İBNÜ’L-ESİR |
2. CİLT |
YERMUK
VAKASI
Müslümanların
Yermuk'te bir araya gelmeleri tamamlandığında sayıları yirmi yedi bin kişi idi.
Halid, dokuz bin kişi ile birlikte gelip onlara katılınca, sayıları otuz altı
bini buldu. İkrime ve beraberindekiler bu sayının dışında idi. Çünkü O, destek
kuvvet durumunda idi. Müslümanların sayılarının yirmi yedi bin ve üç bini de
Halid bin Said'in yanından ayrılanlar, Halid bin Velid ile birlikte de on bin
kişi olmak üzere toplam kırk bin kişi olduğu da söylenmiştir. Ebü Cehil'in oğlu
İkrime ile birlikte bulunan altı bin kişi bu sayıya dahil değildir.
Müslümanların o günkü sayıları hakkında başka söylentiler de vardır. Doğrusunu
Allah bilir. Onlar arasında yüz tanesi Bedir'e katılmış olanlar olmak üzere bin
tane sahabi vardı. Bizanslıların asker sayısı ise iki yüz bini buluyordu.
Bunlardan seksen bini bağlı, kırk bini de ölüme hazır zincirlenmiş, kırk bini
de kaçmamak için sarıklarla birbirine bağlanmıştı. Seksen bin kişisi de piyade
idi. Sayılarının yüz bin kişi olduğu da söylenmiştir. Müslümanların o ana kadar
savaşları birbirleriyle yardımlaşmak suretiyle oluyordu. Her bir komutan
askerlerinin başında oluyor, hepsi bir komutanın komutası altında
bulunmuyorlardı. Halid bin Velid'in Irak'tan gelişine kadar bu böyleydi. Rum
rahip ve papazlar bir ay süreyle Bizanslıları savaşa teşvik edip durdu. Daha
sonra Cumadelahire'de (23 Temmuz - 20 Ağustos 634) olan çarpışmaya çıkmışlar,
ondan sonra da bir çarpışma olmamıştı.
Müslümanlar
onların savaş alamna çıktıklarını haber alınca, yine birbirlerine yardımcı
olmak suretiyle karşı çıkmak istediler. Fakat Halid bin Velid öne çıkıp Allah'a
hamd ü sena ettikten sonra şunları söyledi:
"Bugün
Allah'ın günlerinden bir gündür. Bugünde övünmek ve aşırı gitmek doğru olmaz.
Cihadınızı Allah için, ihlasla ve amellerinizi Allah rızası için yapınız.
Bugün, geleceği tayin edecek bir gündür. Sizler bu şekilde yardımlaşmak
suretiyle düzenli ve stratejik bir savaş vermiş olmuyorsunuz. Sizin bu
yaptığınız helal de değildir, gerekmez de. Geride bıraktığınız kişi (yani Hz.
Ebü Bekir) sizin bildiğinizi bilmiş olsa, sizin böyle bir şey yapmanıza fırsat
vermezdi. O halde emir almadığınız konularda O'nun da memnun olacağı, uygun
göreceğiniz görüşe göre hareket ediniz."
O'na:
"Haydi söyle bakalım, doğru görüş nedir?" diye sorulunca şöyle cevap
verdi: "Ebu Bekir, bizleri ancak birbirimize kolaylık göstereceğimiz
görüşünde olduğu için göndermiştir. Eğer olanı ve olacağı bilse sizleri bir
araya getirirdi. Sizin bu durumunuz Müslümanları çevreleyen tehlikeden daha
ağırdır. Müşriklere de gelecek olan yardımlardan daha faydalıdır. Ben biliyorum
ki dünyalık sizleri ayırmıştır. Allah'tan korkun Allah'tan. Sizin her birinize
bir bölge verilmiş olsa bile, birinizin başka bir emire boyun eğmesi, bu konuda
ona eksiklik olmayacağı gibi diğer emirler de ona boyun eğmekle ona fazladan
bir şey kazandırmış olmazlar. Sizlerin, birinizi başınıza komutan yapmanız ne
Allah'ın yanında, ne de Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in halifesi
yanında durumunuzu eksiltir. Şimdi hep birlikte bunlara hazırlanınız. Onlar
hazırlanmış bulunuyorlar. Bugün, sonraki günleri belirleyecek bir gündür. Biz,
bugün onları hendeklerine geri püskürtürsek onları geriletmeye devam ederiz.
Onlar bizleri bozguna uğratacak olurlarsa bir daha da felah bulamayacağız.
Haydi, geliniz, sırayla komutanlık yapalım. Bugün biriniz, yarın öbürümüz, bir
başka gün bir diğerimiz olsun. Sonunda hepiniz komutanlık yapmış olacaksınız.
Bugün bırakırsanız ben komutan olayım. "
Bunun
üzerine O'nu başlarına komutan yaptılar. Onlar bu seferki çıkışlarının da
diğerleri gibi olacağını ve işin fazlaca uzamayacağını sanıyorlardı.
Bizanslılar
görülmemiş bir şekilde tabya yaptılar. Halid de o ana kadar Arapların yapmadığı
bir tabya yaptı. Halid, otuz altı ile kırk arasında bölük hazırladı ve:
"Düşmanınız çoktur, gözün görebildiği kadarıyla bölükten daha büyük bir
tabya da olamaz." diye ekledi. Ortada bir kaç bölük bulundurup başlarına
Ebu Ubeyde'yi, sağda da yine birkaç bölük koyarak bunların başına Amr bin As
ile Şurahbil bin Hasene'yi, solda da bir grup bölük yerleştirdikten sonra
başlarına Ebü Süfyan'ın oğlu Yezid'i komutan yaptı. Ka'ka' bin Amr da bir bölük
başında idi. Her bir bölüğün başına kahramanlardan bir kişiyi yerleştirdi. Bu ordunun
kadı sı Ebü'd-Derda, öğütçüsü de Ebü Süfyan bin Harb idi. Öncülerin başında
Kabas bin Eşyem, artçıların başında da Abdullah bin Mes'ud vardı.
Adamın
biri Halid'e: "Rumlar ne kadar çok, Müslümanlar ne kadar az" deyince,
Halid: "Müslümanlar ne kadar çok ve Rumlar ne kadar az! Şunu bil ki
ordular zaferle çoğalır, yenilgiyle azalırlar. Allah'a yemin ederim (atını
kastederek) Aşkar'ın rahatsızlığının geçmiş olmasını çok arzu ederdim. Onlar
sayıca çok azdırlar." Atı Aşkar'ın fazla yol yürümekten tabanları oldukça
incelmişti.
Halid'in
emri ile Ebu Cehil'in oğlu İkrime ve Ka'ka' bin Amr savaşı başlattılar. Her iki
taraf birbirine girdi. Atlılar birbirlerini kovaladı ve çarpıştılar. Onlar bu
durumda iken Medine'den haberci geldi. Gelen bu habercinin adı Mahmiye bin
Zuneyn idi. Ona ne haber getirdiği sorulunca, sağlık ve yeni yardım haberlerini
verdi. Halbuki o, Hz. Ebu Bekir (R.A.)'in vefatı ile Ebu Ubeyde'nin komutan
tayin edildiği haberini getirmişti. Habercinin geldiğini Halid'e söyleyince,
Hz. Ebu Bekir'in vefat haberini gizlice bildirdi.
Cerece
(George) iki safın arasına çıkarak Halid'i isteyince, o da karşısına çıktı.
Onların her birisi karşısındakine eman verdikten sonra Cerece: "Ey Halid!
Bana doğruyu söyle ve yalana kaçma, çünkü hür kimseler yalan söylemezler. Beni
aldatma, çünkü kerim olan kimseler kendilerine güvenen kimseleri aldatmaya
çalışmazlar. Allah'ın sizin peygamberinize gökten bir kılıç indirip sana
verdiği ve sen bu kılıcı kimlere karşı çekersen mutlaka yenik düşürdüğün doğru
mudur?" diye sorunca, Halid: "Hayır" diye cevap verdi. Bu sefer
Cerece: "Peki sana niye Allah'ın kılıcı adı verilmiştir?" diye
sorunca, Hz. Halid: "Allah Peygamberi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'ni
aramıza gönderdiğinde, ben O'nu yalanlayıp onunla savaşanlar arasında idim.
Daha sonra Allah bana hidayet verdi ve O'na tabi oldum. Bu sefer Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana: "Sen Allah'ın müşriklere karşı çekmiş
olduğu kılıcısın" diye söyledi ve zafer kazanmam için bana dua etti."
Bu sefer Cerece: "Peki beni neye davet ettiğini bildir" deyince,
Halid: "Seni İslam, cizye ya da savaştan birisine davet ediyorum"
diye cevap verince, Cerece'nin: "Peki sizin davetinizi kabul edip aranıza
katılanın mevkii ne olur?" diye sorması üzerine Halid: "Hepimizin
değeri aynıdır." diye söyledi. Bu sefer Cerece: "Peki onun da sizin
gibi ecir ve mükafatı var mıdır?" Halid: "Evet, hatta bizden daha
faziletlidir, çünkü bizler Peygamberimizi hayatta iken ve bize gayptan söz edip
pek çok hayreti mucip şeyler ve mucizeler gördüğümüz sırada tabi olduk. Bizim
gördüğümüzü gÖren, işittiğimizi de işiten bir kimsenin İslam'a girmekten başka
bir yolu olamazdı. Fakat sizler bizim gibi görmediniz ve bizim gibi duymadınız.
Bu bakımdan samimi bir niyetle bu dine giren bir kimse bizden daha
faziletlidir." deyince, Cerece kalkanını ters çevirdi. Halid'in yanına
geçti, İslam'a girdi; Halid O'na İslam olmayı öğrettikten sonra gusledip iki
rek'at namaz kıldı ve Halid ile birlikte çıkıp Bizanslılarla savaştı.
Bizanslılar
Müslümanlara karşı öyle bir hamle yaptılar ki onların koruma güçleri dışında
kalan Müslümanları yerlerinden ayırdılar. Koruma güçlerinin başında İkrime ve
amcası olan Haris bin Hişam vardı. O gün İkrime: "Ben, Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte her alanda savaştım. Bugün mü
kaçayım?" dedikten sonra şöyle seslendi: "Ölmek üzere kim
sözleşir?" Haris bin Hişam ve Dırar bin el-Ezver Müslümanların ileri
gelenlerinden ve atlılarından dört yüz kişi ile birlikte ona ölmek üzere söz
verdiler. Halid'in çadırı önünde hepsi yaralamncaya kadar savaştılar. Onlardan
kimisi iyileşti, kimisi de aldığı yaraların sonucu olarak öldü. Halid ve Cerece
de çetin bir şekilde çarpıştılar. Cerece günün sonlarına doğru öldürüldü.
Herkes öğle ve ikindi namazlarını ima ile kıldı. Halid, Bizanslılar arasına ve
içlerine doğru oldukça ilerledi. Öyle ki onların süvari ve piyadeleri arasında
kalmıştı. Atlılar bozguna uğrayınca, piyadeleri bırakıp geri çekildiler.
Müslümanlar,
Bizanslıların atlılarının kaçmak üzere hareket ettiklerini görünce, onları
birbirlerinden ayırdılar ve böylece atlılar da dağılmış oldu. Piyadeler
öldürüldü ve kendi hendekleri içerisinde baskına uğradılar. Müslümanlar
hendeklerini aşıp yanlarına vardı ve Bizans askerlerinden bağlı olanlardan
seksen bin kişi, serbest olanlardan da kırk bin kişi burada öldürüldü. Bu
sayılar bizzat ilk çarpışmada öldürülenlerden başkadır. Feykar ve Bizans ileri
gelenlerinden pek çok kişi üst elbiselerini giyinip oturdular ve bu şekilde
elbiseleriyle öldürüldüler. Halid de hendeğe girip, Tezarik'in bulunduğu yere
vardı, sabah olduğu zaman Ebu Cehil'in oğlu İkrime'yi Halid'in yanına
yaralanmış olarak getirdiler. Başını alıp baldırının üstüne koydu. O'nunla
birlikte İkrime'nin oğlu Amr'ı da getirmişlerdi. O'nun da başını baldırının
üstüne koyduktan sonra her ikisinin de yüzlerini elleriyle silip, boğazlarına
su damlatarak: "(Ömer'i kastederek) Hanteme'nin oğlu bizlerin şehit
olamayacağımızı ileri sürüyor" diye söyledi.
O
gün kadınlar da bizzat savaştılar ve büyük bir imtihan geçirdiler. Abdullah bin
Zübeyr anlatıyor: Babam ile birlikte henüz savaşamayacak kadar çocuk iken
Yermuk'te bulunmuştum. Herkes savaşmakta iken bir tepenin üzerinde bir grup
kişinin oturduğunu ve savaşmadıklarını gördüm. Atıma binip onların yanına
vardım. Orada Ebu Süfyan bin Harb ile fetihten sonra hicret eden Kureyş
yaşlılarından bir grup kimse vardı. Benim çocuk olduğumu görünce, benden
çekinmediler. Allah'a yemin ederim, onlar, Müslümanlar biraz gerileyip
Bizanslılar onların üstüne gelince: "Ya bunlar Benli'l-Asfar'dır"
diyorlar, fakat Bizanslılar gerileyip, Müslümanlar onların üzerine gidince, bu
sefer: "Vay canına, Benli'l-Asfar bu durumda ha?" diye söylüyordu.
Allah Bizanslıları yenilgiye uğrattıktan sonra babama durumu haber verince,
babam: "Allah onların belasıili versin, işleri güçleri hep kin tutmak.
Yemin ederim, bizler onlar için Bizanslılardan daha iyiyiz" dedi.
Yermuk
Savaşı'nda Ebü Süfyan bin Harb gözünden yaralanmıştı. Bizanslılar Yermuk'te
yenilgiye uğradıklarında Hirakl (Heraklieos) Hıms'da bulunuyordu. O da bunun
üzerine hemen oradan ayrılmayı ilan etti ve Hıms'ı kendisiyle Müslümanlar
arasında bırakarak Dımaşk (Şam)'ın başına bir komutan bıraktığı gibi, Hıms'a da
bir komutan bırakıp çekildi.
Müslümanlardan
üç bin kişi şehit olmuştu. Bunlar arasında: İkrime ve onun oğlu Amr, Seleme bin
Hişam, Amr bin Said, Eban bin Said, Cündub bin Amr, Tufayı bin Amr, Tulayb bin
Amr, Tulayb bin Umeyr, Hişam bin el-As ve bazılarına göre İyaş bin Ebi Rebia da
bulunuyordu.
Selim'li
Said bin el-Harb bin Kays bin Kays bin Adiyy de şehit düştü. Said, Habeşistan'a
hicret edenler arasındaydı. Nuaym bin Abdullah en-Nahham elAdevi de bu savaşta
öldürüldü. Nuaym Hz. Ömer'den önce Müslüman olmuştu. en-Nudayr bin el-Haris bin
Alkame bu savaşta öldürüldü. Nudayr oldukça erken Müslüman olanlardan ve erken
hicret edenlerdendir. Bedir'de kafir olarak öldürülen en-Nadr'ın kardeşidir.
Yine bu savaşta Mus'ab bin Umeyr'in kardeşi, Habeşistan'a hicret edenlerden ve
Uhud savaşına katılmış olanlardan birisi olan Ebü'r-Ravm bin Umeyr bin Haşim
bin el-Abded de şehit olmuştur. Onların Ecnadeyn Günü öldürüldüğü de
söylenmiştir. Doğrusunu Allah bilir.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
MÜSENNA BİN
HARİSE'NİN IRAK'TAKİ DURUMU