İBNÜ’L-ESİR |
2. CİLT |
CELULA'
VAKASI İLE HULVAN'IN FETHİ
Celula
Vakası da bu yılda olmuştur.
Bu
vakanın sebebine gelince: Farslılar Medain'den kaçarken ''Celula'' denilen yere
vardılar. Azerbaycanlı Bab halkı ile dağlık bölgenin halkı ve Farslar arasında
farklı yollara sapmak konusunda ayrı görüşler ortaya çıktı. Daha sonra şöyle
dediler: "Şimdi ayrılacak olursanız ebediyyen bir araya gelemeyeceksiniz.
Burası bizi birbirimizden ayıracak bir yerdir. O halde geliniz burada bir araya
gelelim ve Araplarla çarpışalım. Zafer elde edersek istediğimize kavuşmuş
oluruz, edemezsek üzerimizdeki görevi yerine getirmiş olur ve bu konuda herkes
de bizi mazur görmüş olur." Daha sonra çevrelerine bir hendek kazdılar ve
başlarına komutan olarak da Raz'lı Mehran'ı getirdiler. Yezdecird ise Hulvan' a
doğru ilerledi. Hendeğin etrafını çıkış yolları dışında dikenli demirlerle
çevirdiler. Sa'ad bu durumu haber alınca Hz. Ömer'e haber gönderdi. Buna karşılık
Hz. Ömer O'na şöyle yazdı: "Haşim bin Utbe'yi Celula'ya gönder. Onun öncü
kuvvetlerinin başına Ka'ka' bin Amr'ı tayin et. Şayet Allah Farsları bozguna
uğratacak olursa Ka'ka'ı Sevad bölgesi ile dağlık bölge arasında görevlendir.
Ordu on iki bin kişilik olsun. "
Sa'ad
emri yerine getirdi. Haşim, ganimetlerin paylaşılmasından sonra Medain'den on
iki bin askerle yola çıktı. Muhacirlerin, Ensarın ileri gelenleri irtidat
edenlerle etmeyen Arapların belli başlı kişileri de bu ordunun askerleri
arasındaydı. Medain'e giderken yolda Babil Mehruz'dan geçtiler. Buranın
Dihkan'ı, Haşim ile bir cerib arazide dirhem döşeyip onları vermek karşılığında
barış teklifinde bulundu. Haşim de onun bu isteğini kabul ederek barış yaptı.
Daha sonra Celula'ya varıncaya kadar yoluna devam etti. Celula'da Farsları
hendekleri içinde olmak üzere kuşatma altına aldı. Farslar karşılarında uzun
süre direndiler. Ancak istedikleri zaman hendeğin dışına çıkıyorlardı.
Müslümanlar seksen gün süreyle onların üzerine vardılar. Her gün zafer
kazanıyorlardı. Yezdecird'den Mihran'a yardımcı kuvvetler de gelmeye başladı.
Diğer taraftan Sa'ad da Müslümanlara yardımcı kuvvet gönderdi. Hep birlikte
toplanıp dışarı çıktılar ve birbirleriyle çarpıştılar. Yüce Allah onların
üzerine rüzgar gönderdi ve etrafta göz gözü görmez oldu. Önlerinde adeta
perdeler teşekkül etti. Bu bakımdan Farsların süvarileri hendeğe düştüler.
Hendeğin içerisinde kendilerine bitişik tarafta atlarının da çıkabileceği
şekilde bir yol yaptılar ve kendilerini koruyan çevrelerini bozmuş oldular.
Müslümanlar bunu haber alınca onların üzerine yürüdüler ve ''Herir Gecesi''
dahil olmak üzere hiç bir gecede benzeri görülmemiş şiddetli bir çarpışmaya
giriştiler. Şu kadar ki, Herir Gecesi'nde iş daha çabuk bitmişti. Ka'ka' bin
Amr, ilerlediği yönde hendeklerin kapısına doğru gitti ve bir münadiye şöyle
bağırmasını söyledi: "Ey Müslümanlar! Şu anda emiriniz hendeğin içerisine
girmiş ve orayı ele geçirmiş bulunuyor. Siz de onun yanına geliniz. Sizinle
Farslar arasında bulunan engeller sizi hendeğe girmekten alıkoymasın."
Ka'ka'ın bu emri vermekten amacı Müslümanların maneviyatını güçlendirmekti.
Müslümanlar da Haşim'in hendeğin içerisinde bulunduğundan şüpheleri olmayarak
ilerlediler. Müşrikler onları görünce sağa sola dağılıp bozguna uğradılar.
Böylece daha önceden kendilerinin hazırlamış olduğu dikenli demirlerde can
verdiler. Binekleri yaralandı. Bu bakımdan piyade olarak geri dönüp kaçışırken
Müslümanlar onların peşlerini bırakmadılar. Onlardan söz edilmeye değmez
kişilerin dışında kurtulan olmadı. O gün Farslardan yüz bin kişi öldürüldü.
Öldürülenler ilerisiyle gerisiyle alanın her tarafını örtüp kapattıkları için
buraya ''Celüla'' adı verilmiştir. Buna göre bu vaka Farsların tümünü de
kapsayan bir vaka olmuştur. Ka'ka' bin Amr ''Hanikin'' denilen yere kadar
kaçanları takip etmeye devam etmiştir.
Yezdecird
hezimet haberini alınca Hulvan'dan Rey taraflarına gitti.
Ka'ka'
HÜıvan'a gelerek ordusuyla burada konakladı. Celula zaferi 16. yılın Zilkade
(24 Kasım - 23 Aralık 637) ayında gerçekleşmişti. Yezdecird, Hulvan'dan
ayrılınca orada Hüsrev Şünlim'u vekil bırakmıştı. Ka'ka', Şirin'e vardığında
Hüsrev Şünum O'na karşı çıkmış ve Hülvan Dihkanı Zeynebi de yanına gelmişti.
Ka'ka', Zeynebi ile karşılaşmış, O'nu öldürmüş; Hüsrev Şünum kaçmış ve Müslümanlar
da Hulvan'ı ele geçirmişlerdi. Sa'ad Kufe'ye geçinceye kadar Hulvan'da kalmış,
Kufe'ye geçtikten sonra da Ka'ka', Sa'ad'ın yanına giderek Hulvan üzerine
Kubaz'ı vekil bırakmıştı. Kubaz aslen Horasanlı idi.
Hz.
Ömer'e kazanılan bu zaferi de Ka'ka'ın Hulvan'da kalışını da yazarak kaçan
Farsları takip etmek konusunda izin istedilerse de Hz. Ömer kabul etmeyerek
şunları söyledi: "Ben Sevad ile dağlık bölge arasında büyük bir seddin
olmasını arzu ederdim. Böylelikle ne onlar bize gelsin, ne de biz onların
bölgesine gidebilelim. Bizlere ziraat alanı olarak Sevad bölgesi yeter. Ben
Müslümanların esenliğini ganimetIere üstün tuttum." Ka'ka' Farsları takip
ettiği sırada ''Hanikin'' denilen yerde Mihran'a yetişmiş, O'nu öldürmüştü.
Flruzan'a yetiştiyse de Firuzan atıyla dağlık bölgeye girdi ve böylece kendini
korudu. Ka'ka' pek çok cariye esir aldı ve onları Haşim'e gönderdi. Haşim de
bunları gaziler arasında paylaştırdı. Bu cariyeler evlere alındı ve bunlardan
çocuklar oldu. Bu alınan cariyelere nispet edilenler arasında Şa'bi'nin annesi
de vardır.
Ganimetler
paylaştırılınca her süvariye dokuz bin dirhem ve dokuz at isabet etti.
Denildiğine göre, alınan ganimet otuz milyon dirhem idi. Bunları Selman bin
Rabia paylaştırmıştı. Ayrıca Sa'ad ganimetlerin beşte birini Hz. Ömer'in yanına
göndermişti. Sa'ad ganimetlerin hesabını Ziyad bin Ebih ile gönderdi. Hz. Ömer
ile getirdiği ganimetler hakkında konuştu ve ona bunların niteliklerini
anlattı. Hz. Ömer O'na: "İnsanların huzurunda ayağa kalkıp, benimle konuştuğun
gibi onlarla konuşabilir misin?" diye sorunca Ziyad:
"Allah'a
yemin ederim, yeryüzünde senden başka kimseden çekindiğim yoktur. Buna göre
senden başkalarının önünde nasılolur da konuşamam" diye cevap vermiş, daha
sonra Müslümanlara elde ettikleri ganimetleri, yaptıkları işleri, Fars
ülkesinin dört bir tarafına nasıl dağılmakta olduklarını anlattı. Bunun üzerine
Hz. Ömer: "İşte yüksek sesli ve açık sözlü hatip böyle olur" diye onu
övmüş, buna karşılık Ziyad: "Bizim askerlerimiz dillerini çözmüş serbest bırakmışlardır"
diye cevap vermişti.
Ganimetlerin
beşte biri Hz. Ömer'in yanına getirilince, O'nun: "Allah'a yemin ederim,
bunu paylaştırıncaya kadar bu mal hiç bir çatının altına girmeyecektir"
diye yemin etmesi üzerine Abdurrahman bin Avf ile Abdullah bin Erkam, mescitte
bu beşte biri sabaha kadar beklediler. Sabah olup da herkes toplanınca
üzerindeki örtü kaldırıldı. Hz. Ömer aralarındaki yakutları, zümrütleri,
mücevherleri görünce ağlamaya başladı. Abdurrahman bin Avf kendisine: "Ne
sebepten ağlıyorsun ey mü'minlerin emiri? Allah'a yemin ederim, burada ağlamak
değil şükretmek gerekir" deyince Hz. Ömer şöyle cevap verdi: "Allah'a
yemin ederim ki ben bundan dolayı ağlamıyorum. Allah'a yemin ederim, Allah
bunları kime verdiyse bunlar birbirlerini kıskanmış, birbirlerine kin
beslemişlerdir. Birbirlerini kıskananları da mutlaka Allah birbirine
düşürür."
Hz.
Ömer, Sevad arazisinin paylaştırılmasını kabul etmedi, çünkü mevcut ağaçlıklar,
suların bir çekilmesi bir kabarması buna imkan vermediği gibi pek çok ateş
mabedi ile posta yolları da vardı. Diğer taraftan Kisranın ve onunla beraber
olanların, onunla birlikte öldürülenlerin ve Erca diye bilinen görevlilerin de
birtakım mülkeleri vardı. Ayrıca Hz. Ömer Müslümanlar arasında fitne zuhur
etmesinden de korkmuştu. O bakımdan Sevad'ı paylaştırmadığı gibi satılmasını da
yasaklamıştı. Burayı karşılıklı olarak anlaştıkları kimselere ekip biçmek üzere
vermek ve Müslümanlara bir çeşit vakıf arazisi olarak bırakmak statüsüne
bağladılar. Onlar bu arazileri ekip biçmek üzere ancak ümeradan olan kimselerle
anlaşırlar ve onlara verirlerdi. Bu bakımdan Hülvan ile Kadisiyye arasında
bulunan Sevad arazisinden herhangi bir tarafın satılması helal değildir.
Nitekim Cerir, Fırat kıyısında bir arazi satın almış, ancak Ömer bu satışı iade
ettirmiş ve bundan memnun olmamıştı.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA