşe
saplanabilir. Onun için bekleyiniz, ta ki kalpler iyice sükuna ersin, haklar
iyice yerini bulsun. Bekleyiniz ve o zaman benden nasıl bir uygulama gelecek
görünüz, ondan sonra tekrar bana geliniz, bu konuda sizinle görüşelim." diye
konuşmuştu.
Bundan
sonra Hz. Ali bu durumlar karşısında Kureyş'e karşı şiddetli davranmış ve
onların Medine'den çıkmalarını engellemişti. Ancak Ümeyyeoğulları'ndan
bazılarının kaçıp gitmeleri Hz. Ali'yi endişelendirmiş ve Müslümanların
tefrikaya düşmelerinden korkmuştu. İşte bunun için bir kısmı Hz. Ali'nin
görüşündeydi, bir kısmı da şöyle diyordu: "Şu anda üzerimize düşen görevi
yapmamız ve onu asla geciktirmememiz gerekir. Ali görüşünü kendine saklasın ve
o Kureyş'e bir başkasından daha otoriter davranmasın."
Hz.
Ali bu konuşmalarını işitince onları toplamış ve faziletlerinden söz ederek
kendilerine olan ihtiyacını, onlara hangi gözle baktığını, onlarsız hiç bir
şeyi ayakta tutamayacağını ve kendilerine herhangi bir üstünlüğünün
olmayacağını anlatmış, böyle davrandıkları takdirde mükafatlarını Allah'tan
alacaklarını bildirmiş ve onlara şöyle seslenmişti: "Efendisine dönmeyen
bir köle zimmetsiz olduğunu ispat etmek zorundadır." Medine'deki
isyancılardan Sebeiyye'ye mensup olanlar son derece öfkelenerek şöyle
demişlerdi: "Yarın aynı şeyler bizim de başımıza gelir ve hiçbir hususta
onlara güç yetiremeyiz" Hz. Ali Müslümanlara hitap ederek: "Ey
insanlar! Burada bulunan bedevileri çıkarın da kendi ülkelerine
gitsinler." demiş, fakat Sebeiyyeliler buna karşı çıkarak Medine' den
gitmekten kaçınmış ve bedeviler de gitmeme hususunda onlara uymuşlardı. Bunun
üzerine Hz. Ali evine kapanmış, aynı şekilde Talha, Zübeyr ve Hz. Peygamber
(S.A.V.)'in ashabından bazı kimseler de evlerine çekilmişlerdi. Hz. Ali şöyle demişti:
"Dikkatli olunuz, size karşı isyan edenleri öldürünüz." O'nun bu
sözüne Müs-Iümanlar şöyle karşılık vermişlerdi:
"Bu
isyancıların gözleri artık gör-mez oldu." Hz. Ali de cevaben: "Vallahi
böyle devam ederse bundan daha kötü, gözlerinin daha dumana ve büsbütün görmez
olacağı günler olacaktır" demiş ve şu beyti söylemişti: ''Eğer kavmim bana
itaat etseydi Düşmanın kafasını bunaltacak emirler verirdim.''
Talha,
Hz. Ali'ye şöyle demişti: "Bana izin ver, Basra'ya gideyim, çok kısa bir
zaman sonra bir grup atlıyla geri döneyim." Zübeyr de aynı şekilde:
"Bırak
da Kufe'ye gideyim ve sana hemen bir grup atlı getireyim." demiş, Hz. Ali
ise onlara: "Bırakın da bu konuda biraz düşüneyim" şeklinde cevap
vermişti.
Abdullah
bin Abbas şöyle anlatır: "Hz. Osman'ın şahadetinden sonra Mekke'den dönmüş
ve Ali'ye uğramıştım. Yanında Muğire bin Şu'be'yi gördüm, ikisi sohbet
ediyorlardı. Oraya vardığımda Muğire bin Şu'be çıkıp gitti. Ali'ye: "Bu
adam sana ne söyledi?" diye sorunca Ali bana şunları anlattı:
"Daha
önceki bir gelişinde bana: <<itaat etmemizi ve sana öğütlerde bulunmamızı
istemem senin hakkındır ve sen hayatta kalan iyilerden birisin. Bu gün bir
görüşü koruman ve onunla amel etmen yarın ona sahip çıkmandan daha iyidir. Bu
gün kaybolacak olan bir şey ise yarın çok daha büyüğünü kaybettirir. Bunun için
Muaviye'yi, İbn Amir'i ve Osman'ın diğer valilerini yerlerinde bırak, gelip
sana bey'at etsinler ve insanların heyecanları yatışsın. Sonra ilerde
istediklerini azleder istediklerini de yerinde bırakırsın.'' demiş, ben ise
onun bu söylediklerine kulak asmayarak şöyle karşılık vermiştim: ''Ben
dünyadaki işlerim yürüsün diye dinime zarar verecek şekilde dalkavukluk
yapamam.'' Bunun üzerine Muğire: ''Eğer benim dediklerimi dinlemeyip
istemediğim kimseleri azledecek olursan hiç değil de Muaviye'yi yerinde bırak,
çünkü o gerçekten cesur bir kimsedir ve Şam halkı üzerinde otorite sahibi olup
onlara sözünü dinletmektedir. Sen de bunu iyi biliyorsun. Ömer bin el-Hattab
O'na Şam valiliğini bundan dolayı vermişti.'' diye konuşmuş, benim O'na:
''Hayır, vallahi Muaviye'yi iki gün dahi görevinde bırakmayacağım.'' diyerek
karşılık vermeden üzerine de çekip gitmişti. Gittiğinde benim, bu konuda hata
içinde olduğum kanaatini taşıyordu. Şimdi de geri geldi ve bana şunları
söyledi: ''Ben sana geçen gün bazı tavsiyelerde bulunmuştum ve sen bana
muhalefet etmiştin. Sonra düşündüm ve şu kanaate vardım ki senin onlardan
istediklerini azletmen ve yerlerine güveneceğin adamları tayin etmen daha iyi
olacaktır. Gerçekten onların yerine tayin edeceğin kimseler mutlaka onlardan
daha hayırlı kimseler olacaktır.''"
İbn
Abbas şöyle anlatır: "Bu sözler üzerine Ali'ye şöyle dedim: ''Birinci
gelişinde gerçekten sana nasihatlerde bulunmuştur, fakat bu ikinci gelişinde
söyledikleri ile seni aldatmış bulunmaktadır.'' Ali bana: ''Peki bana neden
nasihat etti dersin?'' diye sorunca ben: ''Muaviye ve arkadaşları dünya
ehlidirler. Eğer onları yerlerinde bırakırsan onlar hilafete kim gelirse
gelsin, buna aldırmayarak görevlerini sürdürmeye bakarlar. Onları görevlerinden
azledecek olursan da 'Bu hilafet işi şuraya başvurulmadan gerçekleştirilmiştir
ve o bizim akrabamızı öldürdü' deyip insanları senin aleyhine kışkırtmaya
çalışırlar, ondan sonra da Şam ve Irak senin aleyhine geçer. Diğer taraftan ben
Talha ve Zübeyr'in sana itaat edeceklerine ihtimal vermiyorum. Benim de sana
tavsiye edebileceğim bir husus vardır ki o da şudur: Muaviye'yi yerinde bırak,
eğer sana bey'at ederse makamından etmek işi bana kalsın'' diye cevap verdim.
Bunun üzerine Ali bana şöyle dedi: ''Hayır, vallahi ben ona kılıcımla
cezalandırmaktan başka bir şey verecek değilim.'' Ben: ''Sen cesur ve güçlü bir
adamsın, bunun için de harp taktiği konusunda iyi bir görüşe sahip bulunmuyorsun.
Resülullah (s.a.v.)'in 'Harp hiledir.' sözünü işitmedin mi?'' deyince: ''Evet''
diye cevap verdi. Devamla şöyle dedim: ''Öyleyse, eğer benim sözümü dinleyecek
olursan işi bana bırak. Ben onları bir çırpıda yerlerinden ederim. Onlar olup
biten işlerin arkasından bakıp kalacaklar, ne olduğunu, başlarına neyin
geldiğini anlayamayacaklar ve senin de bu konuda hiç bir taksiratın ve günahın
olmayacaktır'' Bu sözlerime Ali şöyle karşılık verdi: ''Ey İbn Abbas! Ben ne
senin, ne de Muaviye'nin yardımlarınıza muhtacım.'' Bunun üzerine İbn Abbas
O'na şöyle söylediğini anlatır: ''Sen haklı dahi olsan bu konuda sözümü dinle
ve kapını örterek otur. Bedeviler ve Araplar birçok şeyi görüp denediler ve
şüphesiz sana muhtaçtırlar, fakat sen bu adamlara uyup da Muaviye ve
diğerlerini azletmeye kalkışırsan yarın insanlar sana Osman'ın kanını da
yüklerler.'' Hz. Ali bu söylenenlere kulak asmayıp şöyle der: ''Sen bana
nasihat ediyorsun, benim düşündüğüm şey ise bana karşı geldiğin zaman itaat
etmeni istemektir.'' İbn Abbas'ın: ''Evet, öyle olsun ve benim için en kolay
şey sana itaat etmektir'' demesi üzerine Hz. Ali şöyle karşılık verir: ''Seni
Şam'a vali tayin ettim, haydi oraya git.'' İbn Abbas da bunun üzerine: ''Hayır,
bence bu doğru değildir. Muaviye Ümeyyeoğulları'ndan olup Hz. Osman'ın amcası
oğlu ve valisidir. Osman'a karşılık benim boynumu vurdurabilir ve ben bundan
emin olamam. En azından tutup sana olan yakınlığımdan dolayı, beni hapseder ve
beni muhakeme edebilir. Sana yüklenecek her şey bana da yüklenecektir.
Muaviye'ye mektup yaz, O'nu yerinde bırak ve bir takım vaatlerde bulun.'' der.
Ali ise: ''Hayır, vallahi bu ebediyen olmayacak.'' diyerek karşılık
verir."
Anlatıldığına
göre, Muğire bin Şu'be şöyle demiş: "Ben Ali'ye nasihat ettim, nasihatimi
kabul etmedi. Arkasından O'nu aldattım." ve çıkıp Mekke'ye gitmişti.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA