İBNÜ’L-ESİR |
2. CİLT |
HERİR
GECESİ ve RÜSTEM'İN ÖLDÜRÜLMESİ
Denildiğine
göre, bu geceye onların konuşmayıp fısıldaşmaları dolayısıyla ''Herir'' adı
verilmiştir.
Sa'ad
''Herir Gecesi'' Tuleyha ile Amr'ı karargabın alt tarafında bulunan bir suyun
yanına göndermiş ve onların orada kalmalarını emretmişti. Çünkü Sa'ad,
Farsların buradan gelebileceklerinden endişeleniyordu. Tuleyha ile Amr buraya
vardığında Tuleyha: "Şu suyu aşıp Acemlere arkalarından baskın yapsak
nasılolur?" deyince Amr: "Hayır! Daha da aşağıdan gidelim" dedi.
Her ikisi ayrıldılar. Tuleyha askerlerin arkasından geçip üç defa tekbir
getirdi, sonra oradan ayrıldı. Bu durum Farsları korkutmuş, Müslümanları ise hayrete
düşürmüştü. Acemler onu takip ettiler se de yetişemediler.
Amr'a
gelince, o da sulak bölgenin alt tarafından baskın yapıp geri döndü.
Esedli
Mes'ud bin Malik, Hilalli Amr bin Zu'l-Burdeyn, İbn Zu's-Sehmeyn, Esedli Kays
bin Hübeyre ve benzerleri de karşılarında bulunanları kovaladılar. Fakat bunlar
hamle yapmıyor, yalnızca ilerlemekle yetiniyorlardı. Bu bakımdan onlar
saflarını ileriye doğru geçirdiler, arkalarından başkaları da Sa'ad'den izinsiz
olarak ilerlediler. İlerleyip Farsların üzerine ilk giden Ka'ka' idi. Bunu
görünce Sa'ad: "Allah'ım bu hareketini bağışla ve O'na zafer nasip et. Her
ne kadar benden izin almadıysa da, ben şimdi izin veriyorum" dedi. Daha
sonra şunları ekledi: "Ben bu durumda böyle bir şeyin olmaması gerektiği
görüşündeyim. Üç defa tekbir getirince sizler de hamle yapınız."
Arkasından henüz birinci tekbiri getirmişti ki, Esedliler ileri gidip baskın
yapanlara yetişti. Sa'ad, bu sefer yine: "Allah'ım onların bu
davranışlarını bağışla ve onları muzaffer kıl" diye dua etti. Arkalarından
Nehalılar ilerledi, Sa'ad bunlar için de: "Allah'ım onların bu
davranışlarını bağışla ve onlara zafer ihsan et" diye dua etti. Daha sonra
Becile de hamle yaptı. Bunlar için de: "Allah'ım, onların bu
davranışlarını bağışla ve onlara zafer nasip et" diye duasını tekrarladı.
Daha sonra Kindeliler hamlelerini yaptılar. Sa'ad bu sefer de: "Allah'ım,
onların bu davranışlarını bağışla ve onlara zafer nasip et" diyerek aynı
duada bulundu. Sonunda komutanlar da ileriye yürümeye başladı. Savaş, Ka'ka'
etrafında cereyan ediyordu. Hanzala bin Rebi ile onar kişilik kuvvetlerin
komutanları, Tuleyha, Galib, Hammal ile diğer yardımcı güçler ilerledi. Sa'ad,
üçüncü tekbiri getirince, her iki ordu da birbirine girdi ve birbirlerine
karıştılar. Yatsı namazlarını kıldıktan sonra da geceleyin çarpışmalarına devam
ettiler. Bu gece sabaha kadar kılıçlardan çıkan sesler, demircilerin demir
döverken çıkardıkları sesleri andırıyordu. Allah, Müslümanlara yağmur indirir
gibi sabır indirdi. Sa'ad, hiç böyle bir gece geçirmiş değildi. Araplar da
Acemler de böylesini asla görmemişlerdi. Bir ara Sa'ad'ın da Rüstem'in de ne
sesi işitildi ne de onlardan bir haber alındı. Sa'ad, Allah'a dua etmeye
koyulmuştu. Sabah yaklaşınca, herkes bulunduğu yere çekildi. Müslümanlar bundan
kendilerinin üstün oldukları sonucunu çıkardılar. Gecenin ikinci yarısında ilk
duyulan ses, Ka'ka' bin Amr'ın söylediği bazı beyitler olmuştu.
Kindeliler
Türk et-Taberi'yi öldürdüler. Türk, onların ileri gelenlerindendi.
Savaş
geceleri arasında ''Kadisiyye Gecesi'' olarak da geçen bu ''Herir Gecesi''nin
sabahında herkes uykusuzdu, çünkü bütün gece boyunca kimse gözünü kırpmamıştı:
Ka'ka' askerler arasında dolaşıp: "Bir saat sonra kimler
karşılarındakilere hücum ederse zafer onların olacaktır. Bir saat bekleyip
arkasından hamlenizi yapın ve sabırlı olun, çünkü zafer sabır ile
birliktedir." diyordu. Ka'ka'ın etrafında bir grup komutan toplandı.
Rüstem'i ele geçirmek, ya da öldürmek amacıyla harekete geçtiler, sabahla
birlikte O'nun çevresinde bulunanlara karışmış oldular. Kabileler bu durumu
görünce, başkanları kalkarak: "Bunlar, Allah'ın emirlerini yerine getirmek
konusunda sizlerden daha gayretli olmasın, berikiler de (Farsları kastederek)
ölüme gitmekte sizlerden daha cesur olmasın." diye konuşmaya başladılar.
Bunun üzerine bunlar da yanlarında bulunanlarla birlikte hamlelerini yaptılar,
karşılarında bulunanlarla öğle vaktine kadar çarpışmalarına devam ettiler. İlk
gerileyenler Hürmüzan ile Firuzan oldu. Bunlar gerilediler ve son vardıkları
noktada sebat ettiler. Farsların merkezinde gedik açıldı, toza, dumana
boğuldular. Arkasından son derece hızlı bir rüzgar esti ve Rüstem'in tahtı
üzerinde bulunan gölgeliği kaldırıp Atik'e attı. Esen rüzgar batıdan gelen
''Debür Rüzgarı'' diye bilinen bir rüzgardı. Tozlar da Acemler tarafına
gidiyordu. Sonunda Ka'ka' ve beraberindekiler Rüstem'in tahtının yanına
vardılar. Tahtını ellerine geçirdiklerinde Rüstem, rüzgar gölgeliğini
uçurduktan sonra tahtından kalkarak bir takım ağırlıklar getirmiş bulunan
katırların yanına çekilmiş, katırların ve yüklerinin gölgesinde gölgeleniyordu.
Hilal bin Gullefe, Rüstem'in altında gölgelenmekte olduğu yüke indirdiği bir
darbe ile yükün iplerini kopardı, denklerden bir tanesi Rüstem'in üzerine
düştü. Hilal ne Rüstem'i görmüş, ne de fark etmişti. Düşen denk omurunu kırdı.
Hilal O'na bir darbe daha indirince, etrafa bir misk kokusu yayıldı. Rüstem
Atik'e doğru giderek kendisini suyun içine attı. Arkasından Hilal de oraya
atıldı ve iki ayağından yakalayarak oradan çıkardı. Öldürünceye kadar da alnına
kılıcıyla vurmaya başladı. Daha sonra katırların ayakları arasına atarak
tahtına çıktı ve: "Kabe'nin Rabbi'ne yemin olsun, Rüstem'i öldürdüm.
Yanıma gelin, yanıma" diye bağırdı. Müslüman askerler etrafını sardı ve
tekbir getirmeye başladılar. Sa'ad de kendisine Rüstem' in üzerindeki bütün
eşyaları verdi. Rüstem, suya düştüğünden, Hilal başlığını eline geçirememişti.
Onu eline geçirmiş olsaydı yalnız başına yüz bin dirhem değerinde idi.
Denildiğine
göre, Hilal Rüstem'in üzerine giderken Rüstem kendisine bir ok atmış, ayağını
atının eğerine şişlemişti. Fakat Hilal üzerine yaptığı bir hamle ile O'nu vurup
öldürmüş, daha sonra da kafasını kopararak asmış ve:
"Rüstem'i
öldürdüm" diye seslenmesiyle, müşriklerin merkezinde bozgun baş
göstermişti.
Calinus,
köprü olarak kullanılan dolguların başına dikilerek, Farslara karşıya
geçmelerini söyledi. Birbirleriyle zincirlerle bağlı bulunanlar, paniğe
kapıldıkları için Atik'e yuvarlandılar. Müslümanlar yetişip bunları
mızraklarıyla şişlediler ve onlardan bir kişi bile kurtulamadı. Bunların
sayıları ise tam otuz bin kişi idi. Dirar bin el-Hattab, Farsların en büyük
sancağı olan Direfş-i Kabiyan'ı ele geçirdi, onun yerine kendisine otuz bin
dirhem verildi. Onun gerçek değeri ise bir milyon iki yüz bin dirhem idi.
Bugünkü
çarpışmalarda, daha önce öldürdüklerinin dışında olmak üzere, Müslümanlar, on
bin kişi öldürdüler. Müslümanlardan ise el-Herir Gecesi'nden önce iki bin beş
yüz, el-Herir Gecesi ile Kadisiyye Günü'nde ise, altı bin kişi şehit düşmüş,
Müşerrik'teki hendekte gömülmüşlerdi. Herir Gecesi'nden önce şehit düşenler de
Müşerrik'te gömülmüşlerdi. Gazilerin öldürdükleri kimselerin üzerinden
aldıkları kıymetli eşyalar ile diğer ganimet malları bir araya toplandı.
Böylesi ne bundan önce toplanabilmişti, ne de bundan sonra toplanabildi.
Sa'ad,
Hilal'e haber gönderip Rüstem'in ne olduğunu sorunca, Hilal, Rüstem'i Sa'ad'ın
yanına getirdi. Sa'ad: "Üzerindekilerden istediklerini al" deyince,
Hilal üzerinde bulunan ne varsa hepsini aldı. Ka'ka' ve Şurahbil'e Farsları
izlemelerini emretti. Onlar da Kadisiyye'deki Harrara'ya varıncaya kadar
arkalarına takıldılar. Temimli Zühre bin Haviyye de üç yüz ath ile birlikte
onların peşine takıldı. Arkasından diğer Müslüman askerler de O'na yetişti.
Zühre, bozguna uğramış olanlara yetiştiğinde Calinus'un onları derleyip
toparlamakta olduğunu gördü, O'nu öldürerek üzerinde bulunan değerli eşyaları
aldı. Harrara'dan, Seylhin'e ve oradan Necef'e kadar olan bölgede ellerine
geçirdiklerini öldürdüler. Daha sonra bozguna uğrayanların peşlerini bırakarak
esirleri alıp geri döndüler. Nehalılardan yalnız başına bir gencin Fars
esirlerinden seksen laşiyi önüne katıp getirdiği görülmüştü.
Sa'ad,
Calinus'un selebini çok gördüğü için, Hz. Ömer'e mektup yazıp bu konuda fikrini
sordu. Hz. Ömer, Sa'ad'e şu cevabı yazdı:
"Zühre
gibi savaşın zorlukları ile karşı karşıya kalmış birisinden elindekini, üstelik
de henüz önünde yapacağın savaşlar da varken, almağa kalkışarak kalbini bozma.
Onun selebini ona ver; onu arkadaşlarına dağıtacağın hediyelerden beş yüz daha
fazla vererek üstün tut."
Müslümanlar,
Farsları izlemeye koyulduğunda Müslüman asker Farslı birisine işaret ediyor,
bunun üzerine Farslı geliyor ve onu öldürüyordu. Hatta bazen elinden aldığı
silahıyla onu öldürüyor, bazen da ikisinden birine emrediyor, biri diğerini
öldürüyordu.
Selman
bin Rabia el-Bahili ile Abdurrahman bin Rabia, Farslardan bir sancak etrafında
toplanmış bir gruba rast geldi. Bunların: "Bizler öldürülmedikçe buradan
ayrılmayız" demeleri üzerine, Selman ile beraberinde bulunanlar, onları
öldürdüler. Yenilgiye uğradıktan sonra, kaçmaktan utanan otuz küsur manga
asker, yerlerinden ayrılmamıştı. Müslümanların da otuz küsur mangasından birer
komutan onların üzerine gitti. Farslı askeri birliklerin savaşları iki türlü
olmuştu. Onlardan kimi kaçmış, kimi de öldürülünceye kadar yerinden
ayrılmamıştı. Birlik komutanı olup da kaçanlar arasında Hürmüzan da vardı.
Hürmüzan, Utarid'in karşısında yer alıyordu. Onlardan bir başkası ise,
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in katibi olan Hanzala bin er-Rebi'
karşısında yer alan Ehvez idi. Bir diğeri Asım bin Amr karşısında yer alan
Buheyş oğlu Zad idi. Bir başkası Ka'ka' karşısında yer alan Karen idi.
öldürülünceye kadar yerinden ayrılmayanlar arasında ise Süleyman bin Rabia
karşısında yer alan Künara oğlu Şehriyar, Abdurrahman bin Rabia karşısında
bulunan İbn Hirbiz, Cüheyneli Büsr bin Ebı Ruhm karşısında yer alan Ehvazlı
Ferruhan, İbn Hüzeyl elKahill'nin karşısında yer alan Hemedanlı Huşdesum gibi
kimseler vardı.
Bozguna
uğrayanların takibi bitip geri dönüldükten sonra müezzinin şehit edilmiş
olduğunu gördüler. Herkes: "Ezanı ben okuyacağım" dediğinden,
neredeyse birbirleriyle kavga edeceklerdi. Sonunda Sa'ad aralarında kura çekti,
birisine çıktı. Adam çıkıp ezan okudu. Kadisiyye Savaşı'na katılanlar arasında
belirli bir takım başarılar göstermiş olanlara, Hz. Ömer tarafından maaşlar
bağlandığı sırada diğerlerinden beş yüzer dirhem daha fazla verildi. Bunların
sayısı ise yirmi beş kişi kadar olup Zühre, Dabblı İsmet ve Kelec gibi kimseler
bunlar arasında yer almakta idi. Kadisiyye'den önceki savaşlara katılmış
olanlara gelince, bunlara da yalnız Kadisiyye'ye katılmış olanlardan üçer bin
daha fazla verildi. Hz. Ömer'e: "Kadisiyye'ye katılmış olanları da bunlara
katsan" denilince: "Hayır, onlara kavuşmamış kimseleri onlara
kavuşturacak değilim" diye cevap verdi. Ona: "Yurdu uzak olan
kimseleri, kendi yurdunda düşmanla savaşmış olan kimselerden üstün
tutsan?" denilince, bunu da kabul etmeyerek şunları söyledi:
"Hepsi
de düşmana karşı durmuşken bunu nasıl yapabilirim? Muhacirler, Ensar'a neden
aynı şeyi yapmadı?"
Araplar,
Farslarla aralarında cereyan eden Kadisiyye Savaşı'nın Kadisiyye'de değil de
Uzeyb ile Ebyen Aden'i ya da Ubulle ile Eyle arasında olmasını beklemekteydiler.
Her iki diyarda onun haberleri beklenmekte, sonucun ne olacağı merak edilmekte
idi. Kadisiyye Vakası olup bittikten sonra, cinler haberleri alıp insanlardan
bazı kimselere anlattılar. Böylelikle cinlerin haberleri bu işin haberciliğini
yapanlardan daha erken ulaşmış oldu.
Sa'ad,
Hz. Ömer'e zafer haberini, Müslümanlardan ölen kimselerin sayısını ve Fezare'li
Sa'ad bin Umeyle ile birlikte bildiği kimselerin isimlerini teker teker yazdı.
Hz. Ömer de sabahtan öğle vaktine kadar dışarıdan gelenlere Kadisiyye' de
bulunanların haberlerini soruyor, öğleden sonra da evine ve ailesinin yanına
geri dönüyordu. Ebu Ca'fer der ki: Hz. Ömer, zafer müjdesini getireni görünce
nereden geldiğini sordu. Müjdeyi getiren nereden geldiğini söyleyince Hz. Ömer
ona: "Ey Allah'ın kulu! Bana anlat" dedi. Bunun üzerine adam:
"Allah, müşrikleri hezimete uğrattı" diye cevap verdi. Hz. Ömer,
adamın bir önünde, bir arkasında gidiyordu. Haberci ise devesinin üzerinde idi.
Bu durumda Medine'nin içerisine kadar girdiler. Adam Medinelilerin Hz. Ömer'e
"Müminlerin emiri" diye selam verdiklerini görünce "Hay Allah
sana merhamet buyursun, bana müminlerin emiri olduğunu ne diye
söylemedin?" dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer: "Zararı yok kardeşim"
diye cevap verdi.
Müslümanlar
Kadisiyye'de müjdeyi götürmek üzere gönderdikleri kişinin geri dönmesini
beklediler. Hz. Ömer onlara: Bulundukları yerlerde kalmalarını, işlerini düzene
koymalarını, Yermuk ve Dımaşk Fethi'ne katılmış olanların kendilerine yardımcı
olmak üzere gelmelerini beklemelerini emretti.
Yardımcı
kuvvetlerin ilki ''Agvas Günü'', sonuncuları ise Zaferden iki gün sonra
geldiler. Bunun üzerine Nezir bin Amr ile birlikte haber gönderip bunlar için
ne yapılması gerektiğini yazılı olarak Hz. Ömer'e sordular.
Kadisiyye
Vakası'nın H. 16. yılda olduğu da söylenmiştir. Ebu Ca'fer de: "Bazı
Küfe'liler bu vakanın H. 15. yılda olduğunu söylüyordu" der. Bu vakanın
hicretin on dördüncü yılında olduğu daha önceden belirtilmiş idi.
Kadisiyye
ile ilgili haberler burada son buluyor.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
UTBE BİN
GAZVAN'IN BASRA VALİLİĞİ