İBNÜ’L-ESİR |
2. CİLT |
RAMAHÜRMÜZ
ve TÜSTER'İN FETİHLERİ, HÜRMÜZAN'IN ESİR ALINMASI
Denildiğine
göre Ramahürmüz, Tüster ve Süs şehirleri, Hicretin 17. yılında fethedilmiştir. Bu
üç şehrin 19. yılda fethedildiği söylenmekle birlikte, 20. yılda
fethedildikleri de söylenmiştir.
Bu
şehirlerin fetih sebebine gelince: Yezdecird, Merv'de, kaybettikleri
topraklardan duydukları üzüntü dolayısıyla Farsları sürekli olarak
kışkırtıyordu. Bunun üzerine Farslar Ahvaz halkıyla yazıştılar ve sonunda
birbirlerine yardımcı olmak üzere ahitleştiler. Hurkus bin Züheyr ile Ceze',
Sülma ve Harmele bu haberi alınca durumu Hz. Ömer'e yazılı olarak bildirdiler.
Bunun üzerine Hz. Ömer Sa'ad'a şöyle bir mektup yazdı: "Ahvaz üzerine
Numan bin Mukarrin ile birlikte kalabalık bir ordu gönder ve elini çabuk tut.
Bunlar Hürmüzan'a karşı gidip konaklasınlar ve onun durumunu iyice tetkik edip
incelesinler."
Ebu
Musa'ya da şöyle yazdı: "Ahvaz'a kalabalık bir ordu gönder. Bu ordunun
başına Süleyl'in kardeşi Sehl bin Adiyy'i komutan tayin et. Ayrıca onunla
birlikte Bera bin Malik, Mecze'e bin Sevr, Arfece bin Herseme' ve başkalarını
da gönder. Küfe halkı ile Basralıların başına da Ebu Sebre bin Ebi Ruhm'u tayin
et."
Numan
bin Mukarrin, Küfelilerle birlikte çıkıp katırlar üzerinde Ahvaz'a doğru
yürürken süvariler de onların yan tarafında güneyden yol alıyorlardı. Hurküs,
Sülma ve Harmele'yi geride bırakıp kendisi Ramahürmüz'de bulunan Hürmüzan'a
doğru yürüdü. Hürmüzan, Numan'ın üzerine gelmekte olduğunu işitince beraberinde
bulunan Farslarla birlikte onun önünü kesmek ümidiyle öncelikle kendisi savaş
hamlesine girişmek istedi. Numan ile Hürmüzan, ''Erbük'' denilen yerde
karşılaştılar, aralarında çok şiddetli bir savaş oldu. Aziz ve celil olan
Allah, Hürmüzan'ı bozguna uğratınca Hürmüzan Rahahürmüz'ü bırakıp Tüster'e
gitmişti. Numan Hürmüz'e gitmiş, daha sonra İyzec üzerine yürümüştü. İyzec
hakimi olan Tireveyh O'nunla barış anlaşması yapmış, bunun üzerine Numan Ramahürmüz'e
geri dönerek orada ikamet etmeye başlamıştı. Bu arada Basralılar Suku'l-Ahvaz'a
gelip konaklamış ve Ramahürmüz'e gitmek isterken Nu'man'ın Ramahürmüz'ü ele
geçirdiği haberini almışlardı. Hürmüz'ün Tüster'e gitmiş olduğu haberi de
kendilerine ulaşmış bulunuyordu. Bunun üzerine Basralılar Tüster tarafına
giderken Nu'man, Hurküs, Sülma, Harmele ve Ceze' de aynı istikamete yöneldiler.
Tüster etrafında bir araya geldiler. Hürmüzan ve Farslılar'ın, dağlık
bölgelerin ve Ahvaz'ın halkından meydana gelen askerleri Tüster'de
hendeklerinde bulunuyorlardı. Hz. Ömer Müslüman komutanlara Ebu Musa'yı da
yardımcı olarak göndermiş ve O'nu Basralıların başına komutan olarak tayin
etmişti. Genel komutan ise Ebu Sebre idi. Onları bir ay süreyle kuşatma altında
tuttular ve pek çok kişiyi öldürdüler. Enes bin Malik'in kardeşi olan el-Bed
bin Malik bu kuşatma sırasında zafer kazanılıncaya kadar sırf mübareze ile yani
karşılıklı olarak tek tek dövüşmelerle yüz kişi öldürmüştü. Bunun dışında
öldürdüğü kimseler bu hesaba dahil değildir. Ayrıca Mecze'e bin Sevr, Ka'ab bin
Sevr ve pek çok Basralı ve Küfeli de O'nun kadar kimse öldürmüşlerdi. Tüster
kuşatması sırasında müşrikler Müslümanların karşısına seksen defa çıkış yapmış
ve bu çıkışların kimisinde Müslümanlar, kimisinde de müşrikler başarılı
olmuşlardı. Bu çıkışların sonuncusunda çarpışmalar oldukça şiddetlenince
Müslümanlar: "Ey Bera! Rabbine dua et, onları bozguna uğratsın"
deyince Hz. Bera': "Allahım, Onları karşımızda bozguna uğrat ve beni de
şehit düşür" diye dua etti. Bera' duası kabulolunan bir kimse idi. O'nun
bu duası sonucunda Müslümanlar müşrikleri bozguna uğratmış, sonunda onları
hendeklerinin içine girmek, daha sonra hendeklerini da aşarak şehirlerine
çekilmek zorunda bırakmıştı. Böylece şehir Müslümanlarca her yandan kuşatılmış
bulunuyordu.
Müslümanlar
bu durumdayken ve şehir bu haliyle oldukça sıkışık bir noktada bulunup savaş
uzayıp gitmişken bir adam Nu'man'ın karşısına çıkarak şehre girecekleri bir
yeri göstermesi şartıyla kendisine eman vermelerini istedi. Diğer taraftan
başka biri de Ebu Musa tarafına attığı bir okla: "Sizler bana eman verecek
olursanız şehre girebileceğiniz bir yeri size gösteririm" diye bir mesaj
göndermişti. Ona attıkları bir okla eman verince aynı adam attığı ikinci okla: "Suyun
çıkış tarafından geliniz. Sizler orayı rahatlıkla geçebileceksiniz" diye
bir mesaj daha gönderdi. Bunun üzerine Ebu Musa Müslümanları bu işi yapmaya
çağırınca Amir bin Abdi Kays ile pek çok kişi bu görevi üstlendi. Geceleyin, bu
yere baskın yaptılar. Diğer taraftan Nu'man da kendilerine şehrin girişini
gösterecek adamla birlikte arkadaşlarından kimin gideceğini sormuş, pek çok
kimse bu göreve talip olmuştu. Böylece Nu'man'ın arkadaşları ile Ebu Musa'nın
seçtiği Basralılar bu giriş yerinde bir araya geldiler. Herkes dışarıda iken
bunlar bu yerden şehrin içine girdiler. Şehrin içine girdiklerinde onlar
içerden, diğer Müslümanlar da dışardan tekbir getirdiler. Şehrin kapıları
açıldı ve Müslümanlarla şehirde bulunanlar arasında çarpışma oldu. Müslümanlar,
kendilerine karşı çarpışan herkesi yere serdiler. Hürmüzan kaleye gidip
sığındı. Kaleye girenler O'nun çevresini sarınca, Hürmüzan Hz. Ömer'in hakkında
vereceği hükme göre teslim oldu. Hürmüzan'ı bağladılar ve Allah'ın kendilerine
ganimet olarak ihsan ettiklerini paylaştılar. Bu paylaştırma sonucunda süvari
olanlara üç bin, piyade olanlara ise bin dirhem düşmüştü, öte yandan ok atan
kişi ile bizzat Müslümanların yanına gitmiş olan kişi geldi; hem onlara, hem de
kapılarını kapatıp savaşa katılmayanlara eman verdiler.
Bu
gece Müslümanlardan da pek çok kişi ölmüştü. Mecze'e bin Sevr ile Bera bin
Malik, bizzat Hürmüzan tarafından öldürülen kimseler arasında idi.
Ebu
Sebre bizzat kendisi bozguna uğrayıp kaçanların peşine düşmüş ve onları Sus'a
kadar takip etmişti Ebu Sebre, Nu'man bin Mukarrin ve Ebu Musa ile birlikte
şehrin önünde konaklamış; hep birlikte Hz. Ömer'e mektup yazarak durumu
sormuşlardı. Hz. Ömer Ebu Musa'ya tekrar Basra Valiliği'ne tayin ettiğini
üçüncü defa olarak yazdı. Böylece Ebu Musa Sus'tan dönüp Basra'ya gitti.
Sahabeden
Fukaym'lı Zirr bin Abdullah bin Küleyb, CundeysabUr'a gidip orada yerleşmişti.
Hz. Ömer Basra askerlerinin başına da Mukterib'i getirmişti. Mukterib'in asıl
adı Esved bin Rabia olup kendisi Rabia bin Malik oğullarındandır ve o da sahabidir.
Kendisi de Zirr de muhacirdir. Esved Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in yanına gelerek: "Ben sana arkadaşlık yapmak ve bu şekilde
Allah'a yaklaşmak üzere yanına geldim" dediği için Nebi ona, ''Yaklaşan''
anlamına gelen ''el-Mukterib'' adını vermişti.
Ebu
Sebre, aralarında Enes bin Malik, Ahnef bin Kays'ın da bulunduğu bir heyeti
Hürmüzan eşliğinde Ömer bin Hattab' a gönderdi. Bu heyet Hürmüzan ile birlikte
Medine'ye geldiler. Hürmüzan'a elbiselerini, altın işlemeli, ipekli
giysilerini, yakutlarla süslenmiş tacını ve her türlü süs eşyasını Hz. Ömer ve
Müslümanlar görsünler diye giydirmişlerdi. Hz. Ömer'i yerinde aramış, fakat
bulamamışlardı. Nerede olduğunu sorunca onlara: "Kufe'den gelen bir
heyetle görüşmek üzere mescitte oturmuştu" denilmesi üzerine oraya
gittiler. Hz. Ömer'i mescitte bornozu üzerinde olduğu halde yatıp uzanmış
gördüler. Hz. Ömer bunu gelen heyeti karşılama maksadı ile giymişti. Heyet
gittikten sonra onu yastık gibi yapıp uyumuştu. Elinde kamçısı olduğu halde
uykudayken yanına oturdular. Hürmüzan: "Ömer nerede?" diye sorunca
Hürmüzan'a: "Ömer işte budur" diye cevap verdiler. Bu sefer Hürmüzan:
"Peki, O'nun bekçileri ve perdedarları nerede?" diye sorunca
kendisine: "O'nun ne bekçileri, ne de perdedarları ve katipleri vardır"
dediler. Bu sefer Hürmüzan: "O zaman bunun peygamber olması
gerekiyor" demiş, yanındakiler de: "Peygamber değil ama
peygamberlerin ameli ile amel ediyor" diye cevap vermişlerdi.
Hz.
Ömer çevresindekilerin gürültüleri ile uyanmış, kalkıp oturmuş, daha sonra
Hürmüzan'a göz gezdirince: "Hürmüzan mı yoksa?" diye sormuştu.
"Evet" cevabını verdiler. Hz. Ömer: "Bunu ve bunun benzerlerini
islam ile zelil kılan Allah'a hamd olsun" diyerek üzerindeki elbiselerin
çıkarılmasını emretti, onlar da üzerindekileri çıkartıp sık dokunmuş bir elbise
giydirdiler. Hz. Ömer O'na sordu: "Ya Hürmüzan! Sen andaşmayı bozmanın ve
Allah'ın emirlerine karşı gelmenin akıbetinin ne olduğunu gördün mü?"
Hürmüzan: "Ey Ömer! Cahiliye döneminde Allah bizleri başbaşa bırakmış,
sonunda biz sizi yenmiştik; fakat şimdi siz bize galip geldiniz" diye
cevap verdikten sonra Hz. Ömer şunu sordu: "Peki, peş peşe antlaşmanı
bozarken neye dayanıyordun?" Bunun üzerine Hürmüzan: "Sana söylemeden
önce senin beni öldürmenden korkuyorum" demiş. Hz. Ömer de: "Hayır,
bundan korkma" diye cevap vermişti. Hürmüzan su istedi. Kendisine oldukça
kaba ve kalın bir bardakla su getirilince Hürmüzan: "Ben susuzluktan
ölecek bile olsam böyle bir kaptan su içemem" dedi. Bu sefer O'nun
beğenebileceği bir bardakla kendisine su götürüldü. Bu defa Hürmüzan:
"Suyumu içerken öldürülmekten korkuyorum" deyince Hz. Ömer:
"Hayır bu suyu içip bitirinceye kadar senin için korkulacak bir durum
yoktur" diye cevap vermişti. Hürmüzan suyu alıp dökünce Hz. Ömer. "Ona
bir daha su getiriniz, susuzken onu öldürmeyiniz" diye emir vermiş fakat
Hürmüzan: "Benim suya ihtiyacım yoktur, ben suyu bahane ederek eman almak
istemiştim" diye cevap verince Hz. Ömer kendisine: "Ben seni
öldüreceğim" demiş, Hürmüzan da: "Sen bana eman vermiştin."
dedi. Hz. Ömer ona: "Sen yalan söylüyorsun" deyince Enes: "Ey
müminlerin emiri! Doğru söylüyor, sen gerçekten O'na eman verdin."
demişti. Bunun üzerine Hz. Ömer: "Ya Enes! Ben Mecze'e bin Sevr ile Bera
bin Malik'i öldüren bir kimseye nasıl eman verebilirim? Allah'a yemin ederim,
ya bana bir çıkış yolu gösterirsin yahut seni cezalandırırım" deyince Enes
şunları söyledi: "Sen O'na, ''Bana durumu anlatıncaya kadar korkacak bir
durum yok ve bu suyu içinceye kadar da senin için korkacak bir şey yok'' dedin"
Hz. Ömer, yanında bulunanlar da benzeri şeyler söyleyince, Hürmüzan'ın üzerine
giderek: "Beni kandırdın. Allah'a yemin ederim, sen Müslüman olmayıncaya
kadar bunu kabul etmiyorum" demiş, o da Müslüman olmuştu. Hz. Ömer
kendisine iki bin dirhem tahsis etmiş ve Medine'de yerleştirmişti. Aralarında
mütercim gelinceye kadar kısmen Farsça anlayan Muğire bin Şu'be tercümanlık
yapmıştı.
Hz.
Ömer, Hürmüzan'ı getiren heyete: "Müslümanlar muhtemelen Zimmilere eziyet
ediyorlar da onlar bunun için sizin ahitleri bozacağınızdan endişe
ediyorlar" deyince heyette bulunanlar: "Bizler antlaşmalara tam
olarak uyuyoruz." diye cevap verdiler. Bu sefer Hz. Ömer onlara:
"Peki bu neden böyle?" diye sorunca onlardan Ahnef dışında hiç kimse
ağzını açıp konuşmadı. Ahnef şunları söylemişti: "Ey Emirü'l-Müminin! Sen
bizleri Fars ülkesinde daha ileriye gitmekten alıkoydun. Halbuki Fars kralı
onların arasında bulunuyor. Onların kralı aralarında bulunduğu sürece onlar
bizimle savaşacaklar. İttifak halindeki iki önder bir araya gelir gelmez biri diğerini
kışkırtıyor. Sen gördüğün gibi ahit verdikten sonra onlar antlaşmalarını
bozmaya kalkışmadıkça biz hiç bir şey yapmıyoruz. İşte onları bu şekilde
kışkırtıp duranlar da onların kralı ve ileri gelenleridir. Sen bize ülkelerinin
içine dalarak hakimiyetlerine son vermek için izin vermediğin sürece bu böylece
devam edip gidecektir. Bizler ne zaman ki onların hakimiyetlerini ortadan
kaldırırsak işte Farsların umutlarını o zaman yok etmiş oluruz." Hz. Ömer
kendisine: "Allah'a yemin ederim ki bana doğru söyledin" diyerek
ihtiyaçlarını karşılayıp onları geri gönderdi. Daha sonra Hz. Ömer'e
Nihavendlilerin toplandıklarını belirten bir mektup ulaştı. Bunun üzerine Hz.
Ömer Fars ülkesinin içlerine doğru ilerlemeye izin verdi.
Ca'fer
bin Ebi Talib'in oğlu Muhammed, bazılarının belirttiğine göre Tüster'de şehit
olmuştur.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA