İBNÜ’L-ESİR |
2. CİLT |
TEMİM
OĞULLARI ve SECAH
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Temimoğulları arasında amillerini (yani zekat
toplama memurlarını) dağıtmış idi. ez-Zibrakan, Sehl bin Mineab, Kays bin Asım,
Safvan bin Safvan, Sebre bin Amr, Veki' bin Malik ve Malik bin Nüveyre bunlar
arasındadır. Fakat Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in vefat haberi
yayılınca Safvan bin Safvan, Hz. Ebu Bekir'e Amiroğulları'ndan topladıkları
zekatı götürüp teslim etti. Kays bin Asım ise, ez-Zibrikan'ın ne yapacağına
bakıyordu. Çünkü aksini yapacaktı. ez-Zibrikan işinde gecikme gösterince, Kays:
"Şu Ukeliyye'nin oğlunun yüzünden vay başıma gelenlere! Allah'a yemin
ederim, ne yapacağımı bilemiyorum. Ben, topladığım zekatları Ebu Bekir'e
gönderip bey'at edecek olursam bu sefer kendisi beraberinde bulunan zekat
hayvanlarını Sa' doğulları arasında kesecek ve onların gözünden beni
düşürecektir. Diğer taraftan ben Sa'adoğulları arasında bu hayvanları kesecek
olursam bu sefer o, Ebü Bekir'in yanına gidip beni gözünden düşürecektir"
diyerek elindeki zekat mallarını Meka'is ile diğer kolları arasında
paylaştırdı. Diğer taraftan ez-Zibrekan ise Dabbe bin Ud bin Dabiğa, Adiyy,
Teym, Ukl, Sevr, Abd Menat bin Udoğulları'ndan oluşan er-Ribablıların ve Avf
ile Ebnaoğulları'nın zekatlarını götürüp teslim ettiler. Bütün bu sayılan
isimler Temimoğulları'nın birer koludur. Daha sonra Kays pişman oldu. el-Ala
bin el-Hadrami O'na yetişince zekatla birlikte el-Ala'yı karşıladı ve birlikte
yola çıktı. Temimliler de birbirleriyle uğraşmaya başladılar.
Hanifeoğulları'ndan
Sümame bin Usal'e Temim'den yardımlar geliyordu. Fakat bu olayortaya çıkınca,
bu Sümame'nin zararına oldu. Sümame ise, yalancı Müseylime'ye karşı
savaşıyordu. O'nun bu zor durumu, Ebü Cehil'in oğlu İkrime onun yanına
varıncaya kadar, böylece devam etti. Bu şekilde Temim yurdunda Temimliler'in
Müslümanları, irtidat etmek isteyip şüphe içerisinde olanlarla karşı karşıya
iken, Temimli el-Haris bin Sureyd bin Ukfan'ın kızı olan Secah, Cezire'den
gelip peygamberlik iddiasında bulundu. Kendisi ve yakınları Tağliblilerden olan
dayıları arasında el-Hüzeyl bin İmran ile birlikte Rabia'nın uzak kollarının
liderliğini yapıyordu. Hüzeyl Hıristiyan idi, fakat dinini bırakıp O'na tabi
oldu. Onunla birlikte Akka bin Hilal Nemriiler, Ziyad bin Fullan İyadlılar,
es-Selil bin Kays Şeybanlılar arasında bu irtidat hareketinin başını çekiyordu;
fakat aralarındaki ihtilaf dolayısıyla içinde bulundukları durumdan daha kötüsü
ile karşılaştılar.
Secah,
Hz. Ebü Bekir'e karşı savaşmak istiyordu, bu bakımdan Malik bin Nuveyre'ye
haber gönderip antlaşma yapmak istedi. Malik teklifini kabul etti ve böylelikle
savaşmaktan alıkoyarak Temimoğulları'ndan bazı kollar üzerine gitmesini teklif
edince, kabul ederek: "Ben Yerbu'oğulları'ndan bir kadınım; o bakımdan
herhangi bir mülk sözkonusu olursa o sizin olsun" dedi.
Utarid
bin Hacib ile Malik ve Hanzalaoğulları'ndan ileri gelenleri, ondan kaçıp
Amberoğullarına sığındılar. Veki'in yaptığını da hoş görmeyip beğenmediler.
Çünkü Veki' Secah ile antlaşma yapmış bulunuyordu. Yerbu'oğulları'ndan, onlar
gibi ileri gelen diğer bazı kimseler de kaçtılar ve Malik bin Nuveyre'nin
yaptığını benimsemediler, hoş görmediler.
Böylelikle
Malik, Veki' ile Secah bir araya geldi. Secah onlarla seciyeli bir şekilde
konuşarak şunları söyledi: "Atlıları hazırlayın, siz de talana hazır olun.
Daha sonra er-Ribab üzerine hücum edin. Çünkü onlarla aramızda bir engel
yoktur." Onlar da er-Ribab üzerine yürüdüler. Dabbe ile Abd Menatlılar
onlara karşı koydu. Her iki taraftan da çok sayıda kimse öldü. Birbirlerinden
karşılıklı esirler aldılar. Daha sonra da aralarında barış oldu. Kays bin Asım
bir şiir söyleyerek zekatını götürüp Hz. Ebu Bekir'e teslim etmekten geri
kalışının pişmanlığını dile getirdi.
Daha
sonra Secah, el-Cezireli askerleri ile birlikte en-Nibac denilen yere varıncaya
kadar yoluna devam etti. Fakat Evs bin Huzeyme el-Hüceymi, Amroğulları'ndan bir
grub kişi ile birlikte onların üzerine baskın yaptı ve Hüzeyl ile Akka'yı esir
aldıktan sonra, her iki taraf Evs'in Secah'tan aldığı esirleri serbest bırakmak
ve beraberindekilerle birlikte Evs'in topraklarına ayak basmamak konusunda
anlaşmaya vardılar.
Daha
sonra Secah askerlerini alıp Yemame'ye hareket etti ve, "Artık Yemame
üzerine gidiniz, güvercin gibi hızlıca gidiniz, çünkü bu kesin sonuçlu bir
savaştır. Bundan sonra da hiçbir kınama görmeyeceksiniz" dedi. Daha sonra
Hanifeoğulları üzerine yürüdü. Müseylime bunun haberini alınca, onunla
uğraşacak olursa Sümame'nin, Şürahbil bin Hasene'nin ve çevrelerinde bulunan
kabileIerin Hacr'e (yani Yemame'ye) galip geleceklerinden korktuğu için Secah'a
bazı hediyeler gönderdi. Daha sonra da yanına gidinceye kadar kendisine eman
vermesini istedi. Secah da eman verdi. Müseylime, Secah'ın yanına
Hanifeoğulları'ndan kırk kişi alıp gitti. Müseylime: "Yeryüzünün yarısı
bizimdir, öbür yarısı da adil olmuş olsaydı Kureyş'in idi. Artık Allah
Kureyş'in kabul etmediği yarıyı sana vermiş bulunuyor." dedi.
Müseylime'nin,
kendisine inananlara koymuş olduğu kanunlardan birisi de şu idi: Birisinin bir
erkek çocuğu olursa bu çocuk ölmediği sürece kadınlara yaklaşmayacaktır. Ayrıca
kişi erkek çocuk sahibi oluncaya kadar çocuk yapacak, fakat erkek çocuğu
olduktan sonra kendisini tutacaktır.
Denildiğine
göre, Müseylime, Secah'tan kendisini kalelerin arkasına sığınmak suretiyle
korumak istemiş, Secah'ın da O'na: "İn" demesi üzerine Müseylime:
"Adamlarını uzaklaştır" demiş O da böyle yapmıştı. Müseylime bir
çadır kurmuş ve çadıra şarap dökmüştü. Bundan amacı Secah'ın bu kokuyu alarak
cimayı hatırlamasını istemesi idi. Onunla bir araya geldiklerinde, Secah:
"Rabbın sana neler vahyetti?" diye sorunca, Müseylime: "Rabbinin
hamileye ne yaptığını görmedin mi? Ondan türeyen, bir can çıkardı; bu deri ile
kemik arasında" diye cevap verdi. Secah, "Peki başka neler
vahyetti?" diye sorunca Müseylime: "Allah kadınları ferçler olarak
yarattı, erkekleri de onlara zevçler yaptı. Onların içerisine bir şeyler
bırakırsın, ondan sonra o kadınlar dilerse onu çıkartırlar, böylelikle bizlere
çocuklar verirler." dedi. Bunun üzerine Secah: "Şahitlik ederim ki
sen bir peygambersin" deyince, bu sefer Müseylime: "Ne dersin,
seninle evlenip senin kavmin ve benim kavmimle bütün Arapları yiyip
bitirsek?" deyince, Secah: "Olur" dedi. Bu sefer Müseylime şu
beyitleri okudu:
''Haydi
kalk yatalım Yatak zaten hazırlanmış Dilersen evde
Başka
yerde dilersen Dilersen mülkü paylaşırız
Dilersen
dörde böleriz Dilersen verelim üçte ikisini
Dilersen
de tümünü.''
Bu
sefer Secah: "Hayır, hepsini istiyorum; çünkü o daha derleyip
toparlayıcıdır." deyince Müseylime: "Zaten bana da böyle
vahyedilmişti" dedi.
Secah
O'nun yanında üç gün kaldıktan sonra ayrılıp kavminin yanına gittiğinde:
"Ne haber?" diye sordular, Secah onlara: "Ben O'nun hak üzere
olduğunu gördüm. Bu bakımdan O'na tabi olup evlendim" dedi. Onlar:
"Peki sana herhangi bir mehir vermedi mi?" diye sorunca Secah:
"Hayır" diye cevap verdi. Bu sefer çevresindekiler: "Geri dön ve
ondan mehir iste" deyince, o da geri döndü. Müseylime O'nu görünce yine
kale kapısını kapatıp: "Ne istiyorsun?" diye sorunca, Secah:
"Bana mehir vermeni" dedi. Bunun üzerine Müseylime: "Senin
tellalın kimdir?" diye sordu. Secah: "Benim tellalım, Sebes bin Rib'ı
er-Riyalıl'dir" diye cevap verdi. Müseylime onu çağırıp: "Arkadaşlarının
arasına Allah'ın Resulü Müseylime'nin Muhammed'in size getirmiş olduğu
namazlardan olan sabah namazı ile yatsı namazını kaldırdığımı ilan et"
diye söyledi. Bunun üzerine Secah, arkadaşları ile birlikte geri dönüp gitti.
Bu arkadaşları arasında Utarid bin Hacib, Amr bin el-Ehtem, Gaylan bin Haraşe
ve Şebes bin Rib'i de vardı. Utarid bin Hacib:
''Bizim
peygamberimiz kadındır, onunla dolaşıyoruz;
Diğer
insanların peygamberleri ise erkek oluyor'' anlamında bir beyit okudu.
Müseylime
onunla: "Yemame'nin mahsullerinin yarısını kendisine vermek ve bu mahsulü
alacak kimseyi bırakmak üzere" barış yaptı. Secah mahsullerin yarısını
alarak el-Cezire'ye gitti ve geri kalan yarısını almak üzere de Hüzeyl, Akka ve
Ziyad'ı bıraktı. Fakat aniden Halid'in onlara yaklaştığını gördüler. Onlar da
dağılıp gittiler.
Secah,
Muaviye onları el-Cema'a yılında yerlerinden aktarıncaya kadar Tağlibliler
arasında kalmaya devam etti. Secah da onlarla birlikte geldi. Tağlibliler de,
Secah da güzel bir şekilde İslam'a girip bağlandılar. Ondan sonra Secah
Basra'ya gitti ve orada öldü. Semura bin Cündeb, Muaviye'nin Basra Valisi iken
O'nun cenaze namazını kıldırdı. Bu olay ise Ubeydullah bin Ziyad'ın Horasan'dan
gelip Basra Valisi olarak göreve başlamasından önce olmuştur.
Denildiğine
göre, Müseylime öldürüldükten sonra Secah, el-Cezire'deki Tağlibli dayılarının
yanına gitmiş ve onların yanında ölmüş sonra da ondan söz edildiğini, kimse
duymamıştır.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA