İBNÜ’L-ESİR

2. CİLT

HİCRİ 14. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

ERMAS GÜNÜ

 

Farslılar Akik'i geçtikten sonra Rüstem tahtına oturdu. Ordunun merkezine on sekiz fil yerleştirdi. Bunların üzerine sandıklar ve adamlar yerleşmişti. Sağ ve solda sekiz ve yedi olmak üzere on beş fil vardı. Calinus'u kendisi ile sağ kanadı arasına, Firuzan'ı kendisi ile sol kanadı arasına yerleştirdi. Yezdecird ise kendisi ile Rüstem arasında birbirlerini duyacak şekilde adamlar yerleştirmişti. Bunların birincisi kendi sarayının eyvanlarında sonuncusu ise Rüstem ile birlikte idi. Rüstem'in yaptığı her şeyi yanında bulunan adam diğerine "Şu şu oldu" diye söylüyor, ikincisi yanındakine, öbürü diğerine aktarıyordu. Böylece en kısa bir zamanda olay Yezdecird'e varıncaya kadar anlatılıyordu. Müslümanlar saf düzenlerini aldı. Sa'ad birtakım çıbanları yüzünden ve siyatikli olduğundan oturamıyordu. Göğsünün altına bir yastık koymuş, onun üzerine yüzüstü kapanmış, evin damı üzerinden insanları seyrediyordu. Saf hemen duvarın dibinden başlıyordu. Bir an dahi saf yanından ayrılacak olsaydı her şeyiyle alınıp giderdi. Fakat bugünlerin korkunçluğu Sa'ad'ın kahramanlığına asla halel getirmemekle birlikte, bazıları bunu ele almış ve hatta şairin birisi şunları söylemiştir:

 

''Allah zafer verinceye kadar savaşırız,

 

Sa'ad ise Kadisiye kapısında koruma altında.

Bizler geri dönerken pek çok kadın, dul kalmıştı;

Sa ad 'ın kadınlan arasında ise dul kalan yok.''

 

Şairin söylediği bu beyider Sa'ad'ın kulağına gidince: "Allah'ım eğer bu yalan söylüyor ve gerçekten bunları riyakarlık ve sesi işitilsin diye söylemiş se benim yerime onun dilini sen kes" diye dua etmişti. Bu şair o gün safta durmaktayken kimin attığı belli olmayan bir ok gelip onun diline isabet etti. Bu kişi ölüp Allah'a kavuşuncaya kadar bir daha tek bir söz dahi söyleyemedi. Aynı şekilde Cerir bin Abdullah da benzeri şiirler söylediği gibi başkaları da benzeri sözler söylemişlerdi. Sa'ad askerler arasına inip onlara özrünü beyan etti ve vücudundaki, baldırındaki ve kalçalarındaki yaraları onlara gösterince askerler O'nu mazur görüp durumunu bilmiş oldular. Sa'ad ata binemez durumda olunca askerlerin başına Halid İbn Urfuta'yı tayin etti. Fakat bu konuda O'nun aleyhine farklı şeyler söylenmeye başlayınca, O da kötülüğü kışkırtan bir grup insanı yakalatıp hapsetti. Ebu Mihcen es-Sakafı de bu yakalananlar arasında idi. O'nun şarap dolayısıyla hapsedildiği de söylenmiştir. Daha sonra Hz. Sa'ad kendi yerine Halid'i vekil tayin ettiğini ve Halid'in kendilerine emir ve komuta vereceğini söyledi, Bunun üzerine askerler bu emri dinleyip itaat ettiler. O gün askerlere bir hutbe okudu. Tarih 14. yılın Muharrem ayının pazartesi günü idi. Sa'ad onları cihada teşvik etti ve Allah Teala'nın kendilerine pek çok ülkenin fethedileceğine dair vaadini, kendilerinden önceki Müslümanların Farslardan elde ettikleri toprakları anlattı. Her bir komutan da aynı şeyleri yaptı. Sa'ad aynı zamanda görüş sahibi ve kahraman kimseleri de göndererek onlara askerleri savaşa teşvik etmeyi emretti. Onlar da bu emirleri yerine getirdiler. Bu kimseler arasında Muğire, Huzeyfe, Asım, Tuleyha, Esed'li Kays, Galib, Amr bin Ma'dikerib gibi kimseler vardı. Şairlerden ise eş-Şemmalı el-Hutey'a, Evs bin Mağra', Ubeyde bin et-Tabib ve başkaları vardı.

 

Müşriklerin safı Şefır kıyısında, Müslümanlarınki ise Kudeys duvarı ve Handek'le birlikte bulunuyordu. Müslümanlarla müşrikler ise Handek ile Akik arasında idiler. Farsların zincire bağlı otuz bin askeri vardı. Sa'ad askerlerine Cihad suresini, yani Enfal suresini okumayı em-retmişti. Bu sure, okunmaya başlanınca Müslümanların kalbi yumuşamaya başladı, gözlerinden yaşlar boşaldı ve kıraati ile birlikte kalplerine büyük bir huzur ve sükun indi. Kur'an okuyucuları bu surenin okumasını bitirince Sa'ad onlara şöyle söyledi: "Öğle namazını kılıncaya kadar yerinizden ayrılmayınız. Öğle namazını kıldıktan sonra ben bir tekbir getireceğim, siz de tekbir getirip hazırlanınız. İkinci tekbir getirince siz de tekbir getirip silahlarınızı kuşanın. Daha sonra üçüncü tekbirimi getirince siz de tekbir getirin, süvarileriniz önden ilerlesinler. Dördüncüsünde hep birlikte düşmanımız ile yan yana gelinceye kadar yürüyünüz. Bu esnada "La havle vela kuvvete illa billah" zikrini çokça söyleyiniz." Sa'ad üçüncü tekbiri getirince güç ve kuvvet sahipleri savaşı başlattılar. Farslardan da onların benzerleri karşılarına çıktı. Birbirlerini yaralamak ve birbirlerine darbe indirmek için fırsat kollamaya başladılar. Esedli şair Galib bin Abdullah şöyle söylüyordu:

 

''Gelen kahramanlar, anlaşılır konuşanlar Şunu bildir ki ben,

 

Silahları kuşanan, en zor işleri başaran Nice hızlı birisiyim.''

 

Hürmüz O'nun karşısına çıktı. Hürmüz'ün krallık ailesine yakınlığı vardı. Başında taç bulunuyordu. Galib O'nu esir alıp Sa'ad'ın yanına getirdi ve geri döndü. Bu sefer Asım meydana atılıp şu beyitleri okumaya başladı:

 

''Gümüşün üzerini kaplayan altın gibi

Sarı beyaz gerdanlı bilir ki

Ben bir şeyle ayıplanmıyorum;

Sana karşı beni kınanmaktır kışkırtan''

 

Asım, önce bir Farslı'yı kovaladı, onu Farslıların safına girinceye kadar takip etti, Farslar da onu korudular. Bunun üzerine Asım katır üzerindeki bir başka adamı alıp askerlerinin arasına götürdü. Onun kralın ekmekçisi olduğu görüldü. Onunla birlikte kralın yemeği ile birtakım tatlıların bulunduğu da anlaşıldı. Sa'ad'e getirildi. Sa'ad de onu ellerine geçiren kimseler arasında dağıttı. Daha sonra bir Farslı çıkıp teke tek dövüşmek için er diledi. Karşısına Amr İbn Ma'diykerib çıktı ve onu yakaladığı gibi yere vurdu, daha sonra boğazını kesti, iki bileziği ile kemerini aldı.

 

Filler, Müslümanlar üzerine saldırıp saflar arasına dalmaya başlayınca atlar ürkmeye başladı. Farslar Becile Kabilesi'nin askerleri üzerine on yedi fil ile gitmiş, Becile'nin atları ise onlardan ürkmüştü. Neredeyse Becileliler atlarının ürkmesinden üzerindeki süvarilerle helak olup gidecekti. Sa'ad, Esedoğulları'na: "Becileyi ve onlarla birlikte bulunanları savununuz" diye haber gönderdi. Tuleyha bin Huveylid, Hammal bin Malik emirleri altındaki askerlerle birlikte çıkıp fillere giriştiler. Sonunda üzerinde bulunanlar fillerin istikametini çevirmek zorunda kaldılar. Tuleyha'ya onlardan iri yarı birisi karşı çıktı, Tuleyha onu öldürdü. Eş'as bin Kays, Kindeliler arasında dikilip şöyle seslendi: "Ey Kindeliler! Allah Esedoğulları'nın mükafatını versin. Onlar bulundukları yerden ne biçim gedik acıyorlar ve ne biçim ilerliyorlar. Her bir grup karşılarındakileriyle nasıl uğraşıyorlar! Sizlerse size yardımcı olacak kimseler bekliyorsunuz. Ben şahitlik ederim ki Araplara karşı güzel bir örnek vermiyorsunuz?" Bunun üzerine Kindeliler de ileriye atılıp kar-şılarında bulunanları püskürttüler. Farslar askerlerinin ve fillerinin Esed Kabilesi'nden neler çektiklerini görünce onlara ellerindeki silahlarla hücum etmeye ve hamle yapmağa başladılar. Bunlarla birlikte Zu'l-Hacib ile Calinus da vardı. Müslümanlar da Sa'ad'ın dördüncü defa tekbir getirmesini bekliyorlardı. Fars atlıları beraberlerinde fillerle birlikte Esedliler üzerine toplandılar, ancak Esedliler önlerinden çekilmediler. Bu sırada Sa'ad dördüncü tekbiri getirdi ve Müslümanlar yerlerinden ayrılmaya başladılar. Harbin odak noktası Esedlilerin etrafında idi. Filler sağ ve sol kanatlara hamle yaptılar, atlar onların önünden kaçışıyorlardı.

 

Sa'ad, Temimli Asım bin Amr'a haber göndererek şunları söyledi: "Ey Temimoğulları! Sizin bu fillere karşı bir çareniz yok mudur?" Bu sefer Temimlilerin "Allah'a yemin ederiz ki çaremiz vardır" demeleri üzerine Amr kendi kavminden iyi ok atan ve oldukça becerikli bazı kimseleri çağırdı. Okçulara: "Okçular! Şimdi siz fillerin üzerindekilere oklarınızla atış yapınız" dedikten sonra öbürlerine: "Ey becerikli kimseler! Fillerin arkasından geçiniz ve fillerin üzerindeki hevdeçleri tutan ipleri kopartınız" dedi. Arkasından bu işleri yapabilmeleri için onları korumağa başladı. Savaş Esedoğulları'nın etrafında devam ediyordu. Sağ ve sol kanatlar da uzak olmayan bir tarafta ilerlemesine devam ediyordu. Asım'ın arkadaşları fillerin üzerine giderek sandıkların iplerini arkalarından yakalayıp koparmaya başladılar. Fillerin yüksekçe ulumaları duyulmaya başladı ve böylece bağları koparılmadık, üzerlerindekiler öldürülmedik fil kalmadı. Böylelikle Esedoğulları biraz rahatça nefes alabildiler ve Farsları etraflarından asıl bulundukları yere püskürtebildiler. Gecenin sükuneti çökünceye kadar çarpışmalar devam etti. Arkasından her iki taraf yerlerine çekildi. Esedoğulları'ndan bu öğleden sonraki çarpışmalarda beş yüz kişi öldü. Esedoğulları askerlerin yardımcı kuvvetleri, Asım ve beraberindekiler ise askerlerin koruma güçleri durumunda idiler. İşte Kadisiye Savaşı'nın birinci günü böyle geçti. Buna ''Ermas Günü'' adı verilir.

 

Esed'li şair Amr İbn Şe's bu olayı dile getiren bazı beyiHer söyledi. Müsenna bin Harise'nin vefatından sonra Sa'ad, onun dul hanımı Selma ile Şerif denilen yerde evlenmişti. Ermas Günü'nde askerler bu şekilde etrafı çevirip gidip geldikçe Sa'ad yerinde duramıyordu. Bu bakımdan evinin tepesinde sabırsızlığından hareket etmeye başladı. Selma Farsların yaptıklarını görünce:

 

"Ah bu gün Müsenna olacaktı! Bugün atların önünde Müsenna gibi yoktur" dedi. Fakat Selma bu sözleri arkadaşlarının başına gelen ve kendisinin durumundan rahatsız olan, sabırsızlanan birisinin önünde söylemişti. Sa'ad bunun üzerinde yüzüne bir tokat vurarak: (Esedoğulları ile Asım'ı kastederek) "Savaşın etraflarında dönüp durduğu bu bölükte Müsenna olsaydı ne yapabilirdi ki?" deyince Selma: "Hem kıskançlık, hem de korkaklık bir arada mı?" diye sordu. Sa'ad: "Allah'ıma yemin ederim ki durumumu gördüğün halde beni mazur görmeyecek olursan hiç bir kimse benim mazur olduğumu kabul edemez." dedi. Daha sonra herkes bu temayı diline doladı ve Sa'ad'ın aleyhine şiir söylemeyen, görüş ileri sürmeyen hiç bir şair kalmadı. Halbuki Sa'ad ne korkaktı, ne de kınanacak bir durumu vardı.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

AGVAS GÜNÜ