İBNÜ’L-ESİR |
2. CİLT |
KİSRA'NIN
EYVANININ BULUNDUĞU MEDAİN'İN FETHİ
Bu
şehrin fethedilmesi de yine 16. yılın Safer (4 Mart - 1 Nisan 637) ayında gerçekleşmişti.
Denildiğine göre Sa'ad Behüresir'de Safer ayının ilk birkaç günü kaldıktan
sonra, Fars kafirlerinden birisi gelerek ona, Farsların tam ortasına çıkan bir
su geçidi gösterdi. Ancak Sa'ad bunu kabul etmeyip tereddüt etti. Fakat daha
sonra seller gelip onları zorlamaya başladı. Bu yıl oldukça fazla sel geliyor
ve Dicle taşıp duruyordu. Bu katirin O'nun yanına bir daha gelerek:
"Burada ne diye hala kalıyorsun? Üç gün sonra Yezdecird Medain'de bulunan
her şeyi alıp gidecektir" demesi üzerine Sa'ad'de karşı tarafa geçmek
düşüncesi uyandı. Müslüman atlarının Dicle'yi aşıp karşı tarafa geçtiğine dair
bir rüya da görüldü. Bunun üzerine bu rüyayı yerine getirmeyi kararlaştırdı.
Askerleri toplayıp Allah Teala'ya hamd ü senada bulunduktan sonra şöyle konuştu:
"Sizin düşmanınız şu nehir ile kendisini korumaktadır. Karşınızda bu nehir
bulundukça sizler düşmanınızın yanına varamazsınız, fakat onlar arzu edecek
olurlarsa gemileriyle yanınıza gelip sizinle çarpışırlar. Diğer taraftan sizin
arkadan geleceğinden korktuğunuz her hangi bir tehlikeniz yoktur, çünkü bu
konuda sizden önceki savaşlara katılmış bulunanlar sizi endişeden kurtarmış ve
onların karakollarını çalışamaz hale getirmiş bulunuyor. Benim görüşüm odur ki,
dünya sizleri tırpanlayıp gitmeden önce düşman ile cihad ediniz. Haberiniz
olsun, ben bu nehri aşıp onların yanına gitmeye karar vermiş bulunuyorum."
Hazır
bulunan bütün askerlerin hep bir ağızdan: "Allah bize de, sana da doğru
bir karar verdirmiş bulunuyor. Haydi, uygun gördüğünü yap" diye cevap
vermeleri üzerine, onları karşı tarafa geçmeye teşvik etti ve: "Şimdi ilk
olarak kimler karşıya geçip nehrin karşı tarafını korumak ve böylelikle
düşmanların, askerlerimizin karşıya geçmelerini engellemek şeklindeki
gayretlerini önlemek ister" diye sordu. Önce Asım bin Amr Zu'l-Bes, güçlü,
kuvvetli, yiğit altı yüz kişi ile birlikte ortaya çıktı. Sa'ad onların başına
Asım'ı tayin etti. Asım önce altmış kişi ile ileri geçti ve atların daha rahat
yüzmelerini sağlamak amacıyla bu altmış kişinin atlarını erkek ve dişi olarak
karışık seçti. Daha sonra kendilerini Dicle'nin sularına bıraktılar. Acemler
onları ve bu yaptıklarını görünce aynı şekilde karşı atlılar çıkardılar ve her
iki atlı grubu Dicle'de karşılaştı. Asım nehrin karşı kıyısına yaklaşmışken
onunla karşı karşıya geldiler. Bu sefer Asım "Mızraklarınızı çekiniz ve
gözlere isabet ettirmeye çalışınız" diye emir verdi. Her iki grup atlı
karşı karşıya birbirleriyle mızraklaşmaya başladılar. Müslümanlar onların
gözlerine nişan alırken Fars atlıları geri kaçmak zorunda kaldılar.
Arkalarından yetişip onların çoğunu öldürdüler. Kurtulanlar ise aldıkları
isabetten dolayı bir gözleri kör kaldılar. Geriye kalan altı yüz kişi
yorulmaksızın bu altmış kişiye peyderpey yetiştiler.
Sa'ad,
Asım'ın karşı tarafa geçip orayı koruduğunu görünce diğer askerlere de karşı
tarafa geçmeleri için ilanda bulundu ve şunları söyledi: "Yardımı yalnız
Allah'tan dileriz. Yalnız O'na tevekkül ederiz. Bize Allah yeter, O ne güzel
vekildir" deyiniz. Allah'a yemin ederim, Allah kendisine dost olan
kimselere zafer nasip edecektir. Kendi dinine yardım edecek, düşmanlarını da
hezimete uğratacaktır. Büyük ve yüce olan Allah kuvvet vermeyecek olursa hiç
kimse hiç bir şey yapamaz."
Daha
sonra askerler peşpeşe Dicle'ye atıldılar ve karada sohbet ettikleri gibi
sohbet ederek karşı tarafa geçtiler. Dicle'nin her tarafı askerle dolmuş
olduğundan kıyı görülemiyordu. Sa'ad ile birlikte Selman-ı Farisi yanyana
gidiyordu. Atları suda yüzüyor ve Sa'ad şunları söylüyordu: "Allah bize
yeter. O ne güzel bir vekildir . Yemin ederim, Allah kendisine dost olanlara
zafer verecek, kendi dinini galip kılacak, düşmanını hezimete uğratacaktır.
Eğer bizim askerlerimizde bir serkeşlik veya günahkarlık yoksa elbette ki
iyilikler galip gelecektir." Bunun üzerine Selman kendisine: "İslam
yenidir. Karalar onların emrine verildiği gibi denizler de onların emirlerine
verilmiş bulunuyor. Selman'ın nefsini elinde tutan Allah'a yemin ederim, nasıl
grup grup bu denize girmişlerse aynı şekilde çıkacaklardır" diye cevap
verdi. Gerçekten de Selman'ın dediği gibi karşıya geçtiler ve hiç bir kayıp
vermediler. Malik bin Amir el-Anberi'den bir ok düşmüş ve su akıntısı onu
getirmişti. O'nunla yan yana yürüyen kişi ayıplamak amacıyla: "Senin okuna
kader isabet etti. O da düşüp gitti." demişti. Bunun üzerine Malik şöyle
cevap verdi: "Allah'a yemin ederim; ben öyle bir durumdayım ki Allah benim
okumu bu iki grup asker arasında kaybettirmez." Karşı kıyıya geçtiklerinde
rüzgar onun okunu kıyıya getirmiş, askerlerden birisi bu oku almış, okun sahibi
okunu tanıyarak geri almıştı. Yine Müslüman askerlerden adı Garkede diye
bilinen Barik'li birisi dışında suya düşen olmadı. Garkede doru atının
sırtından düşmüş, daha sonra Ka'ka' atının yularını O'na uzatarak elinden
yakalamış ve sağ, selim çekip çıkartmıştı. Bütün Müslüman askerler esenlikle
sudan çıkınıştı, atları kafalarını sallayarak silkiniyorlardı.
Farshlar
bunu görünce ve hiç de hesaplarında olmayan bir durumla karşılaşınca Hulvan
taraflarına kaçışmaya başladılar. Yezdecird de ailesini bundan önce Hulvan
taraflarına götürmüş ve orada Raz'lı Mehran ile Nahirhan'ı bırakmıştı.
Farsların hazinesi Nehrevan'da idi. Bunları gören Farslar mallarının, yükte
hafif, pahada değerli olan şeylerinin alabildikleri kadarını, hazineden ve
kadınlarla çocuklardan da güç yetirebildikleri kadarını aldılar.
Hazinelerindeki elbise, mal, kap kacak, çeşitli taşlar ve değerli eşyalar
değeri bilinemeyecek, takdir edilemeyecek kadar çoktu. Yine kuşatma için
getirmiş oldukları sığır, koyun ve yiyecekleri geri bırakıp kaçtılar.
Hazinelerinde üç milyar dirhem bulunuyordu. Rüstem, Kadisiyye'ye gittiğinden
bunların yarısını yanına almış, diğer yarısı da hazinede kalmıştı. Medain'e ilk
gidenler ''Müthiş Adamlar Birliği'' diye bilinen Asım bin Amr'ın birliği olmuş,
daha sonra arkasından: ''Sessizler Birliği'' diye bilinen Ka'ka' bin Amr'ın
birliği girmişti. Birlikler kentin yollarında yol almaya başladılar. Beyaz
Saray'da bulunanların dışında korkacakları hiç bir şeyle karşılaşmadılar. Beyaz
Saray'ın etrafını çevirip onları teslim olmağa çağırdılar Orada bulunanlar da
cizye verip karşılığında zimmet altına girmek suretiyle teslim çağrısını kabul
ettiler. Medain halkı da aynı şartlar altında onların yanına geri geldiler.
Bunlar arasında Kisra ailesinden kimse yoktu.
Sa'ad
Beyaz Saray'a indi. Zühre'yi Fars ailesinin peşine, Nehrevan'a ve dört bir
yanda uzaklıkları Nehrevan kadar olan bölgelere gönderdi. Selman-ı Farisi,
Müslümanların önünden giden ve karşılarında bulunan kimseleri barışa çağıran
kişi idi. Behüresir halkını ve Beyaz Saray'da bulunanları üçer defa davet etti.
Sa'ad, Kisra'nın Eyvanını namazgah edinerek orada bulunan resim ve heykellerde
herhangi bir değişiklik yapmadı. Medain'de suyu aşıp geçmekten daha hayret
verici bir şeyolmamıştı. Bu güne "Cerasim Günü" adı verilmişti, çünkü
bugün suya giren her kişinin altında, üzerinde rahathkla gidebileceği bir
toprak parçası belirmiş o da bu toprak parçası üzerinde rahatlıkla yürüyüp
gitmiş ve atının yuları suya değmemişti. Bu bakımdan Ebu Buceyd Nafi' bin Esved
şöyle demiştir:
''Medain'e
su gibi süvari akıttık,
Oranın
nehri de karası gibi boyun eğdi.
Kisra
denen adamın hazinelerini zaptettik
Onlar
geri kaçıp ölmek üzereydiler''
Sa'ad
Kisra'nın Eyvanına girince: ''Onlar nice bahçeler, pınarlar ve ekinler terk etmişlerdi.
Nice güzel konaklar ve içlerinde sevinç ve mutlulukla yaşadıkları nice yerleri
bırakıp gittiler. İşte böylece biz bunları başka bir kavme miras olarak
verdik.'' (Duhan suresi, 25-28) mealindeki ayetIeri okudu. Daha sonra sekiz
rekat olarak Fetih namazı kıldı. Bu namazı rekatlar arasında selam vermeyerek
ve cemaatle olmaksızın kılmıştı. Sa'ad ikamet etmeye niyet ettiğinden namazı
kasretmeyerek tamam kıldı. Irak'ta ilk Cuma burada kılındı. Medain'de
toplanılıp cuma namazı kılındı. Bu olay Hicretin 16. yılının Safer ayında
olmuştu.
Müslümanlar
kaçan Farsların peşine düştüler. Onlardan birisi diğer arkadaşlarını koruyan
bir Farslıya yetişti. Fakat bu Farslı Müslümanın üzerine gitmek üzere atını
sürünce at direnip gitmedi. Kaçmak isteyince bu kez atı tökezledi. Müslüman
yetişip onu öldürdü ve üzerindeki kıymetli eşyaları aldı. Bir başka Müslüman
Farslardan bir topluluğa yetişti. Bunlar da savaştan kaçtıkları için
birbirlerini kımyor, bu arada hedef olarak diktikleri bir pisliğe birisi atış
yapıp duruyor ve hedefe isabet etmeyen tek bir atışı olmuyordu. Bunlar geri
döndüğünde Müslümanlarla karşılaştılar. Hedefe atış yapan bu Farslı ona
yaklaştı, daha önce atış yaptığı hedeften daha yakın mesafeden atış yapmasına
rağmen isabet ettiremedi. Bunun üzerine Müslüman yanına varıp onu öldürdü,
diğer arkadaşları da kaçıp gitti.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
MEDAİNLİLERDEN
TOPLANAN GANİMETLER ve BU GANİMETLERİN PAYLAŞTIRILMASI