|
İBNÜ’L-ESİR |
3. CİLT |
BU YIL
İÇİNDE TÜRKLERİN ZAFER KAZANMALARI ve
ABDURRAHMAN
BİN RABİ'A'NIN ŞEHİT OLMASI
Bu
yıl içinde Hazarlarla Türkler Müslümanlara karşı galip gelmişlerdi. Türklerin galip
gelmelerinin sebebi şu idi: İslami gaza ve fetihlerin şiddetle üzerlerine
varmasından sonra öfkelenmiş ve şöyle haykırmışlardı: "Bizi yenebilecek,
bize denk bir millet yokken nasıloldu da azıcık bir ümmet olan Müslümanlar
üzerimize gelip bizi yendiler ve biz onlara karşı koyamadık." Onlardan
bazıları şöyle demişlerdi: "Bu adamlardan pek ölen olmadığı gibi,
giriştikleri savaşlarda yaralanan bile olmamaktadır." Müslümanlar bu
seferden daha evvel Türkler üzerine yürümüş ve meydana gelen çarpışmada kimse ölmemişti.
İşte bu yüzden Müslümanların ölmediği zannına kapılmışlardı. Bir kısmı da:
"Peki bunu denediniz mi?" diye sormuş ve Müslümanlara bir tuzak
kurmuşlardı. Müslüman askerlerden bir grup kurulan bu tuzağın yanından
geçerlerken onları ok yağmuruna tutmuş ve şehit etmişlerdi. Bu olaydan sonra
her iki tarafın kumandanları savaşmak üzere anlaşmış ve savaş için bir gün
tespit etmişlerdi. Bu arada Babu'l-Ebvab'da bulunan Abdurrahman İbn Rabi'a'ya
mektup gönderen Hz. Osman şöyle demişti: "Raiyyemiz biraz karın
doyduğundan sanki azmış durumdadır. İşte bundan dolayı Müslümanları sakın bir
hücuma sürüklemeyesin. Onların telef edilmelerinden, öldürülmelerinden
korkuyorum." Abdurrahman Hz. Osman'ın ne demek istediğini anlayamamış ve
Belencar'a doğru gazaya çıkmıştı. Türkler Hazarlarla bir araya gelip
Müslümanlara karşı bir cephe teşkil etmiş ve onlarla şiddetli bir savaşa
girişmişlerdi. Bu savaşta Müslümanların kumandanı Abdurrahman şehit edilmişti.
Abdurrahman'a kılıcının adına nisbetle ''Zu'n-Nür'' adı veriliyordu.
Abdurrahman'ın ölümü üzerine Belencar halkı onun cesedini alıp bir sanduka
içinde toprağa verdiler. Her yağmur duasına çıktıklarında O'ndan yardım
dilerlerdi. Ancak şehit edilmesinden sonra Müslümanlar iki gruba ayrılmışlardı.
Bir grup Babu'l-Ebvab'a doğru yönelmiş, burada Hz. Osman'ın emriyle Said bin
el-As tarafından bir grup askerle gönderilmiş olan Abdurrahman'ın kardeşi
Selman bin Rabi'a ile karşılaşmış ve kurtulmuşlardı. Diğer grup Müslüman ise,
aralarında Selman el-Farisi ve Ebu Hüreyre olduğu halde Cilan ve Cürcan
tarafına giden askerler idiler. Bu askerler içinde aynı çadırda
Yezid
bin Muaviye en-Nehai, Alkame bin Kays, Mi'dad eş-Şeybani ve Ebu Müfrez
et-Temimi bulunuyordu. Diğer bir çadırda da Amr bin Utbe ve Halid bin Rabi'a
ile el-Halhal bin Zerri ve el-Karsa' bulunuyordu. Her iki grup da aynı ordu
içinde ve birbirlerine yakın idiler. el-Karsa' şöyle diyordu: "Bu kan
elbiseler üzerinde ne kadar da güzel parlıyor!" Amr bin Utbe de üzerinde
bulunan kaftana bakarak şöyle demişti: "Bu beyaz rengin üzerinde kanın
kırmızılığı ne kadar da güzel duruyor!"
Yezid
bin Muaviye en-Nehai bir geyiğin kendisini alıp götürdüğünü ve bir çarşafa
sarılıp kabre defnedildiğini ve bundan daha tatlı ve güzel bir şey görmediğini,
onun kabri üzerinde de üç kişinin bekleyip durduğunu rüyasında görmüştü.
Uykudan uyanıp da Müslümanlarla düşman arasındaki savaş şiddetli safhasına
geldiği sırada başına bir taş isabet edip orada şehit olmuştu. Gerçekten onun
elbiseleri iyice kana bulanmıştı. O aynen bu haliyle kana bulanmış olarak
kabrine indirilmişti.
Mi'dad,
Alkame'ye şöyle demişti: "Bana şu örtünü ver de onunla başımı
sarayım." Alkame O'na örtüsünü vermiş, Mi'dad da Yezid'in şehit edildiği
yere varmış, Belencar Kalesi'nin burçlarından birisine doğru hücuma geçtiği bir
sırada mancınıklardan atılan bir taşın isabet etmesiyle şehit olmuştu.
Arkadaşları O'nu da alıp Yezid'in yanında defnetmişlerdi. Alkame o örtüsünü
almış, yıkamış, fakat örtüden kanın eseri bir türlü çıkmamıştı. Alkame bu
örtüyü Cuma günü takınır ve: "Bunu takmamın sebebi üzerinde Mi'dad'ın
kanının bulunmasıdır" derdi. Amr bin Utbe de aynen dilediği gibi kaftanı
üzerinde kanları akmış olarak şehit olmuştu. el-Karsa' da aynı şekilde düşmanla
çarpışmış, savaştıktan sonra o da şehit düşmüştü. Bu acı haber Hz. Osman'a
vardığında: "İnna lillah, Küfeliler çözülüp gittiler. Allah'ım sen onların
günahlarını affet ve amellerini kabul eyle" diye dua etmişti.
Hz.
Osman Said bin el-As'a mektup yazıp Selman'ı Babu'l-Ebvab'a gazaya göndermesini
istemişti. Selman oraya vardığında bu mağlubiyete uğrayan Müslümanları ve geri
dönenleri görmüştü. Allah onları da öldürülmekten muhafaza etmişti. Abdurrahman
bin Rabi' şehit edildiğinde Said bin el-As Selman bin Rabi'a'yı buraya vali
olarak tayin etmişti. Kufeliler üzerine de Huzeyfe bin el-Yeman'ı tayin etmiş
bulunuyordu. Hz. Osman da Habib bin Mesleme komutasında bir grup askeri bunlara
yardım etmek üzere göndermişti. Bu gelen askerlerin başına Selman geçmiş, ancak
Habib kabul etmek istememişti. Hatta Şamlılar kızarak: "Gerekirse Selman'ı
öldürürüz" demişler, Küfeliler: "Vallahi o halde biz de Habib'i döver
ve hapsederiz ve eğer bize karşı koyacak olursanız aramızda çarpışmalar meydana
gelir ve her iki taraftan da kan dökülür." diye karşılık vermişlerdi.
Habib
Babu'l-Ebvab'a emir olmayı dilemiş ve aynı şekilde Kufe'den gelecek orduya
komutan olmayı arzu etmişti. Kufelilerle Şam ehli arasında meydana gelen ilk
ihtilaf bu idi. Bu arada Huzeyfe, arka arkaya üç sefer düzenlemişken
üçüncüsünün meydana geldiği sırada Hz. Osman şehit edilmişti. Huzeyfe Hz.
Osman'ın şahadet haberini duyduğu anda şunları söylemişti:
"Allah'ım,
O'nu öldürenlere lanet eyle ve onları paramparça et. Biz O'nunla tartışırdık, O
da bizimle tartışırdı. İşte bu fırsatı ve O'nun bu anlayışını fitneye bir çıkış
kapısı olarak gördüler. Allah'ım, onlar boyunları kılıçlarla vurulmadıkça
ölmesinler. "
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA