İBNÜ’L-ESİR

3. CİLT

HİCRİ 35. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

HZ. OSMAN'IN ŞEHİT EDİLMESİ

 

Hz. Osman'ı öldürmek üzere Medine'ye gelenlerin bunun için delil ve sebep olarak gösterdikleri hususları bir kenara bırakıp onlardan söz etmemiştik. Şimdi ise burada Hz. Osman'ın nasıl şehit edildiğini ve bu işin nasıl başladığım, insanların ellerini uzatmağa ve O'nu şehit etmeden evvel yapmış oldukları işlere nasıl cesaret ettiklerini anlatmağa çalışacağız.

 

Hz. Osman kendisine getirilen zekat malları arasında bulunan bazı develeri alıp Benu'l-Hakem'e vermişti. O'nun böyle davrandığını Abdurrahman bin Avfa bildirdiklerinde Hz. Osman evinde otururken o da bu develeri alıp Müslümanlar arasında paylaştırmıştı.

 

Başka bir rivayette şöyle anlatılır: Hz. Osman'ın aleyhinde ilk konuşanlardan birisi Cebele bin Amr es-Saidi'dir. Cebele bin Amr akrabalarından bazılarıyla otururken Hz. Osman oradan geçer ve onlara selam verir. Cebele'nin elinde bir pranga vardır, yanındakilere: "Şöyle şöyle yapan adama hala selam mı veriyorsunuz?" diye çıkışır, sonra dönüp Hz. Osman'a: "Vallahi, senin sırlarına vakıf Mervan, İbn Amir ve İbn Sa'ad gibi adamları, hatta Kur'an'ın kendisini kınadığı ve Resulullah (s.a.v.)'in kanını mubah kıldığı bu kimseleri nasıl yanında tutarsın? Ya bunları yanından uzaklaştırırsın, ya da şu prangayı senin boynuna geçiririm" der ve orada bulunanlar da Hz. Osman'a laf söyleme cesaretinde bulunurlar.

Daha evvel zikrettiğimiz hutbesi esnasında Amr bin elAs'ın cüretkararre sözleri diğer insanların O'na karşı gelmelerine cesaret vermişti.

 

Bu konuda başka bir rivayette şöyle anlatılır: Hz. Osman bir gün hutbe okurken eline Hz. Peygamber (S.A.V.), Ebu Bekir ve Ömer'in hutbe okurlarken tuttukları bir asayı alır ve ona dayanarak hutbe okur. Cehdh elGifari bu asayı Hz. Osman'ın elinden alır, onu dizleri üzerinde kırıp atar ve hemen orada birden vücudunda alerjik kabarıklıklar meydana gelir.

Yine başka bir rivayette şöyle anlatılır: Medine'de bulunan sahabelerden ve diğerlerinden bazıları İslam aleminin diğer bölgelerinde bulunan sahabelere haberler göndererek: "Eğer cihad istiyorsanız geliniz, burada Muhammed (S.A.V.)'in dini fesada uğramakta, sizin halifeniz onu fesada uğratmaktadır. Geliniz ve burada dini baştan ikame ediniz" diye yazmışlardı. Bunun üzerine Müslümanların kalplerine ihtilaflar düşmüş ve arkasından yine yukarıda zikrettiğimiz gibi Mısırlılar Medine'ye gelmiş, Hz. Ali ve Muhammed bin Mesleme onlarla çıkıp konuşarak geri çevirmişlerdi. Onlar bir müddet gittikten sonra tekrar geri geldiklerinde Muhammed bin Mesleme karşılarına çıkarak neden geri döndüklerini sorar. Onlar da Muhammed bin Mesleme'ye kurşundan bir boruya sokulmuş bir mektubu göstererek şöyle derler: "Biz Hz. Osman'ın bir kölesini el-Buveyb denilen yerde zekat develerinden birine binmiş olarak gidiyorken gördük. Onun üzerini ve yanındaki eşyaları aradığımızda bu kağıdı bulduk. Bunda Abdurrahman bin Udeys, Amr bin Mamit ve Urve bin el-Beya'ın kırbaçlanmalarını, hapsedilmelerini ve saçlarıyla sakallarının kesilmesi ve bazılarının da idam edilmeleri emrediliyordu. Bu mektubu götüren kişinin Ebu A'var es-Sülemi olduğu kaydedilir. Mısırlılar onu yolda gördüklerinde nereye gitmek üzere olduğunu sormuş ve yanında bir mektup olup olmadığını araştırmışlardı. O yanında herhangi bir mektubun olmadığını söylemiş, ancak kendisine neden Mısır'a gitmek istediği sorulunca sözü birbirine karıştırmış, onlar da tutup zorla aramış ve üzerinde taşımış olduğu bu mektubu görünce geri dönmüşlerdi. Küfeliler ve Basralılar da onlarla birlikte Medine'ye dönmüştü. Mısırlılar geri geldiğinde Muhammed bin Mesleme'ye haber göndererek şöyle derler: "Hz. Ali ile konuşmuştuk, Hz. Osman ile konuşacağına dair bize söz vermişti. Ayrıca Sa'ad bin Ebi Vakkas ve Said bin Zeyd ile konuştuğumuzda onlar bize: "Biz bu işlere girişmeyiz" demişlerdi." Ayrıca Muhammed bin Mesleme' nin Hz. Ali ile birlikte Hz. Osman'ın yanına gelmesini isterler. Muhammed bin Mesleme onlara bu konuda söz verir. Mısırlılarla görüşmek için izin istemek üzere Hz. Ali ile birlikte Hz. Osman'ın yanına gittiklerinde yanında Mervan da bulunmaktadır. Mervan: "Bırak onlarla ben konuşayım" deyince Hz. Osman: "Sus, hey Allah ağzını yamultasıca! Senin bu işle ne ilgin var. Çık git buradan!" der. Bunun üzerine Mervan çıkıp gider ve Hz. Ali ile Muhammed bin Mesleme Mısırlılarla mektup olayını Hz. Osman'a aktarırlar. Bunu duyan Hz. Osman Allah'ın adına yemin ederek böyle bir mektup yazmadığını, bundan kesinlikle haberi ve bilgisi olmadığını ifade eder. Hz. Osman'ın bu yemini üzerine Muhammed bin Mesleme: "Doğru söylüyor, bu Mervan'ın çevirdiği bir iştir." der.

 

Mısır'dan gelenler Hz. Osman'ın yanına çıkınca O'na halifeye verilmesi gereken selamı vermemiş, böylece onların kötülük yapacakları anlaşılmıştı. Bunlar Hz. Osman ile konuşmağa girişirler ve reisIeri olan İbn Udeys, Abdullah bin Sa'ad'ın Müslümanlara ve ehl-i zimmete karşı olan kötü davranışlarını, sonra ganimetIerle ilgili uygulamalarını tek tek sıralamağa başlar. İbn Udeys Abdullah bin Sa'ad'a: "Niçin böyle davranıyorsun?" diye sorduğunda; "MüminIerin emlrinden bana böyle mektuplar gelmiştir" diye karşılık verdiğini anlatır ve Medine'de yapılan uygulamalardan söz ederek başka bir takım hususları Hz. Osman'a nakleder. Daha sonra şöyle devam ederler: "Biz Mısır'dan çıkıp buraya seni öldürmek için geldik, ancak Hz. Ali ve Muhammed bin Mesleme bazı konularda garantiler verip bizi geri çevirdiler ve ayrılığa düşülmesine engeloldular, konuştuğumuz her konuda da bizi ikna ettiler. Bunun üzerine biz memleketimize dönerken yolda kölenle karşılaştık ve üzerinde senin mührünle mühürlenmiş mektubu bulduk. Bu mektubunda Abdullah bin Sa'ad'ın bize dayak atmasını, bir sürü işkenceden sonra uzun müddet hapsetmesini emrediyordun. " Bu sözleri duyan Hz. Osman Allah'a yemin ederek böyle bir mektup yazmadığını, bu sözlerden ve bu işten kesinlikle haberinin olmadığını ifade eder. Onun bu yemini üzerine Hz. Ali ile Muhammed bin Mesleme: "Osman doğru söylüyor." derler. Bunun üzerine Mısırlılar: "Peki bu mektubu kim yazmış olabilir?" diye sorunca Hz. Osman: "Bilmiyorum" cevabını verir. Konuşma karşılıklı olarak şöyle devam eder:

 

-"Nasıl oluyor da birisi kalkar senin köleni zekat mallarından bir deve üzerine bindirip eline bir mektup verir ve bu mektubu da mührünle mühürleyip valine gönderir ve böyle büyük işler meydana gelirken senin haberin olmaz?"

 

-"Evet, gerçekten haberim yok."

 

-"Sen ya gerçekten doğru söylüyorsun, ya da yalan. Eğer yalan söylüyorsan böyle haksız bir yere bizim öldürülmemizi emrettiğinden ötürü görevden azledilmen gerekir. Yok, eğer gerçekten bu işlerin çevrilmesinden haberin yok da doğru söylüyorsan böyle zaafa düşmenden, bu işleri çevirenlere karşı gaflet içinde olmandan, yakınların ve sırdaşlarının böyle kötülük yapmalarından dolayı kendi kendini bu görevden azletmen gerekir. Ayrıca bizim de böyle zaaf ve gaflete düşen birisini görev başında bırakmamız doğru olmaz, işte bundan dolayı Allah seni bu görevden azletmiştir. Senin de kendi kendini bu görevden azletmen gerekir. "

 

-"Ben Allah'ın bana giydirdiği bir elbiseyi kesinlikle çıkarmam, fakat yaptıklarımdan ve olanlardan tövbe eder geri dönerim."

 

-"Eğer bu tövbe ettiğin ilk hatan ve günahın olmuş olsaydı kabul ederdik. Senin ikide bir tövbe edip geri döndüğünü görüp duruyoruz. Seni kesinlikle görevden almadıkça veya öldürmedikçe ya da ruhumuz bedenimizden ayrılmadıkça buradan ayrılmak niyetinde değiliz. Eğer senin arkadaşların ve akrabaların bizi bundan alıkoyar da seni korumaya kalkışırsa bu işi bitirinceye kadar onlarla çarpışırız."

 

- "Bu işten istifa etmek, Allah'ın hilafetini bırakmaktansa öldürülmek daha tatlı ve sevimlidir benim için. Sizi bu işten engelleyecek ve beni koruyacak kimselerle çarpışmanız meselesine gelince, ben kesinlikle hiç bir Allah'ın kuluna sizinle çarpışması için emir vermem. Benim emrim dışında sizinle çarpışıp da sizden birini öldürecek kimse katildir. Eğer ben sizinle çarpışmak isteseydim bölge valilerimi buraya çağırtır, kendimi muhafaza ederdim, yahut da bu bölgelerden birine çekip gidebilirdim."

 

Hz. Osman'ın bu son sözleri üzerine bir sürü gürültü kopar ve kargaşa meydana gelir. Sonra Mısırlılar oradan çıkar ve Hz. Ali de ayrılarak evine gider, kapanır. Mısırlılar Hz. Osman'ı muhasara altına alır, bu arada Hz. Osman da Muaviye ve İbn Amir'e ve diğer bölge valilerine mektuplar gönderip onlardan acele asker göndermelerini ister. Muaviye bu konuda biraz duraksamış, fakat Halid bin Abdullah el-Kasri'nin dedesi Yezid bin Esed el-Kasri Şam halkından bazı kimseleri yanına alarak büyük bir kitleyle birlikte Hz. Osman'a yardım etmek üzere yola koyulmuştu. Bu gelen askerler Vadi'l-Kura bölgesine ulaştığında Hz. Osman'ın şehit edildiği haberini duymuş ve geri dönmüşlerdi.

 

Başka bir rivayette ise şöyle anlatılır: Şam'dan Habib bin Mesleme el-Fihri, Basra'dan Mücaşi' bin Mes'ud es-Sülemi gelmiş ve bunlar er-Rebze'ye, öncüleri de Medine'nin yakınlarında bulunan ''Sırar'' denilen yere vardıklarında Hz. Osman'ın şehit edildiği haberini almış ve geri dönmüşlerdi. Hz. Osman bu konuda yakın adamlarıyla istişarede bulunmuş ve bunlar kendisine Hz. Ali'ye haber gönderip çağırtarak bu adamları buradan göndermesi, onlara istedikleri atiyye ve ihsanlarda bulunması ve onları imdat kuvvetleri gelinceye kadar oyalaması konu-sunda yardım istemesi tavsiyesinde bulunmuşlardı. Ancak Hz. Osman bu tavsiyeye şöyle karşılık verir: "Onlar böyle şeyleri ve benim ileri süreceğim mazeretleri kabul etmezler, çünkü birinci seferde onlara bazı vaatlerde bulunmuş ve onları ikna etmiş idik, ancak daha sonra olaylar bu şekilde gelişti." Bunun üzerine Mervan şöyle der: "Onlara istediklerini ver ve onları oyalayabildiğin kadar oyala. Onlar gerçekten sana isyan etmiş kimselerdir ve hiçbir ahitleri ve güvenceleri yoktur." Sonra Hz. Osman Hz. Ali'yi çağırarak şöyle der: "Bu adamların yaptıklarını görüyorsun. Ben hayatımdan emin değilim, istediklerini ver, bütün isteklerini yerine getir ve onları buradan geri çevir." Hz. Ali bu isteğe: "İnsanlar senin adaletine seni öldürmekten daha çok muhtaçtırlar. Sana güven duymak dışında bir şeye kanmazlar. Sen onlara daha evvel bir söz verdin, fakat sözünü yerine getirmedin. Aynı şekilde beni aldatma. Ben senin adına onlara hakkı iletirim." diye karşılık verir. Hz. Osman: "Vallahi, bu sefer verdiğim sözü kesin olarak yerine getirip ahde vefa göstereceğim" deyince Hz. Ali toplanmış olan adamların yanına çıkıp onlara şöyle der: "Siz hakkınız olan her şeyi aldınız. Ayrıca O sizin hakkınızı kendi hesabından verdiğini de söyledi." Onlar şöyle cevap verirler: "Biz senin dediklerini kabul ediyoruz; ancak bize bu konuda güvence ver, O'nun kesin bir şe- . kilde hakka uyacağına dair güvenilir bir belge getir. Yerine getirilmeyecek bir sözü kabul etmeyiz." Bunun üzerine Hz. Ali Hz. Osman'ın yanına girip durumu bildirir, Hz. Osman da şöyle der: "Sen onlarla benim aramda bir müddet tayin et, çünkü onların istediklerini bir tek günde yerine getirebilecek durumda değilim." Hz. Ali: "Medine'de olabilecek şeyler için sana bir mühlet veremeyiz, fakat şahsınla ilgili olmayan bir istekleri için de zaten durum bellidir. " deyince Hz. Osman: "Medine'deki istekleri için üç gün mühlet ver bana." şeklinde talepte bulunur. Hz. Ali de O'nun bu talebini yerine getirerek bu adamların istedikleri kimselerin azledilmesi ve bazı zulümlerin ve karanlık işlerin kaldırılması için aralarında bir ahitname yazılmasını sağlar.

 

Bunun üzerine isyancılar geri çekilmiş, fakat kendisi bu müddet içinde çarpışmak için hazırlanmağa, silah ve asker sağlamağa başlamıştı. Hiçbir şeyin değişmediğini gören Mısırlılar tekrar isyana başlamışlar ve Amr bin Hazm elEnsari yanlarına varıp onlara durumu bildirmişti. Onlar o sırada Zu-Huşub'da bulunuyorlardı. Tekrar Medine'ye döndüler ve Hz. Osman'dan valileri azledip bazı hususlarda değişiklik yapmasını ve zulümleri önlemesini istediler. Bunun üzerine Hz. Osman: "Eğer ben sizin istediklerinizi vali tayin etsem ve istemediklerinizi de azletsem o zaman benim burada bulunmamın hiçbir anlamı kalmaz. İstediğinizi yapınız da göreyim." demiş, onlar da: "Vallahi bu istekleri ya yerine getirirsin, ya da azledilir veya öldürülürsün" şeklinde karşılık vermişlerdi. Hz. Osman onların bu isteklerini kesinlikle reddetmiş ve onlara şöyle demişti: "Cenab-ı Allah'ın bana giydirdiği bir gömleği asla sırtımdan çıkarmam." Bunun üzerine onlar Hz. Osman'ı yeniden kuşatmış ve kuşatma çemberini de gittikçe daraltmışlardı. Hz. Osman bu olaylardan sonra tekrar Hz. Ali, Talha ve Zübeyr'i çağırmış, onlar da bu çağrıya icabet ederek yanına gelmişlerdi. Hz. Osman evinin balkonuna çıkıp etrafını çeviren adamlara şöyle seslenmişti:

"Ey insanlar, oturunuz!" Bunun üzerine hepsi yerlere ve merdivenlere oturmuşlar, o da şöyle konuşmuştu:

 

"Ey Medine halkı! Size ''Allaha ısmarladık'' derim ve benden sonra hilafeti en layık olana ihsan etmesini Allah'tan dilerim. Ey Medineliler! Siz Hz. Ömer şehit edildiği anda Allah'a dua edip de sizin için bir halife seçmesini ve sizi hayır üzere birleştirmesini istememiş miydiniz? Siz hak bilir ve haktan yana kimseler iken Cenab-ı Allah'ın bu dualarınıza icabet etmeyeceğine mi inanıyorsunuz? Yoksa siz artık Allah dinine ehemmiyet vermiyor ve henüz bu dinin sahipleri tefrikaya düşmemişken kimin yönettiğine aldırış etmiyor mu diyorsunuz? Veya Müslümanların danışarak halifelerini seçmelerini pek hayırlı mı görmüyorsunuz? Cenab-ı Allah bu ümmet O'na isyan ettiği zaman da yine bir araya gelip başlarına geçirecek kimseyi seçmek konusunda istişare etmeleri için onları vekil tayin etmiştir. Yoksa siz Cenab-ı Allah'ın benim sonumun nasıl olacağını bilmediğini mi zannediyorsunuz? Allah sizin hayrınızı versin. Sizler benim hayırlı bir geçmişimin olduğunu bilmiyor musunuz? Bu geçmişi bana Allah ıütfetmiştir. Benden sonra gelen herkesin bu konudaki üstünlüğümü kabul etmesi gerekir. Yavaş olunuz, sakın beni öldürmeye kalkışmayınız; çünkü bir Müslümanın kanı ancak şu üç şeyden dolayı akıtılır: Evli olan bir zinakar, imandan sonra küfre giren bir mürtet veya haksız yere adam öldüren kimsenin kanı helaldir. Siz beni öldürecek olursanız kendi başlarınız üzerine kılıçları koydunuz demektir ve ayrıca bu fitne ve ihtilaf ebediyyen aranızdan kaldırılmayacak bir fitne olarak kalacaktır."

 

Onlar da Hz. Osman'a cevaben şöyle demişlerdi: "Hz. Ömer'in şahadetinden sonra Müslümanların istişarelerinden ve seni görev başına bu istişare neticesinde getirdiğinden söz ettin. Vallahi Allah'ın takdir ettiği her şey mutlaka hayırlıdır. Ancak Cenab-ı Allah bu kullarını seninle imtihan etmiştir. Senin Resulullah (S.A.V.) ile birlikte bulunman ve bu konuda ilk olanlardan olmandan söz etmene gelince: Gerçekten sen bu iş için son derece ehil bir kimse idin, fakat bilmediğin bir sürü işler yaptın. Biz de hakkı yerine oturtmadıkça seni bırakmayız, çünkü her gün fitnenin daha da büyümesinden korkuyoruz. Bir Müslümanın kanı üç şekilde ancak akıtılabilir demene gelince; Biz Allah'ın kitabında başka kimselerin kanının da akıtılabileceğinin ifade edildiğini görüyoruz. Kur'an-ı Kerim'de yeryüzünde fesat çıkaranların, Müslümanlara karşı isyan edenlerin veya azgınlık edenlerin öldürülebileceği zikredilmektedir. Hakkı men edip haktan başka bir şey için savaşan kimseler de aynı şekilde öldürülür. Sen de gerçekten azıttın, hayrı engelledin ve hayrın dışında başka şeylerle uğraştın. Ayrıca haksızlık yapan kimseleri de kendinden uzak tutmak için çalışmadın. Buna karşılık sen emirliği bize karşı bir koz olarak kullandın. Bu makamı bize karşı kullanmadığını söylüyorsan senin dışında bize karşı bunu kullanan adamlar ve bizimle bu konuda çarpışmak isteyenler vardır. Bu da senin bu göreve yapışıp durmandan ileri geliyor. Eğer sen bu görevden ayrılacak olursan onlar da bizimle çarpışmaktan vazgeçerler."

 

Bu konuşmalardan sonra Hz. Osman susup içeriye girmiş, Medinelilerin dağılıp gitmesini emretmiş, onlar da gerçekten evlerine gitmişlerdi. Ancak Hasan bin Ali, İbn Abbas, Muhammed bin Talha, Abdullah bin Zübeyr ve benzeri gençler orada kalmışlardı. Bu muhasara kırk gün sürmüştü. Muhasaranın 18. gününde bir takım kimseler gelerek birçok kimsenin onlara katılmak üzere Medine'ye vardığı haberini iletmiş ve muhasaracıları cesaretlendirmişlerdi. Bundan dolayı bu isyancılar Medine halkı ile Hz. Osman arasına girmiş, hatta su içmesini engellemişlerdi. Bunun üzerine Hz. Osman gizlice Hz. Ali ile Talha, Zübeyr'e ve Peygamber Efendimiz (S.A.V.)'in hanımlarına haber göndererek şöyle demişti: "Bu adamlar bize su verilmesini bile engellediler. Eğer imkanınız varsa biraz su gönderiniz." Bu davete icabet edenlerin ilki Hz Ali olmuş ve sabahın erken saatinde çıkıp gelerek evi saranlara şöyle seslenmişti.

 

"Ey insanlar! Sizin bu yaptıklarınız ne müminlerin işine, ne de kafirlerin yaptıklarına benziyor. Siz bu insandan suyu ve yiyeceği kesmeyiniz. Rumlar ve İranlılar bile esir edildikleri anda asla yemek ve içmekten alıkonmazlar." Onlar da Hz. Ali'ye şöyle demişlerdi: "Hayır, vallahi bir göze deva olacak en ufak bir şey dahi vermeyiz." Hz. Ali o anda büyük bir öfkeye kapılmış ve başındaki sarığı bütün gücüyle yere çalarak oturup kalmıştı. O sırada Resulullah'ın zevcesi Ümmü Habibe üzerine bindiği bir katır ile oraya gelmiş, ancak isyancılar katırın yüzüne vurup onu geri çevirmeye çalışmışlardı. Ümmü Habibe onlara: "Ümeyyeoğulları'nın bu adamda bir vasiyeti vardır. Ben de yetimlerin ve dul kadınların hakları kaybolmasın diye bu vasiyetin ne olduğunu öğrenmek üzere geldim" demiş, ancak isyancılar: ."Yalan söylüyorsun" diyerek katırın kolanını kılıçla kesmişlerdi. Ümmü Habibe sarsılmış, katırdan düşecek gibi olmuş ve hemen o anda kendisini yakalayarak evine götürüp kapatmışlardı.

 

Bir gün Hz. Osman evinin balkonuna çıkarak onlara: "Hay Allah hayrınızı versin! Siz biliyor musunuz ki ben kendi paramla Rume kuyusunu satın almış, Müslümanlar kana kana içsinler diye onu hibe etmiş ve kendim de herhangi bir Müslüman gibi bu kuyudan yararlanmayı tercih etmiştim" diye sormuş, onlar da "Evet" diye karşılık vermişlerdi. O zaman Hz. Osman onlara: "Peki neden beni bu sudan içmekten alıkoyuyorsunuz da ben de deniz suyundan içmek zorunda kalıyorum" diye sormuş ve devamla şöyle demişti:

"Hay Allah hayrınızı versin! Siz benim mescidin yanında bulunan bir araziyi satın alıp da Peygamber mescidine ilave ettiğimi biliyor musunuz? Peki, o halde benden evvel bu mescitte namaz kılmasına engelolunan kimse var mıdır? Hay Allah hayrınızı versin! Peygamber (s.a.v.)'in benim hakkımda şöyle şöyle dediğini bilmiyor musunuz?" Onun bu sözleri halk arasında yayılmış, onlardan bazıları şöyle demeğe başlamışlardı: "Yavaş olun bakalım! Müminlerin emirine rahat verin." Bu şekilde muhasaracılar arasında bir gevşeme başgöstermişken el-Eşter ayağa kalkıp şöyle demişti: "Bana öyle geliyor ki bu adam sizi kandırmak istiyor."

 

Hz. Aişe hacca gitmek üzere yola çıkmış ve kardeşi Muhammed'in kendisiyle birlikte gitmesini istemişti. Fakat O Hz. Aişe'ye icabet etmemiş, bunun üzerine de Hz. Aişe: "Vallahi eğer gücüm yetseydi bu adamları yapmak istediklerinden alıkoymağa çalışırdım" demişti. Ayrıca Katip Hanzala da Muhammed bin Ebi Bekr'e: "Müminlerin annesi kendisiyle birlikte hacca gitmeni istiyor da sen O'na uymuyor ve bu Arapların kurtlarına Allah'ın helal kılmadığı bir konuda uyuyorsun değil mi? Vallahi eğer bu işler yarışmaya ve müsabakaya bırakılacak olursa Benu Abdimenaf mutlaka sana galip gelirler." demiş ve çekip Kufe'ye gitmişti.

 

Talha ve Zübeyr ile Hz. Ali müminlerin anası Ümmü Habibe'nin başına gelenleri işitince evlerine kapanmış, Hz. Osman ise böylece susuz bir şekilde bekleyip durmuştu. Sonra İbn Abbas'a haber göndererek bu yıl hac emirliği görevini kendisinin yapmasını emretmişti. İbn Abbas Hz. Osman'ı kapıda bekleyenlerden birisi idi. Hz. Osman'a cevaben şöyle demişti: "Bu adamlara karşı mücadele etmek benim için hac etmekten vallahi daha hayırlıdır." Ancak Hz. Osman ısrar etmiş, O da halifenin emrine uymuştu.

 

Abdullah bin Abbas bin Ebi Rebi'a şöyle anlatır: "Muhasara günlerinden birinde Hz. Osman'ın yanına gittim. Beni elimden tutup kapısının arkasından bana bazı şeyleri işittirdi. Onlardan bazıları: ''Ne diye bekleyip duruyorsunuz?'', bazıları da: ''Bekleyin, o şu anda gelmek üzeredir'' diyorlardı. Biz bu şekilde Hz. Osman ile birlikte kapının arkasında duruyorken Talha geldi ve şöyle deyiverdi: ''İbn Udeys nerede?'' İbn Udeys Talha'nın yanına varıp bazı şeyler konuştular ve İbn Udeys geri döndüğünde arkadaşlarına şöyle dedi: ''Osman'ın yanına hiç kimseyi sokmayın ve evden çıkmak isteyenlere asla müsaade etmeyin.'' Bu sözler üzerine Hz. Osman bana: ''İşte Talha'nın yaptıkları bunlardır. Allah'ım, Talha'nın yaptıklarından sadece sana sığınınm. O bu adamları getirip evimin önüne yığdı ve onları aleyhime kışkırttı. Allah'tan kendisinin de böyle bir şeye düçar olmasını ve kanının dökülmesini niyaz ederim.'' Sonra ben de oradan çıkmak istedim, bana engeloldular. Ancak Muhammed bin Ebi Bekir'in emri üzerine beni bıraktılar da öyle çıktım gittim."

 

Bir rivayete göre Zübeyr Hz. Osman'ın öldürülmesinden önce Medine'yi terk etmiş, bir rivayete göre ise Hz. Osman şehit edildikten sonra Medine'den çıkmıştı.

 

Mısırlılar İslam devletinin diğer şehirlerinden hac mevsimi münasebetiyle Hicaz'a gelecek olan Müslümanların onlara mani olmak isteyeceklerini işitmeleri üzerine: "Bizi bunlardan koruyabilecek tek husus bu adamı bir an evvel öldürmektir. Hac mevsimi münasebetiyle gelenler bizi yok edebilirler. Eğer onlar bu adamın ölümüyle meşgulolacak olurlarsa onlardan kurtulabiliriz demişler ve arkasından Hz. Osman'ın kapısına saldırmışlardı. Hz. Hasan, Abdullah bin Zübeyr, Muhammed bin Talha, Mervan, Said bin el-As ve onlarla birlikte ashabın ileri gelenlerinin çocukları onlara engelolmak istemişler, ancak saldırganlar onlarla çarpışmışlardı. Hz. Osman ise öfkelenerek onlara engelolmak istemiş ve şöyle demişti: "Siz bana yardımcı olanların kanını dökmeyi de mi helal görüyorsunuz?" Ancak onlar buna aldırış etmemişlerdi, bunun üzerine Hz. Osman onları alıkoymak için kapıyı açmış. Mısırlılar O'nu kapıdan dışarı çıkarken gördüklerinde derhal üzerine yönelmiş, ancak yukarıda adları geçen sahabe evlatları onları tekrar geri çevirmişlerdi. Hz. Osman kendisini korumak isteyenlere içeri girmeleri için yemin ettirmiş ve onlar da içeri girmişlerdi. Hz. Osman Mısırlıların girmesini engellemek için tam kapıyı kapatacağı sırada Eşlem Kabilesi'nden Neyar bin İyad adındaki bir sahabi Hz. Osman'ı çağırmış ve kapıda ikisi konuşup dururlarken Kesir bin es-Salt el-Kindi attığı bir ok ile Neyar'ı öldürmüştü.

 

Bu sırada Hz. Osman'a: "Bize onun katilini ver de öldürelim." demişler, fakat O: "Siz beni öldürmek istiyorken bana yardım eden bir adamı öldürtmenize kesinlikle razı olmam" diye karşılık vermişti. O'nun bu sözlerini işitmeleri üzerine hepsi birden kapıya hücum etmişler ve kimse de onları engellememişti. Ancak kapı kapalı olduğundan içeriye girememişler, bir ateş getirip kapıyı yakmışlardı. Bu arada kapının üze-rindeki çardak da yanmış ve bunun üzerine ev halkı galeyana gelmişti. O sırada Hz. Osman namaz kılmakta idi. Namaz sırasında meydana gelen bu karışıklığı duymuyor ve namazını şaşırmıyordu. Namazını bitirdikten sonra Kur'an-ı Kerim okumağa oturmuş ve şu ayeti okumuştu:

 

''Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar kendilerine: "(Düşmanlarınız olan) insanlar size karşı ordular hazırladılar. O halde onlardan korkunuz. " dedi ve bu söz onların imanını artırdı da: "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir" dediler.'' (Al-i İmran suresi, 173)

 

Ondan sonra Hz. Osman evde bulunanlara şöyle demişti: "Resulullah (s.a.v.), bana bir hususta söz verdi de ben ona nail olmak üzere sabredip duruyorum. Onlar sadece kapıyı yakmakla kalmayacaklar, bundan daha büyük şeyler yapmak isteyeceklerdir. Sakın sizden birisi onlarla dövüşe ve kavgaya girişmesin." Sonra dönüp Hz. Hasan'a şöyle demişti: "Şu anda senin baban büyük bir işle meşguldür. Allah'ını seversen kalk O'nun yanına git." Ancak Hz. Osman'ın yanındaki bu sahabe çocukları dediklerine uymamış ve sürekli isyancılarla çarpışıp durmuşlardı. Bu arada Muğire bin el-Ahnes bin Şerik Hz. Osman'ı isyan-cılara karşı korumak ve yardım etmek üzere hac mevsiminden bazı adamlarla birlikte erkence dönmüş olup o sırada O'nun yanında bulunuyordu.

 

Hz. Osman'ın yanından en son çıkan kişi Abdullah bin Zübeyr idi. Hz. Osman'ın şahadetinden evvelki son durumlarını anlatan kimse idi. Evin önünde büyük bir kalabalığın kaynaşmakta olduğu bir sırada Ebu Hüreyre (R.A.) gelmiş: "İşte vuruşmanın ve dövüşmenin tatlı ve güzelolduğu gün bu gündür" deyip: ''Ey kavmim, size ne oluyor da ben sizi kurtuluşa davet ediyorum da siz beni cehennem ateşine davet ediyorsunuz!'' (el-Ğafir suresi, 41) ayetini okuyarak çarpışmağa baş-Iamıştı.

 

Sonra kapıda olan Mervan evin önünde birikenlere karşı şiirler halinde bazı hakaretamiz sözler söylemişti. O'nun bu sözleri üzerine el-Beya' adında Benu Leys Kabilesi'nden birisi Mervan'ın üzerine atılmış ve ona bir darbe indirmişti. Mervan da ona bir darbe indirmiş, daha sonra adam Mervan'ın boynuna indirdiği bir kılıç darbesiyle boyun sinirlerinden bazılarını kesmişti. Ancak Mervan bu darbeyle ölmemiş, uzun yıllar yaşamıştı. Mervan yaralanıp da yere düşünce Ubeyd bin Rifa'a ez-Züreki kalkıp onu tamamlamak istemiş, fakat İbrahim bin Adiy'in annesi ve aynı zamanda Mervan'ın sütannesi olan bir kadın hemen O'nu korumuş ve Ubeyd bin Rifa'a'ya: "Eğer öldürülmesini istiyorsan zaten ölüp gidiyor, yok eğer etini parçalamak istiyorsan o da son derece ayıp bir şeydir" demiş ve adam da Mervan'ı bırakınca kadın O'nu alıp evine götürmüştü. Emeviler döneminde Mervan'ın çocukları bu kadının iyiliğini işitince oğlu İbrahim'e büyük görevler vermişlerdi. Sonra adamın birisi Muğıre bin Ahnes bin Şerik'in üzerine saldırıp öldürmüştü. Muğire ölüp de etrafındaki insanlar O'ndan söz etmeğe başlayınca adam da: "İnna lillah ve inna ileyhi raciün" demiş, Abdurrahman bin Udeys ona: "Sana ne oluyor?" diye sorunca:

 

"Uyuyan bir adamın rüyasında gördüğü gibi, birisi bana gaipten şöyle dedi:

"Muğıre bin Ahnes'i öldüren adamı cehennem ateşiyle müjdele. İşte ben de bununla imtihan edildim."

 

Muhasaracılar etraftaki evlerden Hz. Osman'ın evine girmeğe başlamış ve Amr bin Hazm'ın evinden dalarak içeriyi doldurmuşlardI. Hz. Osman ve yanındakiler kapıda kimlerin olduğunu bilmiyorlardI. Bunlar Hz. Osman'ın etrafını sarmış ve O'nu öldürmek üzere birisini seçmişlerdi. Nihayet bu seçilen katil Hz. Osman'ın yanına girerek: "Hilafetten istifa et, biz de seni bırakalım" deyince Hz. Osman: "Sana yazıklar olsun! Vallahi cahiliyyet hayatımda da İslam hayatımda da bir tek kadına haram yolla yaklaşmadım, şarkı söylemedim, Allah'ın razı olmayacağı şeyleri temenni etmedim, Resulullah (S.A.V.)'a bey'at ettiğim günden beri elimi av retimin üstüne koymadım. Allah'ın bana giydirdiği bir elbiseyi de Cenab-ı Allah mutlu insanlara ikramda bulunup zorba ve şaki insanları da zelil edinceye kadar üzerimden çıkarmayacağım" diyerek karşılık vermişti. Bu sözleri işiten adam derhal dışarı çıkmış, kapıda bulunanlar ona hemen: "İçeride ne yaptın?" diye sorunca o da: "Bizi Müslümanların elinden kurtaracak O'nu öldürmekten başka hiç bir yol yoktur, ancak bu adamı öldürmek de bize helal değildir." diye cevap vermişti. Arkasından Leysoğulları'ndan bir adamı kendisini öldürmek için içeriye soktuklarında ona şöyle demişti: "Beni öldürecek kişi sen değilsin, çünkü Resulullah (S.A.V.) bu gibi kötülüklerden korunman için sana dua etmiştir. Sen bu duayı boşa çıkaracak değilsin." Bu sözleri işiten ikinci adam da dışarıya çıkmış ve isyancıları terk edip gitmişti. Nihayet Kureyş'ten bir kiralık katil seçip onu Hz. Osman'ın üzerine gönderince Hz. Osman şöyle demişti: "Resulullah (S.A.V.) bir gün senin için şöyle şöyle istiğfarda bulunmuştu. Sakın haram olan bir kanı akıtmayasın." Bu adam da aynı şekilde geri dönmüş ve isyancıları terk edip gitmişti. Bu arada Abdullah bin Selam oraya gelip Hz. Osman'ı öldürmelerini engellemeğe çalışmış ve onlara şöyle demişti:

"Ey adamlar! Kendinizin aleyhinde Allah'ın kılıcını kınından çekmeyiniz. Vallahi eğer bu kılıcı kınından ekerseniz onu bir daha kınına sokmak mümkün değildir. Sizin bugünkü gücünüz ve hakimiyetiniz kan kokmaktadır. Eğer siz Hz. Osman'ı öldürecek olursanız bu iş ancak kılıç ile düzeltilebilir. Bu şehir meleklerle kuşatılmış bulunmaktadır. Eğer O'nu öldürecek olursanız bu melekler bu şehri terk edip giderler." Onlar da şöyle karşılık vermişlerdi: "Ey Yahudi'nin oğlu! Sana ne oluyor da bu işe karışıyorsun?" Bu laflar üzerine Abdullah bin Selam da geri dönüp gitmişti. Hz. Osman'ın yanına girip O'nu öldürmeyenlerin sonuncusu Muhammed bin Ebi Bekir idi. Hz. Osman O'na şöyle demişti: "Sana yazıklar olsun! Sen Allah'a mı karşı geliyor, O'na mı kızıyorsun? Benim sana karşı işlediğim bir suç mu var, yoksa sana bir haksızlık mı ettim?"

 

Muhammed bin Ebi Bekir, Hz. Osman'ın sakalını yakalayarak: "Allah seni rezil rüsvay etsin ey ahmak ihtiyar!" der! Hz. Osman: "Ben ahmak değilim, ben Osman'ım ve müminlerin emiriyim" diye karşılık verir. (İsyancılar Hz. Osman'a ''Na'şel'' lakabını takmışlardı ki bu ''ahmak'' anlamına gelmektedir.) Muhammed bin Ebi Bekir devamla şöyle der: "Haydi şimdi Muaviye ve falan falan adamların seni kurtarsın bakalım!" Hz. Osman: "Ey kardeşimin oğlu! Senin baban bu sakalı böyle tutup çekmemişti" diye cevap verir. Muhammed: "Eğer babam senin bu şekilde bir sürü işler çevirdiğini görmüş olsaydı hilafetini reddederdi. Şu anda sana yapmak istediğim sakalını tutmaktan daha ileri derecede bir şeydir!" deyince Hz. Osman: "Senin bu yaptıklarına karşı Allah'tan yardım dilerim!" diyerek karşılık verir. Muhammed Hz. Osman'ın bu laflarını işitince O'nu bırakır, dışarı çıkar.

 

Başka bir rivayete göre de, Muhammed elinde taşıdığı uzun saplı bir oku Hz. Osman'a dürtüp dışarı çıkmıştı. Fakat birinci rivayet daha sahihtir.

 

Muhammed bin Ebi Bekir'in O'nu öldürmeden ve tesiri altında kalarak çıktığını gören isyancılardan Kuteyre, Sevdan bin Himran ve el-Gafiki adındaki üç kişi içeri girmiş, el-Gafiki elinde bulunan bir demirle Hz. Osman'a bir darbe indirmiş ve mushafı da ay ağıyla tekmelemişti. Mushaf dönüp dolaşarak Hz. Osman'ın önünde düşmüş, Hz. Osman'ın akan kanları mushaf üzerine damlamağa başlamıştı. Diğer taraftan Sevdan bin Himran Hz. Osman'a vurmak üzere kılıcını uzattığında Hz. Osman'ın hanımı Naile elini uzatmış ve Sevdan'ın kılıcı Naile'nin parmaklarını kesmişti. Sonra Sevdan, Naile'nin kaba etlerine bir göz atarak: "Bir hayli yaşlanmış" diye söylenmiş ve Hz. Osman'a vurup O'nu şehit etmişti.

Başka bir rivayete göre ise, Hz. Osman'ı Kinane bin Bişr et- Tüceybi öldürmüştü.

Hz. Osman şehit edileceği günün gecesinde Resulullah (s.a.v.)'ı rüyasında görmüş, O'na şöyle demişti: "Bu akşamki iftarını bizimle birlikte yapacaksın. "

 

Hz. Osman şehit edildiğinde '' ••• Onlara karşı Allah sana yeter.'' (Bakara suresi, 137) ayeti Osman'ın önünde açık duran mushafta görülmüştü. O'nun kanı bu ayetler üzerine akmıştı. O anda Hz. Osman'ın bazı hizmetçileri, evde bulunan birkaç adamıyla birlikte içeri girerek yardım etmek istemişlerdi, fakat Hz. Osman artık şehit olmuş bulunuyordu. Sevdan Hz. Osman'a vurduktan sonra dönmüş, hizmetçilerine de kılıçla saldırmıştı, ancak onlar Sevdan'ı yakalayıp öldürmüşlerdi. Hz. Osman'a ilk darbeyi vuran Kuteyre de O'nun hizmetçilerinden birine saldırıp öldürmüştü. Katiller bu cinayeti işledikten sonra evin içinde ne varsa hepsini talan edip içerde öldürülmüş olan üç kişiyi de kilitleyerek dışarı çıkmışlardı. çıktıkları sırada Hz. Osman'ın hizmetçilerinden birisi Kuteyre'ye saldırıp öldürmüştü. Geri kalan isyancılar harekete geçip etrafta ne bulmuşlarsa almışlar, hatta kadınların üzerinde bulunan süs eşyalarına bile el uzatmışlardı. Kelsun et-Tüceybi Hz. Osman'ın hanımı Naile'nin sırtında bulunan bir örtüyü çekip almış ancak Hz. Osman'ın bir kölesi O'na bir darbe indirip öldürmüştü. Bu arada isyancılar: "Haydi Beytülmal'e doğru koşunuz" diye bağırmağa başladılar. O sırada Beytülmal'i korumakla görevli olanlar onların bu sözlerini işitmişlerdi. Ancak o anda Beytülmal' de iki çuvaldan başka bir şey mevcut değildi. Bu görevliler: "Kendinizi onlardan koruyunuz. Bu adamlar dünya malından başka bir şey istemiyorlar." deyip kaçmışlardı. İsyancılar Beytülmal'e gelerek burayı talan etmiş ve bir sürü kimse etraflarında toplanmıştı.

 

Bir rivayete göre, bu isyancılar Hz. Osman' ı şehit ettiklerine pişman olmuşlardı.

 

Yine anlatıldığına göre, isyancılardan Amr bin Hamik adında birisi Hz. Osman'ın vefatından evvel göğsüne oturarak dokuz darbe indirmiş ve şöyle demişti: "Bunlardan üç tanesini Allah rızası için vurdum. Geri kalan altı tanesini de O'na karşı beslediğim kinden dolayı vurdum."

 

Katiller Hz. Osman'ın başını kesmek istemişler, fakat hanımları Naile ve çocuklarının diğer bir annesi üzerine kapanarak buna engelolmağa çalışmışlardı. İsyancılar onları bir kenara atıp tokatlamışlar, İbn Udeys: "Bırakınız" diye emir verdikten sonra Umeyr bin Dabi'i adında birisi gelerek Hz. Osman'ın kaburga kemiklerine bir tekme vurup kemiklerini kırmış ve şöyle bağırmıştı:

 

"Benim babamı öldürünceye kadar hapse attın, babam da orada öldü."

 

Hz. Osman H. 35. yılın Zilhicce ayının 18'inci Cuma günü (M. 17 Haziran 656) şehit edilmişti. On iki gün eksikle 12 yıl hilafet sürmüş, başka bir rivayette ise, 12 yıldan 8 gün eksiğiyle görev yapmıştı. Yine başka bir rivayette Hz. Osman H. 36. yılın 18 Zilhicce'sinde şehit edilmişti. Diğer bir rivayette ise Kurban Bayramı günlerinde, yani teşrik günlerinde öldürülmüştü. Hz. Osman'ın seksen iki, seksen sekiz, doksan, yetmiş beş ve seksen altı yaşında şehit edildiğine dair muhtelif rivayetler kaydedilmiştir.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

HZ. OSMAN'IN NEREYE DEFNEDİLMİŞ OLDUĞU VE NAMAZINI KİMİN KILDIRDIĞI