İBNÜ’L-ESİR

2. CİLT

HİCRİ 14. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

HERİR GECESİ ve RÜSTEM'İN ÖLDÜRÜLMESİ

 

Denildiğine göre, bu geceye onların konuşmayıp fısıldaşmaları dolayısıyla ''Herir'' adı verilmiştir.

 

Sa'ad ''Herir Gecesi'' Tuleyha ile Amr'ı karargabın alt tarafında bulunan bir suyun yanına göndermiş ve onların orada kalmalarını emretmişti. Çünkü Sa'ad, Farsların buradan gelebileceklerinden endişeleniyordu. Tuleyha ile Amr buraya vardığında Tuleyha: "Şu suyu aşıp Acemlere arkalarından baskın yapsak nasılolur?" deyince Amr: "Hayır! Daha da aşağıdan gidelim" dedi. Her ikisi ayrıldılar. Tuleyha askerlerin arkasından geçip üç defa tekbir getirdi, sonra oradan ayrıldı. Bu durum Farsları korkutmuş, Müslümanları ise hayrete düşürmüştü. Acemler onu takip ettiler se de yetişemediler.

 

Amr'a gelince, o da sulak bölgenin alt tarafından baskın yapıp geri döndü.

 

Esedli Mes'ud bin Malik, Hilalli Amr bin Zu'l-Burdeyn, İbn Zu's-Sehmeyn, Esedli Kays bin Hübeyre ve benzerleri de karşılarında bulunanları kovaladılar. Fakat bunlar hamle yapmıyor, yalnızca ilerlemekle yetiniyorlardı. Bu bakımdan onlar saflarını ileriye doğru geçirdiler, arkalarından başkaları da Sa'ad'den izinsiz olarak ilerlediler. İlerleyip Farsların üzerine ilk giden Ka'ka' idi. Bunu görünce Sa'ad: "Allah'ım bu hareketini bağışla ve O'na zafer nasip et. Her ne kadar benden izin almadıysa da, ben şimdi izin veriyorum" dedi. Daha sonra şunları ekledi: "Ben bu durumda böyle bir şeyin olmaması gerektiği görüşündeyim. Üç defa tekbir getirince sizler de hamle yapınız." Arkasından henüz birinci tekbiri getirmişti ki, Esedliler ileri gidip baskın yapanlara yetişti. Sa'ad, bu sefer yine: "Allah'ım onların bu davranışlarını bağışla ve onları muzaffer kıl" diye dua etti. Arkalarından Nehalılar ilerledi, Sa'ad bunlar için de: "Allah'ım onların bu davranışlarını bağışla ve onlara zafer ihsan et" diye dua etti. Daha sonra Becile de hamle yaptı. Bunlar için de: "Allah'ım, onların bu davranışlarını bağışla ve onlara zafer nasip et" diye duasını tekrarladı. Daha sonra Kindeliler hamlelerini yaptılar. Sa'ad bu sefer de: "Allah'ım, onların bu davranışlarını bağışla ve onlara zafer nasip et" diyerek aynı duada bulundu. Sonunda komutanlar da ileriye yürümeye başladı. Savaş, Ka'ka' etrafında cereyan ediyordu. Hanzala bin Rebi ile onar kişilik kuvvetlerin komutanları, Tuleyha, Galib, Hammal ile diğer yardımcı güçler ilerledi. Sa'ad, üçüncü tekbiri getirince, her iki ordu da birbirine girdi ve birbirlerine karıştılar. Yatsı namazlarını kıldıktan sonra da geceleyin çarpışmalarına devam ettiler. Bu gece sabaha kadar kılıçlardan çıkan sesler, demircilerin demir döverken çıkardıkları sesleri andırıyordu. Allah, Müslümanlara yağmur indirir gibi sabır indirdi. Sa'ad, hiç böyle bir gece geçirmiş değildi. Araplar da Acemler de böylesini asla görmemişlerdi. Bir ara Sa'ad'ın da Rüstem'in de ne sesi işitildi ne de onlardan bir haber alındı. Sa'ad, Allah'a dua etmeye koyulmuştu. Sabah yaklaşınca, herkes bulunduğu yere çekildi. Müslümanlar bundan kendilerinin üstün oldukları sonucunu çıkardılar. Gecenin ikinci yarısında ilk duyulan ses, Ka'ka' bin Amr'ın söylediği bazı beyitler olmuştu.

 

Kindeliler Türk et-Taberi'yi öldürdüler. Türk, onların ileri gelenlerindendi.

 

Savaş geceleri arasında ''Kadisiyye Gecesi'' olarak da geçen bu ''Herir Gecesi''nin sabahında herkes uykusuzdu, çünkü bütün gece boyunca kimse gözünü kırpmamıştı: Ka'ka' askerler arasında dolaşıp: "Bir saat sonra kimler karşılarındakilere hücum ederse zafer onların olacaktır. Bir saat bekleyip arkasından hamlenizi yapın ve sabırlı olun, çünkü zafer sabır ile birliktedir." diyordu. Ka'ka'ın etrafında bir grup komutan toplandı. Rüstem'i ele geçirmek, ya da öldürmek amacıyla harekete geçtiler, sabahla birlikte O'nun çevresinde bulunanlara karışmış oldular. Kabileler bu durumu görünce, başkanları kalkarak: "Bunlar, Allah'ın emirlerini yerine getirmek konusunda sizlerden daha gayretli olmasın, berikiler de (Farsları kastederek) ölüme gitmekte sizlerden daha cesur olmasın." diye konuşmaya başladılar. Bunun üzerine bunlar da yanlarında bulunanlarla birlikte hamlelerini yaptılar, karşılarında bulunanlarla öğle vaktine kadar çarpışmalarına devam ettiler. İlk gerileyenler Hürmüzan ile Firuzan oldu. Bunlar gerilediler ve son vardıkları noktada sebat ettiler. Farsların merkezinde gedik açıldı, toza, dumana boğuldular. Arkasından son derece hızlı bir rüzgar esti ve Rüstem'in tahtı üzerinde bulunan gölgeliği kaldırıp Atik'e attı. Esen rüzgar batıdan gelen ''Debür Rüzgarı'' diye bilinen bir rüzgardı. Tozlar da Acemler tarafına gidiyordu. Sonunda Ka'ka' ve beraberindekiler Rüstem'in tahtının yanına vardılar. Tahtını ellerine geçirdiklerinde Rüstem, rüzgar gölgeliğini uçurduktan sonra tahtından kalkarak bir takım ağırlıklar getirmiş bulunan katırların yanına çekilmiş, katırların ve yüklerinin gölgesinde gölgeleniyordu. Hilal bin Gullefe, Rüstem'in altında gölgelenmekte olduğu yüke indirdiği bir darbe ile yükün iplerini kopardı, denklerden bir tanesi Rüstem'in üzerine düştü. Hilal ne Rüstem'i görmüş, ne de fark etmişti. Düşen denk omurunu kırdı. Hilal O'na bir darbe daha indirince, etrafa bir misk kokusu yayıldı. Rüstem Atik'e doğru giderek kendisini suyun içine attı. Arkasından Hilal de oraya atıldı ve iki ayağından yakalayarak oradan çıkardı. Öldürünceye kadar da alnına kılıcıyla vurmaya başladı. Daha sonra katırların ayakları arasına atarak tahtına çıktı ve: "Kabe'nin Rabbi'ne yemin olsun, Rüstem'i öldürdüm. Yanıma gelin, yanıma" diye bağırdı. Müslüman askerler etrafını sardı ve tekbir getirmeye başladılar. Sa'ad de kendisine Rüstem' in üzerindeki bütün eşyaları verdi. Rüstem, suya düştüğünden, Hilal başlığını eline geçirememişti. Onu eline geçirmiş olsaydı yalnız başına yüz bin dirhem değerinde idi.

 

Denildiğine göre, Hilal Rüstem'in üzerine giderken Rüstem kendisine bir ok atmış, ayağını atının eğerine şişlemişti. Fakat Hilal üzerine yaptığı bir hamle ile O'nu vurup öldürmüş, daha sonra da kafasını kopararak asmış ve:

 

"Rüstem'i öldürdüm" diye seslenmesiyle, müşriklerin merkezinde bozgun baş göstermişti.

      

Calinus, köprü olarak kullanılan dolguların başına dikilerek, Farslara karşıya geçmelerini söyledi. Birbirleriyle zincirlerle bağlı bulunanlar, paniğe kapıldıkları için Atik'e yuvarlandılar. Müslümanlar yetişip bunları mızraklarıyla şişlediler ve onlardan bir kişi bile kurtulamadı. Bunların sayıları ise tam otuz bin kişi idi. Dirar bin el-Hattab, Farsların en büyük sancağı olan Direfş-i Kabiyan'ı ele geçirdi, onun yerine kendisine otuz bin dirhem verildi. Onun gerçek değeri ise bir milyon iki yüz bin dirhem idi.

 

Bugünkü çarpışmalarda, daha önce öldürdüklerinin dışında olmak üzere, Müslümanlar, on bin kişi öldürdüler. Müslümanlardan ise el-Herir Gecesi'nden önce iki bin beş yüz, el-Herir Gecesi ile Kadisiyye Günü'nde ise, altı bin kişi şehit düşmüş, Müşerrik'teki hendekte gömülmüşlerdi. Herir Gecesi'nden önce şehit düşenler de Müşerrik'te gömülmüşlerdi. Gazilerin öldürdükleri kimselerin üzerinden aldıkları kıymetli eşyalar ile diğer ganimet malları bir araya toplandı. Böylesi ne bundan önce toplanabilmişti, ne de bundan sonra toplanabildi.

 

Sa'ad, Hilal'e haber gönderip Rüstem'in ne olduğunu sorunca, Hilal, Rüstem'i Sa'ad'ın yanına getirdi. Sa'ad: "Üzerindekilerden istediklerini al" deyince, Hilal üzerinde bulunan ne varsa hepsini aldı. Ka'ka' ve Şurahbil'e Farsları izlemelerini emretti. Onlar da Kadisiyye'deki Harrara'ya varıncaya kadar arkalarına takıldılar. Temimli Zühre bin Haviyye de üç yüz ath ile birlikte onların peşine takıldı. Arkasından diğer Müslüman askerler de O'na yetişti. Zühre, bozguna uğramış olanlara yetiştiğinde Calinus'un onları derleyip toparlamakta olduğunu gördü, O'nu öldürerek üzerinde bulunan değerli eşyaları aldı. Harrara'dan, Seylhin'e ve oradan Necef'e kadar olan bölgede ellerine geçirdiklerini öldürdüler. Daha sonra bozguna uğrayanların peşlerini bırakarak esirleri alıp geri döndüler. Nehalılardan yalnız başına bir gencin Fars esirlerinden seksen laşiyi önüne katıp getirdiği görülmüştü.

 

Sa'ad, Calinus'un selebini çok gördüğü için, Hz. Ömer'e mektup yazıp bu konuda fikrini sordu. Hz. Ömer, Sa'ad'e şu cevabı yazdı:

 

"Zühre gibi savaşın zorlukları ile karşı karşıya kalmış birisinden elindekini, üstelik de henüz önünde yapacağın savaşlar da varken, almağa kalkışarak kalbini bozma. Onun selebini ona ver; onu arkadaşlarına dağıtacağın hediyelerden beş yüz daha fazla vererek üstün tut."

Müslümanlar, Farsları izlemeye koyulduğunda Müslüman asker Farslı birisine işaret ediyor, bunun üzerine Farslı geliyor ve onu öldürüyordu. Hatta bazen elinden aldığı silahıyla onu öldürüyor, bazen da ikisinden birine emrediyor, biri diğerini öldürüyordu.

 

 

Selman bin Rabia el-Bahili ile Abdurrahman bin Rabia, Farslardan bir sancak etrafında toplanmış bir gruba rast geldi. Bunların: "Bizler öldürülmedikçe buradan ayrılmayız" demeleri üzerine, Selman ile beraberinde bulunanlar, onları öldürdüler. Yenilgiye uğradıktan sonra, kaçmaktan utanan otuz küsur manga asker, yerlerinden ayrılmamıştı. Müslümanların da otuz küsur mangasından birer komutan onların üzerine gitti. Farslı askeri birliklerin savaşları iki türlü olmuştu. Onlardan kimi kaçmış, kimi de öldürülünceye kadar yerinden ayrılmamıştı. Birlik komutanı olup da kaçanlar arasında Hürmüzan da vardı. Hürmüzan, Utarid'in karşısında yer alıyordu. Onlardan bir başkası ise, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in katibi olan Hanzala bin er-Rebi' karşısında yer alan Ehvez idi. Bir diğeri Asım bin Amr karşısında yer alan Buheyş oğlu Zad idi. Bir başkası Ka'ka' karşısında yer alan Karen idi. öldürülünceye kadar yerinden ayrılmayanlar arasında ise Süleyman bin Rabia karşısında yer alan Künara oğlu Şehriyar, Abdurrahman bin Rabia karşısında bulunan İbn Hirbiz, Cüheyneli Büsr bin Ebı Ruhm karşısında yer alan Ehvazlı Ferruhan, İbn Hüzeyl elKahill'nin karşısında yer alan Hemedanlı Huşdesum gibi kimseler vardı.

 

Bozguna uğrayanların takibi bitip geri dönüldükten sonra müezzinin şehit edilmiş olduğunu gördüler. Herkes: "Ezanı ben okuyacağım" dediğinden, neredeyse birbirleriyle kavga edeceklerdi. Sonunda Sa'ad aralarında kura çekti, birisine çıktı. Adam çıkıp ezan okudu. Kadisiyye Savaşı'na katılanlar arasında belirli bir takım başarılar göstermiş olanlara, Hz. Ömer tarafından maaşlar bağlandığı sırada diğerlerinden beş yüzer dirhem daha fazla verildi. Bunların sayısı ise yirmi beş kişi kadar olup Zühre, Dabblı İsmet ve Kelec gibi kimseler bunlar arasında yer almakta idi. Kadisiyye'den önceki savaşlara katılmış olanlara gelince, bunlara da yalnız Kadisiyye'ye katılmış olanlardan üçer bin daha fazla verildi. Hz. Ömer'e: "Kadisiyye'ye katılmış olanları da bunlara katsan" denilince: "Hayır, onlara kavuşmamış kimseleri onlara kavuşturacak değilim" diye cevap verdi. Ona: "Yurdu uzak olan kimseleri, kendi yurdunda düşmanla savaşmış olan kimselerden üstün tutsan?" denilince, bunu da kabul etmeyerek şunları söyledi:

 

"Hepsi de düşmana karşı durmuşken bunu nasıl yapabilirim? Muhacirler, Ensar'a neden aynı şeyi yapmadı?"

 

Araplar, Farslarla aralarında cereyan eden Kadisiyye Savaşı'nın Kadisiyye'de değil de Uzeyb ile Ebyen Aden'i ya da Ubulle ile Eyle arasında olmasını beklemekteydiler. Her iki diyarda onun haberleri beklenmekte, sonucun ne olacağı merak edilmekte idi. Kadisiyye Vakası olup bittikten sonra, cinler haberleri alıp insanlardan bazı kimselere anlattılar. Böylelikle cinlerin haberleri bu işin haberciliğini yapanlardan daha erken ulaşmış oldu.

 

Sa'ad, Hz. Ömer'e zafer haberini, Müslümanlardan ölen kimselerin sayısını ve Fezare'li Sa'ad bin Umeyle ile birlikte bildiği kimselerin isimlerini teker teker yazdı. Hz. Ömer de sabahtan öğle vaktine kadar dışarıdan gelenlere Kadisiyye' de bulunanların haberlerini soruyor, öğleden sonra da evine ve ailesinin yanına geri dönüyordu. Ebu Ca'fer der ki: Hz. Ömer, zafer müjdesini getireni görünce nereden geldiğini sordu. Müjdeyi getiren nereden geldiğini söyleyince Hz. Ömer ona: "Ey Allah'ın kulu! Bana anlat" dedi. Bunun üzerine adam: "Allah, müşrikleri hezimete uğrattı" diye cevap verdi. Hz. Ömer, adamın bir önünde, bir arkasında gidiyordu. Haberci ise devesinin üzerinde idi. Bu durumda Medine'nin içerisine kadar girdiler. Adam Medinelilerin Hz. Ömer'e "Müminlerin emiri" diye selam verdiklerini görünce "Hay Allah sana merhamet buyursun, bana müminlerin emiri olduğunu ne diye söylemedin?" dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer: "Zararı yok kardeşim" diye cevap verdi.

 

Müslümanlar Kadisiyye'de müjdeyi götürmek üzere gönderdikleri kişinin geri dönmesini beklediler. Hz. Ömer onlara: Bulundukları yerlerde kalmalarını, işlerini düzene koymalarını, Yermuk ve Dımaşk Fethi'ne katılmış olanların kendilerine yardımcı olmak üzere gelmelerini beklemelerini emretti.

 

Yardımcı kuvvetlerin ilki ''Agvas Günü'', sonuncuları ise Zaferden iki gün sonra geldiler. Bunun üzerine Nezir bin Amr ile birlikte haber gönderip bunlar için ne yapılması gerektiğini yazılı olarak Hz. Ömer'e sordular.

 

Kadisiyye Vakası'nın H. 16. yılda olduğu da söylenmiştir. Ebu Ca'fer de: "Bazı Küfe'liler bu vakanın H. 15. yılda olduğunu söylüyordu" der. Bu vakanın hicretin on dördüncü yılında olduğu daha önceden belirtilmiş idi.

 

Kadisiyye ile ilgili haberler burada son buluyor.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

UTBE BİN GAZVAN'IN BASRA VALİLİĞİ