İBNÜ’L-ESİR

2. CİLT

HİCRİ 11. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

MALİK BİN NÜVEYRE

 

Secah, el-Cezire'ye döndükten sonra Malik bin Nüveyre geri dönüp pişman oldu ve ne yapacağını şaşırdı. Diğer taraftan Veki' ve Sema'a ise yaptıklarının çirkin olduğunu anlayarak dönüş yaptılar, isyana kalkışmadılar ve zekatlarını çıkarıp onlarla birlikte Halid'i karşıladılar. Halid de Fezare, Gatfan, Esed ve Tayy kabilelerinin işini bitirdikten sonra Butah üzerine yürümeye koyuldu. Orada Malik bin Nüveyre bulunuyordu. Malik son derece kararsız bir durumda idi. Ensar ise Halid'le birlikte gitmediler ve: "Halifenin bize talimatı böyle değildir. O bize: Büzaha'da işiniz bittikten sonra size yazılı emir gönderinceye kadar orada kalınız diye talimat vermişti" deyip kaldılar. Bunun üzerine Halid: "O da bana ilerlemeyi emretti, üstelik şu anda komutan benim. Yazılı emir gelmeyecek olursa ben görüşüme göre fırsat olarak gördüğüm hususu değerlendiririm. Diğer taraftan haber verecek olursam, ben bu fırsatı kaçıracağım için O'na bildirmiyorum. Nitekim bize hiçbir talimatının bulunmadığı bir işle karşı karşıya kalacak olursak, görüşümüze göre hayırlı olanı yapmaktan geri kalmaz ve onu yaparız. Bu bakımdan ben ve beraberimdekiler Malik'in üzerine gidiyoruz. Ben onları zorlamıyorum" dedi ve yoluna devam etti. Ensar, geri kalmaktan pişman oldular ve: "Eğer bunlar bir hayır elde edecek olurlarsa siz ondan mahrum kalırsınız. Kendilerine bir şeyolursa bu sefer insanlar sizleri korkak olmakla nitelendirecekler" diyerek ona kavuştular.

Daha sonra Hulid, el-Butah denilen yere varıncaya kadar yoluna devam etti. Orada hiç kimseyi bulamadı. Malik bin Nüveyre askerlerini dağıtmış ve onlara toplu olarak bulunmayı yasaklamıştı. Onlara: "Ey Yarbü'oğulları! Biz bu işi kabul etmeye çağrıldık, fakat geri kaldık. Bu bakımdan başarılı olamayacağız. Ben bu işi iyiden iyiye düşününce işin onlar tarafından iyice yönetilmediğini gördüm. Eğer işleri insanlar iyice yönetemiyorsa sakın ünlarla çarpışmayın; bu sebeple dağılın ve bu işe girin." dedi. Bunun üzerine dağıldılar. Halid, el-Butah'a varınca, askeri birlikleri etrafa dağıttı ve onlara diğerlerini İslam'a davet etmek emrini verdi. Bu çağrıyı kabul etmeyen herkesi kendisine getirmelerini, gelmeyecek olurlarsa öldürmelerini emretti. Ebu Bekir de onlara: "Bir yerde konakladıkları zaman ezan okumalarını, eğer karşı taraf da ezan okuyacak olursa onlara ilişmemelerini, okumayacak olurlarsa öldürüp talan etmelerini; İslam davetini kabul ettikleri takdirde onlardan zekat vermelerini istemelerini, kabul ederlerse kendilerinin de kabul etmesi" tavsiyesinde bulunmuştu.

 

Ravi der ki: Süvariler Sa'lebe bin YerbU'üğulları'ndan bir grup ile birlikte Malik bin Nüveyre'yi Halid'in yanına getirdiler. Seriyye onlar hakkında ihtilafa düştü. Aralarında Ebu Katade de vardı. Ebu Katade onların ezan okuyup ikamet getirerek namaz kıldıkları konusunda şahitlik edenler arasında idi. Bu şekilde ihtilafa düşünce, Halid emir vererek hapsedilmelerini söyledi. Çok soğuk bir gece geçirince, Halid bir münadiye emrederek: "Esirlerinizi ısıtınız" diye çağırmasını emretti. Buradaki ''ısıtınız'' Kinane lügatında öldürmek anlamına geliyordu. Bu bakımdan esirlerin öldürülmesini kastettiğini sandılar. Halbuki Halid, sadece ısınmalarını emretmişti. Bu yanlış anlama sebebiyle alınan esirler öldürüldü. Duar bin el-Ezver, Malik'i öldürdü. Bu sırada Halid bağırıp çağırmaları işitince dışarı çıktı. Fakat esirler öldürülmüş bulunuyordu. Bunun üzerine Halid: "Allah bir şeyi murad ederse onu yapar." diye söyledi. Halid, Malik'in hanımı ülan Um Temim ile evlendi. Bunun üzerine Hz. Ömer, Hz. Ebu Bekir'e: "Halid'in kılıcında şaibe vardır" deyip bu konuda birçük şey söyleyince, Hz. Ebu Bekir: "Yeter ey Ömer! O, bir görüşte bulundu ve hata etti. Halid hakkında daha bir şey söyleme! Ben Allah'ın kafırlere karşı çektiği bir kılıca herhangi bir şekilde gölge düşürmem." dedi. Ayrıca Malik'in diyetini ödeyerek Halid'e de huzuruna gelmesini yazdı. Halid bu emri yerine getirdi. Mescid'e girdiğinde üzerinde bir cübbe vardı. Sarığına da oklar yerleştirmiş idi. Ömer karşısına dikilip bu okları çekti ve kırdı. Daha sonra da O'na: "Sen Müslüman birisini öldürüp arkasından da karısına tamah ettin. Allah'a yemin ederim, seni kendi taşlarınla taşlayacağım" dedi. Halid hiçbir şey söylemedi. Hz. Ebu Bekir'in görüşünün de o. doğrultuda olduğunu zannediyürdu. Ebu Bekir'in huzuruna girip durumu anlattı ve özrünü beyan etti. Hz. Ebu Bekir de özrünü kabul etti, affetti ve Arapların harp günlerinde yaptıkları şekilde evlendiğinden dolayı kendisini azarladı. Halid dışarı çıktığında Ömer oturuyürdu. Halid: "Ey Um Seleme'nin üğlu! Haydi, üzerime gelsene" diye söyledi. Hz. Ömer bununla Hz. Ebü Bekir'in O'ndan hoşnut kaldığını anlamıştı; konuşmadı.

 

Denildiğine göre, Müslümanlar geceleyin Malik'in ve arkadaşlarının çevresini sardıklarında, ellerine silahlarını alarak: "Bizler Müslümanlarız" demesi üzerine Malik'in arkadaşları: "Bizler de Müslümanız" deyince, onlara:

 

"O halde silahları bırakınız" dediler. Onlar da silahlarını bıraktılar. Daha sonra da namaz kıldılar. Halid O'nu öldürmek konusunda özür beyan ederken Malik'in: "Sizin arkadaşınız olan bu adam şunları şunları söylüyor" dediğini belirterek özür beyan etti. O'na "Peki, sen onu arkadaş saymıyor musun?" diye sormuş, sonra da boynunu uçurmuştu.

 

Mütemmem bin Nüveyre, Hz. Ebü Bekir'in (r.a.) yanına gelerek kardeşinin kanını ve esirlerinin kendilerine iade edilmesini istedi. Hz. Ebü Bekir (r.a.) de esirlerin geri verilmesini emredip Malik'in diyetini de Bey tulmal' den ödedi. Hz. Ömer'in yanından geçerken Hz. Ömer kendisine: "Kardeşine olan üzüntün hangi noktalara kadar vardı?" diye sorunca. Mütemmim: "Bütün gücümle O'nun için ağladım, öyle ki benim görmeyen gözüm öbür gözüme bu konuda yardımcı oldu. Gördüğüm her bir ateş dolayısıyla üzüntümden nerdeyse kahrolup gidecektim. Çünkü O, bir misafiri gelir ve nerede olduğunu bilmez diye korktuğundan geceleri sabaha kadar ateşini yanık tutardı." deyince, bu sefer Hz. Ömer (r.a.): "Peki, bana niteliklerini say" dedi. Bunun üzerine Mütemmem: "O, serkeş ata biner, yükü çok ağırlaşmış deveyi, soğuk gecelerde yakası birbirine kavuşmayan elbiseyi giymiş olarak ve upuzun bir mızrak elinde tutmuş olarak çekerdi. Bu durumda bütün gece yol alır, sabah olduğunda da, yüzü sanki bir ay parçasını andırırdı." diye söyledi. Bu sefer Hz. Ömer (r.a.): "Peki O'nun hakkında söylemiş olduğun şiirlerden bana birazını oku" deyince, Mütemmim şu beyitlerin yer aldığı mersiyesini okudu:

 

''Bir zamanlar onunla iki arkadaş gibiydik;

O kadar ki: Bunlar ayrılmazlar denildi.

Ben ve Malik ayrı düştüğümüzde ise.

Bir gece olsun beraberliğimiz yokmuş gibi oldum.''

 

Bu sefer Hz. Ömer: "Şairliğim olsaydı ben de kardeşim Zeyd'e bir mersiye söylerdim" dedi. Bunun üzerine Mütemmem: "Hayır ey mü'minlerin emiri! İkisinin durumu bir değildir. Eğer benim kardeşim de senin kardeşin gibi öldürülmüş olsaydı, onun için ağlamazdım, bile." deyince Ömer: "Hiç bir kimse senin bana bu ta'ziyenden daha güzel bir ta'ziyede bulunmuş değildir" diye cevap verdi.

 

Bu vak'ada Umare bin Velid'in iki oğlu olan Velid ile Ebü Ubeyde öldürüldü. Bunların ikisi de Halid'in kardeşinin çocukları olup sahabidirler.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

MÜSEYLİME ve YEMAMELİLER