İBNÜ’L-ESİR |
2. CİLT |
MEDAİNLİLERDEN
TOPLANAN GANİMETLER ve
BU
GANİMETLERİN PAYLAŞTIRILMASI
Sa'ad
ele geçirilen ganimetleri korumakla Amr bin Amr bin Mukarrin'i, paylaştırma işine
başkanlık etmekle de Selman bin Rabia el-Bahili'yi görevlendirmişti. Sarayda ve
Kisra'nın eyvanında, evlerde bulunan bütün ganimetleri toplamış ve kaçanları
takip edenlerin getirdikleri ganimetlerin hepsini tespit etmişti. Medain halkı
bozguna uğradıklarını görünce şehri talan etmiş ve dört bir tarafa kaçmışlardı;
fakat arkasından gidenler tarafından yakalanmayıp kaçırdıkları şeyler elinden
alınmadık hiç bir kimse kalmadı. Müslümanlar Medain' de bazı Türk çadırları
gördüler. Çadırların içerisi, kurşunla kapatılmış sepetlerle dolu idi.
Müslümanlar bunları yiyecek zannettiler, fakat açıp baktıklarında altın ve
gümüşten yapılmış kap kacaklar olduklarını gördüler. O kadar ki adam altın
verip eşit miktarda gümüş almak için tek tek dolaşıyordu. Ayrıca Müslümanlar
büyük miktarda kafur ele geçirmişler, bunu tuz zannederek hamura katmışlar,
fakat acı olduğunu görmüşlerdi.
Kaçanları
Zühre ile birlikte takip edenler Nehrevan Köprüsü üzerinde bir gurup Farslıyı
yakaladı. Köprünün başında karşı karşıya geldiler. Farslarla birlikte bulunan
bir katır suya düşünce Farslar tümüyle onun üzerine atıldılar. Birisi: "Bu
katırın önemli bir özelliği olmalı" dedi ve Müslümanlar da bu katırı
ellerine geçirene kadar Farslarla mücadele ettiler. Sonunda katırı aldılar.
Katırın
üzerinde Kisra'nın süsleri, elbiseleri, boncukları, kuşağı, mücevheratla süslü
zırhı vardı. Kisra başkalarına karşı övünmek amacıyla bunları üstüne takar ve
öyle tahtına otururdu. Kelec iki Farslı ile birlikte iki katıra yetişti,
Farsları öldürüp katırları aldı ve bunları ganimetlerden sorumlu bulunan kişiye
teslim etti. Bu kişi kimin ne getirdiğini yazıyordu. O'na: "Beraberinde
neler bulunduğunu tespit edinceye kadar burada bekle" diye talimat verdi.
Katırların sırtındaki yükler aşağı indirilince bunlar arasında Kisra'nın
taşlarla süslenmiş tacı da çıktı. Kisra'nın tacını genelde yüksek develer
taşırdı. Onun içinde pek çok mücevherat vardı. Diğer katırın üzerinde ise
Kisra'nın altından dokunmuş, mücevherat dizilmiş ipek elbiseleri vardı. Onun
ipek olmayan diğer elbiselerinde de mücevherat dizili olduğu görüldü.
Ka'ka'
bin Amr, bir İranlıya yetişerek onu öldürmüş ve ondan iki heybe almıştı.
Bunların birisinde beş kılıç, diğerinde ise altı kılıç ile bazı zırhlar vardı.
Bu zırhlardan biri de Kisra'nındı. Ayrıca O'nun miğferleri, Heraklieus'un
zırhı, Türklerin hükümdarı Hakan'ın zırhı, Hindistan kralı Daher'in zırhı,
Behram Cübin'in, Siyavuhş'un zırhları ile Nu'man'ın zırhı da vardı. Farslar bu
zırhları Hakan, Heraklieus ve Daher'den birbirleriyle savaştıkları sırada
ganimet almışlardı. Nu'man ile Cübin'in zırhlarına gelince, bunları da
Kisra'dan kaçtıkları sırada ganimet olarak almışlardı. Kılıçlara gelince,
bunlar Kisra'nın Hürmüz'ün Kubaz'ın, Feyruz'un, Heraklieus'un, Türklerin
Hakanının, Daher'in, Behram'ın, Siyavuhş ile Nu'man'ın kılıçları idiler. Ka'ka'
bütün bunları Sa'ad'ın huzuruna götürdü. Sa'ad O'nu istediği kılıcı seçmekte
serbest bırakınca o da Heraklieus'un kılıcını seçti. Behram'ın zırhını da
kendisine verdikten sonra Kisra ile Nu'man'ın kılıçları dışında geri kalanları
<<Sessizler Birliği'' diye bilinen askerleri arasında dağıttı. Kisra ile
Nu'man'ın kılıçlarını ise Araplar bunlardan haberdar olsun diye Ömer bin
Hattab'a götürdüler. Onlar da bunları ganimetin beşte birinden zannettiler.
Kisra'nın tacını ve elbiselerini de Müslümanların görmesi için Hz. Ömer'in
yanına gönderdiler.
Dabb'lı
İsmet bin Halid yanlarında iki eşek bulunan iki kişiye yetişti.
Bunların
birisini öldürdü, ötekisi ise kaçtı. İsmet bunları alıp ganimetIere bakan
kişinin yanına götürdü. İki eşekten birisinin üzerinde iki heybe bulundu. Bu
heybelerin birinde altından bir at vardı. Bu atın eğer takımları gümüştendi,
ağzında ve çenesinin iki tarafında ise gümüş üzerinde dizilmiş yakut ve
zümrütler vardı. Atın yuları da aynı şekilde idi. Bu atın üzerinde mücevherler
takınmış gümüşten bir de süvari vardı. Bu eşeğin diğer heybesinde ise gümüşten
bir dişi deve bulundu. Bu devenin üzerindeki eğer altındandı. Eğerin astarı
aynı şekilde altından olduğu gibi, devenin yuları da altından idi. Bütün
bunlara yakutlar dizilmiş, devenin üzerindeki altından adamda ise yine
mücevherattan süsler bulunuyordu. Kisra bunları tacının iki tarafına koyardı.
Başka
birisi ganimetlere bakanlara bir hokka getirdi. Bu kimse ile yanında
bulunanlar: "Bizler bunun benzerini hiç görmedik. Yanımızda ona denk veya
ona benzer hiç bir şey de yoktur." dediler. Hokkayı getirene: "Bundan
her hangi bir şeyaldın mı?" diye sorulunca: "Allah'a yemin ederim,
Allah olmasaydı bunu size getirecek değildim" diye cevap verdi. Kendisine
"Sen kimsin?" diye sorulunca o da: "Allah'a yemin olsun, size
kim olduğumu söylemiyorum ki, beni övmeyesiniz. Allah'a hamd ediyorum ve O'nun
bana vereceği sevap bana yeter." diye cevap verdi. Yanlarında bulunan
birisine onu takip etmesini söylediler. Onu takip eden adam kim olduğunu
çevresindekilere sorunca Amir bin Abdi Kays olduğunu öğrendi.
Sa'ad
askerleri hakkında şunları söyledi: "Allah'a yemin olsun, askerler
emniyetlidir, eli temizdir. Şayet Bedir Savaşçıları'nın öncelik fazileti
olmasaydı bunların da Bedir Savaşı'na katılanlar kadar faziletli olduğunu
söyleyecektim Onlardan şunları şunları gördüm. Bu gibi kimselerden bu
davranışları göreceğimi hiç zannetmiyordum."
Cabir
bin Abdullah der ki: "Kendisinden başka hiç bir ilah olmayana yemin ederim,
bizler Kadisiyye'ye katılanlar arasında ahiret ile birlikte dünyayı da isteyen
bir kişi bile görmedik. Onlar arasında yalnız üç kişi hakkında kötü düşündüysek
de onlar kadar emniyetli ve dünyada gözü olmayan zahit hiç bir kimse göremedik.
Bunlar: Tuleyha, Amr Ma'dikerib, Kays bin Mekşuh idiler."
Kisra'nın
kılıcı, kuşağı, zümrüt süsleriyle birlikte Hz. Ömer'e getirildiğinde Hz. Ömer
şunları söyledi: "Bu kılıcı bu haliyle getirip teslim edenler gerçekten
emin kimselerdir." Buna karşılık Hz. Ali: "Sen afif davrandığın için
sana tabi olanlar da afif davranmıştır." diye karşılık vermiştir.
Ganimetler
toplanıp bir araya getirildikten sonra Sa'ad önce beşte biri ayırıp ondan sonra
ganimetleri paylaştırdı. Müslüman askerlerin sayısı altmış bin kişi olup her
süvariye on iki bin dirhem isabet etti. Hepsi de süvari olup aralarında piyade
yoktu. Ganimetlerin beşte birinden savaşta önemli hizmetlerde bulunmuş olanlara
fazladan birtakım eşyalar da verdi. Evleri askerler arasında paylaştırdıktan
sonra aileleri de getirip onları evlere yerleştirdi. Gelen bu aileler,
Müslümanlar Celula, Hulvan, Tekrit ile Musul'un fetihlerini bitirip Kufe'ye
geçinceye kadar Medain'de ikamet ettiler.
Sa'ad,
Medine'ye gönderdiği humslara (beşte birler), Araplar arasında hayret uyandıracak
eşyaları da kattı. Sa'ad, ''Kisra'nın Baharı'' diye bilinen halının beşte
birini ayırmak istediyse de adaletli bir paylaştırma imkanı bulamadığından
Müslümanlara şu teklifi yaptı: "Sizler beşte birini bağışlasanız da
hepsini Hz. Ömer'e göndersek, o da bunu kullansa, ne dersiniz? Çünkü biz bunun
paylaştırılmasına, imkan göremiyoruz? Zaten paylaştırsak da bizlere çok az bir
şey düşer. Fakat bu Medine halkına giderse önemli bir yer tutar." Bunun
üzerine Müslümanlar onun teklifini kabul ederek: "Evet, onu Ömer'e
gönder" dediler. O da halıyı Hz. Ömer'e gönderdi.
''Kıtf''
diye bilinen bu halının uzunluğu altmış, eni de altmış zira idi, yani bir cerib
ölçüsünde büyük bir halı idi. Kisralar yazın reyhanlar solduktan sonra bunu kış
için hazırlar, üzerinde içki içerlerdi. Onun manzarası kendilerine bahçede
imişler gibi bir intiba verirdi. Halıda yolları andıran resimler, nehirleri
andıran taşlar vardı. Zemini altın işlemeli idi. Bunlar arasında inciyi andıran
taşlar vardı. Halının kenarlarında, ekilmiş araziyi andıran bölgeler vardı ve
bu arazide de baharda görülen bitkiler bulunuyordu. Yapraklar altın saplar
üzerine ipekten dokunmuştu. Çiçekleri ise altın ve gümüştendi. Meyveleri
çeşitli mücevherattan yapılmıştı. İşte Araplar bu ünlü halıya ''Kıtf'' adını veriyorlardı.
Ganimetlerin
beşte biri Hz. Ömer'e varınca Hz. Ömer: İslam uğrunda yararlıklar göstermiş
olan kimselere, ister o anda Medine'de bulunsun, isterse bulunmasın, birtakım
hediyeler verdi. Daha sonra bu beşte biri, verilmesi gereken yerlere paylaştırdıktan
sonra: "Bu Kıtf konusunda bana görüşünüzü belirtiniz" diyerek
çevresindekilerle danıştı. Kimisi onu olduğu gibi muhafaza etmesine işaret
ediyor, kimisi de bu konuyu onun görüşüne havale ediyordu. Hz. Ali bu konuda
kendisine şunları söyledi: "Allah senin bilgini cehalet, yakinini şüphe
yapmamıştır. Şunu bil ki senin alıp da yerine harcadığın, giyip de çürüttüğün,
yeyip de tükettiğin dışında hiçbir şey senin değildir. Sen onu bu şekilde
bırakacak olursan yarın bunu hak sahibi olmadıkları halde almak isteyecek
kimseler mutlaka bulunacaktır." Bunun üzerine Hz. Ömer kendisine:
"Bana doğruyu söyledin ve doğruyu gösterdin" diye cevap verdi. V e
bunu aralarında paylaştırdı. Hz. Ali'ye ondan parça isabet etmiş, o da bunu -bu
parçaların en iyisi olmamakla birlikte- yirmi bine satmış idi.
Ganimetlerin
beşte birini getiren Beşir bin Hasasiyye idi. Herkes Kadisiyye'ye iştirak
edenlerden övgüyle söz ediyordu. Hz. Ömer de: "İşte bunlar Arapların ileri
gelenleridir" diye söylemişti. Hz. Ömer Nu'man'ın kılıcını görünce Cübeyr
bin Mut'im'e, Nu'man'ın nesebini sordu. Cübeyr: "Araplar Nu'man'ı
Kanaslılara nispet ederler. O bakımdan Nu'man, Acem bin Kanasoğulları'ndan
birisidir" diye cevap verdi. Fakat kimse ''A'cemi'' diyemediğinden
''Lahm'' deyip çıktılar. Hz. Ömer de Nu'man'ın kılıcını Cübeyr bin Mut'im'e
fazladan olarak verdi.
Hz.
Ömer bin Hattab, Sa' d bin Ebi Vakkas'a galip geldiği ve savaş yoluyla ele
geçirdiği bölgelerde namaz kıldırma görevini de verdi. Haracını toplamak üzere
Mukarrin'in iki oğlu olan Nu'man ile Süveyd'i görevlendirdi.
Süveyd
Fırat Nehri'nin suladığı bölgenin, Nu'man ise Dicle Nehri'nin suladığı bölgenin
haracını topluyordu. Daha sonra her ikisi de istifa edince Hz. Ömer onların
yerine Huzeyfe bin Esid ile Müzeyneli Cabir bin Avf'ı, ondan sonra da Huzeyfe
bin el-Yeman ile Osman bin Huneyf'i görevlendirdi.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
CELULA' VAKASI
İLE HULVAN'IN FETHİ