İBNÜ’L-ESİR |
3. CİLT |
YEVMU'L-CER'A
OLAYLARI
Daha
evvel Küfe'den sürgün edilip de Abdurrahman bin Halid'in yanına gönderilen kimselerden
söz etmiştik. Hz. Osman'ın hilafetinin 11. yılında Said bin el-As yanında
bulunan bir heyetle birlikte Hz. Osman'a varır. Ancak Hz. Osman'a gitmeden
yaklaşık bir sene önce Eş'as bin Kays'ı Azerbeycan'a, Said bin Kays'ı Rey'e ve
en-Nuseyr el-İcli'yi Hemedan'a, Said bin el-Akra'yı İsfahan'a, Malik bin
Habib'i Mah şehrine, Hakim bin Selam el-Hizami'yi Musul'a, Cerir bin Abdullah'ı
Karkisiye'ye, Selman bin Rabi'a'yı Babu'l-Ebvab'a ve Ka'ka' bin Amr'ı da harp
işlerinde görevlendirerek Uteybe bin en-Nehhas'ı Hulvan'a gönderince Küfe ileri
gelen reisIerden tamamen boşalmış bulunuyordu. İşte bu arada İbn es-Sevde ile
sürekli mektuplaşıp duran adamlarla birlikte isyan eden Yezid bin Kays Hz.
Osman'ın azlini istemişti. el-Ka'ka' bin Amr O'nu yakalayınca: "Osman'ın
değil de Said'in istifasını istemiştim" diye yalan söylemiş, el-Ka'ka' da
buna ses çıkarmamıştı. Yezid, Küfe'den sürgün edilenlere bir mektup yazarak
yanına gelmelerini istemişti. Abdurrahman'ın yanında bulunanlar ve el-Eşter
gelmiş, Cuma günü herkesin habersiz olarak mescitte toplandığı bir sırada
el-Eşter mescit kapısına gelerek dayanmış ve şöyle bağırmıştı: "Ben
mü'minlerin emiri Hz. Osman'ın katından geliyorum. Said O'nunla kadınlarınıza
verilen maaşların yüz dirhem eksiltilmesi ve İslam uğrunda zorluklarla
karşılaşmış olanlarınızın maaşlarının iki bin dirheme indirilmesi
ganimetlerinizin Kureyş 'lilere peşkeş çekilmesi konusunda görüşmek isterken
bırakıp geldim. Orada bulunanlar bu işe aldırış etmediler. Akıl ve iz'an
sahipleri bu işi ciddiyete almak istediler, ancak onları dinleyen olmadı."
Öte taraftan Yezid bir tellala şöyle bağırtmıştı: "Said' in bu
yaptıklarını engellemek isteyenler Yezid'e katılsın." Bu olayların
arkasından Müslümanlardan bir kısmı Yezid'e katılmış, halkın eşrafı ve aklı başında
olanları ise mescitte kalmışlardı. O gün Küfe'de Said bin el-As'ın vekili olan
Amr bin Hureys minbere çıkarak Allah'a hamd ve sena ettikten sonra
Müslümanların taat üzere toplanmaları ve bir araya gelmelerine çağrıda
bulunmuş, fakat el-Ka'ka' O'na: "Sen başını almış giden bir selin önüne mi
geçmek istiyorsun? Heyhat! Vallahi bu kavga, ancak kılıçla son bulur, bu da
yakındır. Bu kılıçlar bir hayli şakırdayacaklar, içinde bulundukları bu günü
çok arayacaklar, ancak Allah onlara bu günleri nasip etmeyecektir." demiş,
sonra da: "Sana düşen sadece sabretmektir" diye eklemişti. Amr bin
Hureys: "Evet, sabredeceğim" şeklinde cevap verip evine kapanmıştı.
Yezid bin Kays yanındakilerle birlikte Kadisiye'ye yakın bir yer olan el-Cer'a da
konaklamıştı. Yanında el-Eşter de bulunuyordu. Bu arada Said bin el-As onlara
vardığında kendisine: "Sana hiç bir ihtiyacımız yoktur" deyince o da:
"Sizin mü'minlerin emirine bir, bana da bir adam göndermeniz yeterlidir.
Aklı başında olan bin kişi bir tek adamın üzerine gider mi hiç?" diye
karşılık vermiş ve oradan çıkıp gitmişti. Sonra onlar Said'in devesine binmiş
olarak giden bir kölesini gördüler. Bu halini araştırınca şöyle demiş olduğunu
işittiler: "Vallahi Said'e geri dönmek yakışmazdı." Bunu duyunca
el-Eşter bu köleyi öldürmüştü. Bunun üzerine Said Hz. Osman'ın yanına gidip
onların bütün yaptıklarını anlatmış ve Said'in yerine Ebu Musa el-Eş'ari'yi
vali olarak istediklerini bildirmişti. Hz. Osman da Ebu Musa el-Eş'ari'yi
Küfe'ye vali tayin edip onlara şunları yazar: "Emma ba'du ... Ben sizin
istediğiniz adamı başınıza getirip Said'i bu görevden aldım. Vallahi, şunu
biliniz ki size bütün içimdekileri söyleyip bu konuda yaptıklarınıza karşı
bütün sabrımı kullanacak ve sizi sulha çekmek için elimden gelen her şeyi
yapacağım. Allah'a isyan sayılmayacak arzu ettiğiniz her hususu da
isteyebilirsiniz. Yine aynı şekilde Allah'a isyan sayılmayacak, arzulamadığınız
ve sevmediğiniz bir şeyi de reddedebilirsiniz. Sizin Allah indinde bir hüccet
ve deliliniz kalmasın diye arzu ettiğiniz her şeyi rahatlıkla uygulayabilirim.
Cenab-ı Allah'ın bize emrettiği gibi sizin arzuladığınız şeyleri elde etmenize
kadar mutlaka sabredeceğim." Daha sonra Küfe'den uzaklaşmış olan ileri
gelen emirlerden bazıları geri gelmişti. Bunlardan Cerir, Karkisiye'den Uteybe
bin en-Nehhas Hulvan'dan geri dönmüşlerdi. Ebu Musa el-Eş'ari onlara bazı
konuşmalar yapmış, cemaate bağlanmalarını ve Hz. Osman'a itaat etmelerini
istemişti. Onlar da bu isteklere uyarak, "Peki, haydi bize namaz
kıldır" demişler ancak Ebu Musa: "Hayır, ancak Hz. Osman'a itaat
edeceğinizi kesinlikle söylediğiniz takdirde size namaz kıldırırım" diye
karşılık vermişti. Bunun üzerine onlar da: "Evet, kabul ettik"
demişler ve Ebu Musa da onlara namaz kıldırmış ve Kufe'ye gelen emirleri yerlerine
iade etmişti.
Yevmu'l-Cer'a
ile ilgili başka bir rivayette şunlar kaydedilir: Bir gün Müslümanlardan bir
grup insan bir araya gelerek Hz. Osman'ın uygulamaları konusunda münazaralarda
bulunmuş ve ona bir adamı temsilci olarak göndermek hususunda fikir birliğine
varmışlardı. Bu Müslümanlar Hz. Osman'a Amir bin Abdi'l-Kays diye bilinen Amir
bin Abdullah et-Temimi el-Anberi'yi elçi olarak göndermişlerdi. Amir Hz.
Osman'ın huzuruna varıp şöyle demişti:
"Bazı
Müslümanlar bir araya gelerek uygulamalarını tartışmış, gözden geçirmiş ve
senin birçok yanlışlık ve büyük işler yüklendiğini görmüşlerdi. Bundan dolayı
Allah'tan kork ve tövbe et." Buna karşılık Hz. Osman şöyle cevap vermişti:
"Şu adama bakınız, onu görenler okuryazar zannedecekler. Buraya gelip benimle
hakaretamiz bir şekilde konuşup duruyor. Vallahi, o Allah'ın nerede olduğunu
bilmez bir adamdır!" Hz. Osman'ın bu sözleri üzerine Amir şöyle der:
"Hayır, ben Allah'ın nerede olduğunu gerçekten biliyorum. Cenab-ı Allah,
elbet gözetleme yerindedir. O her an kullarının fiillerini gözetler."
Bu
olaylardan sonra Hz. Osman, Muaviye, Abdullah bin Sa'ad, Said bin elAs ve Amir
bin el-As ile Abdullah bin Amir'e haberler gönderip onları bir araya toplamış,
onlarla istişarede bulunmuş ve şöyle demişti: "Her adamın vezirleri ve ona
nasihat eden adamları vardır. Siz de benim vezirlerim ve bana öğüt veren
kişilersiniz. Aynı zamanda akrabalarım içinde en güvenilir olanlarısınız. Şu
insanların yaptıklarını ve valilerini görevlerden azletmemi benden istediler. Onların
arzu ettiklerini yerine getirip sevmediklerini terketmemi istiyorlar. Haydi,
görüşlerinizi ortaya koyun ve içtihat edin." O'nun bu sözleri üzerine İbn
Amir şöyle der: "Ey emire'l mü'minin! Bana kalırsa bu insanları cihad ile
meşgul etmen gerekir. Eğer cihad ile uğraşırlarsa onlar sana itaat eder ve asla
isyan etmeye fırsat bulamazlar, çünkü onların her biri kendi davarının
arkasında yürüyüp gider ve kaftanındaki işlerle uğraşmak zorunda kalır."
Said de şöyle bir görüş beyan eder: "Bu hastalığı bizzat kendi ilacıyla
tedavi et ve korktuğun şeyleri de kes at. Her grubun liderleri vardır. Bu
liderler ortadan kaldırılınca kendileri de dağılıp gider ve bir daha da bir
araya gelip toplanamazlar. " Ancak Hz. Osman şöyle karşılık verir:
"Eğer tehlikeli ve karışıklıklara meydan vermeyecek olsaydı asıl isabetli
görüş budur." Muaviye de şöyle der: "Bence de bütün il valilerine
emirler çıkarıp her birisinin bu adamlarla uğraşmalarını ve onları ortadan
kaldırmalarını emretmen gerekir. Ben de Şam ehliyle birlikte kendi bölgemde
bunlarla mücadele ederim," Abdullah bin Sa'ad da: "İnsanlar sürekli
olarak tamah sahibidirler. Onlara şu elindeki mallardan ver de onların kalpleri
sana ısınsın." demişti. Arkasından Amr bin el-As ayağa kalkarak şöyle
hitapta bulunmuştu: "Ey müminlerin emiri! Ümeyyeoğulları gibi bir aileyle
insanları yönetiyorsun. Sen söyledin, onlar da söylediler. Sen adaletli
davrandın, onlar da adaletli davrandılar. Sen de ya mutedil ol veya bu görevden
ayrıl. Eğer bunu yapmayacak olursan o halde tam azim ve şiddetle bu işe sarıl
ve emirlerini infaz ettir." Hz. Osman O'na şöyle der: "Seni kafanın
bitleri mi kaşındırıyor, yoksa görüş ve gayret senden midir?" Bu sözleri
duyan Amr susar ve dağılıncaya kadar hiçbir şey söylemez. Dağılacakları sırada
Hz. Osman'a şöyle hitap eder: "Sen benim için her şeyden daha aziz ve
değerlisin. Ancak ben şu kapıda bazı insanların bekleyip durduklarını ve benim
söyleyeceğim sözlerin onlara ulaşmasını arzu ettim. Onun için bu sözleri sırf
sana hayırlı ve yararlı olsun ve senden her türlü kötülüğü ve şerri
uzaklaştırsın diye söyledim."
Bu
görüşmelerden sonra Hz. Osman valileri geldikleri yerlere göndermiş ve
yaptıklarından belki vazgeçerler diye bu muhaliflere dağıtılmak üzere, bazı
malların hazırlanmasını emretmiş, arkasından Said bin el-As'ı tekrar Küfe'ye
göndermişti. Ancak yukarıda zikrettiğimiz gibi Said el-Cer'a'ya varğında bazı
adamlar onu geri çevirmişti.
Ebu
Sevr el-Hadani şöyle der: "Cer'a günü'nde Huzeyfe ve Ebu Mes'ud el-Ensari
ile birlikte Küfe mescidinde oturup sohbet ettik. Ebu Mes'ud şöyle demişti:
"Vallahi, bu şehrin alt üst olup enkaz haline gelmesi ile ancak bu
karışıklıklar yok olur görüşündeyim." Ebu Huzeyfe de: "Hayır, vallahi
bu şehir alt üst olmaz ve hatta ondan bir fincan kan dahi dökülecek değildir,
ancak bugün arzu ettiğim tek şey ve bildiğim tek husus varsa o da Hz. Peygamber
(s.a.v.)'in hayatta olmasıdır."
Said
hiç kimsenin burnunu kanatmadan Hz. Osman'ın yanına geri dönmüştü. Ebu Musa
el-Eş'arı de Küfe'ye vali olarak varmıştı. Hz. Osman, Huzeyfe bin el-Yeman'a
Babu'l-Ebvab'a gazaya çıkmasını emretmiş, O da oraya doğru yönelmişti.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
Hz. OSMAN'IN
ŞEHİT EDİLMESİNE NEDEN OLAN OLAYLAR