İBNÜ’L-ESİR |
2. CİLT |
AGVAS
GÜNÜ
Sabah
olunca Sa'ad, şehitler ve yaralıları taşıyacak kimseleri görevlendirdi.
Yaralıları tedavi etmek üzere kadınlara teslim ederken şehitleri ''Müşerrik'' denilen
yerde defnettiler. Burası Uzeyb ile Ayn Şems arasında kalan bir vadidir. Şehit
ve yaralılar taşındıktan sonra Şam' dan gelen atlılar görünmeye başladı.
Dımaşk'ın Fethi Kadisiye'den önce gerçekleşmişti. Hz. Ömer'in mektubu Ebu
Ubeyde bin Cerrah'a varıp Irak askerlerinin oraya gönderilmesine dair emrini
alınca, Ebu Ubeyde onları Haşim bin Utbe bin Ebi Vakkas'ın komutası altında
Irak'a gönderdi. Bunların öncü kuvvetlerinin başında ise Temim'li Ka'ka' bin
Amr vardı. Ka'ka' acele ederek bugünün sabahında Sa'ad'ın yanına vardı ki bugün
''Ağvas Günü'' idi. Ka'ka' kendi askerlerine onar onar takımlara ayrılmalarını
emretmişti. Hepsi bin kişi idi. Her on kişi gözün göremeyeceği bir noktaya
varınca diğer on kişiyi bırakıyorlardı. On arkadaşlarıyla kendisi önde gitti.
Kadisiye'deki Müslümanların yanına varıp onlara selam verdi, askerlerin
gelmekte olduğunu müjdeledi ve onları savaşa teşvik edip: "Benim yaptığım
gibi siz de yapınız" diyerek Farslardan teke tek çarpışmak üzere er
diledi. Ka'ka' hakkında Hz. Ebu Bekir'in: "Bunun gibi birisinin bulunduğu
bir ordu kesinlikle yenilgiye uğramaz" şeklindeki sözlerinin doğruluğunu
gördüler.
Ka'ka'ın
er dilemesi üzerine O'nun karşısına Zu'l-Hacib çıktı. Ka'ka' O'nu tanıyınca:
"Ebu Ubeyd'in, Selit'in ve Köprü Vakası'nda şehit düşenlerin intikamını
almanın zamanı geldi." diye bağırdı ve birbirleriyle vuruşmaya başladılar.
Sonunda Ka'ka' O'nu öldürdü. Geceye kadar onların atlıları gelmeye devam etti.
Atlılar geldikçe Müslümanların şevki artıyordu. Sanki dün hiçbir musibet olmamış
gibi oldular ve Zu'l-Hacib'in öldürülmesine sevindiler. Bununla Farslar da
büyük bir darbe yemiş oldu. Ka'ka' ikinci defa er dileyince karşısına Firuzan
ile Benzuan çıktı. Bunun üzerine Teymullatoğulları'ndan birisi olan Haris bin
Zabyan bin Haris meydana atılarak Ka'ka'nın yanına geldi. Bu dört kişi
karşılıklı çarpıştı. Ka'ka' Firuzan'ı, Haris de Benzuvan'ı öldürdü. Daha sonra
Ka'ka' şöyle seslendi: "Ey Müslümanlar! Kılıçlarınızla bunlara giriniz.
Şunu biliniz ki insanlar kılıçlarla biçilir." Akşam oluncaya kadar
çarpışmalar devam etti. Farslar bugün hoşlarına gidebilecek hiç bir şey
göremediler. Müslümanlar onlardan pek çok kişiyi öldürdüler. Üstelik Farslar
bugün fillerin üzerinde çarpışamadılar; çünkü fillerin üzerindeki sandıklar bir
gün öncesinden kırılmıştı, yeniden yapmaya başlamışlarsa da sonraki güne kadar
bunları bitirememişlerdi. Ka'ka' arkadaşlarından her kıtanın gelişinde tekbir
alıyor, O'nunla birlikte bütün Müslümanlar tekbir getiriyor, kendisi ve diğer
Müslümanlar da hamle yapıyorlardı. Nesepçe Ka'ka'nın amcası oğulları olan
kişiler, onar kişilik gruplar halinde üzerlerine peçe ve değişik elbiseler
giydirilmiş develer üzerinde hamleler yapmaya başladılar. Atlarıyla bu develeri
çevreleyip korumaya başladılar. Ka'ka', onlara Farsların atları üzerine hamle
yapmalarını emretti. Böylelikle fillerin benzerini yapmış oldular. ''Ağvas
Günü'' diye bilinen bu günde, Farsların ''Ermas Günü'' yaptıklarının benzerini
Müslümanların bu develeri yapmış oldular. Sonunda Fars atları kaçmağa,
Müslümanların atları da onları takip etmeğe başladılar. Herkes onların bu
durumunu taklit etmeye koyuldu. Farslar bu develerden Müslümanların fillerden
çektiklerinin daha fazlasını çekmiş oldular. Temimlilerden bir yiğit öldürmek
üzere Rüstem'e bir hamle yaptıysa da O'na varamadan şehit edildi. Farslardan
bir kişi çıkıp er diledi. Ona karşı Ukayllı A'raf bin A'lem çıktı. A'raf onu
öldürünce karşısına bir başkası çıktı. Onu da öldürdü. Etrafını bir kaç süvari
kuşattı, onu yere yıktılar ve elindeki silahı aldılar. A'raf yüzlerine toprak
atarak arkadaşlarının yanına dönmeyi başardı.
Ka'ka'
o gün otuz hamle yaptı. Her kıtanın gelişiyle birlikte bir hamle yapıyor, her
hamlenin sonunda hem ganimet alıyor, hem de pek çok kimseyi öldürüyordu. Onlar
arasından son öldürülen kişi Hemedanlı Buzurgumihr oldu. A'var bin Kutbe,
Sicistan şehriyan ile teke tek çarpıştı ve ikisi birbirini öldürdü. Süvariler
günün ortasına kadar çarpışmalarını sürdürdüler. Günün ortası olunca diğerleri
birbirlerinin üzerine giderek gece yarısına kadar çarpıştılar. Armas Gecesi
''sakinlik gecesi'' olarak bilinirken Ağvas Gecesi ''siyah gece'' olarak
biliniyordu. Müslümanlar ''Ağvas Günün''de zafer belirtilerini görüp durdular.
Bu günde Farsların ileri gelenlerinin hepsini öldürdüler. Müslümanların
merkezindeki süvariler sağlam bir şekilde ilerlemelerine devam ettiler. Şayet
atlılar geri dönmeyecek olsaydı, Rüstem esir alınabilirdi. Armaa Gecesi'nde
olduğu gibi insanlar kendi karargahlarında konakladılar. Müslümanlara da asker
gelmeye devam ediyordu. Sa'ad bunu işitince etrafında bulunanlardan birisine
şöyle dedi: "Ek kuvvetler gelmeye devam ederse beni uyandırma, çünkü
güçıüdürler. Geliş duracak ve yeni kimseler katılmayacak olursa yine beni
uyandırma, o zaman birbirlerine denk olurlar. Şayet onlara asker gelmekte
olduğunu işitirsen o zaman beni uyandır, çünkü onların bu gelişi kötülük
alameti olabilir. "
Savaş
kızıştığında Ebu Mihcen sarayda hapsedilmiş durumdaydı, elleri ve kolları
bağlanmış bulunuyordu. Sa'ad'ın eşi Selma'ya: "Beni serbest bırakıp bana
Sa'ad'ın atı Belka'yı verebilir misin? Allah adına sana söz veriyorum, eğer
canımı almayacak olursa geri döner ve ayaklarımın zincirini bizzat kendim
takarım." demiş, fakat Selma kabul etmeyince şu beyitleri okumuştu:
''Yeter
artık atlar mızraklılarla giderken
Benim
bağlz durmamın üzüntüsü.
Ayağa
kalkarsam demirler çökertiyor beni,
Bağıranı
sağır eden kapılarsa kapanıyor yüzüme.
Çok
servetim ve çok kardeşim vardı,
Şimdi
bırakıp gittiler, hiçbiri yok.
Allah'a
caymamak üzere söz veriyorum:
İçki
içilen yere gitmeyeceğim.''
Bu
sözleri işitince Selma O'nu serbest bıraktı ve Sa'ad'ın atı Belka'yı verdi. Ebu
Mihcen bu ata bindi ve Müslümanların sağ kanadı tarafına yaklaştı. Daha sonra
tekbir getirip Farsların sol kanadı üzerine hamle yaptı. Arkasından
Müslümanların tekrar arkasına geçip bu sefer Farsların sağ kanadı üzerine hamle
yaptı. İnsanları görülmedik bir şekilde katıp döküyordu. Herkes O'nun bu
durumundan şaşkına düşmüştü. Kimse onu tanımıyordu. Kimisi: "Bu ya
Haşim'in adamlarındandır ya da Haşim'in kendisidir" derken Sa'ad ise:
"Ebü Mihcen mahpus olmasaydı bu Ebu Mihcen, bu da benim atım Belka'dır
diye söyleyecektim." diyordu. Bazı kimseler de "Bu Hızır
Aleyhisselam'dır" diyor; bir başkası: "Eğer melekler fiilen harbe
iştirak etmiyor olsaydı bu bir melektir diyecektik" diye düşünüyordu.
Gece
yarısı olup da Müslümanlarla Farslar savaşı bırakıp geri dönünce, Ebu Mihcen
gelerek saraya girdi ve tekrar ayaklarını demirlere bağlayarak şu beyitleri
okudu:
''Övünmek
gibi olmasın,
Sakif
de bilir ki Bizler onların en iyi kılıç kullananlarıyız.
En
fazla ve en büyük zırhlar bizdedir,
Savaşta
en çok dirençli olanlarız biz.
Kadis
gecesi beni tanımadılar,
Kimseyi
duyurmadan çıktığımı, Hapsedilsem, işte musibet odur; Bırakılırsam ölümü
tattınrım, onlara.''
Selma
kendisine: "Sa'ad seni ne sebeple hapsetti?" diye sorunca Ebü Mihcen:
"Allah'a yemin ederim, yediğim ya da içtiğim bir haram dolayısıyla
hapsetmiş değildir. Ben Cahiliyye döneminde içkicinin biriydim. Ben şair
birisiyim. Şiir bazen dilimden dökülür. Bu bakımdan şu beytleri söylemiştim:
''Ölürsem
beni bir üzüm asmasının dibine gömüver, Öldükten sonra kökleri ıslatsın
kemiklerimi.
Beni
ağaçsız bir yere gömme sakın,
Çünkü
ölecek olursam o şarabı tatmamaktan korkarım. İşte bu sözler dolayısıyla beni
hapsetti.''"
Sabah
olunca Selma Sa'ad'ın yanına giderek onunla barıştı, çünkü daha önce kendisine
kızmıştı. Arkasından da ona Ebü Mihcen'in durumunu haber verdi. Bunun üzerine
Sa'ad onu serbest bırakıp şunları söyledi: "Haydi git, yapmadığın sürece
söylediğin sözlerden dolayı artık seni sorumlu tutmayacağım." Bunun
üzerine Ebu Mihcen: "Mesele yok, Allah'a yemin ederim ki bu dilimle artık
kötü hiçbir şeyin vasfını yapmayacağım" diye cevap verdi.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA