İBNÜ’L-ESİR

2. CİLT

HİCRİ 16. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

MEDAİNLİLERDEN TOPLANAN GANİMETLER ve

BU GANİMETLERİN PAYLAŞTIRILMASI

 

Sa'ad ele geçirilen ganimetleri korumakla Amr bin Amr bin Mukarrin'i, paylaştırma işine başkanlık etmekle de Selman bin Rabia el-Bahili'yi görevlendirmişti. Sarayda ve Kisra'nın eyvanında, evlerde bulunan bütün ganimetleri toplamış ve kaçanları takip edenlerin getirdikleri ganimetlerin hepsini tespit etmişti. Medain halkı bozguna uğradıklarını görünce şehri talan etmiş ve dört bir tarafa kaçmışlardı; fakat arkasından gidenler tarafından yakalanmayıp kaçırdıkları şeyler elinden alınmadık hiç bir kimse kalmadı. Müslümanlar Medain' de bazı Türk çadırları gördüler. Çadırların içerisi, kurşunla kapatılmış sepetlerle dolu idi. Müslümanlar bunları yiyecek zannettiler, fakat açıp baktıklarında altın ve gümüşten yapılmış kap kacaklar olduklarını gördüler. O kadar ki adam altın verip eşit miktarda gümüş almak için tek tek dolaşıyordu. Ayrıca Müslümanlar büyük miktarda kafur ele geçirmişler, bunu tuz zannederek hamura katmışlar, fakat acı olduğunu görmüşlerdi.

Kaçanları Zühre ile birlikte takip edenler Nehrevan Köprüsü üzerinde bir gurup Farslıyı yakaladı. Köprünün başında karşı karşıya geldiler. Farslarla birlikte bulunan bir katır suya düşünce Farslar tümüyle onun üzerine atıldılar. Birisi: "Bu katırın önemli bir özelliği olmalı" dedi ve Müslümanlar da bu katırı ellerine geçirene kadar Farslarla mücadele ettiler. Sonunda katırı aldılar.

 

Katırın üzerinde Kisra'nın süsleri, elbiseleri, boncukları, kuşağı, mücevheratla süslü zırhı vardı. Kisra başkalarına karşı övünmek amacıyla bunları üstüne takar ve öyle tahtına otururdu. Kelec iki Farslı ile birlikte iki katıra yetişti, Farsları öldürüp katırları aldı ve bunları ganimetlerden sorumlu bulunan kişiye teslim etti. Bu kişi kimin ne getirdiğini yazıyordu. O'na: "Beraberinde neler bulunduğunu tespit edinceye kadar burada bekle" diye talimat verdi. Katırların sırtındaki yükler aşağı indirilince bunlar arasında Kisra'nın taşlarla süslenmiş tacı da çıktı. Kisra'nın tacını genelde yüksek develer taşırdı. Onun içinde pek çok mücevherat vardı. Diğer katırın üzerinde ise Kisra'nın altından dokunmuş, mücevherat dizilmiş ipek elbiseleri vardı. Onun ipek olmayan diğer elbiselerinde de mücevherat dizili olduğu görüldü.

 

Ka'ka' bin Amr, bir İranlıya yetişerek onu öldürmüş ve ondan iki heybe almıştı. Bunların birisinde beş kılıç, diğerinde ise altı kılıç ile bazı zırhlar vardı. Bu zırhlardan biri de Kisra'nındı. Ayrıca O'nun miğferleri, Heraklieus'un zırhı, Türklerin hükümdarı Hakan'ın zırhı, Hindistan kralı Daher'in zırhı, Behram Cübin'in, Siyavuhş'un zırhları ile Nu'man'ın zırhı da vardı. Farslar bu zırhları Hakan, Heraklieus ve Daher'den birbirleriyle savaştıkları sırada ganimet almışlardı. Nu'man ile Cübin'in zırhlarına gelince, bunları da Kisra'dan kaçtıkları sırada ganimet olarak almışlardı. Kılıçlara gelince, bunlar Kisra'nın Hürmüz'ün Kubaz'ın, Feyruz'un, Heraklieus'un, Türklerin Hakanının, Daher'in, Behram'ın, Siyavuhş ile Nu'man'ın kılıçları idiler. Ka'ka' bütün bunları Sa'ad'ın huzuruna götürdü. Sa'ad O'nu istediği kılıcı seçmekte serbest bırakınca o da Heraklieus'un kılıcını seçti. Behram'ın zırhını da kendisine verdikten sonra Kisra ile Nu'man'ın kılıçları dışında geri kalanları <<Sessizler Birliği'' diye bilinen askerleri arasında dağıttı. Kisra ile Nu'man'ın kılıçlarını ise Araplar bunlardan haberdar olsun diye Ömer bin Hattab'a götürdüler. Onlar da bunları ganimetin beşte birinden zannettiler. Kisra'nın tacını ve elbiselerini de Müslümanların görmesi için Hz. Ömer'in yanına gönderdiler.

 

Dabb'lı İsmet bin Halid yanlarında iki eşek bulunan iki kişiye yetişti.

 

Bunların birisini öldürdü, ötekisi ise kaçtı. İsmet bunları alıp ganimetIere bakan kişinin yanına götürdü. İki eşekten birisinin üzerinde iki heybe bulundu. Bu heybelerin birinde altından bir at vardı. Bu atın eğer takımları gümüştendi, ağzında ve çenesinin iki tarafında ise gümüş üzerinde dizilmiş yakut ve zümrütler vardı. Atın yuları da aynı şekilde idi. Bu atın üzerinde mücevherler takınmış gümüşten bir de süvari vardı. Bu eşeğin diğer heybesinde ise gümüşten bir dişi deve bulundu. Bu devenin üzerindeki eğer altındandı. Eğerin astarı aynı şekilde altından olduğu gibi, devenin yuları da altından idi. Bütün bunlara yakutlar dizilmiş, devenin üzerindeki altından adamda ise yine mücevherattan süsler bulunuyordu. Kisra bunları tacının iki tarafına koyardı.

 

Başka birisi ganimetlere bakanlara bir hokka getirdi. Bu kimse ile yanında bulunanlar: "Bizler bunun benzerini hiç görmedik. Yanımızda ona denk veya ona benzer hiç bir şey de yoktur." dediler. Hokkayı getirene: "Bundan her hangi bir şeyaldın mı?" diye sorulunca: "Allah'a yemin ederim, Allah olmasaydı bunu size getirecek değildim" diye cevap verdi. Kendisine "Sen kimsin?" diye sorulunca o da: "Allah'a yemin olsun, size kim olduğumu söylemiyorum ki, beni övmeyesiniz. Allah'a hamd ediyorum ve O'nun bana vereceği sevap bana yeter." diye cevap verdi. Yanlarında bulunan birisine onu takip etmesini söylediler. Onu takip eden adam kim olduğunu çevresindekilere sorunca Amir bin Abdi Kays olduğunu öğrendi.

 

Sa'ad askerleri hakkında şunları söyledi: "Allah'a yemin olsun, askerler emniyetlidir, eli temizdir. Şayet Bedir Savaşçıları'nın öncelik fazileti olmasaydı bunların da Bedir Savaşı'na katılanlar kadar faziletli olduğunu söyleyecektim Onlardan şunları şunları gördüm. Bu gibi kimselerden bu davranışları göreceğimi hiç zannetmiyordum."

 

Cabir bin Abdullah der ki: "Kendisinden başka hiç bir ilah olmayana yemin ederim, bizler Kadisiyye'ye katılanlar arasında ahiret ile birlikte dünyayı da isteyen bir kişi bile görmedik. Onlar arasında yalnız üç kişi hakkında kötü düşündüysek de onlar kadar emniyetli ve dünyada gözü olmayan zahit hiç bir kimse göremedik. Bunlar: Tuleyha, Amr Ma'dikerib, Kays bin Mekşuh idiler."

 

Kisra'nın kılıcı, kuşağı, zümrüt süsleriyle birlikte Hz. Ömer'e getirildiğinde Hz. Ömer şunları söyledi: "Bu kılıcı bu haliyle getirip teslim edenler gerçekten emin kimselerdir." Buna karşılık Hz. Ali: "Sen afif davrandığın için sana tabi olanlar da afif davranmıştır." diye karşılık vermiştir.

 

Ganimetler toplanıp bir araya getirildikten sonra Sa'ad önce beşte biri ayırıp ondan sonra ganimetleri paylaştırdı. Müslüman askerlerin sayısı altmış bin kişi olup her süvariye on iki bin dirhem isabet etti. Hepsi de süvari olup aralarında piyade yoktu. Ganimetlerin beşte birinden savaşta önemli hizmetlerde bulunmuş olanlara fazladan birtakım eşyalar da verdi. Evleri askerler arasında paylaştırdıktan sonra aileleri de getirip onları evlere yerleştirdi. Gelen bu aileler, Müslümanlar Celula, Hulvan, Tekrit ile Musul'un fetihlerini bitirip Kufe'ye geçinceye kadar Medain'de ikamet ettiler.

 

Sa'ad, Medine'ye gönderdiği humslara (beşte birler), Araplar arasında hayret uyandıracak eşyaları da kattı. Sa'ad, ''Kisra'nın Baharı'' diye bilinen halının beşte birini ayırmak istediyse de adaletli bir paylaştırma imkanı bulamadığından Müslümanlara şu teklifi yaptı: "Sizler beşte birini bağışlasanız da hepsini Hz. Ömer'e göndersek, o da bunu kullansa, ne dersiniz? Çünkü biz bunun paylaştırılmasına, imkan göremiyoruz? Zaten paylaştırsak da bizlere çok az bir şey düşer. Fakat bu Medine halkına giderse önemli bir yer tutar." Bunun üzerine Müslümanlar onun teklifini kabul ederek: "Evet, onu Ömer'e gönder" dediler. O da halıyı Hz. Ömer'e gönderdi.

 

''Kıtf'' diye bilinen bu halının uzunluğu altmış, eni de altmış zira idi, yani bir cerib ölçüsünde büyük bir halı idi. Kisralar yazın reyhanlar solduktan sonra bunu kış için hazırlar, üzerinde içki içerlerdi. Onun manzarası kendilerine bahçede imişler gibi bir intiba verirdi. Halıda yolları andıran resimler, nehirleri andıran taşlar vardı. Zemini altın işlemeli idi. Bunlar arasında inciyi andıran taşlar vardı. Halının kenarlarında, ekilmiş araziyi andıran bölgeler vardı ve bu arazide de baharda görülen bitkiler bulunuyordu. Yapraklar altın saplar üzerine ipekten dokunmuştu. Çiçekleri ise altın ve gümüştendi. Meyveleri çeşitli mücevherattan yapılmıştı. İşte Araplar bu ünlü halıya ''Kıtf'' adını veriyorlardı.

 

Ganimetlerin beşte biri Hz. Ömer'e varınca Hz. Ömer: İslam uğrunda yararlıklar göstermiş olan kimselere, ister o anda Medine'de bulunsun, isterse bulunmasın, birtakım hediyeler verdi. Daha sonra bu beşte biri, verilmesi gereken yerlere paylaştırdıktan sonra: "Bu Kıtf konusunda bana görüşünüzü belirtiniz" diyerek çevresindekilerle danıştı. Kimisi onu olduğu gibi muhafaza etmesine işaret ediyor, kimisi de bu konuyu onun görüşüne havale ediyordu. Hz. Ali bu konuda kendisine şunları söyledi: "Allah senin bilgini cehalet, yakinini şüphe yapmamıştır. Şunu bil ki senin alıp da yerine harcadığın, giyip de çürüttüğün, yeyip de tükettiğin dışında hiçbir şey senin değildir. Sen onu bu şekilde bırakacak olursan yarın bunu hak sahibi olmadıkları halde almak isteyecek kimseler mutlaka bulunacaktır." Bunun üzerine Hz. Ömer kendisine: "Bana doğruyu söyledin ve doğruyu gösterdin" diye cevap verdi. V e bunu aralarında paylaştırdı. Hz. Ali'ye ondan parça isabet etmiş, o da bunu -bu parçaların en iyisi olmamakla birlikte- yirmi bine satmış idi.

 

Ganimetlerin beşte birini getiren Beşir bin Hasasiyye idi. Herkes Kadisiyye'ye iştirak edenlerden övgüyle söz ediyordu. Hz. Ömer de: "İşte bunlar Arapların ileri gelenleridir" diye söylemişti. Hz. Ömer Nu'man'ın kılıcını görünce Cübeyr bin Mut'im'e, Nu'man'ın nesebini sordu. Cübeyr: "Araplar Nu'man'ı Kanaslılara nispet ederler. O bakımdan Nu'man, Acem bin Kanasoğulları'ndan birisidir" diye cevap verdi. Fakat kimse ''A'cemi'' diyemediğinden ''Lahm'' deyip çıktılar. Hz. Ömer de Nu'man'ın kılıcını Cübeyr bin Mut'im'e fazladan olarak verdi.

 

Hz. Ömer bin Hattab, Sa' d bin Ebi Vakkas'a galip geldiği ve savaş yoluyla ele geçirdiği bölgelerde namaz kıldırma görevini de verdi. Haracını toplamak üzere Mukarrin'in iki oğlu olan Nu'man ile Süveyd'i görevlendirdi.

 

Süveyd Fırat Nehri'nin suladığı bölgenin, Nu'man ise Dicle Nehri'nin suladığı bölgenin haracını topluyordu. Daha sonra her ikisi de istifa edince Hz. Ömer onların yerine Huzeyfe bin Esid ile Müzeyneli Cabir bin Avf'ı, ondan sonra da Huzeyfe bin el-Yeman ile Osman bin Huneyf'i görevlendirdi.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

CELULA' VAKASI İLE HULVAN'IN FETHİ